Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm: "Masaldaki Prensesi Bulmak"

@uuykusuzvedengesiz

Mutluluğun formülü nedir ? Huzurlu bir aile, güzel bir ilişki, iyi giden bir kariyer ? Ben mutluluğun tam bir formülü olduğuna inanmıyordum. Çünkü herkese göre farklı ve değişkendi. Ben şu an mutluydum. Ailemle, her ne kadar onlar bilmese de, sevdiğim adamın evindeydim. Sorunsuz bir şekilde yemekler yenmişti ve çay faslına geçilmişti. Annem yerinde kıpırdanarak Filiz teyzeye hitaben konuştu.

"Ee Filiz, bahsettiğin konuda bir yol kat edebildin mi ?"

Filiz teyze elini annemin koluna koyarak gülümsedi.

"Etmem mi hiç! Yani Feza'mın da telefonunda bir kız resmi gördüm ya ölsem de gam yemem!"

Duyduğum cümleye oturduğum yerde dikleşerek dikkat kesildim. Telefonunda bir kız fotoğrafı gördüm de ne demekti ? O kız ben olsam, şu anki tepkileri çok başka olacağından bu ihtimali düşünmeden rahatsızca yerimde kıpırdandım. Annesi tanımadığına göre yabancı biri olduğu da kesindi.

Kapı tarafından gelen sesle bakışlarımı o yöne çevirdiğimde gözlerim onun yüzünü buldu. Yüzüm ilk karşılaştığımız andaki ifademden oldukça uzak olduğundan bende olan bakışları hafifçe çatıldı. Daha fazla bakışlarını bende tutmayıp annesine döndüğünde 'Kim o kız ?!' diye yakasına yapışmamak için kendimi zor tutmam gerekti.

Filiz teyzenin arkadan duyduğum sesiyle irkildiğimde kendime gelmek için hafifçe öksürdüm. Odadaki tüm bakışlar bu hareketimle bana dönerken utançla tebessüm etmeye çalıştım. Sanırım sandığım kadar hafifçe öksürememiştim...

"Bir şey mi istedin oğlum ?"

Feza'nın bakışları anlık bana değdikten sonra tekrar annesine döndü. Yanaklarımın hafiften ısınmaya başlamasına rağmen başımı tavırla onun olduğu tarafın tersine çevirdim. En azından buna hakkım olduğunu düşünüyordum.

"İstiyorum."

Filiz teyze başını iki yana sallayarak ayağa kalktı ve yanına ilerledi. O sırada annem bana dönüp yüzüme bakmıştı.

"Kızım ne oldu senin suratına, kıpkırmızı olmuşsun ?"

Anneme başımı iki yana sallamaktan başka bir şey yapamazken Filiz teyze Feza ile konuştuktan sonra geri gelmişti. Parmaklarımı birbirine geçirip bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım. Daha ona sinirlenmemin ardından dakikalar geçmeden tek bir kelimesiyle kalbimi tekletmişti.

İçime derin bir nefes çekerek bana dönen Filiz teyzeye gülümsedim. Moralimin her ne kadar bozulmuş olsa da bunu yansıtmamak için ekstra bir çaba harcıyordum.

"Sen ne okuyordun kızım ?"

Yerimde kıpırdanarak yüzümdeki gülümsemeyi eksik etmeden onu cevapladım.

"İşletme okuyorum."

Filiz teyze başıyla beni onaylayıp yeni bir soruya geçti.

"Son senendi değil mi ?"

Başımla onu onayladığımda bir abimin buraya gelmeden önce söylediği sözler zihnimde yankılandı.

"Güzel, becerikli, neredeyse okulu bitecek, iyi kalpli."

Filiz teyze, aklındaki oğluna layık gördüğün kız ben olabilir miydim ?

Heyecanla az önce ısınan yanaklarım normale dönmeme fırsat verilmeden yine kızarırken bu ihtimalin bile kalbimi ağzıma getirdiğini fark ettim.

"Baksana, bizim Feza'nın yemeklerini yaptığı bir restoran var. Oraya muhasebeci arıyorlardı. Hem staj yapmış olursun, hem seversen orada çalışırsın. Nasıl olur ?"

