Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@uykuluhatun

İçimden kendime küfederken bir yandan koşar adım yürüyordum, sırılsıklam olan vücudumda cabasıydı. Hayır kasım ayında ne bu sıcaklık? ah ah üstüme yapıştı tişörtüm! Resmen şanssızlığı üzerime mıknatıs gibi çekiyordum. Akılsız başın cezasını ayaklar çeker misali heyecandan o kadar çok şeyi unutmuştum ki..

Bir insan, gerçekten ama gerçekten bu kadar şansız olamazdı, okula gelirken az kalsın arabanın altında kalıyordum mesela bir de Deniz'in ceketini evde unutmuştum, yarı yolda aklıma gelince eve söve söve geri dönmüştüm. Normalde dakik olan ben, bu sefer nerdeyse geç kalmıştım. Saliha'ya doğru yavaş yavaş ilerledim, neden bu kadar şansız ve sakardım bir türlü anlam veremiyordum bu duruma. Hayır yani, sakar olabilmek için ekstra bir çaba da sarf etmiyorum; ama nasıl oluyorsa, hem sakar, hem de şanssız olabiliyordum. Bu iki eksi özelliği bünyede barındırmakta büyük bir başarıydı doğrusu. Hani derler ya şansıma tükürsem rüzgar ile bana geri döner o cümlenin vücut bulmuş haliydim!

"Gece harika görünüyorsun, bunu neye borçluyuz? " dedi Saliha ve yanaklarımdan öptü. Ona bezgin bir ifade ile bakarken sitemli cümleler çoktan dilimin ucuna sıralanmıştı.

" Başıma gelen pişmiş tavuğun başına gelmez, " diye sinirle soludum. " Yine hangi belaları mıknatıs gibi emdin acaba ? " dedi Saliha, ardından sinirlerimi daha da bozacak bir kahkaha attı. " Saliha, hadi ama sende mi?" dedim dudaklarımı büzerek. Saliha benden azıcık kısaydı, kapalıydı ve giydiği her şey ona yakışıyordu. Şalının ucunu geriye atarak sabitledi ve gözlerini bana dikti.

" Peki peki, a bu defteri bu arada, Metin ödev için teşekkür etti. " inek ben, başı sıkışan herkese yardım ederdim, en çokta ödevde.

" Önemli değil canım. Öptüm hadi, biraz daha oyalanırsam geç kalacağım, sonra ayrıntılı bir şekilde anlatırım sana olan biteni, " dedim ve el sallayarak oradan ayrıldım, hızla yürüyerek ara yollara girdim.

"Ahmak Gece, insan saat almaz mı? " diye kendi kendime azar çekerken dikkatimi " Makbule'nin Yeri " yazan tabela çekti. Büyük harflerle beyaz bir kağıda yazılmış olan kelimeler tam olarak aradığım şeydi: Garson aranıyor...

Allah'ım, bugün bana bir ilki yaşatacak olan şans, sonunda yüzüme güldü mü? Deniz'i falan unutmuştum, iş benim için daha önemliydi, bir de yarı zamanlıysa mutluluktan ölebilirdim. Bu ara sokaklara pek gelmemiştim ama 'Makbule'nin Yerini' duymuştum, kadın biraz soğuk nevaleymiş. Ben de Efser Gece'ysem bu kadına kendimi sevdiririm, dedim içimden.

İçeri adım attığım da burnuma çarpan lavanta kokusu görünmez halelerle etrafımı sararken, aynı zamanda içerinin muhteşem bir dizayna sahip olduğunu düşünmeden edememiştim. İçerisi rengarenk dizayn edilmişti, üst kata ve alt kata inen merdivenler vardı. Bodrum, zemin ve bir üst kattan oluşan bu şirin şebelek yere hemencecik ısınıvermiştim.

" Hoş geldiniz " diyen ince bir sesle etrafı analiz etmeyi bırakmıştım. " Hoş bulduk, efendim, " dedim ve o kocaman meşhur gülümsemem ile kadını selamladım. Hafif tonton bir suratı olan güzel bir kadındı. Saçlarını topuz yapmıştı, dip boyası gelmişti. Kadın gülümsediğimi görünce bana gülümseyerek karşılık verdi. Yüzü yeni kırışmaya başlamış, yılların tecrübesi yüzünde yollar edinmişti. Kırışıklıklarına rağmen gamzesi belli oluyordu. Gençken bayağı can yakmıştır, diye geçirdim içimden. Bu nasıl bir düşüncedir ya, kendimi menopoza giren teyzeler gibi hissettim.

