Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@uykuluhatun

Sadece bir hafta... Bir haftadır tanıdığım bu adam, Deniz Güney.

 

Sızlayan başımı tutunca göz göze geldik. Büyüyen göz bebekleri o kadar güzel görünüyordu ki, benim yerimde olsanız siz de benim gibi hissederdiniz ama Deniz için bu hisleri hissetmeyin! " Bana kafa atan ilk kızsın " dedi ve gözlerinin etrafını sıcacık birkaç çizgi ele alırken kahkaha atmaya başladı, sesinde ki alaycılığı görmezden geldim. Halimize dayanamadım ve ben de Deniz'e eşlik ettim. Yıldızları seyrettiğim pozisyona geri döndüm ve o da bana bakarak aynısı yaptı bir şey sormadı, bir şey demedi. Birkaç dakika önce içimden geçirdiğim anın bir anda gerçekleşeceği aklımın ucundan geçirmezken şu an yaşıyordum. Tarif edilemez mutluluktu , bu anın bozulmasından o kadar korkuyorum ki. Çünkü her şeyin bu kadar mükemmel olması gerçekten korkutucuydu! Allahım sesimi bu kadar hızlı duyacağını bilseydim, başka şeylerde eklerdim araya!

Yıldızlara bakmayı kesip kafamı sola yatırdım hızla inip kalkan göğsü dikkatimi dağıttı, çok hızlı nefes alıyordu. Sonra mükemmel kıvrımların barındığı yüzüne çıktı gözlerim, zaten vücudum bana sormadan hareket ediyordu onu görünce. Gözlerim ona bakıyordu, dudaklarım onu görünce tebessüm ediyordu ve kalbim kırmızı pelerini görmüş bir boğa gibi hızla atıyordu. Ne kadar ona öyle baktığımı bilmiyorum ama bir ilkti birisinin suratına bu kadar uzun süre bakmam. Deniz Güney, sen benim başıma bela falan olmayacaksın direk belasın, beni darmaduman edip hiçbir şey olmamış gibi yaşıyorsun. Ben böyle düşünürken göz göze geldik, bir an için onu izlerken yakalanmış olmamın utancıyla yanaklarımın ısındığını hissettim ama kafamı çeviremedim, bu güzellikten neden mahrum kalayım ki? Neden bakışlarımı kaçıramıyorum, beynim rica ediyorum gözlerime komut verir misiniz lakin ben yapamıyorum!

Gözlerini kaçıran Deniz olunca kalbime sanki binlerce iğne batırdılar gibi hissettim. Gözünde bakılmayacak kadar mı çirkindim? Asılan suratımı fark ketti mi bilmiyorum, konuşmaya başladı.

" Kızlar merak eder, haber vermemişsindir sen şimdi, " dedi elini ensesine götürüp kaşıdı. Hafif dalgalanan denize baktım, fazla yosun boğazımı yaksa da aldırış etmedim. Kalbim kadar yanamaz boğazım, kursağıma kadar gelen ağlama hissini yollamak için o kadar çabaladım ki. Hayır neden duygularımı bu kadar uçta yaşamak zorundayım ki? Adam benim gibi hemen etkilenmemiştir, belki ona göre değilimdir. Tamam yeşil gözlü minnoş bir kız olsam da göbeğim var biraz da gıdık ellerimde minik ve tombik yani belki manken gibi kızlardan hoşlanıyordur? Haksız mıyım, değilim. Evet ilk başta Deniz'in dış görünüşünden etkilendim kabul ama metrodakilerle bakışırkende etkileniyorum ama Deniz öyle değildi. Gözleri başka güzeldi hele gülüşü, bunların yanında boyu posu çok sonra kalıyordu, dili konuşmasa da gözleri konuşuyordu. İç sesim beynimden geçen sözlere gözlerini kısara bakıyordu. Ah be şair olacak kadınmışsın vesselam, diyerek dalga geçmesine gözlerimi devirip , Deniz'in sesi ile düşüncelerimden ayrıldım.

" Hadi kalk, kızlara haber ver, " dedi aniden. " Seni bir yere götüreceğim. " can çekişen kalbim hızlanmaya başladı. Yanan ağaç filiz verir miydi sanırım benim yanan ağacım filiz açıyordu. Kalbim, bir insan bedeninde karşımda olsaydı kesinlikle ona tekme tokat dalardım. İki dakika önce bir hareketi yüzünden sızlayan kalp, benim kalbim değildi sanki. Ah beynim ve mantıklı iç sesim yüzünden delireceğim!

"Burada kalacağım , gelmiyorum, kızlar alışık geç gitmeme. " Bacak bacak üstüne atıp kollarımı birleştirdim.

