Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9."TAŞİKARDİ"

@veskerazem

9.Bölüm: “Taşikardi”

Dün gece Gökbaran ile konuşup anlaşmıştık. Onunla yüz yüze konuşmak istiyordum ve bunu dile getirmiştim. Benim için beklenmedik bir durum olsa da ondan olumlu dönüş almak mutlu etmişti.

Çocuklara boyama kâğıtlarını verip masama geçtim. Gökbaran’dan haber gelecek umuduyla sürekli telefonumu kontrol ediyordum. Öğrencilerin sorularına cevap verip Gökbaran’la olan konuşmamızı açtım. Saatlerdir aktif değildi ve bu endişelenmeme neden oluyordu.

Henüz yeni tanıştığın biri için endişelenmek garip bir durumdu.

Cuma günüydü ve çıkış zilinin çalmasına az kalmıştı. Öğrencilere haber verip toparlanmalarını izledim. “İyi tatiller,” dediğimde hepsi aynısını tekrarladı. Zil çaldığında öğretmenler odasına gidip dolabımdaki lazım olabilecek eşyalarımı aldım. Çantamı omzuma takıp okuldan çıktım. Asker Gökbaran Benazir arıyor yazısı göründüğünde heyecanla açtım. “Nasılsın Dilhan?”

“İyiyim, sen?”

“Pek iyi sayılmam,” dediğinde korkarak sordum. “Bir şey mi oldu?”

“Bana bir şey olmadı da… Ağabeyimin çalıştığı hastaneye saldırı düzenlemişler. Yaralanmış ve durumunun nasıl olduğunu bilmiyoruz.”

“Geçmiş olsun,” dediğimde “Sağ ol,” karşılığını verdi. “Ben başka bir şey söyleyeceğim.”

“Dinliyorum.”

“Buluşmak için haber beklediğini biliyorum. Çok istiyorum seninle buluşmayı ama gelebileceğimi zannetmiyorum. Feride, annem, babam çok kötü durumdalar. Ne yapacağımı bilmiyorum.”

“Buluşmayı sorun etme,” deyip rüzgârı hissettiğimde gözlerimi kapadım. “Sonraki izninde buluşuruz? Bende geleyim mi yanına? Yardımcı olurum sana.”

“Gelebilir misin?” diye sorduğunda ses tonunun iyileşmesi gülmeme neden oldu. “Neden gelmeyeyim? Hastanenin adını söyle bana.” Söylediğinde beni bekleyen babamın yanına gittim ve Gökbaran’la vedalaştım. “Baba?”

“Kızım?”

“Hastaneye bırakabilir misin beni?” dediğimde yaralandığımı sanıp endişelendi. “Gökbaran vardı ya hani, asker olan kardeşinin eşiyle tanışmıştım ya hani..”

“Eee?” deyip devam etmemi bekledi. “Kardeşi yaralanmış ve ailesi kötü durumdaymış bende yanına geleyim dedim.”

“Tamam, bırakayım,” deyip arabayı sürmeye başladığında hastanenin adını söyledim. Annemi arayıp haber vererek arkama yaslandım. Babam yol boyu konuşmadı, bende konuşmak için çabalamadım. Yaptığımın yanlış olduğunu düşünmüyordum açıkçası. Biraz hızlı oluyor olabilirdi ama umursamadım. Hastanenin önünde durduğumuzda babama teşekkür ettim. “Çıkarken ara beni gelip alayım seni.”

“Tamam.”

“Kendine dikkat et Hande,” diyerek el salladı. “Tamam, baba. Sende öyle,” deyip hastanenin içine girdim. Gökbaran mesaj atarak nerede olduklarını bildirmişti. Asansöre binip üçüncü kata ulaştım ve koridordan sağa döndüğümde onu gördüm, Gökbaran’ı gördüm. Kucağında Ada’yla birlikte sandalyeye oturmuş, yere bakıyordu. Küçük adımlarla yanına gidip omzuna dokundum. Kafasını hızla çevirdi, gözleri gözlerimle buluştuğunda gülümsedim. “Merhaba.”

