Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm: "Mutluluğa Bir Kala"

@uuykusuzvedengesiz

Bazı anlar, insanın ömründe sayılı kez yaşanabilecek kadar özeldir. O anların verdiği tadı, bir başka an da bulamazsınız. Tarifi zor, ama insanı bulutların üzerinde dolaştıracak kadar uçuk hisler sunar bu anlar size. İçinizi bir hoş eder, ayaklarınızı yerden keser. Damağınıza bir parmak bal çalınmış gibi ağzınızda hoş bir tat bırakır.

Ellerimi üzerimdeki bembeyaz, etekleri tüllerle sarılı gelinliğimin üzerinde gezdirirken damağımdaki o tatlı tadı hissediyor gibiydim. Karşımdaki aynadan bakışlarımı üzerimde dolaştırdım ve arkamda beni izleyen ahaliye döndüm hevesle. Hepsi pür dikkat beni izlediğinden, onlara döner dönmez herkesin bakışları yüzümü buldu.

"Nasıl oldu sizce ? Yakışmış mı ?"

Merakla önce anneme baktığımda, gözlerinin kızardığını ve dolduğunu gördüm. Omuzlarım içime çöreklenen burukluk sebebiyle çökerken içime derin bir nefes çektim. Başımı omzuma doğru eğerek ellerimi dokunabilecekmişim gibi az ilerideki anneme doğru uzattım.

Sanem, bu duygusal yoğunluğa tahammül edemiyormuş gibi aramıza girdi ve tüm burukluğu elleriyle savuşturmak istediğini göstererek ellerini havada gelişigüzel savurdu. O sırada salonun içinde Buse'nin hiddetli sesi yankılandı.

"Gelini savunun! Damat geliyor!"

Ortama panik havası yayan ses tonu birden herkesin elinin ayağına dolaşmasına sebep olurken Sanem hızla kapıya doğru koşturdu. Elif, ondan aşağı kalmayan bir acelecilikle, kendinden hiç beklenmeyecek bir şekilde kolumdan tutarak beni deneme kabinin içine savurdu. Buna ek Eslem de hemen peşinden kabinin perdesini çekti. Şaşkınlıkla olduğum yerde kalakalırken kabinin dışından gelen ve uğultuyu bastıran ses ile kocaman gülümsedim.

"Selamün aleyküm."

Feza'ya istinaden herkes bir ağızdan karşılık verirken perdeyi araladım ve başımı dışarıya doğru uzattım. "Aleyküm selam. Hoş geldin." dedim ve ağız dolusu gülümsedim. Etrafta, büyük ihtimal beni aradığı için dolaşan bakışları sesimi duyduğu an beni bulurken tıpkı benim gibi o da kocaman gülümsedi.

"Hoş buldum."

İkimizin de yüzündeki şapşal sırıtış birkaç saniye daha devam ederken bu bakışmayı bir öksürük sesi aniden böldü.

"Yalnız Feza bey, olmaz ki böyle. Gelinlik provasına damadın baskın düzenlediği nerede görülmüş ?"

Sanem ima ile konuşup Feza'nın mahcup bakışlarının yeni hedefi olurken merakla vereceği cevabı bekledim.

"Sınavdan çıkınca ben, bir uğramak istedim sadece." Ellerini, iki yanında hafifçe havaya kaldırdı. Bu hareketine masumluğunu kanıtlar nitelikte bir yüz ifadesi de eşlik etmeye başladığında kendimi kabinin yan duvarına yaslanırken buldum. "Kesinlikle baskın yapmak gibi bir amacım yoktu."

Samimi itirafı gardını almış arkadaşlarımı sakinleştirirken kısa bir sessizlik yaşandı. "E uğradın, gelini gördün, git bari o zaman. Şu an sana vakit ayıramayız."

Feyza ablanın elini kardeşine doğru sallayarak onu kovmasını dudaklarımı ısırarak izlerken Feza umut dolu gözlerini bana çevirdi. Gitmek için benden bir tepki beklediği açıktı. İki haftadır, gireceği ikinci sınavına son son hazırlandığı için doğru düzgün görüşmemiş, hatta doğru düzgün konuşamamıştık bile ve bu bizzat benim ricamdı. Dikkati dağılmasın, bir senedir hazırlandığı sınavının ikinci yarısının benim yüzümden aksamasını istemediğim içindi. Bu nedenle şu an ikimiz de birbirimizin sesine dahi hasrettik emindim ki.

