Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm: "Travmalar Korkuları Doğurur"

@uuykusuzvedengesiz

"Bence bu altınlarla tuttuğumuz evin küçük odasına büyük bir kütüphane kurabiliriz."

Düğün hengamesini atlatmamızdan, şu an varmak üzere olduğumuz eve kadar geçen sürede, iki saat arayla bu fikrimi tekrar tekrar sunmakta ısrarcı davranıyordum. Ve bunu yapmama ne sık sık kapanmaya yüz tutan göz kapaklarım, ne de omuzlarıma çöken yorgunluğum engel olabiliyordu. Çünkü bu benim hayalimdi. Kocaman, duvarları kaplayan bir kütüphane...

Feza kucağımda duran elime uzanıp elimi avucunun içine alırken keyifle gülümsedi. İç çekti ve bir anlık gülümsemesini sekteye uğratıp dudaklarını avucumun içine bastırdı.

Yaşadığım an kalbimin hızla çarpmaya başlamasına vesile oldu. Heyecandan dilim damağım kurudu fakat bunun yanında müthiş bir huzur geldi ve solumda yer edindi. İçimde bir huzur kelebeği kanat çırptı. Duyduğum sükutun daimi olmasını dilerken, o kelebeğin de kanatlarını çıkarmayı hiç bırakmamasını ekledim. Zira yaşadığım şu an, ne kadar şükür edersem edeyim teşekkürümün eksik kaldığını düşündürecek kadar harikaydı.

"İstersen yaparız tabii. Ama ikimizde kitaplarımızı birleştirdiğimizde zaten o kütüphanenin büyük bir kısmını tamamlamış oluruz bence. Boşuna şimdi altınları bozdurmayalım."

Aslında Feza söylediklerinde haklıydı. Zira eşyalarımızı kolileyip taşımaya hazırlarken yalnızca benim kocaman sekiz koli kitabım çıkmıştı. Feza da kolileri gördükten sonra bir sekiz tane de onda olduğunu gülerek söylemişti. Fakat yine de kitap konusunda o kadar doyumsuzdum ki, haklı olduğunu bildiğim hâlde bu isteğimi bastırmakta zorlanıyordum.

"Evin küçük odasına kütüphane yapma konusunda hâlâ kararlıyız değil mi ?"

Feza sıkılmadan tekrar başını aşağı yukarı sallayıp bakışlarını sadece birkaç saniyeliğine yoldan çekip bana baktı. Bu uyumamaktaki ısrarım niye büyük ihtimal onu anlamaya çalışıyordu. İç çekerek kaşlarımı kaldırarak avucunda olan elimle elini sıktım.

"Uyusana artık sen. Kaç saattir yoldayız. Biraz daha yolumuz var."

Dilimi damağıma vurup olumsuz bir ses çıkarıp omuzlarımı silktim.

"Görüyorum işte uykun var."

Evet, uykum vardı. Fakat onun da vardı. Üstüne bir de o, saatlerdir araba kullanıyordu. Yorgundu. Hiç değilse arada ben birkaç kelam ediyor ikimizinde uyanık kalmasını sağlıyordum. Hoş, dayanamayacak kadar uykusu olsa emindim ki ikimizi de tehlikeye atmaz mola verirdi fakat benim içim böyle daha rahat ediyordu. Bu yüzden kararlıydım. Yol sonuna kadar ben de uyanık kalacaktım.

"Olsun, yine de uyumayacağım."

Feza başını iki yana sallayarak tekrar başka bir şey demeden yola döndü. Hava hâlâ karanlıktı fakat artık ibre sabaha döndüğünden karanlık da yavaş yavaş yerini aydınlığa bırakıyordu. Ben de tıpkı onun gibi önüme dönerek yolu izlemeye başladığımda uykusuzluktan kısılan gözlerimi ovaladım. Bu bir nebze, buğulanan gözlerimin daha net görmesini sağladı.

Aradan iki saat kadar bir vakit daha geçti. Geçtiğimiz yollar, ardımızda bıraktığımız ağaçlar, bomboş tarlalar, hepsi bir bir geride kaldı. Biz yeni hayatımıza iki saat daha yaklaştık.

