@uykuluhatun
|
Kapının kilidini açtığımda azar işiteceğim için kendimi motive ediyordum. Baya kızdıklarını ve içeri girdiğimde beni atacakları azarla linç edeceklerini de biliyordum. Normal şartlarda sosyal bir insan değildim, gezmeyi pek sevmezdim. Burada o kadar gezilcek yer varken ben kızlarla sadece alışveriş merkezlerine giderdim ve grup arkadaşlarımla kafelere. Bir nevi haklılardı, koskoca şehir hırlısı var hırsızı var. Kapıdan ayağımi içeri attım, azar başlasın! Kelime-i Şehadet etmeye başlarken gözlerimi sıkıca yumdum. "Allah aşkına Efser, neredesin! Nerede kaldın, saatin kaç olduğundan haberin var mı? Saati geçtim, ya insan evladı, hayvanlık etmeyip bir haber verseydin! " Sesinden sonrasını duymadım. Nur ve Esra'nın bana bağırışları Şüko'yu aşağı indircekti. " Yeter, tamam, " diye araya girdim. " Susun da biraz beni dinleyin, akşam akşam çekemem şimdi Şüko'yu. " ikisi de sessizliği takınırken yüzleri bana dönüktü. Şükran abla kız başımıza olduğumuz için her şeye dikkat ederdi en ufak seste aşağı inerdi. Küçük salonumuzda ki koltuk takımına ikisi de yayıldı, başıma bir şey geldiğini sanarak korkuya kapılmışlardı ama abartmasınlar, değil mi ama? Kendimi tekli koltuğa attım, " Oh, be, dünya varmış vallahi, " dedim yorgun bir sesle. Kaç saattir sandalyede bir taraflarım yamulmuştu yemin ediyorum. İkisi de bana ters ters baksa da umursamadım doğrusu, 22 yaşında, genç bir yetişkinim sonuçta. " Neler olduğunu anlat, yoksa Nur'un ayağındaki terliği alırım Efser! " dedi Esra hiç çekinmeden ve kaşlarını çattı. Eğer Destan onu bu halde görse kesin bırakırdı, tipe bak, içine Nur kaçmış resmen! Kaşlarımı atarken aynı zamanda dudaklarımı da büzdüm. Sinirli olmaya çalıştım ama olmam mümkün değildi, günün çoğunu taş gibi bir çocukla geçirmiştim. Nur'un " Gece, " diye uyarıcı bir tıslamayla düşüncelerimden ayrıldım." İş buldum, yarı zamanlı sonra Denizle buluşmaya gittim- burada 32 dış sırıtmadan edemedim- kahve içelim mi diye sordu işte bir kafeye gittik. " anlatırken dudaklarımdan tebessüm eksik olmuyordu. " Allah'ın işine bak orası bugün iş başvurusu yaptığım yerdi, Makbuş ise Deniz'in manevi annesi ben şok tabi, " dedim ve ardından küçük eksenli bir kahkaha attım. İkisi de şaşkın bir' şekilde bana bakıyordu. Hayır anlattıklarım bir bana komik geliyor olamaz değil mi? Benim anlattıklarıma tepki vermemeleri normal miydi, bilemiyordum ama bana kalırsa hiç normal bir tepki vermemişlerdi. 20 saniye sessiz kaldıktan sonra sessizliği Nur'un telefonu bozdu. Nur telefonunu telaşla açarken yanımızdan gitmişti. " Vay be, senin adına çok sevindim, şans yüzüne gülüyor bu sefer, " dedi güldü Esra. Ardından yüzü bir ciddiyet takındı ki, anlatamam. " Efser, " diye seslendi dikkatimi üzerine çekmemi sağlayarak. " Efendim, Esra?" diye sordum tatlı tatlı. " Benim için ne kadar değerli olduğunu biliyorsun, değil mi? " diye sordu. Sesinde tadını aldığım şey bir şeyleri ispat etme çabasıydı. Oysa ki biliyordum bana ne kadar çok değer verdiğini. " Evet, elbette biliyorum Esra. " " Öyleyse beni iyi dinle, üzülmeni, hele ki bir erkek