Yeni Üyelik
31.
Bölüm

Finâl

@uuykusuzvedengesiz

Burada fazla konuşmayayım, bölümün sonunda yeterince konuştum zaten 😅 Ama bu bölüm rekor yorum bekliyorum haberiniz olsun. ☺️ Okuyanların en azından birer cümleyle hikâye hakkındaki düşüncelerini öğrenebilmeyi çok isterim.

Herkese keyifli okumalar diliyorum ve şimdilik susuyorum 😌

 

 

 

Huzurluydum. Mutluydum. Sağlıklıydım ve sevdiklerim yanımdaydı. Derin bir nefes alarak bunların hepsinin benimle olmasına şükürler ettim.

Güneş tepede parlayarak her yanı aydınlatıyordu. Aylardan hazirandı. Haziranın yirmi sekizi.

İkizler sekiz yaşına ayak basmışlardı. Zeynep artık altı yaşındaydı ve biz beş senedir eksiksiz her birlikteydik. Bu benim o kadar büyük bir şükür sebebiydi ki... Yaşadığımız onca şey aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyordu. Bende şu anımıza defalarca şükür ederken buluyordum kendimi. Ve biz yine, o bolca şükür sebebim olan günlerden birindeydik.

Elini elime sarıp beni kolunun altına çeken adama karşı gülümsedim ve memnuniyetle sinesine sokuldum. Kokusunu soluyarak saatlerce böyle durabilirdim. Fakat buna ne hayat, ne de kızım izin vermezdi. Zeynep, büyüdükçe inanılmaz kıskanç bir çocuk olmuştu. Üstelik bu kıskançlığı sadece bana veya babasına karşı da değildi. Herkesi herkesten kıskanabiliyordu. Alper'in beline sardığım kollarıma uygulanan baskıyla gözlerimi devirerek kollarımı kendime çektim.

"Hah, geç kaldın kızım hoş geldin."

Kısık sesli mırıldanmama Alper gülerken Zeynep memnuniyetsiz bir ifadeyle babasının kolunun altına girdi.

"Baba, abimler onların arabalarıyla oynamama izin vermiyor."

Alper kaşlarını çatarak boşta olan eliyle Zeynep'in yanağını okşadı. Sevgileri o kadar güzeldi ki, bu güzelliği kıskanmadan edemiyordum.

"Neden babam ?"

Zeynep gözlerini kaçırarak bakışlarını ellerine çevirdi. Bu da demek oluyordu ki ikizler haklıydı, fakat kızım bizim ona olan ilgimizi kullanarak haklı çıkmaya çalışıyordu.

"Geçen sefer oyuncaklarını kırdım diye."

Kısık sesi kulaklarıma dolduğunda kaşlarımı kaldırdım. Daha iki gün önce Zeynep ikizlerinin ikisininde arabalarını kırmıştı. Bu, evde büyük bir savaş başlamasına sebep olmuştu. İkizler adeta Zeynep'e yasak koymuşlardı ve iki gündür odalarına adım atmasına izin vermiyorlardı. Ama onun haricinde yine abiliklerini yapıyorlar ve hiçbir konuda kardeşini dışlamıyorlardı.

"Kızım, oyuncak araba istedin diye sana oyuncak araba aldığımızı hatırlıyorum. Neden kendi oyuncağınla oynamıyorsun sende ?"

Zeynep omuzlarını silkerek alt dudağını büktü. İkna etmek için bu yolu denemesi her ne kadar sinirlerimi bozsa da, Alper bu durumdan hiç şikayetçi değildi.

"Çünkü ben abimlerinkini beğeniyorum."

Artık devreye girme vaktimin geldiğini anlayarak hafifçe boğazımı temizledim. Kızım babasında olan bakışlarını bana çevirdiğinde elimle dizime vurarak dizime gelmesini istediğimi belli ettim. Zeynep istemeye istemeye babasının yanından kalkıp gelerek dizime oturduğunda somurtkan ifadesi nedense içime gülme isteği doğurmuştu.

"Sen kendi oyuncağını zaten kendin seçtin kızım. Bu yüzden şimdi kendi oyuncağını beğenmeyip abinlerinkilere göz dikmen çok anlamsız. Lütfen bunun için ne kendin üzül ne bizi üz tamam mı annem ? Hem abilerinin yanında birkaç dakika oynamak istersen eminim abilerin sana izin verir."

Zeynep istediği olmadığı için somurta somurta dizimden indi ve büyük ihtimal dediğimi yapmak için abilerinin yanına gitti. Bense sevdiğim adamın sinesinde olmaktan memnun bir şekilde bakışlarımı karşımda hararetle gelen misafirlerle ilgilenen Ayla anneme çevirdim. Evladına kavuştuğunu öğrendikten hemen sonra öldü bildiği diğer evladının aslında yıllardır yaşadığını, ve hemen sonra öldüğünü öğrenmişti. Eşini keybetmenin eşiğine gelmiş, yıllar içinde bir de kaza atlatmıştı. Ama şimdi sapa sağlamdı. Eskiye göre iyiydi. Yaralarını ailesinin sevgisiyle sarmış, evlatlarına ve torunlarına sarılmıştı. Ayla annemi sevgi iyileştirmişti.

