Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm: "Bakışlar Kalbin Aynasıdır"

@uuykusuzvedengesiz

Hani gece kafanızda binbir türlü şeyle zorla uykuya dalarsınız, rahat bir uykudan uzak bir şekilde uyursunuz ama sorsalar uyumuşsunuzdur. O uykudan uyandığınızda ilk birkaç saniye her şey normaldir, hani o zihninizin kendine gelmesine kadar geçen birkaç saniye, fakat o saniyelerden sonra zihniniz kendisine gelir ve tüm gecenin ağırlığı tekrar üstünüze çöker.

Bu durum genellikle hayatınız monotonluktan sıyrıldığında, normalin dışında şeyler yaşandığında olur. Ve ben bu sabah aynı böyle uyanmıştım. Yaşadığım normal dışı olay aşık olmaktı. Aşk... Ona olan hislerimi anlatabilmek için kullanmam gereken tek kelime bu muydu ? Bir kelime, yaşadığım bu duyguları ifade etmeye yeter miydi ? Bunun adı aşk mıydı ?

Uyanır uyanmaz zihnimi dolduran bu düşünceler daha günümün ilk saatlerinden beni yoruyordu. Derin bir nefes alarak yorganımı üstümden sıyırdım. Oturur pozisyona geldikten sonra bir süre ifadesizce halıyı izledim. Gözlerim halıyı görüyordu fakat beynime görüntü iletilmiyordu. Çünkü beynim çok başka düşüncelerle meşguldü.

Gözlerimi ovalayarak en sonunda yataktan kalktım ve elimi yüzümü yıkayıp üstüme hırkamı alarak mutfağa geçtim. Annemi yanağından öptükten sonra masayı hazırlamasına yardım etmeye başladım. On dakika sonra masayı hazırladığımızda babam ve abim de masaya geldiğinde kahvaltıya başlamıştık. Canım pek bir şey istemediği için çatalımla önümdeki zeytini bir ileri bir geri yuvarlayıp duruyordum. Dalgınlıkla izlediğim zeytini masadaki seslerin kesilmesiyle rahat bırakıp iç çekerek başımı yasladığım elimden kaldırdım. Tüm bakışların üstümde olduğunu fark edince yutkunarak kolumu yasladığım yerden çektim. Yutkunarak duruşumu dikleştirdim. Başımı iki yana sallayıp dudaklarımı araladığımda kesinlikle bir şey saklayamadığımı bir kez daha hep beraber görmüştük.

"Neden öyle bakıyorsunuz ?"

Annem kaşlarını çatarak bir bana bir de önümdeki zeytine baktı.

"Kızım ne oynayıp duruyorsun nimetle ? Yesene yemeğini."

Babam sessizliğini koruyup yemeğine dönerken abim alayla dudaklarını araladı.

"Ne oldu kız ? Leyla olmuşsun, hayırdır aşık mı oldun ?"

Büyük ihtimalle buna pek imkan vermediğinden bu sözlerini alayla söylüyordu. Fakat bunun gerçek olduğunu bilse, bu halde olmamın sebebinin bir adam olduğunu bilse nasıl tepki verirdi acaba ?

"Okulun son senesi, staj falan. Kafam dolu biraz."

Cevabım karşısında babam dudaklarını araladığında sözleriyle gülümsedim.

"Takma kafana bu kadar kızım. Sen elinden geleni yaptın sonuçta. Her şey olacağına varır."

Abim yemeğini bitirip sandalyesinde arkasına yaslanarak çayından bir yudum aldı.

"Yiğit'in mekânına gitmişsiniz geçen akşam. Nasıldı, beğendiniz mi ?"

Bahsettiği kişinin Fırat abimin de arkadaşım diye bahsettiği kişi olduğunu anlayınca yutkundum. Bu kadar ortak tanıdık arasında, o ve abim de tanışıyor muydu acaba ?

Nefesimi derince içime çektikten sonra başımı aşağı yukarı sallayarak ağzıma aldığım lokmayı zorlukla yuttum. O son duyduğum cümle bana kararımı defalarca sorgulatmıştı. Ve düşününce, bir başkasını gönlünde sevda diye taşıyan adama ben anca yük olabilirdim. Fakat benim taşıdığım duygularında bana yük olmaması adına en azından bir kez şansımı denemek istiyordum. Belki hissettiği şey aşk değildi ? Belki geçerdi ? Belki ben ona doğru bir şekilde yaklaşırsam bir şansım olurdu ? Olmaz mıydı ?

