Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Bölüm: "Aşk Aptallaştırır Mı ?"

@uuykusuzvedengesiz

Bazı yolları yürümek oldukça güçtür. O yollar çakıl taşları, çukurlar, binbir zorluklarla doludur. Zaten hayatımız da bir yolculuk değil miydi ? Öyleydi. Ben bu yolculuğun yaklaşık yirmi iki senesini arkamda bırakmıştım. Buraya kadar düşe kalka gelmiş, fakat büyük bir imtihanla sınanmadan gelmiştim. Arada elbet takılmıştım, yalpalamıştım fakat yine toparlayıp yoluma devam etmiştim. Yolun bundan sonrası ise şu anlık sadece planlarımdan ve hayallerimden ibaretti. Bu planlar ve hayaller yaklaşık bir ay öncesine kadar genelde okul, çalışma hayatı ve kariyerden oluşurken şimdi yanımda yürüyen bu adamla farklılaşmış ve planlarımda hiç olmayan bir hale dönüşmüştü.

"Heyecanlı mısın ?"

Birbirine uyumlu adımlarımız gittiğimiz yolu yavaş yavaş arşınlarken normalde daha hızlı yürüdüğüne emindim. Fakat ikimizde yolun hızla bitmesini istemiyormuş gibi ağırdan alıyorduk. Açıkça söylemeye gerek yoktu, bu gerçeği ikimizinde bildiğini biliyordum.

Başımla onu onaylayıp huzurla iç çektim. Etrafta kar yoktu, hava çok soğukta değildi. Soğuk hissediliyordu fakat keskin, yakıcı bir soğuk değildi. O nedenle esen rüzgâr yüzümü yalayıp geçtiğinde ardında sızı değil hafif bir okşayışın getirdiği huzuru bırakıyordu. Elbette şu an onunla yürümemin de bu huzuru hissetmeme etkisi vardı. Hatta büyük pay onundu.

"Heyecanlıyım. Bir an önce iş hayatına atılmak istiyordum zaten."

Bakışlarını bana çevirip tebessüm ederek yüzümde gezdirdi.

"Annem kaç gündür yüzümdeki gülümsemenin sebebini sorup duruyordu. En sonunda kendi yöntemleriyle öğrenmiş gerçekten."

Başımı iki yana sallayarak güldüm.

"Ne diyebilirim ki ? Çok mantıklı bir hareketti."

Filiz teyze Feza'nın telefonunda benim fotoğrafımı görmüş ve anneme bahsetmişti. Annemse son günlerde olan hallerimden şüphelenip Filiz teyzeyle birlikte, aramızda ne olduğunu öğrenmek için bana ufak bir oyun tertip etmiştiler. Elbette ben bundan habersiz tam da benden beklenilen tepkileri vermiş ve hareketleri sergilemiş, içlerindeki şüpheyi gidererek emin olmalarını sağlamıştım. Eve gidince de annem beni kısa bir sorguya çekmiş, bunları anlatmış ve bana güvendiğini söyleyerek konuyu uzatmadan o anlık kapatmıştı. Kısacası birkaç haftada her şeyi herkes anlamıştı ve ben kimseden bir şey saklayamadığımın bir kez daha farkına varmıştım.

"Ayrıca annem de iyice Leyla oldun diyip durmuştu."

Sesli bir şekilde güldüğünde bunu kaçırmamak için başımı hızla ona çevirdim. Önümdeki manzara öylesine muhteşemdi ki gözümün önünden hiç gitmesin istedim. Hep orada dursun ve kalp atışlarımı hızlandırsın.

Gülüşü kısacık bir zamandan sonra solup yerini ufak bir tebessüme teslim ederken bakışları önünde konuştu. O konuşunca içimdeki çocuk bayram ediyordu da haberi yoktu.

"Aşkın aptallaştırdığını söylerler."

Kaşlarımı kaldırarak yüzüne baktım.

"Ne yani ? Aptal olduğumu mu söylemeye çalışıyorsun ?"

Gözlerini gözlerime dikerek o da benim gibi kaşlarını kaldırdı.

"Ne yani ? Bana aşık olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun ?"

