Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm: "Kavuşmak"

@uuykusuzvedengesiz

Tam tamına 4292 kelime! Çok çok uzun olmasa da, kendi çapımızda rekor kelime sayısı sonuçta 😌 Destekleriniz için, benimle birlikte bu yolculuğa bu kadar değer verdiğiniz için çok teşekkür ederim 🤍

 

İnsan kendini bir kelebek gibi hissedebilir miydi ? Hani kozasından çıkmak için sabırla gün sayan, çıktığında da en güzel hâline bürünen bir kelebek gibi. Göklerde uçabilecek kadar özgür, ama çok uzaklaşmayacak kadar ait. İşte o kelebek benim tam da içimdeydi sanki. Sırtımda o kelebeğin kanatlarını, içimde o kelebeğin günlerce süren sabrını ve artık mükâfatına ereceğini bildiğinden doğan sabırsızlığını, tıpkı o kelebek gibi kısacık ömrümün, en güzel zamanlarına yaklaştığımı hissediyordum. Ruhumun sevincinin de dışımı en güzel hâline getirdiğine inanıyordum. Sanırım ben, o kelebeğe benzemekten çok tam olarak o kelebek olmuştum.

Artık günlerin hiçbir önemi yoktu. Pazartesi, salı, çarşamba hiç fark etiyordu. Çünkü bugün günlerden Feza'ydı. Aylardır süren o hasretimiz bugün biraz olsun hafifliyordu. Bugün o güzel yüzünü görecek, nefesini yanımda hissedebilecek kadar yakınında olabilecektim. Fakat bugün, onu gördüğüm an boynuna atlamamayacaktım. Kendimi bunun için günlerdir tembihliyordum. Ve bunda oldukça da kararlıydım. O altı ay önceki daha toy olan Ecmel'e göre biraz daha olgun bir Ecmel'dim bugün. Biraz daha ağırbaşlı, biraz daha sabretmeyi öğrenmiş ve biraz daha sakin.

İç çekerek zorla oturduğum sandalyede kıpır kıpır hâlimle, gözlerim onu uğurladığım o yönde bekliyordum. Tabii, bu geçen zamanda her ne kadar daha sakin ve daha sabırlı olduğumu söylesem de, bugün, içimdeki o sabırsız ve deli dolu Ecmel'i törpüleyemediğim günlerden biriydi. Çünkü benim ruh eşim, ayların ardından bugün ait olduğu yere geri dönüyordu. Nasıl bastırabilirdim ki o yanımı ? Nasıl hâkim olabilirdim o mükâfatına ereceğini bilen deli dolu kıza ?

"Ecmel, bir dur durduğun yerde artık!"

Abimin en sonunda haklı çıkışıyla, salladığım bacaklarımın üzerine ellerimi koyarak bedenimin hareketliliğini bir nebze engellemeye çalıştım. Normalde su gibi akıp giden zaman, şimdi bir kaplumbağa edasıyla ilerlemekte itina ediyordu sanki. Bakışlarımı kapıdan çekip otogarda dolaştırmaya başladım. İç çekerek bu sefer parmaklarımı sırayla ve seri bir biçimde masaya vurmaya başladım. Fakat çok değil birkaç saniye sonra abimin ters bakışlarıyla karşılaşarak buna da son verdim. Allah aşkına, hiç mi hâlden anlamıyordu ? Duramıyordum işte, ve bu benim bile elimde değildi!

Birkaç saniye süren bir hareketsizliğin ardından yine duramayarak abime karşı omuzlarımı silktim ve bu sefer de oturduğum sandalyeyi oynatmaya başladım. Bir ileri bir geri gidip gelirken iç çektim ve etrafta dolaştırdığım bakışlarımı tekrar giriş kapısına doğru çevirdim. Gözlerim, anında aradığı yüzü bulmanın sevinciyle irileşti, dudaklarım gevşedi ve tam o sandalyeden hızla kalkmaya niyet ettiğim sıra, sandalyemin geri gittiği ana denk geldi. İlk an, can havliyle masaya tutunmaya çalıştım fakat yapamadım. Oturduğum sandalye, üstündeki bedenimle birlikte arkaya doğru gitti ve gürültüyle yere çarptı. Abim, Fırat abim ve hatta kardeşini gören Feyza abla bile benim başıma üşüşürken, çok geçmedi Feza'da etraftaki çoğu kişi gibi bize döndü. Yüzü bizi görür görmez aydınlanırken, olduğumuz pozisyonu görünce yüzünde oluşan o sevinçli ifade kayboldu ve kaşları çatıldı. Elindeki valizini biraz daha yukarı kaldırarak hızlı adımlarla yanımıza gelmeye başladı. O ara abim ve Fırat abim bir elden sandalyemle birlikte beni kaldırdı. Feyza ablaysa, bana nasıl olduğumu soruyordu. Onlara sadece başımı aşağı yukarı sallamakla yetinirken, ben sandalye doğrulur doğrulmaz hızla kalktım ve gülümseyerek bana doğru gelene adama doğru koştum. İkimizde aramızda birkaç adım kalana kadar ilerleyip duraksadığımızda aynı anda iç çektik.