Bahçe kapısının sesiyle bakışlarımı Ayla annemden çekip bize doğru gelen teyzeyi görünce istemeye istemeye Alper'in yamacından teyzeyi karşılamak için kalktım. Bu kadın, ela gözleriyle, güler yüzlülüğüyle, annemin tatlı huyluluğunu anlata anlata bitiremediği teyzesi olmalıydı. Zaten hemen sonra tanıştığımız için Hatice teyze olduğuna da emin olmuştum. Hatice teyzenin koluna girerek bahçede oturduğumuz yere kadar gitmesine yardım etmiştim. Hatice teyze annemleri görünce beni çabucak unuttuğu için bende çocuklara bakmak için bahçenin diğer tarafına adımladım. İkizleri terledikleri için üstlerini değiştirmelerini söyleyerek eve gönderip, bundan fırsat bulup abilerinin oyuncaklarına koşan kızıma da o oyuncakları zorla bıraktırdım. Zeynep buna inat yapar gibi kendini yerlere attığında ufak çaplı bir sinir harbi yaşayarak kızımı zorla yerden kaldırdım. Bazen sabrımı öyle zorluyordu ki, keşke abileri gibi olsaydı diye içimden geçiriyordum.

Zeynep'i de abilerinin peşinden üstünü değişmesi için içeriye yolladıktan sonra gözlerim Alper'i aramaya başladı. Ve en sonunda bahçeye taşıdığımız masadan soğuk su içerken bulmuştum onu. Bu hareketi kanın beynime sıçramasına sebep olurken olduğum yerde çığlık atmamak için kendimi sıktım. Hadi çocuklar küçüktü de, peki ya Alper ? Koskoca adam çocuklarla maç yaptıktan sonra terli terli soğuk su içmemesi gerektiğini bilmiyor muydu ?

Hızlı adımlarla Alper'i fırçalamak için yanına giderken kolumdan tutulmamla bakışlarımı kolumdaki baskının sahibine çevirdim. Hatice teyze beni konuşa konuşa Alper'in biraz uzağına, oturdukları yere çekelerken Alper'le göz göze geldik. Alper yakalandığını anlayarak yutkunurken ona sadece başımı sallamakla yetindim.

"Ah ben bu kızı pek sevdim!"

Hatice teyzenin bana ithafen konuştuğunu anlayarak yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirip ona döndüm.

"Ben de seni çok sevdim Hatice teyze." diye konuştuğumda elini dizime hafifçe vurup yanında oturan Ayla anneme döndü.

"Ben bu kızı çok beğendim Ayla! Ben bu kızı Murat'a alayım!"

Hatice teyzenin yüksek sesli sözlerinden sonra benim gözlerim şaşkınlıkla büyürken yan taraftan da öksürük sesleri gelmeye başladı. Ayla annem gülmeye başlayarak teyzesinin koluna elini koydu.

"İlahi Hatice teyze! Beyza zaten benim gelin! Ne Murat'ı yani sende!"

Hatice teyze şaşkınlıkla bana dönerken belimde hissettiğim baskıyla kolunu belime dolayan kocama çevirdim bakışlarımı.

"Beyza benim karım Hatice teyze."

Alper gür bir sesle bu sözleri sarf ederek evden üstlerini değiştirip bahçeye yeni çıkan çocuklara döndü. Parmaklarını dudaklarının arasına yerleştirip ıslık çalarak çocuklara olduğumuz yeri işaret etti. Çocuklar saniyler içinde koşturarak önümüze dizildiğinde gururla çocuklarımıza bakıp Hatice teyzeye döndü tekrar.

"Bak bu çocukların hepsi bizim."

Boşta olan eliyle çocukları tek tek gösterip yüzündeki gülümsemesiyle bana döndü.

"Hatta dördüncü de yolda!"

Gözlerim Alper'in sözleriyle büyürken gelen çığlık sesiyle bakışlarım korkuyla Ayla annemi buldu.

"Gerçekten mi ?! Dördüncü kez babaanne mi oluyorum ?"

Ellerimi hızla havada sallayarak ortadaki yanlışlığı düzeltmeye çalıştım. Gerçi oldukça nafile bir çaba gibi duruyordu ama yine denedim.

"Hayır hayır! Daha kesin bir şey yok!" diye söylenmeme rağmen ortalık birden cümbüş yerine dönmüştü. Sinirle Alper'e dönüp elimle etrafı gösterdim.

"Al karıştırdın ortalığı! Memnun musun şimdi ?"

Alper dudaklarındaki sevimli gülümsemesiyle omuzlarını silkti.

"Çok!"

Pişkinliğine karşı gözlerimi devirerek ritimle ayağımı yere vurmaya başladım. Bu adamın bana garezi mi vardı ?

"Alper daha net olmayan bir şeyi neden söyledin ?"

Alper soruma cevap veremeden -ki verecek mantıklı bir cevabı olmadığına emindim- Zeynep ayağını yere vurarak kollarını göğüs hizasında birbirine bağladı.

"Ben kardeş falan istemiyorum! Ben bu ailenin en küçüğüyüm ve öyle kalmak istiyorum!"

Öndeki eksik dişleriyle bu sitemi gözüme öyle tatlı geldi ki az önceki sinirimden eser kalmamış bir halde ona uzandım. Zeynep kollarımı reddederek babasına bakıp başını hayal kırıklığıyla iki yana salladı ve saçlarını savurarak eve koştu. Sanki böyle bir ihaneti benden bekliyordu da babasına konduramamıştı.

Gökalp bakışlarını Görkem'den çekip bana çevirdi.

"Hani üç kardeş olarak kalacaktık ?"

Sorduğu soru o anı zihnime taşırken nasıl cevap vereceğimi bilemeden öylece oğlumun yüzüne baka kaldım. Alper devreye girmesi gerektiğini düşünerek çökerek onlara aşağıdan bakmayı tercih etti.

