Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12.Bölüm: "Kısa Süreli Bir Veda"

@uuykusuzvedengesiz

Ömrümde şu ana kadar hiç imtihan olduğumu düşünecek kadar sınanmamıştım. Elbette üzüldüğüm, kalbimi kıran şeyler yaşamıştım. Fakat bir şekilde geçmişti, alışmıştım. Ve biliyordum ki buna da alışacaktım. Ama alışana kadar bu sızıya nasıl katlanacaktım ?

Karşımda oturan adam birazdan kalkıp gidecekti. Ülkenin bir ucuna ve benden kilometrelerce uzağa...

Derin bir nefes alarak bakışlarımı yüzünde gezdirdim. O şu an Fırat abimi dinlediği için belki benim bakışlarımın farkında bile değildi. Bense sanki beynime bolca onun görüntüsünü depolamak ister gibi gözlerimi ondan ayırmıyordum. Geceleri uyumadan önce gözlerimi kapattığımda yüzü gözümün önüne gelsin istiyordum. Yüzünü her bir hareketine, her bir ayrıntısına kadar zihnime kazımak istiyordum. Hoş, kalbim onu her anışımda zaten hızla çarpıyordu, fakat ben artık, sanki zaten öyle değilmiş gibi, zihnimi de onunla doldurmaya çalışıyordum.

Fırat abimin ne dediğini bile anlamayacak bir şekilde kafam dolu olduğundan dikkatimi yalnızca bir yere verebiliyordum. Bu yüzden ortamda ne konuşulduğundan da zerre haberdar değildim. Zaten Feza' da konuşmak yerine daha çok dinlemeyi tercih ediyordu. Fırat abimse kendi askerliğinden pay biçerek ona tavsiye vermeye devam ediyordu.

"Ecmel, sen ne düşünüyorsun bu konuda ?"

Omzumdan dürtülmemle irkilerek yan tarafa döndüğümde masadaki herkesin bakışlarının bende olduğunu fark ettim. Boğazımı temizleyip bakışlarımı Fırat abime çevirdim.

"Pardon, dalmışım da ben. Ne sormuştun abi ?"

Fırat abime Feza'ya bir bakış atıp çayından bir yudum aldı.

"Feza askerden gelince okulu da bitmiş olacağı için kpss sınavına girmeyi düşünüyormuş ya, ilk senede yapamaz büyük ihtimal ama olur da yaparsa, başka şehre gitmesi gerekirse diyoruz ?"

Fırat abimin sorusuyla birlikte elimi kalbime götürmemek için kendimi zor tuttum. Ben daha birinci ayrılığı nasıl atlatacağımın derdine düşmüşken o ikinci ayrılıktan söz ediyordu.

Gittikçe uzayan sessizliğime karşılık Feza benim yerime sözü devraldı.

"Onu da o zaman düşünürüz. Değil mi ?"

Gözümün içine baka baka verdiği cevaba karşılık başımı aşağı yukarı salladım ve tebessüm ettim. Üstümdeki burukluğun farkında olduğunu biliyordum. Fakat bunu engelleyecek, gizleyecek gücü de kendimde bulamıyordum.

Abim boğazını temizleyerek bakışlarımızı üstüne toplandığında söze girdi.

"Kalkmamız gerek artık."

Diken üstünde gelmesini beklediğim o zamanın geldiğini abimin sözleriyle fark ettiğimde derin bir iç çektim. Başımla onu onaylayıp üstümdeki kabanımı düzelttim ve çantamı alarak sandalyeden kalktım.

Yaklaşan ayrılığın etkisiyle boğazımda bir yumru oluşurken yutkunmak bile daha zor bir hâle gelmişti. Her ne kadar gözlerime doluşan yaşların akmamaları için kendi içimde mücadele etsemde patlamama az kaldığını hissediyordum.

