Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@veskerazem

 

ŞEGAF 1

Gün, ilk ışıklarıyla birlikte aydınlanmaya başlamıştı. İnsanlar ağırlaşan uykularından uyanıyordu, lakin kâinatın uykusu ağır değildi. Düzen, her salisede bir milimetrelik de olsa işlerdi. Birbiri ardına sıralanan onca dakikanın ardından saatler oluşmaya başladı. Ezanın okunmasına az bir vakit kalmıştı.

Telefonumu elime alıp alarmımı kapattım. Artık alışmıştım, alarmdan önce uyanabiliyordum. Kendime birkaç saniye tanıyıp rahatlamaya çalıştım. Yeni uyandığım için bedenim hamdı, biraz hareket etmeye ihtiyacım vardı. Büyük bir nefes çekip yatakta doğruldum. Aynı odayı paylaştığım kardeşime seslenip yataktan çıktım. “Sena!” kardeşimi uyandırıp odadan çıktım ve lavaboya yöneldim. Banyoya geçip abdestimi aldıktan sonra Sena’nın odadan çıktığını gördüm. Odama girdim, üzerime namaz kıyafetimi giyinip başörtümü yaptım. Odadan çıkıp salona yöneldim, seccadelerimizi serip pencereye yaklaştım. Perdeyi açıp dışarı baktım. Bulutlar peş peşe hareket ederken göğün hareketleri bir hızlanıp bir yavaşlıyordu. Ezan sesini dinlemek için pencereyi araladım. Rüzgâr yüzüme çarparken gözlerimi kapayıp ezanı dinledim. Ezan bittiğinde pencereyi kapatıp “Ezan okundu!” diye seslendim. Annem, babam ve Sena birlikte salona girdiklerinde seccademin başına geçtim. Babam en önde dururken, biz arkasında duruyorduk. Babam namaza başladığında kısa bir an bekleyip bizde başladık. Namazı kıldığım dakikaların huzurlu geçmesiyle mutlu olurken tespihimi çekip dua etmek için ellerimi açtım. Günün hayırlı geçmesi için dua edip bitirdiğimde ellerimi yüzüme sürdüm. Seccademi katlayıp ayağa kalktım, kuranımı alıp koltuğa oturdum. Babamın okumaya başladığı yeri takip etmeye başladım. Her gün sabah namazını kıldıktan sonra babam kuranı sesli bir şekilde okur, bizde onu takip ederdik. Bu, bizim evin geleneği haline gelmişti.

Babam kuranı okumayı bıraktığında Sena’yla birlikte odamıza geçtik. Yataklarımızı toplarken telefonuma mesaj geldi. Masanın üzerinde duran telefonumu alıp mesaja baktığımda ders programının değiştiğini gördüm. Eski programda pazartesi günü hiç dersim olmazdı, yeni gelen programa göre ise tam tersiydi. Bugün tüm gün dersim vardı. Yapmam gereken işleri bugün boş olduğum için bugüne bırakmıştım, anlaşılan hata etmiştim. “Ne oldu abla?” diye soran kardeşime cevap verdim. “Ders programı değişmiş. Bugün dersim var.”

Sena, “Bir şey olmaz,” diye söylendi. Yatağımı toplamaya kaldığım yerden devam edip bu işlemi bitirdiğimde dolabımı açıp kendime kıyafet seçtim. “Çayı ben koyarım, sen hazırlan.” Söylediğiyle birlikte Sena’ya bakıp kafamı salladım. Seçtiğim kıyafetleri yatağımın üzerine bıraktım. Önce beyaz gömleği giyindim sonra üzerine ince açık kahverengi bluzumu giydim. Kahve tonlarında yapılmış çiçekli pliseli eteğimi giyinip bluzumun üzerine çektim. Krem rengindeki örtümü yapıp orta boyuttaki kahve çantama eşyalarımı yerleştirdim. Hazır olduğuma kanaat getirip odadan çıktım ve mutfağa yöneldim. “Niye hemen hazırlandın, erken mi çıkacaksın?” diye sordu annem.

“Programı değiştirmişler,” diye açıklama yaptım. “Bugün beşe kadar dersim var, artık yarın öğleden önce ve cuma tüm gün boşum.”