"Hani size bir çocuğun ancak anne babasının olması dahilinde olabileceğini söylemiştim hatırlıyor musunuz ?"

İkizler başlarını sallayarak babalarını onayladıklarında etraftaki hengameden kopup sadece onlara odaklandım.

"O zamanlar ben yanınızda olamadığım için anneniz öyle söylemişti. Ama şimdi ben varım. Bu yüzden bu imkansız değil. Anlaştık mı ?"

Oldukça basit bir şekilde çocukları cevaplayıp ikisini de öpüp tekrar ayağa kalktı.

Görkem etrafta dolaştırdığı bakışlarını saniyler sonra yüzüme çevirdiğinde dudaklarını ıslattı. Hafif kızaran yanakları içimde onu ısıra ısıra sevme isteği doğursa da bunu yapmadım. Zira artık büyüdükleri için bundan pek hoşlanmıyorlardı ve bende zorlayamıyordum.

"Şey, anne..."

Sonunda söylemek istediği şeye cesaret etmiş olacak ki çekingen bir şekilde söze girdi. Bu tavrı her ne kadar şüphelenmemi sağlasa da hevesini kırmamak için sorgulamadım. Aksine devam edebilmesine yardımcı olabilmek için elimi yanağına yaslayıp okşadım.

"Efendim annem ?"

Görkem yerinde sallanarak yanağını elime bastırdı. En sonunda yüzümde oluşan tebessümden de destek bulmuş olacak ki bir kerede söyledi.

"Kardeşim kız olursa, adı Enise olabilir mi ?"

Kaşlarım sorusuna karşılık şaşkınlıkla havalandığında Gökalp gülmeye başladı. Görkem eliyle kardeşini dürterek bunu engellemeye çalıştı. Bu hareketi şaşkınlıkla kaşlarımın havalanmasına sebep olurken şüpheyle Alper'e baktım. Alper'in gülüşü bakışlarımız kesiştiğinde ufalırken bir müddet elimi göğsüme koyup 'bu kırdı' diye haykırmak istedim. Bu üçlü benden ne saklıyordu ?

Gözlerimi kısarak benden ne sakladıklarını sessiz bir biçimde sorduğumda Alper işaret parmağını ve orta parmağını birbirine dolamış bir şekilde elini kaldırdı. Masumca omuzlarını silkerken benim merakım daha da arttı. Bu işaret bizde birbirimize bir sır verdik demekti. Kendimizi bir sandık gibi düşünüp istediğimiz sandığın içine istediğimiz sırrı atıyorduk ve bu işareti yaparak o sandığı kilitleyerek temsilen kimseye söylemeyeceğimizin sözünü veriyorduk. Bu da demek oluyordu ki Alper'den bana iş çıkmazdı.

Bakışlarım umutla Gökalp'e döndüğünde yine manzarayla karşılaştım. Ne yani, bir tek ben mi bilmiyordum ?

Son bir umut Görkem'e döndüğümde Görkem gözlerini kaçırarak etrafa baktı. Elim göğsüme bu sefer gerçekten giderken iç çektim. Büyümüşlerdi. Kendi özel benlikleri ve hayatları vardı. Kendilerini zarar verecek bir şey olmadığı müddetçe istemedikleri şeyleri bana söylemek zorunda değillerdi. Bu yüzden ben şu an kırılmamalıydım. Kırılmamalıydım çünkü normali buydu. Evet.

Ama ben şu an kırıldığımı hissediyordum! Bana neden söylemiyordu ? Ben ona bana sırrını verecek güveni verememiş miydim yani ?

Gözlerim yaşadığım duygusallıkla dolarken Görkem omuzlarını düşürerek bana yaklaştı. Bende ona yaklaşırken hevesle sırrını benimle paylaşmasını bekledim. Kulağıma fısıldadığı sözlerle dudaklarım aralanırken birkaç saniye olduğum yerde kalakaldım. Benim minik oğlum birisini mi beğeniyordu yani ? Sağ gözümden bir damla akarken Görkem gözümden akan yaşı silip yanağımı öptü.

"Merak etme anne, ben seni de çok seviyorum. Sen benim annemsin. Senin yerini başka biri dolduramaz ki."

Oğlumun beni teselli edişiyle ağlayışım daha da hızlanırken hıçkırmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Karşımdaki üçlü ne yapacağını şaşırmış gibi bana bakarken elimi havada salladım.

"Çok duygulandım."

İçimi çeke çeke zar zor söyleyebildiğim sözlerden sonra Alper'in dudakları hafifçe aralandı.

"Güzelim, sen iyi misin ?"

Başımı aşağı yukarı sallayarak sakinleşebilmek için derin derin nefesler almayı denedim. Dakikalar sonra kendime geldiğimde Ayla annem bana doğru adımladı. Kollarını etrafıma sarıp eliyle sırtımı sıvazlayıp geri çekildi.

"Ah güzel yavrum benim. Nasıl mutlu ettiniz beni bilemezsin."

Ayla annemin sözleriyle birlikte az önce ağlayan ben değilmişim gibi büyük bir gülümsemeyle tuttuğu elimi sıktım.

"Dilerim Allah sizi evlatlarınızla sınamasın güzel kızım."

Bu içten temennisi içimde bir yerleri burktu. Bu burukluk gülümsememe de yansırken gözlerinin dolu dolu olduğunu görmemle sıkıca ona sarıldım. İstedim ki bilsin, hissetsin kimsenin unutmadığını. Unutmadığımızı ve unutmayacağımızı...