"Hayır, ufaklık kalkıyorsun, ya benimle köfte yemeğe geliyorsun ya da doğru evine bırakıyorum seni, " dedi ve sertçe kolumdan tutup kendine doğru çekti. Bir an için dengemi kaybederek tökezlerken ellerim Deniz'in kaslı göğsüne tutundu. Yüzlerimiz bir an öyle yakın geldi ki gözüme, başımın döndüğünü sandım. Deniz'in bir kolu belimi sıkıca kavramış, düşmemi son anda engellemişti. Evet evet her şey filmlerde ki gibi! Bir kaç saniye şaşkınlıkla birbirimizin yüzüne baktık. Ellerim onun göğsünde, onun kolları benim belimdeydi. Üzerimdeki kazağın yukarı doğru sıyrıldığını tenime işleyen soğuk havadan anlayabiliyordum ama alev almasına neden olacak başka bir ayrıntı vardı orada: Deniz'in kolu açıkta kalmış belime değiyordu. Tenlerimiz birbirine değiyordu. Ne an için öyle ahlaksız bir düşünce zihnimi doldurdu ki, kendimi hızla Deniz'in kollarından kurtararak gözlerimi kaçırdım ve üzerime çeki düzen verdim. Hayır bu olaylar yalnızca aşk kitaplarında filmlerinde olmaz mıydı? Neydi daha demin olanlar peki herkes romantik şeyler düşünürken benim zihnimde sapıkça şeyler geçmesi normal miydi!

" Dikkat etsene, " dedi Deniz boğuk bir sesle. Boğazını temizleyip kendine çeki düzen verdi. Kendin çektin beni bir döv istersen , diye iç sesime bir alkış bu sefer haklıydı.

" Üzgünüm, " dedim ama bir anda kafamda bir şimşek çaktı. " Ben neden üzgün oluyorum ki? Beni öküz gibi çekiştiren sensin. " Aferin, Efser olacaksın sen!

" Çok konuşma da, " dedi boğazını temizleyerek. " benimle gel hadi. Kızlara haber de ver. "

" Peki kızlara haber veriyim, " dediğimde Casper son model telefonu çıkarıp bana verdi. Hayır ben neden bu kadar kolay ikna oluyorum neden Allahım.." Ters bir şey dediysem, kusura bakma, " dedi yüzüme bakarken daha demin beynimi kemiren düşünceler uçup gitti. Neden kızgınlığım onun gözlerinin içine bakana kadardı, üzerimde ki etkisinden haberi var mıydı? Benim sürekli değişen ruh halim, yetişmekte zorlanıyorsunuz değil mi? Bende. Psikolağa gitsem bana okkalı bir teşhis koyarda işte , zaman ayırıp gitmek vardı.

Nur sınavlarla ilgileniyordu onu rahatsız etmemek için Esra'nin numarası tuşladım.

" Alo buyrun? " Esra işte bu telefon açması bile normal değil kızın. " Benim, Efser eve geç kalacağım, onu söylemek için aramıştım, " dediğimde "Kiminlesin? " sorusunu tabi ki bekliyordum. " Deniz'leyim ben, dışarda yiyeceğim hadi görüşürüz, " dediğimde imalı bir şekilde güldü.

Uyuz kız illa beni sinir edecekti, imalı gülüşü son anda dudaklarımı kıvrılmasına neden oluyordu. Numarayı silip Deniz'e doğru telefonu uzattım. Eli elime değince elektrik akımını hissettim. Bunları hep kitapta okurdum, bir insan bir insana dokununca nasıl elektirik çarpmış gibi hisseder diye, doğruymuş olamayan şeyleri yazıyorlar diye çok eleştirmiştim, affetsinler beni.

" Hadi ufaklık gidelim, çok acıktım, " dediğinde sola doğru yürümeye başladık. Bugün olanlardan konuşup sohbet ederken karşıdan gelen kızla vücudum kıskançlık hormonları salgılamaya başladı. Okulumuzun en popüler kızı Simge Savcı.. " Merhaba Efserciğim, " dedi ağzını yaya yaya konuştu. Efserciğim mi dedi, bu kız benden haberdar mıymış? Çok şaşırmıştım. Benden haberdar olması Deniz'den kaynaklı olduğunu anlayınca kıskançlık hormanlarım tavan yaptı. Hadi bir hareket yapda eline vereyim o sarı saçlarını. Ne yapacağım ben çabuk sahiplenme bağlanma huyumla?

" Yakışıklıyla tanıştırmayacak mısın? Hoş, siması bir yerden tanıdık geliyor ama çıkaramadım, " o nasıl bir konuşma tarzıdır ya, bir de yakışıklı dedi, sana ne kızım Allahım sabır, lütfen sabır!

" Deniz-Simge, Simge-Deniz, " dedim yapmacık bir gülümsemeyle. Elini uzattığında Deniz kararsız kalsa da uzatmak zorunda kaldı. Deniz elini çekmek istese de kene gibi yapıştı Simge şırfıntısı. Burada devreye tabi ki ben giriyorum.

Deniz'in elini tuttum. " Bizim acelemiz var Simgeciğim, gecikiyoruz, iyi geceler, " deyip Deniz'i çekiştirmeye başladım. Beş adım gittikten sonra elimin içi terleyince hâlâ el ele olduğumuzu anlayınca donup kaldım.