Sorusuyla birlikte zorlukla yutkunduğumda bakışlarımı önüme çevirdim. Kalbim yine hızlanmış ve büyük bir şiddetle göğsümü dövmeye başlamıştı. Mideme kramplar girmesine sebep olarak hasta olduğumdan şüphelendirecek kadar tepki vermeye başlamıştı bedenim. Acaba gerçekten aşk bir hastalık hali olabilir miydi ? Onu gördüğün an tetiklenen ve yine çaresinin tek o olduğu bir hastalık.

"Bilmiyorum ki, bunu söylemek için biraz erken sanki."

Feza kaşlarını kaldırarak başını salladı.

"Benim için değil."

Kaşlarım sözlerinin akabinde hafifçe çatılırken başımı ona çevirdim.

"O ne demek ? Ben senin neredeyse üç hafta etrafında dolanıp durdum beni gör diye. Fark etmemiş olamazsın diye düşünüyorum. Ve buna rağmen erken diyorum. Sen nasıl değil diyebiliyorsun ?"

Omuzlarını silkip dudaklarına silik bir tebessüm oturttu.

"Bende tam üç yıldır senin etrafında dolanıp duruyordum. Ama sen fark etmedin," dedi. Yavaş olan adımlarım tamamen duraklarken o da bana uyarak duraksadı, gözlerimizi birleştirerek iç çekti ve devam etti.

"Bu yüzden ben erken değil diyebiliyorum."

Aldığım nefesim boğazıma takılı kalmış gibi sormayı ertelediğim o sorunun cevabını, ben soramadan o vermişti.

Üç yıl... Üç yılda ne demekti ? Üç yıl boyunca birisi etrafımda dolaşmıştı. Beni sevmişti ve ben fark etmemiştim öyle mi ? Buna körlük mü denirdi ?

Kendimi nefes almaya zorlarken başımı önüme çevirdi. Gözlerine bakmak için cesaretimin kırıldığını ve parçalarının esen rüzgâra karışıp, uçup gittiğini hissettim. Başımı öne eğerek bir süre sonra tekrar yürümeye başladığımda içimde bunu sindirmeye çalıştım. Fakat sanki bana, beni yıllardır sevdiğini söylememişti de kucağıma pimi çekilmiş bir bomba bırakmıştı. Hissettiğim tam olarak buydu. Ve ben o bombanın patlama ihtimalini düşünmeden öylece duruyordum. Ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Ne söylemem gerektiğini ve bundan sonra nasıl davranmam gerektiğini de. Sadece bunun verdiği hisse alışmaya çalışıyordum. Hislerimin karşılığı olması beni bulutların üstüne çıkarmış ve mutluluktan pamuk gibi yapmıştı. Fakat bunun bu kadar eski bir temele dayanıyor olması beni sorgulamam gerektiği fikrine itiyordu.

"Bir şey söylemeyecek misin ?"

Biraz arka tarafımdan gelen sesle tekrar duraksadığımda ondan önde gittiğimi fark ettim. Nefesimi sesli bir şekilde vererek bakışlarımı çevrede gezdirdim. Şimdi az önce bana huzur verdiğini söylediğim rüzgârın tenime değişini bile hissetmiyor gibiydim.

"Ne söyleyeceğimi bilemiyorum ki."

Ona göre kısık çıkan sesimle en sonunda gözlerim güzel yüzünü buldu yine.

"Ne hissediyorsun ?" dedi ve parmak uçlarında kalkarak bu sefer bakışlarını o kaçırdı.

"Bu seni korkuttu mu ?"

Başımı hızla iki yana salladım. Parmaklarım yine iç içe geçmiş, yaşadığım sıkıntıyı açık ediyorlardı.

"Korku değil, sadece..."

Yutkundum ve birkaç saniye nasıl devam edebileceğimi, kendimi nasıl daha doğru ifade edebileceğimi düşünmek için durdum.

"Ben kendimi çok açık göz sanardım. Etrafımda olan biten her şeyin farkında olup hiçbir şeyin benden kaçmayacağını falan. O yüzden şaşırdım."

Başımla kendi kendimi onayladım.

"Evet, yaşadığım bu. Büyük bir şaşkınlık. Dumura uğramış hissediyorum."

Feza sözlerim karşısında sessiz kaldığında sözsüz bir şekilde tekrar birlikte yürümeye başladık. Restorana ulaşana kadar ikimizden de ses çıkmazken ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordum fakat sormaya da çekiniyordum. Onu kırmış olabilir miydim ? Veya tepkimi yanlış anlamış ve üzülmüş müydü ?