“Merhaba.” Ada kucağında kıpırdandığında aynı anda ona baktık. “Annemin arkadaşı gelmiş amca!”

“Merhaba Adacığım.” Çantamı Gökbaran’ın yanına bırakıp kollarını açarak beni bekleyen Ada’yı kucağıma aldım. “Nasılsın?” diye sorduğumda “İyiyim,” dedi. “Annemi merak ediyorum ama.”

Gökbaran’a baktığımda kısık sesle açıkladı. “Bayıldı.”

“Annen uyuyor şimdi,” dediğimde gözlerini büyüttü. “Uykusu mu gelmiş?”

“Evet, kardeşin çok yormuş onu.” Gökbaran çantamı eline alıp oturmam için sandalyeye elini vurdu. Yanına oturduğumda kollarımız birbirine değdi. Bedenimin karıncalandığını hissettim ve belli etmemek için gülümsedim. “Biz neden buraya geldik amca?” Gökbaran, Ada’nın elini tuttu. “Buradaki yataklar daha rahatmış, o yüzden geldik.”

“Doktor izin verdi mi burada uyumamıza?”

“Evet.” İkisinin konuşmalarını dinledikten sonra Ada’ya ayıcıklı anahtarlığımı verip Gökbaran’a döndüm. Yüzü bana dönük olduğu için bir an afallasam da kendimi toparlayıp gözlerine baktım. “Kardeşinden haber alabildin mi?”

“Hayati tehlikesi yokmuş. Vücudunun bazı bölgelerinde yanıklar varmış ve uyandığında bir süre duyamayabilir dedi doktor.”

“İyi olacak,” deyip gülümsedim. “Hayati tehlikesi de yokmuş, Allah şifa verecektir.”

“İnşallah,” dedikten sonra gülümsedi. Gülerken kısılan gözlerine bakıp Ada’ya döndüm. “Seninle dışarı çıkalım mı?” Amcasına baktıktan sonra “Evet!” diye bağırdı. “Arda nerede?” diye sorduğumda “Anneannem bakıyor,”dedi. Kucağımdan indirip üzerini düzelttik. Gökbaran’a “Bir gelişme olursa beni ararsın,” dediğimde kafasını salladı. “Bizi de bekleme,” dediğimde Ada gülerek elini ağzına kapadı. “Geç geliriz.”

“Geç gelin bakalım,” diyerek göz kırptı ve ayağa kalktı. Ada öptükten sonra yanımda durdu. Dudağı, kulağımın yanındaydı. Heyecanım midemin kasılmasına neden oldu. “Dikkatli ol,” diye fısıldadı. Omurgamdan gelen bir his dalgası vücudumu titretirken geriye çekildi. “Merak etme,” deyip Ada’nın elini tuttum. Sürekli dönüp amcasına el sallayarak yanımda yürümeye başladı. Koridoru dönüp asansöre bindik. “Sana gördüğüm rüyayı anlatayım mı?” diye sorduğunda cevap verdim. “Anlat bakalım.”

“Pembe bir yunus vardı ve elinde pembe elbiseli bebeği vardı. Bebeği gezdiriyordu. Sonra yanlarına gittim ve hep birlikte gezdik.”

“Çok güzel bir rüyaymış,” dedim gülüşlerim arasından. Asansörden inip hastaneden çıktık. Hastanenin yakınlarındaki parka giderken “Acıktın mı?” diye sordum. “Biraz acıktım ama çok acıkmadım.”

“Bende biraz acıktım ama çok acıkmadım,” dediğimde kahkaha attı ve eteğinin kenarlarını tuttu. “Yemek yiyelim mi?”

“Yiyelim Hande abla.” Etrafıma bakınıp en mantıklı yer olduğunu düşündüğüm hamburgerciye doğru yürümeye başladım. “Sever misin?” diye sorduğumda “Severim!” diye bağırdı. “Amcam beni hep buraya getiriyor.”

“Amcanı çok mu seviyorsun?”

“Evet.”