"Nasılsın ?" Yerimde sallanarak, saf saf sorduğum soruya karşı bile endişeli ifadesi değişmedi. Benim gülümseyerek sorduğum soruyu o kaşları çatık bir şekilde sordu. "Bırak şimdi beni Ecmel, bildiğin yere yapıştın! Sen nasılsın ?"

Saf saf gülümsemeye devam ederek omuzlarımı silktim. Vücudum fazla mutluluk hormonu salgıladığı için belki de, üstümdeki bu vurdumduymaz saflık hâlini atamıyordum.

"Yok ya, bir şey olmadı ki bana. Asıl sen nasılsın ?"

Verdiğim cevap, elbette tavır ve ifalerimle birlikte onu biraz olsun rahatlatmış olmalı ki, sözlerim biter bitmez omuzları çöktü ve başını hafifçe iki yana salladı. Asker tıraşı olmuştu, saçları yüz yüze daha önce hiç görmediğim kadar kısaydı. Üstünde asker yeşili düz bir tişört, altındaysa koyu gri bir pantolon vardı. Onun haricinde üstünde dikkat çekebilecek tek şey, parmağındaki alyansıydı.

"Çok özledim."

Kısık çıkan sesime rağmen beni duyduğu, ki olduğumuz mesafeden duymadı zaten oldukça olasıydı, dudaklarında filizlenen gülümsemesinden anlaşılıyordu. Önce o küçük gülümsemesi saniyler içinde büyüdü, sonra git gide gözleri kısıldı. O gözlerinin kısılmasıyla, benim içimdeki kelebek hareketlendi, ve kozasını yırtarak kozasından çıktı. Kanatlarını hızla çırptı ve kalbim, onun yanında vardığı huzurla özgürce çarptı.

"Gel, bir de bana sor sen asıl onu."

Duygularımızın karşılıklı oluşuna gülümsedim ve özlemle yüzüne bakmaya devam ettim. Ta ki, arkadan gelen bir boğaz temizleme sesine kadar... Gelen sesle birlikte irkilerek bir adım geri çekildiğimde, Feza da yeni yeni bizimkileri fark ediyormuş gibi bakışlarını omzunun üzerinden arkama çevirdi. Gülen yüzüyle yüzüme son bir kez bakıp yana kaydı. Ve bu sefer adımları arkamdakilere yöneldi. Onun ardından ben de heyecanımdan zerre kaybetmeden arkama dönerken, ilk Feza'nın ablasına sarıldığını gördüm. Feyza abla, kardeşine duyduğu özlemle dolu dolu olan gözlerini sildi ve sıkı sıkı ona sarıldı. Bunu benim de ne kadar çok yapmak istediğimi kesinlikle bilemezdi. Ben iç çekerek onları izlemekle yetinirken, Feza ablasından ayrıldı. Sırayla Fırat abim ve abimle tokalaştı. İki adımda yanlarına vardığımda gülümseyen yüzüyle bana döndü.

Abimler önden konuşa konuşa çıkışa doğru giderken, Feyza abla bizimle biraz daha arkadan yürüyordu.

"Ee, Feza da geldiğine göre, nişanı ne zaman yaparız ?"

Feyza ablanın sorusunun ardından Feza'yla göz göze geldiğimizde birkaç saniye öylece birbirimize baktık. İlk gözlerini çeken ben olurken yutkundum ve sakince omuzlarımı silktim.

"Bence nişana gerek yok, zaten yüzük taktık. Direkt sade bir düğün yaparız olmaz mı ?"

Feza, gözlerinin içi gülümserken başını sağ omzuna doğru eğdi. Birkaç saniye öylece bana baktıktan sonra iç çekti. Bu sırada abimler bize göre daha hızlı yürüdüğü için aramız da iyice açılmıştı.

"Sen istersin de olmaz mı hiç ?"

Feyza abla kaşlarını kaldırdı, dudaklarını birbirine bastırdı, fakat bu hareketi bile dudaklarındaki o imalı gülümsemenin gözükmesini engelleyemedi. Hemen ardından çok geçmeden de birkaç kelime mırıldanıp, yanımızdan ayrıldı ve bizi baş başa bıraktı. Açıkçası, ne söylediği hakkında bir fikrim yoktu fakat yine de yanımızdan uzaklaştığını düşünürsek, büyük ihtimal arabaya gideceğiyle ilgili birkaç şey mırıldanmış olmalıydı. Tabii, ben o sıra Feza'nın gözlerine dalmış olduğumdan, bunları söylediğinden emin de olamıyordum.

"Kaldık baş başa."

Bu sefer başımı omzuna doğru eğen ben olurken, yüzümdeki gülümseme iyice büyüdü. "Evet ya, öyle oldu vallahi." diye bir nefeste söylendim ve parmak uçlarımın üzerinde kalkarak içimdeki kelebeğin kanatlanmasına biraz daha müsaade ettim.

Feza bir kez daha iç çekti ve bedenini hafif bana doğru döndürerek yürümeye devam etti. "Ben diyorum ki, önümüzdeki ay düğünü yapalım. Ne dersin ?"

Onda olan dalgın gözlerim saniyeler sonra dediklerini idrak eder etmez irileşirken, dudaklarım da şaşkınlıkla aralandı. "Temmuz'un sonundayız, onu hiç saymıyorum. Eylül'ü mü diyorsun ? Hani önümüzdeki ay ? Ağustos'tan sonraki Eylül olan ay ?" Tereddütle, peşpeşe sıraladığım sorulara karşı bir an onun da yüzünde kararsız bir ifade oluştu.

