Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm: "Özlem Kanburu"

@uuykusuzvedengesiz

Heyecan tüm bedenimi hükmü altına almışken aldığım nefesler bile az geliyor gibiydi. Yerimde duramıyor, kıpır kıpır olmaktan geri duramıyordum. Artık babamda ilişkimizi bildiği için, her ne kadar bu durumdan hoşnut olmadığını her fırsatta belli etmekten çekinmese de, içim daha rahattı ve onun adı geçtiğinde gülüşümü saklamam gerekmediği için ben memnundum.

İç çekerek önümdeki masada ekran ışığının yanmasını hevesle beklediğim telefonumdan bakışlarımı çekmedim. Bugün, günler sonra ilk defa sesini duyacaktım. Hele ki son zamanlarda daha sık bir araya geldiğimizden onu deli gibi özlemiştim. Fakat şimdi ona tümüyle kavuşmak mümkün olmadığından sadece sesini duymakla yetinecektim. Yetinmek zorundaydım.

Parmaklarımı masanın üzerine sabırsızca sırayla vururken sonunda beklediğim gerçekleşti ve ekranın ışığı odayı olmasa bile gönlümü aydınlattı. Sabırsız parmaklarım saniyeler içerisinde telefona ulaştığında hafifçe boğazımı temizledim ve telefonu açtım.

"Feza ?"

Karşı taraftan ilk önce birkaç hışırtı sesi geldikten sonra kalbimi hızlandıran, yüzümde güller açtıracak olan adamın sesini duydum.

"İsmimi öyle telaffuz ettin ki, daha önce hiç kulağıma bu kadar hoş gelmemişti."

Duyduğum cümleyle saf saf gülümseyerek dirseğimi masaya yasladım. Çenemi boşta olan avcuma yaslarken diğer elimde de telefonum vardı.

"Ya, öyle mi ?"

Karşı taraftan gülme sesi gelirken başıyla beni onaylayan görüntüsü geldi sanki gözümün önüne.

"Öyle."

Gülüşünü dindirdiğinde verdiği cevabın ardından bir yutkunma sesi işittim. Dudaklarımda gülüşünü duymanın getirisi bir tebessüm asılı kalmıştı.

"Çok özledim."

Aslında beklediğim, fakat buna rağmen kendimi hazırlıksız yakalandığımı hissettiğim itirafı karşısında bu sefer yutkunan taraf bendim.

"Bende,"

Dolmak için fırsat kollayan gözlerimi kırpmadan bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Daha saniyeler önce gülüşüne karşılık gülümsüyordum. Ne ara bu duyguya geçiş yapmıştım ki ?

"Bende çok özledim."

Derin bir nefes almak için es verdiğim cümlemi devam ettirdiğimde sessizlik oldu. Bir an hattın gittiğini düşünerek paniğe katılsamda ekrandan telefonun hâlâ açık olduğuna emin olup tekrar kulağıma yasladım.

"Feza ?"

Sorgular tonda çıkan sesimle birlikte beni duyduğuna dair bir karşılık bekledim.

"O kadar alışmışım ki varlığına... Gözümün önünden yüzün, kulağımdan sesin, burnumdan kokun gitmedi kaç gün."

Gözlerim dolarken yutkunarak bakışlarımı ellerime çevirdim. Bende özlemiştim. Öyle özlemiştim ki aklıma geldiği an burnumun direği sızlıyordu. Elimi hızlanan kalbimin üzerine koyup başımı omzuna eğdim beni görebilecekmiş gibi.

"Ee, nasılsın ? Nasıl gidiyor askerlik ?"

Ağlamamak için konuyu dağıtmaya karar vererek sorduğum soruya karşılık iç çekti.

"İyi. Hiçbir şikayetim yok. Beni merak etme sen. Asıl sen anlat, işler nasıl ? Bizimkiler nasıl ?"