tarafından yaralanmanı istemiyorum, mutlu görünüyor gibisin ama aşk sandığın kadar güzel bir şey değil. " ellerini birleştirmiş, dirseklerini de dizlerine dayamıştı. Kendisi ilk olarak var olmayan bir kitap karakterine aşık olmuştu sonra Destan'ı bulmuştu. Bunu söylemesi gerçekten gülünçtü. " Ama aşkın tanımı herkeste farklıdır, Esra. " dudaklarımı yaladım ve ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. " Hem, aşk adına konuşmak için şu an çok erken.." dedim baştan savma bir üslupla. " Şu an için belki ama ilerleyen zamanlar da olabilecekler kafamda canlanıyor benim, senden istediğim tek bir şey var: Her ne olursa olsun, lütfen seni üzmelerine izin verme, " dedi buruk bir şekilde gülümseyerek. " Sen benim küçük kız kardeşimsin. " " Biliyorum, sen de benim ablam gibisin, ayrıca merak etme kimse beni üzemez, " dediğimde kollarını iki yana açtı ve, " Gel buraya, şebek seni, " dedi. Beni üzmelerine en çok ben izin verdiğim için bu sözü sonra unutacağım.. Kollarının arasına girip ona sarılırken Nur içeri girdi. " Ay ne mıymıntı şeylersiniz, iki dakika yalnız bıraktım yine duygusallaştınız değil mi? " diye sordu. " Kes ve sen de sarıl, " dedim ve Nur'u bileğinden yakalayarak bize doğru çektim. O da kollarımız arasına dâhil olurken birbirimize kısa bir süre sarılmayı sürdürdük. Bir kaç dakika böyle kaldıktan sonra Nur sıkıntıyla nefes verdi ve omuzlarını silkerek kollarımızdan ayrıldı, " Vıcık vıcık sevgi gösterilerine gelemiyorum, biliyorsunuz, bu kadarı bile fazla. Ben uyuyorum, hepinize iyi geceler, " dedi ve salondan ayrıldı. Ah buz küpüm benim... " Mutlu olman sana kızmayacağım anlamına gelmiyor, " deyip o balyoz kadar ağır eliyle kafama şaplak attı. Allah'tan beyin hasarı alacak kadar ağır vurmamıştı bu sefer, sesimi de çıkaramadım zaten. Haklıydı çünkü kaç saattir benden haber alamıyordu. " Sana bir haberim var, " dedi ve dudağını ısırdı, " İkizin seni çok özlemiş, " deyince yutkundum, gözlerim hemen dolmaya başladı. " Ablanın yanına gelmiş, seninle konuşmak hatta görüşmek istiyormuş, " dedi, telefonu elime verdi. Sanki telefonu ilk defa görüyormuş gibi baktım. Esra saçımı öpüp beni yalnız bıraktı. Elimde telefon titriyordu. İkizim, benim.. Benden bir tane daha hayal ettiniz değil mi? Dünya ne kadar çekilmez olduğunu düşündünüz, maalesef ben yine bir taneyim. Erkek kardeşimle çift yumurta ikiziydik çok zıt karakterdik.. Onun özlemini hep içime attım, gizledim. Ailemle birlikte onu da bırakmıştım geride. O da okumamı çok istiyordu, ben okumayı seçip onu da bıraktım. O benim kadar şanslı değildi, dizininden aşağısı tutmuyordu. Onun yerinde olmayı, onun yerine sakat kalmayı çok isterdim. O hiç haketmiyordu ömür boyu tekerlikli sandalyede kalmayı. Bacak kasları çalışmıyordu bi milyonda görülen bir rahatsızlıktı..Hayata olumlu bakması, hayatla barışık olması.. Ne durumda olursa olsun gülümseyecek bir şeyler bulurdu. İlkokuldan beri çok kitap okur ve yazılar yazardı. İlkokul mezunu olduktan sonra babam liseye göndermek istemedi. Çok masraf oluyor diye. Bende sırf onun için konuları çok iyi dinliyordum eve gelip