" Ben, şey, baktım ımmm çekemiyorsun elini o yüzünden yani şey pek hazzetmem zaten Simgeden hiiii nereye gidiyoruz, " diyene kadar ecel terleri akıttım. Allah aşkına ben ne saçmalamıştım az önce? " Arif Usta'nin köfteleri meşhurdur, gittin mi hiç? " Diye sordu hafif esen rüzgar erkeksi kokusunu burnuma getirmese daha erken cevap verecektim. Kokusu dikkat dağıtıcıydı.

"Karşında tam bir asosyal var, sence? " diye sorararken mahcup bir şekilde sırıttım. Yüzüme baktı ve birden durdu.

" Benimle sosyal olmaya ne dersin peki? " ne mi derim, Allah derim ulan! Şükür derim! Mutluluktan ölüyorum derim! Evet derim lan, seninle her şeye evet derim, tabi bunu dışa vurmak biraz sakıncalıydı. Korkup kaçabilirdi.

" Olabilir sosyal olmaktan zarar çıkmaz. " tamamen zıt bir cümle ile , sesim haddinden narin çıkınca kendime bile şaşırdım. Kırılacaksın kibarlıktan, dedi iç sesim alayla. Beni çoktan değiştirmişti ben o çarpışmadan sonra eski Efser Gece olamamıştım eğer Deniz hayatımda olacaksa, olmakta istemem.

KÖFTECİ ARİF USTA yazısını görünce duraksadık, ne kadar çabuk gelmiştik öyle? Küçük ama işlevi büyük olan köfteciye girdik, içerideki köfte kokusu midemdeki açlık hissinin halay çekmesine sebep olmuştu. Deniz, yaşlı adamla gülerek tokalaştıktan sonra beni işaret etti, onlardan uzak durduğumdan dolayı ne konuştuklarını duyamıyordum ama kulağına ne dediyse adam gülmeye başladı. Beyazlaşmış saçları, pos grimsi bıyıkları sıcaktan kızaran yanaklarıyla tam bir dede modeliydi.

" Gel kızım, ne diye uzakta duruyorsun öyle, "deyince yavaşça adamcağızın yanına gittim, bana elini uzattı. " Arif Kurt, 20 yıllık köfteciyim, " dedi tarazlı sesiyle. Bende elimi uzattım, sıcacık pamuk gibi yumuşacıktı elleri. " Efser Gece Şen, efendim. 4 yıllık üniversite öğrencisiyim, Uluslararası ilişkiler öğrencisiyim." dediğimde Deniz ve Arif amca kahkaha attı, onlara karşımda bir uzaylı varmış gibi baktım. Ne ama, ne diyeceğim ki adama? Arif Usta elini samimiyetle omzuma koydu. " Bu kızı sevdim, kafa kız Deniz, sakın kaçırayım deme, " deyince bir süre nefes alamadım ama Deniz'in durumu daha kötüydü, kıpkırmızı olması bir yana çocuk nereye bakacağını şaşırmıştı. Yanlış duymadınızi Deniz kızardı! Kızaran erkek tatlılığı diye bir şey var, hoş bu özellik sadece ona özeldi.

Kızaran yanakları sakallarının altında bile belli oluyordu.

"Ne oldu evlat siz sevgili değil misiniz? " kızarmaktan morarmaya terfi eden bir adet Deniz, yüzünde alevlerin dans ettiği bir Gece düşünün.

İkimizden de çıt çıkmayınca bize oturacağımız masayı gösterdi. " Bize 4 yarım ekmek arası, " dedi Deniz bana dönerek. " Ayran içeriz değil mi? " Cevabımı beklemeden Arif Usta'ya döndü. " 2 'de ayran Arif usta, " dedi derin bir soluk alıp verdi. Kızaran Deniz Güney hafızamda büyük bir yer edindi, silinmemek üzere de beynime kazındı. " Arif Usta'nın kusuruna bakma, buraya sadece bizim çocuklarla geliyorum, yanımda bir kız görünce şaşırdı haliyle. " yüzüme baktığında yüzünün kızarıklığının gittiğini gördüm, kekelememeye çalışarak konuşmaya başladım. " Önemli değil, çok geliyorsun sanırım sizin çocuklarla. " çocukları vurguladım çocuk dediğine göre kız yoktu sanırım bu kıskançlık beni kalpten götürecekti.

Deniz'de çirkin bir şey değil ki, ortama girince belli ediyor kendisini, mesela çapraz masada Deniz'i dikizleyen ve güzel olmadıklarını asla iddia edemeyeceğim iki kızın gözünü oymak istiyordum, her yerlerine çatal saplamak istiyordum. Kıskançlık olunca seri katile bile bağlayabilirdim. Bu çocuk yüzünden hapise girerim ben ya, iyi ki sevgilim değil, olsa var ya yandı ki ne yandı. Sevgili oldunuz da Gececiğim, kıskançlık triplerin kaldı, diyen iç sesime gözlerimi devirmek istedim. Benim triplerime dayanan bir adam bulursam onu nikah masasına oturturdum, bak o kadar ki büyük konuşuyorum.

