Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1."ETKİ"

@veskerazem

 

 

1.bölüm: “Etki”

Güneşin ışığı pencereden üzerime doğru vuruyordu. Gözlerimi kısıp pencereye doğru ilerledim, ellerimi kenara yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladım. Çok geçmeden alarmımın sesini duyduğumda gözlerimi yumup hızla geri açtım. Pencereyi açıp odamın havalanmasını sağladığımda odadan çıkıp kapıyı ardımdan kapattım. Adımlarım mutfağa ilerlerken annemin sesini duyarak gülümsedim. “Kenan, yavaş ye şunları!”

“Çok güzel olmuşlar ama…” Babamın ağzındaki yemeklerle birlikte konuşması annemi daha da kızdırırken içeri girip çayımı doldurduktan sonra sandalyeme oturdum. “Günaydın,” dediğimde ikisi aynı anda karşılık verip kahvaltılarına devam ettiler. Annem kahvaltı için poğaça yapmıştı ve babam da hızlı hızlı onları yiyordu. “Sıcakken yemek daha zevkli oluyor. Hande, sende ye al al,” deyip tabağıma koymaya başladığında annem babamın eline vurdu. “Herkes senin gibi alelacele yemiyor, Kenan Bey! Bırak ne zaman istiyorsa o zaman yesin.”

“Sen yaptığın için alelacele yiyorum güzel karım,” dedikten sonra annemin yanağını öptü. Hallerine gülüp yavaşça kahvaltımı etmeye başladım. Sohbet ederek kahvaltımı bitirdiğimde masayı toplayıp bulaşıkları makineye yerleştirdim. Odama dönüp pencereyi kapadım, çantamı ve dosyalarımı alıp koridorda babamı beklemeye başladım. Babam geldiğinde annem onun üniformasının yakalarını düzeltti, kombinime bakıp güzel göründüğümü söyledi. Annemle vedalaştıktan sonra babamla birlikte evden çıkıp arabaya bindik.

Babam görev yaptığım okula doğru sürerken kısık sesli bir şarkı açıp mırıldanmaya başladı. Okulun önünde durduğunda “İyi dersler,” dedi. “Hayırlı işler babacığım,” deyip ona sarıldım ve arabadan indim. Okulun içine girene kadar beni beklediğini biliyordum. Öğretmenler odasına girip meslektaşlarıma selam verdim. Bugün biraz geç kalmıştım, herkes sınıflarına gidiyordu. Önlüğümü giyinip sınıfıma doğru ilerlemeye başladım. İçeri girdiğimde “Günaydın çocuklar!” diye seslendim.

“Günaydın öğretmenim!”

Masama oturup dosyamdan bugün yaptıracağım etkinlikleri çıkarmaya çalışırken önlüğümdeki lekeyi fark edip duraksadım. “Ömer, camın önünden çekil,” diyerek öğrencimi uyardıktan sonra çantamdan bir ıslak mendil çıkarıp lekenin üzerine bastırdım. Beyaz önlüğümün üzerindeki mürekkebi temizlemeye çalışırken "Öğretmenim!" diyerek heyecanla yanıma gelen Ömer’e gülümseyerek baktım. "Askerler geldi. Türk askerleri geldi!"

"Askerler mi?" diye sorduğumda elimi tutarak beni ayağa kaldırdı ve sürüklemeye başladı. Okulun bahçesine çıktığımızda elimi bırakıp koşarak arkadaşlarının yanına gitti. Askerlerin verdiği hediye paketlerini açarken öğrencilerin mutlulukla parlayan yüzlerine bakıp gülümsedim ve yanımdaki öğretmen arkadaşıma sessizce selam verdim. En az on beş Türk askeri, arabalarından çıkardıkları paketlerle yanlarına gelen çocuklarla ilgileniyorlardı. Az önce askerlerin geldiğini haber veren öğrencim yanıma gelip bacağıma dokunduğunda eğilerek "Ne oldu?" diye sordum. Nefes nefese kalmış şekilde konuşmaya başladı. "Rojin'i bulamıyorum!"

"Ne demek bulamıyorsun?" dediğimde ağlamaya başlayıp bana sarıldı. "Bulamadım. Bulabilseydim ona bebek verecektim." Yüzündeki yaşları silip yanağını okşadım.

