Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm: "Kurdun Dişine Kan Değdi"

@uuykusuzvedengesiz

Hayde vira Bismillah!


Buraya başlangıç tarihlerini ve beklentileri alalım 🖋️


Yorumlarınızı eksik etmeyin olur mu 💝


Ve Pusat&Aylin ikilisinin hikâyesine başlayalım.

𓃭

İnsanlar bu dünyaya imtihan olmak için gelirdi. Kimi ailesiyle, kimi evladıyla, kimi fakirlikle, kimi de sağlığıyla imtihan olurdu. Ben ise kocamla imtihan oluyordum. Yani bence öyleydi. Şayet öyle olmasaydı, şu an yüzüm sinirden kıpkırmızı olmaz, elim ayağım yaşadığım öfkeyle titremezdi.

"Kaç kez daha söylemem gerek ya daha ? Kaç kez!"

Elimde duran çorap çiftini birbirine geçirip top haline getirerek üç metre kadar ileride kanepede oturan kocamın kafasını hedef alarak fırlattım. Ardından bir elimle arkamda kalan yatak odasını göstererek ateş saçmaya devam ettim.

"Çok mu zor ya şu çorapları kirli sepetine atmak ? Her seferinde aynı şeyi yapıyorsun, her seferinde aynı şeyi söylememe rağmen!"

Pusat, çorabın çarptığı yere elini koyup şaşkınlıkla bana bakarken birkaç saniye sessiz kaldı. Hemen sonrasında koltukta bana dönerek sağ elini açtı ve bana doğru salladı.

"Unutmuşum ya hu! Çıkarınca orada kalıvermiş! Ne olmuş yani ?" Hiçbir şey olmamış gibi, defalarca bu konuda uyarılan o değilmiş gibi rahatla konuşması sinirlerime dokundu. Yerden, yüzüne fırlatmak için depoladığım birkaç çorap çiftinden bir top daha alıp tekrar kafasına tam isabet edecek şekilde ona doğru fırlattım. Yana doğru başını eğdi fakat savaş toplarından tam olarak kurtulamadı.

Kafasına yediği ikinci çorapla sinirle dudaklarını ıslattı ve derin bir nefes aldı. O da tıpkı benim gibi harlanan öfkesiyle konuşacak oldu, fakat aklına o an her ne geldiyse vazgeçti. Önce durakladı, hemen sonra gözlerini kısarak önce yüzümü, arından da bedenimi süzdü.

"Aylin, sen hamile olmayasın bebeğim ?" Yersiz tahminine karşı gözlerimi devirerek alayla sırıttım. Bir elimi belime atıp omzumu da kapının çerçevesine yasladım.

"Hayırdır, neden öyle bir tespitte bulundunuz acaba Pusat Bey ?"

Pusat kafasına gelen iki top çorap çiftini tek avucuna sığdırdı. Elini de bana doğru salladı. "İkisi de tam isabet, sana bir güncelleme gelmiş belli."

Az önceki sinirimin emaresi hâlâ hızlı olan nefeslerim yavaşlamaya fırsat bulamadan tekrar hızlandı. Evlendiğimiz ilk günden beri istikrarını sürdürdüğü tek konu bu olabilirdi. Bana takılmak. Bıkmadan, yorulmadan bana takılmak.

Ayağımdaki ev terliğini bir hamleyle yukarı doğru fırlatarak elimle kaptım. Bakışlarımı elimdeki terliğe çevirip elimdeki bir M16 tüfeğiymiş gibi terliği aheste hareketlerle okşadım ve gülümsedim. İşte şimdi keyfim biraz yerine gelmişti.

"İstersen terlikle de deneyelim,sen de böylelikle bir daha düşünmüş olursun." Bakışlarımı kocama çevirip tek kaşımı kaldırdım. "Ne dersin ?"

Pusat alayla kollarını göğüs hizasında birleştirdi ve dilini damağının ön tarafına vurarak olumsuz bir ses çıkardı. Ardından kaşlarıyla elimdeki terliği işaret etti. "Yok, kalsın. Zira elindeki terliği bir tüfek gibi tuttuğundan nasıl bir öfkeyle benimle buluşturursun bilemiyorum."