“Halan var mı peki?”diye sorduğumda asla Gökbaran’ı tanımaya çalışmıyordum!

“O ne demek?” diye sorduğunda düzelttim. “Babanın kız kardeşi var mı?”

“Hayır. Bir tek amcam var.”

“Tamam.” Onun için aldığım çocuk menüsünü be kendime seçtiğim menüyü taşıyıp masalardan birine bıraktım. Ada’yı oturtup karşısına oturdum. Yemeye başladığında fotoğrafını çektim ve bende yemeye başladım. Oyuncaklarına bakıp onları konuşturduğunda video kaydına aldım. “Hande abla bu sen ol,” deyip kedi oyuncağını önüme bıraktığında sesimi değiştirip oyununa eşlik ettim. Hamburgerlerimiz bittiğinde oradan çıktık. Ada’ya dondurma alıp parka götürdüm ve banka oturduk. Dondurmasını bitirdiğinde onu salladım ve konuşmalarını dinledim. “Şirinler ne zaman yanımıza gelecek Hande abla?”

Şaşkınlıkla sordum. “Şirinler mi?”

“Evet. Ben akıllı durdum ya, akıllı olanların yanına geliyorlarmış. Amcam böyle söyledi.” Ada’yı dizime oturtup saçlarını düzelttim. “Yanına gece gelecekler ve sana iyi geceler dileyecekler.”

“Hemen gece olsun o zaman,” dediğinde telefonum çaldı. “Amcan arıyor,” dedikten sonra açtım. “Dilhan Hande, neredesiniz?”

“Parktayız amca!” gülüp yanağından öptüm. “Annen uyandı hadi yanına gelin,” dediğinde Ada dizimden indi ve “Hadi gidelim,” diyerek elimden tutup kaldırmaya çalıştı. “Tamam, geliyoruz” deyip telefonu kapattım. Hastaneye doğru yürümeye başladığımızda Ada’nın heyecanını görüp tebessüm ettim. Asansöre bindiğimizde onu kucağıma aldım ve asansörden inince de öyle yürümeye başladım. Gökbaran’ın olduğu o yere yaklaştığımızda Ada inmek istedi. Elimi tutup yürümeye başladı. Köşeyi döndüğümüzde orta yaşlı bir adam ve kadın gördüm. “Dede!” diye bağıran Ada’ya bakıp kollarını açtı adam. Ada koşmaya başladığında adımlarımı hızlandırdım. Yanlarına gittiğimde kadının bakışları beni buldu. Kapısı açık olan odaya baktığımda Feride’nin ve Gökbaran’ın bakışları beni buldu. İçeri girip “Geçmiş olsun,” dedim.

“Sağ ol Hande.” Bakışları yanıma düştüğünde “Ada, dedesinin yanında,” diye açıklama yaptım. “İlgilenmişsin onunla çok teşekkür ederim.”

Utanarak “Ne demek,” diye mırıldandığımda Gökbaran’ın tebessüm ederek bana baktığını gördüm. Bu, daha çok utanmama neden olurken içeri Ada ve diğerleri girdi. Feride toparlanıp Ada’yı izledi. “Annem,” dediğinde Ada yanına tırmanıp oturdu. İkisinin birbirlerine olan özlemlerini gidermelerini izlerken Gökbaran usulca koluma dokundu. Bedenimi döndürdüğümde “Anne ve babam,” diyerek tanıttı. “Dilhan Hande.”

“Merhaba,” diye konuştum. “Memnun oldum.”

“Bizde memnun olduk hanım kızım,” diyen annesine gülümsedim. Tüm bedenimi süzen bakışlarının ardından “Fotoğraftakinden daha güzelmişsin,” dediğinde hızla Gökbaran’a baktım. Annesine olan bakışlarını görmezden gelip “Nasıl?” diye sordum. “Ben sana sonra açıklarım,” diyerek gözlerime baktı. “Yalnız kaldığımızda,” diye ekledi.

