Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30."AHSEF"

@veskerazem

 

30.Bölüm: “Ahsef”

 

Gökbaran Benazir

Kenan Bey’le karşı karşıyaydım. Ona bakarak yürüdüm ve sandalyeyi çekip karşısına oturmadan önce onunla tokalaştım. Oturduğumda garson yanıma geldi ve ne istediğimi sordu. Kenan Bey’in çay içtiğini gördüğümde bende bir çay istedim. Garson gittiğinde yalnız kaldık. Gerginlikle ona bakarken “Kızımla mı konuşuyordun?” diye sordu.

“Evet.” Çayım geldiğinde ikimiz de sessiz kaldık. O bir yudum içtiğinde bende bir yudum içtim. “Direkt konuya gireceğim,” deyip bir yudum daha içti. “Hande’yle ilişkiniz olduğunu biliyorum. Hande daha önce kendi isteğiyle ilişkisi olduğunu söylememişti, hep biz öğrendiğimiz için söylemek zorunda kalmıştı. Ama seninle olan ilişkisini kendi isteğiyle söyledi. Bu da sana daha çok değer verdiğini gösteriyor.” Bu söylediği çok hoşuma gitmişti. “Kızımın değer verdiği adamla tanışıyor olsam da yeniden tanışmak istedim.”

“Tanışalım, Kenan Bey.” Kafa sallayıp çayının tazelenmesini istedi.

“Hande benim tek çocuğum. Onu gözümüzden sakınarak büyüttük. İsterim ki hayatına aldığı kişiler de onu gözünden sakınsın. Onun güvende olduğunu bilmek isterim. Mutlu olduğunu bilmek isterim. Kimseye ezdirmedim onu, kimseden geri kalmasına müsaade etmedim. Her kararında saygı duydum, yanında oldum. Hande bu şekilde büyüdü. Böyle bir ortamda büyümeye devam etmezse zorlanır ve orayı terk eder.”

“Benim yanımda öyle bir ortamda olmayacak.”

Kafasını sallayıp konuşmaya devam etti. “Ben sana bir asker olduğun için güveniyorum, vatanım adına güveniyorum. Kızımın erkek arkadaşı olarak sana güvenmem için cevaplara ve bir süreye ihtiyacım var.”

“Tabii,” diye mırıldandım. “İstediğinizi sorabilirsiniz.”

“Kızımı seviyor musun diye sormayacağım, çünkü sevdiğini gördüm. Hâlâ da görüyorum.”

“Çok seviyorum Hande’yi,” deyip gülümsedim. “Sevmeye devam edeceğimi biliyorum.”

“İlk defa kızımın erkek arkadaşıyla sohbet ediyorum.” Kafam karıştığında “Furkan’la da tanışıyordunuz ama?” diye sordum. Furkan’ın aklıma gelmesi sinirlenmeme neden olmuştu.

“Furkan’la hiç böyle bir sohbet etmemiştim. İlişkilerinde bir şeyin eksik olduğu belli oluyordu, Hande hep kaçamak cevaplar veriyordu. Hande Furkan’ı, seni bize anlattığı kadar cesur anlatmadı. Annesiyle hiç onun hakkında konuşmadı.”

Heyecanlanarak “Benim hakkımda konuşuyor, öyle mi?” diye sordum.

“Evet, hem de her zaman.” Öğrendiğim yeni bilgi umutlanmama neden oldu. Kendimi artık daha rahat hissediyordum. “Ne konuştuklarını söylemeyeceğim çünkü onlar da bilmediğimi sanıyor. Gizlice dinledim dün. Bunu Hande’ye söylemeyeceğini düşünüyorum.”

“Söylemem.” Artık sevgilimin babasıyla aramda bir sır vardı. Kenan Bey bana güveniyor olmalıydı ya da samimi yaklaşmaya çalışıyordu.

“Ben sormayayım, sen kendini anlat.”

Kafamla onaylayıp anlatmaya başladım. “Doksan dört doğumluyum. Askere gittiğimde dilekçe verip orada kaldım ve eğitimlere devam ettim. Bursalıyım, orada çiftliğimiz var, annem ve babam ilgileniyorlar. Yıllardır buradayım. Bir ağabeyim var, o da burada yaşıyor. Eşi de Hande’nin arkadaşı.”