ona anlatıyordum. İkizimi açık öğretime kaydettim yüksek derecede bitirmişti, üniversite sınavlarında da çok başarılı olmuştu fakat babam göndermişti. O yüzden benim okumamı, kendi ayaklarım üzerinde durabilmem için bir meslek sahibi olmamı çok istiyordu. Ah, nasıl da özlemiştim onu, burnumda tütüyordu. Onunla film izlemeyi ona kitap okumayı o kadar özlemiştim ki. Göz kapaklarımı kapatıp göz yaşlarımın akmasına izin verdim. O her zaman benden güçlü, benden daha zeki ve beni güldürmeyi her seferinde başarabilecek kadar komikti.- fazlasıyla yakışıklı ve gamzeli - Tek bir benzerliğimiz dışında aslında birbirimize benzemezdik, ikimizin de göz rengi yeşildi. Kamran Şen. Soyadımızı tam anlamıyla taşıyan oydu. Ben fazla sulugözdüm, karamsardım ama o yanımı hep bastırmıştım. Daha sayamadığım her şey de ondan kötüydüm. İsimlerimiz herkese göre garipti ama anlamları çok hoşuma gider hep. Teyzemiz sağ olsun tutturmuş isimlerini ben koyayım diye onun sayesinde Efser ve Kamran koyulmuştu. Babam karanlığı çok sevdiği için ikinci ad olarak Gece koymuş. Belki de babamin bana tek iyiliği adımdı. Teyzem bizim yanımızdan ayrıldıktan sonra trafik kazası geçirip ölmüştü. Anneannem bizimkiler kaçarak evlendiği için senelerdir anneme küslerdi, teyzem bizi görmeye geldiği için öldü diye anneme tamamen kapılarını kapatmışlardi. Nasıl aileydik ama! Burnumu çekip derin bir nefes aldım ve ablamin numarasını tuşladim. Babam ablamdan pek haz etmediği için gitmezdi yani evi ne zaman arasam ya babam çıkıyordu ya annem, ablam Kamram'a numaramı versede bir türlü denk gelip konuşamıyorduk. " Alo, " aradan üç sene geçmesine rağmen Kamran'ın sesini hemen tanımıştım. " Kamran, " diyebildim sadece. Sesimin titremesine engel olamamıştım. Yıllda bir defa görüşürsek buna şükrediyorduk o da kaçak göçek oluyordu.. " Seni çok özledim ikiz, " dedi, sesi ağlamaklı geliyordu. Benim tanıdığım Kamran'sa benim gibi ağlıyordu, konu ben olunca çok duygusaldır kendileri.. " Bir de beni düşün, kimse senin kadar soğuk espiriler yapıp güldüremiyor artık beni, " diye sitem ettim, kıkırdadı. Ailem onu dilsiz olarak bilirdi, benden başkasıyla konuşmamıştı. Bunun nedeni sanırım babamdı, babamın bize karşı sevgisizliği... Her zaman onu fazlalık beni işe yaramaz olarak görmüştü. Tek erkek evladı onun gözünde bir hiçti bende evi terk eden kızıydım sonuçta..ben evden ayrılana kadar Kamran'ın benimle konuştuğunu kimse bilmiyordu sonra ablama söylemek zorunda kalmıştık, sessiz kalmaya alışkındı lakin bu ölüm sessizliği onu mahvederdi. Ablam başta fazlasıyla tepki gösterip ağlamıştı sonra tabi çok sevinmişti.
Kamran aileme ve çevredekilerine göre dilsiz ve sakattı, baştan aşağı ayak bağı; ama o her şeye rağmen mutlu ve umutluydu. Kitap okumayı çok severdi en son benim odam kadar kitaplığı vardı evde. Eğer üniversiteye gidebilseydi, matematik bölümünde zirve yapardı sayısal zekası fazla iyiydi. Bir şeyi öğrendi mi, çabuk unutmazdı, ezberi de fazla kuvettliydi. Yani benim zıttım diyebilirsiniz... Ben zeki ama çalışmıyor öğrencisi o sınıfta öğrendiğiyle sınava giren öğrenci aradaki