Derin bir nefes alarak parmaklarımı içe doğru kıvırdım. Aslında onsuz günler benim için tatsız tuzsuz bir yemek kadar sıradan geçtiğinden anlatacak pek bir şeyim de yoktu.

"Her şey yolunda, herkeste iyi."

Başımı iki yana sallayarak çenemi yasladığım elimi çenemden çekip masanın üstünde duran kalemlerden biri alıp elimde döndürmeye başladım.

"Sadece ben biraz eksik hissediyorum."

Daha onunla konuşmadan önce üzülmemesi için olumsuz hiçbir şeyden bahsetmeyeceğime dair olan kendime verdiğim sözümü çoktan unutmuş gibiydim.

"Nasıl eksik ?"

İç çekerek gözlerimi kapattım ve başımı arkaya yatırdım.

"İşe gidiyorum, mutfağa giriyorum ama yabancı insanlar var. Birlikte yemek yaptığımız yerlerde hep başkaları var. Okula uğruyorum, orada olamayacağını bildiğim halde bir bakıyorum sanki bir yerlerden çıkacakmışsın gibi gözlerim seni arıyor."

İç çekerek gözlerimi açtım ve beyaz tavana diktim gözlerimi bu sefer de.

"Kafeye gidiyoruz başka biri şarkı söylüyor, Fırat abimlerle görüşüyoruz bir sandalye boş."

Sol gözümden bir damla yaş şakaklarıma doğru akarken sesimin boğuklaşmaması için boğazımı temizledim.

"Ecmel ?"

Özlem dolu sesi kulaklarıma dolduğunda sadece mırıldanmakla yetindim.

"Hı ?"

Telefondan kapı kapama sesi geldi ve hemen ardından konuştu. Sanırım başka bir odaya geçmişti.

"Acaba diyorum, izne geldiğimde bir yüzük mü taksak ?"

Sorusu kalbimin derimi delip çıkacakmışçasına hızla atmasına sebep olurken yutkunamadım bile. Birkaç saniye kurduğu cümlenin şokuyla dudaklarım aralı kaldı.

"Ne ?"

Saniyeler sonra ağzımdan çıkan tek kelime bu olurken sandalyedeki oturuşumu dikleştirdim. Bir elim kalbimin üstünde onu sakinleştirmek istermiş gibi dururken nefes alışverişlerim dahi hızlanmıştı.

"Yani ne zaman gelirim bilmiyorum ama,"

Birkaç saniyelik bir sessizliğin ardından tereddütlü sesi geldi.

"İstemez misin ?"

Başımı iki yana salladım. Durumun öyle olmadığını, aslında heyecandan ağzımı açıp doğru düzgün cümle kırmadığımı söylemek istedim. Fakat o normal olarak başımı salladığımı göremediğinden sessizliğimi farklı bir sonuca yordu.

"Ya da, anladım. Neyse, önemli değil."

Az önceki hevesli sesine karşılık ses tonu bile kısık gelirken nihayet beni esir alan heyacandan sıyrılabildim.

"İsterim, yani neden olmasın."

İç çekerek oturduğum sandalyeden kalkıp yatağıma, oradan duramayarak tekrar ayağa kalktım. Sanki içimde sabit durmamı engelleyecek bir ateş topu vardı.

"Ben sadece, bir an sen öyle diyince heyecandan toparlayamadım da ne söyleyeceğimi."

Konunun ilk kez açılmıyor olmasına karşılık ben her seferinde ilk kez mevzu bahis oluyormuş gibi yerimde duramıyor ve bedenimi istila eden o heyecana boyun eğiyordum.

Yaptığım açıklama sonrasında Feza güldüğünde gülüşünü göremediğim için bir an duraksamış olsam da, ufak engellere takılmak yerine bunun tadını çıkarmaya karar vererek dikkat kesildim.

"Kalbime iniyordu."