Kimsenin yüzüne bakmadan masadan biraz uzaklaştığımda abimler ve Feza'da benim ardından kalkmış ve beni de yanlarına alarak gideceğimiz yere doğru yürümeye başlamıştık. Ortamda benim kopuk olduğum bir muhabbet dönerken Feza'nın bakışlarını üstümde hissediyordum. Fakat en azından son ana kadar dayanabilmek için henüz onunla konuşmamalıydım.

Birkaç dakika kısık sesli bir muhabbet içinde geçen kısa süreli yürüyüşün ardından hepimizin adımları yavaşladı. Feza sırt çantasının iki tarafını da takıp önce Fırat abimle, sonra da abimle sarıldı. Sıranın bana geldiğini bilerek yüzümü kaldırıp bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde zorlukla yutkundum.

"Ben bir susadım sanki, Emir gel biz bir su alıp gelelim."

Fırat abim kendince bulduğu bahaneye sığınarak abimi de kolundan tutup beraberinde götürürken Feza'nın Fırat abime olan minnet dolu bakışlarını fark etmemek imkânsızdı.

Abimlerin uzaklaşmalarının ardından Feza vakit kaybetmeden bakışlarını bana çevirdiğinde tebessüm etmeye çalışarak dudaklarımı büktüm. Fakat saniyeler içinde bu çabam ilk gözyaşı tanesinin yanağıma yuvarlanmasıyla yok oldu.

Feza gözlerini kapatıp yutkunduktan sonra saniyeler içinde kollarını belime dolayıp beni göğsüne çekerken hıçkırdım. Kollarımı boynuna dolayıp kokusunu içime çekerken kollarımı istemsizce sıkıyordum. Feza yanağını başıma yaslayıp kıstığı sesiyle kulağımın dibinde mırıldandı.

"Şşt, sakin ol, beni son görüşün değil ya bu,"

Kendini biraz olsun geri çekip ellerini yanaklarıma yaslayarak gözyaşlarımı sildi.

"Allah'ın izniyle döneceğim, tamam mı ? O zaman her şey daha güzel olacak."

Ellerini yüzümden indirdi ve kendini geri çekti.

"Sadece biraz sabır."

Başımı aşağı yukarı sallayarak yaşlarla ıslanmış yüzüme rağmen dudaklarımı kıvırdım ve onu tekrarladım.

"Sadece biraz sabır."

O da benim onu tekrarlamama karşılık gülümsediğinde başını omzuna eğdi.

"Üç sene dayandım, bir sene daha dayanırım diyordum. Uzaktan sevdim o kadar, şimdi beni sevdiğini biliyorum sabretmesi daha kolay olur diyordum."

Derin bir nefes alıp başını kaldırıp iki yana salladı.

"Öyle olmadığını ilk aynı ortamda olup seninle konuşamadığımda anladım. Sonra konuşup senin her an senin yanında olamadığımda, az önceyse sana dokunup bir kez kokunu içime çektikten sonra senden ayrılmam gerektiğinde anladım."

Bana doğru bir adım yaklaşıp dudaklarını ıslattı.

"Ben kavuştuğumuzda tam kavuşalım istiyorum artık Ecmel,"

Gözlerini gözlerimden ayırmadan, kalbimi talan ettiğini bilmeden konuşmaya devam etti.

"Aynı ortamdayken kimseden çekinmeden sesinle konuşmak istiyorum, istediğimiz her an yanında olmak, günaha girmekten çekinmeden sana sarılabilmek istiyorum."

Beynim tüm bu sözleri bir yerde toplayıp bir sonuca ulaşabiliyordu. Fakat o sonuç dile getirebileceğim bir şey olmadığından sadece gözlerine bakmakla yetinmek zorundaydım.

"Ama sabır,"

Sözlerini kesip az önceki sözlerini tekrarladığında bende kendimi iç çekerken buldum. Ne demek istemişti şimdi ? Geldiğinde artık beklemek istemediğini mi söylüyordu ?