“Feride miydi adı?”

Bilmesine şaşırarak “Evet,” dedim. “Hande söylemişti,” diyerek gelen mesajı okudu. “Kadınlar çok meraklılar,” diye söylendi.

“Öyleler,” diyerek iç çektim. “Ama Hande beni hiç bunaltmıyor bu konuda.”

“Kızım sabırlıdır,” dedikten sonra gülümsedi. “Mesleğim yüzünden sabrı öğrendi, bir gün isyan etmedi, bizi üzmedi. Çok akıllı bir çocuktu.”

“Benim endişem de bu aslında,” diyerek bir sıkıntımı paylaşmak istedim. Gözlerinde anlayışlı bir ifade belirdiğinde devam ettim. “Görevlere gidiyorum, genelde uzun sürüyorlar. Göreve gitmesem dahi telefonu elime zar zor alıyorum. Günlerce birbirimizden haber alamıyoruz. Hande alışkın olduğunu söylese de onu zorladığını biliyorum. Bir gün sıkılıp giderse?”

“Hande’m gitmez,” dedi, emindi. “Sevdiği sürece gitmez.”

“Sevmeyi bırakır mı?” Endişelenerek sordum. “Sevmeyi bırakması için çok ağır bir şey yapman lazım. Yapmazsın diye düşünüyorum.”

Sırtımı dikleştirip keskin bir dille konuştum. “Yapmam.”

“Endişelerini anlıyorum, bende bu yollardan geçtim. Hande birisini bu nedenle terk edecek bir kadın değil. Onu böyle yetiştirdik. Sen ona nasıl gidersen o da sana öyle gelir.”

“Biliyorum. Hande’yi tanıyorum artık. O çok güzel bir kadın. Bu güzellik sadece dış görünüşüyle ilgili değil, tavırları ve düşünceleriyle de ilgili.”

“Öyle.” Gözlerimin içine bakmaya başladı ve “Evlenmeyi düşünüyor musun?” diye sordu.

Net bir şekilde “Düşünüyorum,” dedim. “Hande’yi evliliğe zorlamam, o isterse evleniriz.”

“Öyle olmalı zaten,” dedi. Kenan Bey’e olan sevgim artıyordu.

“Hande henüz erken olduğunu düşünüyor olabilir, haklı da, ama ben vakit kaybetmek istemiyorum. Canımı ağzımda taşırken ona geç kalmak istemiyorum.”

“Anlıyorum evlat,” deyip sustu. Hitap şekline kafam takılırken “Hande de anlar,” dedi. “Konuşursanız anlaşırsınız.”

“Siz evlenmemize karşı mısınız?”

“Değilim,” dedi. “Ben de isterim ölmeden kızımın düğününü yapmayı, onu yuvasına kavuşturmayı…”

“Senin ailen karşı mı?”

“Değiller, hatta mutlu olurlar.” Karşılıklı güldüğümüzde saate baktım. Hande’nin çıkma saatine az kalmıştı. Kenan Bey’de saate bakıp “Benim soracaklarım bitti,” dedi.

“İzniniz olursa Hande’yi okuldan almaya gideceğim,” dedim.

“Git,” dedi. “Sonraki iznin ne zaman?”

“Kontrole kadar izin kullanamam, haftaya dikişlerim alınacak, sadece o gün dışarı çıkabilirim.”

“Tamam, kendini yorma.”

“Yormam.” Ayağa kalkıp tokalaştık. “Dikkatli ol,” dediğinde kafamı salladım. Birlikte çıkıp arabalarımıza bindik. Onun nereye gittiğini bilmiyordum ama ben sevgilimin yanına gidiyordum.

 

Dilhan Hande Germiyan

Rojin’e bakakaldım. Üzerimdeki şaşkınlığı atıp gülümsedim. “Çok güzel çizmişsin.”