“Tamam,” deyip çantamın kulpuyla oynadım. Kolumdaki sata baktığımda saatin sekizi geçtiğini gördüm. “Kardeşin uyandı mı?” diye sorduğumda babası kafasını salladı. “Uyandı çok şükür.”

“Ada’yla biraz daha ilgilenebilirim,” diyerek Feride’nin yanına doğru yürüdüm. “Dinlenirsin sende.”

“Düşünmen yeter canım benim. Ben iyiyim, Göktuğ da iyi çok şükür. Toparlandım şimdi.”

“İyi olun da gerisi önemli değil.”

“Gökbaran seni evine bıraksın hanım kızım.” Gökbaran “Bırakayım evet,” dediğinde “Babam alacak beni,” diyerek durmasını sağladım. “Haber veririm birazdan ona.”

“Geçmiş olsun,” deyip Ada’yı öptükten sonra odadan çıkmak için hareketlendim. Gökbaran’ın peşimden geldiğini bilmek heyecanlandırıyordu. Annesinin “Kızı sevdim,” diye söylenmesini duyduğumda merakım arttı. Odadan çıktığımızda koridorun ortasında durduk. “Yaptıkların için çok teşekkür ederim,” deyip kolumu okşadı. Temasıyla vücudumda bir elektrik dalgası dolaşmaya başladı. “İyi ki varsın.”

Ne diyeceğimi bilemeyerek “Sende öyle,” dediğimde gülüp burun kemerini sıktı. “Annen neyden bahsediyordu?”

“Mesajlaşırken fotoğrafını gördüler. Kısaca senden bahsettim. Pek hoşlanmadın sanırım?”

“Hayır, şaşırdım sadece. Benim için sorun değil.” Telefonum çalmaya başladığında babamın aramasını yanıtladım. Geliyor olduğunu söylediğinde “Tamam,” deyip telefonu kapattım.

“Babam geliyormuş.”

“O gelene kadar yanında bekleyeyim.” Hastaneden çıkana kadar hiç konuşmadık. Giriş kapısının yakınlarda beklemeye başladığımızda “Neler yaptın bugün?” diyerek konuşmaya çalıştı.

“Sıradan bir öğretmen günü… Seni çok merak etmiştim aslında,” diyerek açık olmayı tercih ettim. “Aktif değildin ve çıkışta sen aramasan ben seni arayacaktım.”

“Öyle mi?” diye muzip bir tonda sordu. “Öyle,” dediğimde hafifçe kafamı kaldırıp ona baktım. Gülümseyerek bana baktığını görmem kalbimin hızla çarpmasına neden olduğunda utanarak kafamı çevirdim.

“Adımı ne zaman söyleyeceksin?” diye sorduğunda şaşkınlıkla ona baktım.

“Anlamadım?”

“Adımı hiç kullanmıyorsun. Yani, bana adımla hitap etmiyorsun. Kırgın mısın bana, adımı bu yüzden mi kullanmıyorsun?”

“Hayır, kasıtlı yaptığım bir durum değil.”

“Öyle diyorsan…”diye mırıldandığında onu kırdığımı düşündüm. Onunla telefonda konuştuğumuz gün ona hitap etmeye hazır olmadığımı düşünmüştüm fakat şimdi zamanı olduğunu düşünüyordum. Aramızdaki olmayan ilişki ilerlemişti ve bana kırgın kalmasını istemiyordum.

“Baran,” dediğimde gözleri gözlerimle çarpıştı. “Kırılma bana.”

Gülerek “Adım böyle de güzelmiş,” dediğinde kalbimin kan pompalamayı durduracağını zannettim. “Ama bir gün tam halini de duymayı isterim.”

“Olur,” diyerek etrafıma bakındım. Babamın arabasını gördüğümde “Babam geliyor,” diye haber verdim. Duruşunu dikleştirdi ve ellerini arkasında birleştirdi. Araba önümüzde durdu, babam inerek karşımıza geçti. “Geçmiş olsun,” dediğinde “Sağ olun efendim,” cevabını aldı.

“Hande, işlerin bittiyse gidelim kızım.”

