@uuykusuzvedengesiz
|
Bir insan bir insanın hayatını değiştirebilir miydi ? Peki bir insan bir insanı değiştirebilir miydi ? Elbet bir insan, bir diğerini de, hayatını da değiştirebilirdi. Bunu Feza hayatıma girdiği ilk andan beri hissediyordum. Onunla o ilk göz göze geldiğim kantinde, belki de o hâle gelmemin sebebi buydu. İlk kalp atışlarımı, sonra hislerimi, duygularımı ve benliğimi değiştirmeye başlayışı... Ve sanırım artık, bu kadar değişikliğin ardından sıra yavaş yavaş medeni durumuma geliyordu. Elimdeki söz fotoğraflarımıza hayran bir şekilde bakarak iç çektim. Tam da gönlüme göre geçen bir akşam olduğundan, oldukça memnundum. Tabii bu memnuniyetim, Feza'nın ertesi gün yine başka bir şehirde olacağını hatırlayınca ufak bir sekteye uğramıştı fakat ziyanı yoktu. Zira, sayılı gün çabuk geçer mantığıyla, ben günleri işaretlemeye devam ediyordum. Ruhum, şimdilerde çiçek açan meyve ağaçları gibi onun gelişini çiçek açmak için sabırsızlıkla bekliyordu. Bekliyordu çünkü ben onunla daha güzel olacaktım, biliyordum. Bu nedenle aylardır benim imtihanım sabırlı olmaktı. Çünkü ancak, o bitmek tükenmek bilmeyen sabrımla bekleyebilirdim böyle sakince. Fotoğrafları masamın üzerine bırakıp sandalyemi kenara iterek kalktım. Kıştan kalan bir alışkanlıkla pencerenin kenarına geçip camı açtım. Kenardaki yem kutusunu alıp pencerenin denizliğine bir avuç yemek koydum. İç çekerek etrafa kısaca bir göz gezdirip camı açık bırakarak tülü çektim. Zıplamaktan hallice hareketlerle salona doğru yol almaya başladım. Gülümseyerek önce salona girdiğimde, kimsenin olmaması sebebiyle gerisin geri salondan çıktım ve bu sefer mutfağa yöneldim. Neyse ki bu sefer tutmuştu. "Kolay gelsin!" Abim, neşeli tavrıma karşılık gülümseyerek bana bakıp işine geri döndü. "Günaydın, anlaşılan güneş sana yine bir başka doğmuş." Abimin sözlerine gülerek omuzlarımı silktim ve hemen yamacına sokuldum. "N'apıyorsun bakalım bize ?" Abim, önünde dikkatle çırptığı yumurtaya tuz ilave etti ve kaşlarıyla kasenin içini, yani hâlâ çırpılmakta olan yumurtayı işaret etti. "Üşengeçlerin vazgeçilmezi, sofranın yıldızı!" Yaptığı yumurtayı sunma şekline kuvvettle alkışladım ve olmayan gözyaşlarımı siliyormuş gibi işaret parmaklarımı göz kenarlarıma dokundurdum. "Bu muhteşem yetenek göz yaşartıcı," Abim sözlerime istinaden sadece sırıttığında, bende ocaktaki çayın altını kaynaması için açıp masayı hazırlamaya başladım. Dakikalar içinde abimde bende işimizi bitirdiğimizde gidip annemleri uyandırdım. Günlerden cumartesi olduğundan olsa gerek, herkes oldukça neşeli bir şekilde uyanmıştı bu güne. Bunun mutluluğuyla iç çekerek yerimde kıpırdandım ve geri mutfağa döndüm. "Ta daa, işte Emir şefin spesiyali, yumurta! Dümdüz, düpedüz, sadece yumurta!" Annem kolunu koluma dokundurduktan sonra ocağa, tezgaha bir göz atıp masaya geçerken, babam hâlâ uyanamamış gözlerle kendi sandalyesine çökmüştü. Dirseğini yemek masasına, yanağını da eline yaslamıştı ve tam anlamıyla gözlerini açık tutmak için büyük bir savaş veriyordu. "Baba, iyi uyuyamadın mı ?" Babam bana bakmadan dilini damağına vurarak olumsuz bir ses