Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.Bölüm

@uykuluhatun

Aşk yoldaşım,

Bundan önceki gibi neşeli bir yazı bekleme benden. Ben artık neşeli olabilir miyim bilmiyorum.

Bebeğim, hani bahsetmiştim ya karnımdaki küçük karınca..

Onu kaybettim bebeğimi kaybettim !

Ah lanet, sayfanı benim rezil göz yaşlarımla kirlettim üzgünüm.. Ben bebeğine sahip çıkamayan bir anneyim..
İlk onu hissetiğim an ve Güneşin duyduğu an sürekli gözlerimin önünde. Şimdi aramızdaki soğukluk buz dağı gibi.

Hissetmiştim oğlum olacaktı Güneşe benzeyen bir oğlan.. Ama aldılar benden onu. O cadı aldı ve ben bir şey yapamadımm..

Evet. Firuze Hanım doğmamış bebeğimi kopardı benden.. Beni bir şeyler yapmam için üst kata çağırdı ve o gün evde kimsecikler yoktu aptaldım aklıma hiç fesatlık gelmedi! Ama o adii beni merdivenlerden itti , merdivenlerden düşerken elimle karnımı korumaya çalıştım o masumdu.. Hem de her şeyden herkesten.

Yetmedi düşünce sızlayan karnıma iki kez tekme attı ve o zaman onun benden gittiğini bacak aramdaki sızı ve ıslaklıkla anladım. Torununu öldüren bir katildi o !

Ve saatlerce orda yattım gelen giden yoktu.. Sonumda dayanamayıp gözlerimi kapattım..

Uyandığımda alışık olmadığım hastane kokusu gelmişti ve Güneşimin kırgın bakışları.

Bana ilk defa kırgın bakmıştı.

Firuze cadısı onlara " Ben Sonay kanı taşıyan bir bebek istemiyorum bana sakın karışma yoksa beni bilerek merdivendeN attığını söylerim demişim ve kendimi merdivene bırakmışım"

Evet beni bu yaralamıştı ama Güneşimin buna inanması paramparça etmişti.

Yüzünde Güneş açan adam gitmiş karabulutlar kaplamış bir adam gelmişti. O günden beri benimle konuşmuyor bugün bir hafta oldu onun huzur bulduğum sesini duymaya çok ihtiyacım vardı.

Aşk yoldaşım kimse bana inanmıyor benim birilerine gerçeği anlatmam gerekiyordu senden başka kimsem yokmuş.

Hicran Anneyle , Hilal'e konuşmam yasak. Yanıma her şeye rağmen Asaf Azer'im geliyor benim minik esmerim.

Ağladığım zaman gözyaşlarımı silen bir çocuk o.. Küçücük bedeni olmasına rağmen kocaman kalbi var.

Aşk yoldaşım ben kafayı yersem yada bana bir şey olursa diye bunu yazıyorum.. Bir daha ne zaman yazarım bilmiyorum..

Bu şekilde bitirmişti göz yaşlarıma hakim olamadım. Kendi torununu öldürecek kadar nasıl canii olabilir ki bir insan ? Göz yaşlarımı silip günlüğü yastığın altına koydum. Annemi yaşını ve yaşadıklarını düşündüm, benim yaşımdayken 2 yaşında bir bebekle hayata tutunmaya çalışıyordu hem de tek başına.. Ona çok fazla haksızlık ettiğimi düşünüyordum ve bana söylememekle ne kadar haklı olduğunu anlıyorum.

 

Yarın yeni bir gündü kendimi toparlamam gerekiyordu, Firuze Hanıma ödetecektim her şeyi doğmamış kardeşimi annemin çektiği acıları hepsini !

 

**

"Mihrimah uyan kızım " bu Hicran annenin sesiydi arkadan bağladığı yazmayı düzelti ona bakınca.

" Kaç seferdir çağırıyorum bir şey oldu sandım sana " esneyerek gülümsedim.

"Hava çarptı galiba baya uyumuşum." esnedim, " O ne zaman gelecek ?" dedim birden. Baba sevgisine aç biriydim o yaşıyordu ve ben şuan onun evindeydim, onu görmek istiyordum.

" Yarın gelir büyük ihtimalle." camdan dışarı baktı. " annen gittiğinden beri çok nadir çiftlikte durur genellikle seyahat ediyor ya da Çanakkale'deki çiftlikte oluyor Sait Bey'de orada. Bir süre orada bir süre burada duruyorlar." derin nefes verdi,

" Güneş oğlumu gülerken görmeyi özledim. " acıyla tebessüm ettim. Sonra aklıma takılan soruyu şak diye sordum.

