Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@uykuluhatun

Onun hayatıma girmesiyle sakarlıklarım bitti demiştim değil mi? Yanılıyormuşum, ondan ne kadar uzak dursam o kadar kendi benliğime dönüyormuşum. Eski Efser olmaya ramak kaldı nerdeyse ve ben eski Efser Gece olmak istemiyordum. Sakarlık gelip geçerdi ama yaşadığım duygular başkaydı. Yaşadığımı hissediyordum, nefes almaktan başka bir şey yapıyormuşum.. İki gün öce ki durumdan sonra Deniz'den haber alamamıştım, mesaj atmıştım cevap alamamıştım ve onu 2 gündür görmüyordum..

Derya'yla ne kadar sohbet etsek içimdeki boşluğu doldurmayı başaramıyordum, sanki konuştukça içimdeki boşluk büyüyor, koca bir girdaba dönüşüyordu. Bana yardım edememesi hem onu üzüyordu hem beni. Ama olan olmuştu, kendi kendime gelin güvey olmaktan çok sıkılmıştım.

Bir kaç gün önce mutluluktan ölürken bugün kalbim sıkışıyordu, sanırım eksiklik hiç bir şekilde dolmayacaktı. Dolduramayacaktım. Sanırım Deniz olayını rafa kaldırmam gerekiyordu, bugün Makbuş'un bir takım bardağını kırmıştım, o kadar kötü hissediyorum ki kendimi anlatmak mümkün değildi, içimde bir sıkıntı vardı ve ben ne olduğunu çözemiyordum.

İçimdeki bu sıkıntıya anlam biçemiyor olmamla birlikte, kalbimi en hassas yerlerinden kıran şeylerin beni içten içe tükettiğini biliyordum. Duygularımı bu kadar dorukta yaşamamın pek iyi olmadığını söylemişti Derya, travmalarımın etkisiyle böyle olduğumu söyledi. Bir şeye bu kadar hızlı bağlanmakta kötüydü. Üstünü örttüğüm duyguları bun şekilde görmezden geliyordum.

⚡⚡⚡

Sonunda izin günüm gelip çatmıştı, bir haftadır aralıksız çalışıyordum. Kendimi hiç boş bırakmıyordum, ya Makbuş'un yanında vakit geçiriyordum, ya okulda, ya da evde kızlarla tartışıyordum. Eski Efser Gece'ye çoktan dönmüştüm, eskisi gibi katlanılmaz tripler kraliçeliğine devam ediyordum. 10 gündür Deniz beyden haber alamıyordum, sanırım benden hoşlanmamıştı, demek ki böyle uzak durarak belli edecekti benden hazzetmediğini. Bunları düşündükçe içim daha çok acıyordu.

Bana öyle bakmasa ben zaten anlardım, zorla kendimi sevdirecek halim yoktu. Attığım mesajlara cevap vermediği an anlamıştım bu işin olmayacağını ama benim akılsız başıma, gerizekali kalbime anlatmam uzun sürdü.

Bugün günlerden perşembeydi, yarın bütün gün uyuyup kalkınca çikolata yemek istiyordum, evet, evet aynen öyle yapacaktım. Elimi çeneme koyup müşteri beklemeye başladım, artık en geç 6 da çıkıyordum. Belki daha erken, o yüzden ne Tunç'u nede Can'ı görüyordum. Can arada sırada Nur 'un sevdikleri şeyi öğrenmek istemese mesaj atanımda yoktu. Baş belası geveze ikizimi pas geçiyorum tabi ki.

" Karadenizde gemilerin mi battı ne bu hal? " diye sordu Makbuş sevecen bir halde. Makbuş'u seviyordum. Beni bir annenin şefkatiyle seviyor, koruyor ve kolluyordu. Bana o kadar çok yardımcı oluyor ve destek çıkıyordu ki bazen ona anne demek ve sımsıkı boynuna sarılmak istiyordum.

Annemi özlüyordum. Onlarla eskisi gibi olmayı da özlüyordum ama bazı şeylerin istemekle olmadığını geç olsa da fark edebilmiştim. Benim ailem yoktu.

