@veskerazem
|
11.Bölüm: “Veda”
Gökbaran’la buluştuğumuz günün üzerinden bir hafta geçmişti. Gökbaran bugün göreve gideceği için yanına vedalaşmaya gidiyordum. Günlerce mesajlaşıp konuşmuştuk. Aramızdaki ilişki ilerlerken bundan hoşnuttuk. Feride telefonla arayıp beni akşam yemeğine davet etmişti. Aldığım tatlıyla birlikte taksiye binerek evlerine gidiyordum. Çok ısrar etmiş, Gökbaran’ın da onlarla olacağını söylemişti. Asla Gökbaran için gitmiyordum! Bana, benim geldiğimi haber vermeyeceğini söylemişti. Gökbaran’ın haberi olmadığı için ona sürpriz yapabilecektim.
Eve yaklaştığımda Feride’ye mesaj atarak Gökbaran’ın gelip gelmediğini sordum. Az önce geldi, cevabını aldığımda taksi de durmuştu. Ücreti ödeyip indim ve apartmana girdim. Merdivenleri çıkmamla birlikte heyecanım da artıyordu. Nefesimi tutup kapıyı çaldım. Feride kapıyı açıp gülümsedi. “Hoş geldin canım.” Sarıldığında gülümseyerek karşılık verdim. “Hoş buldum.”
Ada koşarak yanımıza geldiğinde tatlıyı Feride’ye verip onu kucağıma aldım. “Ne gerek vardı sanki” diye söylense de aldırmadım. “Eli boş gelmek olmaz,” diyerek Ada’nın saçlarını okşadım. “Nasılsın Ada?” diye sorduğumda “İyiyim,” cevabını verip ona yaptığım gibi saçlarımı okşadı.
Göktuğ içeriden “Misafirimiz mi geldi?” diye bağırdığında Gökbaran’ın sesini kıssa da ne konuştuğunu duydum. “Misafiriniz mi gelecekti? Ben değil miydim o misafir?”
“Sen misafir sayılmazsın. Asıl misafir geliyor.” Feride yürümem için işaret ettiğinde Ada’yı kucağımdan indirmeden ilerleyip kapıyı açtım. Görüş açıma kucağındaki Arda’yla televizyon izleyen Gökbaran girdiğinde ikisine kısaca göz gezdirip Göktuğ’a baktım. Tokalaştığımızda Ada’yı kucağımdan indirdim. Gökbaran yanıma gelip “Hiç de söylemedin geleceğini,” diyerek hayıflandı. Arda’yı kucağıma alıp “Seni çok özledim ama” diye konuştum.
Gökbaran “Bende seni özledim,” dediğinde gülüp “Arda’yı özledim ben,” dedim. Arda başını göğüslerime yasladığında kafasını okşadım. Koltuğa oturduğumda Gökbaran da yanıma oturdu. “Nasılsın Hande?” diye soran Feride’ye cevap verdim.
“İyiyim.”
“Neler oluyor hayatında?” Göktuğ’a bakıp Arda’yı kucağıma yatırdım. “Sıra dışı bir şey olmuyor. Evden okula, okuldan eve…”
“Ben o günlerimi özledim ya,” diyerek yakındı Feride. “Sende döneceksin o günlere merak etme,” Cevabını ise Gökbaran verdi.
“Öyle,” diyerek kardeşine katıldı Göktuğ. Ada yanıma gelip “Hande abla!” diye bağırdı.
“Efendim tatlım?”
“Çocukların nasıl? Ben onları çok sevdim,” diye konuştuğunda Gökbaran’ın şaşkınlık dolu bakışları anında bana döndü.
“Çocukların?” diye sorduğunda Göktuğ ve Feride aynı anda güldüler. Yanağına elimi koyup hafifçe okşadım. “Öğrencilerimden bahsediyor. Ona çocuklarım gibiler dediğim için hepsini benim çocuğum sanıyor.”