" İti an çomağı hazırla diye boşuna dememişler, " dediğinde ters ters Deniz'e baktım bana mi dedi bu?

"Ağabey bizsiz Arif Usta'nin yerine mi geliyorsun, çok ayıp, " diye sese döndüğümde iki adet Fashion Week'ten fırlamış uzun boylu yakışıklı adamlarla karşılaştım. Çarpıştığımız zaman yanında olan çocuklar olduğunu sonradan fark ettim. İki çocuk, mavi gözlü olan yanıma oturdu geveze olan ise karşıma o kumral biriydi.

" Size oturun dediğimi hatırlamıyorum, " dedi Deniz, çatalı biraz daha sıkarsa bükecekti.

" Şey, aa, o kız pardon biz kalkalım. " bunu yanımdaki mavi gözlü çocuk demişti.

" Abi ben dedim ama Can beye anlat, dayak yiyeceğini bile bile geldi kaşınıyor, " dedi yüzünü Deniz'e çevirdi. Denizin yüzü kasılmıştı şuan ciddi anlamda sert gözüküyordu. Ayrıca bunlar neyden bahsediyorlardı böyle?

"Ooo çocuklar hoşgeldiniz, " sesiyle ortam hafifte olsa yumuşamıştı iki ekmek yarısını önüme koyunca benim gözlerim fal taşı gibi açıldı.

" Ben hepsini yiyemem ki. " yanımdaki mavi gözlü çocuğa uzattım tekini, nedense Can denilen çocuğa uyuz olmuştum. Ne yani şurada yalnız kalacaktık ne güzel.

" Yeng- çok esas kızsın valla, " dedi mavi gözlü çocuk ekmek arasını sömürmeye başladı.

" Tunç, kardeşim, siz kalkıyordunuz. Kızın yemeğini neden yiyorsun? " bunu dişlerini sıkarak söylemişti. Konuşmak için ağzındakinin bitmesini bekleyen Tunç'a bakış attım, harbi yakışıklıydı. Gökyüzü rengi gözleri vardı.

" Bırak yesin acıkmış, " diyince kendi ekmek aramdan ısırdım yoksa midem guruldama sesini maksimuma çıkaracaktı.

" Bunu unutmayacağım çocuklar unutmayacağım, " dedi ekmeğini ısırdı. Can Deniz'den otladi ekmeği bir parçasını ısırdıktan sonra elini uzattı.

" Can Koyun. " elini sıktığımda Denizin ters bakışları hoşuma gitmedi desem, pinokyo olurdum. "Efser Gece Şen, " dedim gülümseyerek. Elimizi çektiğimizde Tunç elini silip uzattı. "Tunç Döveç. " adımı tekrarlamak için " İkinizle de tanıştığıma memnun oldum, " deyip ayranımdan küçük bir yudum aldım. Deniz'in yakışıklı arkadaşlarıyla tanışmak nedense beni mutlu etmişti.

Beni izleyen Deniz yüzünden bir yarımı bitirene kadar canım çıkmıştı. Tunç , Deniz 2 yarım ve Can -kendisi fit vücuda rağmen - 4 yarım yedi. Ben o kadar yesem duba gibi olur kapılardan geçemezdim. Çaylar gelmiş muhabbet edilmişti.

"Bu kız yüzünden öleceğim bir gün, " diyen Can'a baktım acaba o kız kimdi? "Ne oldu görebilmek için yine okul çıkışana kadar mı bekledin? " diye alayla sordu Deniz.

" Kim ki o kız? "diye sorduğumda 6 gözün altısı da bana baktı. " Ne var? Eğer üniversiteye gidiyorsa mutlaka görmüşümdür, " diye ekledim. Can sıkıntılı bir nefes verdi. Aynen kanka herkesş tanıyorsun zaten, diye iç sesimi susturmak için zorla tebessüm ettim.. İstanbul gibi bir yerde kızı tanıma olasılığım Allah bilir kaçtı?

" Yok ya Efser, bu kız hoca lisede, "dedi etrafı seyretmeye başladı. " 4 aydır kızla konuşmaya cesaret edemiyor, "dedi Tunç son yudumu alırken. Vay be böyle erkeklerde mi vardı, çok merak ettim şimdi kimdi acaba bu kız?

" Eee bu şanslı kız kim? " diye sorduğumda Deniz sırıttı, kısılan gözleri gel beni ye diyordu. " En bahtsız kız desek daha iyi, " dedi Deniz alayla.

" Abii ayıp oluyor ama ben diyor muyum hiç öyle? " deyince Denizin gülen suratı asıldı ve Can'a dirsek attı. Öyle hızlı vurmuştu ki Can'ın canı yanmış olmalıydı. Demek ki Deniz'in sevdiği bir kız vardı, kalbimin üzerine oturan fil kaç tondu bilmiyorum ama kalbim bu ağırlığın altında ezilmişti.

" Nur Yıldır, ela gözlü, uzun boylu bir kız, tanıyor musun?" dedi Can bardağindaki kaşıkla oynarken.