çıkardı. Uykulu bakışları masaya odaklıydı. "Dün akşam Mehmet aradı," Feza'nın babasının ismini duyunca, kaynayan çayın altını kapatarak, kolaylık olsun diye çaydanlığı aldım ve masanın üzerine bıraktım. Sandalyemi çekip otururken abim benden daha sabırsız bir şekilde babama döndü. "Ee ?" Annem dilimlenmiş ekmekleri önümüze bırakırken babam nefesini sesli bir şekilde verdi. "Feza gelince bekletmeyelim çocukları diyor, düğünü yazın yapalım diyor." Annem, bu mevzuyu daha önce babamla konuşmuş olacak ki sessizce kahvaltısına başlamıştı. Gözüm, sağ yüzük parmağımda takılı olan alyans ve yüzüğüme gittiğinde gülümsedim. Sanırım daha uzun bir süre, yüzüklerimi her gördüğümde bu tepkiyi vermeye devam edecektim. "Sen ne diyorsun kızım ?" Babamın bana seslendiğini fark ederek bakışlarımı hızla elimden çekerken, yutkunarak babama döndüm. "Siz nasıl uygun görürseniz baba." Kısık çıkan sesime karşılık abim çayından bir yudum aldı ve güldü. "Yalnız o repliğin zamanı geçti." Babam abime ters bir bakış atmanın ardından tekrar bana döndü. "O zaman sonbahara doğru yaparız düğünü olur mu ?" Bu sefer annem bile şaşkınlıkla çatalını masaya bırakıp ağzındaki lokmasını bitirmek için zor sabretti. "Nasıl ? Bu sonbaharda düğünü yapalım mı diyorsun ? Sen ?" Babam ağzına attığı zeytini aheste aheste bitirdi ve bakışlarını anneme çevirdi. "Bu yılki sonbahar olduğunu kim söyledi ?" Bakışlarımız annemle kesiştiğinde annem derin bir iç çekti. Şu an içinden sabırlar dilediğine emin olduğum bir ifadeye sahipti. "O ne demek şimdi ? Sürünsün mü bu çocuklar ?" Babam omuzlarını silkerek çenesiyle abimi işaret etti. "Önce o evlensin, neden Ecmel evleniyormuş ?" Abim konunun kendisine nasıl geldiğine inanamaz bir hâlde şaşkınlıkla babama bakakaldı. "Haydaa, ben ne alaka şimdi ?" Babam sırtını sandalyesine yasladı başını iki yana salladı. "Neden ? Bizim zamanımızda öyleydi. Önce büyük evlenir, sonra küçüğe sıra gelir." Annem gözlerini devirerek, ve bir taraftan da kahvaltısına devam ediyordu, babama yandan bir bakış attı. "Ya ya, öyleydi. O yüzden kız kardeşin senden önce evlendi değil mi ?" Başımla annemi onaylayarak, cevabı için babama döndüm. "Ben askerdeydim diye o istisna oldu bir kere," Abim boğazını temizleyerek dikkatleri üzerine çekti ve konuşma sırasını üstlendi. "Ben evlilik falan düşünmüyorum, kardeşime yeni hayatına başarılar diliyorum." Babam abime, kendisine destek çıkmadığından olsa gerek, "Yazıklar olsun." diye mırıldandı ve en nihayetinde yine bana döndü. "Sen bu adamla evlenmek istediğine emin misin kızım ?" Bu sefer vereceğim cevabın net olması gerektiğini hissederek, her ne kadar babama bunu söylemekten utansamda, size girdim. "Eminim baba." Babam, aslında zaten bildiği bu gerçeği benden yeni duyuyormuş gibi surat astı. "Eminsen, peki madem." Babamın bozuk çıkan sesine annem güldükten sonra, kahvaltımızın geri kalanı oldukça sakin geçti. Kahvaltımızı bitirmemizin ardından, mutfağı annemle birlikte toplayıp odama geçmiştim. Sanem ve Elif'le olan grubumuza mesaj atıp buluşacağımızın garantisini aldıktan sonra ise, biraz erken olacağını bilmeme rağmen giyinmeye