"Bu akşam boşum, işim yok. Fırat'la geçen haftadan sözleşmiştik gideriz diye. Sende gel madem istersen, beğenmişsin ya hani."

Onunla aynı ortamda bulunabilme ihtimalim bile kalbimin hızlanmasına sebep olurken dudaklarımda benden izinsiz bir gülümseme filizlendi. Hevesle başımı tekrar salladıktan sonra bir de bu isteğimi sesli bir şekilde dile getirdim.

"Olur. Çok güzel olur kafam dağılmış olur hem."

Abim beni onayladıktan sonra işe gitmek için evden çıkarken bizde kahvaltıdan sonra annemle mutfağı toplamıştık. Annem akşam için yemek yapmaya başladığında babam da bir taraftan anneme yardım ettiğinden ben sessizce odama çekilmiştim. Şimdiyse dolabımın önünde dün yaşadığım aynı kararsızlığı tekrar yaşıyordum. Elime beyaz gömleğim ve siyah jilemi aldım ve aynadan üstüme tutarak yakışıp yakışmadığına baktım. Gerçi, bu takımı çok beğenerek almış ve şimdiye kadar da çok beğenerek kullanmıştım. Bu yüzden onları yatağımın üstüne bırakıp siyah şifon şalımı çıkardım. Onu da kıyafetlerimin yanına bıraktım. Olduğum yerde birkaç saniye ne yapacağımı bilemeyerek boş boş bakındıktan sonra gözüm kitaplığıma gitti. Gözüm önce kalın kalın rafta duran işletme bölümü kitaplarına gitse de onları es geçtim. Rastgele okuma kitaplarımdan birini çekip aldığımda şiir kitabı gelmesine karşılık gülümsedim. Yine rastgele bir sayfayı açtım ve gözlerimi satırlarda gezdirdim.


Sanki hiçbir şey uyaramaz


İçimizdeki sessizliği

Ne söz, ne kelime, ne hiçbir şey

Gözleri getirin gözleri.


Başka değil, anlaşıyoruz böylece


Yaprağın daha bir yaprağa değdiği

O kadar yakın, o kadar uysal

Elleri getirin elleri

Diyorum, bir şeye karşı koymaktır günümüzde aşk

Birleşip salıverelim iki tek gölgeyi.¹


Edip Cansever' in yazdığı satırlar derince iç çekmeme sebep olurken dudaklarıma minik bir tebessüm yer etti. Daha henüz gözlerimiz buluşmuştu sadece fakat, diliyordum ki bir gün ellerimiz de buluşurdu.


Ben kitaba dalmış gitmişken, başlayan ezan sesiyle birlikte irkilerek kendime geldim. Başımı iki yana sallayarak boğazımı temizledim ve kitabı kapatıp yerine koydum. Daha sonra da abdest alıp öğlen namazımı kıldım. Namazımı bitirdikten sonra avuçlarımı açarak en içten şekilde gönlümü Allah'a açtım. Gönlümden geçenleri bildiğini biliyordum. Fakat yine de kendimi anlatmayı en çok onun huzurunda seviyordum. Ve bir şey istemekten çekinmediğim, hatta istedikçe daha da istediğim bir o vardı. Şimdi de ondan başka kimseden isteyemeyeceğim şeyleri yine ondan isteyecektim. O 'ol' derse her şey olurdu, ona göre güçlük yoktu. Bunları bilmek içimi öylesine ferahlatıyordu ki, yaşadığım hayırda da şerde de bunda da vardır bir hayır diyebiliyordum.

"Allah'ım, sen benim gönlümden geçenleri biliyorsun. Sen ikimiz içinde hayırlısını nasip et bizlere. Gönlüme hayırlısını ver. Bana sabır ver."

Bu şekilde başlayıp dakikalarca ettiğim duamı dakikalar sonra nihayet sonlandırdığımda seccademi katladım ve yerine bıraktım. Bakışlarımı etrafta gezdirip kendime yapacak bir şey bulamadığımdan odamdan çıktım.