Dudaklarında oluşan alaycı gülümsemesi yine yerini aldı. "Sonra askeriyede dalga geçerler benimle, hanımdan dayak yemiş diye. Tüm karizma gider vallahi." İşaret parmağı ve orta parmağını hafif bükerek eklem yerlerini koltuğun yanında duran sehpaya vurdu.

Saniyeler içinde dinen öfkemi bir lahza hatırlamayıp hareketlenerek Pusat'ın oturduğu koltuğa atlaya zıplaya yaklaştım ve hafif öne doğru eğilip dirseklerimi koltuğun sırt kısmına yasladım. Cıvıl cıvıl bir sesle şakıdım. "Kıyamam ki sana zaten."

Ellerimi yanaklarına yaslayıp hafif hafif okşadım. "Seninle dalga geçen olursa birer terlikte onlara atarım. Sen merak etme."

Pusat gülümseyerek beni öpmek için bana uzandı. O sırada gözlerim koltuğun kenarında kalan çoraplara es kaza kaydı. Ve ben az önce neden o kadar öfkelendiğimi bir kez daha hatırladım.

İç çekerek kocamın yanaklarında olan ellerimi sıkmaya başladığımda Pusat bakışlarımı takip etti, anında olayı anladı ve aceleyle yüzünü ellerimden kurtarmaya çalıştı. Fakat ben müsaade etmedim. Ve git gide yanaklarını sıkmaya devam ettim.

"Ama eğer o çorapları bir daha yerlerde, orada burada görürsem kocam," yüzümü yüzüne iyice yaklaştırdım ve kısık sesle devam ettim. "Kıyarım."

Ellerimi Pusat'ın kızarmış yanaklarından çekerek tekrar neşeli hâlime büründüm ve kocaman gülümsedim.

"Aylin ya! Ne yaptın yine kızarttın yanaklarımı!" Sanki geçecekmiş gibi elleriyle yanaklarını sildi. "Az sonra askeriyeye gideceğim ya ben!"

Kocamın sitemlerine dayanamayarak iki adıma dibinde bittim ve iki yanağına da sesli kocaman birer öpücük kondurdum. Pusat derin bir iç çekerek dibinde olan bana döndüğünde başını hafifçe iki yana salladı.

"Ömrümü yersin kızım sen benim."

Elleriyle açık bıraktığım saçlarımdan önüme gelenleri kulağımın arkasına sıkıştırdı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gülümseyerek öpmesi için ben de yanağımı ona yaklaştırdığımda dudakları yanağıma değdi. Fakat ben yanağımda ufak bir öpücük beklerken, Pusat aniden dişlerini yanağıma geçirdi. Ellerimi göğsüne dayayıp onu itmeye çalışırken ona vurmaktan geri durmadım. En sonunda yanağımı serbest bıraktığında yanağımın kıpkırmızı olduğuna emin olduğum şekilde acıyla geriye çekildim.

"Pusat ne yapıyorsun ya ?!" Kocam hâlinden memnun, keyifli bir şekilde geri çekilirken kaşlarını kaldırarak gülümsedi.

"Ne yapmışım ?" Sağ elini kaldırıp çeneme yerleştirdi ve ısırdığı yanağımı kendine doğru çevirdi. Gözleri kısarak yanağıma birkaç saniye boyunca ciddiyetle baktı ve tekrar gülümsedi. "Çok da yakışmış vallahi."

Eline vurup çenemden uzaklaştırırken yüzündeki sinirlerimi bozan gülüşüyle tek gözünü kırptı. Her yanaklarım kızardığında olduğu gibi yanaklarımı elmaya benzetmekten geri durmadı. "Biliyorsun, elmaların olunca ayrı bir güzel oluyorsun."

Gözlerimi devirerek çöktüğüm yerden kalktım ve tavırla saçlarımı savurarak mutfağa ilerledim. Arkamdan bir şeyler söylediğini duyuyordum ama önemsemeden mutfağa girdim. Her ne kadar daha yeni atışmış olsak da, aç karnına işe yollayacak değildim. Gerçi, yanında götürmesi için börekleri dün akşam zaten birlikte yapmıştık ama önemli değildi.

Çok geçmedi, arkamdan gelip kollarını belime sardı, çenesini başımın üzerine yasladı. Bir eli usul usul karnımın üzerinde dolaşırken göğsü aldığı derin nefesle havalandı.