İç sesimle olan gereksiz münakaşama, şu tatlı kadının, " Ne alırsınız?" diye sorması ile ara vermiştim.

" Zahmet etmeyin, ben ilan için gelmiştim... Hımm garsonluk, " diyerek derin bir nefes verdim. N'olur, n'olur öğrenci almıyorum deme. " Öğrencisin, değil mi? " diye sordu, suratımdaki gülüş solmuştu.

" Evet, öğrenciyim ve bu durumda, yani sanırım kriterlere uymuyorum. Vaktinizi ayırdınız, teşekkürler. İyi günler, " diyerek hayal kırıklığı ile gülümsedim.

" Lafımı daha bitirmedim ki kızım, ne bu acele? " diyerek kıkırdadı. Acelem var be ablacım, arkadaki gösterişli saate baktığımda saat biri çeyrek geçiyordu. Belki de gitmiştir, dedi zihnimden yükselen bir ses. Belki de hiç gelmemiştir, dedi içimdeki ses, zihnimdeki sesi bastırdı. Of!

" Evet, doğrusunu söylemek gerekirse biraz acelem var, sizin de daha fazla vaktinizi çalmak istemem, " diye mırıldandım. " Peki, sevdim seni, çok açık sözlü ve güler yüzlüsün. Burası üç kat kızım içerde bir' aşçımız var. Garson gerekiyor, normalde öğrenci almıyorum. "dedi ve ardından genişçe gülümsedi. " Ben 5 yıldır buradayım, her türlü insanı gördüm. Bir insanı bir bakışla anlarım, ona göre muamele yaparım, " dedi ve tekrardan gülümsedi.

" Çok haklısınız, insanlara güvenmek çok zor, "

" Evet, haklısın, kızım. Acelen var sanırım, sonra uğra istersen. Detayları konuşuruz. " Beni uğurlarken yumuşak bir dokunuşla sırtımı sıvıyordu.

" Yarın uğrarım, efendim, " dedim ve suratıma yayılmaya çalışan gülümsemenin önüne geçemeyerek sırıttım. Allah'ım dualarımı kabul ettin, sonunda.

" Yarın cuma kızım, cuma günleri açmıyorum dükkanı. En iyisi cumartesi gel, e mi, güzel kızım? Bu arada, efendim deme, ne istiyorsan, nasıl rahat ediyorsan o şekilde hitap edebilirsin, " dedi elini yüzüme koydu. Anne şefkatiyle yanağımi okşadı, bir an annemi hatırlasam da hemen toparladım kendimi. Samimi davranmasına şaşırmış olsam da belli etmedim, daha önce neden buralara gelmedim..

" Çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim, gerçekten. " sarılırken küçük çığlıklar attım. " Allah seni, bu arada ismin ne kızım? Aklıma gelmedi sormak." gözlerinin içi gülüyordu. Bu benim içimdeki mutluluğu ikiye katılıyordu.

" Efser Gece Şen, Makbule abla. " kapı eşiğinde uzun uzun konuşan komşular gibi hissetmedim desem yalan olurdu. " Pek ilginç ismin var, anlamı nedir Efser'in? " dedi güler yüzle.

" Taç demek. " dedim.

" Tamam, Efser kızım, cumartesi görüşürüz, iyi günler, " dedi ve samimiyetle beni kucakladı.

" İyi günler, efendim, " dediğimde, " Unutma, efendim yok, " diye uyardı beni.

" Pekâlâ, " diyerek ellerimi iki yana salladım. " Efendim yok, Makbule Abla, " diyerek kapıya yöneldim, camdaki ilani söküp aldım. Makbule ablaya el sallayıp hızla sahile doğru yol aldım. Gözlüklerimi çıkarsa mıydım, yoksa böyle iyi miydi? Neydi bu içimdeki heyecan, anlayamıyordum doğrusu. Poşeti tuttuğum elim terlemişti. Üstümdekiler açık renkti, üstüme silemezdim. Ay, ne pimpirikli olmuştum ben böyle! Çantama peçete de koymayı unutmuştum.

