Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm: "Bazen Uzak Durmak Gerekir"

@uuykusuzvedengesiz

Günlerden perşembe, aylardan aralık, mevsimlerden kıştı. Ve yılın ilk karı şimdi yağıyordu. Her biri birbirinden farklı şekilde olan kar taneleri gökyüzünden inerek yeryüzünü süslüyordu. Henüz yeni yağmaya başladığı için düştüğü yerde eriyordular fakat ben büyük bir hevesle tutmasını beklemekten vazgeçemiyordum. Çünkü o zaman her yer bembeyaz oluyordu ve ben kendimi bir kar küresinin içinde gibi hissediyordum. Bu his beni saçma bir şekilde mutlu ediyor, hatta çoğu olumsuz duygularımın da üstünü örtüyordu.

Derin bir iç çekip içimdeki huzurla tebessüm ettim. Pencerenin önüne iyice yaklaşıp camı açtığımda yüzüme vuran sert soğuk rüzgârla biraz gerilesemde buna takılmadan işime devam ettim. Küçük kar taneleri yüzüme vurup oldukları yerde eriyip minik su damlacıkları haline gelirken, elimdeki kabı pencerenin denizliğine bıraktım. Fakat rüzgâr o kadar kuvvetliydi ki küçük kabın içindeki buğday taneleri bile uçmaya başlamıştı. Böylece koysamda kuşlara bir faydası olmayacağına kanaat getirerek kısa bir süre düşündüm. Daha sonra eski muhabbet kuşumuzun evi olarak kullandığımız kafes aklıma gelince kafesi aramaya koyuldum. Evin kiler kısmında direkt kafesi bulduğumda yaşadığım rahatlamayla birlikte gülümsedim. Kafese gerekli işlemleri yaptıktan sonra buğdayların olduğu kabı da içine bıraktım. Camı tekrar açıp, zamanında abim askere gittiğinde bayrak asmak için kullandığımız askıya kafesi astım. Abim askerden geldikten sonra bayrak çok tozlandığı için bayrağı oradan almıştık ama askı kalmıştı. Ve o askı şimdi yine işe yarayacaktı.

Kafesi astıktan sonra içerisini daha fazla soğutmamak için camı kapatarak içeriye girdim. Kuşlar güvenip kafese girer miydi bilmiyordum ama aklıma başka bir şey gelmediğinden tek dileğim gelmeleriydi.

Kapının karşısında kalan masama geçtiğimde okumayı unutmamak için kitaplığıma koyduğum Kur'an'ı Kerim'imi alarak masama koydum. Dışarıda yağan karın verdiği sakinliğe okuduğum ayetlerin verdiği huzurda eklenince bir saate yakın okumaya devam etmiştim. Bir saatin sonunda okunan ikindi ezanıyla Kur'an'ı Kerim'imi yerine bırakıp namazımı kılmıştım. Namazımın hemen ardından günlerdir dilime pelesenk ettiğim duamı yine tekrarladım.

Allah'ım, sen benim gönlümden geçenleri biliyorsun. Sen ikimiz içinde hayırlısını nasip et bize. Gönlüme hayırlısını ve nasibimdekini ver. Bana sabır ver.

İç çekerek seccademin üstünden kalktım ve katlayıp her zaman bıraktığım yerine özenle bıraktım. İç çekerek başımı cama doğru çevirdiğimde kafesin içindeki hareketliliği fark ederek gülümsedim.

İçeriden gelen konuşma sesleriyle tülbentimi düzeltip odamdan çıktım. Seslerin kapının dibinden geldiğini fark ederek kapıya doğru ilerledim. Rahat duruşum kapıya vardığımda gördüğüm simayla yok olurken sopa yutmuş gibi dikleştim. Bakışlarım şaşkınlıkla kapıdaki adamda gezinirken yan tarafımdaki duvara yaslandım. Bu adam kesinlikle benim dengemi sarsıyordu...

Feza'nın bakışları bana kaydığında abimle annem de bana dönmüştü. Bakışlarımı onlardan kaçırarak tekrar Feza'ya çevirdiğimde yutkundum. Feza başını eğerek bana selam verdiğinde hevesle sesini de duymayı bekledim. Kulaklarım bir şey söyleme ihtimaline karşılık dikkat kesilirken o da beni çok bekletmedi sağ olsun.