" Yok artık, bizim buradaki Anadolu lisesinde ki dil anlatım hocası Nur Yıldır mı? " Can sırtını dikleştirdi ve yüzüme dikkatli bir şekilde baktı. "Evet de, sen onu gerçekten tanıyor musun? " diye mırıldandı şaşkınlıkla.

" Nur Yıldır benim 4 yıllık ev arkadaşım, " deyince 6 göz şaşkınlıkla açıldı. Can'ın heyecanlandığını ve kalbinin göğüs kafesine sığmadığını yüzünde oluşan aptal gülümsemeden anlamıştım.

 

 

**

 

Ummadığınız anda, ummadığınız yerde, ummadığınız şeyler olabiliyordu gerçekten. Hayat bazen çok garipti, kimi ne zaman karşınıza çıkaracağı belli olmuyordu, Can eğer 4 yıl önce Nur'a açılmış olsaydı Deniz ile çok daha önce tanışmış olacaktık belki hayatım daha farklı bir yönde ilerlemiş olacaktı. Belki Deniz'e bu denli tutulmuş olmayacaktım ama şu an belki de Nur'un bile hayatı değişebilirdi her şey çokta karışıkta olabilirdi bilmiyorum, diyorum ya hayat bazen çok garip. Kumral - fazlasıyla obur- yakışıklı Can Koyun bizim buzlar kraliçesine aşık olmuştu. Uzun süredir onun peşinde olduğunu anlattığında tevafuğun bu kadarı diye düşünmeden edememiştim. Ona yardım etmem için para bile teklif etmişti, siz düşünün ne kadar zor durumda olduğunu! Nur'dan bahsederken gözlerinin içi gülmese asla ona yardım etmeyi kabul etmezdim. Dirseğimi masanın üzerine koyup avcumun içine çeneni koydum. Yiğenin öğretmeniydi, ablasının kızının veli toplantısına onun gitmesiyle başlamıştı.

Nur o zamanlar kötü bir dönemden geçtiği için onu görmezden gelmesini normladi, onu asla rahatsız etmemiş sadece Burcu'nun veli toplantılarına bazende okul çıkışlarına giderken görüyormuş. Yüz yüze gelmeye bir türlü cesaret edememiş ve plotonik aşkı böyle uzun sürmüş..

" İşin çok zor olum, yani pardon Can, " deyip yapmacık bir şekilde sırıttım. Sanki okuldakilerle konuşuyordum, olum nedir ya, oğlum da değil. Nur beni Türkçe'yi katlederken görse, kesin arkadaşlıktan men ederdi.

" Ne gibi zor? " dedi ellerini kenetleyip çenesinin altına koymuştu. " Zor bir kız mı yani? " Şu an ikimiz aynı pozisyondayken Tunç ve Deniz bizi seyrediyordu. Deniz'in bir kızı sevme düşüncesi kalbimin üzerine bir fil oturuyormuş gibi hissettirse de, şu an en önemli işim Nur'du. O benim kardeşimdi, canımın öteki parçasıydı. Mutlu olmasını çok istiyordum. Ve Can'ın onun için gerçekten çok iyi bir seçim olacağından emindim, Nur'un yaralarını saracağına, üzerine titreyeceğine emindim. Çünkü karşımdaki adam, Can Koyun, Nur'un adını ağzına aldığı her vakit sıcacık bir gülümseme ile gözleri parlıyordu.

Sırılsıklam aşıktı, bu belliydi. Nereden biliyorsunuz bu hissi diye sormayın.

" Geçmişte aşk yüzünden fazlasıyla acı çekti, biraz soğuk nevaledir yani tam bir buzlar kraliçesi , onunla arkadaş olabilmek bile zorken sevgili, mmmmm imkansız, " dedim ama bu iş olacaktı onların sayesinde bende Deniz'e yakın olurdum, Nur ve Can mutlu olurlardı. Her türlü benim çıkarıma yatkın bir işe girişecektim.

Vay hain, dedi içimden bir ses. Onu yumruklayarak susturdum, devamını duymak istemiyordum.

" Biliyor musun, Efser, " diye kendinden emin bir şekilde konuşmaya girdi. " Ben zoru severim. " bana güzel gözleriyle göz kırparken tatlı tatlı gülümsedim.

" Engel olmadan aşk olmaz, engel olacak ki aşkınız büyüyecek, " dediğimde istem dışı Deniz'e baktım. Kahverenginin en güzel tonuna sahip olan gözlerle kısık bir şekilde bana bakıyordu. Nefes alamayacağım sandım. Yavaşça kafamı çevirip, " Kalksam iyi olacak sanırım, hem yarın işe başlıyorum. İyi bir uyku çekmem lazım. Can her şey yavaş yavaş olacak, sabırlı ol, " deyip göz kırptım umarım becermişimdir diye de içimden geçirmeyi ihmal etmedim.

" Aynen ben seni eve bırakayım, hesabı hiç ödemene gerek yoktu Cancığım, " dedi Deniz masadan kalkarak.

"İyi geceler size. " çıkışa doğru yöneliyordum ki Can'ın sesiyle duraksadım.