Ön camda olan gözlerim, ileride, yolun kenarında yanıp sönen ışıklarıyla duran arabayı bulduğunda kaşlarımı hafifçe çatarak boğazımı temizledim.

"Sanırım bir sorun var. Bir bakalım mı ?"

Feza biraz ileride arabayı, hemen önümüzde duran arabanın arkasında durdurduğunda önce o, ardından da ben arabadan indik. Aşağı yukarı Feza yaşlarında bir adam, sağ tarafı yolun kenarındaki bariyerlere girmiş olan arabanın camlarına vuruyordu. Adam, bizim arabanın kapı sesini duyduğu an bize dönerken cama vurmayı bıraktı ve aceleyle bize doğru koşturmaya başladı.

"Yalvarırım yardım edin! Allah rızası için yardım edin!" diye feryat figan bağıra bağıra, nefes nefes bize ulaştı ve Feza'nın koluna asılarak öndeki arabaya doğru onu çekelemeye çalıştı.

"Abi karım, karım arabada! Hamile abi karım! Yalvarırım yardım edin çıkaralım onu oradan ne olur!"

Yaşadığımız anın şoku, buz gibi bir kova su dökülmüş gibi acıyla yüzüme çarptığında saatlerdir beni esir eden uykudan aniden sıyrıldım. Her stres yaptığımda olduğu gibi bedenim tir tir titremeye başladı. Hemen yan tarafımdan gelen bağırış sesleriyle Feza ve adama doğru döndüğümde adamın çaresizce arabayı gösterdiğini gördüm.

"Kardeşim bak, hemen ambulansı arıyoruz şimdi. Tamam mı ? Biz çıkarmaya kalkarsak kalıcı bir zarar verebiliriz."

Feza tüm sakinliği ve iyiliği ile adamı ikna etmeye çalışıyordu fakat adamın bunu anlamaya niyeti yoktu. Hoş öyle bir durumda, öyle bir konumda insan nasıl düşünür, nasıl hisseder bilmiyordum. Bu yüzden yorum yapmaktan imtina ederek arabaya doğru bir adım attım.

"Abi yalvarırım biz çıkaralım. Tek başıma yapamadım! Beceremedim! Telefon da çekmiyor zaten, yalvarırım biz çıkaralım!"

Feza kendi içinde bir değerlendirme yapmış olacak ki en sonunda pes ederek adamın kendisini sürüklenmesine izin verdi ve onunla arabaya doğru ilerlemeye başladı. İlerlerken bir yandan bana doğru dönerek, "Ecmel, gelme bu tarafa sakın!" diye bana seslenmeyi de ihmal etmedi. Fakat ben duramadım, peşlerinden arabaya doğru ilerledim. Kalbim sertçe bedenime çarparken dilim damağım kurumuş bir hâlde arabanın yanına vardım.

Feza ve adam bir taraftan bariyerlerin yamulan tarafını açtırarak arabanın kapısının önünü açmaya çalışırken, bir yandan da arabanın içindeki kadına bakmaya çalışıyorlardı. Bakışlarım arabanın ön camından içeride sıkışıp kalmış kadına çevrilirken onun bakışları dışarıda onu kurtarmaya çalışan kocasındaydı. Sonra ne oldu bilmiyorum, kadın bakışlarını kocasından çekip bana çevirdi. Gözleri yaşlarla parlıyordu. Yanakları ağlamaktan sırılsıklamdı. Başının sağ tarafından akan kan ince bir yol çizmişti çenesine kadar. Onu kurtarmaya çalıştıklarının farkındaydı. Farkındaydı farkında olmasına ama o bir şeylerden çoktan vazgeçmiş gibiydi. Elini kaldırıp karnına koydu ve sol gözünden bir damla yaş daha yanağına doğru süzüldü. Başını hafifçe iki yana salladı.

"Bizim arabada levye falan var, gel onları alalım!"

