Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18."FEVZÂ"

@veskerazem

 

 

18.Bölüm: “Fevzâ”

 

Annem, babam ve Gökbaran'a birlikte adliye koridorundaydık. Gerginlikten tırnaklarımı Gökbaran'ın eline batırıyordum. Elimi okşuyor, rahatlamam için uğraşıyordu. Babam ara sıra bize baksa da hiçbir şey söylemeden anneme bakarak kaşlarını çatıyordu.

 

Annemin "Aman sende Kenan, konumuz bu mu şimdi!" diye hayıflandığını duydum.

 

Gökbaran, kolunu omzuma atarak kafasını çevirdi. Neden böyle bir şey yaptığını anlamak için kafamı çevirdiğimde üzerindeki avukat cübbesiyle birlikte bize doğru gelen Furkan'ı gördüm. Babamla tokalaştıktan sonra bana yaklaştı ve elini uzatarak “Nasılsın Hande?” dedi.

 

“İyiyim,” diyerek parmaklarımla elinin ucunu sıktım, ardından Gökbaran’ın kolunu omzuma bastırdığını hissettim.

 

Gülümseyerek “Sakin ol,” dedi. “Her şeyi halledeceğim.”

 

“Hande sakin zaten,” diyerek saçımı okşadı, Gökbaran. “Her şeyin hallolacağını biliyor.”

 

“Ben halledeceğim.”

 

Gökbaran kabul etmedi. “Kendiliğinden hallolacak.”Gökbaran’ın elini tuttum ve babamın bize bakmadığı bir aralıkta yanağını öptüm. Bu, gülümseyerek bana bakmasını sağladı. İçeri çağırıldığımızda ellerimi birbirine kavuşturdum. Gökbaran saçlarımın üzerini öpüp “Sakin ol, ben yanımdayım,” dediğinde gülüp içeri adımladım. Yerlerimize geçip süreci seyretmeye başladık.

 

Mehmet’in ailesinin terör örgütü üyeliği ispatlanmıştı ve o gün bana saldırmaya gelenlerin hepsi on beş yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Herhangi bir maddi manevi zarar görmeden duruşma salonundan çıktığımızda yüzüm gülüyordu. Son işlemler de yapıldığında Gökbaran’a yaklaşıp boynuna sarıldım. Elleri belimdeyken tutuşu sıklaştı. Ayrıldığımızda Furkan’a baktım ve sevincimin silindiğini hissettim.

 

“Geçmiş olsun,” dediğinde “Teşekkürler,” dedim. “Sürecin devamında seni bilgilendiririm.” Kafamı salladığımda babam “Sende gel bizimle Furkan oğlum,” dedi. Gökbaran babama baksa da babam ona bakmadı.

 

Babam, onunla ayrılma nedenimizi bilseydi böyle davranmazdı.

 

Furkan cübbesini çıkarıp evrak işlemlerini hallettikten sonra hep birlikte adliyeden çıktık. Annem ve babam önde biz üçümüz arkadaydık. “Baban benim doğru bir karar olduğumu düşünmüş, iyi de düşünmüş. Bak, hiçbir sorun çıkmadı.”

 

Gökbaran “Belasını-“ diye mırıldanıp “Ya sabır!” dedi. Ona gülüp Furkan’a baktım. “Babam seninle neden ayrıldığımızı bilse, seni Ağrı sınırından içeri almazdı.”

 

“Neden söylemedin?” Cümlesinin devamını Gökbaran’a bakarak söyledi. “Yoksa bir ihtimalimiz daha olduğunu mu düşündün?”

 

“Bir ihtimaliniz daha var elbet,” Benim yerime Gökbaran cevap verdi. “Senin mezarda olduğun, Hande’nin de mutlu olduğu bir ihtimal…”

 

“Hande mutlu görünüyor zaten.”

 

“Onun yanında olduğum için mutluyum,” deyip gözlerimi devirdim. Babamla annem durup bizi beklemeye başladılar. Yanlarına vardığımızda babam, “Neden yavaş yürüyorsunuz!” diye çıkıştı. Furkan, “Kenan amca,” dediğinde hepimiz ona bakmaya başladık. “Ben fazla kalamayacağım, kusura bakmayın. İstanbul’a dönmem gerekiyor.”

 

“Tamam, evladım seni oyalamayız.”

 

“Sağ ol, Kenan amca. Şöyle yakınlarda bir yere gitsek nasıl olur?”

 

“Olur olur,” deyip arabanın kapısını açtı babam. Furkan yanına yaklaştığında “Senin vaktin var mı?” diye sordu Gökbaran’a.

 

“Var,” deyip elimi tuttu. “Hande’yle birlikte benim arabamla sizi takip ederiz.”

 

“Tamam.” Arabaya bindiklerinde el ele ilerledik. Babam biz arabaya binmeden hareket etmedi ardından takip süreci başlamış oldu. Gökbaran “Öldüreceğim bu lavuğu, o olacak!” diye söyleniyordu.

 

“Sakin ol, sevgilim.”

 

“Olamıyorum, deyip alnını kaşıdı. “Yok, bir ihtimaliniz olduğunu düşünmüşsün, yok baban onun doğru bir karar olduğunu düşünmüş… Ne kadar boş yapan bir adam!”

 

Hareket edip yanağından öptüm. “Hep öyleydi,” dediğimde kısa bir an gözlerime baktı. Babam arabayı park etmeye başladığında kafasını çevirip dudağıma baktı ve “Bu öpücüğünün karşılığını yalnızken vereceğim,” dedi.