"Merhaba."

Söylediği sanki çok matah bir şey söylemiş gibi ağız dolusu gülümsedim.

"Merhaba."

Karşılıklı konuşmamız yalnızca bu iki kelimeden ibaret olsa da ben sanki saatlerce onunla muhabbet etmişiz gibi hissediyordum. Bu normal miydi ?

Abimden gelen bir boğaz temizleme sesiyle yaslandığım duvardan ayrılırken bakışlarımı üstünden çektim. Annem ortamın sessiz kalmasına fırsat vermeden gülümseyerek Feza'ya hitaben konuştu.

"Annene de söyle oğlum, bari bi kahvemizi içmeye gelsin. Açtık iyice arayı."

Annemin sözleriyle birlikte yutkunurken 'İstersen sen de kahvemizi içmeye gelebilirsin.' diye söylenmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Gün geçtikçe içimdeki duygular yok olup gideceğine yerini daha da sağlamlaştırıyor ve kalıcı hâle geliyordu. Ve bu hislerin içimdeki arsız yanı ortaya çıkardığını da inkâr edemeyecektim.

Feza anneme karşı davetini annesine ileteceğini söyleyip vedalaştıktan sonra gitti. Annem kapıyı kapattı. Abim yanıma kadar geldi. Ben ancak kapanan kapıdan gözlerimi çekebildim.

"Neden gelmiş ?"

Annemin içeriye gitmesiyle birlikte abime içimi kemiren o soruyu sorabilmiştim.

"Cüzdanımı arayıp duruyordum ya, kafede düşürmüşüm. Yiğit rica etmiş, o da getirmiş sağ olsun."

İç çekerek yerimde sallandım ve saf saf güldüm.

"Ne kadar centilmence bir davranış."

Abim yüzünü buruşturarak bana bakıp başını iki yana salladı.

"Kızım sen bitmişsin! Bir an annem kahveye davet edince, gel bir de benim tuzlu kahvemi iç diyeceksin diye korktum!"

Abimin söylene söylene içeri geçmesini izleyerek omuzlarımı silktim. Deseydim ne olurdu ki, en fazla beni de kalbim dolu diyip reddederdi herhalde. Yine aklıma gelen o cümleler mutluluğuma darbe indirirken derin bir nefes aldım. Nereye kadar ondan saklayacaktım ki ? Ya da en fazla ne zamana kadar belli etmeden böyle sürdürebilirdim ?

Düşen moralimle birlikte az önceki hâlimden eser kalmamış bir şekilde ayaklarımı yere sürüye sürüye oturma odasına geçtim. Abim televizyon karşısında oturmuş elindeki kumandayı döndürerek televizyon izliyordu. Yamacına geçip koluna yaslandım ve çenemi omzuna koydum. Abim bir şey söylemek istediğimi anlayarak televizyonun sesini kıstı ve bana doğru döndü.

"Ne söyleyeceksin ?"

Dudaklarımı ıslatıp bende duruşumu dikleştirip parmaklarımı birbirine geçirdim.

"Gönlünde birisi varmış. Sen kim olduğunu biliyor musun ?"

Sözlerimle birlikte abimin kaşları çatılırken birkaç saniye duraksadı.

"Bilmiyorum. O kadar derin bir hukukumuz yok. Fırat bilir belki. Ama benim takıldığım yer burası değil. Sen gönlünde başka birisi olduğunu bile bile nasıl bu yolda yürüyeceksin abim ?"

Abimin sorusuyla yutkunurken sürekli bunun benim önüme bir engel olduğunu bir kez daha anladım.

Aklın yolu birdi, fakat ben aklımı değil kalbimi dinliyordum. Hata mı ediyordum ? Ama o nasıl birisini seviyorsa, bende onu sevebilirdim değil mi ? Şimdilik bir karşılık beklediğim de yoktu. Bir zarar gelecekse de bana gelecekti nasılsa. Gelecek zararı da göğüslemeye git gide kendimi hazırlıyordum, biliyordum.