"Sakin ol ve beni bekle, tamam mı?" diye sorup beni onayladığını gördükten sonra doğrularak okulun arka bahçesine doğru hızla ilerlemeye başladım. Bir yandan da "Rojin!" diye bağırıyordum. Köşeyi dönerek okulun arkasındaki depoya ulaştığımda yere dizleri üzerinde eğilmiş, küçük birinin ellerinden tutmuş olan Türk askerini görüp duraksadım. Onlara biraz daha yaklaştığımda bu küçük birinin Rojin olduğunu fark ettim. Geldiğimi fark etmiş gibi bakışları hemen beni bulduğunda ellerini askerin ellerinden kurtardıktan sonra koşarak yanıma gelip kucağıma atladı. "Öğretmenim!" Ona sarılarak karşılık verdiğimde elinde oyuncak bebekle bize bakan askerle bakışlarımız kesişti. "Rojin?" diye fısıldadığımda beklemeden "Bana oyuncak bebek almış, çok istiyordum ama alamam," dedi.

"Neden almıyorsun o zaman bebeğim?" dediğimde ağlamaktan kızaran gözleriyle bana bakmaya başladı. "Babam onların arkadaşlarını öldürmüş ya, dayım öyle söyledi. Onları öldürerek en iyisini yaptı, dedi," dediğinde duraksadım, yeniden askere baktığımda bakışlarının tamamen Rojin'de olduğunu anladım. "Bana kızmazlar mı babam yüzünden? Ya onlarda beni öldürürlerse?"

"Olur mu öyle şey!" dediğimde bana umutla baktı. "Hem ben sana askerlerimizin çok merhametli olduklarını anlatmadım mı?"

"Anlattın,” dediğinde dağılan saçlarını düzeltip “Onlar masum insanlara kızmazlar,” diyerek onu rahatlatmaya çalıştım. Gülümseyip yeniden kollarını boynuma sıkıca sardı ve kulağıma doğru fısıldadı. "Bebeğimi sen alsan öğretmenim, olmaz mı?"

Gülerek "Tamam," dedim ve onu kucağımdan indirmeden askerin yanına gittim, aramızda fazla mesafe olmamasından ötürü iki adım attığımda tamamen karşısındaydım. Bakışlarım yüzünde ve bedeninde gezindi. Açık kahve gözleri, yüzüyle orantılı bir burnu vardı. Saçlarının tonu öyle güzeldi ki, bir süre sonra bakışlarımı zorlukla çekebilmiştim. Üniformasının içinde çok güçlü görünüyordu. "Alabilir miyim?" dediğimde belli belirsiz güldü, bebeği Rojin'e uzattı ve "Biz düşündüğün şeyleri yapmayız," dedi şefkatle. Bakışlarımı utanarak kafasını çeviren Rojin'den ayırıp askere yönelttim. Teşekkür anlamında başımı sallayıp gülümsediğimde o da aynısını yaptı, daha sonra kucağımda Rojin'le birlikte ilerlemeye başladım, o da bizi takip ediyordu.

Okulun ön bahçesine geçtiğimizde Rojin kucağımdan hızla inerek arkadaşlarının yanına gitti. Öğrencilerime bakarken Ömer'in yanında iki askerle koşarak bana doğru geldiğini gördüğümde endişe tüm bedenimi sarmaladı. Önümde iki dizinin üzerinde eğildi, dizlerini taş zemine bastırdı. "Oldu mu?" diye sordu arkasındaki askerlere bakarak. İçlerinden biri gülüşleri arasında "Öyle değil," diyerek Ömer'e doğru eğildi ve tek dizini kaldırıp sadece bir dizini zemine bastırdı. "Şimdi oldu," deyip yerine geçti.

"Ne oluyor Ömer?" dediğim zaman gözlerini güneş yüzünden kısarak bana bakıp, "Benimle evlenir misin, öğretmenim?" dedi.

Güldüm. "Ömer," diyerek ellerini tuttum ve onu kaldırmaya çalıştım. "Böyle evlenme teklifi edilirmiş askerler öğretti bana."

"Tamam, hadi kalk," dediğimde kalkmadı ve "Olmaz! Cevap verene kadar kalkamazmışım," dedi.

"Ben," dedim ona oyun oynamak isteyerek. Sesimi kıstım ve zorlukla konuşuyormuş gibi yaptım. "Ben seninle evlenemem Ömer!"