Feza'nın yanındaki adamı ikna etmek için etrafta yankılanan sesi irkilerek kendime gelmemi sağlarken, yanağımdaki ıslaklığı yeni fark edebildim. Esen rüzgar ıslanan yüzümü bir ateş gibi yakıp geçerken birkaç adım geri çekildim. Yanımdan aceleyle, koştura koştura geçip giden adamın ardından hızlı hızlı hareket eden kocam benim yanımda duraksadı.

"Hemen, hemen bu arabadan koşa koşa uzaklaşıyorsun! Duydun mu beni ? Benimle birlikte koşarak uzaklaş!"

Buz gibi sesi, titreyen elleriyle karşımda bana laf anlatmaya çalışıyordu fakat uyuşmuş gibiydim. Ne olduğunu anlamakta zorlanıyordum. Yine de lafını ikiletmedim. Yanımdan ayrıldığı an arabaya arkamı dönerek koşmaya başladım. Çok geçmedi, aradan yalnızca birkaç saniye geçti. Yarım dakika kadar eder mi bilmiyordum. Büyük bir patlama sesi kulaklarımı uğuldattı, ardından yanımdan birkaç küçük parça ileriye doğru sıçradı. Gözlerim yaşadığım şokla irice açılırken olduğum yerde kalakaldım. Ne bir adım ileri, ne bir adım geri. Öylece, hareketsiz bir şekilde olduğum yerde kalakaldım. Aklım birkaç dakika içinde tüm bu olanları anlamlandırmak istemiyordu. Kabullenmek istemiyordu. Bir adamın, feryat figan yalvararak hamile karısının içinde olduğu arabanın gözlerinin önünde patlayışını gördüğünü, benim bu aklım anlamak istemiyordu. Yaşadığım farkındalıkla arkamı dönmeyi reddederek olduğum yere çöküverdim. Titreyen ellerimi asfalta yaslayıp gözlerimi yere dikerken, arkamda bir ailenin yok oluşunu görmek istemedim. Kalbim, inanılmaz bir acıyla sıkışırken zorlukla nefes almaya çalıştım. Çok uzakta değil, tam arkamda, tam iki hayat son bulmuştu. Umutla bebeğini kucağına almayı bekleyen bir kadın son nefesini vermiş, bir adam ailesini kaybederek bu dünyada bir başına kalmıştı. Ve o kadın, en son benim gözlerime bakmıştı. Kabullenmişlikle, artık kurtulamayacağını anlamış bir şekilde...

Ellerimi, arkamdan gelen bağırış seslerini duymamak için kulaklarıma kapatırken acıyla gözlerimi yumdum. Boğazımda koca bir yumru yer etmişti. Gözlerim etrafa yayılan dumandan yanmaya başlamıştı.

"Abi neden tuttun beni abi! Abi bırak beni yalvarırım artık bırak beni!"

Boğazı yırtılırcasına haykıran adamın boğuk sesi, üstüne kapanan ellerime rağmen kulaklarıma dolarken bir çırpıda arkamı döndüm. Feza artık tutamadığı adamı bırakmış, sallana sallana yanan arabanın önünde çökmüş bir hâlde duran adamın birkaç adım gerisindeydi. Omuzları tüm çabalarının boşa çıkmasına, gözlerinin önünde birilerinin ölmesine duyduğu üzüntüden çökmüştü. Elleri iki yanında çaresizlikle salınmış, başı gözleri önünde kendini kaybetmiş bir eşin yaşadığı acıyla önüne eğilmişti.

Aynı pozisyonda ne kadar süre boyunca durduk kaldık bilmiyorum. Fakat bizi biraz olsun kendimize getiren şey ileriden duyulan, git gide olduğumuz yere yaklaşan siren sesleriydi. Belki birileri yükselen dumanı görmüş ve itfaiyeye haber vermiş, belki de birileri çıkan yüksek sesi duymuş ve polise haber vermişti. Olduğum zaman diliminde, bunları ayırt edecek güce sahip değildim. Aradan yalnızca birkaç dakika geçti, artık hava daha aydınlıktı. Arkamızda, bizim de gittiğimiz yönde birkaç araç durdu. Acı fren sesi etrafta yankılandı. Fakat her şey çoktan olup bitmiş, karşımızdaki araba yanmaktan neredeyse kendi kendine söner hâle gelmişti.