"Ecmel ?" Feza'nın beklenti dolu sesi kulaklarımı doldurduğunda yüz ifadem yumuşadı ve dudaklarım gitmemesini, burada kalmasını söylemek için aralandı. Fakat Feyza abla bunu ben daha konuşamadan fark ederek benden önce atıldı.

"Bırak Ecmel'i şimdi Feza! Yürü, enişten de damatlık seçmek için seni bekleyecekti evde. Önce eve sonra da çarşıya, yürü hadi."

Feza kabullenmiş bir şekilde omuzlarını düşürdü, ablasına surat asarak nefesini sesli bir şekilde verdi. Çok geçmedi, bakışlarını tekrar üzerime çevirdi. "Sonra görüşürüz o zaman." diye bana hitaben konuştuğunda içini rahatlatmak için gülümsedim ve başımı salladım. "Görüşürüz."

Müstakbel eşim geldiği gibi sakince saniyeler içerisinde odadan çıktığında odadaki ben hariç herkes rahat birer nefes aldı. Ben ise yanaklarımı şişirerek, artık sıkıldığımı belli etmekten gocunmayarak ayağımı yere vurmak ile meşguldüm. Ayak sesimi duyan ilk kişi Buse olduğunda, hareketlerimden yola çıkarak kısa bir sürede bir çıkardımda bulunarak gözlerini devirdi. Uzun bir süredir burada olduğumuzdan ve iki haftadır çıkan aksilikler peşimizi bırakmadığından, aslında tek sıkılan ben değildim. Artık genel olarak herkes gerilmişti ve o herkesin tek bir gayesi vardı: Gelinliğin onarımının bitmesi ve eve gitmek.

"Aman, siz de azıcık sabırlı olun. İki hafta sonra hep birbirinizi göreceksiniz zaten."

Buse beni payladıktan sonra, az önce bana kızan o değilmiş gibi usulca terziyi çağırmaya gitti. Terzi gelene dek geçen birkaç dakikada herkes kendi aralarında konuşurken ben sessiz sessiz çantama ilerledim ve telefonumu elime aldım. Ekrana dokunarak aydınlattım ve beklediğim ismi görmenin heyecanıyla hemen gelen mesajı açtım.

"Bugün de duyamadım sesini."

Yazdığı mesajdan taşan özlemine karşı iç çektim ve birkaç saniyelik kısa bir sürenin ardından parmaklarımı ekranda dolaştırdım.

"Ben de özledim."

Oldukça net mesajım saniyeler içerisinde görüldüğünde beklenti içinde ekrana düşecek yeni bildirimi gözledim. Hayatıma gireli, duygularımızı birbirimize açalı aylar oluyordu fakat onun bende uyandırdığı bu heyecan biraz bile azalmak bilmiyordu.

Beklediğim o kısacık vakitte yanaklarımın ısındığını hissettiğimde boşta olan elimi kaldırarak sol yanağıma yasladım. Ardından etrafta beni izleyen birinin olma olasılığı ile bakışlarımı ekrandan çekip etrafa bakınmaya başladım. Saniyeler sonra gözlerim açık mavi bir çift göz ile denk geldiğinde gülümsedim. Zira bu ortamda beni utandırmamak için elinden geleni yapacak belki de tek kişiye yakalanmıştım. Elif, beni yanıltmayarak imalardan uzak tüm samimiyetiyle gülümsememe karşılık verdiğinde bakışlarımı tekrar telefonuma çevirdim.

"Eve geçince konuşuyor muyuz o zaman ?"

"Ecmel Hanım, isterseniz sizi şöyle alalım. Son dokunuşları yapalım."

Ebru Hanım'ın sesiyle birlikte başımı telefonumdan kaldırdım ve aceleyle telefonun ekranını kapatıp sehpaya bıraktım. Eteklerimden tutarak oturduğum yerden kalktım ve zeminden hafif yüksek basamağın üzerine çıktım. Ebru Hanım elindeki iğne kutusuyla pot duran birkaç yeri iğnelemeye başlarken derin bir nefes alıp eteklerimi izlemeye başladım. Çokluğunu fark ettiğim özlem, duyduğum heyecanımı törpülemiş ve bir an önce Feza ile iletişim kurma isteğimin gerisinde kalmıştı. Bir de günlerdir hiç durmadan düğün hazırlıkları için bir yerden bir yere koşturduğumdan üstümde genel bir yorgunluk hâli vardı. Bu yüzden dakikalar önceki hevesli halime kıyasla şu an oldukça durgundum.