Annem hâlâ mutfakta yemeklerle uğraştığından anneme arkasından sarılıp başımı öne doğru uzattım.

"Ne yapıyorsun hâlâ ?"

Annem omuzlarını kaldırıp beni istemediğimi yeterince belli ettiğinde geri çekilerek yan tarafına geçtim.

"Akşama Gamze halanlar gelecekmiş. Ona hazırlık yapıyorum."

Kaşlarımı hafifçe çatarak tezgaha yaslandım.

"O zaman ben gitmeyeyim. Sana yardım ederim."

Annem elini havada sallayarak omuzlarını silkti.

"Boşver. Siz abinle gidin gezin. Bir kurabiye yapsan yeter. Akşam ben ilgilenirim."

Annemi onaylayıp dolaplardan malzemeleri çıkarttım. Yere bir bez serip üstüne oturdum. Yarım saat içinde de kurabiyelere şekil verip fırına verdim. Ellerimi yıkarken yutkunarak başımı geriye doğru yatırdım. Acaba o da sever miydi ? Beğenir miydi benim kurabiyelerimi ?

Alnıma konulan öpücükle kapalı olan gözlerim aniden açılırken başımı kaldırdım ve duruşumu düzelttim.

"Abi ?"

Abim fırına bir bakış atıp ellerini sürterek bana doğru döndü.

"Yine o harika kurabiyelerinden mi yaptın ?"

Abimi sade bir baş onayıyla onayladım ve çeşmeyi kapatıp bende ona doğru döndüm. Abim bunu fırsat bilerek bakışlarını yüzüme çevirdi.

"Fırat'ın en sevdiğinden. Bir kaba koy da bari, götürelim o da yesin. Duyarsa kırılır süt oğlan."

Abim Fırat abimle süt kardeş olduğundan ona böyle seslenmekten yıllardır vazgeçmemişti. O yüzden bu hitabı garipsemeden bende güldüm.

"Pişsin de, koyarım tabii ki."

Abimle havadan sudan biraz daha muhabbet ettikten sonra annemin yardım istemesiyle ikimiz de salona geçmiştik. Ben önden süpürürken abim de benim arkamdan toz almıştı. Yarım saat içinde ikimizde işlerimizi bitirdiğimiz için önce birer kahve içmiş, sonra da okunan akşam namazını kılıp hazırlanmak için odalarımıza çekilmiştik. Giyeceğim kıyafetlerimi önceden hazırladığım için beş dakika içinde hazır bir şekilde odamdan çıktığımda odamın önünde abimle karşılaşmıştık.

"Hazırsan çıkalım hadi. Misafirlere yakalanırsak çabuk gidemeyiz."

Abimin kısık sesli söyledikleriyle gülerken anneme gittiğimizi haber verip hızlı hızlı merdivenlerden indik. İkimizde ayakkabılarımızı giydikten sonra arabaya atladık ve yola koyulduk. Kısa bir süre içinde vardığımız kafe şimdiden kalbimi ağzıma getirirken onu görme ihtimalinin bile beni ne hale getirdiğine bir kez daha şaşırdım.

Abimin bana doğru kolunu uzatmasıyla kafede olan bakışlarımı abime çevirdim. Gülerek koluna girdim. Kol kola kafeye girdiğimizde bakışlarım anında onun bakışlarıyla buluştu. Tesadüf müydü ? Bence, değildi. Bu nasıl tesadüftü ? Bu benim için artık tesadüf olamayacak kadar önemli bir şeydi.

Gözleri gözlerimden çekildiğinde bakışları abimle birbirine geçmiş kollarımızı buldu. Yanlış anlaşılma korkusuyla kolumu hemen abimin kolundan çektiğimde abim ne olduğunu anlamayarak bana baktı. Abime tebessüm etmeye çalıştım ve dudaklarımı araladım stresle.

"E geldik artık. Gerek yok herhalde kol kola durmamıza."

Abim gözlerini kısarak bakışlarını yüzümde gezdirdi.

"Neden, kısmetin kapanır diye mi korktun ?"

