Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7."MESAJ"

@veskerazem

 

7.Bölüm: “Mesaj”

Bir Gökbaran’a bir Ada’ya bakıyordum. Toparlanıp bakışlarımı kaçırdım. Gökbaran “Merhaba,” deyip içeri adımladı. “Nasılsın yenge?”

“İyiyim, sağ ol ağabey. İzin mi aldın sen? Haber verseydin keşke geleceğini!”

“Dün bir haftalık izin aldım,” dedikten sonra bebeğin yanına gitti. “Aslan parçası!” Onu kucağına alıp yüzüne doğru eğildi. “Ne kadar yakışıklı! Bana çekmiş.” Böbürlenerek konuştuğunda kendimi tutamayıp güldüm ve bu bana bakmasına neden oldu.

Gülerek bebeğe tekrar döndüğünde utandığımı hissettim. Gökbaran bebeği bıraktığında “Adını ne koydunuz?” diye sordu.

“Uyumlu olsun diye Arda koyduk. Göktuğ kimlik çıkarttırmak için gitti.”

“Uyumlu olmuş.” Ebru gidip bebeğe baktığında Mercan da onu takip etti. Meryem’le ikimiz de ayaklandığımızda Feride bebeği kucağıma verdi. “Ben tutamam ki!” diye telaşla konuştum. “Düşer mi? Hiç bebek tutmadım ben!”

“Bir şey olmaz,” deyip gülümsedi. “Baksana sevdi seni galiba.”

“Ya,” diyerek dudağımı dişledim. “Minicik ama bu!”

“Öyle,” dedi Gökbaran ve yeğeninin elini tuttu. “Parmaklarına bak, kraker diye yiyebilirsin.” Gökbaran’ın elinin yanında küçücük kalan o parmaklara bakarken duyduğum ses kafamı kaldırmama neden oldu. Ada, elindeki telefonla fotoğrafımızı çekmişti. “Çok güzel çıktınız!” diye bağırdığında kardeşi ağlamaya başladı. Hemen Feride’nin kucağına bıraktım ve arkadaşlarımın yanına yaklaştım. Hepsi hediyelerini çıkardıklarında bende çıkardım ve bebeğin yanına bıraktım. “Sağlıkla büyür umarım,” deyip yanağını okşadım. Feride hepimize teker teker teşekkür ettiğinde Gökbaran’la birlikte koridora geçtik. Kapıyı açtığında evden çıktık. Ayakkabılarımı giyinmeye çalışırken bakışlarını üzerimde hissediyordum. Doğrulduğumda gözlerine bakıp tebessüm ettim ve “İyi akşamlar,” dedim.

“İyi akşamlar.” Merdivenin başında beni bekleyen arkadaşlarımın yanına gittim. Feride ve Gökbaran hakkında hiç konuşulmadan yolculuğumuzu tamamladık. Evimin önünde bıraktıklarında teşekkür edip hızla apartmana girdim ve merdivenleri de koşarak çıktım. Zile bastığımda babam kapıyı açtı ve içeri girdiğimde “Nasıldı?” diye sordu.

“Güzeldi. Sevdim Feride’yi. Gökbaran’ı da gördüm,” dediğimde babamın bakışları hızla gözlerime çarptı. “Feride’nin kızı ona amca dedi.”

Babam hiçbir şey söylemedi ama göz kırpıp yanımdan ayrıldı. Odama gidip üzerimdekileri değiştirdim ve aç olmadığımdan yarınki kıyafetlerimi ayarladım. Planıma bakıp hazırlık yaptığımda çay içmek için annemlerin yanına gittim. Bu defa çayı mutfakta içiyorlardı. Çayımı doldurup çekirdeği yanıma aldım ve onları dinlemeye başladım. Onlara bugün yaptıklarımı anlatıp çok yorgun olduğumdan bahsettim. Kalan işleri yapmasında anneme yardım ettikten sonra odama döndüm. Küçük koltuğuma oturup okumak için bir kitap seçtiğimde gelen bildirim sesi dikkatimi dağıttı. Telefonu elime aldığımda ekranda onun ismini gördüğümde heyecanımı engelleyemedim. Bir fotoğraf atmıştı. Fotoğrafın inmesini bekleyip indiğinde fotoğrafa tıkladım. Bugün Ada’nın çektiği fotoğrafı atmıştı. Altına ise şöyle yazmıştı: Mesaj atmak istiyordum ama ne yazacağımı bilmiyordum sonra Ada bunu gösterdi ve bende kullanabileceğimi düşündüm.

Vereceğim cevabı düşünürken çoktan iki dakikanın geçmiş olduğunu gördüm. Telaşlanırken “Güzel çıkmışız,” yazıp gönderdim. Yazdığım mesaja bakıp alnıma vurdum.

“Bence de.”