Geri çekilip gözlerindeki yaşları elleriyle silerek temizledi ve burnunu çekti.

"Ee, ne kadarlık hamilesin bakalım ?"

Ayla annemin sorusuna gözlerimi devirip Alper'e yan bir bakış attım. Fakat o bunun farkına bile varmadı. Hatta günlerdir içinde tuttuğu bu haberi dışarı vurmanın mutluluğuyla az önce Hatice teyzenin beni oğluna istediğini bile unutmuş gibiydi.

"Aslında daha tam olarak bir şey belli değil. Yani kontrole gittik ama, doktor kalp atışını alamadı. İki hafta sonra tekrar gideceğiz o yüzden."

Alt dudağımı bükerek omuzlarımı silktim.

"Ben kalp atışlarını duyana kadar bekleyelim istemiştim. Alper'le de öyle anlaşmıştık ama gel gör ki ancak bu kadar sabredebildi."

Ayla annem kolumu sıvazlayarak tebessüm etti.

"Üzme kendini. Her şey nasip kızım. Veren de o, alan da. Elden dua edip Allah'tan istemekten başkası gelmez."

Başımla onu onaylamaktan başka bir şey yapamadan kapıda oluşan hareketlilikle o tarafa döndüm. En önde Tuğrul kucağındaki minik Ayaz ile bahçeye girerken, hemen ardından Tuğrul'un eşi Leyla, annem ve babam geliyordu. Hepsi ortalığın bayram yeri gibi olmasına anlam veremediğinden bu cümbüşü sorguladığından olsa gerek, hepsinin yüzünde benzer ifadeler vardı. Tuğrul hepsinden önce davranıp bir yandan yanımıza yaklaşırken bir yandan da sesini yükselterek seslendi.

"Hayırdır ? N'oluyor burada ?"

Ahmet babam Tuğrul'un sorusuna büyük bir mutlulukla atılarak cevap verdi.

"Bize yeni torun geliyor, torun!"

Annemlerde bu cümbüşe ortak olup bize katıldıktan sonra ortalık biraz olsun sakinleştiğinde herkesin burada olmasını fırsat bilerek eve girdim. Aslında planlamasını akşam için yapmış olsakta bence şu an tam zamanıydı. O yüzden dolaptan Alper'in doğum günü için yaptığım pastayı alarak yavaş yavaş tekrar bahçeye adımladım. Çocuklar beni görür görmez Alper' in yanına koşarak babalarını beni göreceği konuma getirirken Alper'in beni görmesiyle bu sefer etrafı şiddetli alkış sesleri sardı. Alper gülen ifadesiyle bana yaklaşıp elimden pastayı alırken kısık sesle mırıldandı.

"Güzelim taşımasına ağır şeyler."

Alper'e şaşkınlıkla bakarak başımı varla yok arası iki yana hareket ettirdim.

"Alper saçmalama, alt tarafı bir pasta." diye mırıldanıp gülerek devam ettim.

"Ayrıca bu benim ilk hamileliğim değil. Ne yapılması gerektiğini gayet iyi biliyorum canım."

Alper omuzlarını silkerek elindeki pastayı masaya bırakıp önce çocukları yanına çağırdı, sonra da beni elimden tutarak yamacına çekeledi. Az önce dinen alkışlar tekrar bize eşlik ettiğinde hepimiz bıçağın bir yanından tutarak pastayı kestik. Ardından hazırlanan yiyecekleri servis ederek bende oturdum. Alper direkt sağ şakağıma öpücük kondurup ardından beni kolunun altına aldığında gülümseyerek bunun tadını çıkarttım. Karnımın üstünde gezinen el ile birlikte ilk bir an irkilsem de saniyler içinde kendimi toparladım.

"Hissediyorum, günler sonra gittiğimizde bu sefer kalp atışlarını da duyacağız. Annesine tutunacak. Sağlıkla kucağımıza alacağız yavrumuzu."

Kulağıma fısıldanan sözler yüreğime bir ferahlık verirken başımı sinesine daha da yasladım. Benimde dileğim, isteğim, umudum o yöndeydi. Ve umutlarımın yerle bir olmasını hiç mi hiç istemezdim. Fakat her şeyin iyisini bizden önce Rabbim bilirdi. O yüzden bende tıpkı Ayla annemin dediği gibi duamı edecek ve umutla bekleyecektim.

 

 

 

•••

 

Eğer bir güne güzel bir başlangıç yaparak başlanırsa o gün bana göre daha güzel geçerdi. Bende günüme oldukça güzel bir kahvaltıyla başlamıştım. Çocuklarımın cıvıltılarıyla iyice renklenen günüm, şimdi eşimle bebeğimizin kontrolüne gittiğimiz için en çok ne kadar güzelleşebilirse o kadar güzelleşmişti. Parmaklarımı kavrayan elini farkında olmadan heyecanla sıkan kocama gülümseyerek baktım. En son yıllar önce ikizlerin kontrolüne birlikte gittiğimiz için, ve Zeynep'te de hiç birlikte kontrole gidemediğimiz için bu manzarayı oldukça özlemiş olmalıydı.

Ceren Hanım'ın odasının önüne geldiğimizde Alper sabırsızca kapıyı tıklattı ve gel cevabını alır almaz kapıyı araladı. Ceren Hanım bizi görür görmez sağ elini kalbinin üzerine koyarak gülümsedi.

