Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm: "Baygın Prens ve Ağlak Prenses"

@uuykusuzvedengesiz

Daha önce hiç aynı anda hem mutlu olup hem de buruk oldunuz mu ? Bir tarafınız mutluluktan havalarda uçarken, bir tarafınız yürürken önüne gelen taşlara vuracak kıvamda olur hani. Ben şu an tamda öyleydim. İyi bir aile hayatım, sorunsuzca bitirmek üzere olduğum bir okulum ve şu anlık çalışacak bir işim vardı. Bir de birkaç aya kadar ülke sınırına askere gidecek bir sevgilim.

Derin bir nefes vererek önümdeki sosu karıştırırken olmam gereken yerden çok uzaktım. Bu restoranın mutfağındaydım. Önümdeki kağıtları bir kenara bırakmış, ve üstüme vazife olmadığı halde kendimi mutfağa atmıştım. Feza, askere gitmek için halletmesi gereken işleri olduğunu söylemiş ve çıkmıştı. Bende o gelene kadar bu sefer ben ona bir şeyler yapayım istemiştim.

Onu izlerken öğrendiğim yerden kremayı sıkmak için torbayı alıp ucunu taktım. Islattığım kekin üzerine kremayı sıkarak bu işlemi de bitirdiğimde kekin diğer yarısını üstüne kapattım. Her ne kadar onun yaptıkları kadar güzel olmasa da kötü olacağını da düşünmüyordum. Sıradan bir pastaydı işte.

Başımı geriye atıp derin bir nefes aldığımda birkaç saniye boyunca gözlerim kapalı öylece durdum. İçimde engin bir deniz varmış ve güç topladıkça sert dalgalarını göğsüme vuruyormuş gibi hissediyordum. İçimdeki bu duygu selinin nedeni belliydi. Tam onunla kavuştuğumu düşünürken ayrı düşecektik. Bunun bu kadar kutsal bir şey için oluşu elbette göğsümü kabartıyordu. Fakat o içimi bir hoş eden garip hissi de yok sayamıyordum. Beynim hiç olmadığı kadar karamsar davranıyor ve bana yardımcı olmak yerine her şeyi daha da zora sokuyordu.

Açtığımda dolduğunu bildiğim gözlerimden yaşların akmaması için gözlerimi kırpmadan birkaç saniye bekledim. Belki de saçma bir şekilde tek istediğim şuraya çöküp hüngür hüngür ağlamaktı şu an. Nedenini nasılını umursamadan ağlamak istiyorumdum. Fakat önümde suç atacak bir soğan ve benzeri bir şey yoktu. Bir görüp sorsa ne cevap vereceğimi bildiğimden kendimi sıkıp oyalanmaya çalışıyordum.

Az önce karıştırdığım sosu kekin en üzerine döktükten sonra birkaç adım geriledim ve eserime baktım. Oldukça dağınık bir pasta olmuştu. Tam da kendimi yansıtan bir eser ortaya koymuştum gerçekten.

"Kimin için bu pasta ?"

Duyduğum soruyla olduğum yerde zıplarken hemen arkama döndüm. Baş parmağımla damağımı yukarı itip diğer elimi kalbimin üzerine koydum. Onun kalbimi hızlandırmasına alışmıştım. Fakat bunu her zamanki gibi korkutarak değil heyecanlandırarak yapmasını tercih ederdim.

Kaşları hafifçe çatılırken omzunu yasladığı dolaptan aldığı desteği bıraktı ve doğruldu.

"Korkuttum mu ?"

Başımı iki yana salladım ve iç çektim. Omuzlarımı silkerken elimi havada salladım ve gözlerimi ondan kaçırıp tezgaha çevirdim.

"Boş anıma denk geldi herhalde, duymadım."

Feza birkaç adım daha ilerleyip karşıma geldiğinde başını omzuna doğru eğdi.

"Neyin var senin ?"

Tebessüm ederek tekrar başımı iki yana salladım.

"Bir şey yok ki."

Feza nefesini sesli bir şekilde bırakıp bakışlarını etrafta gezdirdi. Akabinde gözlerini gözlerime dikerek dudaklarını araladı.

"Var işte bir şey Ecmel. Söyler misin lütfen."