"Yani, evet. Ağustos'tan sonra Eylül geliyor ve ben o Eylül ayını diyorum."

Yutkunarak bakışlarımı ondan itinayla kaçırdım ve heyecanla iç çektim. Bu adamın yanında bu zavallı kalbim hiç normal rutininde atamayacak mıydı ? Hep böyle kalbim ağzımda, heyecandan bayılacak raddede mi olacaktım? Bir de ömrümün geri kalanında hep yan yana olacaktık. Eğer bir de bedenimi saran bu müthiş hisse alışamazsam... Sanırım benim sonumu bu getirirdi.

Metrelerce koşmuş gibi nefes nefese kalmış bir hâlde, kalbimin atışına tezat yavaş adımlarla çıkış kapısına biraz daha yaklaştım."Olur mu ki ?" diye kısık sesle konuştum. Daha çok kendi kendime sorduğum bir soruydu fakat Feza'da duyduğundan hızla başını aşağı yukarı sallayarak soruma kendi cevabını vermekten geri durmadı.

"Olur olur. Hatta bence çok güzel olur." Dudaklarındaki gülümsemesi git gide büyüdü, kalbimi ele geçirmeyi bir kez daha becerdi. "Dedim ya, sen yeter ki iste."

Kararlarıma bu denli saygı duyuyor ve değer veriyor olması onun doğru kişi olduğunu bir kez daha bana kanıtladı. Ve defalarca olduğu gibi, ben bir kez daha bizden emin oldum.

"Tamam o zaman, eve gidince ben bizimkilerle konuşurum. Sen de sizinkilerle konuşursun. Olur mu ?"

Feza hevesle beni yine onayladığında bir daha konuşmadık. Sessizce, birbirimize kaçamak bakışlar atarak yolu tükettik. Aslında, sanırım kaçamak bakışlar atan yalnızca bendim. Zira her dönüşümde Feza'nın bana baktığını görerek önüne dönen ben olmuştum. Birkaç dakika içinde arabaların yanına vardığımızda abim beni bekliyormuş gibi direkt bana döndü.

"Annemler de restorana geçmiş, şimdi konuştuk. İstersen Feyza ablanın arabasıyla geç, biz de peşinizden geliriz."

Abimin her zamanki ince düşünceli hâline gülümsedim ve yanağına bir teşekkür öpücüğü kondurup seke seke Feyza ablanın arabasının yanına vardım. Feza abimlerle kısa bir süre konuşup yanımıza gelirken abimler arabaya bindi. Feyza abla da bize bir kıyak geçmekte kararlı olacak ki, anahtarı Feza'nın eline tutuşturdu ve başıyla bana ön koltuğu işaret ederek arka tarafa geçti. Feza, ablasının bu jestine karşılık gülümsedi, bana göz kırpıp şoför koltuğuna geçerek kapıyı kapattı. Elim, göz kırpışından mütevellit hızla atan kalbimin üzerine giderken birkaç saniye öylece durdum. Hemen ardından derin bir iç çektim ve şoför koltuğunun yanındaki koltuğa oturdum. Kapıyı ardımdan kapatıp kemerimi taktım. Yolculuk oldukça sessiz geçerken, uzun denilemeyecek bir sürede restorana vardık.

Hepimiz yüzümüzde çiçek gibi gülümsemelerimizle arabalardan inerken, Filiz teyze aylar sonra oğlunu görmenin verdiği mutlulukla koşa koşa oğluna sarıldı. Osman amca ise usulca sıranın kendisine gelmesini bekledi. Sırayla herkes Feza ile görüştükten sonra hep birlikte restorana geçtik. Tüm aile nihayet bir araya gelmişti ve bundan daha iyi kutlama yapmak için bir sebep daha yoktu.

Yan yana metrelerce uzayan bir masanın etrafına dizilerek yediğimiz iki saatlik bir yemeğin ardından, Feza daha fazla dayanamayacağını söyleyerek, önce gözlerime bakarak benden sessiz bir izin aldı, hemen sonra da dudaklarını araladı. "Biz Ecmel ile konuştuk, bir karar aldık."

Masadaki herkes elindeki çatalını kaşığını bırakarak sessizliğe gömüldü ve kararımızı duymak için beklemeye başladı.

"Biz önümüzdeki ay düğünü yapalım diyoruz." Feza sözlerini bitirdi, aradan saniyeler geçti fakat masadaki kimseden çıt çıkmadı. En nihayetinde beklenen tepki, hiç beklenmeyen kişiden geldi.

