@veskerazem
|
3.Bölüm: “Yara” Kendime gelir gelmez hemen annemi aramış, ne zaman geleceklerini sormuştum. Zaten geliyor olduklarını söylediğinde biraz rahatlamış olsam da korkum hâlâ had safhadaydı. Ne yapacağımı bilemezken en iyisinin annemleri bekleyip, onlar gelince de durumu onlara açmak olduğuna karar verdim. Mutfaktan ayrılıp salona geçtim ve ışıkları da kapatmadım. Annemlerin erken gelmesini dileyerek koltuğa oturdum. Zilin çalmasıyla birlikte hızla ayağa kalktım ve kapının önüne gittim. Açıp açmamak konusunda düşünürken babamın seslenmesiyle hızla atan kalbimi de tutarak kapıyı açtım. Annemle babam salona geçtiklerinde bende peşlerinden gittim. Annem üzerindeki ceketi çıkarırken bana bakmaya başladı ve gözlerini kıstı. "Ne oldu sana betin benzin atmış?" Annemin sorusunun ardından babam bana daha dikkatli bakmaya başladığında dudaklarımı ısırmaktan vazgeçerek konuşmaya başladım. "Bir adam vardı... Ben camdan bakıyordum, değişik hareketler yaptı. Tehdit eder gibiydi." Annem, "Sarhoştur," derken; babam, "Yarın bir sorarım. Öğreniriz işin aslını," dedi ve biraz daha rahatlamamı sağladı. "Tamam," diyerek konuyu kapattım ve onlara günlerinin nasıl geçtiğini sordum. "Çok güzeldi," diyen anneme bakıp gülümsedim. "Baban yemeği biraz fazla kaçırdı," diyerek babama gözlerini devirdi. "Sanki ben hiç yemek yapmıyormuşum gibi. Aynı yemeği bende yapıyorum, böyle iştahlı yemiyor." "Operasyondan geldiğim için karnım açtı gülüm, o yüzden yedim." "Sus, konuşma Kenan!" sinirli konuşmasının ardından annem salondan çıkarken babam da peşinden gitti. Onların aralarındaki ilişkiye gülerek odama döndüm. Olayın şokunu atlatmış gibiydim fakat üzerimdeki etkisi hâlâ gitmemişti. Beklemeden üzerimi değiştirip yatağın içine girdim ve gözlerimi kapattım. Bu defa uykuya dalmamın daha kısa süreceğine emindim. *** Sınıftaydım. Öğrenciler resim yaparken onları izliyordum ama Mehmet'e karşı daha da dikkatliydim. Arkadaşı Cüneyt'le konuşarak resmini çiziyordu. Birden yüksek sesle Cüneyt'e bakarak, "Babam bugün Kars'a gidecekmiş biliyor musun?" dedi. Sanki duymamış gibi yaparak onu dinlemeye devam ettim. "Ağabeyimle amcam da onunla gidecek. Beni de götür dedim ama evimizi sen koruyacaksın dedi." Ömer heyecanla Mehmet'in cümlesine karşılık verdi. "Benim Kars'ta teyzem var," dedi. Telefonumu çantamdan çıkararak Gökbaran'a mesaj attım. "Babası Kars'a gidecekmiş bugün kardeşi ve oğluyla." Telefonumu bırakıp öğrencilere çıkış saatinin yaklaştığını söyleyip toparlanmalarına yardım ettim. Yaklaşık bir saat sonra cevap geldi. "Sağ ol, Öğretmen Hanım." Mesajı okuduktan sonra çantamı alarak öğretmenler odasına doğru ilerlemeye başladım. Okuldaki sessizlik beni tedirgin etse de buna aldırış etmeden ilerlemeye devam ettim. Kapıyı araladım, ilk adımımı attığım an boynumdan tutularak duvara çarpılmam saniyeler içerisinde gerçekleşti. Hissettiğim korku nedeniyle gözlerim büyürken elinden kurtulmaya çalışıyordum ama ellerim titriyor, nefes almam güçleşiyordu. Parmaklarının arasında bir şey tutuyor olmalıydı, boğazımı kestiğini hissediyordum. "Demek bizi oyuna getirecektiniz!" diyerek bağırdı yüzüme doğru. Gözlerimi yumdum ve bir an önce