"Numaranı versene Efser? " Deniz'in ona olan bakışlarını görmedim değil. Can'a kafasını koparmak istiyormuş gibi bir bakış atmıştı, Deniz Güney.

" Telefonumu geçen dövdüğünüz adamın kafasına atmıştım en son, şu an yok ama yakın zamanda alacağım. Makbuş'un oradayım, gelmek istersen her zaman beklerim, " deyince herkes gülmeye başladı. .

" Hadi gidelim, " dedi elini omzuma koyarak hafif ittirdi. Dokunduğu yer yanmaya başladı, böyle bir sıcaklık yoktu. Neydi bu adam, kurt adam falan mı? Niye bu kadar sıcaktı, neden dokunduğu yerler alev alev yanıyordu. Arif ustanın yerinden çıkınca hâlâ eli omzumda olduğunu hatırlayınca çekti.

Rüzgar biraz daha fazla sert esiyordu ama yanımda o varken üşümüyordum. Yan yana yürürken çaktırmadan ona baktım düşünceli hali beni de düşünmeye itmişti. Parmakları yavaşça çenesine tırmandı ve tatlı tatlı çenesini kaşıdı. O kadar fazla tatlı duruyordu ki. " Onu çok seviyor Efser, " deyince kafasını bana çevirdi ve göz göze geldik; sahil boyu yürüdüğümüz için derin bir nefes alıp yosun kokusunun ciğerlerimi yakmasına izin verdim.

" Belli oluyor, ondan bahsederken gözlerinin içi parlıyor, " dedim aldığım derin nefesi yanaklarımı şişirerek dışarı verirken. " Yardım edeceğim Can'a, bu Nur'a da iyi gelecek. 4 yıldır ilişkisi olmadı, tamamen kapattı kendini dış dünyaya. " gülümsedi, durduk yere gülümsedi. Kalbimden karnıma doğru giden sıcaklığın onun gülmesiyle alakası yoktur inşallah.

"Ne oldu, neden gülüyorsun? " diye sordum tebessüm ederek. Sırf o gülüyor diye gülümsüyordum.

" Denize ittiğin çocuğun kafasına fırlatmıştın ya telefonu, ama çok kötü vurdun çocuğa. " elini pantolonunun cebine sıkıştırdı.

" Ha, Selim'i diyorsun. Hak etti salak, "deyip gözlerimi devirdim.

"Eski sevgilin değil mi o? " çok sakin bir sesle sorunca afallamadım.

" Öyle demesek daha iyi, yani Uzun süredir ısrarla teklif ediyordu. Ben de bir şans verip teklifini kabul ettim. En fazla iki hafta dayandım, sonrada olan oldu. " dudaklarımı kemirmeye başladım, kaşlarını çatarak söylediklerimi dinliyordu. " İyi olmuş boşver." dedi gülümsedi.

" Makbuş yani teyzen , annen nerede ?" dedikten sonra dudağımı ısırdım. "Öldü, annesine çok aşık birsiydim ve her şeye küstüm."

" Neye? " diye sordum anlamsızca. " Aşka mı? "

Beni beklemeden yürümeye devam etti. Hızlı adımlarla yetiştim, yaptığı çok kabacaydı.

" Benim ilk aşkım annemdi, sanırım sonuncusu da o olacak. Bana söz vermişti, her anımda yanımda olacaktı. Ama gitti, öldü, ne mezuniyetimde vardı ne de askere giderken. Ben aşkı annemle gömdüm. " öyle bir soğuk söylemişti ki iliklerime kadar hissettim. Soğuyan havayı anca hissetmeye başladım.

" Ölüm Allah'in emri Deniz, herkes bir şeyler yaşıyor, inan bana herkesin çektiği bir acı var. " yüzüne baktım, evin önüne gelmiştik nerdeyse. Camdan bakan Esra'yı görünce gülümsedim, annem gibi merak ediyordu. Annem beni 4 yıldır ne aramış, ne sormuştu, hiç mi özlememişti? Bu düşünceyle iç geçirmedim değil.

" Ailemle bağım çok farklıydı, Efser. Bunu anlayacağını sanmıyorum. Onların öldüğü gün yaşadığımız şehri bırakıp buraya geldim. Annem sırf fotoğraf çektirmeyi seviyor diye gündüzleri fotoğrafçıyım, geceleri ise beni bıraktıkları için serseri. "

Bunu öyle bir nefretle söylemişti ki kendimden nefret ettim ama bu hoşlandığım çocukta olsa ağzının payını vermeden duramazdım. " Haklısın Deniz Güney, ailenle arandaki bağı anlayamam ben, ne de olsa sevgi görmemiş bir kızım. Nasıl ki, doğuştan kör birine gökkuşağındaki renkleri anlatamıyorsan, bana da aile sevgisini anlatamazsın. Ben de ailemi 4 yıl önce yaşarken kaybettim, sırf okuyacağım diye başıma neler geldi bunu da sen anlayamazsın. İyi geceler, " deyip arkama bakmadan yürümeye başladım.