Fotoğrafı daha detaylı incelemeye başladığımda yeniden mesaj attı. “Ne yapıyorsun?”

“Okuma hazırlığı yapıyorum. Sen ne yapıyorsun?”

“Lojmana döndüm bende. Diğer günler ne yapacağımı düşünüyorum.”

Sizli bizli konuşmayı bırakmamız hoşuma gitmişti.

“Karar verebildin mi bari?” yazıp gönderdim.

“Memlekete ailemin yanına gideceğim sanırım. Burada tanıdığım kimse yok.”

“Memleketin neresi?” diye sorarken buldum kendimi. Onun hakkında bilgi edineceğim gerçeği ellerimi titretiyordu.

“Bursalıyım. Bursa’da çiftliğimiz var, anne ve babam onunla ilgileniyor.”

“Ne güzel!” kitabı okuyamayacağımı anladığımda kitaplığa geri koydum. Yatağıma yüzüstü uzanıp cevabını bekledim. “Sen nerelisin?”

“Ankaralıyım.”

“Okula başladın mı?” diye yazması kahkaha attırdı. “Göreve başladın mı?” diye düzeltti sonradan.

“Başladım. Çok alışmışım onlara.”

“Çabuk alışıyor insan, istediği bir noktadaysa eğer alışmak zor olmuyor.”

“Haklısın,” yazdığımda sırtüstü döndüm. Bir süre cevap vermedi ve mesajımı da görmedi ardından mesajı görüp cevap yazmaya başladı. “Yorgunsundur hadi dinlen. İyi geceler, iyi uykular.”

Gülümseyerek onu taklit ettim. “İyi geceler, iyi uykular.”

Uykumun ve gecemin iyi olacağını hissederek pikenin altına girdim. Telefonumu açıp tekrar fotoğrafına tıkladığımda değiştiğini gördüm. Sivil kıyafetliydi ve güneş gözlüğü takmıştı. Uygulamadan çıkıp alarmlarımı kontrol ettim. Gözlerimi kapayıp güzel günler yaşamayı diledim.

Okuldaydım ve her teneffüste Gökbaran’dan mesaj gelmiş mi diye kontrol ediyordum. Ben sürekli kontrol ediyordum ama o da mesaj atmıyordu. Merakım körüklenirken öğrencilerime yoğunlaşmaya karar verdim. Okul bitimine kadar mesaj gelmediği sürece uygulamaya girmedim ve girdiğimde sadece atılan mesajlara cevap verip geri çıktım.

Okulun bahçesinde babamı beklerken gelen bildirim sesi düşüncelerimden sıyrılmama neden oldu. Telefonumu açtığımda Furkan’dan olduğunu görmemle sinirle ayağımı yere vurdum. Gökbaran’ın mesaj atmasını beklerken eski sevgilim Furkan mesaj atıyordu ve bu hiç güzel değildi. Furkan’la üniversitenin son iki senesini sevgili olarak geçirmiştik. Ailemin yanına dönmeyi istediğimde buna karşı çıkmış onun yanında kalmamı istemişti. Hatta mesleğimi yapmamı desteklememişti. Bu yüzden ondan ayrılıp hayatıma öyle devam etmiştim.

“Çok özledim.” yazan mesaj isteğini onaylamayıp hesabını engelledim. Babamın arabası göründüğünde bahçe kapısından çıktım ve durmuş olan arabanın kapısını açıp bindim. “Merhaba baba!”

“Merhaba kızım.” Arabayı sürmeye başladığında annemin aramasını yanıtladım. Market listesini mesaj olarak atacağını söyleyip aramayı sonlandırdığında babam yolu değiştirip markete doğru sürmeye başladı. Annemin yazdıklarını alıp eve döndük. Akşam yemeğini hep beraber yediğimizde çayı hazırlayıp salona geçtik. Telefonda görüntülü olarak teyzemle konuşurken bir yandan da çaylarımızı içiyorduk.

Okulun nasıl gittiğini sorduğunda “Güzel gidiyor,” diye cevap verdim. “Bir sıkıntım yok çok şükür.”

“İyi, olmasın inşallah.”

Bir süre daha konuşup telefonu kapattılar. Yanıma bir bardak çay alıp odama gittim. Sandalyeme oturup bilgisayarı açtım ve birkaç video indirdim. Yarınki ders programıma bakarak hazırlık yapıp küçük koltuğuma oturdum. Odamın içine yayılan bildirim sesi kapattığım gözlerimi açmamı sağladı.

Tüm gün mesaj atmasını beklemiştim ve o atmıştı. Gökbaran’ın mesaj atması ben hep heyecanlandırıyordu fakat bu defa daha fazla heyecanlandırmıştı.