Filiz teyzenin feklifiyle birlikte az önceki sorgusunun nedeni anlaşılırken duraksadım. Onunla aynı ortamda çalışabilme şansı sunuluyordu şu an bana... Bu bile kalbimi hızlandıracak bir şeydi. Hoş, konu o olunca şu birkaç haftadır kalbimin hızlanması için aklıma gelmesi bile yetiyordu ya...

Ama az önce de telefonunda bir kızın fotoğrafını gördüğünü de söyledi.

Yutkunarak bakışlarımı sorarcasına anneme çevirdiğimde annem omuzlarını silkerek karışmayacağını belli etti. Boğazımı hafifçe temizledikten sonra kararsızlıkla dudaklarımı araladım. İhtimalinin bile kalbimi ağzıma getirdiği şeyleri yaşamak söz konusuydu.

"Ben önce bir babamla konuşayım, sonra konuşalım olur mu ?"

Aslında ayarlamak üzere olduğum bir staj yerimin olduğu gerçeğini görmezden geliyordum. Yaptığımın hiç etik olmadığının farkında olarak, onunla aynı iş yerinde çalışma fikrini de direkt yabana atmayı istemiyordum.

Filiz teyze beni onayladığında biten çayları görünce ayaklandım. Filiz teyze her ne kadar itiraz etse de boş bardakları alıp mutfağa geçtim. Bardakları doldururken kapıdaki gölgeyle birlikte o tarafa döndüm. Feza onu fark ettiğimi görünce kapıda elinde boş bardaklarla dikilmeyi kesip mutfağa girdi. Bardakları tezgahın üzerine bırakıp bana doğru iterken yutkunarak dudaklarını araladı.

"Evime çok yakıştın."

Bu sefer yutkunan ben olurken sessiz kalarak onun getirdiği bardakları da doldurdum. Daha sonra kendi getirdiğim bardakları geri tepsiye koyup gitmek üzere kapıya yönelirken söylendim.

"Sen git telefonunda fotoğrafını tuttuğun kıza söyle bunları."

Sözlerimle kaşları hafifçe çatılırken ona arkamı dönerek mutfaktan çıktım. Arkamdan kısık sesli bir 'Ne ?' sorusu duysam da duymazlıktan gelip yoluma devam etmiştim. İçeriye girmeden önce dudaklarıma bir tebessüm kondurup odaya öyle girdim. Herkese çaylarını dağıttıktan sonra çalan kapıyla Filiz teyzeye döndüm. Gidip kapıyı açmalı mıydım ?

Benim ikilikte kalmama fırsat kalmadan kapı Feza tarafından açılırken evi küçük bir kız çocuğunun sesi sardı.

"Dayı!"

Yankılanan sesin bir dakika kadar ardından Feza kucağında küçük bir kız çocuğuyla kapının önünden geçtiğinde anlık kalbim tekledi. Sadece birkaç saniye gördüğüm bir görüntüydü fakat yüreğimi ağzıma getirmeye yetmişti.

İçeriye giren yirmili yaşlarının sonlarında olan kadın herkesle tek tek selamlaştığında köşeye geçerek oturdu. Gözlerini herkesin üzerinde gezdirdikten sonra gözleri benim üzerimde duraksadığında gözlerini kısarak yüzüme baktı.

"Ecmel ?"

Başımla onu onaylayıp zorlukla tebessüm ettim. Ablası olduğunu anlayabiliyordum. O belli ki beni tanıyordu, fakat ben onu çıkarmamıştım.

"Ne kadar büyümüşsün," diye mırıldanıp yanındaki sehpaya elinin tersiyle vurdu.

"MaşAllah ne kadar güzel bir kız olmuşsun."

Dudaklarıma yayılan gülümsemeyle ona oranla daha kısık çıkan sesle mırıldandım. Öyleyse ablasından onay aldık diyebilir miydik ?

"Teşekkür ederim."

Sözlerimi bitirir bitirmez odaya dalan küçük kız nefes nefese bir şekilde ellerini dizlerine yaslayarak eğildiğinde onun haline güldüm.

"Anne, dayım gidecekmiş!"

