@veskerazem
|
12.Bölüm: “Havf” Balkondaki sandalyede oturuyordum. Elimde babamın yeni aldı meyve suyu vardı ve kulaklıklarımı takmış şarkı dinliyordum. Bakışlarım gökyüzündeyken Gökbaran’la birbirimizden ne kadar uzakta olduğumuzu düşünüyordum. Yaralı mıydı, karnı mı açtı, üşüyor muydu? Bunların hiçbirini bilmiyordum. Ben, yaşayıp yaşamadığını da bilmiyordum. Cumartesi gecesi göreve gitmeden önce son mesajını atmıştı. Attığım mesajları kaydırıp mesajını okudum. Asker Gökbaran Benazir: Şimdi telefonumu kapatacağım. Mesajlarına dönemezsem endişelenme. Uygun bulduğum ilk anda sana yazacağım hatta belki de arayacağım. Dönene kadar kendine iyi bak. Ona lütfen dikkatli ol, yazmıştım ama görmemişti. Ona pazar günümü anlattığım bir mesaj daha atmıştım ama görmemişti. İyi geceler mesajımı, günaydın mesajımı görmemişti ve muhtemelen şimdi atacağım mesajı da görmeyecekti. Bugün pazartesi, yani senden haber alamadığım ikinci gün. Saatlerimin çoğu okulda geçti. Eve geldim ve balkonda oturuyorum şimdi. Gökyüzüne bakıp seni düşünüyorum. Masallardaki gibi gökyüzünden çıkıp balkonuma düşmene ihtiyacım var sanırım. Bu kadar etkileneceğimi tahmin etmemiştim. Bir an önce gelmene ihtiyacım var, Gökbaran. Mesajı atmamla birlikte tek tik oldu. Ekranın kararmasına izin vermeyerek takip ettim, çift tik olmadı. Umudu kesip telefonu küçük masaya bıraktım. Meyve suyunu bitirip içeri girdim. Bardağımı yıkayıp tezgâhın üzerine bıraktım. Annemlere görünmeden odama geçip okul için kısa bir hazırlık yaptım. Gökbaran’dan mesaj gelir umuduyla telefonumun sesini en yüksek ayara getirdim ve şarja taktım. Üzerimi çıkarıp saten pijama takımımı giyindim, ışığı kapatıp yatağın içine girdim. Saatin geç olmamasına rağmen uykumun geldiğini hissediyordum. Gözlerimi kapayıp Gökbaran’la yaşadıklarımızı sırayla hayal etmeye başladım. Bir bildirim sesi odamda yankılandığında hızla gözlerimi açıp ayağa kalktım ve telefonuma ulaştım. Gökbaran’dan olduğunu düşünüp mesajı açtığımda İdil’den olduğunu görüp üzülmeme engel olamadım. İdil: Nasılsın? Bir haber var mı? Durgunum biraz. Haber bekliyorum. İdil: merak etme, haberi de kendisi de dönecek. Umarım, İdil. İkimizde bir şey yazmadık. Yeniden yatağıma dönüp gözlerimi kapattım. Zihnim kendiliğinden onunla olan anılarımızı göstermeye başladığında bundan hoşnuttum. Alarmın sesiyle uyanıp ümitle mesajlarımı kontrol etmeye başladım. Öğretmenlerden gelen mesajlara cevap verip Gökbaran’ın fotoğrafını büyüttüm. Yukarıdan bir bildirim geldiğinde gerçekliğine inanamadım. Gözlerimi ovalayıp tekrar baktım ve emin oldum. Mesaj Gökbaran’dandı! Asker Gökbaran Benazir: Mesajlarını gece okusam da dün attığın günaydın mesajından sonra cevabı şimdi vermemin daha iyi olacağını düşündüm. Asker Gökbaran Benazir: Ben iyiyim. Yaralanmadım, güzel gidiyor her şey. Ellerim titrerken cevap verdin yazıp gönderdim. Asker Gökbaran Benazir: Geç olsa da vereceğimi söylemiştim. Asker Gökbaran Benazir: Şimdi kapatmam gerekiyor. Üzülmeden beni bekle ;) Tamam, yazdığımda mesajım sadece tek tik olmuştu. Cevap vermiş olması beni mutlu ederken bu ayrıntıya takılmadım. Odamdan çıkıp banyoya yöneldim ve işlerimi halledip mutfağa geçtim. “Günaydın canım ailem!” diye bağırıp sandalyeme oturdum. “Hayrolsun kızım ne bu neşe?” Babama “Gökbaran mesajlarıma cevap verdi,” dediğimde daha önce ona ikimizi söylemediğimi hatırladım. Babam önce bana ardından da anneme baktığında yeniden baktı. “Ne oluyor?” “Biz Gökbaran’la konuşuyoruz.” Bir çırpıda söylediğim bu cümleye karşılık dudakları yana kıvrıldığında şaşırdım. “Ben anlamıştım zaten,” diyerek göz kırptı. “Bir dakika,” deyip