@veskerazem
|
15.Bölüm: “Tanışma”
Okuldan çıkmış eve gidiyordum. Yürümeyi tercih etmiş, kulaklıklarımla kısık sesle şarkı dinliyordum. Tüm haftanın yorgunluğu üzerimdeydi. Gökbaran genellikle akşamları mesajlarıma cevap veriyor, ses kayıtları atıyordu. Her şey yolunda gidiyordu.
Eve yaklaştığımda çalan telefonumla birlikte şarkıyı kapattım. Apartmana girdiğimde “İdil!” diye konuşmaya başladım.
“Hande! Neredesin?”
“Eve gireceğim birazdan,” deyip çantamın içinden anahtarımı aramaya koyuldum. “Sen neredesin?”
“Bende az önce eve girdim.” Görmediğini bile bile gülümseyip anahtarla kapıyı açtım. “Nasılsın, neler yapıyorsun?” diye sorduğumda sesi daha yakından geldi. Gerçek gibiydi. “İyiyim, seni bekliyorum.”
Çantamı bırakıp ayakkabılarımı yerine koyup arkamı döndüğümde gördüklerime inanamadım. İdil, annemin koluna girmiş bana bakıyordu. “İdil!” diye bağırıp büyük adımlarla yanına yürüdüğümde annemin kolundan çıkıp bana doğru gelmeye başladı. Birbirimize sarıldığımızda şaşkınca anneme bakıyordum. “Ne zaman geldin! Neden haber vermedin?”
“Sürpriz yapmak istedim,” deyip daha sıkı sarıldı. “Seni çok özledim Dilhoş!”
“Bende seni özledim!” Annem ikimizi salona ilerlettiğinde yan yana oturduk. “Ya iyi ki geldin!”
“Bence de iyi ki geldim,” deyip saçlarını omzundan aşağı sarkıttı. “Yoksa uzun zaman görüşemeyecektik. İyi yapmışım vallahi.”
Annemle ikimiz kahkahayla güldüğümüzde telefonumun zil sesi susmamıza neden oldu. Gördüklerimle birlikte “Hih!” diye bağırdım. “Gökbaran arıyor!” Heyecanla ayağa kalkıp “Siz burada bekleyin, ben odamda konuşup geleyim,” diyerek koşar adımlarla odama gittim. Aramayı açıp telefonu kulağıma tuttum ve kapımı kilitledim. “Gökbaran?”
“Sevgilim mi dedin, duyamadım!” dediğinde gülüp istediğini yaptım. “Sevgilim?”
“Sevgilim,” diye tekrar edip iç çekti. “Artık kendimi daha iyi hissediyorum.”
“Bende öyle.” Sanki karşımda o varmış gibi boşluğa bakıp gülümsedim.
“Yarın dörde kadar vaktim var. Bu gece dörtte döneceğim. Yarın son dakikalarıma kadar seninle olmak istiyorum.”
“Yarın tüm gün boşum,” dediğimde kısık sesle güldü. Gülüşünün sesi, gülmeme neden oldu.
“Buna seviniyorum,” dediğinde aklıma İdil geldi. Onun burada tek kalması ayıp olabilirdi, ne de olsa benim için gelmişti ama Gökbaran’la tanışması için de vakit erken gibiydi.
“Gökbaran,” dediğimde sessizce bekledi. “Arkadaşım geldi, onunla gelsem yanına olur mu? Evde tek kalıp yabancılık çekmesini istemiyorum.”
“Benim için sorun yok, Hande. İstersen onunla gel, istersen tek gel. Yanıma gel, seni göreyim, gerisi umurumda değil.” Söylediklerini atlatamazken “Şimdi kapatmam lazım. Yarın ilk fırsatta sana yazacağım.”
“Tamam.” Cevap veremeden telefonu kapandı, duyduğum son ses “Benazir!” diye bağırılması oldu. Sesini canlı olarak duyduğum için mutlulukla dolup salona döndüm. Annemle İdil’in bakışları bana döndüğünde “Yarın buluşacağız,” diye açıklama yaptım.
İdil, “İlerlettiniz yani bu kadar!” deyip trip atmaya başladığında gülüp yanağını sıktım. Kısık sesle “Ben sana anlatırım olanları,” dedim.