Dört beş yaşlarındaki çocuk gözlerini büyüterek feryat figan sözlerini sarf ettiğinde içeride ne konuşulduğunu da anlamış olmuştum. Merak ettiğimden değildi elbet ama... Aslında tam da merak ettiğimdendi. O, şu an ailemle bir aradaydı, nasıl merak etmeyecektim ki ?

Başımı iki yana sallayarak önümdeki manzaraya geri döndüğümde iç çektim. Küçük kız benimde içimdeki yaraya parmak basıyordu da haberi yoktu. Daha aramızda doğru düzgün bir konuşma bile geçmemişken o yaklaşık bir ay sonra askere gidecekti. Büyük ihtimal altı ay boyunca orada kalacaktı. Belki hakkım olmayacak bir şekilde özlem şimdiden içimde yer etmişti. Fakat emindim ki yaşatacağı gurur insanı teselli edecek cinstendi.

Filiz teyze torununu dizine vurarak yanına çağırdığında küçük kız ayaklarını sürüye sürüye anneannesinin yamacına yanaştı. Dizine oturduktan sonra Filiz teyze torunun başına bir öpücük kondurdu.

"Ecrin bak bu Ecmel ablan, bu da annesi Melek teyzen."

Filiz teyzenin bizi takdim etmesiyle badem gözler bana çevrildi.

"Aynı dayımın masallarda anlattığı prensesler gibisin. Sen prenses misin ?"

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandığında zorlukla yutkundum. Hayır, şu an yanaklarımın ısınmaması gerekti! Fakat ben her iltifat aldığımda veya utandığımda olduğu gibi kesinlikle yine kıpkırmızı oluyordum!

Ecrin vereceğim cevabı beklemeden elini havada sallayarak beni yerin dibine soktuğunu bilmeden gelişine devam etti.

"Benim dayım da prens mesela. Prens ve prensesler genelde evlenir."

Kızaran yanaklarıma eş gözlerim irice açılırken ne yapacağımı şaşırmış bir halde kala kalmıştım. Annem benim bu hallerimi bildiğinden garipsemeden devreye girdi.

"Yok kuzum, benim kızımın prensi çıkmadı daha."

Sen öyle san anne. Ben prensimi buldum, sadece henüz senin haberin yok.

Derin bir nefes alarak ayağa kalktığımda bakışlar üstüme döndüğünde şüphe uyandırıp uyandırmamasını düşünmeden mırıldandım. Tek isteğim konu değişene kadar şu ortamdan uzaklaşmaktı.

"İzninizle, ben bir su alayım."

Arkama bakmadan salondan çıktığımda mutfağa ilerledim. Üst dolaptan bir bardak alıp aceleyle sürahiden suyu doldurdum ve kafama diktim. Her ne kadar içimdeki manen yanan ateşi tamamen söndürememiş olsa da bir ferahlık vermişti.

"İstersen ben senin prensin olurum."

Arkamdan gelen sesle içtiğim su boğazıma kaçarken birden öksürmeye başladım. Gözlerim tıklandığım için yaşarırken bir elimi göğsüme vurmaya başladım. Az önce duyduğum sesin sahibi bir elini sırtıma atıp hafifçe vururken nefes almaya çalıştım. Saniyler sonra nihayet suyu yutabildiğimde acıyla nefes aldım. İçtiğim su bile sesini duyunca yolu şaşırmıştı.

"İyi misin ?"

Merak en endişeyle çıkan sesi kulaklarıma dolduğunda arkamı dönerek göz göze gelmemizi sağladım. Bakışlarına tutunan bakışlarım heyecanla kaçacak yer ararken bakışlarımı onda çok tutmadan çektim.

"Şimdi daha iyiyim." diye mırıldanıp sinirle devam ettim.

"Ne diye sessiz sessiz geliyorsun arkamdan ? Ödüm koptu!"

Feza arkasındaki masaya yaslanarak omuzlarını silkti.

"Aslında sessiz olmak için özel bir çaba harcamadım. Balkondaydım, sadece oradan çıktım."

Kaşlarıyla balkon kapısını işaret ettiğinde bu sefer omuzlarını silken ben olmuştum.

"Ne prensi, ne olması ? Neyden bahsediyorsun ?"