" Hiç, haftanın yorgunluğu var birazcık, bünye alışık değil tabi. " sırıttım, bu kadında kendine çeken bir şey vardı ve gerçekten fazlasıyla güzeldi, 45 yaşında olmasına rağmen hâlâ genç görünüyordu.

" Yarın cuma, cumartesi ve pazar erken gelmek zorundasın, " dedi ve dudaklarını büzdü.

" Olur da, erken gelme diyorsun Makbuş. " hâlâ elimi çenemden çekmemiştim. Derin bir soluk alıp kasa kısmına tutundu. " Sen üst kata bakarken iki gün içinde randevu aldım canım, o günlerde bir grup kutlama yapacak, diğeri doğum günü kutlaması. " yanımdaki bar sandalyesine oturdu, burası onu fazlasıyla yoruyordu.

" Ne güzel işte. " yapmacık bir şekilde sırıttım. " Haftaya izne çıkarsın artık Efser'ciğim. "

" Nasıl yani? Cuma zaten izin günüm değil mi? " diye sordum tek kaşımı kaldırarak.

" Hayır, ben cuma günü satış yapmıyorum sadece, yoksa herkesin izin günü var. " deyip göz kırptı ve gamzesini ortaya serecek şekilde gülümsedi.

" Hadi ya, bu çok iyi benim de izine ihtiyacım vardı, " dedim mahcup bir şekilde. Kamran bey beni bekliyordu, ayrıca ben ablamı ve ikizleri çok özlemiştim.

" Hayırdır inşallah, kötü bir şey için değil değil mi? " gözlerinde telaşı gördüm, bu kadının anne hisleri o kadar kuvvetliydi ki. Cennet annenin ayaklarının altındadır lafı bu kadın için gerçekten geçerliydi. O kadar tabak bardak kırdım, bir kere ters bakmadı, sinirden ağladığım zaman gelip bana sarıldı. Benim annem en son 5 yıl önce lisedeki belgem için sarılmıştı. O zamanı hatırlayınca kalbimin yakınındaki sızı kendini belli etti. Yüzümün buruşmasını önlemeye çalışarak zor da olsa gülümsedim.

" Ablamın yanına gitmem gerekiyor, o zaman perşembe günü kullanayım iznimi, cuma orada olurum, cumartesi buraya gelirim. "

" Sen bilirsin kızım, " dedi ve yanağımı okşayarak gülümsedi, sadece dudaklarıyla değil gözleriyle de gülümsüyordu. O kadar içtendi.

" Yanlış anlama kızım beni, ailen nerede? Benim haddime değil ama, " dediğinde boğazımda bir yumru oluştu, nefes almamı zorladı kalbimi sıkıştırdı. Ailem, bu kelimeyi ne kadar uzun zaman olmuştu kullanmayalı? Rıza ve Aysun ŞEN, benim öz annem ve öz babam. Hiç bir zaman bize ebeveynlik yapmamış, gerekli ilgi ve alakayı hiçbir zaman göstermemiş olan sevgili anne ve babam.

Ablam Efsun ikizim Kamran ve ben, onlara muhtaç olmamak için elimizden geleni yapıyorduk. Sırf onlara yük olmamak için, çünkü babam ne yaparsa yüzümüze vuruyordu. Bursa dan ayrıldığım gün aklıma gelince vücudum sızladı, o izler vücudumdan silinse bile kalbime kazınmıştı.

" Ben onları varken kaybettim. Ailem var olduğu halde kimsesizim. " dedim buz gibi bir sesle, gözlerim çoktan buğulanmıştı ağlamak için küçük bir şey gerekiyordu.

" Nasıl yani kızım? " diye sordu Makbuş meraklı bir şekilde, elini omzuma koydu, elinin sıcaklığı tenime işledi. Makbuş benim için anne gibiydi, .

" Ben okuyacağım diye beni evden kovdu babam ve annem sesini çıkarmadı. " annem ve babamı vurgulamıştım, dilim bile bu kelimelere yabancı olduğu için farklı telaffuz etmişti, o da ben kadar şaşkındı.

Makbuş hiç beklemediğim bir şey yaptı, bana sıkıca sarıldı, sanki son nefesimi verecektim ya da bir daha buraya gelmeyecekmişim gibi sarıldı. O bana sarılırken anlatmaya devam ettim belki anlattığımda yaralarım tekrar kanayacaktı, Makbuş yaralarımın iyileşmesi için her şeyi yapardı.

