@veskerazem
|
16.BÖLÜM
Gözlerimi açtığımda Cihan’ı video izlerken buldum. Eğilip ekrana baktığımda saç örgüsünün nasıl yapıldığını anlatan bir videoyu izlediğini gördüğümde uzun uğraşlar sonucu doğruldum ve “Ne yapıyorsun?” diye sordum. “Kızım için örgü öğreniyorum,” dedi. “Hadi arkanı bana dön, deneyeceğim.” Söylediğini yapıp döndüğümde parmakları uzun süre saçlarımı okşadı. “Saçlarını çok seviyorum, umarım saçları seninkine benzer.” Saçlarımı üçe ayırdı ve birbiri üzerine katlamaya başladı. Saçlarımı canımı acıtmadan yapması uykumu getirirken gözlerimi kapattım. Parmakları narinlikle okşuyordu saçlarımı. Saçlarımın fotoğrafını çekip telefonunu uzattı. Uzun uzun baktım fotoğrafa, gözlerimin dolmasını engelleyemeden. “Çok güzel olmuş,” dedim. “Çok başarılısın.”
Ördüğü saç tutamlarımı öptüğünün hissettim. Dudakları saçlarımda dolandıktan sonra yanağıma geldi, kolunu belimden kaydırıp karnıma sardı. “Örgüyü öğrendiğime göre sıra diğer modellerde. O doğmadan hepsini öğrenmek istiyorum.”
“Öğrenirsin,” diye mırıldandığımda kızımız tekme attı. Cihan’ın gülüşünü işittim, ellerini daha sert bastırdığını hissettim. “Hadi babam, bir daha hareket et.” Kızımız sözünü dinleyip tekrar hareket ettiğinde midemin burkulduğunu hissettim. Kolunu itip ayağa kalktığımda peşimden geldi. Rahatlayana kadar yanımda kaldı ve saçlarımı okşadı. “Sanırım saçları uzun,” dedim, gülümseye çalışarak. Aç karnına böyle bir hadisenin yaşanması kötü hissettirmişti.
Yanaklarımı okşadı, kulağımın arkasını öptü ve beklemediğim bir anda beni kucağına aldı. “Seni mutfağa götüreceğim ve sandalyene oturtacağım. Ben kahvaltımızı hazırlarken sende beni izleyeceksin.”
“Çok cazip bir fikir,” deyip güldüm ve boynundan öptüm. Söylediği gibi beni sandalyeme oturtup dolabın başına geçti. Önce çayımızı koydu, ardından kahvaltılıkları çıkardı. Kısa sürede güzel bir kahvaltı hazırladı ve yanıma oturdu. Kolumu kaldırmama müsaade etmedi ve kendisi yedirdi. Eğlenceli dakikaların ardından telefonum çaldığında yerinden kalkıp getirdi. Annem arıyordu. “Efendim anneciğim,” dediğimde Sena konuştu. “Abla, benim. Yeğenimin cinsiyetini merak ettim.” dün hastaneden çıktıktan sonra markete gitmiş ve eve gelip uyumuştuk, onlara haber vermeyi unutmuştuk. “Yeğenin kız olacak,” dediğimde çığlık attı. “Anne, ablamın kızı olacakmış!” diye bağırdı.
Gülerek Cihan’a durumu anlattım. Annem telefona gelip tebrik etti ve bebeklik kıyafetlerimden vereceğini söyledi. Kızımın, benim giydiğim kıyafetleri giyecek olması beni mutlu etti. Telefonu kapatıp Zübeyde annemi aradım, onlar da sevinçle haberi kutladılar ve ablamla konuşmak için onları da kapattım. Ablamı aramama fırsat kalmadan onun tarafından arandığımda evlerine davet edildik. Bebeğimizin cinsiyetini söylediğimde çok sevindi ve erken gelmemi istedi. Onayladım. Cihan kahvaltıdan sonra işe gidecekti. Onun kıyafetlerini seçtim ve o da benim giyinmeme yardımcı oldu. Birlikte mutfağı toplayıp evden çıktık ve o beni ablama bıraktı.