Abim sessizliğim karşısında nefesini sesli bir şekilde verirken ellerimi avuçlarına aldı.

"Bak Ecmel, Feza iyi çocuk, hoş çocuk. Ama gönlünün dolu olduğunu bile bile ona bağlanman sana ne kazandırır ? Gördükçe daha çok için acır sadece. Her görüşünde kalbini hep aynı şekilde attırır belki, ama o andan sonra yakar kavurur seni. O acı gün geçtikçe yer bitirir, tüketir insanı. Sen benim canımsın. Benim canımı yakma abim."

Abimin sözleriyle gözlerim dolarken ruhumu büyük kara bulutlar sarmış gibi hissettim. Keşke bir umudum var, bu yüzden vazgeçmeyeceğim diye ona mantıklı bir sebep sunabilseydim. Fakat benim tek sebebim hislerimdi.

"Zaten askere gidecekmiş ay sonu. Şurada bir ay sonra onu görmeyeceksin bile."

Kulaklarıma dolan cümleler birbirine bağlı ellerimi sıkmama sebep olurken o karar bulutlar ruhumu sarmak yerine ruhuma bulaştı. Aylarca, haftalarca, belki senelerce yanından geçip gitmiş olabileceğim, bunun benim için hiçbir önem arz etmediği adamı bir ay sonra göremeyeceğim için kendimi böyle büyük bir boşlukta hissetmem normal miydi ? Şunun şurasında onu göreli bir hafta olmamış mıydı ? Bir haftada bana bu kadar işlemiş olması mümkün müydü ? Bu sorunun cevabına, başka birisini görerek cevap verecek olsaydım imkân vermezdim. Ama hisseden bendim. Bizzat yaşayan bendim. Ve şimdi tüm inancımla imkânı olduğunu söyleyebilirdim.

Abimin çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirmesiyle dolan gözlerimi görmemesi için yüzüme bakmasına fırsat vermeden abimin boynuna sarıldım. Abim nefesini sesli bir şekilde verirken bir yandan da sırtımı sıvazladı. İçimdeki acıyı paylaşmaya çalışması bile dudaklarımda buruk bir tebessüm oluştururken kendimi sıkarak gözlerimdeki yaşları geriye gönderdim. Derin bir nefes alıp geriye çekildikten sonra abime tebessüm ederek oturma odasından çıktım. Anneme biraz halsiz olduğumu ve yemeğe kadar odamda dinleneceğimi söyleyip odama geçtim. Odamın kapısını kapatıp boğazımdaki yumruyla yatağıma ilerledim. Ne zaman bu gerçeği görmezden gelip şansımı deneyeceğim desem biri çıkıp yüzüme tüm gerçekleri haykırıyordu. Bunu bir başkası yapmazsa kendim yapıyordum. Aslında bu gerçeğin beni çok rahatsız ettiğini kendime ifade ederken nefesimi sesli bir şekilde bıraktım.

Camdan dışarıya çevirdiğim bakışlarım buğulanıp önümü görmeme engel olurken iç çektim. Ben daha kendi içimdeki gelgitlerimi bile atlatamıyordum. Hislerimin arkasında durmaktan korkuyordum.

Yatağıma uzanıp gözlerimi kapattığımda düşünmemek için uyumaya çalıştım. Uyumak ve düşüncelerin ağırlığını biraz olsun hafifletmek istedim.

Akşam yemeğine oturmadan on dakika önce annemin seslenişiyle uyanmış ve akşam namazımı kılıp mutfağa geçmiştim. Sonra da annemin masayı kurmasına yardım etmiştim. Hep birlikte masaya oturduğumuzda derin bir nefes alarak dudaklarıma bir gülümseme kondurdum.

"Yemekten sonra çay olana kadar bir tatlı yapayım mı ? Çayın yanına yeriz."

Abim bu ani enerji patlamama anlam veremez gibi bakışlarını üzerime dikse de ben ondan tarafa bakmadım. Annem ortada dönen muhabbeti alakasız bir şekilde bölmemişim gibi ağzındaki yemeği bitirip bana döndü.