"İçinize sinmeyen bir yer mi var ?"

Ebru Hanım tüm nazikliğini takınarak gözlerimin içine bakarken ona kötü hissettirdiğimi düşünmek içime bir taş oturmasına sebep oldu. Başımı iki yana sallayarak gülümserken bakışlarımı anlık gelinliğimde gezdirip tekrar Ebru Hanım'a baktım.

"Hayır, hayır. Hiçbir sorun yok. Sadece biraz yoruldum."

Kadın anlayışla başını salladı ve işine kaldığı yerden devam etti. Feyza abla koluyla Sanem'in koluna dokunup kaşlarıyla beni işaret ederken yüzünde yine o muzip gülümsemesi vardı. "Galiba ben Ecmel'in neden böyle olduğunu anladım." diye sesini hafif yükselterek konuştuğunda Sanem de zevkle bu oyuna eşlik etti.

"Ben de onu merak etmiştim. Neden Feyza abla ? Lütfen aydınlat bizi."

Feyza abla hafifçe boğazını temizledi. Üstündeki muzipliğinden zerre kaybetmeden başıyla Sanem'i onayladı.

"Feza gelene kadar gayet morali iyiydi ama Feza gelip gittikten sonra bir yüzü düştü. Sanırım onların buluşmasına engel olduk diye."

Sanem gözlerini kısarak bakışlarını üzerime dikti ve düşündüğünü belli edecek şekilde işaret parmağını çenesine birkaç defa art arda vurdu. "Biliyor musun Feyza abla, bana da bir öyle olabilir gibi geldi." diye mırıldandı ve daha fazla kendini tutamadan gülmeye başladı.

Elif elindeki kalemi Sanem'e doğru hedef alarak attı ve kalem tam Sanem'in kucağına düştü.

"Takılıp durmasanıza ama kıza! Görmüyor musunuz utanıyor işte."

Feyza abla kaşlarını kaldırarak arkadaşıma baktı. Ardından bakışlarını yüzüme çevirip hızlı adımlarla yanıma geldi. Başını omzuma doğru eğip bir elini yanağıma yaslarken gülümsedi. "Baksanıza ama utanınca nasıl tatlı oluyor. Yanakları pembe pembe gözüküyor." dedi ve başını kaldırıp gülümsedi. "Hem ablalar kardeşlerine arada bir takılır. Bu kardeşliğin vazgeçilmez kuralıdır."

Dudaklarıma samimi bir tebessüm oturduğunda ettiğim şükürle iç çektim. Bu davranışlarına, sözlerine karşı ona sarılmak istedim. Fakat kolumu kıpırdatmam hâlinde bir yerlerime iğneler batması kaçınılmaz olacağından bunu yapamadım. Bu yüzden yalnızca kısık bir teşekkür etmekle yetindim. Beni gerçekten kardeşinden ayırmayışına, tüm samimiyetine, iyiliğine ve sevgisine.

"Tamamdır. Son işlemleri de iki gün içerisinde tamamlarım. İki gün sonra gelip teslim alabilirsiniz."

Ebru Hanım'ı hep bir ağızdan onayladıktan sonra diğerleri eşyalarını toparlarken ben gelinliğimi çıkarmak üzere tekrar kabine girdim. On dakika içerisinde tam tekmil binanın çıkışına varabildiğimizde herkesin yorgunluktan kendini atacak bir yerler aradığının farkındaydım. Fakat hepimiz biraz daha sabretmeli, en azından evlerimize dağılana kadar dayanmalıydık. Aramızdan ilk ayrılan, binanın karşısında olduğuna dair mesaj atan Fırat abim sebebiyle Buse ve Eslem oldu. Ardından Sanem ve Elif'te Sanem'in ablasının onları almaya gelmesiyle birlikte gittiler. Kısa süre sonra önümüzde duran arabayla ise kalanlar ile vedalaşarak evine gidecek şanslı kişiler annem ve ben olduk. Oldukça sessiz geçen bir yolculuğun ardından kendimizi yorgun argın eve atabildiğimizde annemin de, benim de tek derdimiz biraz olsun dinlenebilmekti. Bu yüzden eve girdikten hemen sonra herkes kendi odasına dağıldı. İlk iş elimi yüzümü yıkayıp üstümü başımı değiştirmek oldu. Bu adımı da tüm günün yorgunluğu ile kendimi yatağıma bırakmam takip etti.