başlamıştım. Haki yeşili bir etekle, beyaz gömleğimi giyip, üstüne eteğimle aynı tonlarda bir şal takmış, çanta ve ince hırkamı da almamla giyinme işini tamamlayarak odadan çıkmıştım. Telefonumu çantama atarak annemlere çıktığımı haber verdim ve Elif'lerin evine gitmek için, önceliğim olan otobüs durağına gittim. Yaklaşık on dakika boyunca gelmesini beklediğim otobüs, nihayet geldiğinde ise, kısa bir yolculuk yapmış ve yirmi dakika içinde Elif'lerin evinin önünde otobüsten inmiştim. Çıktığım iki kat merdivenin ardından zile basarak beklemeye başladım. Kapı, beni bekletmeden açılırken, karşımda beliren simayla gülümsedim. "Biraz erken geldim ama, sorun olur mu ?" Elif bir taraftan çantamı, bir taraftan hırkamı alırken güldü. "Saçmalama, tabii ki de olmaz." Ona gülümseyerek salona doğru ilerlerken, Melike teyze mutfak kapısından başını uzatarak bana gülümsedi. "Hoş geldin kızım, ellerim bulaşık çıkamıyorum kusura bakma!" Salona yönelen adımlarımı mutfağa doğru çevirdim ve mutfağın kapısına kadar adımladım. "Olur mu hiç öyle şey, kolay gelsin Melike teyze. Yardım edecek bir şey var mı ?" Melike teyze soruma başını iki yana sallayarak cevap verip, Elif ve beni Elif'in odasına geçip rahat olmamızı söyleyerek mutfaktan uzaklaştırmıştı. Elif'in odasına girer girmez, Elif'in kapıyı kapatmasını fırsat bilerek, masanın dibindeki sandalyeyi çektim, oturdum ve ona döndüm. "Dökül bakalım," Elif salağa yatarak aheste adımlarla yatağına ilerledi ve oturdu. "Neyi döküleyim ?" Bu tavrına karşılık gözlerimi devirdim ve bakışlarımı direkt gözlerine diktim. "Sen neyi döküleceğini biliyorsun, ve bence artık zamanı geldi." Elif, iç çekerek gözlerini benden kaçırdığında, bunu yavaş yavaş anlatmaya olan buzlarının çözüldüğünü ve ikna olduğuna yordum. "Bak, belki istemezsin diye Sanem'in bile olmadığı bir anı seçtim." Çöken omuzlarıyla artık anlatacağına emin olduğumda, yersiz bir kibarlığa giriştim. "Tabii, zorunda değilsin elbette. Anlatmak istemezsen anlarım." İç çekerek başımı önüme eğdiğimde, Elif hafifçe boğazını temizledi. Başımı kaldırıp az önceye nazaran bu sefer ciddi bir ifadeyle yüzüne baktım. Artık emindim, anlatacaktı. "Biz ikinci sınıfken, size gidip geldiğimiz günlerden birinde karşılaştık ilk." İç çekerek, o güne gitmiş gibi bir an duraksayıp yutkundu. Bir şeylerin hâlâ içinde ukde kaldığı o kadar belliydi ki... "Allah var, yiğidi öldür hakkını yeme demişler, hoş adamdı yani." Bakışları bakışlarımla karşılaştığında, yüz ifademde rast geldiği muziplik gözlerini benden kaçırmasına sebep oldu. "Gel zaman git zaman biz buluştukça daha sık denk gelmeye başladık, ayrıca sen laf arasında bazen abinle yaşadıklarını anlatıp duruyordun." Bu seneye kadar kendi ehliyetim olmadığından ve biraz olsun geçe kaldığım günlerde öyle bir şansım olduğu için abimin beni almasından söz ediyordu. "Sonra zamanla abinin bana karşı ilgisi olduğunu fark ettim." Boğazını temizledi ve bacaklarını toplayarak kendine çekti. Sanki söyleyeceği şeye kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. "Bende ona karşı boş değildim, hâlâ da değilim." Omuzlarım üzüntüyle