“Anladım.” Herkesin çayını bardağına koyup sandalyeme oturdum. Kahvaltımı yavaşça yapıp toparlama kısmında anneme yardım ettim. Sena saçını yapacağı için odaya kaçarken bende randevularımı erteledim. “Hazırım!” diye bağıran Sena’nın ardından odaya geçip çantamı aldım. “Hadi görüşürüz,” deyip annemin yanağını öptüm, arabanın anahtarını aldıktan sonra ayakkabılarımı giyindim. Annem kapıyı kapattığında Sena’nın yanına gidip asansöre bindim. Aynaya bakarak kıyafetimi kontrol edip başörtümü düzelttim. Asansör durduğunda inip komşulara selam verdik. Apartmanın hemen önüne park ettiğim arabanın yanına gittiğimizde Sena beni beklemeden ön koltuğa bindi. Sürücü koltuğuna geçip aynaları düzelttim ve arabayı çalıştırdım. “Çıkışta beni alsana?”

Sena’ya “Alırım,” dedikten sonra park ettiğim yerden çıktım ve anayola geçtim. Sena bir şarkı açıp sesini kıstığında arkama yaslandım. Araba kullanmayı seviyordum. Şarkıyı mırıldanmaya başladığımda kardeşimin fotoğraf çektiğini gördüm. Verdiği pozlara gülüp okul yoluna girdim. Ara mahallelerden geçip okulun önünde durduğumda Sena arabadan indi. “Görüşürüz,” dediğinde aynı karşılığı verdim ve onun içeri girmesini bekledim. Okulun içine girdiğinde geri gidip sola döndüm. Bileğimdeki saate bakıp vaktimi ayarladım. Arabayı hızlı kullanmama gerek yoktu, vaktim vardı. Normal halde arabayı kullanıp okulumun bahçesine, park yeri olarak kullanılan yere park ettim. Çantamı alıp arabadan indim ve arabasını park etmekte olan arkadaşımı beklemeye başladım. Yasemin arabasından inip yanıma geldi. “Günaydın,” dediğimde gülümsedi ve “Günaydın, ders programı değişmiş,” dedi.

“Biliyorum. Uzun zaman sonra pazartesi okuldayım. Alışmışım üç gün tatil yapmaya.”

“Benimkinde pek bir değişiklik yok. Yine çarşamba boşum.”

“En azından alıştığın halde hâlâ,” dediğimde merdivenleri çıkıp okula girdik. “Günaydın hocam!” diyen nöbetçi öğrenciye ikimiz aynı anda “Günaydın,” dedik ve yürümeye devam ettik. “Çok geç haber verdiler,” dedim. “Bugün için başka planlarım vardı. “

“Aynen öyle. Dün akşam haber verselerdi keşke. Böyle çok aceleye geldi.” Öğretmenler odasına girdiğimizde yan yana olan dolaplarımıza yöneldik. Ders programını bir kez daha kontrol edip hangi sınıfa dersim olduğunu kontrol ettim. Dolaptan yedinci sınıfların kitabını, dosyamı ve defterimi alıp dolabın kapağındaki eski ders programını çıkarttım. Aldıklarımı masanın üzerine bırakıp kalem kutumu çıkarıp dolabı kapattım ve kilitledim. Eşyalarımı kucaklayıp Fadime ile sohbet eden Yasemin’in yanına gittim. “Nasılsın Fadime?” diye sorup sandalyeyi kendime çektim. Oturup eşyalarımı masaya, önüme bıraktım. “İyiyim, sen nasılsın?”

“Bende iyiyim.”

“Normalde bu sabah dersim yoktu ama değiştirmişler. Uykumu alamadım, neredeyse gözlerimi açamıyorum.” Fadime konuşmasını bitirdiğinde içeri giren bir erkek öğretmen “Günaydın,” dedi. Ağız birliğiyle ona “Günaydın,” deyip konuşmamıza döndük. “Benim oğlan uyutmadı beni. Birde derse hazırlanınca tamamen bitap düştüm.” Onu anladığımızı belirtmek için kafamızı salladık. Fadime, bir yıl önce doğum yapmıştı ve bir oğlu olmuştu. Bir yıldır aramızda yoktu ama bu sene derslere girmeye başlamıştı. Zil çaldığında öğretmenlerin de sayısı artmıştı. Önlüğümü giyinip kalemlerimi yakasına taktım. Kitaplarımı kucaklayıp Fadime ile derse gireceğimiz sınıfın katına çıkmaya başladık. Günün ilk saatinde üçüncü kata çıkmak zor olsa da başarıp sınıflarımıza gitmek için ayrıldık. Sınıfın kapısını açtığımda çocuklar sessizliğe büründü. Yürüyüp masama geçtim. “Günaydın,” dediğimde karşılık verip oturdular. “Bugün ikinci üniteye geçeceğiz,” diyerek kitabımı açtım. Kapı tıklatılıp nöbetçi öğrenci defterlerle birlikte içeri girdiğinde bu sınıfınkini alıp bugünün tarihinin yazılı olduğu sayfayı açtım ve ilk iki sırayı doldurmaya başladım. Yoklamayı alıp imzamı attığımda kitaba bir göz gezdirdim. Konuya giriş cümlemi toparladığımda anlatmaya başladım. Kendi defterimden de yardım alarak konuyu anlatmaya devam ederken sorulan soruları da cevapladım. Ayağa kalkıp tahtaya birkaç bilgi yazdığımda teneffüs zili çaldı.