Birazdan bunu ona sormayı aklıma not ettim. Restorana girdiğimizde ilgili bakışlarım içerisini turlarken oldukça sıcak ve samimi bir ortam beni karşılamıştı. Bugün mekan kapalı olduğundan etraf boştu ve bende bu sayede etrafı rahatlıkla inceleyebiliyordum. Feza kısa bir süre benimle bekledikten sonra bir kapıdan geçerek ortadan kayboldu. Bende çok beklemeden peşinden gittiğimde mutfağa geldiğimizi görmüştüm. Bakışlarım envai çeşit alet edevatta hayranlıkla dolaşırken bakışlarım onunla kesiştiğinde elini tezgaha yaslayarak bana baktığını gördüm. Onu gördüğümü fark ettiğinde elini tezgahtan çekerek doğruldu ve bana doğru ilerledi. Ben heyecanla olduğum yerde kasılarak ne yapacağını beklerken o beni teğet geçerek arkamdaki dolaba vardı. Olduğum yerde nefesimi sesli bir şekilde verirken kalbimin tek bir hareketinde nasıl bu kadar hızlandığına akıl erdiremedim.

Feza dolaptan küçük, tek kişilik bir çikolata pasta çıkartıp önüme bırakırken pastayı bana doğru itti ve kaşlarıyla pastayı işaret etti.

"Dün akşam yaptım,"

Bakışları yüzümde dolaşırken dudaklarına ufak bir tebessümü misafir etti.

"Senin için."

Dudaklarım beklemediğim bu jest karşısında şaşkınlıkla aralanırken saniyler sonra yutkundum.

"Teşekkür ederim."

Feza başını eğmekle yetinip arkasını döndü ve pastanın yanına bir çatal bıraktı.

"Hadi, sen pastanı ye. Bende yarın için hamur yoğurayım o ara. Ondan sonra sana lazım olan belgelere, evraklara bakarız."

Onu onaylamamı beklemeden karşıya geçip dolapları açmaya başladı. Malzemeleri tek tek çıkarıp büyükçe bir kaba koyarken dirseğimi tezgaha koyup, elimi de çeneme yasladım. Gözlerim onun üzerinde gezinirken ne yaptığından çok nasıl yaptığıyla ilgileniyordum. Koyduğu malzemelerin üzerine en son unu ilave edip ellerini tekrar yıkadı ve hamuru yoğurmaya başladı. Derin bir iç çekerek bakışlarımı ondan çekip önümdeki pastaya döndüğümde çatalı alarak tadına baktım. Ağzımda dağılan tat gözlerimi kapatmama neden olurken yoğun tat damağımda bal yemişim gibi bir his bırakıyor ve kesinlikle devam etmeyi istememe sebep oluyordu. İlk yudumu yutar yutmaz hevesle ikinci çatalı aldığımda üstümde hissettiğim bakışlarla başımı pastadan kaldırıp ona baktım. Direkt gözlerimiz birbirine denk geldiğinde ağzımdaki pastayı alelacele yuttum. Daha sonrada az önce hunharca yiyen ben değilmişim gibi peçeteyle ağzımı sildim.

"Neden öyle bakıyorsun ?"

Feza birkaç saniye daha yüzüme baktıktan sonra başını iki yana salladı. Önündeki hamuru yoğurmayı bitirmiş olacak ki ellerini yıkadı ve içinde hamurun olduğu kabı dinlenmesi için bir köşeye bıraktı.

"Güzel olmuş mu ? Beğendin mi ?"

Az önce o pastayı nasıl yediğimi gördüğünü bilmesem bunu gerçekten merak ettiği için sorduğunu düşünebilirdim fakat şu an bunu sadece duymak için sorduğunu biliyordum. Çünkü yaptığı pastayı nasıl zevkle yediğimi gayette görmüştü.

"Bayıldım."

Tek kelimeyle özetlediğimde yanıma yaklaştı ve tezgahın altından yine büyükçe bir kap çıkartıp bıraktı. Daha sonra buzdolabına gidip çıkardığı malzemeleri de tezgahın üzerine bırakmaya devam etti. Bakışlarını bana çevirip malzemeleri işaret ettiğinde anlamazca ona baktım.

"Hadi sende o meşhur kurabiyelerinden yap. Yarın senin kurabiyeleri de sunarız."

Sözleriyle birlikte gülerek başımı iki yana salladım.