çökerken, bir yandan da kaşlarım anlamamazlıkla çatıldı. "Canım benim, o zaman neden ikinize de eziyet ediyorsun böyle ?" Elif dolan gözlerini yumdu ve omuzlarını silkti. Önümde sanki küçücük kalmıştı. Sandalyeden kalkıp birkaç adımda yatağına vardıktan sonra usul usul yamacına sokuldum. "Sadece bir kez buluşmuştuk, onu da babam görmüş." Gözlerini aralayıp gözlerime diktiğinde merakla devam etmesini bekledim fakat daha ilk cümleden az çok anladığımı düşündüm. Çünkü Gazanfer amca, oldukça disiplinli ve sıkı bir adamdı. Aylaklığa, akademik hayatından alıkoyacak engellere, hedeflerini bozacak veya sekteye uğratacak ilişkilere kati suretle karşıydı. Ve sanıyordum ki, bu sebeplerden abimi bir tehtid olarak algılamış ve önünü en baştan kesmişti. "Bir daha görürsem okumak istemediğini düşünürüm, dedi. Okula gitmek yerine evlenmeyi istiyorsan direkt söyle, dedi." Elif hıçkırdı ve başını iki yana salladı. Babasının ne kadar ciddi bir adam olduğunu benden daha iyi bildiğinden anlayışla ona baktım. "Bende basit bir hoşlantıdır dedim, hevestir geçer gider dedim ama ne geçti ne gitti! Belki hayatına başkasını alır diye bekle de demedim! Sonradan pişman oldum ama karşısına çıkıp tekrar bekle demeye de yüz bulamadım kendimde!" Gözlerini üstlüğünün bilek kısımlarıyla kurulamaya çalıştı, ardından bakışlarını, yatağının karşısında kalan gardolabın kapağındaki aynaya çevirdi. "Aptalım ben aptal!" Kollarımı dertop olan bedenine sararak onu kendime yasladım. Elif, bunu beklermiş gibi başını omzuma koyduğunda tekrar hıçkırdı. Kolundaki elimi yavaş yavaş kolunda gezdirerek sıvazlarken, biraz olsun ağlayıp rahatlaması için ona zaman tanıdım. "Canımın içi, sana hâlâ nasıl baktığını görmüyor musun ?" Elimi çenesine koyup kibarca biraz geri ittiğimde muzipçe gülümsedim. "Hem, ben kardeşi olarak söylüyorum bak, onun gönlü sende! O kadar!" Elif burnunu çekerek bakışlarını yüzümde dolandırdı. İnanmak istediği o kadar barizdi ki... "Emin misin bak, rezil olmayayım sonra ?" Sözlerine karşılık kendimi göz devirmekten alıkoyamazken başımı iki yana salladım. "Ya hu adam benim abim, abim! Eminim tabii ki!" Elif bu kendime güvenim karşısında daha önce konuşmuş olduğumuzu anlayarak hevesle ellerime uzandı. "Yoksa siz, daha önce benim hakkımda konuştunuz da o sayede mi bu kadar eminsin sen ?" Baş parmağım ve işaret parmağımı birleştirip, baştan sona dudaklarımın hizasında gezdirdim. "İşte bu konuda benden sana laf çıkmaz." Elif ellerini çenesinin altında birleştirerek başını omzuna eğdiğinde kısık bir sesle söylendi. "Ama lütfen." Kaşlarımı birkaç defa havaya kaldırıp indirdikten sonra dilimi damağıma vurarak olumsuz bir ses çıkardım. "Benim şu an burada olanları gidip ona anlatmamı ister misin ?" Elif, gözlerini hızla irileştirerek başını iki yana salladı ve yutkundu. "Hayır tabii ki!" Parmaklarımı şıklatarak ona doğru sallarken empatinin ne kadar güzel bir şey olduğunu düşünüyordum. "Bak, işte kendi ağzınla söyledin! O da istemezdi, o yüzden git, ve kendin konuş!" Yüzünü buruşturarak bedenini benden uzaklaştırdığında şalımın ucunu saçımı attırıyormuşum gibi omzundan havalandırdım. "Ne