“Anlatacaksın zaten,” deyip göz kırptı. Annem mutfağa gidip döndüğünde elindeki kâğıdı bana uzattı. “Hadi, hem gezin hem de alışveriş yapın.” İdil’le evden çıktığımızda beni soru yağmuruna tuttu. “En başından anlat,” dediğinde kısaca anlattım. Markette konuşmamıza ara verdik, eve dönerken yeniden konuşmaya başladık.
“Hep böyle yolunda gider umarım,” deyip bana sarıldığında poşetleri umursamadan ona karşılık verdim. “Furkan’dan ses seda yok mu?” diye sorup saçlarımla oynadı. “Yok, olmasın da zaten.”
“Ay olmasın ya! Ama ben ona hiç güvenmiyorum. Her an saçma bir şey yapabilir.”
“İdil, konuşup yanımıza çağırma şunu! Zaten Gökbaran’la iyiyken kötü olacağız diye ödüm kopuyor.”
“Tamam, tamam, sustum.” Apartmanın önünde kısa bir an dinlenip eve çıktık. Annem aldıklarımızı kontrol ederken İdil’e bir bardak su uzattım. “Sağ ol Dilhoş,” deyip suyu alıp içti. Hep beraber yemekleri ve masayı hazırladık. Annem babamı arayıp ne zaman geleceğini öğrendiğinde o zamana kadar yarın için kombin yapabileceğimi düşündüm. “Sizce yarın ne giyeyim?” diye sorsam da cevapları önemsemeden dolabımın karşısına geçtim. İdil peşimden geldiğinde ona sırayla kombinlerimi gösterdim ve kırmızı saten gömlek, beyaz pantolon ikilisinde karar kıldım. Beyaz çantamı da ayarlayıp masamın üzerine bıraktım. Hiçbir şey son ana kalsın istemiyordum.
Zil çaldığında kapıyı açmaya gittik. Babam, İdil’le sarılıp üzerini değiştirmek için yanımızdan ayrıldı. Döndüğünde “Tekrar hoş geldin kızım,” diyerek İdil’in omzunu sıktı. Hep birlikte, İdil’in anlattıklarına odaklanarak yemeğimizi yedik ve İdil’le birlikte anneme yardım ettikten sonra odama geçtik. “Yarın benimle gelmek ister misin?” diye sorup yatağımda bağdaş kurarak oturan arkadaşıma baktım.
“Olur, bunu sormanı bekliyordum.” Güldüğünde karşılık verdim. “Hem onunla da tanışmış olurum.”
“Evet, o da seni merak ediyor. Bence birbirinizi seveceksiniz.”
“Bence de. Anlattıklarından sonra bende olumsuz bir his uyandırmadı.” Biraz bekledikten sonra “Damat adayıyla sizinkilerden önce nasıl tanışıyorum oynat bakalım,” diye dalga geçti.
“Babam onunla tanıştı,” dediğimde hatırladığını belli eden bir tepki verdi. “Annen de tanıştı Dilhoş ama o zaman iki yabancıydınız, şimdi ise sevgilisiniz.”
“Doğru söylüyorsun.” Odamın kapısı tıklatılıp annem elindeki kahvelerle içeri girdiğinde “Ne zahmet ettin Gülbahar teyze,” dedi, İdil. “Bize söyleseydin keşke, biz yapardık.”
“Bir kahvenin zahmeti mi olurmuş! Hem sen bizim misafirimizsin,” dedi annem.
“Eline sağlık,” deyip kahvesinden yudumlamaya başladı. Annem, “Afiyet olsun,” dedikten sonra odamdan çıktı. Kahvelerimizi içtikten sonra uyumak için ayrıldığımızda yarın için heyecanlıydım. Yarın için değil, Gökbaran için heyecanlıydım.