kurtulmak için dua ettim. “O asker bozuntusuyla birlik olup beni bitirecektiniz öyle mi?” Bacağımı son güç kırıntımla birlikte kaldırarak bacaklarının arasına sertçe vurdum. Benden biraz uzaklaştığında masaya doğru koştum ve vazoyu alıp ona döndüm. Bana yaklaşmaya başladığında kolumu kaldırarak vazoyla kafasına vurdum. Adam yere düşerken yerdeki çantamı da alarak koşarak okuldan çıkmaya çalıştım. Bahçeye çıkıp dikkatlice koşmaya devam ederken tek gelmesine şaşırmıştım. Ana yola çıkarken telefonumu titreyen ellerimle düşmemesi için sıkı sıkıya tutarken durağa sırtımı yaslayarak telefonumu açtım ve babamı aramaya başladım. Açmıyordu. Bir kez daha ararken yine açmamasıyla "Baba ya!" diye sızlandım. Adım seslerinin yankılanmasıyla yeniden koşmaya başladım ama önüme bakmıyordum. Beni yakalayacak olması düşüncesi yakamı bırakmıyordu. Daha hızlı koşmaya çalışırken duyulan ani bir fren sesiyle bedenim sendeledi. Çarptığım şeyin ne olduğuna bakamadan bedenim yerle buluştu. Gözlerimi hissettiğim acıyla kapatırken nefes almaya çalışıyordum. Arabadan birileri indi ve nabzımı yoklamaya başladı. Dudaklarımı oynatmaya çalışırken duyduğum tanıdık sesle gözlerim de aralandı. "O nasıl?" Gökbaran buradaydı. Askere "Çekil," dediğinde yanıma eğildi ve kulağıma yaklaşarak "Umarım sağ kalmayı başarırsın," dedi. Bedenimi nazik bir şekilde kucaklayıp askerlere kapıyı açmalarını söyledikten sonra arka koltuğa beni bırakıp öne geçti. Ona o kadar odaklanmıştım ki bedenime saplanan cisimlerin acısını daha yeni hissediyordum. Nefesim yeniden kesilirken boynumdan akan sıcak bir sıvıyla vücudum direncini kaybetti ve gözlerim kapandı. Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu bilmiyordum. Boynuma derin bir sızı saplanırken yutkunamadım ve ağzımdan tuhaf bir ses çıktı. Karşımda arkası dönük oturan üniformalı asker bana baktığında onun Gökbaran olduğunu anladım ve yattığım yerden doğrulmaya çalıştım. "Dur," dedi ayağa kalkmış yanıma gelirken. Söylediğini yaptım, durdum. Tam karşımda durarak dizleri üzerine eğildi. "Bu hale nasıl geldiğini tahmin edebiliyorum." "Saldırdı bana," diye mırıldandım. Boğazımın ağrısı konuşmamı engelliyordu. "Bir anda oldu her şey." "Bizim suçumuz," dedi. “Daha dikkatli olmalı ve sizin yanınıza birini göndermeliydik. Tedbir almalıydık.” Konuşmasını bitirdiğinde duvara yaslandım. Yaşadıklarım gözümün önüne gelirken titreyen çenemi sabit tutmaya çalıştım ama başarılı olamadım. “Yakaladınız mı o adamı?” diye sorduğumda sandalyeyi sürükleyerek yatağın yanına getirdi ve oturdu. "Tuttuk sınırları," diyerek anlatmaya başladı. "Bekledik, bekledik kimse gelmedi. Tam dönecekken pusuya düşürüldük. İki askerim yaralandı ve şu an hastanedeler.” “Çok üzgünüm.” Arkamdaki duvara daha fazla yaslandım. Neresi olduğunu bilmediğim bu yerde yalnızdım. Gri soluk duvarların arasında, sadece bir yatak ve sandalye bulunan bu odada yalnızdık. Vücudumdaki yaralara bakamıyor, ağrımı en aza indirmeye çalışıyordum. “Biraz sabırlı ol,” deyip belimi tutarak duruşumu düzeltti. “Sıhhiye erleri yaralarına pansuman yaptı ama yeterli olmadığını görebiliyorum. Hastaneye gitmen gerektiğini söylediler. Biraz toparlandığında hastaneye