Dudaklarımdaki tebessüm hızla kaybolurken saçma bir şekilde 'hıh' gibi bir ses çıkardım.

"Ne alakası var canım ?"

Abim cevabımın üstünde çok durmadan beni de kendisiyle birlikte ileriye doğru sürükledi. Ve biz yine cam kenarında bir masaya geçmiş olduk. Abim bakışlarını etrafta gezdirirken Feza'nın olduğu tarafa bakınca gülümsedi. Elini kaldırıp seslendiğinde heyecandan elim kalbime gitti.

"Feza!"

Feza bakışlarını abime çevirdiğinde tahminimin tuttuğunu fark ettim. Gerçekten abimle de tanışıyordu. Peki nasıl oluyordu da biz daha önce hiç denk gelmemiştik ?

Feza başını kaldırıp etrafa bakındı, seslenenin abim olduğunu fark edince oturduğu yerden kalkıp bizim masaya doğru gelmeye başladı. Bana doğru yaklaşan adımlarıyla paralel kalp atışlarımda hızlanırken sakin kalabilmek için ellerimi birbirine kenetledim ve derin nefesler almaya çalıştım.

Masanın başına geldiğinde başını eğerek selam verdi ve tebessüm etti.

"Selamün aleyküm abi. Hoş geldin."

Abim önce başıyla, sonra bir de sesli bir şekilde selamını alıp gülümsedi.

"Aleyküm selam. Hoş bulduk abim."

Abim hemen sonra bana bakıp tekrar ona döndü.

"Kardeşim Ecmel."

Midem güçlü bir şekilde kasılırken yutkundum. Resmen şu an tanışıyorduk. İsmimi öğreniyordu. Bana sadece bakmıyordu, görüyordu da.

Başını bir kez eğip boğazını temizledi hafifçe. Abim bu sefer bana dönüp Feza'yı işaret etti.

"Feza. Fırat'ın arkadaşı. Fırat vesilesiyle tanışmıştık bizde."

Bende onun gibi başımı bir kez eğdim ve dudaklarımı ıslattım.

"Tanıştığımıza memnun oldum."

Yutkunan bu sefer o olurken kısık sesiyle mırıldandı.

"Bende."

Bana hitaben söylediği ilk şeydi. Benimle konuşuyordu. Benimle tanıştığına memnun olduğunu söylemişti değil mi ? Gerçekten benimle tanıştığı için memnun mu olmuştu ?

Abim bakışlarını Feza'ya çevirip ayaküstü kısaca sohbet etmeye başladıklarında gözlerimi üzerinden çekemeden onu izledim. Ona böyle bakmamın yanlış olduğunun farkındaydım. Kendimi sakınmam gerektiğini, uzak durmam gerektiğini de biliyordum. Fakat o böylesine güzelken bunu yapmak o kadar zordu ki, şu zamana kadar senelerce kendimi gönül işlerinden sakınan ben değilmişim gibi kolayca yeniliyordum ona. Anlık yaşadığım farkındalıkla yerimde irkildiğimde belki de günlerdir ilk defa nasıl bir şeyin içine düştüğümü sorguladım. Bana hissettirdikleri şimdiden paha biçilmezdi fakat o bana helâl değildi. Ve haramdan hayır beklemek ne kadar doğruydu ?

Yutkunarak bakışlarımı zorlukla da olsa ondan çektim ve önüme döndüm. Aradan çok geçmeden Feza'da kendi işine dönerken abim sırtını cam tarafına çevirerek bana doğru döndü.

"Ecmel ciddi misin sen ?"

Anlamayarak abime baktığımda başımı iki yana salladım.

"Anlamadım. Neyde ciddi miyim ?"

Abim sağ eliyle sakallı yüzünü kaşıyarak sinirlenmiş gibi güldü.

"Sen Feza'ya karşı bir şeyler mi hissediyorsun ?"

Duyduğum soruyla birlikte aldığım nefes sanki boğazıma takılı kalmıştı. Rengimin bir tık attığının farkındalığıyla ellerimi yanaklarıma kapattım. Gözlerimi kırpmadan abime bakarken zorukla yutkundum. Şaka mıydı ? Beni mi deniyordu yoksa anlamış mıydı ?

"Ne ?"