Başımı sallayıp çatallı çıkan sesime rağmen yine tekrarladım.

"Sabır."

Feza elini kaldırıp bana doğru salladı ve geri geri birkaç adım attı. Tam arkasını dönüp hareketlenecekti ki, ona seslenişimle adımları durdu ve bana döndü.

"Feza!"

Derin bir nefes verip başımı omzuma eğdim ve gülümsedim.

"Bir an önce git ve gel, geldikten sonra sana sarılmak için bekleyeceğim."

Feza dudaklarındaki gülümseyi büyüttü ve bana yaklaşarak kısık sesle konuştu.

"Seni seviyorum."

Kalbim sanki bu cümleyi ilk defa duyuyorum gibi hızla çarpmaya başlarken başımı yere eğdim. Şu an o sözler dilimin ucuna geliyordu fakat söylemek benim için kolay değildi. Yine de söyleyecektim, onu sevdiğimi benim sesimden duymadan gitmesine müsaade etmeyecektim. Çünkü ölüm vardı. İkimizde insandık, kime ne olacağı belli değildi. O askere gidiyor olabilirdi fakat belki o sağ salim dönecekti de ben olmayacaktım. Bilemezdik. Bu yüzden, başımı saniyler içinde geri kaldırıp gözlerinin içine baktım.

"Seni seviyorum,"

Yutkundum ve gözlerimin içinin parladığına emin bir şekilde devam ettim.

"Allah'a emanet ol sevgilim."

Yüzündeki gülümseme daha da fazla büyüyebilirmiş gibi genişlerken kızarık gözlerime inat bende kocaman gülümsedim. En sonunda iç çekerek elini bir kez kaldırdı ve daha sonra oyalanmadan arkasını döndü. Araca binmeden önce son bir kez bana döndüğünde yüzümdeki gülümsememi bozmadan tekrar el salladım. Feza bakışlarını birkaç saniye yüzümde tuttuktan sonra elini kalbinin üzerine koyup kısa bir süre bekledi ve ondan sonra araca bindi. Arkasında darma duman olmuş, fakat bir o kadarda umutlu bir ben bırakarak...

Feza etrafa karanlık çöktüğünden otobüse bindikten sonra görünmez olurken derin bir iç çektim. Yüzümdeki gülümsemenin solmasına izin vermeden, az önce hıçkıra hıçkıra ağlayan ben değilmişim gibi kocaman gülümsemeye devam ettim hatta.

Birkaç dakika sonra abimler benim yanıma gelebildiğinde otobüste tam hareket etmeye başlamıştı.

"Ee, Feza nerede ?"

Yavaş yavaş otogardan çıkan otobüsü gözlerimle takip ederken otobüsün gözden kaybolmasıyla abimlere döndüm ve omuzlarımı silkerek artık boş olan çıkışı gösterdim.

"Gitti."

Abimlerin ikiside gösterdiğim boşluğa dönüp giden otobüsü görebilecekmiş gibi bakarken burnumu çekip ellerimi birbirine vurdum.

"Hadi gidelim."

Abim az önceki halime tezat bir şekilde gülümsüyor olmamdan gerek tuhaf tuhaf bana bakarken başını iki yana salladı.

"Gidelim, gidelim de,"

Yutkundu ve Fırat abime bir bakış atıp tekrar yüzüme baktı.

"Sen iyi misin ?"

Başımla abimi onaylayıp arabadan inmeden Feza'nın elime tutuşturduğu papatyayı cebimden çıkarıp gözlerimi çiçeğimden ayırmadan konuştum.

"İyiyim. Neden olmayayım ?"

