Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20."GERÇEKLER"

@veskerazem

 

 

20.Bölüm: “Gerçekler”

 

Şu an bir hayli utanıyordum. Babam “Konuşmamız lazım,” derken yüzümüze bakmamıştı. “Eve gelin.” Bizi beklemeden yürümeye başladığında Gökbaran’la birbirimize baktık. “Gidelim,” dediğinde çantamı alıp beklemeye başladım. Arabayı apartmanın önüne park ettiğinde ışıkların yandığını gördüm. Birlikte küçük adımlar atarak yukarı çıktık. İkimizde gergindik.

 

Babam kapıyı açmış bir vaziyette koridorda bizi bekliyordu. İçeri girdiğimizde “Salona geçin,” dedi ve kapıyı kapattı. “Oturun.” Annemin gergin bakışları üzerimizdeyken yan yana koltuğa oturduk ve onlarda karşımıza oturdular.

 

“Bir sorun mu var?” Kısık sesle konuşmam üzerine annem babama baktı. “Bir sorun var ama önce daha önemli bir mesele var. Askerle senin aranda olan bir mesele…” babam, kızgınca baksa da bakışlarında kırgınlık da görünüyordu.

 

“Bizim bir ilişkimiz var,” diyerek Gökbaran cevap verdi. “Ben Hande’yi seviyorum. O da beni seviyor.”

 

Babam, “Onu görebiliyorum,” deyip arkasına yaslandı. “Uluorta yerlerde o tarz hareketlerde bulunmamalısınız.” Alt dudağımı ısırdığımda konuşmaya devam etti. “Kızımı üzmediğin sürece seninle bir sıkıntım yok. Eğer onu üzersen karşında beni bulursun.”

 

Gökbaran, sert sesiyle konuştu. “Onu üzmeyeceğim.” Annemle birbirimize gülümseyerek baktık.

 

“Gelelim sorunumuza…” Nefes alıp duruşunu dikleştirdi. “Tayinim çıktı. Elazığ’a gidiyoruz.”

 

“Ben?” diye sorup onlara bakakaldım. Babam sürekli şehir değiştiriyordu ama bu defa ciddi anlamda üzüldüğümü hissediyordum. Burada onlarla yaşamaya alışmıştım. Burada yalnız kalmak istemiyordum.

 

Cevabi annem verdi. “Sen büyük ihtimalle yıllarca burada kalacaksın. Doğu görevin bitmeden ayrılmamanı tavsiye ederim, çünkü o süreyi doldurman için yeniden doğuda çalışmanı isterler.”

 

“Hemen mi gideceksiniz?”

 

“İki gün sonra görevim başlıyor. Yarın kısa bir hazırlık yapıp çıkmamız lazım. Ev sahibiyle konuştuk, sen burada kalmaya devam edeceksin.”

 

“Tamam,” diyerek kabul ettim. Burada yalnız kalacağımı bilmek ürkmeme neden oluyordu.

 

Babam Gökbaran’a baktığında annemle ben babama bakıyorduk. “Burada olmadığım sürede kızım sana emanet. Onu bir erkek arkadaştan ziyade bir asker gibi koruyacağını umut ediyorum.”

 

“Ona ulaşabildiğim her an onu koruyacağım. Mecburiyetlerin dışında hep yan yana olacağız.”

 

“Biliyorum.” Herkes sustuğunda doğru anın şimdi olduğunu düşündüm. “Size anlatmam gereken bir şey var.”

 

“Anlat kızım.” Anneme küçük bir tebessümle baktım.

 

“Öncelikle baba, avukatımı benden habersiz seçtiğin için sana kızgınım. Farklı birini bulabilirdim. Sonrasında Furkan’la normal bir şekilde ayrılmadık.”

 

Babam “Nasıl?” diye sorup ellerini birleştirdi.

 

“Furkan, benim buraya gelmemi istemedi. Hatta çalışmamı istemedi. Onun yanında kalmalı ve hiçbir iş yapmayıp onun dönmesini beklememi istedi. Buna karşı çıktım, kavga ettik.”

 

“Yavrum, neden daha önce anlatmadın!” Annemin endişeli halini görüp omuz silktim. “Ondan kurtulduğum için rahatlamıştım ve aklıma gelmiyordu.”