boşluk Çin Seddi'ydi. " Yazık olmuş sana, aramış, aramalarıma dönmüş olsaydın bu kadar özlemezdin." diye sitem etti. Derin nefes verdikten sonra. " En son telefonuna ulaşamayınca ablama sordum diğerlerinin numarası var mı diye çok şükür ulaştık hanımefendiye!" " Özür dilerim o kadar haklısın ki..Sen her zaman haklı oluyorsun!" onu arayamıyordum aradıkça özlemim coşuyordu bir süre sonra konuşmak yetmiyor görmek istiyordum ama bu imkansızdı. " Evet, o da lanet olasıca mükemmel özelliklerimden biri, kahretsin. Neden bu kadar mükemmelim? " diye sorunca kendimi tutamadım kahkaha attım. " Gevşeme hemen, " dedim ve kahkahkarımı bir gayret bastırabildim. Hiç değişmeyecekti değişen tek şey sesiydi. " Seni çok özlemişim. " birden içimdeki özlem anlatamayacağım kadar yoğunlaştı, doldu, taştı. İnsan canından bir parçayı nasıl özlemezdi ki? "Bir süredir hiç arayıp sormadın, bana ulaşmaya çalışmadın, " sesi kırgın çıkmıştı. Derin bi nefes aldım, " Zaman geçmesi gerekti, bazı zamanlar yaraları kanatıyor bazı zamanlar merhem oluyor biliyorsun. Seninle ne kadar ararsam o kadar kendime hakim olamayacaktım. " " Sen tanıdığın en güçlü insansın Efser Gece Şen. Sen bensiz çarşıya gitmezdin ama bilmediğin bir şehire tek başına gittin, orada çevre edindi orada aile edindin." dedi son cümleyi vurgulayarak.. İçimde yoğun duygu karmaşası yaşıyordum, ikizime diğer yarıma ihtiyacım vardı.. " Seni görmek istiyorum Gece, şuan İzmir'e kadar geldim. Beni görmeye gelecek misin ?" Kaşlarım çatıldı, düşünebilmek için kendime zaman tanıdım. "Bir saniye ailemiz nasıl izin verdi? " Benim tanıdığım babam hayatta böyle bir şeye izin vermezdi. " Bir kaç gün yemek yemedim, sürekli ablamın yanına gideceğimi yazan notlar yazdım, ha, bir de belediye sağ olsun getiriverdi. " Gülümsedim. " İlk yolculuğu yapmış bulundun, ha, vay... " dediğimde kıkırdadı.. " Babamda telefon aldı hem de son model.. Eğer başıma bir şey gelirse mesaj atabileyim diye.." dedi ve o muhteşem kahkahlarından birini patlattı. " Eğer konuştuğumu bir bilseler var ya, haklarını helal etmezler , men edilim her şeyden" diye ekledi, babamı tanıyordum o yapardı. " Aynen konuşmayalı fazla geveze olmuşsun bu arada, susmak nedir bilmiyorsun. " azıcık kızdırmak benim de hakkım ama, öyle değil mi? " Telefonum takozdu, bozuldu, yakında yenisini alırım. Mesajlaşırız." " Her zaman, peki geliyorsun değil mi ? " dedi böyle sorarsan hemen atlar şimdi gelirdim ama yapamazdım. " İse başladım izin almam için iki hafta çalışmam lazım, " dediğimde, " Ya, neden ama? " diye mızmızlandı. " İşe daha bugün başladım ikiz, en kısa zamanda geleceğim, merak etme. Her ay bana para gönderen bir ailem yok biliyorsun. Devletten aldığım kredi ile geçinmeye çalışıyorum ama o da ne kadar yeterli? " dedim ve sıkıntıyla nefes verdim. " Benim bankadaki parayı kullan, sana uzun süre yeter " dedi. Kurslara gitmişti sertifika alarak oradan öğrenci yerine öğretmene geçiş yapmıştı. Uzun süre çalışıp para biriktirmişti, yani bıraktığımda en son öyleydi... " Böyle bir şeyi kabul etmeyeceğimi biliyorsun, iki hafta bekle, bu arada