"Ne diye sunacaksın ? Ev kurabiyesi diye mi ?"

Feza dudaklarındaki gülümsemesini büyüterek olumsuz bir ses çıkardı. Daha sonra bir taraftan işine devam ederken bir taraftan da bana döndü.

"Yok, aslında ben şefin favorisi diye sunmayı düşünmüştüm."

Duyduklarımla yutkunup bakışlarımı ondan kaçırıp malzemelere çevirdim. İlk iş gidip ellerimi yıkarken gittikçe yanaklarımın ısındığını hissediyordum. Ellerimi yıkadıktan sonra geri kalan malzemeleri de birlikte çıkarmıştık. Ben kurabiyenin hamurunu yoğurmaya başlarken o da boş durmayıp benimle birlikte tatlı yapmaya koyulmuştu. İkimiz de ara ara birbirimize bakıyor ve gerektiğini düşündüğümüz yerde kendi fikirlerimizi söylüyorduk.

İşaret parmağımla ilerideki kavanozdaki fındıkları işaret ettim.

"Bence o tarife fındıkta çok yakışır."

Feza fikrimi yabana atmayıp bana güvenerek karışımın içine fındık parçaları eklerken istemsizce gülümsedim. Fikirlerime saygı gösteriyor ve önem verdiğini belli etmekten çekinmiyordu. Bu benimde hoşuma gittiği için önümdeki hamurdan ufacık alıp ona uzattım.

"Tadına baksana bir, yoğunluğu nasıl ? Ona göre biraz daha çikolata ekleyeyim."

Feza elimdeki hamur parçasına bakıp bakışlarını tekrar yüzüme çıkarırken kararsızca durakladı. Bense o hamuru almak için elime temas etmek zorunda olduğunu anca o an fark ettim. Yutkunarak bende ona baktığımda elini kaldırarak elimdeki parçayı aldı ve tereddüt etmeden ağzına attı. Elimi hamuru alır almaz indirirken bunu düşünmeyi sonraya erteleyerek merakla yüz ifadesine baktım. Yorumunu merak ettiğim için hiçbir mimiğini kaçırmak istemezcesine yüzünü inceledim. Camdan içeriye vuran güneş, normalde siyaha yakın olan koyu kahverengi saçlarının olduğundan daha açık renk görünmesine sebep oluyordu. Kirpikleri gölgesinin bile yansıyarak belli olacağı kadar uzun ve belirgindi. Burnu ne çok büyük ne de çok küçüktü, tam da yüzüyle orantılı ve düzgündü. Dudakları da aynı şekilde tam da yüzüne oturuyordu. Artık uzamaya başlayan sakalları her ne kadar yüzünü kapatsa bile güzelliğini örtemiyordu. Hani kalbinin güzelliği yüzüne yansımış derlerdi ya, işte tam da öyleydi o.

Gözümün önünde sallanan el ile birlikte irkilerek kendime gelirken gözlerimi birkaç kez kırptım. Görüşüm tekrar netleşirken bakışlarımı utançla ondan çeksem de gülümseyerek bana baktığını görebilmiştim.

Hafifçe boğazımı temizleyip az önce onu izlerken yakalandığım gerçeğini göz ardı edip derin bir nefes aldım.

"Nasıl ?"

Feza başını omzuna eğdiğinde aceleyle devam ettim. Onun fikirlerini ne zaman bu kadar önemsemeye başlamıştım bilmiyordum.

"Yani bir eksiği gediği var mı sence ?"

Feza başını iki yana sallayarak yudumunu yuttu.

"Bence tam kararında. Ellerine sağlık."

Nefesimi sesli bir şekilde verdim ve gülümsedim.

"Afiyet olsun."

Önümdeki hamurun tadının tam olduğuna dair asıl işi bilenden, yani ortamdaki aşçıdan aldığım için artık sıra şekil vermeye gelmişti. Feza kendi işini bir kenera bırakıp bana yardım etmeye geldiğinde gülerek şekil vermeye başladım. Nasıl şekil verdiğime sadece bir kez baktıktan sonra direkt nasıl yaptığımı kaptı,veya bunu o zaten çoktan biliyordu, ve çok uğraşmadan bir limon sıkacağı alıp beni taklit etti. İkimiz kısa bir süre içinde kurabiyeleri bitirdiğimizde ben ortalığı toparlarken o da kendi tatlısını yapmayı bitirdi. Birlikte konuşa konuşa bulaşıkları da hallettiğimizde nihayet Feza asıl işimi yapabilmem için beni gereken yere getirmişti. Duvar dibinde duran dolaptaki çekmeceyi çekerek içinden birkaç dosya çıkardı ve önüme bıraktı. Dosyaların içindeki kağıtlara bakarken muhasebe kayıtlarının, izin belgelerinin ve daha birçok gerekli evrakın içinde olduğunu görünce başımı kaldırdım.