"İsim benzerliği mi var acaba demiştim ama..." diye mırıldanıp duraksadı ve yanıma adımlayıp kollarını bana sardı. Sarılışına aynı samimiyetle karşılık verdiğimde benimde dudaklarımda aynı gülümseme vardı.

"Benzerlik falan değil, yine biz." diye heyecanla şakıdığımda Ceren Hanım geri çekildi ve oturmamız için koltukları işaret etti.

"Sizi tekrar gördüğüme çok sevindim. Ve eğer benim özlemimden gelmediyseniz dördüncüyü bekliyorsunuz. Doğru muyum ?"

Alper hevesle lafa atlayarak başını salladı.

"Evet! Dördüncüyü bekliyoruz!"

Ceren Hanım Alper'in bu hevesliliğine karşı daha çok gülerken araya girdim.

"Daha önceki gelişlerimizde de size bakmıştık ama sizde doğum iznindeymişsiniz sanırım. Size de hayırlı olsun."

Ceren Hanım başıyla beni onaylayıp ışıl ışıl gülümsemeye devam etti.

"Çok teşekkür ederim canım benim." diye mırıldanıp Alper'e bakarak duraksadı. Bakışları Alper'in durmadan kıpırdayan bacağına kaydı ve dudaklarını birbirine bastırarak bana döndü.

"Anlaşılan Alper Bey bebeği görmek için oldukça sabırsız. Bence direkt ultrasona geçelim. O arada sende bana anlatırsın olur mu ?"

Alper bunu duyar duymaz ayağa kalktığından, ve benim de elimi tuttuğundan beni de kalkmak mecburiyetinde bıraktığından aceleci adımlarla uzanacağım yere geçtik. Ben bir taraftan Ceren Hanım'la konuşurken bir taraftan da üstlüğümü yukarı sıyırıyordum.

"Evet. Bakalım bakalım."

Alper sanki bir şey anlayacakmış gibi kafasını uzatıp ekrana bakmaya çalışırken gülmemek için kendimi zor tuttum. Ekrana öylesine odaklanmıştı ki dışarıdan gören biri onun ciddiyetine karşılık gerçekten ekrandan bir şeyler anladığını düşünebilirdi.

Jeli karnımın alt tarafına yaydırdıktan sonra Ceren Hanım probu karnımda gezdirmeye başladı. Kısa bir süre sonra Ceren Hanım ekrandaki bakışlarını bize çevirdi ve muziplikle bakışlarını ikimiz arasında gezdirdi.

"Cinsiyetini gördüm. Siz ne hissediyorsunuz ?"

Alper'le bakışlarımız kesiştiğinde aramızda birkaç saniyelik bir bakıma geçti. Hemen sonrasında ben omuzlarımı silktiğimde Alper sesli bir şekilde nefesini verdi.

"Beyza öğrendiğimiz zamandan beri, hatta daha öncesinden, sürekli ekşi yiyip durdu. Bu yüzden kız diyorduk ama iki haftadır inanılmaz derecede tatlı yemeye başladı. O yüzden kafam çok karışık. Benim bir tahminim yok."

Alper cümlelerini hızlı hızlı sıraladıktan sonra Ceren Hanım bizden bir şey çıkmayacağını anlamış olacak ki ayaklandı ve oturduğu yerden kalkıp masasına ilerledi. Ben her ne kadar ne yaptığını göremesemde bir çekmece sesi olduğundan bunu anlamıştım. Ceren Hanım yanımıza vardığında elindeki beyaz bebek patiklerini ayak ucuma bırakıp tekrar bize döndü.

"Beyefendinin ilk patikleri benden olsun."

Ceren Hanım cümlesini bitirir bitirmez Alper gülerek bana döndü.

"Güzelim, duydun mu oğlumuz oluyor!"

Gözlerimden akan yaşlarla onu onaylarken göz yaşlarıma tezat yüzümdeki gülümseme yerine koruyordu. Mutlulukla iç çektiğimde Ceren Hanım bizi tebrik etti. Hemen ardından çoğunu bildiğim bilgilendirmesini de yaptı ve biz sanki ilk defa bebek bekliyormuşuz gibi heyecanla çıktık o odadan.

Alper elimi tuttuğu elinin baş parmağıyla elimin üstünü okşarken gülümseyerek bana döndü.

"Üçüncü kez erkek babası oluyorum."

Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı sallayıp omuzlarımı indirdim.

"Zeynep çok bozulacak, tek avuntusu kendisine yandaş olacak bir kız kardeşi olma ihtimaliydi."

Alper sözlerime komik bir şey varmış gibi gülerken koluna vurarak onu biraz olsun ciddiyete davet ettim.

"Alper biraz ciddi olur musun ? Daha doğmadan kardeşine bileniyor kızımız!"

Alper boğazını temizleyip ciddi yüz ifadesini takınarak bakışlarını etrafta gezdirdi.

"İstediği bir oyuncak vardı ya hani, onu alalım. Kardeşinin ona hediye gönderdiğini söyleriz. Belki o zaman yumuşar."

Bu fikir bana da mantıklı geldiğinde arabaya atlayıp en yakın oyuncakçıya gittik. Kısa bir arayışın ardından Zeynep'in istediği oyuncağı bulduk. Zeynep'e istediği bebeği alırken Alper yine ikizlerin de elleri boş kalmasın diyerek onlara da birer oyuncak almıştı. Çıkarken nedenini bilmediğim bir şekilde Alper bir bebek daha almıştı. Oyuncakçının ardından başka bir yere uğramadan eve geldiğimizde arabadan indik ve ellerimizdeki oyuncaklarla eve girdik.