kızın şarji bitiyor, hem kulağım yandı, radyasyonla akraba olduk resmen. Sonra konuşuruz, değil mi ikiz? " eğer biraz daha konuşursam hıçkıra hıçkıra ağlardım.. " Peki, seni çok seviyorum, ufaklık." Ufaklık hep Deniz'i hatırlatıyordu bana bu çocuğun sürekli aklıma gelmesi hiç iyi değildi. " Ben de seni çok seviyorum, bay ukala, " deyip aramayı sonlandırdım. Burnumu çektim, şarj aletine bağlayın, diye sinyal veren telefona ters bakışlar attım. Bugün güzel başlayıp güzel bittiği için şükür ettim. Telefonu sarja taktık sonra Esra'nın laptopunu alıp odama girdim -çünkü Nur'un e- okulla işi olduğu belliydi yine sınav kağıtları okuyacaktı zavallım- Facebook hesabıma giriş yaptım, bir arkadaşlık isteğiyle karşılaştığımda hızlıca açtığım, kalbimin yerinden çıkacağını hissettim. Deniz Güney beni arkadaş olarak eklemişti. İsteği kabul edip fotoğraflarını turlamaya başladım, tekrar.. Deniz Güney hayranlık hissi uyandıracak kadar hoştu. Ve şüphesiz ki, her kızı kendine kolaylıkla aşık edebilirdi. O kızlardan olmak istemsem de buna engel olamıyordum. Artık profiline günde kaç defa girerdim Allah bilir!
** Hayatınızda bazı şeylerin birden bire düzelmiş olması sizce normal miydi? Hani metroya geç kaldığınızı düşünmüşsünüzdür ama geç kalmamışsınızdır siz adım attıktan sonra kapıları kapanır ve boş koltuk kapmışsınızdır , heh işte böyle bir duygu.. Deniz Güney benim şansım olmuştu. Sanki kötü bir cadı tarafından lanetlenmişimde yakışıklı prens olarak Deniz Güney gelmiş ve o laneti üzerimden kaldırmıştı. Tüm talihsizlikleri mıknatıs gibi çeken ben, onunla çarpıştığımdan beri her şey normal gidiyor gibiydi; eskisi kadar sakar değildim mesela. Kızlarla haftanın 2 günü muhakkak kavga ederdik ama şimdi 3-4 gündür ters bir şey bile söylemiyordum. İlk defa sakarlığım bir işe yaramış ve bana Deniz'i vermişti. İki saat boyunca Saliha'ya Deniz'i anlatmıştım, zavallım gıkını çıkarmadan bütün o gevezeliklerimi dinlemişti. Şu anda mutlu muydum? Kestiremiyordum ama içimde bir kelebek belirmiş de, o kelebek kanatları altında çok güzel duygular barındırırak içimde uçtuğu yerlere o güzel duyguları serpiştiriyormuş gibi hissediyordum. " Ee, şimdi ne yapacaksın, Gece hanım? " diye sordu Saliha kıkırdayarak. Hiç bir fikrim yoktu doğrusu. " Adam ikizler burcu, sürekli ruh hali değişiyor. Ben de ne yapacağımı kestiremiyorum o yüzden. " bakışlarımı yukarı kaldırdım ve sıkıntıyla nefesimi dışarı üfledim. Uzun uzun konuştuğumuz gün sormuştum. "Adam mı? Kaç yaşında ki bu herif? " tek kaşını kaldırıp sordu. " 27 yaşındaymış ama fazla göstermiyor yaa, " deyip gözlerimin önüne dökülen saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. " Mert gibi olmasın da, " deyip durduğunda pot kırdığını düşünerek eliyle ağzına vurdu. " Ö-özur dilerim, Gece, bir an boş bulundum ben ya, " dedi üzgün bir şekilde. " Önemi yok, kahveni bitir de kalkalım artık. " Mert kim mi? Adi herifin tekiydi. Aklıma her geldiğin de küfredesim geliyor, Tansu'yu söylemiyorum bile. Mert ile üniversitenin ilk senesinde tanışmıştık, benimle konuşmak için peşimden antilop gibi koşturduğu