Ablam kapıyı Taha’yla birlikte açtığında gülümseyerek içeri girdim ve onu kucağıma aldım. Sırtını göğsüme yaslayarak tutmaya başladığımda ablamla da sarıldım ve salona geçtik. “Demek kızın olacak,” dediğinde gülümseyerek tekrar sarıldım. “Evet,” deyip karnıma dokunan Taha’ya baktım. “Orada senin kuzenin var,” dediğimde minik dişlerini göstererek gülümsedi. Elini tutup hafifçe ısırdım. “Benim kızımda mı böyle büyüyecek?” dediğimde alt dudağımı ısırdım. “Evet,” deyip dizimin üzerini okşadı. “Büyüyecek ve hayırlı bir evlat olacak.”
“İnşallah,” dedim. “Çok farklı bir hismiş bu abla; bir görsen nasıl karışık hissediyorum. Evladım olacağı için mutluyum, Cihan’ın halini gördükçe heyecanlanıyorum ama ona yetemeyeceğimi düşündüğüm zamanlar da oluyor. Endişeleniyorum, üzülüyorum. Böyle düşünmek istemiyorum ama kendime engel olamıyorum.”
“Tüm endişelerin onu kucağına aldığında geçecek,” dedi. “Gerçekten, ona ilk baktığında, onu ilk gördüğünden bedenindeki ağrıyı bile hissetmeyeceksin.” Kafamı sallayıp gözlerimden düşen yaşları sildim. Kızlara haber vermediğimi hatırlayıp gelen mesajları okudum. Hepsi cinsiyetimizi sormuştu. Hemen mesaj attım.
Verda: Kızlar!
Verda: Kızım olacak :)
“Kızlara mesaj attım, merak etmişlerdi.” Ablam kafasını salladı ve kahve yapacağını söyleyerek mutfağa gitti. Karnımın üzerinde Taha’nın eli varken bir fotoğraf çektim ve Cihan’a gönderdim. Kızlardan cevap geldiğinde ablam da kahvelerle gelmişti. İlk cevap Ravza’dan gelmişti ve diğerleri de onunla aynı zamanda cevap vermişti.
Ravza: Ya vallahi mi?
Merve: Ağlayacağım şimdi. Daha dün bu adam hakkında evlensem mi diye düşünüyordun. Şimdi çocuğunuz olacak!
Sıla: Ben hissetmiştim kız olacağını. Ay bir an önce doğsun da sevelim.
Merve: İlk ben evlendim ama ilk yeğenimizi Verda doğuracak.
“Çok sevindiler,” deyip kahvemden bir yudum aldım. “Çok güzel olmuş bu abla!”
“Afiyet olsun canım. Gel oğlum,” deyip Taha’yı kucağına aldı ve eline yeşil soğan verdi. “Diş çıkarmasına yardımcı oluyor,” dedi. “Aklında bulunsun, sende yaparsın.”
“Tamam,” deyip telefonuma not ettim. Kızlardan mesaj gelmeye devam ediyordu ama Cihan’ın yanıt yazdığını görünce ilk onunla olan konuşmamıza girdim.
Kalbim: Bu küçük adam neden benim karıma dokunuyor?
Kalbim: Söyle ona, kızımı rahatsız ederse bende onu rahatsız ederim :)
Verda: Erken başladın bakıyorum kıskanmaya ;)
Kalbim: Kıskanırım ama kısıtlamam, karıcığım. Ne yapıyorsunuz?
Verda: Kahve içiyoruz ablamla. Kızlara cinsiyetimizi söyledim, çok sevindiler.
Kalbim: Sevinmemek mümkün mü? İçim içime sığmıyor, yavrum.
O böyle şeyler yazıp konuştuğunda benim de içim içime sığmıyordu…
Verda: Bu konuya yalnızken konuşalım, canım.
Kalbim: Karımın emrine amadeyim. Kızımı sev bakalım benim yerime.
Verda: Olur, severim.