"Bozuk muyuz ?"

Omuzlarımı silkerek sessiz kaldığımda başını başımın üzerinden çekip burnunu saçlarıma yasladı ve kokumu içine çekti. Dudaklarım bu hareketine karşılık yukarı doğru kıvrılırken iç çektim.

Tepsiden saklama kabına aktardığım börekler bitince kabın kapağını kapatıp ellerimi yıkadım. Ardından belime sarılı kollar arasında dönerek başını boynumdan çekse de bakışlarını üzerimden çekmeyen kocama baktım. "Silahlarını evde temizlersen anlaşırız."

Pusat başını geriye atıp iç çekti. "Hiç görmediğin şey ya." diye mırıldandı ve başını hafifçe iki yana salladı. "Sendeki bu silah merakı beni öldürecek."

Ölümü anmasına karşılık kaşlarım hafifçe çatılırken elimi ağzına kapadım.

"Tövbe de Pusat."

Ağzının üzerine kapadığım elimin avcunu öpüp ağzından çekti. "Tövbe." dedi. "Oldu mu ?"

Başımla onu onaylayıp geri çekildim, dün akşam mutfağa bıraktığım bez çantaya hazırladığım kabı koydum.

"Güzel güzel yersiniz tamam mı ?" Pusat beni onaylayan birkaç kelime mırıldanıp peşime takıldı. Bir elinde bez çanta arkamdan gelerek beni salona kadar takip ettiğinde iç çekerek bedenimi koltuğa bıraktım.

"Akşam geleceksin değil mi ?"

Elindeki çantayı dış kapının kenarına bırakıp hemen yanıma geldi ve kıvrıldı. "Geleceğim nasipse."

"Unutma, akşam sergiye gideceğiz." Pusat akşamki planımızı hatırlatmama karşılık gözlerini devirirken kolumla kolunu dürttüm.

"Pusat ya, gideriz dedin! Mızıkçılık yapma!"

Pusat nefesini sesli bir şekilde verdi, tek eliyle saçlarını dağıtıp ardından elini omzuma sardı. "Haklısın. Biraz da sanatla içli dışlı olmak lazım. Ruhumuzu dinlendirmek gerek çünkü."

Hayati bir öneme sahip bir şeyden bahsediyormuş gibi ciddiyetle konuşmasına karşılık güldüm. "Ne var ? Bize de değişiklik olmuş olur hem, fena mı ?"

Bakışlarını usul usul yüzümde dolaştırdı. "Sen istiyorsan gideriz, tamam."

Üstümüze bir an da çöken sükûneti huzurla karşıladım. Fakat bu sükûnet çok uzun sürmeden sonlandı. Zira evin önünden gelen korna sesi Pusat'ın yerinde toparlanmasına sebep oldu. Üzerine ceketini alarak kapıyı araladı. Hemen sonra da evden çıkmadan veda öpücüğünü almak için bana dönüp ona gitmemi beklemeye başladı. Koltuktan kalkarak atlaya zıplaya kocamın yanına varıp iki yanağına da birer öpücük bıraktım. O da beni karşılıksız bırakmadı. Her evden çıkarken yaptığı gibi boynumdan koklayarak öptü. Birkaç saniye hareket etmeden bekledi, ardından geri çekilerek kapıya yöneldi.

"Dikkat et kendine. Bir şey olursa haber verirsin."

Başımla onu onayladıktan sonra evden çıkmasını bekledim. Pusat evden çıktıktan sonra portmantoda her ihtimale karşı bulundurduğum baş örtümü alıp camdan arkasından baktım. Pusat arabaya binmeden Korkut abi ön camı açarak elini kaldırarak selam verdi. Ben de elimi kaldırıp selamını aldığım sırada Pusat arabanın arka koltuğuna geçti. Çok oyalanmadan araba harekete geçtiğinde ben de perdeyi çekip salona geri döndüm. Dün gece Pusat ile birlikte yemekleri yaptığımızdan yapacak iş bulamayarak yatak odasına geçtim. Yatağın benim tarafım olan yanına uzandım ve Pusat'ın giydiği, fakat rahat edemediği için çok durmadan çıkardığı tişörtü aldım. Tişörtünü burnuma yaslayarak huzurla gözlerimi kapattım. Fakat daha uykuya dalamadan telefonumun çalan sesiyle olan uykum da dağıldı. Başımı yastıktan kaldırıp kısa bir arama aşamasının ardından telefonumu nihayet bulabildiğimde telefonu açtım ve kulağıma yasladım.