" Tam şans bana güldü diyordum, yine eski halime döndüm, " diye kendi kendime konuşurken iç sesim araya girdi ve, " Devamlı olarak topu şansına atma istersen? Bu senin akılsızlığınsa, şansın ne yapsın? " dedi. " Çok bilmişe bak sen, " diye homurdandım, kendi kendime laf soktuğum doğrudur, normal değilim diyorum size! köşedeki büfeye ilerledim ve kendime bir peçete aldım, çantamdan cüzdanımı çıkarıp ücretini öder ödemez terleyen avuç içlerimi s sildim... 50 kuruşluk peçeteye 2 lira verdiğime inanamiyorum ya, kazıkçı adam! Dua et, geç kaldım. Ya gitmişse, diyerek daha da hızlandım.

Onu gördüğümde bir şok dalgası bedenimi ele almıştı. " Yuh, " dedim şaşkınlıkla. " Pişti olmuşuz bildiğin. " ne kadar yüksek sesle dediysem artık, Deniz dönüp bana baktı, ardından bakışları kendi üzerindeki kıyafetlerde dolandı ve dudakları tatlı bir tebessümü konuk edindi. Gülme adam, gülünce gözlerin daha da çekik duruyor, daha da tatlı oluyorsun, bence gülme sen. Kalbime güneş doğuyor, kalbim sıcacık oluyor, gülme sen..

" Merhaba, çok beklettim mi? " diye sordum mahcup bir sesle. Bu ses benden mi çıkmıştı cidden? Ben Efser Gece hayatında nadiren kibar olmuş ben!

" Yok, ya, sadece 48 dakikacık, " dedi, ardından saatine baktı, alay mı ediyordu bu benimle?

" Ciddi, ciddi bekledin mi beni? " neden inanmak istemiyordum? Beni beklemiş! Kulaklarım bu cümleyi işittiğinden beri midemde ki kelebekler halay çekmeye başladı, tey tey tey!

" Saat 1 de orada ol dedin, seni bekletmek istemedim, " dedi omuz silkerek, dün ki çocuk muydu bu? Hani ukala olan, her bir yanından öz güven fışkıran?

" 6. Hissim kuvetlidir, sana yine karşılaşırız demiştim. Bu arada resmi olarak tanışmadık. Ben Deniz, " diyerek ekledi. elini bana uzatarak. " Deniz Güney. " diye ekledi.

Kulaklarımda çınlayan o tatlı melodiye kulak verirken damağım kurumuştu.

" Efser, Efser Gece Şen, " dedim ve ellerim onun iri,sıcak avuç içlerine kaydı. Ellerimiz birbirine çarpınca elimi aniden çekme ihtiyacı hissederek parmaklarımı avuçlarından kurtardım. " Bu da neydi böyle? " aramızda sanki bir şimşek çağlamıştı. Elektriği hisseder hissetmez elimi avucundan çekmiştim. Aynı şekilde o da elini hızla çekmiş, parmaklarını avuşturuyordu.

" Elektriğin avucumu karıncalandırdı. "

" Elektrik mi? " diye sorduğumda, " Aramızdaki elektrik, " dedi ve gülümsedi çapkınca..

Ellerini yukarı kaldırdı ve omuzlarını silkti.

 

**

Etraftaki seslere ne olduğunu bilmiyorum, kalbimin ritmini kaybetmiş, düzensiz gümbürtüsü ve denizin hoyrat dalgalanmaları dışında hiçbir ses duyamıyorum. Kalbimin bu kadar hızlı atması hayırlara vesile değildi. Gözlerim onun gözlerine öyle bir takılı kalmıştı ki, gözlerimi ondan koparacak gücü kendimde bulamıyordum. Kalbim, göğüs kafesimi acımasızca yumruklarken, sakin kalabilmek adına beynime komutlar göndermeye başladım. Dün beni deli eden adam bu muydu? Gözlerimi kaçırırken ufak çaplı bir kahkaha attı.