"Siz nasıl isterseniz. Hayırlısı olsun." Babam sözlerini söyleyip sessizliğine geri döndüğünde bu sefer masaya bir curcuna hâkim oldu. Herkes bu kadar zamanda kalan işlerin yetişemeyeceğini söylüyor, iki ayaklarını bir pabuça soktuğumuz için hem bize söyleniyor hem de heyecanlarını belli etmekten geri duramıyorlardı. Feyza abla internetten bulup bana attığı gelinlik modellerine bir yenilerini daha ekleyerek seçenekleri arttırırken, Filiz teyzenin hâlâ biraz oğluyla özlem giderdiğini görünce gülerek onu bırakıp Feyza ablayı kolumla dürttüm ve gözlerimle onları gösterdim. Feyza abla da benim gibi onları izlemeye başladığında Fırat abim, restorana geldiğimizde fark ettiğim, bilmeden de olsa bizim bir araya gelmemize katkı sağlayan Yiğit abi ve abim dışarıya çıkarken, peşlerinden Feza da annesinden bu sevgi seline ara vermesini rica ederek çıktı. Babamlar bir köşede çaylarını içerken annemler de kendi aralarında planlamalara devam ediyorlardı. Tam ne yapsak diye sormak için yan tarafımda oturan Feyza ablaya döndüğümde, Feyza abla bu anı bekliyormuş gibi bana gülümsedi ve masaya, önüme bıraktığı telefonunu işaret etti kaşlarıyla.

"Hadi seç. Mutfaktaki beyaz eşyalar benden." Gözlerim sözleriyle birlikte irileşirken açık olan telefonun ekranına bir bakış attım. "O kadarı biraz fazla olmaz mı ?" Kısık mırıldanmama karşılık elini havada salladı. "Olmasa teklif etmezdim. Sen orasını düşünme. Sadece beğen lütfen."

Her ne kadar bu hediye bana biraz fazla gelse de, hevesini kırmamak adına masanın üzerinde duran telefonu biraz daha önüme doğru çektim. Sonradan annem ve Filiz teyze de olaya dahil olurken, en son mutfaktaki beyaz eşyalara karar vermiş, hatta birkaç küçük mutfak aletlerinin siparişini bile vermiş bir şekilde restorandan çıkarken buldum kendimi. Çıkışta her ne kadar annemler hazırlıkları önümüze sebep sunarak gençler olarak yarına yaptığımız piknik planını iptal etmeye çalışsa bile, biz neyimize güvendiğimizi bilmeden planımızda direterek kararlı olduğumuzu belli ettik.

Eve gider gitmez kızlara da piknik planımızı haber verdiğimde, hep birlikte akşama kadar yarın için birkaç çeşit atıştırmalık hazırlayıp, çok geç olmadan da yarın erken kalkmak üzere sözleştik. Ben sözüme uyarak çok geç olmadan yatmıştım. Fakat yatağıma uzandıktan sonra yaklaşık iki saat Feza ile mesajlaştığımızdan yine saat geç bir vakti bulmuştu. Yine de yaşadığım mutluluktan olsa gerek, yaptıklarımdan zerre bir yorgunluk duymadığımdan sabah da kolaylıkla uyanabildim.

Uyandıktan sonra yatakta oyalanmadan kalkıp önce seke seke banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra enerjimden zerre kaybetmeden etrafa neşe saçarak mutfağa geçtim. Hem göz hem karın doyuracak türde olan kahvaltı masasını da yaklaşık bir saat içinde hazırlandıktan sonra da yeni uyanıp mutfağa gelen herkesi sevgi dolu öpücüklerime boğdum. Dakikalar içinde tüm aile üyeleri masanın başında toplandıktan sonra kahvaltıya başlarken, sohbet konumuz elbette önümüzdeki aya yetiştirmeye çalışacağımız düğünümüzdü. Hatta babam bile öyle kendini kaptırdı ki, birkaç tanıdığı olduğunu ve bazı işleri daha kolay hâlledebilmemiz için teklif bile sundu. Sanırım, artık Feza'yı o da kabullenmişti. Belki de Feza'nın üzerimde bıraktığı etkiye şahit olması onu daha da buna itmişti, orasından tam emin olamıyordum.

Kahvaltımızı edip masayı abim ile birlikte topladıktan sonra üstümüzü değiştirmek için abim de ben de kendi odamıza geçtik. Önce dünden hazırladığım açık renk kıyafetlerimi giydim. Hemen sonra Feza'nın dün kaşla göz arasında elime tutuşturduğu, gelirken, gördüğü gibi benim aklına geldiğimi söyleyerek aldığı hediyesini masamın üzerinden elime aldım. Toz pembe rengindeki şalımı da başıma bağlayıp aynanın karşısına geçip nasıl göründüğüme son kez baktım. Çantamı da aldıktan sonra hazır olduğuma kanaat getirdikten sonra kızlara evden çıktığımıza dair mesaj attım. Salona girip abimi burada beni beklerken görünce mahcup bir şekilde beklettiğim için özrümü diledim. Abim özrüme gerek duymadığını belli ederek hemen ayaklanıp, yanımdan geçerken yanağımdan makas alarak ıslık tutturmuş bir şekilde kapıya ilerledi. Annem, abimin arkasından kaş göz işaretleriyle abimdeki bu keyifli hâli sorduğunda omuzlarımı silkerek bilmediğimi söyledim ve vedalaşıp abimin ardından ayakkabılarımı giyerek koşa koşa evden çıktım. Ön koltuğun kapısını açıp binmek için bir ayağımı arabaya attığımda abim boğazını temizleyerek bakışlarını camdan dışarıya çevirdi.