"Olur. Geçen yaptığın kurabiyelerden yapsana hatta, babanın da çok hoşuna gitmişti."

Annemin kurabiyelerden bahsetmesiyle aklıma onun beğenip beğenmeyeceğini düşündüğüm geldiğinde bir anlık duraksadım. Fakat hemen sonra gülümsememi bozmadan başımı aşağı yukarı sallayarak yemeğimden bir yudum aldım.

"Olur tabii, yaparım."

Annemler kendi aralarındaki muhabbete kaldığı yerden devam ederken yemeğin sonunu da öyle öyle getirmiştik. Yemekten sonra hemen malzemeleri hazırlayıp kurabiye hamurunu yoğurmaya başlarken yanıma gelen abimle gülümseyerek ona baktım.

"Bir şey mi diyeceksin abi ?"

Abim hemen yanıma benim gibi yere çöktü ve bakışlarını önümdeki kapta duran kurabiye hamurunda gezdirdi.

"Yüzüne bir mutluluk maskesi takınca geçti mi hemen ?"

Abimin sorusuyla hamurun içindeki ellerim duraksadığında ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Derin derin nefesler alıp kendimi sakinleştirirken bir yandan da hamuru yoğurmaya bir son verip şekil vermeye geçtim.

"Sen haklıydın abi, ben bu kadar çetin bir savaşa girecek kadar bir şeyler hissetmiyorum herhalde. Yolun en başında o yoldan dönmek en mantıklısı. Şu an biraz acıtıyor, ama eminim zamanla geçer."

Abim bir şey demeden başımın üzerine bir öpücük bırakıp gittiğinde kurabiyelere şekil vermeyi bitirip fırına verdim. Saniyler sonra annem mutfağa girdiğinde fırına bir bakış atıp çay bardaklarını çıkarmaya başladı.

"Yarın Filiz kahve içmeye gelecekmiş. Az önce aradı haber verdi."

Filiz. Saatler önce sadece yüzünü gördüğüm için hem beni mutluluktan havalara uçuran, hem de hislerini bildiğim için uçurumlardan düşüren adamın annesi. Gözlerimi kapatarak bir sabır çektim. Belki bu da benim bir sınavım olacaktı.

"İyi, ne güzel. Buyursun gelsin."

Annem omzunu omzuma vurarak alayla konuştu.

"Kurabiyelerinden koyarız. Bakarsın seni oğluna ister."

Annemin ciddi olmadığını, sadece bana takılmak için bunu söylediğini bilmiyordum. Fakat bilmeden yarama tuz basıyordu, haberi yoktu.

"Benim gitmeye niyetim yok. Oğlu bulur ona kız."

Kısık bir sesle verdiğim cevaba annem güldüğünde ben ağlamak üzereydim. Bir cümle içinde bile olsa onu bir başkasıyla anmak oldukça zoruma gitmişti. Üstelik sadece zoruma gitmemiş, bir de kalbimi kırmıştı.

Annem hazırladığı tepsiyi alıp içeriye geçerken ben de kurabiyeler pişene kadar odama çekildim. Odama geçmeden yerinden aldığım Kur'an'ı Kerim'i masamın üzerine bırakıp sandalyeme oturdum. Genelde bir gün içinde defalarca okumak aklıma pek gelmezdi. Fakat sanki ruhum buna ihtiyaç duyuyordu. Rabb'imle bir şekilde iletişim kurmak ve ruhuma huzur verecek bir şeyler istiyordum. Rastgele bir sayfayı açıp okumaya başladığımda içimin gerçekten ferahlamasıyla sayfanın sonuna geldiğimde derin bir nefes verdim. Kur'an'ımı kapatıp kitaplığımda duran tefsir kitabıma uzanıp onu aldım. Az önce okuduğum sayfanın anlamını okumaya başladıktan sonra okuduğum bir ayetin anlamı sağ gözümden bir damla yaş akmasına sebep oldu.