" Kahve içelim mi ? " dedi tatlı tatlı." Olur, ceketin ve kimliğin poşette, rüzgar var giy istersen, üşürsün. " dedim sonra dilimi ısırdım. Ya sana ne, Gece, sana ne! Üşürse üşüsün, neden şu diline sahip çıkmıyorsun diye azarladı iç sesim.

" Aa, evet, ceketin içinde olduğunu bilmiyordum kimliğin. " dedi imalı bir şekilde, onu yerden aldığımı fark etmiş miydi? Etmiş olsaydı dalga geçerdi eminim! elimdeki poşeti aldı, ceketi içerisinden çıkarıp yavaşça giydi." Yok, çarpıştığımız da düşmüş," deyip gözlerinden gözlerimi ayırdım, hafif esen rüzgar saçlarımı savuruyordu, sanki klip çekiyormuşuz hissine kapıldığımda gülümsemek istedim ama bunu bir gayret dizginlemeyi başarabilmiştim. Yine de ufacık bir hilal, bir çukur oluşan dek dudaklarımın kenarlarına yerleşmişti. "Çarpışmamıza mı gülüyorsun yoksa? O, senin hatandı," ağzıma açmaya yeltendiğimde sözü ile kesti." yürü bakalım. Seni güzel bir yere götüreceğim, "dedi, ardından geldiğim yöne doğru yürümeye başladık. Ya, bir yere gideceğiz deseydin, değil mi? Boşuna yürüdüm o kadar, derin bir nefes aldım." Ben görmüyorum ama sen de görmüyorsun, " deyip işaret parmağımla gözlüklerimi ittim." Bence çok iyi görüyordun, çiftleri kesiyordun. " ağzımı açtım bir şey diyecetim ama çenemi kapalı tutarak ona düz düz baktım." Çok tatlısınız, " diye beni taklit ettiğinde ağzım hiçte hoş olmayan bir açıyla açıldı. Gözlerimi irileştirerek ona bakarken öylece duraksadım." Çok kötüsün, bir de utanmadan taklidimi yapıyorsun, " diyerek kaşlarımı çattım. "Hadi ama, tam olarak öyleydi, " dedi ve kocaman gülümsedi. Beyaz dişleri görüş alanıma bir örtü gibi düştüğünde içimde peydahlanan hayranlık duygusunu bastıramadım. Bu kadar güzel gülüyorsun diye sana kızmayacağımı sanıyorsan, yanılmıyorsun, diyemedim ya. O da yürümeye başladı. Ben hala durduğum yerdeydim, omzunun üzerinden bana baktı." Davetiye göndereceğimi sanıyorsan, çok beklersin, ufaklık, " dedi ve tekrar sırıttı. Koşar adım ona yetiştim, onu çok merak ediyordum. Kaç yaşındaydı? Okuyor muydu? Sevgilisi var mıydı? İnşallah yoktur, diye geçirdim içimden. Ellerini pantolonun cebine sıkıştırdı, yanında fazla kısa kalıyordum, ya vallahi şans yoktu ben de. " Ee kimsin sen? " diye sorduğunda, " Efser'im, " diye yanıtladım onu. Bana bir kaç dakika boyunca aval aval baktı ve, " Kast ettiğim o değildi, yani neler yaparsın? Nasıl gidiyor hayat, falan işte... " diye sordu tek solukta." Şey, ben,nasıl anlatayım ki? Soru - cevap yapalım, sor sen bana, " dedim. Ne diyecektim ki? Aklıma hiçbir şeyde gelmedi yani. " Ailenle mi kalıyorsun? " sütlü kahveyi andıran gözlerin üzerimde olduğunun farkındaydım. Beni inceliyordu. Beni beni derken içimdeki Bihter repliğini zihnimin en ücra köşelerine gönderdim.