"Ayıp olmayacaksa, bugünlük arkaya otursan olur mu ?" Abimin lafını ikiletmeden başımla onu onaylayıp arkaya geçerken, düşünceli bir şekilde ardımdan kapıyı kapattım. Abim arabayı çalıştırdığında bakışlarımı camdan dışarıya çevirip içimdeki merak tohumlarının filizlenmesini engellemeye çalıştım. Fakat bu çabam yalnızca saniyeler sürdü. En sonunda dayanamayarak başımı iki koltuğun arasından uzatıp sol işaret parmağımla abimin omzunu dürttüm.

"Neden öne oturmadım ben ? Kim gelecek ki oraya ?" Abim meraklı ifademe karşı sesli bir şekilde güldü ve sırtını koltuğuna yasladı. Keyifli hâli o kadar ayan beyan ortadaydı ki, bu yüzündeki gülümsemesesini, yerinde duramayan haylaz bir çocuk gibi etrafta dolaşan bakışlarını, Elif'i bilmesem, direkt birisinin varlığına bağlardım. Bir an aklıma gelenle duraksadım. Kısa bir an öyle bir şey olsa bana söyleyip söylemeyeceklerini sorguladım. Fakat söylememeleri gibi bir ihtimalin söz konusu olmadığına kanaat getirip içimde git gide daha da büyüyen merakımla baş başa kaldım.

"Buraya, yengen gelecek." Abimin sözlerinin akabinde ne dediğini anlar anlamaz gözlerim irice açılırken yutkundum. Elif çok üzülecekti. Elif mahvolacaktı. Bir an sinirle arkadan kollarımı abimin boynuna dolayıp bunu Elif'e nasıl yaptığını bağıra bağıra sormak istesem de, yapabildiğim tek şey omuzlarımı çökerterek geri çekilmek ve arkama yaslanmak oldu. Başka şartlarda, mesela abimin yüzündeki bu mutluluğu ve heyecanı görmesem, Elif'i sormaya kalkabilirdim. Fakat abim o kadar iyi gözüküyordu ki, olan keyfini de ben kaçırmak istemiyordum. Başımı eğip nefesimi sesli bir şekilde verirken çoktan arkadaşım için üzülmeye başlamıştım.

Çok uzun sürmeyen bir yolculuğun ardından araba yavaşlayarak dururken, arabaya binecek kıza ters davranmamak için içten içe kendimi tembihledim. Sonuçta, abimle bir ilişkiye başlaması bile benim adıma onun iyi biri olduğunu anlamama ve onu kabul etmeme yeterdi. Arabanın kapısı açıldığında iç çekerek başımı kaldırdım ve daha iyi görebilmek için aynadan kıza bakmaya çalıştım.

"Selam." Tanıdık ses, saniyeler içinde koltuğa yerleşen arkadaşımın görüntüsüyle birleştiğinde uğradığım ihanetin emaresini sırtımda hissettim. Resmen ihanete uğramıştım.

"Bana bunu nasıl yaparsınız ya ?" Elif mahcup bir ifadeyle bana doğru dönüp baktığında başımı aheste aheste cama doğru çevirdim. Elbette tüm emeklerimin karşılığı olarak bunu hak ettiğime inanmıyordum.

"Vallahi daha yeni Ecmel. Söyleyecektim zaten ben." Elimi kaldırıp onu daha fazla dinlemek istemediğimi belli ederken Elif iç çekerek önüne döndü.

"Hep senin yüzünden Emir. Arkadaşımla aramı bozdun." Abim yüzünü buruşturarak Elif'e dönerken bir elini direksiyondan çekti ve işaret parmağını arkaya, bana doğru çevirdi.

"Yalnız o benim kardeşim." Elif gözlerini devirip kollarını önünde bağlarken abim biraz öne doğru eğilerek arada bir Elif'e bakmaya başladı. "Küstün mü ?" Elif omuzlarını silkmekle yetindiğinde abim nefesini sesli bir şekilde vererek tekrar doğruldu ve arkasına yaslandı. Kendimi koltukta öne kaydırıp elimin tersiyle Elif'in kolunu dürterken Elif hevesle bana döndü.

"Neyse şimdi kıyamadım. Benim yüzümden aranız açılmasın. Geçici barış ilan ediyorum." Elif derin bir nefes alarak elini bana uzattığında tavırlı bir şekilde de olsa elini sıktım. Ardından abime doğru yanaşıp kısık, fakat herkesin duyabildiği bir sesle mırıldandım. "Hadi yine iyisin. Benim sayemde sevgilinle hemencecik barıştın." Abim başını omzuna doğru eğip kıstığı gözleriyle bana bir bakış attı. "O kadar iyisin ki, sağ ol Ecmel."

Başımı 'Eyvallah' der gibi bir kez eğip elimi kalbimin üzerine koyarken Elif bu hâlimizi gülerek izledi. Yolculuğun geri kalanı da keyifli bir sohbetle kısacık geçerken piknik alanına geldiğimizde ikisini de beklemeden arabadan indim.

Geldiğimiz yer su kenarı, etrafı yemyeşil ağaçlarla çevrili, güneş ışıkları altında parıldayan, usta bir ressamın elinden çıkmış güzel bir tablo gibiydi. Bizim arabadan biraz ileride bizimkileri gördüğümde seke seke onların yanına ilerledim. Gözlerim direkt, zaten hâli hazırda bana bakan nişanlımla kesiştiğinde olduğum yerde hafifçe sallandım.