Tepkisiyle birlikte bende güldükten sonra uzun bir süre daha konuştuk. En sonunda, artık kapatmamız gerektiği konusunda hemfikir olduğumuzda, telefonu kapattığımızda kendimi sırt üstü yatağıma bıraktım. Gözlerimi tavana dikip iç çektikten sonra telefonu sanki içinde o varmış gibi elimden bırakmadım ve kalbimin üzerine yasladım.

Sadece konuşarak bile ara ara acımaya başlayan ruhuma şifa olmuş, tüm sızılarımı dindirmişti. Sesiyle bana sarılmıştı ve ben kollarını çevremde hissetmiştim sanki. Sözleriyle bile beni sardığını ve ruhumu dinlendirdiğini...

İçimden Allah'a onu bana yazdığı için binlerce kez şükür ederken dudaklarımdaki tebessüme engel olamıyordum. Ve fark etmiştim ki mesafeler gerçekten yalnızca fiziken dokunmaya engeldi. Arada kilometreler bile olsa, siz bir insana dokunabilir, ruhunu iyi edebilirdiniz. Ben bunu onun sayesinde öğrendim.

 

•••

 

Feza'yla ilk konuşmamızın üzerinden üç aydan fazla zaman geçmişti. Günler su gibi akıp gittiğinden her ne kadar çok bir şey anlamasam bile özlem gün geçtikçe sırtımdaki bir kambur gibi ağırlığını daha da arttıyordu. Hatta artık fotoğraflarına bakmak, sesini duymak, görüntülü konuşmak bile yetmiyordu. Bazen sesini duyduğum an burnumun direği sızlıyordu, bende böyle zamanlarda kokusu her ne kadar gitmiş olsa bile, bende kalan atkısına sarılarak özlem gidermeye çalışıyordum. Fakat bunun da kendimi avutmak olduğunu bildiğimden artık gün sayacak kadar sabırsız bir haldeydim.

Önümde duran kağıdın köşesine tarih düşüp gün sayısını yazdıktan sonra asıl yapmam gereken yere geldim. Bu ay alınan malzemelerin maliyet listesini gözden geçirecektim fakat dikkatim dağılmaya o kadar müsaitti ki en ufak bir sesin ardından odağımı hemen kaybediyordum.

Artık rutinim haline gelen işleri halletmeye başladıktan kısa bir süre sonra tıklatılan kapıyla birlikte başımı kaldırdım. Sesli verdiğim bir onayın ardından kapı açılırken bakışlarım içeriye giren kadına kaydı.

"Ecmel, müsait miydin ablacığım ?"

Başımı hızla aşağı yukarı sallayıp gülümsedim, belki de beklediğim pozitif enerji ayağıma gelmişti.

"Tabii ki, gel lütfen Feyza abla."

Feyza abla sadece başını uzattığı kapı aralığını açarak tamamen odaya girdi. Üstündeki hırkasını çıkarıp çantasıyla birlikte askıya astı ve gelip masanın önündeki küçük koltuklardan birine oturdu. Derin bir nefes alarak bana döndü ve kocaman gülümsedi. Bu kadın gülümseyince karşısındakini de istemsizce gülümsetebiliyordu bence.

"Alışverişe gidecektim de, belki seninde işin bitmiştir diye bir uğrayayım, belki beraber gideriz dedim."

Feyza ablanın sözlerine karşılık bakışlarım önümdeki hesaplanmayı bekleyen listeye kayarken başımı sırayla önce sağ sonra sol omzuma doğru eğdim.

"Aslında az kaldı, on dakika kadar bekleyebilirsen olur tabii ki."

Feyza ablaya beni beklerken içmesi için bir kahve söyleyip işimin başına dönerken bir elime hesap makinemi, bir elimde de kalemimi aldım. Elimden geldiğince kısa bir süre içinde işlerimi bitirdikten sonra evrakları yerine yerleştirip Feyza ablaya döndüm.

"Tamamdır, işim bitti."

Kolumdaki saate bir bakış atıp gülümsedim.

"Zaten çıkış saati de gelmiş bile."