Saniyler sonra dudaklarımdan ancak tek bir 'ne' kelimesi çıkabildiğinde şüpheyle sorduğu soruya tepkilerimle bile istemeden de olsa cevap verdiğimi fark ettim.

"Bu sabahki dalgınlığının sebebi falanda o. Değil mi ?"

Yanaklarımdaki ellerimi yüzüme kapatıp masaya yaslayarak iç çektim. Bir bakışımdan abim anladıysa, o da anlamış olabilir miydi ? Allah'ım koskoca adamı bakışlarımla taciz mi etmiştim yoksa ?!

"Allah kahretmesin ya!"

Sıkıntılı bir sesle mırıldanmakla yetinip başımı masaya vurma isteğimi görmezden gelmeye çalıştım. Saniyler sonra koluma konulan el ile başımı masadan kaldırdım. Abim bakışlarını direkt gözlerime dikti. Kaşları hafifçe çatık, ciddi ama bir o kadar da merhametli bir ifadesi vardı.

"Abim bana neden söylemedin ?"

Omuzlarımı silkip bakışlarımı gözlerinden kaçırarak masaya çevirdim.

"Daha ben bile sindiremedim ki."

Kısık sesli mırıldanmamla abim kaşlarını kaldırarak yüzüme baktı.

"Bu sindirememiş halin miydi ? Gözlerinle yedin çocuğu!"

Ellerimi tekrar yanaklarıma koyup iç çektim.

"Demesene öyle! Yapmadım öyle bir şey ya!"

Abim ellerini havaya kaldırdı, hemen ardından dizlerine vurdu.

"Ben gördüğümü söylerim," dedi ve ters bir bakış atıp devam etti.

"Her ne kadar bundan hoşlanmasam da gördüm nasıl baktığını, söylemek benim görevim. Gerisi sende."

Bu sefer utançla başımı eğdiğimde Feza'dan tarafa az önceki halime tezat bakamıyordum bile.

"Anlamış mıdır o da ?"

Endişeli bir şekilde sorumu abime yönelttiğimde o benim aksime direkt bakışlarını ona çevirdi.

"Bilmem. Fark etmedim. Kardeşimin bakışlarına şaşırmakla meşguldüm."

Gözlerimi devirip bakışlarımı sıkıntıyla camdan dışarıya çevirmiştim ki karşı koltuktan gelen sesle başım otomatikman bu sefer o tarafa döndü. Fırat abim elleriyle yakalarını düzeltip nefeslerini düzenlemeye çalıştı. Onun kendine gelmesini beklerken abim de ben de sessizce bunu bekledik. Aradan geçen yaklaşık yarım dakika sonra Fırat abim derin bir nefes alarak elinde getirdiği sudan bir yudum içti ve arkasına yaslandı.

"Ne bu hâl oğlum ? N'oldu ?"

Fırat abim su şişesini masanın üzerine bırakıp parmaklarıyla ritim tutmaya başlarken iç çekti.

"Filiz teyze, Feza'nın annesi. Tutturdu ikinci okulu da bitirdi artık evlensin diye. Bana diyip duruyor şimdi ikna etmem için. Onunla konuştum oradan geliyorum. Ama artık Feza'ya nasıl konusunu açacağımı şaşırdım."

Fırat abimin yana yakıla söylediği sözler yüreğime bir kor gibi düşerken zorlukla arkama yaslandım. Abimin bakışlarını üzerimde hissetmeme rağmen ona dönmezken omuzlarım gözle görülür bir biçimde çöktü. Daha tanışmadan müstakbel kaynanamdan ilk golü yemiştim iyi mi ?


-Bölüm Sonu-


¹Edip Cansever, Gelmiş Bulundum: Seçme Şiirler, Gözleri


Selamün aleyküm! Ben geldiim! Destekleriniz için çok çok teşekkür ederim 😌 Devamını da beklerim 🤭

Bunda daha önce hiç yapmamıştım ama Kahvenin Hatrı Kırk Yıl'dan kalan bir alışkanlıkla bunu yapmazsam içimde kalır 😄



Bunu bölüm sonundaki Ecmel'e ithaf ediyor ve kaçıyorum. Hadi Allah'a emanet olun!


Loading...
0%