“En çok seni çizmek için uğraştım öğretmenim!” Rojin’e sımsıkı sarıldım. Ayrıldığımızda Rojin’i sırasına oturtup diğer çocuklara tek tek sarıldım. Sonraki derste bana yaptıkları resimleri alıp onları bahçeye çıkardım. Zilin çalmasına dakikalar kala hepsini sınıfa getirip eşyalarını toplamalarını bekledim. Zil çaldığında ve yalnız kaldığımda öğretmenler odasına gidip resimleri dolabıma koydum, eşyalarımı düzenledim ve çantamı alıp çıktım. Okul kapısının önünde Gökbaran’ı gördüğümde adımlarımı hızlandırdım, koşar adımlarla yanına yaklaştım. Aramızdaki mesafe azaldıkça özlemim arttı. Tamamen ona yaklaştığımda hiçbir şey söylemeden boynuna sarıldım. Belimden tutup saçlarımı kokladı. “Nasılsın?” diye sorup ayrıldım.

“Çok iyiyim.” Gülüp yanağını okşadım. “Hep iyi ol,” dediğimde duygulanmıştım. “Yanımda olsan bile özlüyorum seni, nasıl bir his bu?”

“Aşk bu,” deyip sustu. “Belki yani…” diye mırıldandı. O bana âşık olduğunu söylemişti ama ben ona söylememiştim. Söylememi beklediğini biliyordum. Güzel bir anda söylemeyi planlıyordum. “Gidelim hadi,” deyip elimi tuttu. Hiç konuşmadan yanında yürüdüm. Arabanın kapısını benim için açtığında koltuğa oturdum. Kapıyı kapatıp arabanın önünden dolaştı ve koltuğuna oturdu. “Babamla ne konuştunuz?” diye sorduğumda kısa bir an bana bakıp arabayı çalıştırdı.

“Kendimi tanıtmamı istedi, bende tanıttım. Birkaç soru sordu ardından ayrıldık. Fazla konuşmadık.”

“Nasıl sorular sordu?” cevapları açık değildi, merakımı gidermiyordu.

“Onlar aramızda.” Merakım dinmediği için üzülsem de babamın Gökbaran’a sır verecek kadar samimi yaklaşması beni mutlu etti, gülümsememe neden oldu. “Öyle olsun,” deyip annemin mesajına cevap verdim. “Ne yapacağız?” diye sordum.

“Yemek yeriz diye düşünmüştüm. Aç mısın?”

“Açım.” Kafa sallayıp arabayı kullanmaya devam etti. Ona itiraf etmediğim için durgunlaşmıştı, farkındaydım. Hislerinin karşılıksız olduğunu düşünüyordu ama ben ona âşık olduğumu söyleme kısmını alelacele yapmak istemiyordum. En doğru zamanda hak ettiği kadar güzel olmalıydı.

Ona doğru dönüp “İyi misin?” diye sordum. “İyiyim,” deyip gülümsedi ve uzanıp elimi tuttu. “Babanla konuşmak beni biraz gerdi ama korktuğum gibi olmadı. Güzel geçti, sevdim babanı.”

“Babam tatlı bir adam aslında, gereksiz yere sert ya da kötü davranmaz.”

“Evet, anladım onu konuşmalarından.” Arabayı durdurduğunda çantamı alıp indim. Yanıma gelmesini bekleyip geldiğinde de elini tuttum. Ayaklarımıza bakıp adımlarımızı aynı anda atmaya çalıştım. Gülümseyerek alnımı omzuna yasladım. İçeri girip boş olan tek masaya geçtik. Siparişlerimizi verip birbirimize bakmaya başladık. Çenemi ellerimin arasına aldığımda ona gülümseyerek baktım. “Hep böyle karşımda olsan, ben hep seni izlesem…” diye konuştum. Masanın üzerinden uzanıp çenemi okşadı. “Sonra ben dayanamasam ve seni öpsem… Nasıl, güzel olur mu?” diye sorduğunda siparişlerimizi geldi. Cevap veremeden ona baktım. Yalnız kaldığımızda “Güzel olur,” diye fısıldadım. “Önce yemeğimizi yiyelim sonra onu hallederiz.” Gülüp ses çıkmaması için elini ağzına kapattı. “Ne zaman uygun sizin için?” diye sordu dalga geçerek. “Her zaman uygun,” deyip göz kırptım ve yemeğimi yemeye başladım. Yemeğimiz bittiğinde yürüyerek yakınlardaki bir parka gittik. Banka oturduğumuzda “Baban benim hakkımda ne düşünüyor acaba?” diye sordu.