Arkamdan seslenişe de kulak asmadım.

Kapıyı yavaşça açtığımda Nur gözlükleri takmış sınav kağıtlarıyla boğuşuyordu, sınav haftası bu kızın ömrünü yiyordu. Bal rengi gözleri, dolgun dudaklarıyla ciddi anlamda güzeldi. Can ona aşık olmakla haklıydı. Esra endişeli bir şekilde camdan dışarı bakarken ayakkabılarımı çıkarıp Esra'nın beline arkadan sarıldım, korkudan yerinde zıplasa da dönüp bana sarıldı.

" Sana telefon gerekli Efser, kafayı yedirteceksin bir gün bana, " dediğinde kafamı omzuna gömdüm, benim ailem bunlardı işte. Bu beni merak eden anne modeli eve para getirmek için sürekli çalışan Nur ise baba modeliydi. - Hoş terlikleriyle Nur tam anne, şaplakları atan Esra baba modeli gibiydi ama ara sıra rolleri değiştiriyorlardı tabii. -

"Yarın işe başlıyorum, telefon alacağım söz. Artık geç kalmayacağım, kalsam bile haberdar edeceğim sizi.Zaten bugün haber etmiştim. " yanağını sulu sulu öptüm. " Olsun benim yine aklım sende kalıyor."

Nur, " Öhö, öhöm. Ayıp oluyor ama, " deyince Esra' dan ayrılıp Nur'un yanına gittim, elindeki sınav kağıtlarını ve laptopu alınca tuhaf tuhaf baksa da yanaklarını sulu sulu öpüp boynuna sarılınca gülümsedi ve o da bana sarıldı. " İyi ki varsınız kızlar, iyi ki. " Esra da yanımıza gelince onu da bir elimle kendime çektim. " Siz olmasanız kendimi kimsesiz hissederdim. "

İkisini de öptükten sonra ayrılıp odama giderken Nur çemkirdi: " Yaladın kızım suratımı, " diyen Nur'a ters bir bakış attım, harbi sorunlu bu kız sevsek suç sevmesek suç. Tekli koltuktaki yastığı aldığım gibi Nur'un kafasına fırlattım. Bingo! Tam on ikiden!

" Gel lan buraya hayvan! " Diye bağırırken odaya kaçtım arkamdan gelmeyince Esra'nın onu durduğuna emindim. Üzerime bol pijama takımlarımı giyip saçımı topuz yaptım. Elimi yüzümü yıkayıp, dişlerimi fırçaladıktan sonra mutfağa yöneldim. Buzdolabın kapağını açıp boş boş baktıktan sonra su içmek için mutfağa geldiğimi hatırladım. İki bardak suyu kafama diktikten sonra odama yöneldim, yatağa uzandığımda Nur ile tanışmamız aklıma geldi, sırıtmadan edemedim.

4 yıl önce ...

Buz gibi hava yüzüme vururken rüzgara inat sahile yürümeye başladım. Sinirden kuduruyordum. Esra'yla eve çıkmak iyi fikirdi ama nerdeyse 3ay olmuş adam gibi eve para konusunda yardımcı olamadığım için canım sıkılıyordu. Sahile giderken her zaman bir kilo köpek maması alırdım. Orada beni bekleyen iki köpek vardı, iki sokak köpeği birisi kangal, diğeri golden cinsi olmasına rağmen sokaktaydı. Sahile yaklaştığım an Karabaş -kangal olan- koşarak bana geliyordu. Eğilip bana sırnaşan köpeği sevdim. " Oğluş, çapkın nerede? " diye sorduğumda küçük bir inleme çıkardı, işte o zaman kalbim sıkıştı. Nerdeyse 6 aya yakın bu koca şehirde onlarla sohbet ediyordum, o kadar sadık ve anlayışlı köpekti ki ikisi de mama getirmesem de yanımdan ayrılmazlardı." Hadi Karabaş, beni Çapkın'a götür, " dediğimde köpek önden hızla ilerlemeye başlayınca onu takip ettim. İlerde gelinlikle oturan kızın yanında Çapkın'ı görünce rahatladım. " Çapkın, bu seferde gelinlere mi sarkıyorsun? " dediğimde gelin yüzünü bana çevirdi, ağlamaktan gözleri şişmiş, makyajı akmıştı. Bu kızı böyle görünce kalbimden bir şeyler koptu.

" İyi misiniz? " diyince cevap alamadım. Straplez, kabarık gelinlikle donmuş olmalıydı. Çantamdan peçete çıkarıp ona uzattım. Ters bakış attıktan sonra elimdeki peçeteyi aldı, üstümdeki montu çıkarıp omuzlarına koydum. Koyduğumda neredeyse buz kesmişti ilk önce şaşırıp yüzüme baktı sıkıca montu sıktı.

" Bekle geliyorum, " dedim elimdeki mamaları köpeklere doğrayıp karşıdaki kafeden iki sıcak kahve alıp hızlıca gelinin yanına gittim, acaba ne olmuştu, en mutlu gününde burada ne işi vardı.