Beni inceliyordu. Yüzeysel değil, tamamen bakmaktan kastediyorum." Hayır," dediğimde bakışların üzerimde bıraktığı bu ağırlık güzel olduğu kadar rahatsız ediciydi de." Kes şunu,bu rahatsız edici, " dediğimde, " Ne? Yanlış bir şey mi sordum?" dedi elini ensesine götürerek." Fazla dikkatli bakıyorsun, " dedim başımı yerden kaldırmadan. Dediğime ben bile inanamıştım, onun yerine utanmam normal mi? " Ben..." elini gevşek bir yumruk yaparak dudaklarına götürdü ve yavaşça öksürdü. Ona bakmaya utanıyordum, yine de göz ucuyla neler yaptığını görebiliyordum."... şey, pardon. Bilerek olmadı, " dedi telaşlı bir şekilde. Telaş etmesi nedense beni mutlu etmişti. Ay, Allah' ım! Bu çocuk telaşlıyken bile tatlıydı. Sevgili iç sesime, çocuğa yürüme, diye emir verdim. İyi ki iç sesimi duymuyordu. Arsız iç ses, beni başka şeyler düşünmeye itiyordu ve bu benim açımdan hiç iyi değildi. Ayrıca karşımda duran şu afet-i devran olan adam da hayran olunmayacak gibi değildi.

Hiç yardımcı olmuyorsun, Deniz Güney, diye geçirdim içimden." Matematik problemi sorduk sanki, hadi ama, "Bir an boşbulundum. " Ha, ne? " Öküzlük, verdiğim tepkinin kelime anlamı kesinlikle öküzlüktü." Ailenle mi kalıyorsun diye sormuştum. " İri ellerini tekrar ön ceplerine yerleştirdi." Haa, şey,hayır. Ben kızlarla kalıyorum, onlar okumuyor, iş sahibi ikisi de. İçlerinde bir öğrenci benim. Uluslararası ilişkiler bölümünü okuyorum, " dedim, konuşurken avuç içlerim terlemişti. Derin bir nefes aldım ve, sakin kızım, diye kendimi içten içe sessizce telkin etmeye çalıştım.Hava ısınmaya mı başlamıştı? Bilerek onunla aynı şeyi giymeye çalışsam olmazdı he! Konudan konuya atlamanın tarihi yazılacak olsa, altına benim imzamı düşerlerdi kesin. Geveze iç sesim ve konudan konuya atlaması! İkimiz de asker yeşili gömleklerimizle çok tatlı duruyorduk. Bizi görenler sevgili sanabilirlerdi. Sansınlar, bakmasınlar, yanında ben varım."Hımmm," diye mırıldandı. Hım nedir ya?"Hımm yaa, " dedim onu taklit edip. " Peki sen kimsin, Deniz Güney?" Gözleriyle hafif etrafı taradı yanaklarını şişirdi. "Hadi ama, " diye atıldım, onun beni taklit ettiği gibi bu sefer de ben onu taklit etmiştim. " Matematik sorusu sormadım. " Bunu dediğimdeyse sırıttı. Aslında taklit etmek eğlenceliydi, tabi taklit edilen ben olmadıkça. Bir saniye, burası Makbule' nin Yeri. Ne işi vardı ki burada? "Dediğin yer burası mı yoksa? "

"Evet, sence de güzel değil mi? 3 katlı, giriş kat gençler için, üst kat aileler için. Alt kat bodrum ama öyle kötü bırakılmış değil, partiler alt katta yapılır, " derken kapıdan içeri girdi.