"Hoş geldin." Gülümseyerek beni selamlamasına karşılık iç çektikten sonra ben de gülümseyerek karşılık verdim. "Hoş buldum."

Feza, tek gözünü kısarak arkamdan gelen güneş ışığının gözünü almasına engel olmaya çalışırken bir elini gözüne siper etti ve kısık sesli konuştu. "Ben de bir an güneş çıktı sanmıştım. Beni aydınlıklarda bırakanın sen olduğunu anlamam gerekirdi."

"Öyle mi diyorsun ?" diye mayışmış bir sesle mırıldandığımda Feza başını önüne eğip gülümsedi. Hemen sonra başını tekrar kaldırıp eliyle ilerideki salıncağı işaret etti. "Sen sallanmayı seviyorsun diye yaptım. Sallanmak ister misin ?"

Başımı hevesle aşağı yukarı sallayıp peşine takıldığımda Feza bu çocukça hevesimi eleştirmek yerine bu hâlime gülümsedi. Bizimkilerden en fazla on metre kadar uzaklaşarak vardığımız, oturma yeri tahta olan, halatlarla ağaca tutturulmuş salıncağa oturdum. İyice yerleşip sallaması için Feza'ya döndüm. Feza işareti alıp önce yavaş yavaş, sonra git gide hızlanarak beni sallarken keyfime diyecek yoktu.

"Hazır mısın yarınki sınava ?" Feza sorum üzerine arkamdan yan tarafıma geçip ağacın gövdesine yaslandı. Bir yandan hızını düşürmüş bir biçimde salıncağı sallamaya devam ediyor, bir yandan da beni izliyordu. "Hazırım. Olursa olur olmazsa olmaz. Çok da önemli değil."

Eğitim aşkına karşı dilimi ön dişlerimin arkasına vurup olumsuz birkaç ses çıkardım. "Eğitim aşkınız gözlerimi yaşarttı Feza hocam." Feza, ona olan hitap şeklime sırıttı ve ona takılmamdan haz alıyormuş gibi bana ayak uydurdu.

"Sana duyduğum aşk kadar olmasa da," Cümlesini tamamlamayıp ucu açık bir şekilde bıraktığında onun gibi sırıtarak göz ucuyla ona baktım. "Hadi canım, o kadar mı yani ?" Feza sesli bir şekilde güldü ve beni sallamaya devam etti. Konudan konuya atlıyor olmayı umursamadan tekrar konuştum. "Gelinliğimi seçtim biliyor musun ?"

Feza havadan sudan konuşuyormuş gibi gelinliğimi seçtiğimi söylememe karşı başını hafifçe iki yana salladı. "Görebilecek miyim peki ? Yoksa uğursuzluktur mu diyeceksin ?"

Elimi havada sallayıp cebimden telefonumu çıkarıp gelinliğin fotoğrafını açtım ve ekranı ona doğru çevirdim. Hevesle yüzünün girdiği şekilleri takip ederken tepkisini bekledim.

"Nasıl ? Güzel mi ? Beğendin mi ?" Feza bakışlarını ekrandan çekip iç çekerek bana döndü. Bir elini salıncağın kendi tarafındaki halatına sarıp başını da o halata yasladı. "Güzelmiş. Ama benim bir gelinliği beğenmem için içinde sen olman yeterli." Elimi kalbime koyup vahametle, 'Yalnız bende kalp var.' dememek için dudaklarımı birbirine bastırırken iç çektim. "Ama sen böyle konuşunca ben söyleyecek bir şey bulamıyorum." Sağ ayağımla toprağı eşerken mırıldanmama karşılık Feza iç çekerek ellerini ve başını salıncağın üzerinden çekti. Ellerini siyah kot pantolonunun ceplerine yerleştirip birkaç adım uzaklaştı.

"Hadi gidelim bizimkilerin yanına."

Başıyla abimlerin olduğu yeri işaret ederek o yöne doğru döndüğünde ayaklarımın ikisini de toprağa basarak salıncağı tamamen durdurdum.

"Feza, yanlış bir şey mi söyledim ?" Feza şaşkınlıkla bana dönerek başını hafifçe iki yana salladı. "Hayır. O nereden çıktı ?"

Omuzlarımı silkerek bakışlarımı onunkilerle buluşturdum. "Ben ne söyleyeceğimi bilemiyorum deyince gidelim dedin ya, o yüzden."

Feza nefesini sesli bir şekilde verip omuzlarını indirdi ve dudaklarının kenarındaki küçük tebessümüyle bana bakmaya başladı.

"Daha fazla burada durursam sana sarılırdım. Bu yüzden gidelim dedim." Başıyla tekrar bizimkileri işaret ettiğinde rahatlayarak gülümsedim. Atlayarak salıncaktan indim. Ellerini bana uzatmamak için ceplerine yerleştirdiğini anladığımda gülümsemem daha da büyüdüğünde elbisemin eteklerini tutarak dizlerimi hafifçe kırıp başımı da eğerek selam verdim.

"Peki o zaman, iltifatlarınız ve düşünceli tavrınız için teşekkürler beyefendi."