" Buraya geldiğim gibi yurda yerleştim, oradaki kız ona diklendim diye kafayı bana taktı, hayatım boyunca yapmadığım bir şey için beni suçladı. Parasını benim yastığımın altına koyup çaldığımı iddia etti. " hıçkırmaya başlamıştım, gözyaşlarım yanaklarımdan çoktan süzülmeye başlamıştı. " Müdüre hanım beni dinlemeden yurttan attı, okul başlamıştı, hatta bir ay kadar bir zaman geçmişti okulların açılmasının üzerinden, pansiyona gideyim dedim, adamlar sarkıntılık etti, motele gittim fuhuş baskını oldu, yurtlar ise doluydu, özel yer için fazla param yoktu. İki gün sokakta yatmıştım, bende hiç şans yok valla, düşün şansıma tükürmüş olsam, rüzgârla bana geri gelir o derece şanstan yoksun bir kızım. Ben çok şey yaşadım Makbuş, çok sey. Çok şey kaybettim aile gibi .."

Makbuş'un yüzüne baktığımda benim gibi ağlıyordu, gözlerinin içine baktığımda bana acıdığını hissettim.

" Bana acıma sakın Makbuş, her şeye karşı durabilirim ama bunu kaldıramam, bana acınmasını kaldıramam, anlıyor musun? " kafasını olumsuz bir şekilde salladı, saçlarımı sevdi, okşadı, kokladı. Annem beni böyle sevmiş miydi, inanın ki hatırlamıyordum. Makbuş anlımı öpünce kendimi çok tuhaf hissettim.

" Sana acımıyorum kızım. Seni kızım olarak görüyorum, yaşadığın şeyler kendi acımmış gibi kalbimi yaktı, seni kızım gibi görüyorum Efser. Beni annen olarak görürür müsün? Beni annen olarak kabul eder misin? " yaşlı gözlerinin içi parıldamaya başladı, ayakta olduğu için beline sarıldım, başımı ona yasladım.

" Her şey için teşekkür ederim Makbuş, her şey için. " saçlarımı hâlâ okşuyordu, bütün bedenim gevşemiş, ağlamak bütün sıkıntılarımın gözyaşlarımla birlikte yanağımdan akıp gitmesini sağlamıştı. En azından kendimi rahatlamış hissediyordum.

" Hadi cimcime, ben bugün erken kapatacağım, sen içeridekilere haber ver ve çık, benim işim var, " dedi benden ayrılıp lavaboya doğru yöneldi. Mutfağı gidip içerdekilerine haber verip çıkışa yöneldim, en iyisi sahile gitmekti. Keşke Çapkın ve Karabaş'da orada olsaydı, ama onlar iyi bir ailede mutluydular.

Derin nefes alıp hızlı hızlı yürümeye başladım, yeni bir yıl geliyordu ve ben gerçekten kötüydüm Kamran'ı görmek bana gerçekten iyi gelecekti. Sahile vardığımda yosun kokusunu içime çektim , denizin tuzlu suyu genzimi yaksa da yosun kokusu beni rahatlatıyordu. O günü anımsayınca gözlerim tekrar dolmaya başladı.

⚡⚡⚡

Bursa'dan ayrılacağı zaman...

" Yapma kızım, baban seni öldürür, " diye hıçkıra hıçkıra ağlayan annem umrumda bile değildi. Bana destek olacağına köstek olmuştu! Kızlarının geleceğini böylesine hiçe saymalarına katlanamıyordum. Beni neden hiç düşünmüyorlardı? Okumak, kendi mesleğimi elime almak istemem suç muydu? Bana neden destek olmuyorlardı?

" Öldürsün, öldürsün anne, bir onu yapmadı! Ben okuyacağım ve buna kimse engel olamayacak! Bu babam bile olsa! " sesim haddinden fazla yüksek çıkmıştı. Kamran içeri girince gözleri korkuyla açılmıştı. Sırf onun için okumak istiyordum, iyi bir mesleğim olacak ve en modern tekerlekli bir sandalye almaktı hayalim. O benim kardeşimdi, bu hayalimin önüne kimse geçemezdi, bu kişi 'babam' bile olsa, beni durdurmasına izin vermeyecektim.