Yabancı dizi repliği olur ya ' oh shit!' anlık iç sesim böyle idi, bu Makbule ablayıda tanıyordur o zaman! Ona sımsıkı sarıldığına göre, bu sorunun cevabı kesinlikle evetti! Bana eliyle, gel gel, yaptı." Işte, dün eve ıslak gelmemin nedeni bu ufaklık. Dün çok sıcaklamış, kendisini denize atmış; ama gel gör ki, küçük hanımefendi yüzmeyi bilmediğini unutuvermiş." bunu sanki fıkra anlatıyor gibi anlatmıştı. " Sonra bir beyaz atlı prens. " ellerini kaldırarak baştan aşağı kendini işaret ederek, " Bu ben oluyorum elbette, " dediğinde Makbule abla onun ensesine yavaşça ama ses çıkaracak cinsten bir tane yapıştırdı." Makbuş, ayıp oluyor ama! " dediğinde ensesini ovalayarak Makbule ablaya baktı, Makbule abla yanağını öptü ve, " Geveze seni, " diyerek beline sarıldı.Onlar böyle birbirlerini sevedursunlar, ben, acaba benim hakkımda ne dedi, diye düşünerek meraktan çatlayacaktım. Makbule bir de bunun annesi, yandın, Gece, yandın kızım sen! Kaynanan bir de senin işini... Ne kaynanası ulan! İç sesim sen bir sus. Evet, aferin adam ol." Gece, kızım, " dedi Makbule abla ve bana sarıldı, ben de sarılmak zorunda kaldım. Deniz bu işe bayağı şaşırmış görünüyordu. " Siz nereden tanışıyorsunuz? " diye sordu tek kaşını kaldırarak. Gittikçe nazik mi oluyordu bu çocuk, yoksa bana mi öyle geliyordu?" Bugün iş ilanı için gelmişti, " dedi benden ayrılırken Makbule abla." Öğrenci kabul etmiyorsun diye biliyordum, ne iş? "dedi göz kırptı. Bu haline hepimizi sırıttık tuhaf bir çocuktu. " Bana çok hanım hanım bir kız gibi geldi, kanım ısındı, ne yapayım oğlum, " dedi, güldü ve ardından bize oturmamız için müsait bir masa gösterdi. Biz tam masaya oturduk müşterinin teki bir şey istedi. Burada çalışmaya başladığım için kalkmaya yeltendim, Makbule abla elini omzuma koydu ve, " Sen otur, kızım, ben bakarım, daha başlamadın hem. " dedi, yanımızdan uzaklaşarak sipariş almaya gitti. Burası büyük ve gösterişliydi. " Annen çok tatlı bir kadınmış, "dedim gözlerimi gözlerinden kaçırarak. Elini masanın üzerine koydu ellerini birbirine kenetledi." O benim gerçek annem değil. "

"Nasıl yani? Dün Makbule ablanın evine ıslak gitmen? Sana oğlum demesi? Neyin oluyor peki, teyzen falan mı? Ya da halan? " yüzüne şaşkın şaşkın baktım, o ise ellerine bakıyordu. Soru bombardımanımdan kurtulamaması cabasıydı, neden bu kadar meraklı davranıyorum. Kafamı duvarlara vurabilir miyim? Fırsat bu fırsat suratını inceliyordum. Ben, Efser Gece Şen, bir insanın gözlerinin icine 3 saniyeden fazla bakamazken, şimdi tanımadığım bu adamın yüzünün her detayına bakıp incelemek, onun her santimetrekaresini ezberlemek istiyordum. " Maneviannem Makbuş. Ya anne derim, ya da Makbuş, o alıştı, sen de alışırsın. "Derin bir nefes verdi, yüzünü bana çevirdi, göz göze gelince bir telaş aldı beni sormayın, eteklerim tutuştu vallahi. Sanki çocukmuşum da yaramazlık yaparken yakalanmışım gibi hissettim bir an."Gözlüklerin numaralı mı? " diye sordu ben saati inceliyormuş gibi yaparken." Evet ama küçük numara normalde gözlerim ağrıdıkça takıyorum. Uzun süre gözlüksüz bir şey okursam veya bir süre aynı yere bakarsam çok ağrıyor. " devlet meselesinden bahsetmişim gibi bakıyordu.

 

⚡⚡⚡

 

 

Saatlerdir burada oturuyordum. Sağolsun Makbuş, -ona Makbuş demem için çok ısrar etti- karnımı doyurmuştu. Garsonlukla alakalı bir şeyler öğretti, Deniz bir kaç saat ortadan kaybolmuş, sonra tekrar gelip sohbetimize katılmıştı. Makbuş'un çocukları dış devletteymiş, kocası batınca bir daha geri dönmemişler. Eşi vefat edince de bütün mal varlığını satıp bu binayi almış, içerisini falan yaptırmış, her yeri yeniden dekore etmiş. Bu kafenin katlarının 3+1 olduğunu hayal edemiyordum, gözüm hemen görüntüsüne alışmıştı.Deniz onun yiğeniymiş ablasın oğluymuş. Saate baktığımda çoktan akşam olmuştu, sekize geliyordu. Vakit o kadar hızlı akıp gitmişti ki bir an şaşırmadım desem yalan söylemiş olurdum. r." Ben kalksam, Makbuş, " Makbuş demeye hala alışamamış olsam da, böyle daha samimi geliyordu." Geç oldu, Deniz bıraksın seni, " dediğinde Deniz'e kaş göz işareti yaptı." Evet,tabi, ben bırakırım, " dedi ve oturduğu sandalyeden ayaklandı. " Ben burdayken eve yalnız gidemezsin. " Bu haline kıkırdamadan edemedim Erkek yaaaa diyen iç sesime gülmeden edemedim.. İç sesim kafa kızdı, canlı olsa en yakın kankam olurdu.." Cumartesi görüşürüz, Makbuş, " diyerek el salladım. Deniz yanımda ağır ağır ilerlerken kapıya ulaşmıştı, Deniz kapıyı açtı ve, " Önden hanımlar," diyerek centilmence bir harekette bulundu. Bu jestinden dolayı başımı eğerek gülümsedim ve teşekkür ettim. Yan yana yürürken ikimizi çember altına alan sessizlik dışında havanın keskin rüzgarının uğultusu dışında bir ses yoktu. Sağ elim, sol koluma gitti ve ısıtmak amaçlı aşağı yukarı sürtündü." Üşüdün mü? " diye sordu.Bakışlarım yavaşça ona kaydı. " Belki biraz. "