Feza yanıma varmamı bekleyip, yanına varınca benimle uyumlu adımlarla ilerlemeye başlarken başını bana çevirdi. "Ne demek, söyleyene değil söyletene bakacaksın demişler hanımefendi."

Boğazımı temizleyerek bakışlarımı itinayla ondan çektim. Aheste adımlarla abimlerin yanına vardığımızda Feza abimlerin olduğu tarafa, ben de kızların olduğu tarafa geçip oturdum.

"Hayatım, nişanlını bir ay sonra bir ömür göreceksin nasipse. Azıcık da bize vakit ayırsan olmuyor mu ?" Sanem, memnuniyetsiz bir ifadeyle, elini gözlerine siper ederek çemkirir bir şekilde konuştuğunda ona karşı omuzlarımı silkmekle yetindim.

Elif, bir şeyleri açıklamak için beni bekliyor olacak ki, Sanem'in sözleri biter bitmez yerinde kıpırdandı ve söz alacağını önce hareketleriyle belli etti. Çok geçmedi, stresle birbirine bağladığı elleri çözdü, avuç içlerini elbisesinin eteklerine silip dudaklarını araladı. "Biz Emir'le birlikteyiz."

Kısık çıkan sesine rağmen sözleri sanki megafonla duyurmuş gibi bir an herkesi sessizliğe gömerken, Fırat abim nefesini sesli bir şekilde verip ağzındakini bitirdi ve elini peçeteye silerken konuştu. "Sonunda vallahi. Ben bile rahatladım."

Abim, Fırat abimin sözlerine gülümsemekle yetinirken, Elif'in yanakları hızla pembeleşti. Olabildiğice aramızda kaynayıp gözükmemek için oturduğu yerde usul usul kaydı ve ortaya doğru yanaştı.

Sanem elini kalbine koyarak başını Buse'nin omzuna yaslarken başını zar zor oynattı. "Vallahi benim bile omuzlarımdan yük kalktı. Harbiden ben bile rahatladım."

Gözlerim irice açılırken dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Sen de mi biliyordun ?"

Sanem başını Buse'nin omzundan hızla kaldırıp işaret parmağını havaya dikti. "Bir dakika bir dakika, ben hiçbir şey söyleyemezdim çünkü benim sırrım değildi. Sana da abin olduğu için söyleyememişti zaten." Duraksadı, nefeslendi ve savunması daha bitmemiş olacak ki devam etti. "Bu konuda yüce mahkemenizden beraat etmeyi istiyorum. Gereğini arz ederim."

Elbette bir arkadaşıma bir diğerinin sırrını sakladığı için kızmayacaktım. Fakat bu işaret parmağımı çeneme yaslayarak birkaç saniye sessiz kalmama da engel değildi. Düşünür gibi yapmaya da hakkım vardır diye umuyordum. Yine de çok uzatmadım.

"Mevzu sevmek olunca, boynumuz kıldan ince." İç çekerek bakışlarımı ellerimde dolaştırdım. "Ne yapalım, müsamaha göstereceğiz artık."

Elif koluma girip samimiyet ve minnetle koluma yaslanırken ben de elimi onun koluna sardım. Sevgi selimiz çok uzun sürmeden bittiğinde ayrıldık ve yemekleri hazırlamaya başladık. Güle oynaya yemekleri hazırlayıp uzun bir masanın etrafında toplandığımızda keyifle, bol sohbetle yemeklerimizi yedik. Yemeğin ardından masayı topladıktan sonra kimimiz yakartop oynamaya başlarken kimimiz ip atlamaya başladık. Abim karşıma geçip elindeki ipin bir ucunu benim elime tutuşturup karşıma geçtiğinde boğazımı temizleyerek Elif'e döndüm.

"Pişt, yeni gelin!" Elif hiç üstüne alınmadan önündeki işini yapmaya devam ettiğinde işaret parmağım ve baş parmağımı dudaklarıma dayayarak ıslık çaldım. Elif başını kaldırıp bana baktığında elimle yanımızı işaret ettim. "Sana sesleniyoruz burada! Gel bakalım."

Elif, ona gelin dediğimin yeni idrakine varırken yanakları tekrar pembeleşmiş bir hâlde işini bırakıp yanımıza geldi. Abime ipin diğer ucunu Elif'e bırakması için işaret ettiğimde abim isteğimi ikiletmeden ipi Elif'e verdi.

"Şöyle bir ip atla da endamını görelim." Abim meydan okumamı başını eğerek kabul etti ve elleriyle saçlarını düzelterek havalı bir edayla gömleğini düzeltti. Elif'e kaşlarımla abimi işaret ettiğimde onun zaten gülümseyerek abime baktığını fark ettim. İpi önce yavaş, git gide de hızını arttırarak hızla sallamaya devam ettiğimizde abim ortalama yirmi kez atlamıştı. En sonunda abim yorulup kenara çöktüğünde Elif koşa koşa giderek abime su getirdi. Onların bu hâllerine sesli bir şekilde gülerken Sanem kolunu omzuma atarak başını bana doğru eğdi.