" Kamran, ikizin gidiyor, durdur şu deliyi. Ne yaptıysam dinletemiyorum sözümü. " ikizime bakınca dolan gözleriyle kafasını olumlu bir şekilde salladı, evet, artık beni durdurmak imkansızdı. Valizimi alıp odadan çıktım ki babamın kükremesiyle donakaldım. Heybetli sesi, olduğum yere çiviledi beni.

" GECE! " kımıldayamadım, hareket edemedim ama bu sefer pes etmeyecektim. " Ben gidiyorum, " dedim sakince ve yutkundum, ne ara yanıma geldi ne ara o tokadı attı anlamadım, başım yana savrulurken damağıma gelen sıcak sıvıyla yüzümü buruşturdum. Metalik bir tat, dilimin ucuna yayılmıştı. Yanan suratımla beraber gözlerim hafif karardı.

Babam tokatlarıyla meşhur bir adamdı, ne halde olduğumu anlamak zor değildi. Elimi vurduğu yere koydum, canım yanmaya devam ediyordu yanağım alev almıştı sanki.

" Kerem askerden geliyor! Sen onunla evleniyorsun, hiç bir yere gitmiyorsun!" Bağırdı, öyle bir bağırdı ki, kalbim titredi korkudan ama pes etmek gibi bir lüksüm yoktu. Ne olursa olsun, boyun eğmeyecek, okuyacaktım.

" Amcamın oğluyla evlenmeyeceğim! Anla bunu artık. Neden fikirlerimi sormak yerine kendi kendinize benim hayatımla alakalı kararlar alıyorsunuz? " diye bağırdığımda küçücük bedenimi alıp Kamran'in ayak ucuna fırlattı. Başıma ne geleceğini tahmin ediyordum ama kendimden ödün verecek değildim. İnadım her şeyin önüne geçiyordu, öleceğimi bilsem de, adım atmayacaktım!

Kuruyan dudağımı yaladığımda kanın tadını tekrar tattım. Bedenimi bir bez bebek gibi oradan oraya fırlatmıştı.

" Sakin kal, Kamran, bu bizim küçük sırrımız, sakın ortaya çıkarma sessiz kal, " diye mırıldandım Kamran'ın duyabileceği bir tonda. 18 yıllık sırrımızın ortaya çıkmasını istemiyordum. Gözünden akan yaş ve sımsıkı olan yumruğuyla ne kadar sinirli olduğu ortadaydı. Umrumda olan ben değildim, Kamran'in konuştuğunu kimsenin bilmemesi gerekiyordu.

" Gel buraya," dedi babalık görevinden nasip almamış şahıs parmaklarını saçlarımın arasına geçirirken, tüm gücüyle saçımı çekti. Acıyla inlerken elim saçlarıma dolanan parmaklara tutundu.

" Okul falan yok, Efser Gece Şen, anladın mı beni? Evleneceksin. " tükürürcesine söylemişti, hafif alkol yüksek dozda sigara kokulu nefesi yüzüme değdi. Şu an kusmamak için midemle çetin bir savaşa girmek zorunda kalmıştım. Bu adam benim babam değildi, bu adam adam bile değildi.

" Kızım dediğini yap, " diye bağıran anneme dönüp baktım, annem elini ağzını koyup ağlıyordu. Annelik bu muydu? Babamı üzerimden itip kavga edebilirdi, babam annemi asla üzmezdi asla ona kıyamazdı. Annem ayıracağına uzaktan beni ikna etmeye çalışıyordu. Üzgünüm Aysun hanım bu sefer dediğiniz olmayacak.

" Ev - len - mi - yo- rum! Anla artık! İstemiyorum, evlenmek istemiyorum! Ben okumak, meslek sahibi olmak istiyorum! " hepsini vurgulamıştım babam ise yumruğu ile bana vurgu yapmıştı. Saçımı çekiştirerek kullanmadığımız odaya kadar sürükledi. Sesimi çıkarmamam onu dahada deli ediyordu. Odaya itti tekrar saçımı tutup çekti.