Asker Gökbaran Benazir: Yeni bir kelime öğrendim. 20.32

Asker Gökbaran Benazir: Ahsef, ak ile kara demekmiş. Seni ve beni anlattığını düşündüm. 20.34

Heyecandan yazdığı cümleyi anlayamadım.

Nasıl yani? 20.37

 

Asker Gökbaran Benazir: Şöyle, sen hiçbir suçu olmayan ve kötülüğü bulanmayan aksın; ben ise hatalar yapan ve masum insanları zarara uğratan karayım. 20.37

Yazdıkları dumura uğramama neden olurken bana sadece vicdanını rahatlatmak için yazdığını düşündüm. Onun her mesajında kalbim hızlandırırken böyle düşünmek parmaklarımın titremesine neden oldu. Sinirle koltuktan kalkıp kapımı kilitledim ve onu aradım.

Gökbaran Benazir’i aradım!

Telefonu açar açmaz “Efendim?” dediğinde beklemeden konuşmaya başladım. “Sen vicdanını rahatlatmak için mi bana mesaj atıyorsun? Buna zorunlu mu hissediyorsun kendini?”

“Hayır,” dedikten kısa bir süre sonra sustu ve tekrar konuşmaya başladı. “Bunu neden yapayım?”

“Sürekli suçlu olduğunu belirten mesajlar atıyorsun.” Saçlarımı arkaya atıp devam ettim. “Vicdanını rahatlatmak için mesaj atıyorsan eğer, bir daha atmanı istemiyorum.”

“İstediğim için sana mesaj atıyorum,” dediğinde arkadan at sesleri geldi. “Rahat dur oğlum!” diye bağırıp konuştu. “Dilhan?”

Bu, adımla hitap ettiği ilk andı ve iflah olmaz kalbim buna da heyecanlandı.

“Dilhan?”

“Buradayım.”

“Kendimi sana yakın hissediyorum ve mesaj atarken buluyorum. Planlı yaptığım bir davranış değil, vicdani bir mesele de değil. Sadece yazma ihtiyacı hissediyorum ve yazıyorum.”

“İkimiz de yetişkin insanlarız,” dedim. Henüz adıyla hitap etmeye niyetim yoktu, önce bunu hak etmesi gerekiyordu. “Mesaj atman beni rahatsız etmiyor. Sadece vicdanını rahatlatmak için atıyorsan, bundan rahatsız olacağımı bilmeni istiyorum.”

“Anladım,” dedi. “Sana böyle düşündürdüğüm için üzgünüm.”

Bir süre sessiz kaldığımızda “Nasılsın?” diye sordu.

“İyiyim, sen?”

“İyiyim bende. Sanırım sen hakkımda öyle düşünmesen daha iyi olurdum. Aradığını görünce bir hayli şaşırdım.”

“Bende aramamı beklemiyordum aslında bir anda oldu. Sinirlenince…”

“Seni sinirlendirdim bir de öyle mi?” deyip sözümü kesti.

“Sinirlendirdin,” dedikten sonra sesimi kalınlaştırıp onu taklit etmeye başladım. “Ben suçluyum, sen aksın ben karayım-“ Bu defa kahkahası susmama neden oldu. Ses tonu biraz kalındı ve kahkahası da ona benziyordu. İlgi çekiciydi. Utandığımı hissederken gözlerimi kapayıp kahkahasını azaltmaya çalışan askeri dinledim. “Keşke kaydetme şansım olsaydı,” deyip boğazını temizledi. “Yani, çok güzel taklit ettin.”

Hiçbir şey söyleyemedim.

“Kapatayım mı?” diye sorduğumda bir süre bekledi ve “Sen bilirsin,” dedi. “Rahatsız oluyorsan kapatabiliriz.”

“Rahatsız olmuyorum da heyecandan ne konuşacağımı bilmiyorum.”

Sustu.

Sustum.

Ne söylediğimi fark ettiğimde ağzımın üzerine vurup elimi ısırdım.

“Bende öyle,” dediğinde ise kalbim daha hızlı atmaya başladı.

“O zaman kapatalım yoksa gerçekten saçmalamaya devam edeceğim.”

“Hoşuma giden saçmalıkların,” deyip öksürdü. “Tamam, kapatalım o zaman.”

“Öyleyse, iyi geceler.” Elimi kalbime bastırıp bekledim.

“İyi geceler, Dilhan.” Konuşmadan beklediğimizde “Kapatıyorum,” diye mırıldandım.

“Kapat.” Sesi, oldukça yumuşak çıkmıştı. Aramayı sonlandırıp kendimi yüzüstü yatağıma bıraktım. “Sinirle arayıp heyecanla kapatmayan da ne bileyim!” diye mırıldanıp ellerimi yüzüme kapattım. Sırtüstü dönüp doğruldum ve sırtımı yatak başlığına yasladım. “Ama ses tonu çok güzel!” Kendi kendime konuştuğumu fark edip sustum.