Ben toparlanırken bir görevli gelip boş kahve fincanını alıp gitmişti, Feyza abla da bu sırada kapıda beni beklemişti. Nihayet üstümü başımı düzeltip bende odadan çıktığımda Feyza ablayla yan yana onun arabasına doğru ilerlemeye başladık. Arabaya binmeden önce, anneme Feyza ablayla birlikte alışverişe gideceğimi haber vermek için aradığımda annem ilginç bir şekilde sorgulamadan beni onaylayıp kapattı. Telefon görüşmemin bitmesinin ardından ikimizde arabaya bindikten sonra hareket ettik ve yaklaşık yirmi dakika sonra çarşıya vardık. Feyza ablayla ikimiz de birbirimize uyumlu hareketlerle arabadan inip adımlarımızı kıyafet mağazalarından birine yönlendirirken bize yakın olan bir mağaza girdik. Daha çok abiye tarzı elbiselerin bulunduğu bir yerdi. Bu sebepten Feyza abla elbiseleri izlerken ben genel olarak sadece ona yorum yaparak yardımcı oluyor ve bana da bakmamı söylediğinde bir iki elbiseye göz gezdirip tekrar onun peşine takılıyordum.

"Bak, bu nasıl Ecmel ?"

Feyza ablanın bana seslenmesiyle mağazaya girdiğimizden beri gerçekten dikkatimi çeken tek elbiseden başımı kaldırdım ve elindeki elbiseye baktım. Koyu gri, etekleri bol, üstüne tam oturmayacak şekilde bir modeldi.

"Güzelmiş gerçekten, deneyecek misin abla ?"

Feyza abla omuzlarını silkip birkaç saniye elindeki elbiseye bakıp alt dudağını dışa doğru büktü.

"Her zaman dediğim gibi, bana bir şey kaybettirmiyorsa olur."

Mantığına karşı sesli bir şekilde güldüm eşyalarını kenardaki pufun üstüne bırakmasını bekledim. Eşyalarını bıraktıktan sonra ben deneme kabinlerine ilerlemesini beklerken o yanıma geldi ve az önce baktığım elbiseyi diğerlerinin arasından çıkarıp üstüme doğru tuttu.

"Çok güzelmiş, sana o kadar yakışır ki!"

Muziplik dolu gözleri gözlerimi bulurken koluyla koluma hafifçe vurdu.

"Sende bunu denesene."

Başımı iki yana sallayıp gülümsedim.

"Yani eve güzel ama, neden deneyeyim ki ? Şu an bu elbiseyi giyecek bir yer yok sonuçta."

Feyza abla omuzlarını silkerek başını iki yana salladı.

"Kız denemesi parayla değil ya, almak zorunda değiliz sonuçta! Sen beni dinle bak, bunu senin üstünde görmeliyiz!"

El mecbur, biraz nazlandığımı kabul etmeliydim, Feyza ablanın üstüme tuttuğu ve benim de zaten hali hazırda beğendiğim elbiseyi denemek için elime aldım. İkimizde yan yana olan deneme kabinlerine girerken üstümdeki fazlalıkları çıkartıp elbiseyi giydim. Normalde bu tarz kıyafetlere merakım olmamasıyla birlikte bu elbise nedense oldukça hoşuma gitmişti.

"Ecmel, giydin mi ablam ?"

Feyza ablanın seslenmesiyle aynadan kendimi incelemeyi bıraktım ve kabinin kapısını aralayıp çıktım. Feyza ablanın gözleri direkt beni bulurken dizlerimi kırıp tam bir prenses gibi selam verdim. Feyza abla bu hareketime karşılık gülerken bende onu inceledim fakat üstünde hâlâ kendi kıyafetleri vardı. Kaşlarım hafifçe çatılırken birkaç adım önce çıkıp ona yaklaştım.

"E sen neden denemedin Feyza abla ?"

Omuzlarını silkip elini havada salladı.

"Bedeni küçükmüş, ondan denemedim bile."