"Doğrusu, hanım ona sahip olmayı iyice aklına koymuş ve buna yeltenmişti de. Eğer Rabbinin burhanını görmeseydi, o da kadına meyledecekti. Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı." (Yusuf, 12/24)

İçime derin bir nefes çektikten sonra kararlılıkla arkama yaslandım. Elimden geldiğince ben de ondan uzak duracaktım. Olurdu ya, bir de gönlündekini unutup gönlü bana düşerdi, işte o zaman ne onu ne de beni tutmak şimdikinden çok daha zor olurdu. Belki de bizim için hayırlısı gerçekten buydu. Onun herkesten uzak durduğu gibi bende ondan uzak durmalıydım. Ne olursa olsun o bana haramdı, ve ben de harama bulaşmamak için elimden ne geliyorsa yapacaktım.


•••


Dün akşam içimin de ferahlamasıyla biraz daha iyi bir halde ailemle her akşam olduğu gibi çay faslını yapmış, biraz birlikte vakit geçirmiştik. Saat geç olmadan da herkes odalarına dağılmıştı. Ben de hiç oyalanmadan, biraz da çok düşünüp verdiğim kararlardan caymamak için, hemen yatıp uyumuştum. Sabahta düne göre oldukça iyi uyanmıştım. Kahvaltıdan hemen sonra annem mutfağa girerken bende temizliğe el atmış ve evi silip süpürmüştüm. Annem elbette gelen misafiri sadece kahve içirip yollamayacağı için birkaç çeşit yemek yapmıştı. Herkes kendi işinin başında vakti öğlen ettikten sonra namazlarımızı da kılıp misafirimizi beklemeye başlamıştık. Filiz teyze de bizi çok bekletmemiş, ve on dakika kadar sonra kapımızı çalmıştı. Kapıyı açıp güler yüzümle Filiz teyzeyi karşılarken evin önünde duran arabaya dönüp bakmadım. Her ne kadar kendi içimde bir savaş versem de bu sefer bu savaşın galibi ben olmuştum. Zaten o da çok beklemeyip arabayı hareket ettirmiş ve daha fazla işimi zorlaştırmamıştı.

" Hoş geldiniz."

Cıvıldar gibi çıkan sesimle bana kocaman gülümseyen kadın cevap verirken bir yandan da kollarını bana doladı ve sırtımı sıvazladı.

"Hoş buldum kızım."

Hissettiğim samimiyetle yüzümde sahici bir gülümseme oluşurken ayrılır ayrılmaz terlik çıkarıp önüne bıraktım. Filiz teyze teşekkür edip önden içeriye geçerken bende hemen arkasından oturma odasına geçtim. Onlar annemle selamlaşıp hemen sohbete başlarken telefonumdan gelen bildirim sesiyle koltuğun üzerindeki telefonuma uzandım. Ekranı açıp bildirim panelinden gelen bildirime baktığımda kalbim onu tanıdığımdan beri sık sık olduğu bir şekilde hızlandı.

Onun ismini telefonumun ekranında görmek bile beni bu hale getiriyordu.

Çektiğim fotoğrafları paylaştığım hesabıma istek atmıştı. Fakat hesabın benim olduğunu sınırlı kişi biliyordu. Onun bunu bilerek istek atmış olabilme ihtimaline karşılık bir de sadece önerilen hesaplardan görüp atmış olabilme ihtimalini karşılaştırmaya çalıştım. Hangisi daha mümkündü ? Elbette önerilen kişilerden görüp takip etmesi...

Yutkunarak başımı kaldırdığımda bana bakan kadınla göz göze geldiğimde dudaklarıma bir tebessüm kondurmak bu defa oldukça zor gelmişti.

Filiz teyze, sence senin oğlun benim hesabımı benim olduğumu bilerek takip etmek istemiş olabilir mi ?


-Bölüm Sonu-

Selamün aleykümm! Çok içe dönük bir bölüm oldu farkındayım ama ne hissettiklerini yansıtabilmek için biraz böyle olması gerektiğini düşündüm.

Sizce Feza gerçekten Ecmel olduğunu bilerek takip isteği atmış olabilir mi ?

Siz Ecmel'in yerinde olsanız ne yapardınız ?

Sorularım bu kadardı efendim teşekkürler 😅

Ve destekleriniz için de çok çok teşekkür ederim 💚🌿

Loading...
0%