“Teneffüste burayı yazarsınız,” deyip çantamı alarak sınıftan çıktım. Ali Hoca’yı görüp selam verdiğimde merdivenlerden birlikte inmeye başladık. Ali Hoca ile alanımız aynıydı. Birbirimizle fikir alışverişi yapar, düşüncelerimizi paylaşırdık. Öğretmenler odasına girdiğimizde ayrıldık. Kendime bir çay alıp sandalyeye oturdum ve içeri girenleri izlemeye başladım. Arkadaşlarımı gördüğümde onlara gülümsedim. Kendilerine çay alıp yanıma geldiklerinde kalabalık bir sohbet ortamı oluştu. Havadan sudan, hayattan sohbet ederken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Kısa olan teneffüs, dolu dolu geçmişti. Derse girmek için öğretmenler odasından çıktığımızda kantine gitmek için yanlarından ayrıldım. Kendime bir su alıp merdivenleri çıkmaya başladım. Merdiven çıkarken bacaklarım ağrıyordu, son merdiven basamağını çıktığımda sessizce “Şükür,” dedim. Sınıfa girmeden önce kulağımı sınıfın kapısına yaklaştırıp içeride olup bitenleri dinlemeye başladım.

“Güne din dersiyle de başlanmaz ki ya!” diye hayıflanan erkek öğrencimi duyduğumda üzülerek dinlemeye devam ettim. “Evden çıkınca uykum açılmıştı ama dersten sonra geri geldi.” Birkaç öğrenci de onu desteklediğinde kapıyı açtım. Hiç onları duymamışım gibi yapıp gülerek içeri girdim. “Selamünaleyküm,” dedim. “Aleykümselâm,” cevabını aldığımda kitabı aralayıp kaldığım yeri açtım. Kaldığım yerden anlatmaya devam ettim. “Tahtadakileri yazdınız mı?” diye sorup ayağa kalktım. Evet, dediklerinde tahtayı silip yeni bilgiler yazmaya başladım. Bu defa benimle birlikte yazdılar, beklemediler.

Dolu geçirmeye çalıştığım ders bittiğinde rahatlayarak eşyalarımı topladım. “Görüşürüz hocam,” dediklerinde kafa sallayıp “Görüşürüz,” dedim. Merdivenleri inip öğretmenler odasına geçtim. Eşyalarımı dolabıma koyup lavaboya girdim ve başörtümü düzelttim. Öğrenciler için olan zil çaldığında lavabodan çıkıp dolabımın başına gittim, ders kitabımı ve eşyalarımı alıp yeni sınıfıma yöneldim.

Tüm gün bir sınıftan çıkıp diğerine girmekle geçerken yorulduğumu hissedip öğretmenler odasındaki küçük koltuğa bedenimi bıraktım. Bacaklarım ve kollarım hayli ağrıyordu, baş ağrımı hiç tarif etmek istemiyordum. Şişenin dibinde kalan son suyu da içip şişeyi çöpe attım. Koltuğun üzerine bıraktığım eşyalarımı alıp dolabıma yerleştirdim. Çantamı takıp koridora çıktım. Telefonumdan saate bakıp ne kadar vaktim olduğunu hesapladım. Sena’nın dersi on dakika sonra bitecekti ve ben on dakika içerisinde okuluna varmış olurdum. Annemin arıyor olduğunu gördüğümde bekletmeden açtım. “Verda, ne yapıyorsun?”

Okuldan çıkıp arabama doğru yürürken cevap verdim. “Yeni çıkıyorum okuldan. Sen ne yapıyorsun?”

“Bende oturuyorum babanla.”

“İyi oturmalar,” deyip arabaya bindim.

“Ne yapacaksın şimdi ?”