"Titriyorsun, " dediğinde ceketini çıkarmaya başladı. " Ceketimi vereyim."

." Gerek yok, teşekkür ederim. Zaten dün yüzünden mahcubum sana karşı," diyerek yere baktım. Fakat o, benim itirazıma aldırmayıp çıkardığı ceketini omuzlarıma yerleştirdi. Vücudum, onun sıcaklığını taşıyan ceketin ısısıyla hemencecik gevşemişti." İnsanlık görevi, kim olsa yapardı. Ama sevgilin için üzgünüm, kadına yapılan şiddete,hangi şartlar altında olursa olsun, dayanamam, " dedi kafasını başka yöne çevirdi. Selim'e dayak atan oydu, birisini dövdüler diye bu kadar sevinmemiştim. Gülmemek için dudağımı dişledim." N'oldu?" dedi sırıtarak." Ellerine sağlık valla, iyi yaptın, sarhoştu zaten geri zekalı. "

" İlk defa birinin sevgilisini dövdüm diye tebrik alıyorum, " deyip kahkaha attı." Eski bir kere hem tam sevgilimde sayılmazdı, neyse kaç yaşındasın? " diyerek lafı ustalıkla değştirdim, sormasam çatlardım. Sırıttı. "27, ufaklık, " çok şükür o kadar da büyük değildi.

"Sen kaç yaşındasın?"

"23 son demleri , evime geldik, teşekkür ederim her şey için , " dedim gülümsedim. Kovar gibi olmuştu ama kızlara bu durumu şu anlık açıklayamazdım. " Kaçıncı kat? " diye sordu, kafasını yukarı kaldırarak evi inceledi. Boğazındaki çıkık adem elması buradan fazla göze batıyordu. Yakalanacaksın, bakma, bakma Gece, bakma! diye kendime emirler yağdırırken, '' İkinci katta oturuyoruz biz, üst katta Şükran Abla var, ev sahibimiz kendisi. Alt kat komşumuz evli bir çift, öyle işte, ''evi baştan aşağı süzdü, gözleri sonra beni buldu. " İyi geceler Efser, seninle tanışmak güzeldi, "

 

"Aynen,benim için de öyleydi. İyi geceler, " dedim ve apartmana doğru yürümeye başladım. ' Ayneenn mi?' diye tekrar eden iç sesimi görmezden geldim. Bi anda duraksadım topuklarımüzerinde geri döndüm, " Ceketin yine bende kalıyordu." dediğimde gülümsedi.

" Ne zaman fark edeceksin diye merak ettim açıkcası." tebessüm ederek gözlerimi devirdi.Cevap olarak sadece gülümsedi..

Bende arkamı dönüp apartmana doğru yürümeye başladım Çantamdan çıkardığım anahtarı deliğe sokmadan son kez ona baktım, hala benim olduğum yöne bakıyordu. Kilidi açıp sırıtarak merdivenleri çıktım...Değişik, tarif edilmez bir mutluluğun kapsülleri göğsümde ardı ardına patlarken düşündüğüm şey, Deniz Güney'den başkası değildi.

 

 

 

Loading...
0%