 

“Hande, avukat meselesini halledeceğim ve Furkan’a eskisi gibi iyi davranmayacağım. Böyle olduğunu bilseydim onu hiç aramazdım. O an aklıma başka kimse gelmedi, en hızlı zamanda avukatı bulmak istedim.”

 

“Biliyorum, babacığım.”

 

“Furkan meselesi de hallolduğuna göre izniniz olursa ben kalkayım. Belki ailenizle baş başa vakit geçirmek istersiniz.” Gökbaran’a kızgınca bakıp gitmesini engellemek için elimi dizine koydum.

 

“İznim olmaz. Biraz kızımızın erkek arkadaşını tanıyalım, değil mi?”

 

“Tanıyalım tabii.” Annem de babama katıldı. Gökbaran gitmeyeceği için mutluydum.

 

“Ben bir çay koyayım o zaman,” diyerek gülümserken ayağa kalktım. Gökbaran kafasını çevirip gülerek bana baktı. Annem de yanıma gelip koluma girdi. Mutfağa girdiğimizde annem çay suyunu koyarken bende atıştırmalıkları hazırlamaya başladım.

 

“Yakışıyor muyuz sence anne?” deyip yanına gittim. “Yakışıyorsunuz,” deyip sırtıma vurdu. “Efendi bir çocuğa benziyor. Zaten hastanede gördüğümüzde de saygısızlık etmemişti. Ziyarete de gelmişti seni… Gözüme girmişti bu çocuk.” Annemin cümleleri içimi rahatlattı.

 

Çay hazır olduğunda annem salona gitti. Hazırladığım tepsiyi alıp peşinden gittim. Önce anne ve babama çaylarını verdim. Gökbaran’ın önünde durduğumda gülerek bardağını aldı. “Kahve de olacak, diye mırıldandığında anlamadığımı belirterek gözlerimi kıstım ve yanına oturdum. Kulağıma eğilip “Bir gün senden bu şekilde tuzlu kahve alacağım,” dedi.

 

“Gökbaran!” Adını kızarcasına söyledim. “Ailem yanımda olmasaydı…”

 

“Eee?” diye söylendi.

 

“Neyse,” deyip gülerek sustum. Sessizce çayımızı içmeye başladık. Babam, Gökbaran'a "Kaç yaşındasın?" diye sordu.

 

"Yirmi sekiz."

 

Babam sessiz kaldığında annem soru sorma hakkını eline aldı. "Adını neden Gökbaran koymuşlar acaba?" Bu, benimde merak ettiğim bir konuydu.

 

"Ağabeyimin ismi Göktuğ. Ona uyumlu olması için koymuşlar. Baran ismini de seviyorlarmış zaten duyunca bir adamdan hemen beğenmişler."

 

"Ne iyi. Ağabeyinin de burada yaşadığını söylemişti, Hande."

 

"Evet."

 

"Biz aslında yarın Feride'ye gidecektik..." Ne yapacağımı bilemiyordum. Ailemle mi yoksa Gökbaran'la mı vakit geçirmem gerektiğine karar veremiyordum.

 

"Biz onu erteleyelim istersen, sen ailenle vakit geçir onlar gitmeden önce." Gökbaran'ın düşünceli hali ve ailemden ayrılacağım gerçeği gözlerimin dolmasına neden oldu. Her ne kadar üniversite yıllarımı onlardan ayrı geçirsem de meslek hayatımı onlarla birlikte yaşamıştım. Üstelik İstanbul'a yalnız kalmakla Ağrı'da yalnız kalmak bir değildi. Buradaki tehlikeleri birinci gözden gördüğüm ve yaşadığım için artık tedirginliği üzerimden atamıyordum.

 

"Biz erken çıkacağız yola. Hande bizi yolcu ettikten sonra gidersiniz Feride'ye."

 

"Tamam, öyle yaparız." Annem yüzümün düştüğünü görerek "Sen iyi misin?" diye sordu.

 

"Korkuyorum. Burada yalnız kalmaktan korkuyorum. Evet, belki yalnız olmayacağım, Gökbaran var, komşular var ama siz olmayacaksınız. Özellikle son zamanlarda yaşadıklarımdan sonra fazla tedirgin oluyorum."

 

"Ben bir şeyler ayarlamaya çalışacağım senin için. Belki yaşadıklarını delil olarak sunarsak görev yerini değiştirirler ama yine doğuya verirler."