Derin bir nefes aldıktan sonra “Anladım,” deyip yanağındaki elime baktı. Elimi çektiğimde “Soracağım sana küçük hanım,” diyerek işaret parmağını Ada’ya karşı tehditkâr bir şekilde salladı. Ada kıkırdayarak babasının yanına koşup dizlerinin arasına girdiğinde hepimiz güldük. Arda ağlamaya başladığında Feride’yle ayağa kalktık. “Bir bakayım ona,” dediğinde “Seninle geleyim,” diyerek onu takip ettim. Küçük bir odaya girdiğimizde odayı inceledim. Beyaz bir beşik ve küçük beyaz koltuk vardı. Beyaz dolaplarla ve oyuncaklarla süslenmişti. Feride Arda’nın altını temizleyip karnını doyurdu, uyuduğunda beşiğine yatırıp üzerini örttü. Sessizce odadan çıktığımızda salona dönüp “Yemeğe geçelim,” dedi. Yemekleri servis ederken ona yardım ettim ve Feride’nin bana ayırdığı Gökbaran’ın yanında olan sandalyeye oturdum.
Yemeklerimizi sessizce yerken Göktuğ konuşmaya başladı. “Görevin kaç gün sürecek?”
“Belli değil,” cevabını verip suyundan büyük bir yudum aldı. “Gece gideceğiz, ne zaman döneriz bilmiyorum. Ona bakıp yüzünün sağ profilini izlemeye başladım. Kafasını çevirip gülümsemeye çalıştığında ise bende iplerin koptuğunu hissettim. İhtimaller zihnimde sıralanmaya başladığında titreyen çenemi sabit tutmaya çalışıp su içtim ve Ada’yı izlemeye başladım. Ortamdaki sessizlik büyürken hepimiz tabaklarımızdakileri zar zor yiyorduk. Tabaklar boşaldığında sessizce kalkıp Feride’yle beraber topladık. Mutfağı temizlemeye başladığımızda “Nasıl dayanacağım bilmiyorum,” diye konuştum. “Konuşmaya başladığımızdan beri ilk kez göreve gidiyor.”
Bakışlarına yerleşen anlayışla oturmam için sandalyeyi çekti ve oturduğumda yanımdaki sandalyeye oturdu. “Hepimiz nasıl alıştıysak sen de alışacaksın. Derdi veren dermanını da veriyor.”
Korkarak sordum. “Ya ona bir şey olursa?”
“Korkma. Korktuğun başına gelir derler. İçini ferah tut ve onun sağ salim döneceğine inandır kendini. Bu işleri kolaylaştırır.”
“Deneyeceğim.” Mutfağı hallettiğimizde salona döndük. Göktuğ Arda’ya bakarken Gökbaran da Ada ile ilgileniyordu. Gökbaran’ın yanına oturup ne yaptıklarına baktım. Ada anlatarak resim çiziyor Gökbaran sabit bakışlarla onu izliyordu. İkisini izlemeye devam ettim. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımda Ada resmini bitirmiş Feride ise Arda’yı uyutup çay ikram etmişti. Çayımı yudumlarken durgunluğu gözümden kaçmıyordu. Kendimi sakinleştirmeye çalışsam da onu böyle görmek korkmama neden oluyordu. Çaylarımızı içtikten sonra ayağa kalktım. “Ben artık gideyim. Çok teşekkür ederim davetiniz için.”
“Geldiğin için biz teşekkür ederiz.” Göktuğ’a gülümseyerek başımı salladım. Feride ile sarıldıktan sonra Ada için yere eğildim ve ona da sarıldım. “Kendine iyi bak tamam mı?”
“Tamam. Sende iyi bak.” Yanaklarından öpüp doğrulduğumda Gökbaran’ın kardeşiyle sarıldığını gördüm. Bu yeniden çenemin titremesine neden olurken Feride destek olurcasına kolumu okşadı. Göktuğ’dan ayrılıp Ada’yı kucağına aldı. Ona sarılıp boynunu koklayarak öptüğünde artık ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. “Gelince seninle evcilik oynayacağım tamam mı?” Ada kafasını sallayarak onayladığında “Gitmeden bir Arda’ya bakayım,” diyerek yanımızdan ayrıldı. Ne yapacağımı bilemez halde öylece ayakta duruyordum. Gökbaran “Gidelim mi Hande?” dediğinde salondan çıkıp koridora ilerledim. “Sağ ol yenge,” dediğinde ayakkabımı giyinmeye başladım. “Kendine dikkat et.” Gökbaran yanıma geldiğinde “İyi akşamlar,” diye mırıldandım. Yan yana ve sessizce merdivenlerden inmeye başladığımızda ondan gelecek bir ses bekliyordum. Apartmandan çıktığımızda arabasına yönelmesiyle “Yürüyerek gitsek olur mu?” diye sordum. “Daha çok vakit geçirmiş oluruz.” Dudaklarımın titrediğini fark ettiğimde elimi ağzımın üzerine kapattım.