" Asaf annemi çok mu severdi ? "

" Sevmek az gelir annen hayran hatta aşıktı Aysima gittikten sonra bir tek Güneş değil Asafım da yıkıldı. Onun ki masum bir aşktı. Annen üzülünce delirirdi o gülsün diye her şey yapardı. Bilmezsin sen burayı merkezin güneyine doğru deniz var oradan deniz kabuğu toplardı ikisi. Bir gün Aysima kalp şeklinde bir çakıltaşı buldu ve Asaf'a verdi annen gittikten sonra her yıl gider 1 tane kalp şeklinde çakıltaşı bulur ve saklar hala ona karşı derin bir sevgi taşır. Tabi ki aşk değil şu an bir özlem çocukken böyle dese de şimdi büyüdü."

Annemi bir an olsun kıskanmıştım iki erkek onu delice sevmişti. Asaf onu görmese de sevgisi hiç eksilmemişti.

" Annemi kıskanmadım desem yalan olur. " dedim kıkırdadım.

" Asaf 'a söyleyebilirsin onun kızı olduğunu sana en azından soğuk davranmaz "

" Yok hayır beni sadece Mihrimah olarak tanıyarak sıcak davransın."

" Ah o zamam işin zor kızım Allah sana kolaylık versin. " dedi kıkırdadı.

Aşağı gidip kahvaltımızı ettik bu insanlar gerçekten sıcak kanlıydı tabi biri dışında sanki dünkü adam gitmiş başka biri gelmişti. Asaf Azer garip bir adamdı.

" Oğlum Mihrimah'ın işi bittikten sonra çiftliği gezdir eminim burayı sevecektir." dedi sevecen bir sesle. Gülfidan herkesten önce kalkıp diğerlerini kahvaltısını hazırlamaya gitmişti. Küçük oğlu da onunla birlikte.

" Anne o masör sadece gerek yok tanımasına hem üç gün sonra gider merak etme dayanamaz bu şehirli." dedi masadan kalkıp gitti. Hicran annenin ne demek istediğini şimdi anlamıştım.

Yapmacık bir şekilde sırıttım çünkü masadaki herkes suratıma dik dik bakıyordu. Kahvaltımı acele bir şekilde edip Sonay malikanesine geçiş yaptım.

Gülfidan bana odayı gösterirken azda olsa sohbet ettik gerçekten sıcak kanlı bir kızdı.

Kapıyı tıklar tıklamaz içeri girdim içeride bir nevi tütsüler yakılmış hafif dumanlı bir hava vardı.

" Sonunda gelebildin! " dedi sinirli bir sesle kayışı örgüden olan siyah beyaz yazılı saatime baktım. Saat 09.01 di. Bir dakika için miydi bu tantanası ?

" Efendim sadece 1 dakika oda içeri girince oldu"

" Bahane için değil masaj yapman için işe aldığımı sanıyordum. "

" Özür dilerim efendim " dedim mahçup bir tavırla. Dağınık siyah aralarında griler bulunan saçı dağınıktı. Bu kadının öz mü öz babannem olduğuna inanmak biraz imkansızdı.

" En azından her şeyi benim kontrolümde olacağını anlamışsın. " gözlerimi devirip derin bir nefes aldım. Sakindim sakinimm....

" Kıyafetler içeride onları giy ellerini güzelce yıka arkadaki masada ise yağlar ve kremler var hadi " dedi sert bir şekilde. Nasıl içeri girip giyindiğimi nasıl hemen ellerimi yıkadım bilmiyorum.

Ellerime yağları sürerek -ki bunlar çok iğrenç kokuyorlardı- yavasça kürek kemiklerinden ovmaya başladım. Bir süre gergin bedeni gevşedi bu daha iyi masaj yapmamı sağladı. Bu arada annemin bel fıtığı olduğu için sürekli ona masaj yapardım o yüzden bu konuda iyiydim.

Topuğuna kadar masaj yaparken neredeyse canım çıkmıştı. Yaşı olmasına rağmen o kadar yaşlı bedene sahip değildi. Hadi ama ondan nefret etmem gerekiyordu!

Havluyu sıkıca bedenine sarıp oturur pozisyonuna geçti. Sanırım boynu biraz sarkmıştı.

" Ellerin çok hafif ve sanırım şifalı ellerin var." dediğinde gururlandım kimin kızıydım ben ! Bazn gerçekten mal olduğüumu düşünüyordum. Masör olarak burada durmak iyi fikir değildi. Annemin acıları doğmamış kardeşimin kanı bu kadının elindeydi ve ben ona masaj yapıyordum.. Yer yarılsa ve ben içine atlasam ne olurdu?

" Teşekkür ederim. " dedim soğukça.

" Saat 1 de görüşürüz giyin ve çık. "dedi emir dolu bir cümle ile.