" Sıcak kahve, ısınırsın. " bal rengi gözleri şaşırarak bana baksa da umursamadım, sonuçta insani bir görevdir belli ki bir sıkıntısı var.

" Neden bana yardım ediyorsun? " diyerek elindeki kahveye baktı. Ardından bir yudum aldı. Sesi yaşına göre fazla inceydi ama tonu güzeldi, kulak tırmalamıyordu en azından.

" Belli ki bir derdin var. Soğuktan donmayı mı planlıyorsun? " dedim yapmacık bir sinirle.

" Allahtan korkmasam çoktan ölebilirdim, "dedi kahveden ard arda iki yudum aldıktan sonra.

" Neden buradasın, ne oldu sana? En mutlu günün olması gerekirken, berbat gözüküyorsun. Şu anda mutluluktan ağlamadığına da eminim, " dedim. Elinin üzerine elimi koydum, elini çekmeye çalışsa da izin vermedim. Elleri gibi kişiliği de soğuktu bu kızın. Kahvesini yudumladı cevap vermesini bekliyordum belki de cevap vereceği gücü kendinde bulamıyordu. Yüzsüzlük yapıp elimi elinden omzuna atıp kendime çektim. Esra'da Allah razı olsun valla iyi ki hırkanı giymeden çıkma demişti, hayatımı kurtardı dediği. Zor da olsa kafasını omzuma yasladı.

" Sabahtan beri buradayım, bırak neyin var demeyi yüzüme bile bakmadılar, nesin sen? İyilik meleği falan mı? " dediğinde burnunu çekti. Sadece içimde ki kız çocuğuna yardım ediyorum, ona da kimse bir şey sormamıştı..

" Konumuz ben değilim, hadi rahatla ağla, anlatmana gerek yok, " yanağımı saçına dayadım, karamel rengi saçları bal rengi gözleri dolgun dudaklarıyla fazla can yakıcıydı. Hatta o kadar duru bir güzelliği vardı ki, içimlik su gibi billur bir güzelliği vardı. Sanki ağla dememi bekliyormuş gibi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, ağlayan biri görünce dayanamayan ben başladım onunla ağlamaya...

" Tam iki yıldır nişanlıyız, onu 6 yıldır tanıyordum, tanıyorum sanıyor da olabilirim - burnunu çekti - beni nikah masasında bıraktı. Herkesin içinde bana, sana aşık değilmişim, kendimi kandırmışım, üzgünüm, deyip çekip gitti. İnanabiliyor musun ya? Pezevengin aklına nikah masasında gelmiş bana aşık olmadığı. Adi piç, orospu çocuğu. Ben hem yetim, hem öksüzüm, ailem yerine koyup sevdim adam yerine koyup saygı duydum, kimseye güvenmediğim kadar güvendim, sevdim, saygı duydum. Yurttan ayrıldım, onunla ayrı eve çıktım. Şimdi hem evsiz, hem kimsesizim, zaten yeni mezun oldum normalde arkadaşla eve çıkacaktım ama o istemedi. Bütün arkadaşlarımla aramdaki bağı kopardı, mal gibi gıkımı çıkarmadım. Ona olan aşkım gözlerimi kör etmiş, hiç kimseye gidemedim o eve de dönemem artık, " dediğinde göz yaşlarım saçlarının ıslatmış olmalıydı, yüzünü bana döndü, ağladığımı görünce ağlamaktan gülümsemeye geçiş yaptı.

" Sen nasıl bir şeysin ya?" diye sordu ağlamaktan kısılan sesiyle.

" Böyleyim, " dedim ciddi bir şekilde. " Hadi kalk. " yanaklarımı yağmalayan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.

" Nereye? " diye sordu kaşlarını çatarak. Montu tutup giydirdim. " Çok gevezesin, kalk hasta olacaksın bize gidelim şu gelinlikten kurtulalım ilk önce, " dediğimde durdu, yüzüme baktı, gözünden yaş gelince elimle sildim.

" Ağlama lütfen benim musluklar açılırsa kapatamazsın, " deyince sırıttım.

" Ya meleksin ya manyak, ismimi bile bilmiyorsun ya hırsızsam ya da katil? " tek kaşını kaldırdı.

" Öyle ihtimaller her zaman var, aman hırsızsan en fakiri soyamazsın çünkü öğrenciyim olum ben. Katilsen eğer beni öldürebilirsin ama ev arkadaşımı asla, " deyince ikimiz de kahkaha attık. Boynuma sarıldığındaki huzura her şey değerdi.

" İsimsiz iyilik meleği. " daha da sıkı sarıldı. Ayrılınca, " Aslında ismim var, Efser Gece Şen nam-ı diğer Polyanna, okul arkadaşlarım böyle seslenirler bana. " kahkaha attı.

" Bu lakabı takmakta çok haklılarmış - elini uzattı - Nur Yıldır nam-ı diğer Buzlar Kraliçesi, " dediğinde elini sıktım içimden bir ses bu kızla çok iyi anlaşacağımızı söylüyordu...

~~~

 

 

Loading...
0%