Rica içeren sözlerine karşılık gözyaşlarım bu anı bekliyormuş gibi akmaya başladığında yaşadığı şaşkınlığı görebiliyordum. Bunu beklemediği açıktı. Bense kaç saattir içimde tuttuklarımın dışarı vurmasıyla kendimi duraklatamadım. Hatta üstüne dudaklarımın arasından bir de hıçkırık firar etti.

Feza ellerini nereye koyacağını bilemez gibi bana bir adım daha yaklaşıp başını iki yana salladı.

"Ecmel, n'oluyor güzelim ?"

Şu an bana sarılmak istediğini gözlerinde görebiliyordum. Bunu en az bende onun kadar istiyordum da. Fakat yapamazdık, kalplerimiz birbirini tanısa da birbirimize haramdık.

"Gideceksin sen, ben kalacağım arkanda."

Hıçkırıklarım arasında yarım yamalak söylediklerime yüz ifadesi değişti ve kaşları havalandı.

"Ben gideceğim diye mi ağlıyorsun sen ?"

Başımı aşağı yukarı salladım. Omuzlarımı silktim.

"Boşver sen beni. Bu ara böyle biraz duygusalım."

Feza'nın bakışları yumuşarken iki yanında olan ellerini yumruk yaptı ve ceplerine soktu. İç çekerek başını omzuna doğru eğdi ve tebessüm etti.

"Ama sen böyle yapınca ben ne yapacağımı şaşırıyorum."

Dudaklarım hafifçe aralanırken bende ne diyeceğimi bilemeyerek duraksadım. Ardından yerimde sallanarak burnumu çektiğimde birkaç saniye sonra ne yaptığımın farkına vararak utançla gözlerimi kaçırdım.

"Pardon."

Kısık sesli mırıldanmamın ardından Feza gülmeye başlarken ellerimle yüzümü kapattım.

"Neden gülüyorsun ama ya! Ağlayınca olabilir yani, gayet normal bir şey değil mi bu ?!"

Feza başını sallayarak omzunu hemen yanındaki dolaba yasladı. Gözleri yüzümde dolaştırıyor ve yüzündeki gülümsemeyi git gide büyütüyordu.

"Bende onu diyeceğim zaten Ecmel, neden bu kadar utandın anlamadım. Alt tarafı burnunu çektin."

Sözleriyle biraz daha rahatladıktan sonra yandan ona bakarak bir kez daha burnumu çektim.

"Yani, yine de pek hoş bir şey değil sanki."

İki oldu burnunu çeken ben değilmişim gibi bir de yaptığımı yermeye devam ediyordum.

"Ecmel, ben seninle bir ömür geçirmeyi istiyorum. Hep genç kalmayacağız ya, bu gençlikte geçip gidecek. Birlikte yaşlananacağız, hasta olacağız. Daha neler göreceğiz birlikte Allah nasip ederse. Sen en ufak bir şeyde böyle yaparsan nasıl olacak ?"

Bir adım bana yaklaşıp derince iç çekti.

"Ağlama. Ağlayıpta benim elimi kolumu bağlama n'olur."

Gözlerimi kırpıştırarak tebessüm ederken başımı önüme eğdim. Bu adam her seferinde kalbimi böyle hızla nasıl çarptırabilirdi ? Nasıl böyle gözlerime her bakışında tüm sevgisini her zerremde hissetmeme sebep olabilirdi ?

Üstümdeki kazağın bileklerini çekeleyerek yüzümdeki ıslaklığı kuruladım. Derin bir iç çektiğimde başımı kaldırıp gözlerine baktım.

"Arada izne gelirsin ama değil mi ?"

Dudağının köşesinde filizlenen tebessümüyle başını omzuna eğdi. Şu an o kadar sevimli duruyordu ki, yüzünü ellerimin arasına almamak için kendimle büyük bir savaş içerisine girmeme sebep oluyordu.

"İstersen gelirim."

Cevabına karşılık bende gülümsediğimde bakışlarımı etrafta gezdirdim. Gözlerim yaptığım pastaya takıldığında heyecanla pastanın önünden çekildim ve pastayı gösterdim.

"Ben yaptım, senin için."

Sözlerimle bakışları yüzümde dolaştığında hafifçe boğazımı temizledim. O böyle baktıkça içimden sürekli ona temas etmemem için sebepler sunmak zorunda kalıyordum ve bu son zamanlarda çok daha fazla oluyordu.