Gelen fren seslerinin ardından çarpan kapı seslerini duyduğumda başımı yavaşça arkama çevirdim. İtfaiye hâlâ yanmaya devam eden araca müdahale etmek için çalışmaya başlamıştı bile. Polis üniformalı birkaç adamın da bize doğru geldiğini gördüm fakat yaşadıkları tereddüdü anlamamak imkansızdı. Zira iki adım atıp oldukları yerde kalmalarının zannımca başka bir açıklaması olamazdı.

Önce gelen itfaiye ekipleri devam eden alevleri söndürdü. Arabadan geriye çok bir şey kalmadığı ortadaydı. Fakat yine de polis seslerini duyuyor, ne dediklerine dikkat edemesem de bizlere müdahale edeceklerini anlayabiliyordum.

"Hanımefendi, iyi misiniz ?"

Yanıma gelerek usulca koluma dokunan sağlık görevlisine boş gözlerle baktım. Ne dediğini geç de olsa algıladım ve yutkunarak kendime baktım. İyi miydim ? Sahi ben nasıldım ?

Yavaşça ellerimi açıp kapattım, ayak parmaklarımı oynattım ve kaşlarımı çattım. Sanırım iyiydim. Çünkü bedenimde bir sorun yok gibi duruyordu. Eğer bu iyi olmam için yeterliyse, ben iyiydim. Yine de buna rağmen, sorusunu tekrarlayan görevleriye istinaden başımı iki yana hafifçe salladım.

"Feza."

Dudaklarımdan yalnızca, iyi olmasını umduğum öncelikli adamın ismi döküldüğünde onun bana yaklaştığını fark ettim. İki adıma yanımda biterken aceleyle ellerini yanaklarıma yasladı.

"Ecmel, kendine gel güzelim ne olur. Bak bana," Aceleyle yüzümü yüzüne doğru çevirip yaklaştırdı. "Hadi bak bana bir tanem." Israrcı sesi kendimi soyutlanmış gibi hissettiğim ana, sanki uzun süre nefesimi suyun altında tutmuşum da nefes alma ihtiyacıyla suyun yüzeyine nefes nefese çıkmışım gibi bir hisle dönmemi sağladı. Yaşadığım anın farkındalığı omuzlarıma tonlarca yük yüklerken zorlukla derin bir nefes aldım, omuzlarım çöktü, gözlerim hızla doldu.

"Öldü." Istırap dolu bakışlarımı, daha dakikalar önce keyifle, huzurla yolculuk yaptığım adama kenetledim. "Gözlerimin önünde öldü Feza!" Kendimi açıklama dürtüm öyle baskındı ki, sıraladığım kelimeler, söylemek istediğim cümleler istediğim hızda ve doğrulukta mı ağzımdan çıkıyordu emin değildim. "En son gözleri benim gözlerime baktı biliyor musun ? En son karnını okşayışını ben gördüm! En son başını iki yana salladı, onu da ben gördüm sadece!"

Gözlerimden yaşlar hızla akmaya başladığında bunu engellemek imkansız gibiydi. Öyle hızlı ve seri bir şekilde yaşlar gözlerimden akıyordu ki, bir an hiç durmayacak sandım. Belki de bunun sebebi, ömrüm boyunca bu denli büyük bir acıya şahit olmamamdı.

Yaptığım tek şey yutkunmaktı fakat buna rağmen o bile canımı yakıyordu. Bedenim ise amansız bir hastalığa yakalanmış gibi, aniden bastıran bir yağmurun altında dakikalarca kalmış gibi tir tir titriyordu. Ellerimle kendimi gösterip çaresizlikle başımı iki yana sallarken de derdim aynıydı. "Öleceğini anlamış gibiydi Feza, kabullenmiş gibi... O son karnına temas edişinde bebeğiyle de vedalaştı sanki." Burnumu çekerek, kimseyi umursamadan ısrarla meramımı anlatabilmek için çabalamaya devam ettim. "Yemin ederim o umutsuzluğunu da, çaresizliğini de kalbimde hissettim. Ama elimden hiçbir şey gelmedi. O bana öyle bakarken ben hiçbir şey yapamadım. Öylece ona baktım."