“Sena’yı alıp birkaç işimi halletmeye gideceğim. Onu eve bırakırım, yolumun üzerinde zaten.” Arabayı çalıştırmayıp konuşmanın sonlanmasını bekledim. “Tamam kızım, Allah’a emanet ol. Dikkatli kullan.”

“Sizde Allah’a emanet olun. Dikkatli kullanırım.” Telefonu kapattığımızda arabayı park ettiğim yerden çıkardım ve okulun bahçesinden de çıktım. Sena’nın okuluna doğru yola çıktığımda beş dakikamın kaldığını gördüm. Acele etmeden arabayı kullanmaya devam ettim. Bildiğim kestirme yola yönelip hızımı yükselttim. Sena’nın okulunun önünde, her zaman park ettiğim yerde, durdum. Sena’yı beklemeye başladım. Onu gördüğümde kornaya basıp kendimi belli ettim. Arkadaşlarına el sallayıp arabaya bindiğinde “Selam!” dedi. “Bugün ne oldu biliyor musun?” diye sorup konuşmaya başladığında arabayı çalıştırdım. Öğrencilere dikkat ederek okuldan uzaklaştım. Hızımı yükselttiğimde Sena “Daha hızlı gidemez miyiz?” diye sordu. “Hayır,” deyip aynı hızda kullanmaya devam ettim. Evin önünde durduğumda arabadan indi. Sena apartmana girdiğinde bende işlerimi halletmek üzere yola devam ettim.

Kendime birkaç kırtasiye malzemesi aldıktan sonra giyim mağazasına girdim. Beğendiğim kıyafetleri aldıktan sonra annemi arayıp “Bir şey istiyor musunuz?” diye sordum. Markete gitmem gerektiğini söylediğinde evin yakınlarındaki marketin önünde durdum. Annemin mesaj olarak attığı listeyi açıp almam gerekenleri aldım. Marketten çıkıp poşetleri bagaja koydum. Arabayı çalıştırıp marketin bir sokak üstündeki evime sürdüm, çok geçmeden eve ulaştım. Arabayı park ettiğimde Sena poşetleri taşımama yardım etmek için yanıma geldi. Eve girmek üzereyken adımın seslenildiğini duyarak duraksadım. Sena beni beklemeyip apartmana girdiğinde arkamı döndüm. Karşı apartmanımızda oturan Hamit amcanın yanına gittim. “Buyur Hamit amca?” dedim.

“Kızım, müsaitseniz eğer çaya size geleceğiz.”

Gülümsedim. “Müsaidiz, buyurun gelin.” Kafasını sallayıp onayladı. “Ben camiye gidiyorum şimdi, babanla birlikte geliriz. Zübeyde de o saate gelir.”

“Tamam, Hamit amca.” Hamit amca ve babam çok iyi arkadaştılar. Zübeyde teyze ile annem de öyleydi. Birbirlerini sık sık ziyaret ederlerdi. Yıllardır komşuyduk, onları iyi tanıyorduk. Apartmana girip kapının önünde beni bekleyen annemi gördüm. Poşetleri elimden aldığında “Hamit amcalar çaya gelecek,” dedim. “Babamla birlikte gelirlermiş.”

“Tamam.” Kalan poşetleri de almak için apartmandan çıktım. Market poşetlerini sona bırakıp ön koltuğa koyduğum kendi alışverişimin poşetlerini aldım. Kapıyı kapatıp arkamı döndüğüm sırada kedi sesiyle irkildim. Poşetler elimden düşecekken son anda durup ayağımın dibindeki kediye baktım. “Ne yapıyorsun sen?” diye kediye sordum. Bagaja gidip poşetleri aldım ve kapattım. Kedi beni takip ederken ona bir şey söylemedim. İki elim de poşetlerle dolmuşken “Seni sevmek isterdim ama şimdi olmaz,” diye söylendim. “Sonra severim seni, ellerimin dolu olmadığı bir gün.” Sanki beni anlıyormuş gibi bana bakmaya devam etti. Gülüp kafamı iki yana salladım. “Oyalama beni,” diyerek daha kısık sesle konuştum. Gitmek üzereyken duyduğum sesle birlikte etrafıma bakındım. “Mircan!” Kedi miyavladığında adının bu olduğunu düşündüm. Bana doğru yaklaşan kişiyi görüp gelmesini bekledim. “Niye kaçıyorsun!” diye kızıp kediyi kucağına aldı. Kim olduğunu bildiğimden “İyi akşamlar,” dedim. “Sizin kediniz mi?”