bakışlarını sertleştirdi. “Sen niye cevap verdiğine seviniyorsun? Seni önemsemiyor mu yoksa?” “Hayır, baba, göreve gitti. O yüzden seviniyorum.” “Anladım,” diyerek kısık sesle konuştu. Devamında hiçbirimiz konuşmadığımızda ortalığın sessizliğinden faydalanarak konuşmaya başladım. “Baba, sen biliyor musun onun gittiği görevin detaylarını? Haber aldın mı hiç?” Ümitle sorduğum soruya karşılık babam hafifçe güldü. “İşin içinde polisler yok, bu yüzden ben hiçbir şey bilmiyorum. Eğer duyarsam ilk sana haber vereceğim tamam mı kızım?” “Tamam.” Kahvaltımız bittiğinde babam merkeze gitmeyeceği için annemle birlikte masayı toplamaya başladı. “Hadi hazırlanıp gel,” dediğinde sessizce odama gidip hazırlanmaya başladım. Dün akşam hazırladığım kıyafetleri giyinip saçımı düzenledim. Hafif bir makyaj yapıp çantamı alarak odadan çıktım. “Baba!” diye seslenip mutfağa girdiğimde babamı mutfak önlüğüyle görüp afalladım. “Ne bu halin!” dediğimde önlüğü çıkarıp sandalyenin üzerine koydu. “Sağlamlığını test ediyordum.” “Üzerinde olmadan da edebilirdin ama neyse…” “Hadi seni okula bırakayım.” Gülerek evden çıktığımda hâlâ güldüğümü babama belli etmemeye çalışıyordum. “Polis amiri Kenan Germiyan’a bir önlük üniformadan nasıl daha fazla yakışıyor oynat bakalım,” diye konuştuğumda kahkahayla gülmeye başladım. “Dalga geçmeye devam et,” deyip kolunu omzuma attı. “Sana da eğlence çıktı.” “Tabii.” Arabaya binip çantamı kontrol ettim. Hiçbir şey unutmadığımı algılayıp babama baktım. “Ben tamamım.” Arabayı çalıştırıp kullanmaya başladı. Fazla uzun sürmeyen bir yolculuğun ardından okulun önünde durduğumuzda “İyi dersler,” deyip gülümsedi. “Sağ ol babacığım.” Arabadan inip bahçeye girdim. Okula gelen öğrencilerime el sallayıp onları bekledim. Hep beraber okula girdiğimizde onlar sınıfa yöneldi ve ben de öğretmenler odasına yöneldim. Sınıfa girip sesli harflerden anlatmaya devam ettim. İlk dersin ardından teneffüste çayımı alıp sınıfa geri döndüm. Rakamlardan devam edip etkinlik yaptırdım ve son derste boyama kâğıtlarını verip onları izlemeye başladım. Çıkış ziliyle birlikte okuldan çıkıp beni bekleyen babamın yanına gittim. Arabaya bindiğimde camı açıp çantamı yere bıraktım. “Nasıl geçti günün?” “Güzeldi. Çok yoruldum vallahi.” Gülüp yola odaklandı. Kısık sesli bir şarkı eşliğinde yolu tamamlayıp eve ulaştık. Babamın durgunluğu gözümden kaçmasa da ona bir şey sormadım. Evin zilini çalıp bekledik, annem kapıyı açtığında içeri girdik. İkisi de bana baktığında “Bir şey mi oldu?” diye sordum. “Bir haber izledik,” diyerek soruma cevap vermeye başladı. “Doğu Beyazıt’ta askeri araçta patlama olmuş. Araçtaki askerlerin hepsi şehit olmuş. Kimlikleri henüz belli değilmiş.” Duyduklarım başımın dönmesine, gözlerimin kararmasına neden oldu. Duvara tutunup nefes aldım. “Gökbaran değildir,” deyip babama baktım. “O değildir, değil mi? Hem nereye gittiğini bilmiyoruz.” “Evet, Gökbaran olmayabilir.” Anneme bakıp kalbimde yeşeren umuda tutundum. * Günlerdir Gökbaran’da haber alamıyordum. Bugün cumartesiydi ve tam bir hafta önce bugün gitmişti. Ondan aldığım ilk ve son tepki Salı günü mesajıma verdiği cevaptı. Ona o gün yaşananları anlattığım bir mesaj atmıştım. Diğer günler ise kısaca neler yaptığımdan bahsettiğim ses kayıtlar atmıştım. Günler sıradanlaşmaya başlayıp hızla geçmeye başlasa da değişmeyen tek şey Gökbaran’a attığım mesajlardaki tek tikti. Kitaplığımdaki okumadığım kitaplardan birini alıp apartmanın bahçesine indim. Küçük çardağa oturup kitabı okumaya başladım. Gökbaran’a ne olduğunu düşünmek enerjimi düşürmüştü ve biraz toparlanmam lazımdı. Kitap okumaya