Arkamdan bir kadının bana seslendiğini duyar gibi oldum fakat durmaya niyetim yoktu. Kime neyi kanıtlamaya çalışıyordum, kendimi ifade edebilmek için neden bu kadar ısrarla uğraşıyordum bilmiyordum fakat içimde, susmak bilmeyen bir ses haykırmak istiyordu. Bitip gitmek şöyle dursun, her geçen saniye daha da artarak büyüyen, içime sığması git gide güçleşen garip bir histi. Tarifi zor, ne olduğunu bilmediğim ama sorumluluğunu çabucak üstlendiğim oldukça ağır bir his.

"Hanımefendi, lütfen direnmeyin. Size yardımcı olmaya çalışıyorum."

Dakikalardır omuzumu dürten kadına karşı hırsla omuzlarımı silktim. Daha dakikalar önce, karşımda bir anne karnında bebeği ile can vermişti. Şimdi kalkıp iki ağladım diye bana yardım etmekten mi bahsediyorlardı ?

"Ben istemiyorum hiçbir şey."

Omuzumu silkip üstünde duran elleri itmeye çalıştım. "Feza, baksana adamın hâline," Yana doğru eğilerek, etrafında onu ikna etmeye çalışan görevlilere hiçbir tepki vermeden, hâlâ önündeki arabaya bakarak ileri geri sallanan adama bakmaya çalıştım. "Gözlerinin önünde karısı öldü. Nasıl da çaresiz, bir bak..."

Feza boğazını temizledi ve önüme geçerek görüş açımı kapattı. Sol eliyle çenemi tutarak ona bakmamı sağlarken kaşları hafifçe çatılmıştı. Her ne kadar sakin görünmeye çalışsa da, buz gibi elleri hafif titrerken bunu inkar etmesi anlamsızdı.

"Ecmel, onlar için elimizden geleni yaptık ama olmadı. Biz kadere iman ettik. Bazı şeyleri değiştiremeyiz biliyorsun. Ne kadar çalışsakta çabalasakta bu mümkün olmaz. Ecel gibi, ölüm gibi. O bebeğin alacak nefesi yoksa, o kadının nefesleri bittiyse hiçbir çaba sonuç vermez biliyorsun. O yüzden şimdi geride kalanlar olarak devam ediyoruz, değil mi ? Hayatı durduramayız, bunu ne biz ne de o adam yapabilir."

İç çekerek, kızaran gözlerini gözlerimden bir lahza çekmeden devam etti. Sözleri beni ikna etmek için tane tane, ses tonu ise oldukça yumuşaktı. "Şimdi görevlilere izin verelim, tamam mı ? Bizim perişan olmamız onlara hiçbir fayda sağlamayacak. Aksine iyi olmalıyız ki onlar için dua edebilelim, onlara ulaşabilecek şeyler yapalım. Anlaştık mı ?"

Başını omzuna doğru eğdi ve benden bir onay alana dek bekledi. En sonunda başımla onu onayladığımda titreyen ellerimden tuttu ve çöktüğüm yerden bana destek olarak kalkmama yardım etti. Beni sakinleştirmek ister gibi tuttuğu ellerimin avuç içlerine sırayla dudaklarını bastırdı. Bu hareketiyle duraksadığımda iç çekemeden edemedim. Yolda gelirken keyifle öptüğü avuçlarımı, şimdi beni sakinleştirmek için öpüyordu.

"Hadi canımın içi."

Feza, sağlık görevlilerine fırsat tanıyarak bir elimi bırakıp kadının titreyen bedenime müdahale etmesine izin verirken daha fazla direnmedim. Bana yardım etmelerine ses çıkarmadım. Fakat bir daha o adamın olduğu tarafa da bakamadım. Çünkü bir daha o tarafa bakarsam, yine dizlerimin üzerine çökmem an meselesiydi.