Tam olarak ne düşündüğünü bilmesem de “Kötü düşünmüyor,” diyerek onu rahatlatmaya çalıştım.

“Umarım,” dedikten sonra kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Kafamı omzuna yaslayıp gökyüzüne baktım. “Dikişlerini aldırmaya birlikte gidelim,” dedim.

“Olur.” Bir süre daha sessizce gökyüzünü izledim ardından sıkılarak yüzüne baktım. “Ne düşünüyorsun?” diye sordum.

“Geleceği,” deyip sustu. “İlerleyen zamanlarda ne olacak merak ediyorum.” Neyden bahsettiğini anlasam da anlamamış gibi davranmayı tercih ettim ve “Babamla aranızda böyle bir konu mu geçti?” diye sordum.

“Evet,” dedi. “Konuştuk biraz.”

“Benimle de konuşmak ister misin?” diyerek ona döndüm. Elini tuttuğumda gözlerime baktı. “Evlenmeyi düşünüyor musun?” diye sordu pat diye. Önce bir nefes aldım. “Düşünüyorum,” dedim sessizce. “Karşı değilim yani.”

Rahatlasa da belli etmeyi bırakıp “Biriyle evlenmen için ne kadar süre ilişki yaşamanız lazım?” diye sordu.

“Süreyi umursamıyorum,” deyip omuz silktim. “Hislerimiz ne kadar kuvvetliyse o kadar evliliğe yakınızdır.”

Yaklaşıp fısıldayarak “Bana olan hislerin kuvvetli mi?” diye sordu. “Evet,” diyerek kafamı salladım.

“Gerçekten mi?” diye sorduğunda heyecanını saklayamıyordu ama korkuyordu. “Gerçekten, Gökbaran.” Uzanıp alnımdan öptü ve elimi sıktı. “Rahatladım,” diye mırıldandı. “Çünkü sana karşı olan hislerim oldukça kuvvetli. Hatta öyle kuvvetli ki beni bile aciz kılıyor.”

“Biliyor musun?” diyerek alnına dökülen saçlarını dağıttım. “Bu kadar fazla sevip sevileceğimi düşünmemiştim. Hiç bu kadar yoğun hissetmedim. Seni çok fazla seviyorum. Bu sevgi bana sürekli önceki ilişkilerimi sorgulatıyor. Her sorgulamamda sana olan hislerim daha ağır basıyor.”

Üzerime eğilip “Seni öpmek istiyorum,” diye fısıldadı. “Dudaklarının her hareketinde o dudaklarını öpmek istiyorum.”

“Dışarıdayız,” deyip yutkundum. “Dışarıda olmasaydık?” diye sordu.

“O zaman dudaklarımı öpmene izin verirdim.” Susup dudağımı başparmağıyla okşadı. “Konuyu kapatalım, yoksa dayanamayacağım.” Dudağımdan parmağını çekip yanağımı okşadıktan sonra uzaklaştı ve az önce söylediğim tekrar etti. “Her sorgulamamda sana olan hislerim daha ağır basıyor, demek öyle?”

“Öyle. Seni seviyorum, seni seviyorum…” Sakallarını parmaklarımla okşayıp elimi omzuna kaydırdım. “Sende beni sevdiğini söyle,” dediğimde “Seni seviyorum,” dedi. “Seni sevmekten öte sana âşığım, Hande.”

Rolleri değiştirip onun gibi söylendim. “Biliyorum, bana âşıksın, biliyorum.”

Burnuma vurup “Hadi gidelim,” dedi. Ayağa kalkıp koluna tutundum. Üzerindeki durgunluğun biraz gittiğini düşünüyordum. Arabaya bindiğimizde “Bursa’yı gezmek istiyorum,” dedim. “Birlikte gidelim mi?”

“Gideriz,” deyip güldü. “Ben seni gezdiririm.”

“Evet. Çok eğleniriz. Zorunlu görevin bittiğinde nereye tayin isteyeceksin?”