“Hayır,” deyip kediyi kolunun arasına sıkıştırdı. “Annemin, yeni sahiplendi.”

“Öyle mi? Ne güzel.” Gülüp kafasını salladı. Cihan Aslan, Hamit amca ile Zübeyde teyzenin oğluydu. Burada bir ofisi vardı, ara sıra ailesinin evine gelir kalırdı. Bugün ailesiyle birlikte gelip gelmeyeceğini merak etsem de ona bir soru sormadım. Gözleriyle poşetleri işaret ederek “Yardım edeyim mi?” diye sordu. “Teşekkür ederim,” deyip apartmana yöneldim. Onun da gittiğini biliyordum. Apartmana girip kapıyı çaldım. “Niye oyalandın?” diye soran anneme bakıp “Hamit amcanın oğluyla karşılaştım,” dedim. “Bir iki kelam ettik.”

Annem “O da gelecek mi acaba?” diye sesli düşünürken içeri girip kapıyı kapattım. “Sena, fazladan bir bardak koy!” Sena’ya bağıran annem misafirleri için hazırlık yapmaya koşarak mutfağa gittiğinde bende peşinden gittim. Ben aldıklarımı yerleştirirken onlar hazırlığa devam ettiler. “Bir üzerimi değiştireyim onlar gelmeden,” dediğimde annem kafasını salladı. Sena “Bende değiştireyim, daha okul formamı çıkaramadım,” deyip peşimden geldi. O aldıklarıma bakarken ben dolabımdan kıyafet seçmekle meşguldüm. Karar verdiğimde giyinmeden önce Sena’nın da kıyafet seçmesine yardım ettim. Giyinmeye başladığımda hızlı olmaya çalışıyordum. Her an gelebilirlerdi ve hazırlıksız yakalanmak istemezdim. Giyinme işini bitirdiğimde aynanın karşısına geçip kendime baktım. Güzel olmuştum. Sena’ya baktığımda onun saçını yaptığını gördüm. Sena, henüz tesettüre girmemişti. Annem ve babam tesettürle ilgili ona defalarca bilgi vermişlerdi ama onu zorlamamışlardı. Sena, kafasında bir zamanın olduğunu söyleyip erteliyordu. O da biz de o zamanı bekliyorduk.

Odadan çıkıp mutfağa geçtik. “Nasıl olmuş?” diye sordu annem, hazırladıklarını göstererek. “Güzel olmuş,” deyip çayı kontrol ettim. “İnşallah bir sorun çıkmaz.” Annem, misafir ağırlamayı çok severdi. Misafir geleceği zaman özenle hazırlanır, misafirler gidene kadar bir aksilik çıkacak diye endişelenirdi. Endişesini sadece bize yansıtır, misafirlere hiç belli etmezdi. Mutfaktan çıkıp hep birlikte salona geçtik. Birkaç eşyanın yerini değiştirip güzel kokulardan sıktık. Koltuğa yan yana oturduğumuzda telefonumu kontrol edip ses seviyesini düşürdüm. Yarınki dersim biraz daha geç başlayacaktı, bu yüzden alarmımı düzeltip telefonumu ceketimin cebine koydum. Anneme baktığımda Sena’ya bakmakta olduğunu gördüm. “Sena, şu televizyonu sil onlar gelmeden.” Sena kafasını sallayıp salondan çıktı, geri dönüp televizyonu sildi. O gittiğinde annem yerinden kalkıp kontrol etti. “Güzel silmiş,” deyip geri yerine oturdu. Telefonuna mesaj geldiğinde açıp okudu. “Baban geliyoruz yazmış.”

“Birazdan burada olurlar o zaman.”

“Sen çayın altını geri yak, hazır olsun.”

“Tamam,” diyerek ayağa kalktım ve söylediğini yaptım. Salona geri döneceğim sırada zil çaldı. Annem onları içeri davet ederken çayı son kez kontrol edip yanlarına gittim. Salonun kapısında bekleyen Sena’yı gördüğümde omzuna dokundum. “Girsene,” dediğimde girdi ve “Hoş geldiniz,” dedi. Hemen arkasından girip “Hoş geldin Hamit amca,” dedim. Hamit amca kafasını salladı. Zübeyde teyzeye de “Hoş geldin Zübeyde teyze,” deyip sarıldım. Babamın yanında kim olduğunu anlayamadığımdan ona yaklaştım. Eğilerek babamın elini öpen Cihan Aslan’dan başkası değildi. Kafasını kaldırdığında gözlerimiz birbirine değdi.

Loading...
0%