" Canına mı susadın lan sen! " sürünerek geri geri gittim. Kapı aralığından Kamran yaşlı gözlerle bana bakıyordu yürüyebilse kalkıp beni kurtarmıştı, gözleri vazgeç dese de kafamı olumsuz bir şekilde salladım. Kamran'da olacakları tahmin ediyordu, ben gibi ağlamaya başladı. Babam çoktan kemerini çıkarmış beni tehdit etmek için kemeri gözüme sokacak kadar yaklaştırmıştı.

" Keremle evlenmeyeceğim, bir kez olsun bana ne istediğimi sormadın, ne istediğime önem vermedin, ben senin oyuncağın değilim, " dedim inatla kurdurduğu öfkelendiği gözlerinden belliydi. " Evlenmeyeceğim! " elinde olsa gözlerinden ateş çıkaracaktı. Kapıyı kapatıp kitledi, o değil miydi ona söylediğimi söyleyen, onun gibi dik kafalı dediğim dediktim.

" Öyle mi Efser hanım? " sesi nefret kokuyordu, nefretin kokusunu ilk defa almıştım ve bir daha unutacağımı sanmıyordum. Vücuduma değen kemer ve çıkardığı ses dayanılmazdı, her vurduğunda canımın çıkacağını hissediyordum ama sesimi çıkarmıyordum, dudaklarımdan kaçan küçük acılı inlemeler haricinde. Sesim çıkmasın diye hem elimi yumruk yaptım hem dudağımı ısırdım, dudağım ise baskıdan dolayı kanamaya başlamıştı. Tokatlar, yumruklar, tekmeler ve kemer... artık saymayı bırakmıştım, kapıyı sertçe yumruklamasıyla azda olsa kendime geldim. Canım çok yanıyordu.

" Evleneceksin, " dediğinde dayağı durdurmuştu, çoktan sakinleşmişti, ellerinde benim kanım vardı patlayan bir yerden değmişti büyük bir ihtimalle. Zorlukla nefes aldım, dayaktan öleceğimi bilsem de inadım inattı ben buydum ve değişmeye niyetim yoktu.

" Evlenmeyeceğim ben, senin oyuncağın değilim. " hafifçe öksürerek ellerimi boğazıma götürdüm. " Beni yönetmene izin vermeyeceğim. Senin sunacağın hayatını kabul etmeyeceğim." dedim son sesimle.

" Geri zekâlısın, " diye tısladı, yavaşça kapının kilidini açtı, tam kapıdan çıkacağı sırada güçlükle seslendim.

" Rıza bey! " sesim zor çıksa da bağırmaya çalışmıştım, seslenmemin ardından durdu ve omzunun üzerinden bana baktı.

" Artık babam değilsiniz! " dediğim hışımla kapıdan çıktı. Annem bana yaklaştığında kendimi duvara yaslayıp ellerimle dur işareti yaptım.

" Sa- sakın bana yak-la-şayım deme. " zorlukla nefes alıyordum cümleyi ise zor toparlayabilmiştim. Bir kerecik olsun kızıma dokunma dememişti, artık iki ebeveyne de ihtiyacım yoktu. Annem ağlayarak çıktığında Kamran terkerlekli sandalyenin tekerini yavaş yavaş hareket ettirerek geliyordu. Kapıyı kapatıp bana döndü, ağlamaktan gözleri şişmişti. Yanıma yaklaşınca kendini acımadan yere attı.

" Dikkat et canını yakacaksın. " kızgın olarak söylemiş olsam da kısık sesimden bir şey belli olmuyordu, canımın yanması umrumda değildi, az da olsa görmezden geliyordum.

" Hi - hiç bir şey yapamadım, beni affet. " yalvarır gibi çıkan sesi dayaktan daha çok yakmıştı canımı. Canımın yanmasını önemsemeden dizlerime yatırdım.

" Aslında yaptın, " dedim gülümsemeye çalışarak. " Sessiz kalamayacağın bir noktada ses çıkarmadın, teşekkür ederim. " saçını okşayıp öptüm, hâlâ ağlıyordu ben her şeyi onun için yapmıştım. Onun ağlamaması lazımdı, hatta ukalalık yapabilir, yine beni sinir edip, uyuzluk yapabilirdi, böyle olması beni mahvediyordu. Babamı bu şekilde cezalandırmak istemiştik, sakat demişti Kamran iğrenircesine onu konuşmaması çok büyük cezaydı ona.