O da bana doğru yaklaşıp dibime kadar geldiğinde elimden tuttu ve olduğum yerde beni döndürdü.

"Harika! Çok yakışmış, tek kelimeyle bayıldım!"

Beğendiği gerçekten gözlerinden okunduğundan tebessüm ettim. Eğer böyle bakmaya devam edecekse büyük ihtimal bir domatesle yarışacak kadar kızaracaktım.

"Teşekkür ederim."

Feyza abla tüm parmaklarının uçlarını birleştirip salladı ve dudaklarını araladı.

"Vallaha şuraya yanına Feza'yı takım elbiseyle koysak sırıtmazdı, nişanı bile yapardık!"

Gözlerim sanki gelebilecekmiş gibi kapıya döndüğünde birkaç saniye bunun nasıl olacağını düşündüm fakat hemen kendimi toparladım. Yutkunarak bakışlarımı Feyza ablaya çevirdim. Onu anmak içimdeki özlemi kamçılamaktan başka bir işe yaramamıştı.

"Neyse, çıkarayım artık. Başka mağazalara da bakarız olur mu ?"

Feyza abla dudaklarındaki gülümsemeyi bozmadan başını sallayarak beni onayladığında iç çekerek deneme kabinine girdim. Kapıyı kapatıp kilitlediğimde bakışlarım yine aynadan üstümdeki elbiseye kayarken elimi elbisenin üzerinde dolaştırdım kısaca. Sanki Feyza ablanın bahsettiği günler çok uzaktaymış gibi hissediyordum. Her ne kadar günler hızlı geçse bile, Feza'nın yanıma gelmediği her gün benim için kalan vakit uzundu. O yüzden sanki bu düşünce uzun bir zaman sonrası için kurulan bir hayal gibiydi.

Üstümdeki elbiseyi nihayet çıkarıp geri askısısına astıktan sonra Feyza ablayla kol kola o mağazadan çıktık. Adımlarımız gelişigüzel ilerliyorken, ve Feyza abla hâlâ elbisenin bana ne kadar yakıştığından bahsediyorken, bir kuyumcunun önünde beni duraklattı.

"Gel hadi, burada bir işimiz var."

Başımla onu onaylayıp yine peşinden dükkana girdiğimde Feyza adama döndü.

"Merhaba, biz alyans bakıyoruz. Kadın için olan modellerinize bir göz atabilir miyiz ?"

Kaşlarım hafif çatılırken anlamadığım için Feyza ablaya döndüm.

"Alyans mı bakıyoruz ? Neden ki ?"

Feyza abla parmağında alyansı göstererek yüzünü buruşturdu.

"Kilo aldım galiba son zamanlarda, sıkmaya başladı, bende değiştireyim dedim."

Anladığımı belli etmek için başımla onu onayladım. Birlikte adamın modelleri çıkarmasını kısa bir süre bekledikten sonra adam çeşit çeşit yüzüğü önümüze serdi. Feyza abla birkaç dakika kendi kendine yorum yapıp karar veremedikten sonra bana döndü.

"Sence hangisi daha iyi ? İyice kafam karıştı."

Dikkatli bakışlarımı alyansların üzerinde gezdirirken kısa bir süre sessiz kaldım. En sonunda dümdüz olan modeli işaret ettim.

"Bence bu hoş."

Adam sözlerimden sonra bana döndü.

"Hanımefendi sadelikten yana sanırım."

Tebessüm ederek başımla onu onayladığımda Feyza abla biraz daha baktı ve yüzüğünü değiştirmeden daha sonra tekrar dönebileceğimizi söyleyerek bizi dükkandan çıkardı. O kadar düşünüp oyalandıktan sonra hiçbir şey almadan çıkmıştık.

Artık saat yediyi geçtiğinden hava kararmaya başlamıştı. Bizse hâlâ sohbet ederek yürümeye devam ediyorduk.

"Ay gitmeden şurada da bir çay mı içsek ? Yorulduk iyice."