“Bursa’ya isteyemem. Bursa’ya yakın bir şehre isteyeceğim.” Düşünüp “Balıkesir nasıl?” diye sordum. “Ya da Kütahya?”

“İkisi de olabilir. Artık Doğu’da kalmak istemiyorum.”

“Yıllarımı İstanbul’da geçirdim, burası beni zorluyor. Seneyi tamamlamadan buradan ayrılamam,” dediğimde gülerek kırmızı ışıkta durdu. “Evlenirsek ayrılırsın.” Adını söyleyip yavaşça güldüm. “Doğru söylüyorsun. Birlikte seksen bir ili gezeriz.”

“Güzel olmaz mı?” dediğinde yeşil ışık yandı ve arabayı hareket ettirdi. “Pek olmaz gibi,” diyerek doğruyu söylemeyi seçtim. “Nasıl alışacağız o şehirlere?”

“Alışırız.” Yeniden durduğunda direksiyondaki ellerine baktı. “Sanki evlendik de onun hesabını yapıyoruz,” dediğinde üzülerek ona baktım. Ben âşık olduğumu söylememem konusunda içerlediğini düşünürken o evlilik konusuna mı içerlemişti?

“Müsait bir yerde dursana,” dediğimde yüzüme baktı. Ona bakmadım, konuşmadım. Soru sormayıp söylediğimi yaptığında kemerimi çıkarıp tek dizimi kırdım ve yan döndüm. “Sorunun ne olduğunu anlatır mısın?”

“Bir sorun yok,” dese de inanmadım. “Sevgilim, ne oldu?” yüzüme bakıp dolan gözlerini saklamak için kafasını yukarı kaldırdı. “Gökbaran?” Gittikçe endişeleniyordum.

Bana bakmaya başladı. “Seninle ilgili değil,” dedi ve dudağını ısırdı. “Sadece bazı şeyleri kendi içimde halledemiyorum.” Konuşmaya devam etmesi için elini sıktım. Yanında olduğumu hissetmesini istedim. Yavaşça elinin üzerini okşamaya başladım. Elimi tutup o okşamaya başladı. Dudaklarını ıslattı.

“Hayatıma beni gerçekten seven birinin girmesini beklemiyordum. Sevilmeyeceğime inanmıştım aslında, ilişkiye başladığımda kısa bir süre sonra beklemekten sıkıldıklarını söyleyip ayrıldılar. Göktuğ’un uzun ilişkileri olurdu Feride’den önce, onlara bakıp özenirdim. Göktuğ’un da nöbetleri olurdu, günlerce dönmezdi eve ama hiç terk edilmemişti. Kimse ona seni beklemekten sıkıldım demedi. Feride hayatına girdiğinde daha mutlu oldu, evlendiler. Evlerinde kalırdım, o mutlu hallerine özenirdim. Göktuğ’u hiç kıskanmazdım ama bende böyle olayım isterdim. Ben bunları aştım aslında.”

“Sorun ne o zaman?” diye kısık sesle sordum.

“Sorun, bunları yeniden yaşamak istememem. Babanla bugün bunu konuştum. Söyledikleri içimi rahatlatsa da endişemi tam dindiremedi. Seni sevdiğimi biliyorum, bu sevginin karşılıklı olduğunu da biliyorum. Vurulduğumda sadece seni düşündüm. Senin nasıl davranacağını, nasıl hissedeceğini merak ettim bilincimi yitirmeden önce. Uyandığımda Feride vurulduğumu duyunca fenalaştığını söyledi, durumunu anlattı. Düşündüm o an, ya ben gözlerimi açmasaydım ne olurdu diye. Ben bu yükün altına nasıl gireyim? Seni kendimle ölüme sürüklemekten korkuyorum, Hande. Ya bir gün Feride’de sana yetişemezse, ya ben açamazsam gözlerimi? Sen yalnız kaldığında ve kimse olmadığında sana geç kalırsam? Ya bir gün evin yolunu unutursam?”