zamanları unutmuyorum hiç. Tansu benim burda ki ilk yakın arkadaşımdı, arkadaş demeye bin şahit gerekiyordu, orası ayrı tabii. Biz üç aya yakın çıkmıştık ya da ben öyle sanıyordum. Biz çıkmadan Tansu ile sevgililermiş sonrası karışık. Biri en yakın arkadaşımdı üstelik, yani o zamanlar. Tabi beraber oldukça araları düzelmiş bana çifte boynuz takmışlar. Benim gözümü açan Saliha olmuştu, başta çok çekinmiştim ondan kapalı diye, belki benden rahatsız olur diye, ama çok sevecendi, sonra kardeşim diyecek kadar yakın olmuştu bana. Saliha'yla onları gizlice takip etmiştik ve öpüşürken yakalamıştık. Tabi ben Mert'e tekme tokat daldım, ağzını açıp tek kelime bile demedi. Tansu'nun da yüzüne tükürmüştüm, oh iyi yapmışım şıllığa. Ona da dalardım da değmezdi, yiyorsunuz bir halt bari beni def edin başınızdan değil mi ama? Bana boynuz takmanın alemi ne yani? Ben ayrılmak istiyorum Tansu'ya aşığım oda bana aşık dese anlardım ama illa arkamdan iş çevireceklerdi! Aşk hayatımın pek parlak olmadığını fark etmişsiniz en son da Selim Bey malum.. " Hey, " dedi Saliha daldığım düşüncelerden sıyrılmamı sağlarken. " Gece, daldın gittin. Deniz'i düşünüyorsun değil mi? " Neden ismi geçtiğinde sırıtıyorum ki, bir de buna engel olamıyordum. İşimiz vardı bu aptal hislerle. Zaten yarım akıllı bir şeydim, bu adam geriye kalan aklımı da alıp gitmişti. " Havada aşk kokusu var Gece, " dedi Saliha ve ardından tatlı tatlı kahkaha attı, sonra kahkahasının dozunu ayarlayamayınca utanarak ağzını kapattı. Onun bu haline de ben güldüm. " Saçmalamaya devam edersen, çantamın tadına bakarsın, lezzetlidir ama bıraktığı etkiden hoşnut kalıp, kalmayacağın hakkında garanti veremem, " diye tehdit ettim. Ağzını görünmez fermuarla kapattı. Köşeden geçen garson çocuğa, " Bakar mısınız? " diye seslendim. Genç garson yanımıza geldi ve hesabı istediğimizi söyledik. Borcumuzu ödedikten sonra mekandan çıktı ve Saliha ile birlikte sahile doğru yürümeye başladık. Nedensizce susuyorduk ve ben eksiklik hissediyordum. Bilmiyorum bir şeyler eksik gibiydi. " Gece? Saliha? " sesiyle arkami döndüm. Bu, Derya Kömür, geleceğin Psikoloğu. Selamlaştıktan sınıfımızdaki kızları çekiştirdik, sevmiyordum napalım! Ceketimin cebine ellerimi sokarken sahildeki banklara oturduk. Onlar ikisi konuşurken ben de sessizliğimi koruyordum. " Derya bir şey sormak istiyorum, " dedim dudaklarımı kemirmeye başladım tebessüm ederek. "Sor canım, " dedi gülümsemenin yüzüne eklediği samimiyet dolu bakışıyla. Bir yanım sor, kurtul, dök içindeki her şeyi, derken diğer tarafım dalga geçerler, boş ver, diyordu. Derya'nin omzuma dokunmasıyla irkildim. " Şey ya, ıı, insan iki defa gördüğü birini özler mi? " Saliha en sona oturmuştu, eğilip yüzüme dik dik baktı. " Ne? " diye sorduğumda başını sağa sola salladı ve umutsuz vakaymışım gibi başını önüne eğdi. " Nasıl yani, tam olarak ne hissediyorsun? " dedi huzur verici bir sesle. " İçimde bir eksiklik var, bilmiyorum ve 5 6 gündür tuhaf duygular barındırıyorum. Bu duygulara isim vermekte istemiyorum doğrusu, sanki isim verdiğim zaman büyüsü bozulacakmış gibi. Ne