 

 

Zenginler hep böylemi olmak zorunda? Hoş Sonay ailesi sonradan görme. Hele de Firuze hanım!

Sakin olmalıydım 10 9 8 7 6 5 4 3 2 1 sakinim. Derin bir nefes aldım etrafa bakındım ordaydı. Siyah atlı prens atını tarıyordu. Birisi zihnimde ki azgın kızı zincirleyebilir mi? Aklımı karıştıryor da!

Gömleğini sanki yelek gibi önüne geçirmişti önünüde kapatmamıştı, terinden rengi değişen atlet bile gözüme hoş gözükmüştü. Bir insan terliyken bile- hayır devamını getirmeyeceğim.

O anneme aşık bir adamdı. Bütün masum duygularını çocukken annemde harcamıştı.Yavaş adımlarla atların olduğu ahıra gittim.Her atın olduğu bölmeli uzunlamasına bir yapıydı. Annem hep anlatırdı atlara nasıl bindiğini nasıl özgür olduğu. Bende özgür olmak istiyordum bende annem gibi olmak istiyordum. Bende onun gibi sevilmek istiyorum.. Son söylediğimi cümlemi zihnim sürekli tekrarladı.. Sevilmek istiyorum..Sevilmek.. İstiyorum.

Çitlere tutunup gözlerimi gezdirdim. Bembeyaz , kızıl, turuncu , siyah ama içinde beyaz desenler olan , kahverengi atlar vardı. Ama en çok gözüm turuncu rengine hakim olan attaydı. Tamam atların saç dediğim yerlerine ne dediklerini bilmiyorum hadi ama ben şehirde büyüdüm !

" Neden avına yaklaşmış aslan gibi sinsi sinsi yaklaşıyorsun şehirli? " dediğinde , " Siktir." kelimesi dudaklarımdan kaçtı, elimle kalbimi tuttum.

" Ouw" diye ses çıkardı gülerek. " Çok çok özür dilerim bi an da konuşunca ne yapacağımı bilemedim, çocukluktan beri atlara hevesliyim de!"

Teşekkür ederim canım beynim Asad geldiğinde eror verdiğin için!

 

 

Dudakları yukarı kıvrılır gibi oldu yada benim hayal gücümün bir oyunuda olabilir.

" Hiç bindin mi? " dedi gözleri atlara kaydı.

" Hayır " dedim hevesli bir şekilde, nolur beni ata bindir çok merak ediyorum, nolurr!

" Ah şehirli neden uğraşıyorsun ?" dediğinde hevesim kırıldı, derin nefes verdim.

" Ne için ? " yine güldü ama içten bir gülüş değildi bu.

" Kalıcı değilsin 27 yıllık hayatımda sonradan gelen kimse kalıcı olmadı. " bana bakıp bakışını eğdi. " Annem gibi " diyerek mırıldandım. Terk edilme korkusu olduğu belliydi. Yaşadığın travmaların sebebi değilim, biraz açıl be !

" Ne dedin anlamadım " dedi yüzüme bakınca. O siyah inciler kalbimi delip geçti sandım bir an, çok yakışıklı insafsız. Cevap vermeden kendisi konuşmaya başladı tekrardan ;

" Konuşacaksan lafları gevelemeden konuş benimle şehirli şımarıklıklarını çekemem." dedi sertçe, gözlerimin dolduğunu hissettim. Benim şımaracak kimse olmamıştı ki.. Genellikle ezilen taraf olacaktım. Her zaman ezilecektim güçsüz fakir ve babasızdım.Babam varken babasız bırakıldım ! Annemi bir yanım bu yüzden affetmeyecek, bir yanım ise her şeye rağmen deli gibi özleyecek. Gözlerimi siyah incilerden kaçırarak boş arsaya doğru yürümeye başladım, tek kelime edemedim ben laf sokmayı beceremezdim.

Dörtnala koşan atların sesi yakından geliyordu bakmayacaktım işte. Hem kızmıştım hem kırılmıştım.

" Şehirliiiiii! " diye bağırdı. Siyah incilerin sahibi. Aldırmadım " Kızım manyak mısınn atlar geliyorrr " diye bağırınca karşıdan gelen sürüyü fark etim deli danalar gibi koşuyordu. Toprak neredeyse havalanacaktı onlar yaklaştıkça toz bulutu bana doğru yaklaştı. Kalbim korkudan çekişirken ben dona kaldım sanırım atların altında verecektim son nefesimi. Sadece çığlık atabildim..

Kolumdan bir anda çekilmeye dedim tamam ben gittim. Dengemi sağlamayıp sert zemine düşmeyi beklerken onun üzerine düşeceğimi ummuyordum.