Yataktan kalkıp geceliğimi giyindim ve yarın giyeceğim kıyafetleri hazırladım. Ütü yapmak için odamdan çıkarak ütü yaptığımız küçük odaya gittim. Annem boş kalan küçük bir odayı ütü odası yapmıştı. Orada hem birkaç eşya duruyordu hem de ütü malzemeleri. “Ütülenecek kıyafet var mı?” diye bağırdım. “Hayır,” cevabını aldığımda kendi kıyafetlerimi ütüleyip odama döndüm. Ütülediklerimi dolabıma asıp çantamı hazırlamaya başladım. Her şeyim hazır olduğunda kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. Sıkıldığımda müziği durdurup video izlemeye başladım.

Videonun yarısında lise arkadaşımdan mesaj gelmesiyle videoyu durdurup mesajına baktım. Nasıl olduğumu soruyordu. İyiyim, yazıp gönderdiğimde aramaya başladı. Hemen aramasını yanıtladım.

“Hande!” Sesli harfleri uzatarak ismimi bağırdı.

“İdil!” Onun gibi sesli harfleri uzatarak karşılık verdim. “Ne yapıyorsun?”

“Ders çalışıyorum sen ne yapıyorsun?” Hukuk kazanmak için mezuna kalmıştı. Son senesiydi ve sınava hazırlanıyordu.

“Dinleniyorum bende.”

“Birimiz mesleğini yapıyor en azından. Ama!” diyerek heyecanla sesini yükseltti. “Bende yakında yapacağım. İlk müvekkilim de sen olacaksın. Birlikte o lüzumsuza dava açacağız.”

Gülüşlerim arasında “Çok iyi olur,” dedim. “Bugün yine mesaj attı.”

“Ne yazdı?”

“Çok özledim. Cevap vermeyip engelledim.”

“İyi yapmışsın. Kurtulamadık ya şundan. Düşmedi yakamızdan!”

“Öyle,” deyip bıkkınca soludum. “Boş ver Furkan’ı… Seninkiler nasıl?”

“İyiler. Seni merak ediyorlar. Dün, özledik gelse keşke, dediler.”

“Tatil olsun da gelirim belki.”

“Gel lütfen, lütfen, lütfen!” sessizce gitmem için dua ettiğinde güldüm. “Gönül işlerinden ne haber?” diye sorduğunda göz kırptığından emindim. “Bak, göz kırptım ama göremedin.”

“Tahmin ettim merak etme.” Sonra sorusuna cevap verdim. “Gönül işleri, çalkantılı.”

“Nasıl yani?” Fazlasıyla meraklandığı ses tonundan belli oluyordu.

“Bir askerle tanıştım. Beni gerektiğinden fazla heyecanlandırıyor.”

“Sende onu heyecanlandırıyor musun?”

“Bilmiyorum.” Alnımı okşayıp gözlerimi tavana diktim. “Ama öyle hissettiriyor. Karşılıklıymış gibi. Bir görsen İdil, mesaj atması bile heyecanlandırıyor, hoşuma gidiyor. Bugün saatlerce mesaj atmasını bekledim attığında rahatlamış hissettim.”

“Bence acele karar verme,” deyip sustu. “Hislerinden emin ol ve ilk adımı atma, atınca ne olduğunu gördük çünkü.” Furkan’dan bahsediyordu. Ondan hoşlandığımı fark ettiğimde ona mesaj atmıştım ve hemen sevgili olmuştuk.

“Gökbaran’la onu bir tutamam.”

“Adı Gökbaran mı?” diye bağırarak sordu. “Tuhafmış.”

“Evet öyle. Ben de şaşırdım ama telaffuz ettikçe kulağa hoş geliyor.” Sesini gittikçe yükselterek adını defalarca söylediğinde “Öyle oluyor gerçekten,” diye mırıldandı.

“Kardeşinin adı da Göktuğ. Uyumlu olsun diye koymuşlar sanırım,” dediğimde “O kadar ilerlediniz yani?” diye karşılık verdi.

“Benden önce görev yapan öğretmene doğum ziyaretine gittik, orada karşılaştık. Kardeşinin eşiymiş.”

“İyiymiş,” deyip esnedi. “Hadi kapatalım da uyu,” dedikten sonra şarj makinemi yanıma aldım. “Tamam, sende dinlenirsin. Kendine iyi bak Dilhoş!”

“Sende!”

Telefonumu şarja takmadan önce uygulamaya girip Gökbaran’ın değiştirdiği fotoğrafına baktım. Bu defa atın üzerindeydi ve at şaha kalkmıştı. Güzel bir fotoğraf olduğunu düşünerek uygulamadan çıktım ama neden sürekli fotoğrafını değiştirdiği aklıma takılmıştı.

 

 

 

 

Loading...
0%