Pekala az önce içerideki konuşmaları duyduğunu ve ona ithafen böyle bir şey söylediğinin farkındaydım. Fakat şu an, sonuna kadar inkâr edecektim. Bir de burada utançtan yerin dibine girmeyi istemiyordum.

Feza'nın kaşları hafifçe çatılırken yerinde kıpırdandı.

"Bak telefon mevzusuysa, neyden bahsettiğini anlamadım. Bilmiyorum bile."

Masumca sarf ettiği sözler ilk birkaç saniye omuzlarımın çökmesine sebep olsa da hemen sonrasında tekrar omuzlarımı silktim. Direnecektim. Bu mevzunun aslını öğrenene kadar yelkenleri suya indirmeyecektim. Evet, tüm o masumluğu ve çekiciliğine rağmen...

Neyden bahsettiğini anlamamış gibi, bunu az önceki karşılaşmamızda ben dememişim gibi, bakışlarımı o harici başka yerlerde gezdirdim.

"Ne telefonu ?"

Başını omzuna doğru eğerek bana bakarken ben hiç oralı olmadan ona arkamı döndüm ve bardağa tekrar su doldurdum. Evet, şu an işime gelmediği için tam olarak salağa yatıyordum. Kalkmayı unutmasaydım bari...

Fakat ani bir kararla bardağa doldurduğum suyu ona uzatırken dudaklarımı araladım.

"Al, iç. Sen o prenses masalının üstüne bir bardak soğuk su içersin anca."

Şu an neden böyle davrandığımı bilmediğinin farkındaydım, veyahut tavırlarımın da tam bir ergen gibi olduğunun da. Fakat o telefonunda bir kızın fotoğrafının olmasını sindirememiştim, üstüne üstlük bunun içimdeki kıskançlık fitilini de ateşlediğini itiraf edebilirdim.

Feza bu sefer daha derin çatılan kaşlarıyla tam dudaklarını aralamıştı ki ona bakmadan kapıya döndüm. Kapıda gördüğüm simayla kalbim ağzıma gelirken elimi istemsizce kalbimin üstüne bastırdım. Gerçekten mi ? İki kelam etmiştik ve onda da yakalanmış mıydık ?

"Abla ?"

Feza benden önce atılırken Feza'nın ablası dudakları şaşkınlıkla aralı bir şekilde birkaç saniye durup ellerini birbirine vurdu.

"O prenses bu prenses!"

Feza bu masalı yeğenine ne zamandır ve kaç defa anlatmıştı bilmiyordum fakat anlaşılan onların arasında oldukça popüler bir masaldı anladığım kadarıyla.

Feza elini ensesine atarak ovaladığında sesli bir şekilde nefesini verdi.

"Daha çok bağır istersen abla, herkes duysun."

Az önce annemden duyduğumu hatırladığım kadarıyla Feyza abla dudaklarını birbirine bastırdı.

"Kısa bir şok anıydı, pardon."

Feyza abla kaşlarını kaldırarak bakışlarını kardeşinden bana çevirdi ve gülümsedi.

"Doğru ya, kahverengi gözlü, kısa boylu, beyaz tenli... Prenses kaç dakikadır gözümün önündeymiş ama ben fark etmemişim."

Feza boğazını hafifçe temizleyerek başını omzuna eğdi. Sanırım bu 'yeterli' demekti.

"Çok pardon, kusura bakma lütfen! Ben böyle kendi kendime çıkarımlar yaparken dış dünyayla bağlantımı koparıyorum da."

Feyza ablanın mahcubiyetle söyledikleriyle yutkundum ve kendimi en azından tebessüm edebilmek için zorladım.

"Yok canım, ne kusuru estağfurullah."

Feyza abla beni baştan aşağı süzerek gülümsedi ve kardeşine dönüp diğer parmaklarını kapatıp baş parmağını kaldırdı.

"Seni gidi şanslı prens! Turnayı gözünden vurmuşsun!"

Feyza abla sözlerini bitirdikten sonra hemen arkasında Ecrin belirdi. Ecrin, annesinin hırkasının ucuna yapışarak çekeledi ve utangaç bir şekilde bana kaçamak bakışlarla bakarken kısık sesiyle mırıldandı.