Feza sesli bir şekilde gülerek pastaya doğru eğildi.

"İzinsiz öyle mutfağına da girdim. Ama kafamı dağıtmak için başka bir şey bulamadım."

Bakışlarını bana çevirmesini bekleyip devam ettim.

"Kızdın mı ?"

Feza tekrar güldüğünde tezgahın üstünden iki tane çatal alıp birini önüme bıraktı.

"Sevgilim bana pasta yapmış o kadar. Ona neden mutfağa girdin diye kızar mıyım hiç ?"

Hitabıyla birlikte dudaklarımda benden izinsiz bir gülümseme peyda olduğunda Feza'nın yanında çok sık gülümsediğimi fark ettim. Hatta öyle ki, gülümsemem için onu görmem bile yetiyordu.

"Nasıl olmuş peki ?"

Feza tek gözünü kısarak pastayı ağzında tutmaya devam etti.

Bir şeyini eksik koymuş olabilir miydim ?

Birkaç saniye sonra yüz ifadesi düzeldiğinde ve gülümsediğinde sesli bir nefes verdim ve omuzlarım çöktü.

"Ya neden öyle yapıyorsun!"

Rahatlamanın verdiği boşlukla koluna vurduğumda ikimizde bunun verdiği şaşkınlıkla duraksadık. Hadi o beklemiyordu şaşırmıştı, peki ben ? Adama vuran bendim, fakat şaşıran da bendim!

Ellerimi ağzımın üzerine kapatıp mahcup bir şekilde başımı iki yana salladım.

"Çok pardon! Bir an öyle oluverdi, bende anlayamadım gerçekten!"

Feza birden kahkaha atmaya başladığında utançla başımı diğer tarafa çevirdim. Bu adama bir gün içinde daha ne kadar rezil olabilirdim acaba ?

Feza aradan geçen on-yirmi saniye sonra nihayet gülüşünü dindirdiğinde dudaklarını ıslattı ve başını iki yana salladı.

"Bayılıyorum bu hallerine."

Ben erimeye hazır bir şekilde tezgaha yaslandığım sırada kapı tarafından gelen öksürük sesiyle hızla yerimde toparlandım. Bakışlarım kapı tarafına döndüğünde Fırat abimi görmemle boğazımı temizledim. Feza hâlâ daha bakışlarını benden ayırmazken gittikçe kızardığımı hissediyordum. Kaşlarımı kaldırarak gözlerimle kapı tarafını işaret ettiğimde en sonunda Feza gözlerini benden çekebilmişti. Tuttuğum nefesimi sesli bir şekilde verdiğimde Fırat abim mutfağa girdi ve imalı bir gülümsemeyle arkadaşına sataşmayı seçti.

"Fırat Bey, hayırdır sizde benim bilmediğim bir dikkat dağınıklığı problemi mi vardı ?"

Feza alık alık arkadaşına bakarak kaşlarını çattı. Bu haliyle bile o kadar sevilesiydi ki...

"Hayır, yok. Ama ne alaka ?"

Fırat abim bana yaklaşarak kolunu omzuma atarak beni kendine çekti, gülümsediği sesinden dahi belli olacak bir şekilde konuştu.

"O kadar ses çıkarmama rağmen gözlerini kardeşimden ayıramadın da ondan."

Biraz geri çekilip bana döndü ve devam etti.

"Söyle abine, bu herif sürekli sana böyle laflar mı ediyor ?"

Yerimde kıpırdanarak yutkundum ve bakışlarımı Feza'ya değdirmeden Fırat abime çevirdim.

"Öyleyse ne olacak ?"

Feza cevabıma karşılık tek kaşını kaldırıp Fırat abime bakarken Fırat abim yüzünü buruşturarak geri çekildi.

"Döverim diye mi korktun ?"

Feza araya girerek Fırat abime yaklaştı ve yanağına hafif hafif acıtmayacak şekilde birkaç kez vurdu.

"Sen mi döveceksin beni ?"

Mutfakta yankılanan farklı bir ses Feza'nın boğazını temizleyerek geri çekilmesine sebep olurken, burun kemerimi işaret parmağım ve baş parmağımın arasına alıp sıktım. Gerçekten, herkes nasılda gelmemesi gerek yerde gelebiliyordu ?