Çocuklar sesimizi duyar duymaz kapıya koşarken içeriden çıkan Elif'le birlikte dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

"Elif ? Hoş geldin ablacığım!"

Tüm samimiyetimle konuştuğumda Elif koşturarak geldi ve sıkıca sarıldı bana. Elif, bizim evlendiğimiz sabah kafama top atan o kız çocuğuydu. Alper geldikten sonra Alper'le birçok kez oyun da oynamışlardı.

Elif benden ayrıldıktan sonra Alper'e de sarıldıktan sonra çocukları özlediğinden ve bu evlerine gelmelerinin ardından ilk buraya geldiğini söylemişti.

Alper sırayla çocuklara hediyelerini verdikten sonra oyuncakçıdan çıkmadan önce en son aldığı bebeği de çıkardı. Çıkardığı oyuncak bebeği Elif'e uzattığında her sene buraya aynı zamanlarda geldiklerinden onu düşünerek aldığını anladım. İçimdeki aşkın nasıl oluyordu da zaman geçtikçe azalmayıp aksine arttığını bu hareketiyle bir kez daha anladım.

Elif çocuklarla birkaç saat oynadıktan sonra evine gitmişti. Elif'in gitmesinin ardından ikizlerin ödevlerini yaptırmıştık. Ve akşam olduğunda önce ailecek yemek yemiş, sonra biraz oyun oynayıp çocukları yatırmıştık. Biz de kendi odamıza geçtiğimizde senelerdir olduğu gibi Alper'in göğsüne başımı koyup yanına uzandım. Aklım seneler önceki tanışmamıza giderken sesli bir şekilde güldüm. Alper kafasını eğerek bana baktığında sorgulamadan o da güldü.

"Hayırdır ? Neden gülüyorsun öyle ?"

Omuzlarımı silkerek bende bakışlarımı yüzüne çevirdim.

"Dört çocuk diye diye en sonunda gerçekten dörtledik."

Alper söylediğimle daha şiddetli bir şekilde güldü. Gülüşünün şiddetini göğsünde yattığım için net bir şekilde hissederken gülüşünü izledim.

"Alper ?"

Alper gülüşünü yavaş yavaş sonlandırdığında hâlâ dudaklarında asılı kalan tebessümüyle cevapladı.

"Hım ?"

Bunu gerçekten isteyip istemediğimi çok düşünmüştüm ve en sonunda kararımı vermiştim. Ve verdiğim bu karardan oldukça emindim.

"Benimle doğuma girer misin ?"

Alper dudaklarında kalan o küçük tebessümü de yok etti ve yerinde kıpırdandı. Bu hareketi başımı göğsünden kaldırmama sebep olurken ne cevap vereceğini beklemeye başladım. Aslında o da biliyordu ki bu bir sorudan çok bir istekti. Ve cevap vermesini zorlaştıran asıl şey buydu.

"Ben dışarıda beklesem olmaz mı ?"

Yutkunduktan hemen sorduğu soruyla kaşlarımı çatarak yüzüne baktım.

"Alper zaten diğerlerinde yoktun. Yine mi elimi tutmayacaksın ben çocuğumuzu dünyaya getirirken ?"

Alper sorum üzerine ellerini yanaklarıma yaslayarak sıkıntıyla nefesini verdi.

"Tamam. Tamam sen öyle istiyorsan öyle olsun."

Gözlerimde parlayan göz yaşları az önce ağlayacak olan ben değilmişim gibi mutlulukla gülümsedim. Alper bu hareketime karşılık başını iki yana salladı ve alt dudağını ısırdı.

"Sen var ya sen."

Başımı omzuma eğerek gülümsediğimde beni kolunun altına alarak saçlarımın üstüne öpücüklerini bıraktı. Sağ eli karnıma giderken hafifçe elinin altındaki yeri okşadı. Hoşnutlukla gülümsediğimde sırtımı göğsüne dayadım.

"Ben var ya ben ne ?"

Alper oynadığım oyuna ayak uydurarak bir süre düşünür gibi ses çıkardı.

"Sen... Sen benim hayatımsın. Yaşam sevincim, ruhumun en çocuk, en masum yanısın."

Işıl ışıl gözlerle Alper'e dönerek yanağına küçük bir öpücük bıraktım.

"Seni seviyorum."

Alper gülümsemem buluşacıymışta ona bulaşmış gibi gülümsedi.

"Bende seni seviyorum güzelim."

 

 

•••

 

Zar zor daldığım uykumu bölen şey ne duyduğum bir ses, ne de bir ihtiyaçtı. Gecenin bir yarısı uykumu bölen şey kasıklarıma saplanan sancılardı. Aldığım nefesi derin bir şekilde verirken sanki saniyeler önce uyuyan insan ben değilmiş gibi gayet ayıktım. Bu sancıları daha önce de yaşamış biri olduğumdan gayet yakından tanıyordum. Önce sakin olmak için nefeslerimi düzenleyip sancılar azaldığında Alper'e dönerek Alper'i dürttüm. Korkacak bir şey yoktu. Ben de, bebeğimiz de iyi olacaktık. Sağ salim hastaneye gidecek, hastaneden de sağ salim çıkacaktık. Kendime bunları hatırlatıp iyi şeyler söylerken Alper'in uyanmayıp üstüne bir de arkasını dönmesi içimdeki iyi temennilerin bir kısmını yiyip bitirirken Alper'i tekrar dürttüm. Sabrım öyle çabuk tükeniyordu ki yine kalkmazsa çığlık çığlığa ortalığı ayağa kaldıracaktım.