 

“Bana uyar, Gökbaran Bey!” Arabadan inip annemlerin yanına gittik. Kafenin içine girdiğimizde erkekler çay, annemle ben de kahve siparişi verdik. “Çok şükür bu belayı da def ettik.” Babam konuştuğunda hepimiz kafamızı salladık. Siparişlerimiz geldiğinde hepimiz sessiz kaldık. Kahvemden bir yudum alıp yanımda oturan Gökbaran’ın dizine elimi koydum ve kafasını bana çevirdiğinde ona gülümseyerek baktım. Furkan “Ne kadar mutlusunuz,” dediğinde gülüşüm solarak ona döndüm. “Öyleyiz.” Dakikalar boyunca babam Furkan’a sorular sordu. Gökbaran sert bakışlarıyla karşısında oturan eski sevgilime bakıyordu. İkimiz de onun varlığından memnun değildik. Eve döner dönmez babamla Furkan meselesini konuşup çözecektim. Bunu bir an önce yapmayı istiyor ama Gökbaran’dan da ayrılmak istemiyordum. Babamı hep görüyordum, bu yüzden o biraz daha bekleyebilirdi. Kalan tüm zamanlarımı gidene kadar Gökbaran’la geçirmeye karar verdim. Hesabı ödeyip çıktığımızda annem babamı çekiştirerek yeni açılan markete götürdü. Her kadın gibi indirim haberlerine dayanamıyordu.

 

Üçümüz yalnız kaldığımızda sessizce yoldan geçen arabaları seyrediyordum. Furkan konuşmaya başladığında kafamı ona doğru çevirdim. “Keşke bela Hande’ye bulaşmadan önce önlem alsaydın. Gördüğün gibi, döktüklerini ben topladım.” Bu söylediği Gökbaran için son damla olmuştu. Gömleğinin yakalarından tutup onu kendine çekti. Gökbaran, Furkan’dan uzundu. “Sabır da bir yere kadar,” dediğinde babama mesaj atıp Gökbaran’ın kolunu tuttum. “Sinirlerimi zorluyorsun! Şimdi bir şey yapacağım-”

 

“Kalbimi mi kırarsın yoksa?” diye dalga geçti.

 

“Senin gelmişini geçmişini,” deyip elini kaldırdığında adını söyleyerek onu durdurdum. “Zaten adam olsa en başta buraya gelmezdi, değmez.”

 

“Haklısın da Hande,” dediğinde babam gelip onları ayırdı. “Ne oluyor burada?”

 

Furkan “Uçağa yetişmem lazım,” deyip uzaklaşmaya başladığında Gökbaran “Zaten sadece kaçabilirdi,” diye söylendi.

 

Babam cevap alamayışının siniriyle “Ne oldu kızım?” diye yeniden sordu. “Furkan hadsizce konuştu da…” kafasını sallayıp annemin beline elini koydu. “Hadi gidelim, daha fazla kalmayalım burada.” Gökbaran’ın omzunu sıkıp “Sende sakin ol biraz,” dedi. “Sıradan birisi olsa neyse, o kızımın avukatı.”

 

“Maalesef.” Gökbaran’ın kolunu okşayıp aileme bakarak “Ben onunla gideceğim,” dedim. Cevaplarını beklemeden Gökbaran’ın elinden tutup sürüklemeye başladım. Babamın arabası gözden kaybolana kadar ne konuştu ne de arabayı çalıştırdı. Onlar gittiğinde aniden üzerime eğilerek dudağıma kapandı. Öpüşüne karşılık veremeden geri çekildi. “Onu etrafında istemiyorum,” dedi. “Onu senin yanında görmek istemiyorum, sevgilimin yanında görmek istemiyorum. Benim, senin çevrendekilere karışmaya güzüm yetmez, biliyorum. Ne olur bir çare bul, Hande… Bul ve gönder onu etrafından.”

 

“Bende rahatsızım,” deyip çenesini okşadım. Bunun için çabalayacağım.”

 

“Seni seviyorum,” deyip alnımdan öptü.

 

“Bende seni,” dediğimde dudaklarını alnımdan çekip “Ne dedin?” diye sordu.

 

“Seni seviyorum,” diyerek gözlerinin içine bakıp konuştum. Bir şey söylemesine zaman bırakmadan dudaklarına yaklaştım. Dudaklarımı karşılayıp öpücüğümüzü başlattı. Parmaklarım köprücük kemiğinde dolaşıyordu. Ayrılıp nefes nefese birbirimize baktık. “Hiçbir sevgimin karşılığı bu kadar tamamlanmış hissettirmemişti,” diyerek elimi tuttu ve dudaklarına götürdü.

 

“Daha önce hiç birisinin hayatımdaki varlığını bu kadar benimsememiştim. İyi ki hayatımdasın Gökbaran. İyi ki seni seviyorum.”

 

“İyi ki beni seviyorsun,” diye tekrar etti. “Beni seviyorsun ve bu senin iyi ki’n.”

 

“Evet.”

 

“Beni seviyorsun,” dedi. Kendi kendine tekrar ediyordu. Sanırım kabullenmeye çalışıyordu.

 

“Evet, sende beni seviyorsun.”

 

“Evet, biz birbirimizi seviyoruz.” Susup bana baktı. “Sersemledim galiba.” Yavaşça yanağına vurup gülümsedim.

 

“Hep böyle mutlu olalım,” dedi. “Gülen yüzünü hiç soldurmayayım.”

 

“Umarım,” dediğimde arabayı kullanmaya başlamıştı.

 

 

Loading...
0%