Abimler daha fazla üstüme düşmedi ve gelirken yavaş olan adımlarımıza tezat soğuk hava sebebiyle hızla arabaya vardık. Abimler ön koltuğa yerleşirken tekrar arka kapıyı açtım ve koltuğa oturdum. Koltuğun ortasına doğru kaydığımda elime bir şeyin batmasıyla telefonun ışığını açıp ne olduğuna baktım. Ufak, beyaz, kalın bir kağıdı görerek merakla kağıdı elime aldım. İlk başta başkasının olması ihtimaliyle bırakmayı düşünsemde inerken böyle bir şeyin olmadığını hatırlayınca kağıtta siyah mürekkeple yazılan yazıyı okumaya başladım.

 

Varsın her şey sonraya kalsın

Sonraya, en sonraya

Sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil.

Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse

O kadar yakın kalplerimiz birbirine

Edip Cansever

 

"Aramızda kilometreler olsa bile mesafeler yok, çünkü sen benim kalbimdesin. Ben sana yakın değilim, çünkü ben artık senim. Gözlerini her kapattığında uzanabileceğin kadar yakınındayım. Seni seviyorum."

Artık nerede görsem tanıyacağım el yazısını görünce mutlulukla iç çektim. Giderken bile beni düşünmüş, elime kendimi avutabileceğim bir şey vermeyi ihmal etmemişti. Telefonunun hâlâ onda olduğunu bildiğim için ona cevap vermek isteyerek telefonumdan isminin üzerine bastım ve mesaj bölümüne girdim. Kısa bir an ne yazacağımı düşündüm. Hemen sonrasında zihnimde dolanan iki kelimeden başka yazacak başka şeyim olmadığına kanaat getirdim ve parmaklarımı ekranda gezdirdim.

"Seni seviyorum."

Yazdığım cümleyi gönderdikten sonra huzurla arkama yaslandım ve başımı kaldırıp geçip giden yolları izlemeye başladım.

Derin bir nefes alarak başımı da koltuğa yasladım ve bize geldikleri akşamı düşündüm. Tam bir aileymişiz gibi hissettiğim ve heyecandan kalbimin içeride bir serçe gibi kanat çırptığı gün.

Heyecan dolu hareketlim birazdan onu göreceğimden mütevellit tüm bedenime hakimdi. Artık saat akşamı bulduğundan gelmelerini bekliyorduk. Abim ve annemin bakışları konu o olduğunda her seferinde olduğu gibi ara ara bana dönerken babamın da artık bir şeylerden şüphelendiğini sezebiliyordum. Fakat hâlâ bir şey sormadığı için susmayı tercih ediyordum.

Ellerim birbirine bağlı koltukta oturuyorduk ailecek. Tüm hazırlıkları yaptığımız için sadece gelecek misafirleri bekliyorduk. Misafirlerimizde sanki bunu hissetmiş gibi saniyeler sonra kapıyı çaldığında heyecanla ayaklandım. Hayır, görende başka şey için geldiklerini sanacaktı.

Hızlı adımlarım kısa bir süre içinde kapıyı bulduğunda kapıyı açmadan aynadan kendime baktım ve iyi göründüğüme emin olduktan sonra kapıyı açtım. Annem de arkamdan geldiğinden herkes birbirleriyle güler yüzüyle selamlaşmış ve içeriye geçmişti. Annem, Filiz teyze ile birlikte içeriye geçtiğinden Feza sona kalmıştı. Gülümseyerek çıkardığı kabanını aldım ve askıya astım. Arkamı dönüp gülümseyerek ona bakarken yutkundum. Öyle güzeldi ki, ve ben bu adamın sevgilisiydim. Bu adam beni kalbinde taşıyordu.

Dönüp dolaşıp son zamanlarda yaptığım gibi yine alakalı alakasız her şeyi sevgisine bağladığıma şaşırmadan yutkundum.

"Şu an elimde bir çiçek ve bir çikolata da olabilirdi."

Cümlesiyle birlikte yanaklarımın pembeleştiğini hissederken bakışlarımı ondan kaçırdım.

"Nasıl yani ?"

Evet Ecmel, salağa yatanı dövmüyorlar nasılsa, gocunmadan devam et.