Alper en sonunda dürtüşlerimin farkına varıp bana uyku sersemi haliyle bana döndü. Nefes nefese sesimi yükseltmemeye çalışarak fısıldadım.

"Alper, doğuracağım kalk!"

Alper birkaç saniye boş boş yüzüme baktıktan sonra dudaklarını araladı.

"Ne ?"

Başımı arkaya atarak sinirle yatak başlığına vurdum.

"Alper bıkmadın şu tepkiyi vermekten!"

Alper biraz daha kendine gelirken hızla üstündeki yorganı attı. Yatakta bana doğru sürünerek yaklaştıktan sonra ellerini kollarıma koyarak derin derin nefes alıp vermeye başladı.

"Sakin ol! Tamam mı, sakin güzelim! Hemen gidiyoruz hastaneye sakin ol!"

Alper hızla yataktan kalkıp giyinme odasına girdi ve pijamasının üstüne kazak geçirip pantolonunu aramaya girişti. Saniyeler sonra onu da bulup aceleyle giydikten sonra komodinin üstünden telefonunu alıp seriye bağlamış bir şekilde hızla odadan çıktı. Arkasından şokla bakakalırken çocuklar uyuduğundan bağırmadan sesimi duyurmaya çalıştım.

"Alper! Alper beni unuttun!"

Merdivenlerden gittikçe uzaklaşan adım sesleri seslenmem üzerine tekrar odaya yaklaşırken şu bocalamayla bu adam yıllarca nasıl operasyonlara girmiş ve yönetmiş anlayamıyordum.

Alper şaşkınlıkla odanın kapısında belirdiğinde üstümdeki mor pijamalarımla olduğum yerden ona baktım.

"Alper çocuk sende mi ?! Beni almadan doğuma nasıl gideceksin ?!"

Dişlerimin arasından kısık sesli mırıldanmamla Alper yüzünü sıvazlayarak hızlı adımlarla yanıma geldi.

"Özür dilerim. Çok özür dilerim. Unuttum."

Masumca mırıldanmasıyla içime derin bir nefes çekip onun da çok stresli olduğunu kendime hatırlatıp bana destek olması için kolumu omzuna uzattım. Alper hemen isteğimi anlayıp koluma girerken boşta duran eliyle odadan çıkmadan kenarda duran çekmeceli dolaptan bir tülbent alıp başıma attı. Elimle bir yandan düşecekmiş gibi sıkı sıkıya büyümüş karnımı tutarken bir yandan da Alper'e söylemiyordum.

"Çabuk ara annemleri! Birisi gelsin çocukların yanına yalnız kalmasınlar!"

Alper cebinden çıkardığı telefonla bir yandan Azra'yı veya Ahsen'i ararken bende sabır çeke çeke kabanımı giydim. Aylardan mart olduğundan dışarısı oldukça soğuktu. Doğum sancılarının yanında bir de soğuktan donmak istemediğim için kabanımın önünü sıkı sıkıya iliklerken Alper'in konuşmasıyla ona döndüm.

"On dakika içinde burada olurlar. Biz çıkalım mı ?"

Gözlerimi kapatıp kısa bir süre kendimi dinledim. Hastanede olsam da doğum başlayana kadar bekleyeceğimden biraz daha sabredebileceğime emin olduktan sonra kötü bir şey olmamasına dua ederek başımı iki yana salladım. Çocukları bırakıp gitsek bile aklım burada kalacağından burada beklemeye karar vermiştim.

Bu on dakika boyunca Alper koluma girerek salonda dolaşmama yardım etti. Beni kendisiyle birlikte telkin ederek kulağıma hep güzel şeyler fısıldadı.

Yaklaşık on dakika sonra kapı çaldığında Alper koşa koşa kapıyı açmaya gitti. Kızlar içeriye girip heyecanla birkaç bir şey söyledi. Fakat ben içinde bulunduğum hâl dolayısıyla ne dedikleriyle pek ilgilenemedim.

On dakikaya yakın bir sürede de hastaneye vardığımızda önce doktor kontrolünden geçmiş ve biraz daha beklememin gerektiğine karar vermiştik. Hastaneye gelmemizin üstünden geçen tam üç saatin ardından doktor nihayet doğuma girebileceğimi söylemişti ve hemen ardından doğuma alınmıştım. Alper en az benim kadar stresli bir şekilde giyinerek doğumhaneye benimle girdiğinde elimi avcuna aldı. Doktorun verdiği koordinatlar eşliğinde ıkınmaya başladığımda nefes nefese kalmış bir şekilde bir anlık duraksadım. Elimin altındaki el yavaşça kayıp gittiğinde bakışlarım Alper'i buldu. Alnı boncuk boncuk ter olan, bakışları git gide kayan kocama gelen sancıyla çok dikkat edemesemde elimin altından tamamen kayan elle birlikte bakışlarım şokla doğumhanenin içini dolduran düşme sesine döndüm. Alper yere yığılmış bir şekilde yerde yatarken hemşirenin sesi yankılandı.

"Eyvah adam bayıldı!"

Doğumhanenin içindeki görevlilerden bir kısmı Alper'in başına giderken doktorumda bana komut vermeye devam ediyordu.

"Beyza! Hadi lütfen ıkın, az kaldı hadi!"

Son kez tüm gücümü kullanarak çığlık çığlığa ıkınmamın ardından bu sefer doğumhaneyi cılız bir ağlama sesi sardı. Gözyaşlarımla birlikte bir yeni dünyaya gelen bebeğime bir de kolonya koklatılarak ayıltılmaya çalışılan kocama bakmaya çalıştım.