Sağlık görevlilerinin yardımıyla gelen ambulanslardan birine bindiğimde Feza'nın yanıma gelmesini bekledim ama hemen gelmedi. Belki de tıpkı beni ikna ettiği gibi o adamı da ikna etmeye çalışıyordu. Bilmiyordum. Bu sadece bir fikirdi fakat hiç tanımadığım bir inanın ölümü beni bu kadar sarsmışken, hayat arkadaşının ölümü bir insanı ne hâle getirir düşünemedim bile. Bu yüzden yalnızca bekledim. Görevliler ne derse yaptım fakat bunun haricinde sessizce bekledim. Aradan ne kadar vakit geçti bilmiyorum, Feza ambulansa bindiğinde aslında sormak istediğim birçok soru vardı. Lakin önce bir kendime baktım, sonra da bu ambulansa binene kadar kadar nasıl olduğuma. Bu defa bencillik ettim, sormadım. Alacağım cevaplardan korktum ve sormadım. Sessizce gözlerimi yumdum, bekledim. Çok geçmeden ambulans hareketlenip hastaneye doğru yola çıktığında ise, gözümün önünden gitmeyen o görüntünün verdiği acı ile tekrar ağlamaya başladım. Bunun üzerine ambulanstaki görevliler kendi aralarında bir şeyler konuştular, ardından da elbisemin kolunun sıyrıldığını ve hemen sonrasında tenime batırılan iğneyi hissettim.

 

 

"Merak etmeyin anne, ben yanındayım zaten. Hayır, önemli bir şey yok. Sadece çok korktu, çok etkilendi."

Birkaç adım sesi kulaklarıma ulaştı.

"Uyanınca ben sizi ararım, görüntülü konuşursunuz olur mu ? Öyle daha çok içiniz rahat eder. Tamam. Görüşürüz anne. Allah'a emanet olun."

Kulağıma dolan sesler kesilip yerine tekrar adım seslerine bıraktığında, göz kapaklarımın üzerinde tonlarca ağırlık varmış gibi hissetmeme rağmen gözlerimi araladım. Boğazım o kadar kuruydu ki konuşmak istememe rağmen sesim çıkmadı. Yutkunarak hafifçe boğazımı temizleyerek uyandığımı belli etmeye çalışırken elimi yatağın yanına vurdum bir yandan da. Feza çıkan seslerden uyandığımı anlayarak hemen arkasına döndüğünde iki adımda yamacıma geldi. Bir elini elimin üzerine koyup diğer eli ile de emaneten başımda duran başörtümden çıkan saçlarıma götürdü.

"Ecmel, nasılsın canım, iyi misin şimdi biraz daha ?"

Başımı aşağı yukarı sallayarak tebessüm etmeye çalıştım. "Su." diye zorlukla mırıldandığımda ne istediğimi hemen anlayarak koltuktaki çantaya uzandı. Çantadan küçük şişeyi alıp kapağını açtı ve önce biraz doğrulmama, sonra da suyu içmeme yardım etti. Birkaç yudum su aldıktan sonra şişeyi indirdiğimde çok daha iyiydim. Tekrar boğazımı hafifçe temizleyerek ona doğru döndüğümde sormaktan korkmama rağmen aklımda dönüp duran soruyu sordum.

"O adam nasıl peki ? Gördün mü hiç ?"

Feza birkaç saniye cevap verip vermemek arasında kararsızlık yaşadı. Bunu kaçırdığı gözlerinden, oynadığı parmaklarından anladım.

"İyi değil. Sakinleştirici bile yapmadılar. Yalnızca sessiz bir şekilde, dümdüz önüne bakıyor." İç çekerek gözlerini gözlerime çevirdi. Yaşadığı hüznü benim kadar dışa vurmadı ama dolan gözleri bana her şeyi anlattı. "Yer değiştirdiğinin, hastaneye geldiğinin bile farkında değil gibiydi. Bedeni burada ama aklı o kaza yerinde kalmış gibi. Sanki gözünün önünde hâlâ aynı görüntü varmış gibi..."

Başını hafifçe iki yana salladı. Alt dudağını dışa doğru sarkıtarak omuzlarını silkti. "Onu anlamaya çalışmak bile insanın kalbinin sıkışmasına sebep oluyor. Nefeslerini daraltıp başına ağrılar girmesini sağlıyor." Başını önüne eğerek dizine damlayan göz yaşını gizlemeye çalıştı.