"Efendim ?" Uykulu çıkan sesim karşı tarafın bir an tereddüt etmesine sebep olmuş olacak ki ses sonradan, mahcup bir şekilde geldi.

"Uyuyor muydun ? Rahatsız mı ettim ?"

Başımı Ebrar görebilecekmiş gibi iki yana salladım. Fakat ne yaptığımın saniyeler içerisinde farkına vararak gözlerimi sıkıca yumdum. Boğazımı temizleyerek yatakta yavaşça doğruldum.

"Dalmamıştım, ve önemli değil." İç çekerek üstümdeki örtüyü yana sıyırdım. "Ne için aramıştın ?"

Karşı taraftan da tıpkı benim gibi bir iç çekiş sesi geldi. "Çarşıdayım. Birlikte birkaç kıyafet bakar mıyız diye aradım. Müsaitsen bana eşlik eder misin diye soracaktım."

Gelen teklifi kısa bir süre değerlendirdim. Gün içinde yapacak bir işim yoktu. Ve Pusat akşam gelene kadar evde boştum. Dolayısıyla arkadaşımın teklifini reddetmem için bir sebep yoktu.

"Tamam, olur. Yarım saate caddenin başında olurum."

Ebrar beni onaylayıp telefonu kapattığında aheste hareketlerle yataktan kalktım. Önce lavaboya gidip kendime gelebilmek ve üzerimdeki uyku hâlinden arınabilmek için elimi yüzümü yıkadım. Ardından odaya geçip dolabın karşısına geçtim. Lacivert bir bol pantolon, üstüne de beyaz uzun bir gömlek seçtim. Pantalonu ve gömleği yatağın üzerine bırakıp onlara uygun lacivert bir şal da çıkardıktan sonra hazırlanmaya başladım. On dakika içinde hazır olduğumda çantamın içine gerekli her şeyi koyduğuma emin oldum ve Pusat'a Ebrar ile dışarıda olacağıma dair mesaj atıp evden çıktım.

Söylediğim vakitten on dakika önce buluşacağımız yere vardığımda Ebrar'a geldiğime dair mesaj attım. Arabayı otoparka park ettim. Fakat ben daha arabadan inemeden arabanın sol ön kapısı açıldı ve arkadaşım koltuğa kendini bırakıp elini havada hızla salladı. Nefes nefese hâli şaşkınlıkla duraksamama neden olduğunda yalnızca başımı iki yana sallayabildim.

"Ne bu hâlin ? Bir şey mi oldu ?"

Ebrar bir elini kalbinin üzerine koyup nefeslendi.

"Gizem aradı. Hadi hemen karakola geçmemiz gerek." Bu cümleden sonra çok fazla sorgulamadım. Arabayı tekrar çalıştırıp otoparktan çıktım ve karakola doğru sürmeye başladım.

"Silahın yanında mı ?"

Bakışlarımı Ebrar'a çevirip başımı bir kez aşağı doğru eğdim. Tek elimi direksiyondan çekip torpidonun kapağını açtım. Ebrar derin bir nefes alarak sessiz kaldığında kapağı tekrar kapattım. On dakika kadar bir zaman diliminde karakola vardığımızda ikimiz de alelacele arabadan indik. Arabadan inmeden torpidodan aldığım silahı belime sıkıştırdım. Ebrar ile birlikte hızlı hızlı merdivenleri çıktık. Dakikalar içinde önce üstümüzü değiştirip sonra da karakoldan çıktık.

"Hızdan başım döndü. Olay ne ? Nereye gidiyoruz ?"

Hakan abi elindeki telsizi sallaya sallaya hiddetle söze girdi. "Vallahi biz de anlamadık ki, ha dedik çıktık resmen."

Pamir abi, Hakan abinin dediğini onayladı ve devam etti.

"Komşulardan gelmiş şikâyet. Evden bağırışma sesleri geliyormuş. Üst üste silah da patlayınca acil diye çıktık yola."