"İncelemek için bunların bazıları bende kalabilir mi ?"

Feza beni başıyla onayladığında dosyaları sırt çantama atıp eve gidince dersime çalışacağımı kafama not ettim. İşlerin çokta teoride olduğu gibi olmadığını tahmin edebiliyordum. O yüzden tek temennim çabuk adapte olup, hızla ayak uydurmaktı.

Derin bir nefes alıp bakışlarımı dosyalardan kaldırdığımda Feza'nın zaten beni izlediğini görünce ne yapacağımı şaşırarak bakışlarımı kaçırdım. Böyle aniden hazırlıksız yakalandığımda ne yapacağımı şaşırıyor, ellerimi dahi koyacak yer bulamıyordum.

"Çıkalım mı ?"

Daha fazla kızarıp bozarmamam için direkt bakışlarımı kapıya çevirdim. Çünkü konuşsam ne söyleyeceğim bilmiyordum.

Feza kaşlarını hafifçe çatarak çenesini kaşıdı ve başını omzuna doğru eğdi.

"Bu bir çıkma teklifi mi ?"

Gözlerim sorusuyla birlikte büyürken zorlukla yutkundum. Ne demek istediğimi pekâlâ anladığını biliyordum fakat madem canı bu kadar oyun istiyordu, onu geri çevirmeyecektim.

"Evet."

Bir adım ona yaklaşıp bu sefer başımı ben omzuma eğdim.

"Kabul ediyor musun ?"

Feza ona attığım bir adımla aramızda azalan mesafeyi bir adım geri çekilerek yine açarken başını kaldırdı.

"Ben ederim de, sen asker yolu bekleyebilecek misin ?"

Sol elimi kaldırarak aralı olan kapıyı iyice açıp içeriye doğru yol alırken birkaç adımın ardından duraksadım ve ona döndüm.

"Eh, bekleyeceğiz artık, kaderde asker yolu gözlemekte varmış."

Feza dudaklarına oturttuğu gülümsemesiyle dudaklarını aralamıştı ki kaşları aniden çatıldı. Başımı iki yana sallayarak dudaklarımı araladığımda ne olduğunu anlayamamıştım.

"Bir şey mi oldu ?"

Feza gözlerini kapatıp başını arkaya doğru attı ve birkaç saniye öylece durdu. Geri başını kaldırdığında dudaklarını ıslattı ve hızlı adımlarla ilerlemeye başlarken beni cevapladı.

"Yanık kokusunu almıyor musun ?"

Aldığım soru ilk an bana bir şey ifade etmese de her şey saniyler içinde anlam kazandı. Bende adımlarımı hızlandırıp Feza'nın peşine takılarak mutfağa girdiğimde yanık kokusunu çok daha keskin bir şekilde almıştım. Yanan benim kurabiyelerim değildi, Feza'nın ben kurabiyelerimi yaparken hazırladığı kek hamuruydu. Ellerimi arkamda bağlarken sıkıntıyla söze girdim.

"Benim işlerim yüzünden senin emeğin gitti. Özür dilerim."

Feza elindeki içinde yanık kekin bulunduğu tepsiyi tezgahın üzerine bırakıp gülerek bana baktı. Başını iki yana sallayıp yutkundu ve bakışlarını gözlerime dikti.

"Aşkın aptallaştırıp aptallaştırmadığını hâlâ bilmiyorum ama aklı başından aldığı doğruymuş."

 

-Bölüm Sonu-

 

Herkese merhaba! Öncelikle selamünaleyküm 😌

Üst üste bölüm atıyorum, arada yapıyorum böyle çılgınlıklar fndncdnsd

Düşünceleriniz neler ? Ne diyorsunuz, nasıl gidiyor sizce ?

Neyse, umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere, hoşça kalın. Allah'a emanet olun. 🌾🌿

Desteklerinizi eksik etmeyiniz lütfen.

 

Loading...
0%