“Yeter,” deyip elimle ağzını kapattım. Ona yaklaşıp kapalı olan gözlerini okşadım. Dudaklarımı dudaklarına bastırıp karşılık vermesine zaman bırakmadan geri çekildim. “Bunların hiçbiri yaşanmayacak. Seni beklemekten sıkılmayacağım ve beklediğim için hiç pişman olmayacağım. Hayatımızda yalnız kalmayacağız ve birbirimize geç kalmayacağız. Hiçbir gün Gökbaran’ı keşke sevmeseydim demeyeceğim çünkü kalbim, senin doğru kişi olduğunu biliyor.”

“Kalbin doğru kişi olduğumu biliyor,” diyerek kendini inandırmaya çalıştı. Elimi tutarak kalbine bastırdığında akamayan yaşlarından dolayı parlayan gözlerine baktım. “Kalbim, seni tanıyor. Konuştuğunda bile delicesine atıyor.”

“İşte bu yüzden bu düşünceleri kafandan silip atacaksın.”

“Atacağım,” dedi. “Ama eğer bir gün sevgin biterse, bana hemen söyleyeceksin, tamam mı? Söz ver.”

“Öyle bir şey söylemeyeceğim,” diyerek yanağını okşadım. “Çünkü sana olan sevgim asla bitmeyecek.” Gözlerini kapatıp nefesini seslice verdiğinde kalbim sızladı. Onun düşünceleri üzerime bir ağırlık gibi çöktü. “Böyle davrandığın için davranış notunu çok iyiden iyiye düşüreceğim,” dedim, ortamı neşelendirmek isteyerek.

“Hak ettim,” deyip elimin üzerini okşadı. Yaklaşıp kollarımı boynuna doladım. Kısa bir süre sarıldık. Uzaklaştığımızda tadına doyamadığım öpücüğümüzü yeniden başlattım. Alt dudağımı kavrayıp çekiştirdiğinde inleyerek ona sokuldum. Belimi okşayıp nefes nefese ayrıldı. “Senden gidemiyorum,” deyip yeniden öpmeye başladı. Parmaklarım boydan boya boynunu okşadı. Elini boynuma sardığında dudaklarına daha çok asıldım. Saniyelik ayrılıp küçük bir aralıktan nefes aldık. Dudaklarımız hoyratça birbirine tutunduğunda “Seni seviyorum,” diye mırıldandı.

“Seni seviyorum,” deyip gömleğinin açık olan düğmelerinden elimi içeri kaydırdım. Çıplak tenine dokunduğumda nefes nefese dudaklarımdan ayrıldı. “İlerleme,” dedi. Nefes aldı ve gözlerini kapattı. “Dayanamam, ilerleme.” Elimi usulca çekip kızaran dudaklarını okşadım. “İyi misin?” diye sordum.

“Çok iyiyim,” dedi. “Dudaklarından şifamı aldım.”

“Öp beni desen öperdim aslında,” deyip gülümsedim. Üzüntüsünü attığı için aklına yeniden getirmek istemedim. “O zaman, öp beni.” Söylediğine gülüp uzandım ve soluksuz kalacağım bir öpücüğü daha başlattım. Camı açıp içeriye hava girmesini sağladı. Sakinleşip koltuklarımıza yaslandık. “İyi geldi,” diye konuştu.

“Ya, yüzüne de renk gelmiş.”

“Geldi. Artık hastalandığımda doktora gitmeyeceğim, yanına geleceğim ne de olsa şifanın kaynağıyla birlikteyim.” Kahkaha attığım da o da güldü. “Gidelim hadi,” deyip kemerimi taktım. Yol boyunca ben onu izledim o da ara sıra dönüp bana baktı. Evin üst sokağındaki parkta durduğumuzda kolunu uzatıp torpidoyu açtı. İçerisinden çikolata çıkarıp salladım. Arabadan inip banka oturduk. Bizden başka kimse yoktu. Çikolatayı uzatıp almamı beklemeden açtı ve bir parça kırıp dudaklarıma uzattı. Dudağıma bakarken konuşmaya başladı. “İlk mesajlaşmalarımızda sana ne yazmıştım hatırlıyor musun?” diye sordu.

“Evet,” dedim. “Ahsefin bizi anlattığını yazmıştın.”

“Hâlâ bizi anlattığını düşünüyorum. Masum bir şekilde tanışmadık, ben bir hata yaptım ve bedelini sen ödemek zorunda kaldın. Kendimi o konuda hiç affetmeyeceğim. Ahsef sadece ak ile kara anlamına gelmiyor.”