Pars abi iç çekerek başını camdan dışarıya çevirdi. "Umarım geç kalmayız."

Hepimiz aynı umuda sarılarak yolu tamamladığımızda silahlarımız ateşlenmeye hazır bir şekilde hızlı hızlı arabadan indik. Evden gelen bağırış çığırış sesleri içeride hâlâ süren kavganın habercisiydi. Bu sesler içerideki kişilerden ölen olmadığını düşündürerek bize umut mu olacak, hâlâ devam eden bir kargaşa olduğu için bizi zor kullanmaya mı itecek birazdan hep birlikte görecektik.

Hep birlikte anlık bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmanın akabinde Pamir abi, ardından Hakan abi, en arkada da ben olmak üzere evin önünden kapıya doğru ilerlemeye başladık. Pars abi ve Ebrar'da evin arkasından dolanmak için bizden ayrıldı.

Çok geçmedi, saniyeler içinde yolda bıraktığımız ekip arabasının hemen yanında bir araba durdu. Arkamızı dönmeye bile fırsatımız olmadı. Her şey saniyeler içinde gerçekleşti. Oldu ve bitti.

Kulağımın dibinden bir kurşun arkamdan gelerek, yeni fark ettiğim, evin camından bana doğru doğrultulmuş tüfeği tutan adamın kafasına saplandı. Adamın kafası yaslandığı camın kenarında öylece kalırken asker üniformalı bir grup bize katıldı. Herkes çevreye dağılırken kısa bir çatışma yaşandı. Askerlerden bazıları eve girerken tanıdık bir yüz benim yüzümü buldu.

"Aylin! Senin burada ne işin var ?"

Kocamın şok içinde konuşmasına karşılık, aynı şaşkınlıktan bir parça taşıyarak bir elimi silahımdan çektim ve ona doğru uzattım.

"Acil bir ihbar gelince, bizde Ebrar ile dışarıda olunca, hâliyle ekibe katılıp olay yerine geldik." Bakışlarımı etrafta dakikalar içinde yatışan kargaşada gezdirdim. "Asıl sizin burada ne işiniz var ?"

Pusat hırsla ellerini yüzüne attı ve sertçe yüzünü sıvazladı.

"Bir ekibe tuzak kurulduğuna dair ihbar aldık bizde. En yakın biz olduğumuz için geç kalmamış olmayı dileyerek direkt geldik. Telsizlerden, telefonlardan hiçbir yerden ulaşamamışlar size."

Hiddetle konuşan kocamdan bakışlarımı çekip başımı usulca aşağı yukarı sallamakla yetindim. Ne dersem diyeyim sakin kalamayacağını biliyordum.

"Hani sen Ebrar'la çarşıda buluşacaktın hem, insan bir mesaj atmaz mı planlar değişti diye ?"

Dibime kadar girmiş, ısrarla hâlâ bana hesap soran kocama gözlerimi devirdim.

"Acil ihbar gelmiş, bizi de çağırdılar geldik ne olmuş ? Nasıl geldik, ne oldu anlamadım bile! Haber vermeye fırsatım mı oldu önce onu bir sorsana!"

Altta kalmayışım karşımdaki adamı daha da sinirlendiriyordu, farkındaydım, fakat umursamadım.

"O Ebrar nerede ? Onun da mı hiç haber vermeye fırsatı olmadı ?"

Az önceye nazaran daha sakin çıkan sesiyle konuşan kocama hiç pas vermeden eve doğru yöneldim. O sırada kelepçelediği adamı ekip arabasına götüren Ebrar tek elini kaldırarak Pusat'a el salladı.

"Buradayım enişte! Hiç aklıma bile gelmedi vallahi!"

Pusat 'Al birini vur ötekine.' diye söylene söylene Korkut abinin yanına ilerlerken, Orhan'ın kolları kelepçeli evden en son çıkardığı adam, yüzündeki alaycı gülümsemesi ile kocama döndü ve göz kırptı.

"Hadi yine iyisin komutan. Bu sefer yetiştin karına." Bakışlar bir an benim üzerimde toplandı, Pusat'ın adamın yakasına yapışması ise sadece saniyeler aldı.