Başımı yastığa koyar koymaz uyku gözlerime akın ederken bir anlık bir irkilmeyle gözlerimi zorlukla araladım. Başımı yastığa koymamın üzerinden belki de sadece dakikalar olmuştu fakat içim hemencecik geçivermişti. Uyku hâli üzerimde hâlâ hakimiyetini koruyordu ama yine de kendimi zorladım. Elimi uzatarak el yordamı ile yoklayarak komodinin üzerindeki telefonumu buldum. Telefonu elime alarak güç düğmesine bastım ve ekranı aydınlattım. Mesajlara girdim, hâli hazırda ilk sırada beni bekleyen sevgilimin ismine dokundum. Birkaç saniye ne yazmam gerektiğine dair düşünmek için kendime vakit tanıdım. Fakat gözlerimin tekrar kapanıyor olduğunu hisseder hissetmez iç çekerek çok uykum olduğuna dair birkaç kelime yazdım. Mesajın sonuna ise benim yüzümden konuşamayacağımız için özürlerimi sıralamaya çalıştım. Ve bu çabam yalnızca çalışmakla kaldı. Zira son hatırladığım hâlâ bir şeyler yazmaya çalıştığımdı. Uyumamak için verdiğim savaşta direnmek için olan çabam yeterli gelmemişti, en sonunda yenilmiştim.

 

 

Gelen güzellikler öyle kolayca çıkıp gelmez hayatlarımıza. Bazen biraz zahmetli olur bu yolculuk, bazen biraz acılı, ama illa ki biraz sancılı. Bu kavuşmanın güzelliği için kendi adıma biraz acıyı da tatmıştım, biraz sancılı bir süreç olduğunu da söyleyebilirdim. Fakat bu zahmetlerin beni arzuladığım mutluluklara ulaştıracağını bilmek, olan bitene katlanmayı kolay kılıyordu. Bu yüzden çıkan ufak tefek aksiliklere söylenmek yerine sakinliğimi korumaya çalışmak hep ilk tercihimdi. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Derin nefesler alarak karşımda mahcup bir tavırla bana açıklama yapmaya çalışan kadına karşı dudaklarıma zoraki bir tebessüm kondurdum. Şu an Ebru Hanım ne dese, ne söylese ortada olan gerçeği değiştiremeyecekti. Bize gelinliği alabileceğimiz tarihi vermesinin üzerinden iki gün geçmişti, dolayısıyla biz de Feza ile birlikte gelinliğimi teslim almak üzere bugün Ebru Hanım'ın moda evine gelmiştik. Fakat karşılaştığımız manzara beklediğimizden çok uzaktı.

Gelinliğin işlemleri daha dün bitmiş, bugün teslim edilmek üzere hazır hale gelmişti. Bunu, dün bana Ebru Hanım'ın gönderdiği fotoğraftan zaten biliyordum. Buna rağmen bugün gelinliğimin bana teslim edilemeyişinin sebebi, gelinliğimin ülkenin bir ucuna gitmek üzere şu an yolda olmasıydı. Ebru Hanım'ın asistanı Melis Hanım, benim gelinliğimin de içine karıştığı on tane kadar gelinliği Şanlıurfa'daki şubelerine ulaştırmak için dün akşam kargoya vermişti. Yapılan bu yanlışlık da sabah Ebru Hanım'ın moda evine gelmesiyle ortaya çıkmıştı. Ve söylediklerine göre de biz gelmeden kendileri kargo şirketi ile iletişi kurmuşlardı, fakat kargolar çoktan yola çıktığı için kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Şimdi ise boşa bir çaba ile yardımcısının yanlışı için dilediği özürler havada uçuşuyordu.

"Peki şimdi ne olacak ?"

Feza'nın kaşları hafif çatılı bir şekilde, sorgulayıcı bir tavırla sorduğu soru bir süre havada asılı kaldı. Olacak olan belliydi. Gelinlik önce gönderildiği yere varacak, ancak ondan sonra oradan tekrar buraya gönderilecekti.

"Biz, diğer şubedeki iş arkadaşlarmız ile iletişim kurduk. Gelinlik onlara teslim edilir edilmez hemen tekrar kargoya verecekler. Elimizden gelen en kısa sürede gelinliği size teslim etmeye çalışacağız."