"Niye?" diye bağırarak ayağa kalktı. Kendimi gülmemek için zor tutuyordum. "Başka biriyle mi evlisin?" Evet, anlamında kafamı salladığımda sinirlendi ve arkasındaki askerlere dönüp "Evliymiş işte!" diye bağırdı.

"Senden büyüklere bağırmamalısın, Ömer," diye uyardığımda mahcupça bana baktı. "Ama öğretmenim," diye sızlanmaya başladığında "Yanıma gel," diyerek yanıma çağırdım onu. Geldiğinde "Seninle evlenemem çünkü sen çok küçüksün," diyerek saçını okşadım. “Büyüdüğün zaman kendine uygun biriyle evlenmelisin.”

"İlla büyük mü olmam gerekiyor evlenmek için?"

"Evet."

Ömer'le bakışırken Rojin yeniden yanıma geldi ve kendisini kucağıma almam için kollarını uzattı. Bugün bu çocuklarla başım dertteydi! "Ne oldu?" dediğimde kulağıma "O askere sarılabilir miyim?" diye sordu. Kulağıma söylemesine rağmen hepimizin duyduğunu biliyordum. Dakikalardır arkamızda duran, Rojin'e bebeğini veren asker, önüme geçerek, "Gel bakalım," deyip kollarını Rojin'e uzattı. Rojin'i kucağımdan almaya çalışırken parmağının tersi boynuma değdiğinde ürperdim ve bir adım geriledim. Karnım içe doğru kasılmıştı. Kendisi de elini ateşe değmiş gibi hızla çekmişti. Etkilenmem pek mantıklı değildi. Benden uzaklaşmıştı ama Rojin'i kucaklamayı unutmamıştı, ikisi sessizce konuşuyordu. Ne konuştuklarını merak etsem de onları dinleyemedim.

Birinin adımı seslenmesiyle bakışlarımı etrafta gezdirdim, "Hande!" Babamı görerek yanına ilerleyeceğim sırada bana çok yaklaştığı için ilerlemekten vazgeçtim. "Kızım," dediğinde özlemle babamın benim için açtığı kollarına bıraktım kendimi. "Baba!" sabah beni bırakırken gelip alacağını söylememişti. Babam polis amiriydi ve Ağrı'nın merkezinde görev yapıyordu. Ben ise Ağrı'nın merkeze yakın bir bölgesinde görev yapıyordum ve öğretmenliğimin ilk senesiydi. Üzerindeki üniformasının ceketini çıkardı ve Ömer'e giydirdi. Babam her gelişinde bunu yapıyordu çünkü Ömer, ona polis olmak istediğini söylemişti.

"Polis olunca benimle evlenir misin?" dediğinde babam ona baktı. "Sen benim kızımla mı evlenmek istiyorsun?"

"Evet."

"Benim kızımla evlenmek o kadar kolay değil evlat," diyerek Ömer'in saçlarını karıştırdı babam. "Onu evlendirmeyi düşünmüyorum, sonsuza kadar benimle kalabilir." Yanımıza gelen daha yaşlı, muhtemelen komutan olan askerle selamlaştılar. Asker, "Tek çocuğunuz mu?" diye sorduğunda babam kafasını sallayarak "Evet," dedi. "Hande'm benim biriciğim. Onu evlendirmek benim için çok zor olacak."

Yanımızda kimsenin olmadığını düşünerek hafifçe etrafıma baktığımda o üç askerin de yanımızda olduğunu gördüm. Komutanlarının yanında durmak onların göreviydi.

"Benimde sadece bir kızım var. Onu evlendirdiğimiz ilk yıl çok zor geçti."

"Aman aman, düşündükçe kalbim ağrıyor," dedi babam şakayla karışık ciddi bir sesle. Komutan ve babam, biraz daha konuştuktan sonra birbirlerine isimle hitap etmeye başlamışlardı. Birbirlerini sevdiklerini anlamıştım. Rojin'in sesini duyduğumda bizden uzaklaşan komutana ve onun yanında yürüyen babama bakmamaya çalışarak ona odaklanmaya çalıştım. "Öğretmenim aşk nasıl bir şey?" diye sorup cevabını beklemeye başladı. Nasıl bir cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. "Bilmiyorum, ben hiç âşık olmadım.”

"Hiç mi?"