Feza derin bir iç çekerek bana doğru eğildi ve kısık tuttuğu sesiyle mırıldandı.

"Diyorum ki, seninle olan ilişkimizi resmiyete dökmek için sabırsızlanıyorum."

Her ne kadar öğrenmeyen çok az kişi kalmış olsa da, Feza hâlâ benim ailelere açıklamama kararıma saygı duyuyor, fakat artık bu imalarını yapmaktan da vazgeçmiyordu.

Başımı omzuma eğerek bir anlık deli cesaretiyle konuştum.

"Şu an, artık söyleyelim dersem ne olacak ?"

Feza birkaç saniye duraksadı ve inanamaz gibi bana baktı. Birkaç kez dudaklarını aralayıp kapattı ve sonrasına yutkundu. Bunu benden beklemiyor gibiydi.

"Ciddi misin ?"

Gülerek, ve yanaklarını sıkmamak için kendimle bir savaş vererek, yerimde sallandım. Ben bu adamın yanında gerçekten tam da şu 'yeni gelin' tavırlarına bürünüyordum sanırım.

"Zaten babam hariç herkes öğrendi. O da bir şeylerden şüpheleniyor sanırım. Babanın da öğrenmesinde bir sakınca olmaz herhalde."

Feza dudaklarını birbirine bastırdı ve başını salladı. Dudaklarını tekrar araladığında, dudaklarında hoş bir gülümseme vardı.

"Keşke gerçekten çiçek ve çikolatayı alsaymışım."

Tam ona cevap verecekken annemin ismimi seslenmesiyle, ki bunun ikimiz içinde bir uyarı olduğunu anlamamak imkânsızdı, hızla duruşumu dikleştirdim. Bakışlarımı Feza'ya çevirip içeriyi göstererek konuştum.

"Sen içeriye geç, ben bir mutfağa bakıp geleceğim."

Feza erkeklerin oturduğu odaya giderken bende mutfağa vardım. Hayır mutfakta bir işim yoktu, sadece benim biraz olsun sakinleşmeye ihtiyacım vardı.

Mutfakta biraz olsun sakinleştikten sonra kadınların olduğu odaya geçtim. Kısa bir hoş geldiniz faslından sonra zaten üç kişi olduğumuzdan muhabbete dahil olmak oldukça kolay olmuştu. Dakikalar sonra Filiz teyze işlerin nasıl gittiğini sorduğunda gülümsedim.

"Çok iyi, çalıştığım yeri sevdim."

Filiz teyze de benim gibi güldü ve kolunu annemin koluna dokundurdu.

"E tabii, kim sevdiğiyle aynı yerde çalışmak istemez ki."

Filiz teyzenin sözleriyle yerimde kıpırdandım ve sessiz kaldım. Ne diyebilirdim ki ? Kadının karşısına geçip oğluna olan aşkını mı haykıracaktım ?

Filiz teyze eliyle dizime birkaç kez hafifçe dokundu ve yüzündeki gülümsemeyi küçük bir tebessüme evirerek konuştu.

"Utanılacak bir şey yok kızım, hem sen işe başlayana dek Feza'yı iş çıkaşlarında bu kadar mutlu görmemiştim hiç."

Dudaklarım istemsizce iki yana kıvrılırken annem sözü devraldı.

"Ah o ondan mıydı ? Bende işini çok severek yapıyor, ondan mutlu sanıyordum."

Annem tıpkı benim gibi anlamamazlıktan gelirken Filiz teyze anneme güldü ve tekrar bana döndü.

"Daha Feza'ya hiç sormadım ama, babalarınıza söylemeyi düşünüyor musunuz kızım ?"

Filiz teyze, tam üstüne sorduğunu biliyor muydu acaba ? Tam da bu gece söylemeye karar vermiştik ve sanıyordum ki şu an bunu annemlerle paylaşmamda bir sıkıntı yoktu.