odaklanamayıp bıkkınca gökyüzüne baktım. Kitabın üzerine bıraktığım telefonumun çaldığında Feride’nin aramasını yanıtladım. “Nasılsın Hande?” “İyi olmaya çalışıyorum, sen?” “Aynı bende,” deyip sustu. “Gökbaran’dan haber mi var yoksa?” diye sordum. “Hayır, keşke olsa… Ben seni başka bir şey için aradım. Ada dünden beri seni sayıklıyor. Okuldasın diye dün rahatsız etmek istemedim. Bize gelebilir misin?” söylediği şeyi düşünürken Ada konuşmaya başladı. “Hande abla seni özledim!” “Geliyorum Adacığım,” dediğimde “Teşekkür ederim canım, bekliyoruz seni,” deyip aramayı sonlandırdı. Eve çıkıp aileme haber verdikten sonra üzerimi değiştirdim. Babam beni bırakacağını söylediğinde karşı çıkmadım ve arabaya bindim. Babamla vedalaştıktan sonra merdivenleri çalıp kapıyı tıklattım. Feride kapıyı kucağında Ada ile açtığında ikisine gülümseyip içeri geçtim. “Hoş geldin Hande!” “Hoş buldum.” Ada kucağıma geldiğinde yanaklarından öptüm. “Ben rüyamda seni gördüm,” dedi salona geçip koltuğa oturduğumda. “Nasıl gördün?” Feride de ben de dikkatle onu dinliyorduk. “Karnın şişmişti kocaman olmuştu. Sonra sarı saçlı bir adam senin elini tuttu ve parka gidip hamburger yediniz.” “Parkta hamburger mi yedik!” diye gülerek sordum. “Evet.” Feride, “Bu rüyanı amcana da anlat kızım tamam mı?” dediğinde ona kötümser bir bakış attım. “Amacın ne?” “Biraz delirtmekten zarar gelmez,” deyip göz kırptı. Gökbaran gelsin de delirmesi sorun değil, diye geçirdim içimden. Feride’nin yaptığı kahve eşliğinde Ada ile yapboz yaptık ve bebeğine yeni kıyafet giydirdik. Ada yorulup uyumaya başladığında Arda’yı kucağıma alıp Feride’nin Ada’yı yatağına yatırmasını bekledim. Beklerken de Arda ile sohbet etmeye başladım. “Bence sen amcana benziyorsun. Saçların onun saçlarıyla aynı renkte.” “Sence amcan dönecek mi?” Elini yumruk yapıp salladığında bunu evet olarak algıladım. Feride gelip Arda’nın karnını doyurmak için kucağımdan aldığında koltuğa oturdum. “Biraz anlatmak ister misin?” dediğinde iç çekerek konuştum. “Gökbaran’ı özledim. Bir hafta oldu döneli ve sadece bir kez, o da günler önce, haber alabildim ondan. Korkuyorum, Feride.” “Anlıyorum.” Arda’yı kucağıma alıp dik tuttum. “Bizde bekliyoruz. Göreve gitmesi değil de haber alamamak çok kötü. Ne halde bilmiyoruz.” Kafamı salladım. “Maalesef.” Arda küçük bir açıyla gülümsediğinde fotoğrafını çekmek istedim ama yetişemedim. Onu göğsüme doğru yatırıp ikimizi çektim ve fotoğrafı Gökbaran’a attım. Şu şekil seni bekliyoruz, yazdım. “Hande bir soru soracağım,” dediğinde Feride’ye odaklandım. “Gökbaran’ı gerçekten seviyor musun?” “Ondan gerçekten hoşlanıyorum,” dediğimde “Anladım,” deyip sustu. Arda’yla bir süre daha oynayıp o uyuduğunda “Ben artık kalkayım,” diyerek ayaklandım. “Yine gel canım.” “Umarım.” Apartmandan çıkıp yürümeye başladım. Babama haber vermeyecektim çünkü yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Rüzgâr hafifçe bedenime çarpıyordu. Dalgın adımlarla yürümeye devam ederken telefonumu çantamdan çıkardım. Gökbaran’a mesajım iletilmemişti. Daha fazla durgunlaştığımı hissettiğimde durup gözlerimi sıkıca kapattım. Gözlerimi açıp yürümeye devam ettim. Parka geldiğimde banka oturdum. Buradaki Gökbaran’la olan anılarımız zihnimde canlandığında gülümsemeden yapamadım. Hava kararana kadar çocukları izledim. Sıkılıp ayağa kalktığımda üçüncü adımımda kolumdan çekilmemle korku tüm bedenimi sardı. Bedenimi ağaca yaslayıp yüzüme eğildi. “Babamın selamı var,” dediğinde babasının kim olduğunu anlamaya çalıştım. “Ben Mehmet’in abisiyim. Sobe öğretmen.” Kim olduğunu anladığımda bir havf içinde nefes almaya çalıştım.
|
0% |