O karışıklıkta doğan bebeğimi sadece birkaç dakika görebildim. Görevliler bebeğimizi bize vermek üzere hazırlamak için alırken Alper de yavaş yavaş kendine gelmişti. Aradan ne kadar geçtiğini bilmediğim bir süreden sonra nihayet odaya alındığımda Alper'de peşimden geldi. Ben yatakta uzanırken Alper baş ucuma oturarak başını elime yasladı.

"Bir daha çocuk falan yok. Yeter bu kadar."

Kısık sesli mırıldanmasına karşılık yorgunlukla gülümsedim.

"Sen çocuk istemiyorsun ?"

Başını yan çevirip dudaklarını avuç içime bastırdı.

"Seni bir daha öyle görmeyi kaldırabileceğimi sanmıyorum."

Gözleri dolu dolu bir halde burnunu çekerek gülümsedi.

"Gördüm ama bizimkini. Harika bir şeydi."

Alper cümlesini bitirir bitirmez odanın kapısı tıklandı. Verdiğimiz onaydan sonra kapı açılırken ailemiz odaya doluşurken hep bir ağızdan gelen tebrikleri kabul ettik. Hatta Alper, Enes'in bizzat gelemediği için arayıp tebrik ettiğini de söylemişti.

Birkaç dakika sonra çocuklar da odaya geldiğinde tüm yorgunluğuma rağmen kocaman bir gülümsemeyle karşıladım evlatlarımı. Üçü de etrafımı sarıp iyi olduğuma kanaat getirdikten sonra odaya bugünün yıldızı giriş yaptı. Hemşire beyazlara sarılı olan oğlumu getirip kucağıma verdiğinde defalarca kokusunu içime çektim. Çocuklar büyük bir merakla etrafıma toplanıp ailemizin yeni üyesiyle tanışırken gülümseyerek onu izledim. Bu faslı uzatmadan kestikten sonra babası bebeğimizi ismini koymak için ilk defa kucağına almış oldu. Alper sağ gözünden bir damla yaş akarak önce oğlumuzu tekrar tekrar kokladı, sonrasında ise sağ kulağına ezan okudu. Sol kulağına doğru kamet getirdi. Ardından ismini çok yüksek olmayan, fakat herkesin duyabileceği şekilde söyledi.

"Ali. Senin adın Ali."

Önümdeki manzara hem gülüp hem ağlamama sebep olurken içimden defalarca şükürler ettim.

Aylardan marttı. Martın on sekizi...

Dışarıda olan sert soğuğa tezat bizim içimiz sıcacıktı. Çünkü biz yine birlikteydik. Bundan mütevellit ben yine huzurluydum. Mutluydum.

Çünkü ben bugün tam olmuştum.

 

 

-Hikâye sonu-

 

Eveet. Bu yolculuğun da sonuna geldik. Umuyorum ki herkesin içine sinmiştir ve hikâyeye yakışır bir final olmuştur.

Öncelikle önceki bölümlerde anlatacağımı söylediğim bir şey vardı onu anlatmak istiyorum.

Elbette bu bir hikâyeydi. Kurguydu. Fakat bir kısmı da olsa gerçek hayattan esinlenilmişti diyebiliriz. Bu hikâyenin en gerçek yanını hayatımın sadece birkaç saatlik bir kısmında rast geldiğim bir askerden dinlemiştim. Hikâyenin gerçek olan kısmını kısaca birkaç cümleyle şöyle özetleyeceğim: Bir askerin teröristler tarafından öldürülmek amacıyla darp edilmesi ve öldü diye bırakılması gerçekti. Bir bacağının aksıyor olarak kalması meslek hayatından ona yadigar kalmış olmasının olduğu kısmı da gerçekti.

Birinci ağızdan dinlediğim bu hikâye bende oldukça yer etmiş olacak ki ben bunu yazdıktan bile sonra fark ettim. Yazdıkça gözümün önüne geldi ve ben o askerin bacağının aksadığını bile sonradan hatırladım.

Şimdi bu vatan için çalışıp çabalayan, canını ortaya koyan insanlara olan minnetimi buraya sıralamak değil derdim. Sadece bunu okuyan kişilerin bilmesini istediğim için yazıyorum bunu. Kaçı okur kaçı okumaz onu da bilmiyorum zaten.

Her neyse, lafı çokta uzatmak istemiyorum ama kısa bir veda da etmeden kapanışı yapmaya içim el vermez.

Gelelim teşekküre. Öncelikle, elbette burada yazan herkes gibi bende bu hikâyeye başlarken elbette okunmasını isteyerek başladım. Çünkü bu kurguyu sen zaten biliyorsun ve bir beklentiyle bunu bu platforma taşıyorsun. Haliyle okunma sayısı arttıkça, yorumlar geldikçe bunlar benim için gerçekten bir motive ve mutluluk kaynağı oldu. Bunun için herkese teşekkür ederim.

Beyza ve Alper isimlerinden olsun, hikâyelerinden olsun şu zamana kadar yazdığım belki de en içime sinen karakterler oldu. Her ne kadar final yaptıktan sonra özel bölümleri saçma bulsam da belki özlediğimi hissettiğimde birkaç bir şey bırakırım buraya şimdiden söyleyeyim 😅

Eveeeeet, şimdilik Kahvenin Hatırı Kırk Yıl'dan herkese elveda! Allah'a emanet olunuz!

Loading...
0%