“Başka hangi anlama geliyor?” diye sorduğumda çikolatayı bankın üzerine bıraktı. “Alaca,” dedi. “Biz artık iki yabancı değiliz, biriz. Ak ile kara olarak birleştik ve alacamızı oluşturduk.”

“Evet, artık biriz.”

“Hım hım,” dedikten sonra bana sarıldı. “Yanından gitmek istemiyorum,” dedi. “Gitmeni istemiyorum,” diye karşılık verdim. Dudaklarını boynuma bastırıp uzaklaştı. Birbirimize bakarken gözlerinde kayboldum.

Onu en çok ayrılığın zorladığını biliyordum. Birbirimize yeni yeni alışırken hep ayrı düşüyorduk. Kavuşmalarımız kısa sürse de ayrı kalışlarımız uzun sürüyordu. Gökbaran’ın göreve gitmesi değildi sorun olan. Sorun olan ondan haber alamamamdı. Ne halde olduğunu bilmiyor, sesini duyamıyordum. Boş vakitlerimiz birbirine uymuyordu. Bunları sorun etmeyerek her fırsatta buluşuyorduk, yan yana geliyorduk. Ayrı kaldığımız günlerin yorgunluğunu birlikte olduğumuzda, yan yana olduğumuzda atıyorduk. Biz, birbirimizde dinleniyorduk. Onun hak ettiği gibi sevilmesini istiyordum, onu hak ettiği gibi sevmek istiyordum. Hiç yara almamasını, hiç üzülmemesini istiyordum. Gökbaran’ı bazen kaçırıp saklamak istiyordum.

Bazı zamanlar karşımda büyük bir adam olarak dururken bazı zamanlar küçük bir çocuk olarak duruyordu. İşte o zamanlar onu ninniler söyleyerek uyutup bir anne şefkati vermek istiyordum. Biliyordum ki bu onun için de böyleydi.

Birbirimize açıkça gelsek de yeterli gelmiyordu. Ona daha çok güzel söz söylemek, daha çok öpmek, daha çok sarılmak istiyordum. Hiçbirinin yeterli gelmediğini düşünüyordum. Ona her şeyi en fazlasıyla vermek istiyordum.

Aza alışmasını değil çoğu kabullenmesini istiyordum.

Kendini hiçbir konuda eksik görmesini istemiyordum. Bugün anlattıklarıyla yeterince kalbimi acıtmıştı, bir daha kalplerimizin acımasını istemiyordum.

“Bana çok güzel bakıyorsun,” dediğinde dolan gözlerimi saklamadım. “Sen bana daha güzel bakıyorsun,” dedim. “Benim bakışlarım sadece seninkilere layık olmaya çalışıyor.”

“Bu kadar güzel konuşursan senden ayrılamam. Güzel konuşmasan da senden ayrılamıyorum, orası ayrı ama…”

“Neden bu kadar geç girdin hayatıma?” diye söylendim. “Kötü hiçbir şeyi yaşamadan önce seninle olmak isterdim.”

“Kötüleri unutacağız,” dedi. “Bir daha onları yaşamayacağız.”

“Evet, yaşamayacağız.” Saçlarımı okşadıktan sonra kafamı göğsüne yasladı. Ellerimi omuzlarına sarıp gözlerimi kapattım. Kalbi attıkça göğsü hareket ediyordu. Hareketleri hızlandığında sebebini bildiğimden sağ omzunu okşayıp gülümsedim. Kalbinin her tepkisi banaydı. Benim için hızlanıyordu.

“Biliyor musun?” diyerek kafamı göğsünden çektim. “Seni ilk gördüğümde ve birbirimizi bulduğumuzda bir daha kaybetmeyeceğimizi anladım. Çünkü kalp, eşini bulduğunda sonsuza dek onun yanında atar.” Elini tutup kalbime bastırdım, diğer elimi de onun kalbine yasladım. “Artık atışlarını paylaştılar, sevgilim. Ben daima senin kalp atışlarını da kendiminkiyle birlikte hissedeceğim.”

 

 

 

Loading...
0%