Başımı sallayarak Ebru Hanım'ı onayladıktan sonra daha fazla oyalanmadan binadan çıktık ve yolun karşısına geçtik. Feza arabanın kilidini açtıktan sonra ikimiz de sessiz bir şekilde arabaya bindik. Koltuğa yerleşir yerleşmez ilk iş emniyet kemerimi taktıktan sonra bıkkınlıkla sırtımı koltuğa yasladım.

"Biliyor musun, bir aksilik çıkmamış olmasına şaşırıyordum." diyerek artık belli etmekten çekinmeden sinirle söylendim. Kollarımı önümde birleştirerek bakışlarımı önüme diktim. Dünden beri üst üste gelen birkaç aksilik tüm sabrıma ve sakinliğime rağmen yine de sinirlerimi germişti.

Feza sessizliğin uzamasını istemediğinden olsa gerek arabayı çalıştırmadan hemen önce radyoyu açtı. Arabaya nakaratı dolan şarkı anında göz göze gelmemize sebep olurken ikimizin de dudaklarında aynı gülümseme vardı.

 

Söyleyin de nasır tutmuş o kalbi beri gelsin

Ben vuruldum onun aşkına bendim çiğnensin

Ay tutuldu mendilimde dert olunca dokuz

Bir ağıt yaktım derinden duymuyor ki yavuz

 

Şarkının ilk dörtlüğü bittiğinde Feza trafiği fırsat bilerek başını koltuğa yasladı ve bakışlarını yüzüme yöneltti.

"Bu şarkıyı söylerken bana bakarak söylediğin için benim hislerimi fark ettin ve beni reddediyorsun sanmıştım." diye kısık sesle mırıldandım fakat beni duyduğunu biliyordum.

"Ben de şarkıyı sana bakarak söylüyordum ki beni duymayanın sen olduğunu anla."

Buruk bir tebessümle yüzüne baktım. Feza, bahsettiğim zahmetleri, acıları, sancıları benden çok daha uzun süre çekmişti. Yine de gıkını çıkarmamış, bizim için en doğru zamanı beklemişti.

Sabrına duyduğum hayranlık buruk tebessümümü neşeli bir hâle getirirken başımı omzuma doğru eğdim. Bu arada şarkı hâlâ çalmaya devam ettiği için ayaklarımla kendimce şarkıya uygun bir ritim tutmuştum.

"Neyse ki, sen benim sana olan hislerimi çarçabuk fark ettin de bir o kadar sene daha beklemek zorunda kalmadık." İma ve şükür ile karışık cümlemden sonra Feza yalnızca başını iki yana sallayarak gülümsedi. O ara şarkı nakarat kısmından sözlerinin olduğu kısma geçti. İkimiz de normal tonlarda şarkıya eşlik etmeye başladık. Aynı vakitlerde trafik az önceye göre daha rahat akmaya başlarken biz şarkı bitene dek sanatçıya eşlik ettik. Şarkı bitip bir sonrakine geçtiğinde ise yeni çalan şarkıyı kapatmadık, fakat eşlikte etmedik. Yol boyu çalan şarkılar yolculuğumuzun sessiz geçmesini engelledi. Biz de yarım saat içinde yolu bitirdik ve bizim evin önüne gelince durduk.

"Kahve içmeye gelir misin ?"

Feza bizim eve bir bakış atıp kısa bir süre düşündü. Ardından emniyet kemerini çıkararak sorumu cevaplamış oldu. Birlikte arabadan indikten sonra Feza'nın arabayı kilitlemesini bekledim. Ardından yan yana yürüyerek evin önüne geldiğimizde zile basmak yerine çantamdan evin anahtarını çıkarıp kapıyı açtım.

"İki hafta sonra kendi evimizin kapısını açarız artık."

Feza'nın eve adımımı attığım sıra söylediği sözlerine gülümsedim. İçimde yine tarifi zor hisler peyda oldu. Karnımda kramp girer gibi bir sancı dolandı. Hafifçe tebessüm ettim.

"İnşAllah."

Kapıyı açıp Feza'yı içeriye davet ettikten sonra, "Biz geldik!" diye seslendim ve hızla ayakkabılarımı çıkarıp portmantodan ikimiz için de terlik çıkardım. Önce Feza için çıkardığım ev terliklerini onun önüne bıraktım. Ardından da kendi terliklerimi giyerek ondan önce salona girdim.