 

"Hiçbir işin altından kalkamıyorum," diye mırıldandım. "Gördüğüm her engelde pes etmeyi bırakmalıyım. Onlar hapse girdi, cezalarını çekecekler. Doğu görevimi bitirmek için burada çalışmaya devam edeceğim."

 

"En mantıklısı bu, kızım. Sen cesur bir kadınsın. Üstesinden geleceksin."

 

"Baban haklı." Gökbaran'a baktım ve elini sıktım. "Üstesinden geleceğini biliyorum."

 

Gözlerimden yorgunluk akıyordu. Hem yaşadıklarım hem de duyduklarım beni bir hayli yormuştu. Gökbaran, annem ve babama bakarak konuşmaya başladı. "Hande çok yorgun." Çayını bitirmişti ve gerginliğini atmış gibi görünüyordu. Ya da iyi saklıyordu. "Ben gideyim, siz de dinlenin."

 

"Tamam." Babam ayağa kalktıktan sonra hepimiz kalktık. Babam Gökbaran'la tokalaştı ve "Kendine dikkat et," dedi.

 

"Ederim." Annemle de tokalaştığında "Ben sana eşlik edeyim," diyerek yanına gittim. Yan yana koridora çıktığımızda ailem de arkamızdan geliyordu. Gökbaran ayakkabılarını giyindikten sonra "Elinize sağlık, iyi akşamlar," dedi. Annem gülümsedi, babam kafasını salladı. Bir terlik giyinip onunla birlikte merdivenleri inmeye başladım. Evin kapısı kapandığında "Anneni sevdim," dedi. "Baban ise şüpheci yaklaşıyor. Güvenini kazandığımda beni seveceğini düşünüyorum."

 

"Furkan hiç evimize gelmemişti," diyerek bir başka gerçeği daha söyledim.

 

"Ama baban onu tanıyor?" Sorusuyla birlikte gülümsedim. Artık bahçedeydik. "Babamlar okula ziyarete gelmişlerdi, o gün tanıştılar. Ayaküstü bir tanışmaydı. Ben detayları telefonda verdim onlara."

 

"Onlarla evinizde tanışan ilk erkek arkadaşın mıyım?

 

" Evet."

 

"Aslında yakalandığımız için bu tanışma gerçekleşti. Yani amacımız tanışma değildi. Büyük ihtimalle uzun bir zaman da olamayacaktı."

 

"Hayır!" diyerek karşı çıktım. "Ben bunu yapmak istiyordum ama senin görevlerin, mahkeme falan filan derken uygun bir zaman olmadığını düşündüm."

 

"Doğru düşünmüşsün," deyip hafifçe tebessüm etti.

 

"Gökbaran, sen benim için farklısın. Daha öncekiler gibi değilsin. Benim için değerlisin."

 

"Sen de benim için değerlisin, Hande." Dudağının kenarını öpüp "Daha fazla üşüme," dedim. "Sende yoruldun, dinlen biraz. Yarın görüşeceğiz nasıl olsa. Bunu bildiğim için huzurla uyuyacağım."

 

"Yanımda olsan bende huzurla uyurdum."

 

"Yürümüyorsun, koşuyorsun." Söylenmemle birlikte gülüp dudağını dudağıma bastırdı. Öpmedi, sadece temas ettirdi. "Bu, görüşene kadar yeter mi sana?"

 

Dalga geçtiğimi farkında olup iki kaşını kaldırdı. "Yeter sanırım."

 

“Sabretmeyi öğrenmelisin.” Omzunu okşayıp hafifçe sıktım, iki kere vurup “Hadi, muhtemelen babam beni bekliyor.”

 

“Yarın seni almaya gelirim. Beni bekle.”

 

“Tamam. İyi geceler, Asker Gökbaran Benazir.” Onu ilk kaydediş şeklime yaptığım atıfla gülümsedi ve elini alnına yasladı.

 

“İyi geceler, Öğretmen Hanım.”

 

Arabasına bindiğinde gidene kadar onu bekledim. Apartmanın kapısını açıp içeri girdim ve yukarı çıkmaya başladım. Her ne olursa olsun hayatımın iyiye gideceğini kendime hatırlattım.

 

Hayatım sevdiklerimle birlikte iyiye gidecekti ve ben buna inanmakla birlikte böyle olmasını umut ediyordum.

 

Loading...
0%