"Ne dövmesi, kim kimi dövüyor ?"

Abim yavaş sayılabilecek adımlarla yanımıza geldiğinde Fırat abim kaşlarıyla abimi işaret edip kısık sesle dibindeki arkadaşına istinaden mırıldandı.

"Hadi döv bakalım abiyi."

Feza abime dönerek selam verdi.

"Hoş geldin abi."

Abime abi deyişine takılamadan Fırat abim sesli bir şekilde güldüğünde tam dudaklarını aralamıştı ki ne diyeceğim kestiremediğimden hızla araya girdim.

"Siz neden gelmiştiniz ki bu saatte ?"

Abim anlamsız bir ifadeyle bana baktığında sol kolunu kaldırdı ve çenesiyle saatini işaret etti.

"İş bitiminde seni almaya gelecektim ya."

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken duvardaki saate baktım. Ciddi ciddi mesai bitiş saati gelmişti ve öyle dalmıştım ki farkına bile varmamıştım.

"Evet," diye mırıldanıp bakışlarımı etrafta gezdirdikten sonra en son abime baktım.

"Evet, doğru."

Feza abime dönerek eliyle içerisini işaret etti.

"Buyurun, bir şeyler ikram edeyim size."

Abim tam cevap vermek için, büyük ihtimal reddetmek için, dudaklarını aralamıştı ki Fırat abim ondan önce atıldı.

"E şuradaki pastadan yiyelim."

Benim yaptığım pastayı işaret edip bir adım attığı an Feza öne atıldı.

"Dur!"

Fırat abim şaşkınlıkla duraksayıp Feza'ya baktı. Feza birkaç saniyelik bir duraksamanın ardından yutkundu.

"O pasta olmadı pek, ben size başka ikram edeyim."

Abim ve Fırat abim garipsese bile seslerini çıkarmadan içeriye geçtiler. Ben tezgaha yaslanmış bir şekilde onu izlerken o dolaba ilerledi ve dolaptan bir pasta çıkartıp dilimledi. Dilimleri tabaklara koyup servis edilecek hale getirdi. Tüm bu sürede ben onu izledim. Her hareketini, her mimiğini ve her ifadesini kaçırmadan izledim.

Feza pastaları alıp mutfaktan çıkmadan son bir kez bana baktı.

"Ben sevgilimin benim için yaptığı pastayı başkasına yedirir miyim ?"

Sözlerine karşılık gülümsedim. Feza bir cevap beklemeden mutfaktan çıktıktan sonra bende çıkmadan, çıkardığım bulaşıkları toparlamaya başladım. Bulaşıkları temizledikten sonra bende mutfaktan çıkıp abimlerin masasına geçtim. Birlikte biraz sohbet ettikten sonra Feza ile vedalaşıp abimlerle çıkmıştık.

Fırat abimi yolda evine bırakıp bizde eve geçince ailecek birlikte yemek yemiştik. Daha sonra ben çay demleyip çayın yanına, restorandan çıkmadan Feza'nın zorla yanımda gönderdiği pastayı koymuştum.

Babam önündeki çaydan bir yudum alıp daha sonra da pastadan bir çatal aldı. Babam pastayı yutmasının ardından alt dudağını dışa bükerek bakışlarını bana çevirdi.

"Yeni tarif falan mı bu ? Çok güzel olmuş."

Abim ve annem imalı bakışlarını bana yönlendirirken yerimde kıpırdanarak babama karşı gülümsedim.

"Yok baba, ben yapmadım. Restoranda Feza Bey yapmış. Kalıp bayatlamasındansa çalışanlara veriyorlarmış işte." diye açıklayıp birkaç saniye bekledim.

"Öyle."

Söylediklerimin yalan olmaması içimin rahat olmasını sağlarken babam başıyla beni onayladı.

"İşler nasıl gidiyor ? Memnun musun kızım ?"

Başımı hızla sallayıp gülümsedim.

"Memnunum baba. İyi gidiyor. Hem çok yorulmuyorumda."

Babam memnun bir şekilde gülümsediğinde annem ağzının içine mırıldandı.

"Neden bu kadar memnun acaba ?"