“Hava soğuk, üşütmeni istemem.”
Onu şu an zorlamak istemiyordum. “Tamam,” deyip arabaya bindim. Ardımdan binip arabayı çalıştırdı ve hız yapmadan kullanmaya başladı. Sessizliğin hüküm sürdüğü dakikaların ardından apartmanımızın bir üst sokağında durdu. Kafamı çevirdiğim zaman apartmanı görebiliyordum. Kafamı çevirip ona bakmaya başladım. “Sessizliğin bana iyi gelmiyor,” dediğimde yüzüme baktı. “Dudakların titriyor.” Dudaklarımı birbirine bastırıp yüzümü yere eğip ellerimle oynamaya başladım.
“Hande,” deyip çenemi tutarak nazikçe yüzümü çevirdi. Bakışlarımız buluştuğunda “Üzülme,” dedi. Çenemi okşadığında bedenimi olabildiğince döndürdüm. Elini tutup “Seni bekleyeceğimi biliyorsun,” dedim.
“Biliyorum.” Gözlerimdeki yaşları saklama gereği duymadan ona baktım. “Seni öyle vedalaşırken görünce çok garip hissettim. Babam genelde bizimle vedalaşmazdı. Önce gider sonra mesaj olarak geç geleceğini yazardı. Neden böyle yaptığını sorduğumda vedalar ağırdır demişti.” Susarak yüzümün her yerinde gezinen bakışlarına baktım. “Vedalar ağırmış, Gökbaran.”
“Kıyamam sana,” diyerek üzerime eğildi ve saçlarımdan öptü. “Korkma, döneceğim.”
“Bende bekleyeceğim,” diyerek gülümsemeye çalıştım. Göreve gitmeden önce moralinin bozuk olması iyi değildi ama böyle davranmak da elimde değildi. “Döndüğümde ilk seni arayacağım.”
“Bende sana hep mesaj atacağım. Dönünce hepsini okursun.”
“Her boş anımda okuyacağım.” Saçlarımı tekrar öpüp koltuğuna oturdu. “Yürüyebiliriz şimdi.”
“Çok düşüncelisin.” Gülerek arabadan indim. Yanında yürürken elini tuttum. Bu hareketimle kafasını eğerek ellerimize baktı. “Ellerimiz birbirine yakıştı.”
“Bizde birbirimize yakışıyoruz,” dediğimde gülerek “Evet,” dedi. Keyfinin biraz da olsa yerine geldiğini görmek güzel hissettirdi. Apartmanın önünde durduğumuzda yükselip yanağından öptüm. “Dikkatli ol, kendine iyi bak.”
“Sende,” deyip yanağından tekrar öptüm.
“Bakıyorum da bu öpme işi pek hoşuna gitti.”
“Gitti,” diyerek gülüp omuz silktim. “Yanağındaki ruj izini sileyim,” diyerek yüzüne eğildiğimde aniden yanağımda dudaklarının baskısını hissettim. “Şu pek hoşuna giden işi merak ettim. Bir de nasıl olduğuna ben bakayım değil mi?”
“Nasılmış?” diye sorduğumda “Güzelmiş,” dedi ve öptüğü yeri okşadı. “Hadi gir içeri, üşüme.” Kafamı sallayıp yanından geçtim. Apartmana girdiğimde ışık yandı ve ışığın altında ona gülerek el sallamaya başladım. Benim gibi gülerek el salladığında ışık söndü. Elimi yukarı doğru salladığımda Gökbaran gitmişti. Artık yoktu. Belki de bu ona son el sallayışım olmuştu.
|
0% |