“Tamam.” Babamın yanına geçtiğimde artık Gökbaran’ın karşısındaydım. “İyi geceler,” dediğimde gülümsedi ama bakışları babama kaydığında hafifçe öksürüp yüzünü ciddileştirdi. “İyi geceler.” Birkaç adım attığımda babam Gökbaran’a “Herhangi bir sorun olursa haber ver, çekinme,” diyerek ona konuştu.

“Eksik olmayın.” Arabaya bindiğimde camdan onları izledim. Babam da arabaya bindiğinde hafifçe Gökbaran’a el salladım ve hareket etmeye başladık. “Nasılmış durumu?” diye sorduğunda “Birkaç yanığı varmış. Sen gelmeden biraz önce uyanmıştı.”

“İyi,” deyip sola döndü. “Annen de seni merak etti. Sen gelmeden yemek yememe izin vermedi. Kurt gibi açım.” Kahkahayla gülüp babamla ikimizin fotoğrafını çekerek geliyoruz yazıp anneme gönderdim.

Arabayı park ederek apartmana girdik. Küçükken yaptığım gibi babamın adımlarını taklit edip merdivenlerden çıktım. Anahtarımızla kapıyı açıp içeri girdik. Annem mutfaktan çıkıp yanımıza geldi. Önce babama ardından da bana sarıldığında “Nihayet gelebildiniz!” diye söylendi.

“Nasılsın anne?” diye sorduğumda gülümsedi. “En sevdiğin yemekleri yaptım. Hemen gel, hadi!” kafamı sallayıp odama gittim. Eşyalarımı bırakıp makyajımı temizledim, elimi yüzümü yıkayıp mutfağa girdim. Hepimiz aynı anda yemeye başladığımızda annem de komşusunda ne yaptığını anlatmaya başladı. Komşusunun çocuklarını anlatıp günümün nasıl geçtiğini sordu. “Her zamanki gibi,” diye anlatmaya başladım. “Ders, oyun, eğlence… Hep bu çerçevede ilerliyor. Benim için sorun değil ama mesleğimi seviyorum.”

“İnsan sevdiği mesleği yapmalı,” deyip babama baktı. “Tıpkı sizin gibi.” Gözünü kırptığında babam yanağını sıktı. Onların her zaman böyle mutlu olmasını seviyordum.

“Arkadaşın nasıldı?” diye sorup birkaç yudum su içti.

Anlamadığım için “Arkadaşım kim?” diye sordum.

Babam “Askerden bahsediyor,” diye açıkladı. “Kardeşiydi hastanede yatan. İyiymiş ama ben çıkarken o uyanmıştı. Ben pek bir şey yapmadım zaten, sadece Ada’yla ilgilendim.”

“Olsun kızım. Yanında olduğunu hissettirdin sonuçta. Hem ben takdir ettim seni.” Kafamı salladığımda annem havadan öpücük attı. Masayı toplaması için anneme yardım edip odama geçtim. Üzerimi çıkarırken aklımda sadece bugün Gökbaran’ı ilk görüşümdeki hali vardı. Kucağındaki Ada’yla yere bakması, omuzlarının çökmüş olması… Kendimi onun yerine koyduğumda zihnimde oynayan görüntülerle birlikte yutkundum. Ağlamamak için kendimi tutarken “Keşke yanından hiç ayrılmasaydım,” diye mırıldandım. “Ne yapıyor acaba şu an?” Bir şort bir tişört giyinip yatağıma bağdaş kurarak oturdum. Annem “Meyve yiyecek misin?” diye bağırdığında bağırarak “Hayır,” dedim. Zihnim saniyelik bir kopukluğun ardından Gökbaran’ı düşünmeye devam ettiğinde halime gülüp iç çektim.