Boğazımı sesli bir şekilde temizleyip anneme yapmacık bir şekilde gülümsedim. Annem de aynı şekilde karşılık verirken abim konuyu değiştirmek istercesine konuştu.

"Baba sen geçen gün kimle konuşuyordun ? Bize gelin diyordun hani."

Babam duruşunu bozmadan pastasını yemeye devam ederken bir yandan da abimi cevapladı.

"Fahri'yle konuşuyorduk. Feza askere gitmeden önce yemeğe çağırdım bende. Gidip çağırmamak olmaz."

Annem ve abim yine bana döndüğünde babam elindeki bardağı sehpaya bırakıp ikiliye döndü.

"Siz neden ikide bir kızıma dönüp duruyorsunuz ?"

Annem ağzındakini çiğnemeyi bırakıp yandan abime bakarken abim gülümsedi.

"Ecmel de Feyza ablasını çok sevmişte, o da istiyordu çağırmayı. O yüzden."

Babam ikna olmuş bir şekilde başını salladı. Nefesimi uzunca verip omuzlarım çökerken yutkundum. Derdim yaşadığım ilişkiyi gizli saklı yaşamak değildi. Aksine ondan bir şey saklamak beni rahatsız ediyordu. Fakat biraz daha zaman geçsin, biraz vakit geçirelim de istiyordum.

Annem oturduğu yerden kalkıp yanıma otururken bir taraftan da mırıldanmayı ihmal etmedi.

"Televizyon oradan pek iyi gözükmüyorda."

Kimse annemin açıklamasına karşılık bir şey söylemeyince annem diziyle beni dürtüp kaşlarını kaldırdı. Başımı iki yana sallayarak ne demek istediğini anlamadığımı anlatmaya çalışırken annem aynı hareketi tekrarladı. Başımı yine iki yana salladığımda annem bacağımdan sert bir şekilde dürttü. Dudaklarımın arasından kısık bir ah firar ettiğinde annem gözlerini devirerek televizyona döndü. Ne olduğunu hâlâ anlamadığımdan, saf saf bakınırken babam ve abimin bana döndüğünü fark ettim. İç çekerek dudaklarımı araladığımda inandırıcı olması için dua ediyordum.

"Ah, ah benim bir işim vardı, ben gidip onu halledeyim."

Kanepeden kalkıp tetkiklerimi giyerken babama arkamı dönüp sessizce dudaklarımı hareket ettirdim.

'Ne ?'

Annem sorumla birlikte gözlerini kapatarak birkaç saniye bekledi. Daha sonra gözlerini açıp bana başıyla içeriyi işaret ettiğinde sorgulamamaya çalışarak odama doğru yol aldım. Arkamdan annemin gelebilmesi için kapıyı açıp bırakıp odama girdim. Aradan birkaç saniye sonra annem odana girdi ve kapıyı kapatıp benim gibi yatağımın üzerine oturdu.

"N'oluyor anne ? Ne kaş göz yapıyorsun içeride ?"

Sorgularcasına sorduğum sorularımla annem yatağımda kaydı ve yatak başlığıma yaslandı.

"Bir şey yok, konuşacağız sadece."

Beklentiyle anneme bakmaya başladığımda annem daha söze başlayamadan gelen bildirim sesiyle birlikte işaret parmağımı kaldırıp annemden sözsüz bir izin aldım.

Parmaklarım ekranda yanan ışığa basıp gelen mesajı açtığında gözlerim hızla ekranda gezindi.

'Yerler açıklandı. Hakkari'ye gidiyorum güzelim.'

 

-Bölüm Sonu-

 

Herkese merhaba! Öncelikle selamün aleyküm. Bölüm ancak bitti. Kontrol de edemedim. Biraz beklediğiniz için hemen atıyorum. Bir haftadır hastaydım neredeyse ve doğru düzgün kafamı toplayıp bölüm yazacak durumda da değildim. O yüzden gecikti onu da söylemiş olayım, keyfi değildi yani 😌

Her neyse, umuyorum ki bölüm hoşunuza giden bir bölüm olmuştur. Tüm destekleriniz için teşekkür ederim 🌼

Desteklerinizi eksik etmeyiniz lütfen, Allah'a emanet olun! 🌿

Loading...
0%