" Seni çok seviyorum küçüğüm, " diye mırıldandı. Gülümsedim, Kamran için canımı hiçe sayardım, onun için ölümü bile göze alırdım. Biz ikizdik, biz normal kardeşten de ötedeydik, biz neredeyse aynıydık.

" Gideceğim Kamran, artık buraya ait değilim artı- " canım o kadar çok yanıyordu ki, cümlemi tamamlayacak gücü kendimde bulamamıştım, acı konuşmama engel olmuştu, derin bir nefes aldım güçlükle.

" Artık kalamam, sen bir yolunu bul, ablamın yanına git ve her şeyi anlat, küçük sırrımızdan ona bahset, biraz kızacaktır ama eminim ki bize hak verecek, bizi anlayacaktır. " hıçkırma sesinden başka bir şey duymadım, Kamran'da benim ona düşkün olduğum kadar bana düşkündü.

" Şimdi kim kiraz gibi kokacak? Ben kiminle kiraz yiyip sessiz sinema oynayacağım? " elimi yüzüne koyup bekledim biraz, en azından sakinleşmişti.

" Benim yerime de yersin ama yerken kime şişko, hepsini yedin dersin bilemem, " deyince ikimiz de kıkırdamıştık. " Ben hep senin kiraz kokulun olacağım ve öyle de olarak kalacağım." duraksadım, onu özleyecektim, bir tek onu özleyecektim.

" Bahçedeki kiraz ağacının yanına git beni özlediğinde, o zaman hele de ilkbahar zamanı kiraz çiçeği benden daha güzel kokuyor. " yutkundum, vücudu yavaş gelişsede büyüyordu, Allah'ın izniyle bu illet hastalıktan kurtulacaktı.

" İyi ki varsın ikizim, iyi ki varsın diğer yanım, " diye mırıldandı.

Ağrılarımın ve morluklarımın geçmesi bir haftayı bulmuştu. Kamran bir dakika yanımdan ayrılmıyordu ama bugün bu iş bitecekti. Patlayan dudağım ve kaşım çoktan kabuk bağlamıştı, saçlarımı toplayıp geri kalan morlukları fondötenle kapattım.

Çantamdaki kiraz çiçeği kokulu parfümü komidinin üzerine bıraktım. Valizimi aldığım gibi odamdan çıktım. Babam yine beni bekliyordu, dövse de bu beni durduramazdı. İnadım inattı, bu semtten gidecektim. Bursa artık bana haramdı.

" Burnunun dikine gideceksin değil mi? " dedi öncekine göre sakin bir sesle.

" Unuttun mu, ben senin kızınım. " nerdeyse tiksinerek söylemiştim bunu." Artık unutabilirsin, sizi babalıktan men ettim." dedim soğukça.

" Eğer bu kapıdan çıkarsan, bizim için ölürsün. " kahkaha atacak durumdayken sadece acı bir tebessüm döküldü dudaklarıma." Ciddiyim, mezarını bile yaptırırım." diyerek ekledi. bunları söylerken kapıya ulaşmıştım. Omzumun üzerinden ona baktığımda benden cevap beklediği belliydi.

" Tamam, mezarıma gittiğin zaman benim için de bir Fatiha oku baba. Ruhum sizden kurtulduğu için artık özgür!" Şimdi ağlamayacaktım, derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Özgürlüğüme ilk adımımı attım...

***

Geçmişi hatırlayınca gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Yanağımı elimin tersiyle silerken nefesim boğazımı yakıyordu, ben güçlüydüm, kimseye ihtiyacım yoktu. Onları özlemek istemiyorum ama bana yaşattıkları şeyleri unutmak benim için o kadar güçtü ki, kalbimin duvarlarını tırmalayan bu acıya katlanamıyor olsam da, yaşadığım şeyler hiç kolay şeyler değildi ve unutmam imkansızdı. Telefonumu cebimden çıkarıp mesaj bölümüne girdim.

Alıcı: Ukala Yarımm

özlem haftaya bitiyor ikiz! Çok özlendin!

Mesajı gönderip telefonu cebime geri koydum. Son kez denizin yosun kokusunu içime çekerek soğuğun tenime kazınmasına izin verdim.

 

Loading...
0%