Siyah incileri tuhaf bakıyordu benim için endişelenmiş miydi. Vücudumuz birleşmiş gibiydik kısa bir an göz göze geldik o kısa an bana asırlar gibi gelmişti. Şaşkınlıkla ona bakarken kalbim tekrar can çekişmeye başladı yüzümüz çok yakındı. İşte o an yoğun portakal kokusu burnuma geldi ve ben ondan sonra nefes alamadım. Sıcak sobanın üzerine konulan portakal ve sıcağıyla yayılan koku..İşte o koku ona aitti. Enfes kokan portakal kokusu..

Zar zor nefes almaya çalışırken belimden tutarak beni üstünden itti. Koca elleri neredeyse belimi kaplamıştı.

" Sakinleş sakinleş Allah'ın cezası sakinleş. " O konuşana kadar zor nefes aldığımı fark etmemiştim.

" İlacın nerde? " diye bağırdı.

" Ce hııııııı ce hıııı bimde hıııı " ellerini cebime sokup aramaya başladı. " Burada yok sakinleş. " dedi daha sakin bir sesle, gözlerim ise siyah incileri takip ediyordu o kadar endişelenmişlerdi ki..
" Siktir ! " diye bir küfür döküldü etli dudaklarından. " İlacın atların altında kalmış " dedi endişeli ve hızlı bir biçimde. " Diğeri nerde yedek tüp yok mu? "

" Ihhhh çan hııııııı tamda ıhhhhh" derin derin nefes aldım gözlerim sanki yerinden çıkacak gibiydi. Göğüs kafesim olmasa kesinlikle kalbim çıkmıştı dışarı geçirdiğim en kötü krizlerden biriydi.

" Çok uzak dayanamazsın kahretsin! " dedi asi dağınık saçlarına parmaklarını geçirdi koparır gibi çekti.

" Bana bak gözlerime odaklan sanırım kalbin yavaşlarsa nefesinden düzene girer. " daha hızlanmasın mı ? Artık nefes için yerdeki toprakları kazıyordum. şuan tırnaklarımın için toprak dolmuştu, sadece nefes istiyordum.

Elleri yüzüme değdi dizini başımın altına koydu.

" Mihrimah gözlerime bak nefesini düzenle " sesi çok sakin çıkmıştı bu halde olmasam kesin mayışırdım.

Tuhaf olan dediği az da olsa işe yarıyordu. Eli tersiyle yüzümü okşadı " Sakin yalvarırım sakin dizginle şu kalbini derin nefes al bak benim gibi " dudakları o şeklini alınca aklımdaki edepsiz düşünceyi kenara attım. Doğum yapan kadınlar gibi nefes alıyordu şuan haline hönkürerek gülmek vardı ama azıcık nefes almam gerektiği aklıma geldi.

" Evet işte böyle gözlerimin içine bak nerde olduğunu unut kalbini yavaşlat. Burnundan nefes al ağzından ver " sesi ninni gibi gelmişti. Nefes alışım yavaşlamıştı sesi kalbimi sakinleştirmişti. cebinden telefonu çıkardı. " Gülfidan koş Mihrimah'ın ilaçlarını getir koş!"

" ko-komid-"

" komidinin üzerindeki her şeyi getir acele!"

 

" Aferinn böyle işte" dedi sakince gözlerini gözlerimden ayırmadan. Siyah inciler bağıra çığıra bana bir şeyler anlatmak istiyorlar gibiydi. Ve salak ben ne demek istediklerini anlamıyordum.

" Evet daha sakin, daha yavaşça nefes al ver." sesi çok huzurluydu. " Geldim geldim!" koştura koştura gelen Gülfidan'ı görünce rahatladım. İlk olarak spreyi ağzıma sıktım, ilac yavaşca bedenime hapsolurken bir yandan gerilmiş kaslarım gevşedi. Derin bir nefes aldığımda herkes rahatlamıştı. Gülfidan ; "Çok şükür o kadar korktum ki , ay yemeği unuttum hemen gelicem!" diyerek tekrar koşmaya başladı. " O hapıda içmem gerekiyor." diyerek elinde ki hapı ve Gülfidan'ın bıraktığı suyu yuttum.. Şimdi çok iyi hissediyordum.

 

" elini omzuma at bende belinden tutacağım bu olay hanımefendinin kulağına gitmesin olur mu? " dudaklarımı kemirip olumlu bir şekilde başımı salladım. Elim omzuna atıp eğilmek zorunda kaldı diğer elini de belime koydu ve kışkırtıcı portakal kokusu burnuma geldi.

Bir insan portakal gibi kokabilir miydi. Ama kokusu tam ona göreydi. Başka nasıl kokardı bilmiyorum , bu aroma bambaşkaydı.

Asaf Azer Miran portakal kokuyor ve başımı döndürüyordu..


 

Loading...
0%