hissettiğimi tam olarak bilmiyorum ama kalbim böyle tuhaf bir ritim tutturmuş, karnımın içerisinde o ritme eşlik eden kelebekler var, ayaklarım zemine veda etmiş gibi, " dedim gözlerimi denize çevirerek. Ne betimleme yaptım, ayol? " Sence bu mümkün olabilir mi? İlk defa böyle hissediyorum. " Ve evet, ilk defa böyle duyguların varlığını keşfediyordum kendimde. Ama bu başka erkeklere güvenmeyeceğim anlamına da gelmiyordu. Güvenirdim ben şeydim biraz, salak.. " İki kere görmüş olman mühim değil, beynin sürekli onu düşünüyorsa, sanki yıllardır tanıyormuşsun gibi bir his oluşabilir canım ve sürekli onu görmek istersin, bu biraz zihninin onu düşünmeye alışması gibi, " dedi, bana baktığını biliyordum. Haklıydı, 3 gündür her şey onu aklıma getiriyordu. Bir de 'ufaklık' demesi yok muydu? " Çok haklısın, ismi geçse sırıtıyorum, bu çok sinir bozucu. Yüzme bilmesem de denizi çok severim. İsmi sürekli çıkıyor bir yerden, onu düşünmemek elde değil, tuhaf bir şey, yani tanımadığın birine böyle kuvvetli hisler beslemek. Ne bileyim? Çok tuhaf hissettiriyor, " dedim, yanaklarımı şişirerek sıkıntılı bir nefesi dudaklarımdan dışarı saldım. " Akışına bırakmalıyız, " dedi Derya ama Saliha muzipçe sırıtmaya başladı, yine aklına hangi fikir geldi acaba. " Umarım o akışta boğulup, kaybolmam, " diye mırıldandım kendi kendime. "Bence zamana falan bırakmayalım, gül gibi çocuğu kaçırsın mı? " Bunu dedikten sonra gülmeden edemedim. Manyak bu kız, valla manyak. " Ben karışmıyorum, " dedi Derya arkasına yaslandı. Bir şeyler anlamıştı ama sormaya tenezzül bile etmemişti. Aslında Saliha haklıydı, zamana bırakırsam adam elden giderdi. Ben bir kez olsun deneyenlerdendim. Yani çabuk pes ederdim. Bir kere oldu oldu ikincisinde yapmazdım. " Sen bu çocuğu istiyor musun kızım? " sesiyle Saliha'ya döndüm, olumlu bir şekilde kafamı salladım. Ellerini tutmak, sakallarına dokunmak isterdim. El ele yürürken kızlar baktığında, benim olduğunu göstermek isterdim. Çocuğumuz olsun isterdim... Ohhoov, fazla ileri gittim, daha çocukla iki kelime etmedim benim hayal gücü çocuk yapmaya kadar gitti. " O zaman Efser Gece, pes etmeyeceksin, " dedi, kaşlarını kaldırarak yüzüme baktığında bu cümlesini onaylamamı bekliyor gibiydi. Pes etmemek ne kadar zor olabilirdi ki? ⚡⚡⚡ Yarım saate yakın daha Deniz hakkında sohbet ettikten sonra Derya dersi yüzünden kalkmak zorunda kalmıştı. Saliha'nin zaten yüzü asıktı, yine sevgilisi Alperen ile tartışmıştı. Sebebi kıskançlık ve inat. İkisi de kıskanç, ikisi de inatçı olunca, kavga kaçınılmaz oluyordu tabii. İnatçı keçiler. Hah. " Saliha içimi baydın, birazdan yattığım yere aldırmadan şuraya yığılacağım, kalk git sevgilinin yanına ya, " diye çıkıştım ona. Saliha, "Olmaz ilk o geri dönüş yapacak, ben değil. İlk o arasın, bana ne ya? " dedi, hay inatçı keçi. İnadından kuru bu kız, benden demesi. " Kalk git diyorum kızım, git su şalını düzelt, tipin iyice kaymış, sevgilinin karşısına paspal paspal çıkma, " dedim kaşlarımı çatarak. " Hem ben ders çalışacağım, sakın beni rahatsız etme, " diye de ekledim. "Off, " dediğinde, " On, Saliha, " diye iğrenç bir espri yaptım ve Saliha'nın buna verdiği tepki havale geçiriyormuş gibi bir baygınlık ifadesi oldu. " Efser, iğrenç bir espri anlayışın var, ayrıca seninle uğraşacağıma gider Alperen'in sıkıcı ve anlatıla anlatıla bayatlamış inşaat anılarını dinlerim, daha iyi, " dedi sinirle, çantasını koluna astıktan sonra pıtı pıtı adımlarla yanımdan uzaklaştı. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Havasını yesinler, barışınca başımın etini yemenin hesabını alırdım nasıl olsa. Saçımı geriye doğru iterken çantamdan Saliha'dan aldığım notları ve gözlüğümü çıkardım. Finallere 1 ay vardı ve ben şimdiden çalışmaya başlamıştım. Ders çalışmayı seviyordum, bu öğrencilik kurallarına aykırı olsa da, ders çalışmak kafamı toplamamı sağlıyordu. Ayrıca ikizime bir söz vermiştim ve bu sözü yerine getirecektim. Ders çalışmayı bir süre sonra bırakıp, kitap okumaya başlamıştım, o kadar dalmıştım ki kitap okumaya, havanın karardığını akşam ezanının okunmasıyla fark edebilmiştim. Tutulan boynumu sağa sola yatırdım, kıtlama sesleri yüksekliğinde boynum gevşemiş, rahatlamıştı. Aynı pozisyonda saatlerdir oturuyordum ve bu kaslarımın ağrımasına neden olmuştu. Telefonum takozdu makozdu ama en azından eve geç gideceğim zaman haber verebiliyordum, şimdi o da yok, alırsam zaten android işletim sistemine sahip bir telefon alırdım, en azından Deniz'in fotoğraflarına bakardım. Bu çocuk hiç mi çıkmaz aklımdan ya, okuduğum hikayede bile o vardı, onun ismini görünce kahkaha attım tabii ki, sonra yanımdan geçenler deli der diye ağzımı kapatmıştım. Beni ne hallere düşürdüğünü bir bilse keşke. Yanımda olsa, otursak, denizi seyretsek. Huzur mutluluk ben buna derim işte. Gözlüklerimi çıkarıp başımı geriye doğru yasladım. Lacivert-mor arasında bir renkte olan gökyüzüne bakışlarımı gezdirdim, bu akşam daha parlaktı sanki yıldızlar. Deniz, Deniz, Deniz, keşke burada olsan da gökyüzünü seyretsek birlikte... Her yerden çıkması, her düşüncemin kendini halatla şu isme bağlaması ne kadar normaldi ki? Kafayı yememe çok az kalmıştı cidden. Daha birkaç gün görmüş olduğum bir adama bu kadar kuvvetli hisler beslemek... Bana çok tuhaf geliyordu. Yıldızlarla arama giren yüzü görünce gözlerim açıldı. Telaşlı bir şekilde başımı çekerken yüzlerimiz o kadar yakındı ki, benim ani hareketim sonucu kafalarımız birbirine çarptı. Başım eğikti diye yakınlığı tam olarak kestirememiştim. Çarpışmamıza mi yanayım, şu şapşal, ne yaptığını bilmeyen halime mi yanayım, bilemiyordum doğrusu. Sızlayan başımı tuttuğumda onun da benden aşağı yanı yoktu. Halimize kahkaha atarak gülerdim de ciddi halde başım zonkluyordu. Adamın kafası bile taş gibi Allah'ım. Ellerim istem dışı onun alnına giderken kelimeler dudaklarımdan hızla döküldü. " Özür dilerim Deniz, iyi misin, birden bire oldu? " Endişeyle yüzüne baktım. O an için ne yaptığım hakkında bir fikrim yoktu. Ellerim onun alnına tutunmuştu. Teni sıcaktı. Avuçlarım alnında eriyip gidecek diye düşündüm birden. Çok sıcaktı ateşi mi vardı yoksa ellerim mi, yanıyordu? Kalbim lütfen sessizce at lütfen duymasın seni!
|
0% |