"Hiç,” dediğimde yüzü düştü ve cevap alamadığı için üzüldüğünü belli etti.

Asker, söylediğimi tekrar etti. "Hiç." Yanımızdan ayrılmak üzereyken ona yeniden baktım ve üniformasında adının yazdığı yere dikkat ettim. Benazir 0 Rh (+) yazıyordu. O kısımda soyadının yazdığını biliyordum. Soyadını biraz tuhaf bulsam da hiçbir şey söylemedim.

Babam, askerlerin komutanıyla konuşmaya devam ederken öğrencilerime bakarak "Hadi, sınıfa!" diye seslenerek onları yanıma aldım ve okulun içine girdim. Ömer ve Rojin askerlerden ayrılmakta biraz zorluk çekmiş olsalar da nihayet sınıfa girip masalarının yanında durmuşlar, beni bekliyorlardı. Öğrencilerin hepsi sınıfa girdiğinde onlara hemen geleceğimi ve beni usluca beklemelerini söyleyip babamın yanına gittim, babam beni beklediğini söyledikten sonra onun da yanından ayrılıp sınıfa tekrar döndüm. Öğrencilere toparlanabileceklerini söyleyip onlara yardım ederek hepsinin sınıftan çıkmasını bekleyip hepsi çıktıktan sonra öğretmenler odasına gidip eşyalarımı aldım, saçımı düzelttikten sonra okuldan çıkıp bahçede hâlâ komutanla konuşarak beni bekleyen babamın yanına gittim. Komutan bana başıyla selam verdiğinde ona gülümseyip babamın koluna girdim. Babam gülümseyip elimi sıkarken aynı zamanda da komutanla veda konuşmasını yapıp diğer askerlere de başıyla selam veriyordu. Herkese selam verdiğine kanaat getirdikten sonra arabasına doğru yürümeye başladı, bende onunla birlikte yürüyordum ama gözümün biri o askere takılıyordu. Benazir, babamla beni bir süre seyrettikten sonra kafasını çevirdi. Arabaya bindiğimizde kemerimi takarken hâlâ ona bakıyordum. Farkında olmadan bir şekilde ilgimi çekmiş, ona bakma isteğimi körüklüyordu. Sert ifadesiyle komutanına doğru ilerledi ve o hareketi yaptı. Komutan, onun omzunu sıktı ve başıyla diğerlerine toparlanmalarını işaret etmiş olmalı ki askerler arabalara binmeye başladı.

Babam arabayı önce geri geri sürdü sonra da döndürerek ana yola çıktı. "Annen çok güzel yemekler yapmış. Kızımı almadan eve gelme dedi." Hem araba sürüyor hem de benimle konuşuyordu.

"Canım annem," diyerek gülümsedim.

"Nasıl geçti bugün?" diye sorduğunda ona baktım. Yüzümden gülümsemem eksik olmuyordu.

"Bugün hiçbir şey yapamadım. Sınıfa girdiğim an askerler geldi, hep birlikte yanlarına gittik. Oyuncak hediye ettiler ve çocuklarla ilgilendiler. Zaten öğrenmişsindir komutandan,” deyip omuz silkerek gülümsedim.

Babam bana bakıp gülümsedi ve yeniden önüne döndü. Benden önce iki tane çocuk kaybetmişlerdi dolayısıyla da bu yüzden bana her daim dikkat etmişler, üzerime titremişlerdi. Benden sonra başka çocukları olamayacağını öğrendikten sonra da daha çok sarılmışlardı bana. Her daim yanımda olmuşlardı ve olmaya da devam ediyorlardı. Bir kez daha böyle bir aileye sahip olduğum için şükrederken evin önüne geldiğimiz için babam arabayı durdurdu ve çantamı da alarak arabadan indi. Hemen arkasından bende indiğimde arabanın kapısını elindeki kumandayla kilitlemiş yanıma gelerek koluma girdi. Apartmanın içine girip ikinci kata çıktığımızda kapı biz zili çalmadan açılmış, açık kapıdan yemek kokuları burnumuza dolmaya başlamıştı.

"Gülbahar'ım, yine mükemmel kokular sarmış mutfağı," diyerek anneme sarılan babamı, inatla beni içeriye almaya çalışan annemi büyük bir tebessümle seyrettikten sonra annem bana sarılmış ve babamı üzerini değiştirmesi için odalarına göndermişti. "Gel kız," diyerek beni mutfağa çekiştirdikten sonra tencerelerin kapağını açtı ve "Tatlarına bak bakalım nasıl olmuşlar? Kötüyse baban yemesin," dedi.