"Aslında, Feza bu akşam söyleyecekti."

Filiz teyze heyecanla ellerini birbirine vururken içeriden babamın seslenmesiyle ayaklandım. Annemler kendi aralarında muhabbete devam ederken ben birlikte hazırladığımız tabakları servis etmeye başladım. Erkekler için hazırladığımız tabakları ise abim servis ediyordu. Akşamın geri kalanı da çayları tazelemek dışında hareketsiz geçerken, yine mutfaktan çıkarken abimin telefonla konuşarak balkona çıkışına denk gelmiştim. Büyük ihtimal işle ilgiliydi, bu yüzden onu rahatsız etmek istemediğimden bu sefer ben bardaklara bakmak için erkeklerin olduğu odaya ilerledim. Kapının önüne birkaç adım kala içeriden gelen konuşma sesi kulağıma çalındığında duraksadım. Odada sadece Feza'nın sesi duyuluyordu.

"Haluk amca, baba,"

Babama ve babası hitap ederek oldukça ciddi bir ses tonuyla konuştuğundan yanlış olduğunu bildiğim halde merakla dinlemeye devam ettim.

"Benim sizinle konuşmak istediğim bir mesele var."

Cümlesine devam etmesiyle gözlerim irileştiğinde olduğum yerde kalakaldım. Ben o sadece kendi babasına söyler, benim babamı bana bırakır diye düşünürken anlaşılan Feza hiçte öyle düşünmemişti.

"Buyur oğlum."

Babamında sesi tıpkı onunki gibi ciddi çıkarken bir an ona oğlum diye hitap ettiği için gülümseyecek gibi olduysamda olayın ciddiliği buna mani oldu.

"Ben kızınızı seviyorum. Ve bunu sizinde bilmenizin gerektiğine inanıyorum. Ve sizi temin ederim ki onu üzmemek adına elimden gelen her şeyi yapacağım."

Ezberden söylediği ayan beyan belli olan sözlerine karşılık odada oluşan sessizlikle omzumu duvara dayadım. Bir elim kalbime giderken her geçen saniye stresten bedenimdeki gücü emiyordu sanki.

"Bunu söylediğine göre kızımın da gönlü var herhalde ?"

Babamın sorusuna karşılık sessizlik devam ederken babamı başıyla onayladığını düşündüm. Sessizlik odaya bir kez daha hakim olduğunda Feza'nın da benimle aynı durumda olduğunu tahmin edebiliyordum.

"Hayırlısı olsun."

Babamın zar zor çıkan sesiyle nefesimi derin bir şekilde vererek başımı da duvara yasladım. Abim arkamdan gelip başını iki yana sallayarak ne olduğunu sorarken hiçbir şey söylemeden elimle içeriye geçmesini işaret ettim. Abim çok sorgulamadan içeriye geçerken artık çay falan da umurumda değildi zaten.

İçerideki muhabbet abim sayesinde devam ederken aradan çok vakit geçmeden misafirlerimiz de kalkmıştı. Babam o akşam hiçbirimizle konuşmadan direkt yatarken ben de Feza'nın söylediğini anneme söylemiştim.

Korktuğum hiçbir şeyi yaşamadan o geceyi o şekilde atlattığımızda Feza'yla da mesajlaşmış ve hiçbir sorun olmadığına kanaat getirmiştik.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle parlayan ekrana baktığımda mesajıma cevap geldiğini görüp huzurla gülümsedim.

"Sabır demiştik değil mi ?"

-Bölüm Sonu-

Herkese merhaba! Selamün aleyküm. Bölüm ancak bitti, bende bittim. Çok uykulu yazdığım için hatalar daha fazla da olabilir, kusura bakmayın lütfen.

 

Sadece söylemek istediğim bir şey var ki, bu çift gerçekten çok nahif oldu 😌

 

Destekleriniz için teşekkür ederim, herkese iyi geceler dilerimm🌹

 

Loading...
0%