“Nasıl oldu da zihnimi işgal etti?” İkimizde hiçbir şey yapmamıştık. Sadece bize yazılanı yaşamıştık. “Sorgulama,” diyerek kendime öğüt vermeye başladım. “Sadece anı yaşa, Hande.” Telefonumdan Gökbaran’ın fotoğrafına baktım. Aklıma Ada’yı çektiğim görüntüler geldiğinde onun bana yaptığı gibi muhabbet başlatmak için kullanabileceğimi düşündüm. Ada’nın videosunu gönderip altına şöyle yazdım: Mesaj atmak istiyordum ama ne yazacağımı bilmiyordum sonra bunu gördüm ve bende kullanabileceğimi düşündüm J. Onun bana yazdığının aynısını yazmıştım ama ufak bir değişiklik yapmıştım.

Cevabı beklerken bir şarkı açıp yatağıma uzandım. Ellerimi karnımın üzerinde birleştirip gözlerimi kapadım. Bildirim sesi şarkıyı kestiğinde hızla doğruldum.

Asker Gökbaran Benazir: Arkadan gelen gülme sesini, Ada’nın yüksek sesi bile bastıramamış. 22.34

Mesajı okuduktan sonra videoyu yeniden sesini yükselterek izledim. Gülme sesimi duyduğumda bunu duymuş olması, buna dikkat etmiş olması heyecanla elimi ısırmama neden oldu. Fark etmemiştim, yazıp gönderdim. Anında görüp yazmaya başladığında sırtımı duvara yasladım.

Asker Gökbaran Benazir: Fark etmek için ekstra bir çaba harcamadım. Algılarım ayırt edip bu güzel sesin kulaklarıma dolmasını sağladı. 22.35

Bedenimi kaydırıp yatakta yuvarlandım. “Yaa,” diye söylenip devam ettim. “Çok tatlı yaa!” Utanan yüz emojisi gönderip yüzüstü yatmaya devam ettim.

Asker Gökbaran Benazir: Utandırdım mı? 22.37

Evet, yazıp aynı emojiden gönderdim.

Asker Gökbaran Benazir: Yanında olmak isterdim. 22.38

Öyle söyleme, yazıp gönderdim ve arkasına devam ettim. Zaten eve döndüğüm için pişmanım. Keşke daha uzun kalsaydım diye düşündüm.

Asker Gökbaran Benazir: Ada’yla gittiğinde beni varlığını yanımda hissettim. Kafamı çevirdiğimde sen vardın yanımda ve güven veren bakışlarınla bana bakıyordun. Birkaç saatin bu kadar uzun olacağını düşünmezdim. 22.40

Yazdığını okuduğumda kalbim hızla çarpmaya başladı. Ellerim titrerken yazıyor ibaresini görüp bekledim.

Asker Gökbaran Benazir: O olaylardan sonra ilk kez yüz yüze geldiğimizde ve sen gittiğinde seni özleyeceğimi düşünmemiştim. Ne zaman ve nasıl oldu bilmiyorum. 22.41

Asker Gökbaran Benazir: Sadece sana yakın olmak istediğimi biliyorum. Devam etmemiz gerektiğini hissediyorum. Seninle yan yana olmayı istiyorum. 22.42

Bende yanında olmayı istiyorum, yazıp gönderdim. Ellerimin titremesi geçmemişti ve kalbim artık daha hızlı çarpıyordu.

Asker Gökbaran Benazir: Kalbim çok hızlı atıyor. 22.43

Asker Gökbaran Benazir: Sen, taşikardimin sebebisin. 22.43

Taşikardinin ne demek olduğunu biliyordum. Bu saatten sonra onunla nasıl bir yola gireceğimizi de biliyordum. Bunu engellemek istemiyordum. Onunla sonu ne olursa olsun bazı duyguları yaşamak istiyordum.

Sende benim taşikardimin sebebisin, yazıp devam ettim. Parmaklarım titriyor, yazamıyorum.

Mesajlarımı gönderdikten sonra bir süre bekledim. Bunlar birer itiraftı ve beni zorladığı gibi onu da zorladığını tahmin edebiliyordum. Her ne kadar yolun başı olsa da şu an bunları yazmak için tam zamanıymış gibi hissediyordum. Daha fazla beklememe gerek kalmadan yeniden mesaj attı.