Alt dudağımı dışa doğru kıvırıp omuzlarımı silktiğimde Feyza abla bunu bir onay olarak kabul ederek beni de peşinden sürüklemeye başladı.

Adımlarımız kafeye yaklaştıkça içerisinin ışıklandırması insanın gözünü alıyordu. Bir uçtan bir uca uzanan kalın tahtalara asılı ışıklar mekânın dışarıdan bile 'ben buradayım' demesine sebep oluyordu. Kafenin dibine geldiğimizde Feyza abla bana dönerek eline aldığı telefonunu salladı.

"Ben girmeden bir Yavuz'la konuşayım olur mu ? Aklım Ecrin'de kaldı."

Yavuz abi Feyza ablanın eşiydi ve bugün Ecrin'e o bakıyordu. Her ne kadar daha önce defalarca baktığını kendisi söylemiş olsa bile arada arayıp sormaktan kendini alamıyordu.

Ben Feyza ablayı onaylayıp yorgunluk dolu adımlarla kafeye girdiğimde kapı arkamdan kendiliğinden kapanmıştı. Kapıya kısa bir bakış atıp önüme döndüğümde birkaç adım atmıştım ki bakışlarım kafenin içinde dolaştı. Şu an buradaki tek müşteri ben miydim gerçekten ?

Ben bu durumun farkındalığıyla bir an duraksarken, o an çıkan sesle canlı müzik olduğunu anladım. Bakışlarım karanlık köşede kalan, çalmaya başlayan müzik aletlerinin sesinin geldiği yöne kaydığında kaşlarım hafifçe çatıldı. Yutkundum. Bu bile bana onu hatırlatıyordu.

 

Bir yanar bir coşar bu gönül

Avucumda aşk

 

Duyduğum sesle birlikte olduğum yerde donup kalırken kalbim yerinden çıkmak istiyormuş gibi hızını arttırdı.

 

Sen bahçenin en güzel goncası

Gel yanıma yat

Kaçırır gözlerini kalbine çağırır

Bayıla bayıla yandırırsın

Alıcı kuşlar gibi dolaştırıyor hep

Gülüşün, bakışın, oynayışın

 

O karanlık köşede kalan bölümün üstünde spot ışıkları yanıp onun o güzel yüzünü ortaya sererken tek odaklanabildiğim, dudaklarındaki mükemmel gülümsemeyle bana bakarak şarkı söyleyen adamdı.

 

Benimki geliyor

O da biliyor

Kalbimi yerden yere vuruyor

 

Etrafımdaki hareketlilik bile dikkatimi çekmeye yetmiyordu. Sanki sadece o ve benim çevremi kaplayan buğulu bir cam vardı. Sadece birbirimizi görüyorduk ve çevremizdekilere kendimizi kapatmış gibiydik.

 

Ah, bir gülüyor

Of, bir bakıyor

Aklımı başımdan hemen alıyor

Benimki geliyor

O da biliyor

Kalbimi yerden yere vuruyor

Ah, bir gülüyor

Of, bir bakıyor

 

Gözlerini gözlerimden ayırmadan hem çalıp hem söylerken yutkunmak bile benim için büyük bir olaydı. Kalbim artık bağımsızlığını ilan etmiş, onun aksine beynim düşünmeyi bırakmış gibiydi. Tek odağım oydu. Ben şu an sadece kalbimle düşünebilecek durumdaydım.

 

Bin kere öpsem de yetmiyor

Bu cesur, bu deli hallerin hepsi senden aşk

Gel resmin en güzel boyası

Gel omzuma yat

Kaçırır gözlerini kalbine çağırır

Bayıla bayıla yandırırsın

Alıcı kuşlar gibi dolaştırıyor hep

Gülüşün, bakışın, oynayışın

 

Başını omzuna eğerek söylemeye devam ederken tam da şu an yaslanacak bir şeye ihtiyacım vardı. Zira güzelliği dizlerimi bile titretecek cinstendi.