gideceğiz. Komutanımdan haber bekliyorum.” “Anlıyorum,” deyip benimle ilgileniyor olmasına tebessüm ettim. Günlerdir onunla karşılaşıyordum ve bu onu ilk görüşümde hissettiğim ilgiyi çoğaltıyordu. Şu an ise yanı başımda durup benimle ilgileniyor, iyi olmam için davranışlarda bulunuyordu. Ona uzun süre baktığımı fark ettiğimde kafamı çevirdim. “Biz babana haber verdik,” dediğinde gözlerimi büyüterek ona baktım. “Bakma öyle, araştırdılar seni. Babanı çoğu askeri personel tanır burada. Zor olmadı kim olduğunu bulmak.” Anladım dercesine başımı salladım. “Eğer babanla konuşmak istersen telsizimi verebilirim.” “Telsizini mi?” Şaşırarak sorduğum bu soru karşısında gülüp telsizini eline aldı. “Acil bir durum karşısında irtibata girebiliyoruz telsizler üzerinden. Babana böyle ulaştık.” Telefonum aklıma geldiğinde etrafıma bakınıp çantamı aramaya koyuldum. Boynumdaki kesik yüzünden kafamı eğemiyordum. Yerdeki çantamı alıp kucağıma bıraktı. Teşekkür edip içini açtım ve telefonumu çıkardım. Defalarca yere düştüğümden kırılıp kapanmıştı. “Sanırım telsizinizi kullanmak zorundayım.” Tebessüm etmeye çalışarak elimdeki telefonu gözünün önünde salladım. “Sorun değil,” dedikten sonra telsizin düğmesine bastı ve bir şeyler söyledi. Babamın sesini duyduğumda telsizi elime bıraktı. “Baba?” “Hande!” Ağlama isteği gelirken kendimi tutmaya çalıştım. “Yanıma gel, lütfen. Kendimi yalnız hissediyorum.” “Geliyorum,” dediğinde gözlerimi yumup gözyaşımın yanağıma düşmesini sağladım. Sesi gelmemeye başladığında Gökbaran telsizi elimden alıp dizlerimin üzerine bir mendil bıraktı. “Yaralarını tedavi edip ağrılarını dindiremem ama bunları kendin yapman için sana olanakları sunabilirim.” Birisine sarılma ihtiyacı hissederken gözlerinin içine bakıp mendili parmaklarımın arasına aldım. Yaralarımın nerede olduğunu göremediğim için tamamen hislerimle onları bulmaya çalıştığımda “Bırak bana,” diyerek mendili elimden almak için parmaklarını parmaklarımın üzerine bastırdı. Parmaklarımın içindeki damarlardan akan kanı hissedecek kadar donuklaştığımda bunu fark ettirmemeye çalıştım. Parmakları çeneme dokunup nazikçe kafamı çevirdi. Açılan boynuma mendili bastırıp kanları temizledi. Gözlerimi kapatıp çenemi sıktığımda nefesini yarama doğru üflediğini hissettim. Bilinçsizce yaptığını düşündüğüm bir eylem olsa da kalbimi hızlandırmaya yetmişti. “Daha iyi oldu sanırım,” diye mırıldanıp mendili katlayarak cebine koydu. Bulunduğumuz odanın kapısı tıklatıldığında dikkatimiz oraya çekildi, bir asker bağırarak konuşmaya başladı. “Komutanım, Kenan Germiyan geldi!” heyecanla doğrulmak istediğimde hissettiğim ağrıyla durup geçmesini bekledim. Gökbaran ayağa kalkıp kapıyı açtı, babam hızla içeri girdi. Yatağın kenarına oturup kollarını bedenime sardı. Gözlerimi içerideki insanlarda gezdirdikten sonra ambulans görevlilerini görerek rahatladım. Babam aramıza çok az mesafe koyup benden ayrıldığında yüzümü inceledi. “Seni bu hale getirenlerin cezasını vereceğim,” dediğinde “Baba,” diye fısıldadım. Yaralarımın acısı ve yaşadığım duygu yoğunluğu bedenimi hissetmeme neden oldu. Kendimi bırakırken bağrışmaları duydum, beni tutan kolları hissettim.
|
0% |