Cihan’la olan konuşmadan çıkıp kızlara döndüm ve mesaj yazdım.
Verda: İyi ki varsınız kızlar! Ağlatacaksınız beni. Kızımla sizi çok seviyoruz.
Sıla: Biz de kızını daha çok seviyoruz.
Verda: Hainler :)
Telefonumu kenara bırakıp ablama döndüm. “Bir kere mesaj atınca kolay kurtulamıyorum,” dedim. Anlayışla kafasını salladı. Hamilelik nedeniyle sık sık acıkıyordum, bunu dile getirdim ve “Ne yapacağız?” diye sordum. “Bol ekşili bir menü hazırlamışsındır umarım.”
“Karnıyarık ve pilav yapacağız,” dedi. En sevdiğim menüydü. “Salatanı ekşili yaparız. Tatlının yanına da limonata yaparız.” Çok fazla limon aşerdiğim için her gittiğim yerde önüme getiriyorlardı. Bundan mutluydum, bebeğim limon yiyince rahatlıyormuş gibi hissediyordum.
“Tamam,” deyip koltuğa ayaklarımı uzattım. “Belim çok ağrıyor ya, sende de oluyor muydu?” Kafasını sallayıp güldü. “Bunlar daha iyi günlerin mi demek istiyorsun?”
“Evet,” dedi ve fincanları mutfağa götürdü. Halının üzerinde uyuyakalan Taha’yı yerine yatırmak istesem de eğilemediğim için yapamadım. Aniden kızımı da yerine yatıramayacağımı düşünüp endişelendim ama doğum yaptığımda karnımın içinde olmayacağını kendime hatırlatarak sakinleştim ve bu düşüncelerim için kendime gülmeye başladım. Ablam Taha’yı yatırıp geldiğinde anlamayarak bana baktı. “Az önce doğum yapınca karnımın böyle kalacağını zannettim de,” diye açıkladım.
“Taha uyumuşken yemekleri yapayım, onlar geldiğinde her şey hazır olmuş olur.” Kafamı sallayarak onayladım ve mutfağa geçtim. Patlıcanları pişirip ona verim ve pilavı yapmaya başladım. Fırını çalıştırdığında telefonu çaldı, “Ali arıyor,” diyerek mutfaktan çıktı. Pilavı pişmeye bırakıp tatlıyı kontrol ettim ve ayaklarım ağrımaya başladığında sandalyeye oturdum. Ablam mutfağa gelip yemekleri kontrol etti. “Cihan’la birlikte geleceklermiş,” diye bilgi verdi. “Çok iyi, beklememiş oluruz.”
Tatlı ve yemekler hazır olduğunda ablam tezgâhın üzerine tabakları ayarladı. Taha’nın ağladığını duyunca yanımdan ayrıldı. Tezgâhın üzerinde gördüğüm meyveleri alarak salona geçtim ve televizyonu açtım. Ablam oğluyla gelip yere oturdu ve ona meyvelerin yumuşak kısmından yedirmeye başladı. “Çok tuhaf bir deneyim, değil mi?” diye sordum. “Canın her şeyi isteyebiliyor, normalden daha çabuk yorulabiliyorsun, çünkü evladını taşıyorsun. Hamile olmadan anlayamıyor insan, çok basit zannediyorsun ama öyle değil. Hep kendini kontrol ediyorsun. Hayatın bir anda değişiyor ve iki kişi olarak devam ediyorsun.”
“Öyle,” dedi ve oğlunun yanaklarını öptü. “Abla kıskandırmak için yapıyorsan, başarıyorsun.” Güldü ve daha çok öptü. “Benim kızım da birkaç ay sonra kucağımda olacak, bende onu böyle öpeceğim.”
“Öp ablacığım,” deyip omuz silkti. Ezan okunduğunda sırayla namazlarımızı kıldık. Biraz daha televizyon izlediğimizde zil çaldı. Taha, babasının geldiğini anlamış gibi ayağa kollarını ve bacaklarını sallamaya başladığında gülüp bacaklarını ısırdım. Kapıyı açmaya birlikte gittik ve aynı ağızdan hoş geldiniz, dedik. Ali eniştem Taha’yı alıp içeri geçtiğinde ablam da peşinden ilerledi.