"Senin yaptığın bir şeyin kötü olma ihtimali var mı annem," deyip gülerek yemekleri tattım ve "Çok güzel olmuşlar," dedim. Annem üzerimi değiştirmem için odama gitmemi söyledi ve ardından mutfağa girdi. Üzerimi değiştirip elimi yüzümü de yıkadıktan sonra mutfağa geçip annemi babama çorba koyarken yakaladım. Annemi sandalyesine oturttuktan sonra kalan yemekleri ben servis edip sandalyeme daha sonra oturdum.

Bol sohbetli geçen bu akşam yemeğinden sonra yarınki yapacaklarımı hazırlamak için film izleyen anne ve babamı yalnız bırakıp bilgisayarımın başına geçtim. Bilgisayardaki işlerimi hallettikten sonra üzerime pijamalarımı giyinip birkaç atıştırmalık da alarak masama oturmuş, öylece ne izleyeceğimi seçmeye çalışıyordum. Uykum yoktu, ne yapacağım hakkında bir fikrim de yoktu. Biraz düşündükten sonra film izlemeden önce sosyal medyada takılmaya karar vererek telefonumu elime aldım ve önce gelen mesajlara bakıp yanıt verdim ardından da birkaç tanıdığımın takip ettiği fazla takipçimin olmadığı o hesaba giriş yaptım. Paylaşımları izleyip beğenirken aklıma bugün okulda gördüğüm askerin gelmesiyle arama yerine girip onun hakkında bildiğim tek bilgiyi yazarak arattım. Birkaç hesap çıksa da hiçbirini ona benzetemedim, arama geçmişini temizledim. Belki de kullanmıyordu, sosyal medyadan uzak duruyordu. Babam bir keresinde askerlerin genellikle sosyal medya kullanmadığını söylemişti ama ben genellikle kullanan askerleri görmüştüm. Onun da hesabı olduğunu düşünmüş ama yanılmıştım. Uygulamadan çıkarak bilgisayarımın yerini değiştirip daha rahat bir pozisyon alarak filmi izlemeye başladım ama ne izlediğimi dahi idrak edemiyor, zihnimdeki karışıklıkta bir boşluk arıyordum.

Daha fazla izleyemeyeceğimi fark ettiğimde bilgisayarı kapatıp aynanın karşısına geçtim ve boş bakışlar atmaya başladım. Bundan da sıkılarak odamın kapısını sessizce araladım; hiçbir yerde ışık yanmıyordu, annemler de uyumuşlardı. Kapıyı sessizce kapatarak sıkıntıyla ofladım ve yatağıma oturdum.

Ailem burada yaşasa da ben Ağrı'ya bu sene gelmiştim. Üniversiteyi İstanbul'da okumuştum ve ben üniversiteyi kazandığım zaman babamın tayini de buraya çıkmıştı. İstanbul'da oturduğumuz evi bana bırakıp Ağrı'ya taşınmışlardı. Yıllarca birbirimizi izinlerden izinlere, tatillerden tatillere görmüştük. Atanırken tercih listeme Ağrı'yı yazdığımda çıkmasını çok istiyordum çünkü ailemle yaşamak başka, tek yaşamak bambaşka bir şeydi.

Karanlık odama, bir gece lambasının aydınlatmaya çalıştığı odama, kısaca göz gezdirdikten sonra yatağımın içine girdim ve telefonumdan saçma sapan şeylere bakmaya başladım; bu saçma sapan şeylerin başını askerlerle ilgili bilgiler çekiyordu. Yaptığımın saçmalık olduğuna kendimi inandırıp telefonu yatağımın yanındaki komodinin üzerine bırakıp gözlerimi kapattım. Zihnime dolan bugünün görüntülerinde ilgimi çeken ve karnımın kasılmasına neden olan Benazir'in parmaklarının tenimde bıraktığı etkiyi, olay tekrarlanıyormuş gibi yeniden hissetmemdi. İstemsizce parmaklarım, parmaklarının değdiği yere gittiğinde dudaklarımdan dökülen "Çok saçma," sözü, durumu tamamen ve en iyi şekilde özetliyordu.

Loading...
0%