Ecrin, bilmelisin ki burada utançtan yerinden dibine girecek hale gelen biri varsa o da benim...

"Anne, içerideki teyze dedi ki hadi git Ecmel ablana bak."

Feyza abla kızına döndü ve sonra onu onaylayarak konuştu.

"Geliyoruz annem, sen geç içeriye."

Feyza ablanın karşısında yutkunarak küçük bir ilkokul çocuğu gibi işaret parmağımı havaya kaldırdım.

"Şey, bu durum şimdilik aramızda kalırsa çok sevinirim."

Kısık sesim mutfağa dağılırken Feyza abla hemen başıyla beni onayladı. Hatta elini belime attı ve kendiyle birlikte mutfaktan çıkardı.

"Gel güzelim, prens falan belli olmaz, kardeşim olması fark etmez, erkek milletinin hiçbirine çok yüz vermeye gelmez."

İçerideki manzaradan ne anlamıştı bilmiyordum fakat aslında o an kardeşine yüz verdiğim falan yoktu. Hatta aksine, haddime olup olmadığını bilmeden trip atmış bile sayılabilirdim.

Tekrar salona girdiğimizde annem topladığı çantasıyla birlikte koltuktan kalkmaya hazırlanıyordu. Annem beni görünce kalkarken güler yüzüyle konuştu.

"Çok geç olmadan kalkalım biz. Her şey için teşekkür ederiz. Sizi de bekleriz."

Filiz teyze annemle konuşurken Feyza abla muzip bir şekilde kolunu koluma dokundurdu ve sadece benim duyabileceğim bir şekilde mırıldandı.

"Artık bir kahveni içmeye geliriz!"

İkinci defa gündeme gelene kahve imasıyla ne yapacağımı şaşırırken sıyrılmak için bu akşam yapmaya alıştığım bir şeyi tekrar yaptım. Salağa yattım.

"Tabii ki, buyurun gelin. Sadece kahveye değil, çay içmeye de gelin lütfen."

Feyza abla yaptığımın farkında olarak bıyık altından gülerek başını iki yana salladı 'Sen yok musun sen.' der gibi.

Bakışlarımı ondan çekip Filiz teyzeyle de vedalaştığımızda babam ve abimin de dışarı çıkmasıyla bizde çıktık. Hepimiz nihayet arabaya bindiğimizde derin bir nefes bıraktım. Bir gecede neler neler yaşamıştım.

Başımı arabamın camına yaslayıp kendi kendime bugünün değerlenirmesini yaparken yol çabucak bitmişti. Her ne kadar gidişimize göre dönüşümüzün daha kısa sürdüğünü düşünmüştüm. Aslında gece yolculuklarını sevmeme rağmen bu yolculuğun bittiğine sevinmiştim zira günün akşamı benim için oldukça heyecan verici ve yorucu geçmişti.

Eve girmemizin ardından abim ve babam hemen yataklarına giderken annem kol çantasını tekli koltuğun üzerine bırakıp yığılırcasına üçlü koltuğa kendini bırakmış bana döndü.

"Evet Ecmel Hanım, bana ne zaman söylemeyi düşünüyorsunuz ?"

Kaşlarım hafifçe çatılırken koltukta öne kayarak bakışlarımı annemin yüzüne diktim.

"Neyi sana söylemeyi düşünmüyor muyum ?"

Annem ellerini beline yaslayarak tek ayağını ritmik bir şekilde yere vurmaya başladı.

"Kendine bir prens bulduğunu mesela ?"

 

 

 

-Bölüm Sonu-

 

Herkese merhaba! Ben geldiim! Öncelikle selamün aleyküm. Kahvenin Hatrı Kırk Yıl'ın özel bölümü, sahne eklemesi falan derken burası beş gün kadar bekledi. Bunun için kusura bakmayın lütfen. Zaten saat biraz geç olduğu için çok uzatmadan bitireyim. Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Destekleriniz için teşekkür ederim. 💚

 

Ve yine desteklerinizi eksik etmeyiniz lütfen. Bir dahakine daha uzun bir bölümde görüşmek dileğiyle. Allah'a emanet olun! 🌾🌿

 

Loading...
0%