"Selamun aleyküm."

Annem başını izlediği televizyondan şaşkınlıkla bize çevirdiğinde seslendiğimi duymadığını anlayarak başımı iki yana salladım. "Neden bu kadar sesli izliyorsun ki anne ?" diye söylenerek orta sehpadaki kumandaya uzandım ve televizyonun sesini kıstım.

"Ah, ne ara geldiniz siz ? Hiç duymadım. Hoş geldiniz."

Annem gülümseyerek benden önce Feza ile selamlaşırken, çay demlemek için mutfağa geçtiğimi söyleyerek mutfaktan çıktım. Çay suyunu koydum, ardından odama gidip üzerimi değiştirdim ve salona yaklaşık beş dakika sonra dönebildim. Salona geri döndüğümde salonda yalnız başına oturan Feza'yı görerek duraksadım ve bir an ikimizi de kendi evimizdeymişiz gibi hissetmekten kendimi alıkoyamadım.

"Annem nereye gitti ?"

Kendimi kapının çaprazında kalan koltuğa yorgun argın atarken meraklı bakışlarım salonun kapısından görebildiğim kadarıyla evin içinde dolandı. Feza, sanki olduğum konumdan görebilecekmişim gibi işaret parmağıyla mutfağı işaret etti. "Su kaynamıştır ben çayı demleyeyim, dedi.". Başımı hafifçe sallayarak onu onayladıktan sonra kafamı koltuğa yaslayarak kısa bir süre öylece tavana baktım.

"Ben de sen gelmeyince uyuya kaldın sandım."

İma dolu sesi kulaklarımı doldurduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. Başımı yasladığım yerden kaldırarak omzuma doğru eğdim. Kaşlarımı kaldırarak yüzüne bakarken usulca koltuğun koluna yaslı duran kırlente uzandım. Beyefendi iki gün önce onu eve gittiğimde arayacağımı söyleyerek uyuya kaldığım için iki gündür her bulduğu fırsatta bana takılıyordu.

"Sen benim elime düşme ama! Sakın benim elime düşme, çünkü ben de senin gibi her fırsatta yüzüne vuracağım!"

Feza onunla zıtlaşmamdan memnun bir şekilde gülümsedi ve başını bir kez eğip göz kırptı. Daha çok, "Başım gözüm üstüne." der gibi.

Gözlerimi kısarak bu ifadeyle ne anlatmaya çalıştığını sormak için dudaklarımı araladığımda, evde yankılanan zil sesiyle bir şey söyleyemeden oturduğum koltuktan kalktım ve eğlenen bir tavırla beni izleyen adamın önünden geçerek salondan çıktım. Annem, benden önce kapıyı açıp kapıdakileri içeriye buyur ederken ben de salona geri döndüm. Benim ardımdan çoğalan sesler git gide salona doğru yaklaşırken önce annem, annemin peşinden de abim ve Elif görüş açıma girdi. Kısa bir selamlaşmanın ardından herkes kendini bir kenara bıraktığında odaya bir sessizlik hakim oldu. Sessizliği bozan ise ağızları kulaklarına varan ikiliden abim oldu. Derin bir nefes aldı. Geldiklerinden beri ikide bir birbirine kaçamak bakışlar atmalarının ben de oluşturduğu şüphe de git gide daha kuvvetli bir hâl aldı.

"Biz Elif ile nikâh günü aldık!"

Abimin haykırır gibi sarf ettiği cümlesi hepimizden birer şaşkınlık nidasının duyulmasına sebep olurken Elif bana bakarak omuzlarını silkti. Sanırım, bir düğünü yapamadan ikincisinin hazırlıklarına başlamamız gerekti.

 

-Bölüm Sonu-

 

Selamün aleyküm öncelikle. Hevesimin artık biraz 🤏🏻 kaçtığını rahatlıkla söyleyebilirim. Burayı okuyanlar bölüm okuyucularının kaçta kaçı bilmiyorum ama yine de söylemiş olayım. Arkadaşlar, bunu ilk söyleyen ben değilimdir elbet ama, buradaki en büyük motivasyon benim için de gelen oylar ve yorumlardır. Bu yüzden biraz emeğimin karşılığını görmek istiyorum sadece, sizden tek beklediğim bu.

Loading...
0%