"O an onu uzaklaştırdım ya," Başımla onu onayladığımı görmedi ama devam etti. "Ben kurtarmayacağımızı anlar da kendi de tekrar arabaya binmeye çalışır diye korktum. Gözlerinde öyle bir inanç, öyle bir çaba vardı ki ben gerçekten korktum."

Dudaklarımı aralayıp tam onu teselli etmeye kalktığım sıra, odanın kapısı çalındı ve birkaç saniyenin ardından odaya doktor girdi. Feza hemen yüzünü gözünü elleri ile kurulayıp temizlemeye çalışarak ayaklandığında kızarmış gözlerinin aslında onu ele verdiğinden habersizdi. Fakat zaten doktor buna dikkat edecek kadar yanımızda kalmadı. Önce durumum ile ilgili kısa bir bilgilendirme yapıp, iyi olduğumu söyledi, ardından da geçmiş olsun dileklerinde bulunarak artık çıkabileceğimizi ifade ederek odadan çıktı. Şimdi tek yapmamız gereken serum bittikten sonra bir hemşire bulup çıkış işlemlerini yapmaktı.

"İyi olduğuna eminsin değil mi ?"

Feza eğilerek benimle aynı hizaya gelerek ellerini yanaklarıma yasladı ve bundan emin olmak ister gibi birkaç saniye boyunca gözlerimin içine baktı. Ne gördü bilmiyorum fakat en sonunda çok da ısrar etmedi. Yine de ancak onu onaylamamın ardından bir hemşire bulmak için odadan çıktı. Sonrası oldukça hızlı ilerledi. Feza bir hemşire bulup odaya geldi, ben kolumdaki serumdan kurtuldum, hastane polisine ifadelerimizi verdik ve gerekli tüm işlemlerin yapılmasının ardından hastaneden çıktık. Nasıl buraya kadar geldiğini bilmediğim arabamıza bindim ve arkama yaslanarak, tıpkı saatler öncesinde yaptığım gibi yolu izlemeye başladım. Bu defa o huzuru, o sukûneti de ardımda bırakmış bir şekilde...

Yaklaşık on dakika içinde tuttuğumuz evin önüne geldiğimizde çantamı alarak arabadan indim ve Feza'nın arabayı garaja park etmesini bekledim.

Önümdeki iki katlı eve bakarken başımı usulca omzuma doğru eğdim. Aldığım nefesler bile boğazıma dizilecek gibiydi fakat hiçbir şey olmuyordu işte. Ne hayallerle, ne mutluluklarla gelmeyi umduğumuz evimize bu hâlde geleceğimiz aklımın ucundan bile geçmemişti ama şimdi burada, bu durumdaydık. Daha o elzem kaza yaşanalı saatler olmuştu, buna rağmen alışmıştık bile. Bu gerçekle beraber yaşamaya devam ediyorduk.

Arkamdan sırtımda hissettiğim baskıyla irkilerek yan tarafıma döndüğümde dolu dolu gözlerimle yutkundum ve tebessüm etmeye çalıştım. Feza bu çabama içten bir şekilde tebessüm etti ve iç çekerek, bu durumu bana biraz olsun unutturabilmek için eminim, "Yeni hayatımıza merhaba," diye mırıldandı ve cebinden çıkardığı anahtarı bana doğru uzattı.

"Gün zor başladı ama daha zor devam etmemesi için çabalamak bizim elimizde."

Elini tutmam için bana uzattığında derin bir nefes alarak parmaklarımı parmaklarının arasından geçirdim. Birlikte evin giriş kapısına kadar aheste ama birbirine uyumlu adımlarla yürüdük. Besmele çekerek kapıyı açtıktan sonra tek katlı evimizin holüne ayak bastık. İkimizde sessiz bir şekilde ayakkabılarımızı çıkarıp ayakkabılığa koyduk, montlarımızı da girişe koyduğumuz portmantoya astık.

"Acıktın mı ? Bir şeyler yemek ister misin ?"