yani, iki görümcelik de yapmayacaksak, ne anlamı var ki ?" Elif, kendime yakıştırdığım hitabım karşısında kızarırken sırıttım. "Demesene öyle Ecmel," Elini dizime hafifçe vurdu. "Utanıyorum." Bir elimi omzuna atıp sıvazlarken, bir diğeriyle yanağını okşadım. "Ah safım benim, şimdiye kadar ikinize de bu yüzden acı çektirmiş olmana inanamıyorum." Elif, suçlu bir çocuk gibi başını önüne eğdiğinde onu yine kendime doğru çektim. Tamam, şu an onu suçlamam bir işe yaramayacaktı fakat yine de onu bir tokatlamak istemiyor değildim. "Eve gittiğim gibi ilk iş abimi sana yönlendirmek olacak." Yakınır gibi çıkan sesimle telaffuz ettiğim sözlerden sonra, Elif hızla benden ayrıldı ve başını iki yana salladı. "Hayır! Ecmel lütfen! Ben konuşacağım, tamam mı ?" Emin olamaz gibi şüpheyle gözlerimi kısıp ona baktığımda, beni inandırmak ister gibi başını hızla aşağı yukarı salladı. "Emin misin bak ?" Elif baş sallama hareketini tekrarlarken, her ne kadar inanmış olsam da yüzümdeki o huzursuz ifadeyi bozmadım. O sırada kapı çaldığında Elif yataktan kalktı ve odasının çıkışına gidene kadar bana arkasını dönmeden ilerledi. "Ecmel, söz ama değil mi ?" İstemeye istemeye kabul ediyormuş gibi başımla onu onayladığımda gülümsedi, uzaktan avuç içine bir öpücük kondurup bana yolladı ve kapıyı açmak için odadan çıktı. Elif'in odadan çıkmasıyla yüzümdeki ifade anında bozuldu ve sırıtmaya başladım. Artık o bu gazla gidip evlenme teklifi bile edebilirdi nasılsa! Bunun rahatlığıyla telefonumu elime alarak kızlar gelene kadar kısa bir süre oyalandım. Sanem de benim gibi önce Melike teyzeyle birkaç kelam etmiş ve sonra odaya gelmişti. Ben, henüz ortada bir şey olmadığı için abim ve Elif hakkında tek kelime etmediğimde Elif bana minnettar bir ifadeyle bakmış ve gözleriyle teşekkürlerini göndermişti, anlamıştım. Gün, kızlarla birlikte vakit geçirdiğimizden olsa gerek hızla geçerken, saatin dörde yaklaştığını görünce Sanem de ben de kalkmış ve kendi evlerimize dağılmıştık. Saat beş olmadan eve vardığımda mutlulukla önce abimin evde olup olmadığını kontrol ettim. Yoktu. Yoktu fakat bir yanım bir an önce onu haberdar edip olabilecek en tez zamanda gönlünü ferahlatmayı arzularken, bir yanım da bunu kendi aralarında hâlletmelerinin daha doğru olduğunu söylüyordu. Her ne kadar ilk seçenek için can atsam da, ikinci seçeneğin daha doğru olduğunu bildiğimden zorlukla da olsa sabretmeye çalıştım. Üstümü başımı değiştirip salona annemin yanına geçtiğimdeyse, tam kanepeye yeni kurulmuştum ki çalan kapıyla tekrar kalkmak zorunda kalmıştım. Biraz söylene söylene de olsa kapıyı açtığımda karşımda duran postacıyla göz göze geldiğimde duraksadım. "Buyurun ?" Postacı elindeki küçük paketi göstererek konuştu. "Ecmel Arıkan ?" Başımla karşımdaki adamı onayladığımda bir yandan da son günlerde sipariş verip vermediğimi düşünüyordum fakat yok, bir sipariş vermediğime emindim. Adam elindeki paketi bana uzatıp imza aldıktan sonra giderken kapıyı kapattım ve bir taraftan paketi incelerken bir taraftan da salona ilerlemeye başladım. Salona girdiğimde annem de açmaya çalıştığım pakete bir bakış