İdil’le birlikte hazırlanıyorduk. Gökbaran bir saat sonra bizi parktan alacaktı. Ve kahvaltı etmeye gidecektik. Vaktimiz kısıtlı olduğu için böyle olmasını daha uygun bulmuştuk. İdil’le son halimize bakıp odamdan çıktık. Babam evde değildi, annem de kahvaltı için komşusuna gidecekti. Şu an her şey iyi gidiyordu. Merdivenleri ikişer ikişer inip hızla parka yürüdük. Heyecanımı gizleme gereği duymadan gülümsüyordum. Park göründüğünde Gökbaran da görünmüştü. Hızla yanına ulaştığımızda ayağa kalkmıştı.
Onunla sarılıp ayrıldığımızda İdil’le tokalaştı. “Merhaba,” dediğinde arkadaşım aynı karşılığı verdi. “Ben İdil, Dilhan uzun zamandır sadece sizden bahsediyor, nihayet tanışabildik.”
Gökbaran bana bakıp “Sadece?” diye sordu.
“Evet, Furkan’dan hiç bahsetmiyor.”
“Furkan kim?” diye sorduğunda gözlerindeki kızgınlığı görerek İdil’e hafifçe vurdum ve Gökbaran’ın koluna girdim. “Eski sevgilimden bahsediyor,” deyip zoraki bir şekilde güldüm. “İdil, şaka yapmayı çok sever.”
“Öyleyimdir, Gök Bey.” İsmini bu şekilde kullanması komiğime giderken hiçbir şey söylemedim. “Yanlış anlamayın, ben sadece sizi test etmek için öyle söyledim. Dilhan ayrıldıklarından beri onun hakkında konuşmuyor. Ben onun her yeni arkadaşında bir erkekten bahsedip test ediyorum.”
Gökbaran, “Ona da böyle yaptınız mı?” diye merakla sordu.
“Evet, ama o sizin gibi tepki vermedi.”
“Nasıl bir tepki verdi ki?” Konu, Gökbaran’ın bir hayli ilgisini çekmiş gibiydi.
“Şöyle, bir tepki vermedi. Rahat bir insandı sanırım.”
“Bence Hande’yi sevmiyormuş,” deyip kolunu omzuma koyup beni kendine çekti. “İyi ki ayrılmışsın hayatım,” dediğinde ilk kez bu sıfatı kullanmasıyla afalladım. “İdil seni de kendine benzetti,” dediğimde gülerek saçlarımdan öptü. “Aynı cümleyi o da sürekli kuruyor.” Arabaya yürümeye başladığımızda “Aklın yolu bir,” diyerek kendilerini savundu. İdil arka koltuğa geçtiğinde Gökbaran’a “Hayatım ha?” diye sordum kısık sesle.
“Evet, hayatım.” Kapıyı açtığında koltuğa geçtim, kendisi de bindiğinde “Çok güzel bir yere götüreceğim sizi,” dedikten sonra arabayı hareket ettirdi. Ben Gökbaran’ı seyrederken kafasını çevirip göz kırptıktan sonra önüne döndü. Hareketi gözüme çekici gelirken tekrar yapması için dua etmeye başladım. Güzel bir piknik alanında durup ahşap restoranın içine girdik. Kahvaltı masası hazırlanırken İdil’le Gökbaran daha da kaynaştılar. Gökbaran gelen mesajı okurken İdil bana bakıp göz kırparak parmaklarını birleştirdiği elini aşağı yukarı salladı. Gökbaran’ın iyi olduğundan bahsediyordu.
Masa hazır olduğunda idil fotoğrafını çekip birine gönderdi. Aynı anda başladığımızda acıktığımı yeni hissediyordum. Bakışlarım sıklıkla Gökbaran’a çarpıyor, bazen onu da bana bakarken yakalıyordum. Birbirimize baktığımız sırada yüzümüze patlayan flaşla kafamızı çevirdik ve flaş bir kere daha patladı. İdil, fotoğrafımızı çekmişti. “Hiç fotoğrafımız yoktu,” dediğimde Gökbaran elimi tuttu ve “Artık var,” dedi. Ona gülümseyerek bakarken telefonu çaldı. Beklemeden açıp kulağına götürdüğünde gülüşünün an be an silinişini seyrettim. “Emredersiniz komutanım!” dediğinde telefon kapanmıştı.
Kısa bir an İdil’e bakıp bana döndü. “Operasyona gidiyorum.” Gülerek aldığım nefesler boğazımda kalmıştı.
|
0% |