Asker Gökbaran Benazir: Hande, görsem ya seni keşke! 22.47

Kalkıp ışığı açtım ve fotoğrafımı çekip ona gönderdim. Nasıl bir yorum yapacağını çok merak ediyordum. Işığı kapatıp yatağıma oturarak cevabını beklemeye başladım. Dakikalar geçse de cevabı gelmiyordu. Mesaj atacağım zaman yazmaya başlamasıyla durdum ve bekledim.

Asker Gökbaran Benazir: Yanakların kızarmış, güzeldin ve böyle daha güzel olmuşsun. 22.51

Senin yüzünden kızardı, yazıp gönderdim. Önceki ilişkilerimde mesajlaşırken bu kadar heyecanlı olduğumu hatırlamıyordum. Gökbaran Benazir’e karşı hissettiğim heyecanda bile bir farklılık vardı. Ses kaydediliyor yazısını gördüğümde daha fazla heyecanlanmama engel olamadım. Attığı ses kaydını dinlemeye başladım. “Benden utanıyorsun,” deyip biraz sustu. “Utandığın zaman yanakların kızarıyor ve sen benden utanıyorsun.” Kısık sesle konuşması ve sesinin kalın olması, kullandığı cümlelerin çok güzel çıkmasına neden olmuştu. “Ay,” diye inleyip yüzümü yatağıma bastırdım. “Sakin ol Hande, sakin ol!” Tekrar dinleyip gülümsedim. Sesin çok güzel çıkmış, yazıp gönderdim. Sürekli dinleyeceğim, diye de ekledim. Yeni bir ses kaydı attığında inmesini bekleyip hemen dinledim. “Benim senin fotoğrafına hep bakacağım gibi mi?”

Mesaj attım: Evet, onun gibi.

Yeni bir ses kaydı attı. “Durumlar böyle olmasa yanına gelirdim. Sen bana neden sesini duyurmuyorsun?”

Utanıyorum. Ya saçma konuşursam, yazdım. Bu defa o da benim gibi mesaj attı.

Asker Gökbaran Benazir: Sesini duyacaksam saçmalamana bile razıyım. 23.03

Asker Gökbaran Benazir: Şu an senden gelecek her şeye razıyım. Bir harf yazıp göndersen, onu bile kabul ederim. Abarttığımı düşünebilirsin. İnsanlarla yaşadığım ve yaşayacağım her saniye kıymetli benim için. Ben, ikimizden saniyeler kaybetmeyi istemiyorum. 23.04

Pes edip “Böyle konuşma,” diyerek ses kaydı gönderdim. Konuşmaya devam ettim. “Anlıyorum seni. Kendimi senin yerine koyduğumda hak da veriyorum ama düşünmek beni üzüyor. Bende korkuyorum senin gibi.”

Heyecandan çıkacakmış gibi atan kalbimin sakinleşmesi için soluklandım.

Asker Gökbaran Benazir: Neyden korkuyorsun? 22.06

“Geç kalmaktan ya da erken davranmaktan.” Ses kaydını dinlediği belli olduğunda merakla atmak üzere olduğu ses kaydını bekledim, kaydı silip aramaya başladığında hemen açtım. “Hande?”

“Gökbaran?”

“Adımın tam halini duydum nihayet,” deyip güldü. “Yarın buluşabilir miyiz?”

“Ailen ne olacak?” diye sordum.

“Hepsi iyiler. Belki yanlış anlarsın bilmiyorum ama sonraki iznimi beklemek istemiyorum. İzin kullanmam çok uzun bir süre sonra olacak büyük ihtimalle.”

“Benim için uygun,” dediğimde rahat bir nefes aldığını işittim. Evimizin yakınlarındaki bir parkın ismini söyleyip “Seni on ikide orada bekleyeceğim,” dedi.

“Yarın bizim için güzel bir gün olsun,” deyip boşluğa bakarak karşımda o varmış gibi gülümsedim.

“Yarın bizim için güzel bir gün olacak.”

 

 

 

Loading...
0%