atıp, televizyonun sesini kısarak ilgisini bana verdi. "O ne ?" Omuzlarımı silkerek başımı iki yana salladım ve incecik, kraft rengi zarfı inceledim. "Bilmiyorum ki, benim adıma gelmiş ama ben hiçbir şey sipariş etmedim." Annem de artan merağıyla yanıma geldiğinde zarfın arkasını çevirerek el yazısıyla yazılmış ismimi gördüm. Gönderen ismini görmemle birlikte yüzümde bir gülümseme peyda olmasına engel olamadan zarfı açtım. Zarf, Feza'dandı. Zarfın içinde dörde katlanmış bir A4 kağıdı, ve yanında küçük bir not kağıdı vardı. Önce küçük not kağıdındaki notta gezdirdim gözlerimi. El yazısı tanıdıktı. "Askerlik bitmeden sana bir kez olsun mektup yazmak istedim. İleride çocuklarımıza gösterecek anılar biriktirmiş olacağız böylelikle. Seni seviyorum narin papatyam." Kalbim dört nala koşan bir at gibi hızlandığında iç çektim. Bir anda heyecan her bir yanımı sarıp sarmalamıştı. Küçük not kağıdını annem de benimle birlikte okumuş olacak ki gülümsedi ve az önce kalktığı yere geri dönerek beni mektubumla baş başa bıraktı. Heyecandan terlemeye başlayan ellerimin kalemin mürekkebini dağıtmasından korkarak önce ellerimi eteğime sildim. Hemen sonra hevesle katlı olan kağıdı açtım. "Canımın içi, ciğer parem, Senden mahrum geçirdiğim her bir ay, her bir gün ömrümü çıkışını göremediğim bir sonbaharda hissetmeme sebep oluyor. Tek tesellim, seni gördüğüm an baharın geleceğini biliyor olmak. Çünkü benim için seni tanıdığımdan beri bahar, çiçekler açmış gülüşün, içinde küçük çocukların şenliklerinden hâllice neşe saçan gözlerinden ibaret. Sırtımda günden güne büyüyen bu özlem kamburu sende olduğu gibi bende de can yakıcı. Fakat merhemi sen olan yaraya ben dünden razı olduğumdan, bu özlem bana yük değil, yalnızca yoldaş olur. Sevgilim, biliyorum, biliyorsun az kaldı. Aslında haftada birkaç kez olsa da konuşuyoruz, sesini de duyuyorum, bir ekranın ardından olsa bile yüzünü de görüyorum. Ve inan bana, yüzünü birebir görmenin, sesini yakınından duymanın, ve kokunun burnuma dolmasının değerini çok daha iyi anlıyorum. Öyle özledim ki seni, bir çocuğun pamuk şekerine olan masum isteği gibi masum bir istekle istiyorum sana sarılabilmeyi. Yine o çocuğun, o şekeri yerkenki mutluluğu gibi dokunabilmeyi istiyorum gülüşüne. O gülüşünde dinlenip soluklanmayı, hayatı yaşadığımı seninle hissetmeyi istiyorum. Ecmel, gönlümün en nadide köşesi, kalbimin en eşsiz yanı, ben seninle bir ömür sürebilmeyi istiyorum. Ecmel, benim ruhu nahif sevgilim. Seni seviyorum. Sevgim sana her daim emanetim. Emanetime bir ömür gözün gibi bakacağına olan inancım ise sonsuz. Seni en güzele, Allah'a emanet ediyorum..."
-Bölüm Sonu- Herkese merhaba! Sonunda ben geldim, gelebildim. İnanın bu bölümü yazmak için ne kadar çaba sarf ettiğimi bir ben, bir de Allah biliyor. O kadar çok girip girip doğru düzgün yazamadan çıktım ki. Neyseki sonunda tamamladım da içim rahatladı. Çünkü yazamadıkça kendimi sorumlu hissediyorum. Vallaha bu kadar uğraşa yorumları bekliyorum, olur mu ?
Buraya bölümdeki en sevdiğiniz sahneyi yazabilirsiniz. 🌼
Desteklerinizi eksik etmeyiniz lütfen, Allah'a emanet olun efendim!
|
0% |