"Ne saçmalıyorsun lan sen ? Çıkar bakayım ağzındaki baklayı." Dişlerini sıkarak, adamı bir kaşık suda boğmamak için kendini zor tuttuğuna emindim. Tek eliyle adamın yüzünü sıkıştırdı. Fakat bu öfkeyi görmek adamın daha çok hoşuna gitmiş gibiydi. Zira yüzündeki gülümseme Pusat'ın hareketi sonrasında daha da büyümüştü.

"Diyorum ki, bu sadece bir uyarıydı. Tefo ona yapılanı unutmadı." Adamın yüzündeki gülümseme aniden soldu, yüzüne aynı hızla nefret hâkim oldu. Bu kadar hızlı duygu değişimleri, kesinlikle normal değildi. Zira adamım göz altlarının morluğundan da normal olmadığını anlamak çok zor değildi.

"Ona yapılanı misliyle ödetecek sana." Tükürürcesine konuşması mide bulandırıcıydı fakat hazır kendisi konuşuyorken dinlemek de gerekirdi. Bu pisliğe katlanılmasının tek sebebi de buydu.

"Ama öyle basit bir ölümle değil ha, can acıta acıta, kan akıta akıta."

Pusat adamın daha fazla konuşmasına tahammül edemeyerek üstüne doğru çullandığında Korkut abi araya girerek Pusat'ı sakinleştirmeye çalıştı. Fakat adam canına susamış olmalı ki kesinlikle susmayı reddetti.

"Karına sahip çık komutan, bir bakmışsın var, bir bakmışsın yok."

Pusat, daha önce belki de benim hiç görmediğim bir öfkeyle adamı yakalamaya çalışır ve benim ağzıma almaktan utanacağım türde sözleri sarf ederken saf saf dikilmeye bir son verdim ve kocamı tutmaya çalışan adama yardım etmek için iki adımda Pusat'ın yamacına vardım. Elimi göğsüne koyarak bana bakmasını sağlarken bile artık kapanmış kapının ardında kalan adama sövmeyi bırakmadı.

"Ben de diyordum bu it öldü mü kaldı mı ? Hiç sesi çıkmıyor." Orhan abinin konuşmasıyla Pusat başını aşağı yukarı salladı.

"Sessizce dağılan inini topluyormuş demek ki puşt!"

Dudaklarımı birbirine bastırarak biraz olsun kocamın sakinleşmesini ve durup durup kendi öfkesini alevlendirmekten vazgeçmesini bekledim.

"Bundan sonra tek başına çöp atmaya çıkmak dahi yok!" Beni yamacına iyice çekip kolunun altına alırken korumacı bir kartal gibiydi. Tüm tehlikelerden sakınmak ister gibi. Bu yüzden üzerine gitmek istemeyerek onu onayladım. "Tamam."

Bu kadar çabuk onu onaylamamı beklemiyor olacak ki bir an duraksadı, fakat en azından benim baş kaldırmama şükür eder gibi ellerini önce havaya kaldırdı, sonra da ellerini yüzüne sürdü.

"Komutanım, burada görmeniz gereken bir şey var."

İçeriden çıkan askerin Pusat'a doğru seslenmesiyle Pusat kollarını istemeye istemeye üzerimden çekti ve eve doğru ilerledi. Ben de duramadan arkasından ilerlerken Orhan abinin kaşlarını kaldırarak gitmememi işaret etmesine aldırmadım.

Pusat'ın ardından yıkık dökük, bir harabeden pek de bir farkı olmayan eve girdim. Kocamın peşinden girdiği odaya kadar adım adım onu takip ettim. Pusat, adımları odanın ortasına geldiğinde olduğu yerde duraksadı. Ben ise kapının hemen ağzında, eşiğin tam da üstündeydim.

Gözlerim kocamın koca gövdesinin hemen önünde yer alan duvardaki kırmızı sıvıyla yazılmış yazıya kaydı.

'İntikam vakti yaklaşıyor komutan, aldığından daha fazlasını alacağım.'

Akabinde odanın girişinde, birkaç adım kadar arkamda durduğunu hissettiğim asker konuştu.

"Komutanım, çatı katında birkaç tel uzun tahmini kadın saçı, bir köşede ucu kanlı bir gömlek ile bir avuç toprak var."

•••••

Allah'a emanet!


Loading...
0%