Feza her zamanki gibi ilk beni düşündüğünde dudaklarımdaki tebessümü koruyarak başımı iki yana salladım.

"Bir duş alsam daha iyi." diye mırıldandım. Akan su tüm bu üzerimdeki yükleri beraberinde götürmezdi belki ama hafifleteceğine inanıyordum.

"Ben de bir abdest alıp biraz Kur'an-ı Kerim okurum."

Güzel kalbine bir kez daha hayran olarak onu onayladıktan sonra ikimiz de koridorun soluna doğru ilerledik. Feza önce koridorun sonundaki banyoya girip abdest aldı, ardından da sağdan ikinci odaya girip kapalı kitaplığın en üst rafından kendi Kur'an-ı Kerim'ini alıp köşedeki rahlenin önüne geçti. Onu izlemeyi bırakıp ben de koridorun sonunda soldaki ilk odaya girdim ve önce kendime giyecek temiz eşyalar aldım. Sonra da banyoya ilerledim. Banyodaki işimi ise çok uzun tutmadan sadece bir duş alıp çıktım. Feza okumayı bitirmiş miydi bilmiyordum fakat ben de ona katılmak için yatak odasından çıkıp küçük odaya doğru ilerledim. Odadan herhangi bir okuma sesi gelmediğinden onun okumayı bitirdiğini düşünerek merakla odanın kapısına adımladım. Tam neden bu kadar çabuk okumayı bıraktığını sormak için ses çıkaracaktım ki, gördüğüm manzara olduğum yerde sessizce durmaya devam etmemi sağladı. Evet okumayı bırakmıştı fakat bu defa da seccadesinin üzerinde Rabbi'nin huzurundaydı. Öyle yaptığı ibadete dalmış gözüküyordu ki geldiğimin bile farkında değil gibi duruyordu. Başı secdedeyken aldığı derin nefesle omuzları kalkıp inerken önce yutkunma sesine, daha sonra ise ettiği duasına şahitlik etti kulaklarım.

"Rabbim, sen sonsuz merhamet sahibi, merhametlilerin en merhametlisisin. Sen bizlere de merhamet eyle,"

Kısık sesi git gide daha daha çok çatladı.

"Yalvarırım sen beni eşimin yokluğu ile imtihan etme. Sen bana onun yokluğunu gösterme. Bu ruh bu beden çıkana kadar eşimin yokluğu ile sınama beni."

Gözlerim büyük bir hızla dolarken dudaklarım istemsizce gerildi. Sıcak korların ortasında kalmışım gibi bir acı gelip tam kalbimin üzerine çöktü. Ne rahatça nefes alabildim o dakikadan sonra ne de olduğum yerden bir adım hareket edebildim. Hatta ağlamamak için kendimi o kadar sıktım ki, bir andan sonra ne yaparsam yapayım kendimi daha fazla tutamayacağımı fark ettim. Bu his benim olduğum yerden bir ok gibi fırlamamı sağladı. Sadece saniyeler sürdü. Kapının önünden odaya girip arkasından ona sarılmam, beni önüne çekmesi ve gözyaşlarını boynumda hissetmem... Yaşadığı korkusunu hissetmek benim de toparlamaya çalıştığım irademi paramparça ederken elimizden gelen tek şey dua etmekti. Birbirimizi kaybetmemek için, birbirimiz ile imtihan olmamak için yorulana dek dua etmek...

 

-Bölüm Sonu-

 

Selamun aleyküm ey ahali, ben geldiim! Bu bölüm neşeli değil biraz ağlamaklı ve buruk geldim gördüğünüz gibi 😔

 

Sadece, oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmemenizi rica edip kaçacağım! Hatta kaçtım bile!

 

Kaçmadım, unuttuğum birkaç hususu hatırladım çünkü.

 

Destek olan herkese bol teşekkür 🤌🏻🌹

 

E hatalarımız vardır kesin, onlar da affola.

 

Bir de bu bölümü paylaşacağımı iki gün önce instagramda paylaşmıştım mesela. Bu ve bunun gibi haberleri almak için Instagram hesabımızı takip edebilirsiniz efendim. Instagram: uykusuzzveddengesiz

Loading...
0%