"Ne gülüyorsun millete ? Sen çok mu farklısın sanki gülüm ?" Gülümsemem arkadaşımın çıkışmasıyla küçülürken boğazımı hafifçe temizledim. "Hadi ya ? Biz de mi böyle gözüküyoruz ?" Sanem başıyla beni onaylarken omzumda olan kolunu kaldırdı ve elini bir tur döndürdü. "E yani, sen ne sandın ?" Omuzlarımı silkerek sessiz kaldığım sıralarda Feyza abla da yanımıza doğru gelmeye başladı. Yanımıza gelirken o da kardeşini çağırırken saniyeler içinde Feyza abla da, Feza da yanımıza vardı.

"Hadi bakalım sıra sende. Damatlar ortaya geçiyormuş duyduğuma göre." Feza kaşlarını kaldırarak önce yerde bir kenarda nefeslenen abime baktı, hemen sonra bakışları bana kaydı.

"Geçelim bakalım." Bakışlarını benden çekip tekrar abime çevirdiğinde gözlerindeki hinlikle abime sataşacağını anladım.

"Tabii şimdi ben askerden yeni geldim, biraz daha zindeyim. E biraz daha da gencim tabii." Abim, anında kendisine taş geldiğini fark etti ve kaşlarını kaldırarak Feza'ya baktı.

"Bir şey mi dedin damat ?" Feza boğazını temizleyerek kaşlarını hafifçe çattı. Alayla gülümsedi ve başını abartıyla iki yana salladı. "Estağfurullah, ne diyeceğim." Abim başını tehditkâr bir ifadeyle sallayıp sessizliğine geri gömülürken Feza ortaya, ipin hemen yanına geçti. Feyza abla az önce Elif ve benim ipi sallama hızıma istinaden daha başlarken yüksek hızdan başladığında ipi elimden geldiğince yavaşlatmaya çalıştım. Fakat tek tarafla olacak şey değildi, zira çabam Feyza ablanın hızı arasında hiç olup gidiyordu.

"Feyza abla, biraz daha yavaş mı çevirsek ? Elim ağrıyabilir de bu hızla çevirirsek." Feyza ablan sığındığım bahaneme sesli bir şekilde gülerken Feyza ablanın eşi de yanımıza gelip oturdu. Onun gelişini takriben Fırat abim ve Yiğit abi de gelip onun yanına otururken önce Fırat abim Feza'ya tezahürat yapmaya başladı. Peşinden diğerleri de ona katıldığında Feza gülerek ip atlamaya devam etti. Kaç olduğunu bilemediğim, fakat abimden çok ağladığına emin olduğum bir aralıkta artık biz ellerimiz gerçekten yorulduğu için bıraktığımızda Feza da, Feyza abla da, ben de yığılırcasına bedenlerimizi bir yana bıraktık. Feyza ablanın eşi de Feyza ablaya su uzattığında, Feza ile ikimizde karşılıklı ağaçlara yaslanmış bir hâlde göz göze geldik. Feza da ben de nefes nefese bir hâldeydik fakat ikimizde aynı anlarda oturduğumuz yerden kalkarak ilerideki su şişelerine doğru hamle yaptık. Organize hâlde yaptığımız harekete ikimizde gülerken aldığımız suları birbirimize uzattık. Sularımızı içip biraz dinlendikten sonra ayaklandığımızda bu sefer bu sefer Feyza abla ve eşi salıncağa, Yiğit abi, Fırat abi, abim ve Feza okey oynamak için masaya, Eslem, Buse, Sanem, Elif ve ben de kutu oyunlarından oynamak için yanımızda getirdiğimiz bezi serip üstüne geçtik. Saatler içinde yerler hep değişse de sürekli birlikte oyunlar oynadık. Sadece arada namaz için mola verdik. Ve artık vakit geçip gökyüzü git gide kararmaya başladığında da hep bir elden etrafı topladık. Çöplerimizi attık ve eve vedalaşarak, dönmek için geldiğimiz düzende arabalara doluştuk. Tüm günü hareketli bir şekilde geçirmemizden mütevellit dönüş yolu gidiş yolculuğuna göre çok daha sessiz geçti. Arada abim ve Elif birkaç kelam konuşuyordu fakat ben arka koltukta başım cama yaslı, gözlerim kapalı, onlardan oldukça kopuk bir yolculuk yaptığımdan benim için daha sessizdi.

Yol üzerinde Elif'i evine bırakıp kısa süre sonra da kendi evimize vardığımızda abim de ben de arabadan yorgun argın bir hâlde indik. Eve girince önce götürdüğümüz kapları mutfağa bırakıp annemlerle biraz sohbet ettikten sonra odalarımıza dağıldık. Yarım saat içinde tüm işlerimi bitirip namazımı da kıldıktan sonra kendimi yatağıma bıraktım. İnce pikemi üstüme çekip yatağımda sağ tarafıma dönerek gözlerimi kapadım. İçimden Feza'nın yarınki ve ondan sonraki sınavlarında da başarılı olması için dua ederken, kendi içimde bugünün bir değerlendirmesini yaptım. Değerlendirme sonunda, gayet kârlı bir gün olduğuna kanaat getirdiğimde dudaklarımdaki bitmek tükenmek bilmeyen o gülümsemeyle uykuya dalmayı bekledim.

 

 

-Bölüm Sonu-

 

Yani bu kadaaar uzun bölüme birkaç yorum ve oyu çok görmeyiniz lütfeeen

Loading...
0%