 

Benimki geliyor

O da biliyor

Kalbimi yerden yere vuruyor

Ah, bir gülüyor

Of, bir bakıyor

Aklımı başımdan hemen alıyor

Benimki geliyor

O da biliyor

Kalbimi yerden yere vuruyor

Ah, bir gülüyor

Of, bir bakıyor

Bin kere öpsem de yetmiyor

 

Benim hayran bakışlarım eşliğinde şarkıyı söylemeyi bitirdiğinde arkada şarkı çalmaya devam etti. Feza yerinden kalktı. Bana göre oldukça yavaş adımlarla yanıma kadar geldi, gülümsedi ve dudaklarını ıslattı. Bense hâlâ kendime hayal olmadığını kanıtlama derdindeydim.

"Şimdi sana bir şey soracağım, ve biz sen cevap verdikten sonra artık hep birlikte olmak için bir adım atacağız."

Yutkundu ve elini lacivert ceketinin iç cebine attı. Bakışlarım artık etrafımda olanları aymaya başladığımdan olsa gerek şokla yüzüne çevrildiğinde bu sefer yutkunamadım bile.

"Ecmel, şu an bu heyecanla çok fazla kelimeleri bir araya getirebileceğimden emin değilim. Zaten ezberlediğim şiiri de unuttum."

Derin bir nefes aldı ve gülümseyerek cebinden çıkardığı kutunun kapağını açtı bana doğru.

"O yüzden direkt soruyorum."

Dudaklarını ıslattı ve gözlerimin içine baktı.

"Benimle evlenir misin Ecmel ? Kalbimi güzelleştirdiğin gibi hayatımı da güzelleştirip varlığınla şenlendirir misin ?"

Dolan gözlerimle karşımdaki adama bakarken şimdi sarılmamak çok daha zordu. Özlemimin üzerine bir de bu hisler eklenmişti ve ellerim kollarım bile onun bedenini sarmak için hareketlenmeye çalışıyordu sanki.

Hem, ben saniyeler önce evlenme teklifi almıştım öyle değil mi ? Karşımdaki bu adam beni hayatına ortak etmek istiyor, kuracağı ailenin başrolü olmam için bana geliyordu.

Yutkunarak başımı aşağı yukarı salladım. Ağzımı açığım an o yaşların alacağını biliyordum ama yine de duysun istedim. Bu sefer akan gözyaşlarımın mutluluktan olduğunu bilsin istedim.

"Evet,"

Çatallı çıkan sesime rağmen ısrarla devam ettim.

"Seninle evlenirim Feza."

Feza rahatlamış gibi gülümserken aynı zamanda omuzları da çökmüştü. Kutudaki yüzüğü işaret edip kıstığı sesiyle mırıldandı.

"Beğendin mi ?"

Bakışlarım ancak o sorduğunda yüzüğe indiğinde yüzüğün güzelliğiyle iç çektim. Yüzük papatya şeklindeydi ve yanlış görmüyorsam o papatyanın yapraklarının her biri elmastandı.

"Çok güzel."

Bakışlarımı yüzüne çıkarıp omuzlarımı silktim.

"Şu an güzelliğine ağlamak istiyorum."

Kısık çıkan sesime rağmen sözlerim, dudaklarında şefkat dolu bir tebessüm filizlenmesine sebep oldu.

"Ah bir de benim gözümden kendini görsen, kim bilir ne yaparsın."

Dudaklarım onun gibi hoş bir gülümsemeye ev sahipliği yaparken yüzüğü parmağıma geçirdim ve elimi kaldırıp sanki o görmemiş gibi yüzüğü gösterdim.

"Çok yakıştı,"

Başını sag omzuna eğdi ve kalbimin yavaşlamasına fırsat vermeden halime hiç acımadan devam etti.

"Tıpkı bizim birbirimize yakıştığımız gibi."

 

-Bölüm Sonu-

Loading...
0%