Cihan’la yalnız kaldığımızda eğilerek hızla yanağımdan öptü ve “Çok özledim,” dedi. Elini karnıma koyup “Kızım, özledin mi babanı?” diye sordu. Onun yerine cevapladım. “Özledi,” dedim. “Özlemimizi evimizde gideririz,” diye göz kırpıp salona geçti. Peşinden gidip yanına oturdum. “Hayırlı olsun, Verda. Kızın oluyormuş.”
“Sağ ol enişte,” dediğimde onların aç olduğunu bildiğimiz için “Yemeğe geçelim,” dedik. Taha huysuzlanmaya başladığında eniştem ve Cihan ayaklandı ve “Siz oturun, biz hallederiz,” dediler. “Zaten yemekler hazırmış.” Seve seve kabul edip Taha’yla ilgilenmeye başladık. Mutfaktan seslendiklerinde kalkıp mutfağa gittik. Masayı hazırlayıp yemekleri bölmüşlerdi. Yerlerimize oturup payımıza düşeni yemeye başladık. Eniştem ve Cihan iş hakkında konuşurlarken ben ablamın Taha’ya nasıl yemek yedirdiğini seyrediyordum.
Eniştem oğluna gülümseyip kucağına aldığında “Evlat gibisi yok,” dedi. “Tüm yorgunluğum uçuyor onu görünce. Tüm uykusuzluğum gidiyor. Evimizin enerji kaynağı gibi, bir bakışıyla mutlu ediyor.”
“Öyle,” deyip iç çekti Cihan. “Kızım da hayırlısıyla bir doğsun… Zaman artık daha yavaş ilerliyor sanki.”
“Biraz daha sabretmen gerek,” dedi ablam. “Senin için yavaş ilerliyorsa Verda için hiç ilerlemiyor demektir.” Adımı duyarak bakışlarımı yemeğimden çektim. Limon sıkarsam tadı nasıl olur diye hesaplama yapıyordum. Onları dinlemediğimi anladıklarında güldüler. Cihan’a bakıp somurttum ve “Benimle dalga mı geçiyorsunuz?” diye sordum. “Hayır, Verda,” dedi. “Ablan senin için zamanın geçmediğinden bahsetti.”
“Doğru söylüyorsun abla,” diyerek geç olsa da bir karşılık verdim. Yine güldüler. Limon gibi sıkmak istiyordum şu an onları. Tabaklarımız bittiğinde Cihan’a doyup doymadığını sordum. Doydum, dediğinde ayağa kalkıp bulaşıkları toplamaya başladım. Ablam da yardım ettiğinde kısa sürede hallettik. Salona geçtiğimizde bir süre oturduk ve ablam ile eniştem tatlıyı hazırlamak için mutfağa gittiler. Cihan, Taha’yı kucağına oturtup konuşmaya başladı. “Sen benim kızıma dokunmuşsun?” sesini sert çıkarmaya zorluyordu ama Taha ona gülüyordu. “Dokunma kızıma bir daha. O benim kızım.” Dayanamayıp güldü ve kollarından öptü. Tatlılarımız geldiğinde limonatama yöneldim. Büyük bir yudum içmek iyi gelmişti. Tatlımı yemeye başlayıp saati kontrol ettim. Yatsı okunmuş olmalıydı.
Tatlılarımız bittiğinde Taha’yı sevmeye başladık. Yaklaşık yarım saat sonra eve gitmek için ayaklandık ve vedalaşıp ayrıldık. Evimize varana kadar yolda uyumamak için direndim. Eve girdiğimizde hemen abdestimi alıp Cihan’la birlikte namazımı kıldım. Evlendiğimiz ilk gün yaptığım gibi kafamı omzuna yasladığımda gülerek elimi tuttu. Aniden canımın çekmesiyle yüzüne bakıp dudağımı sarkıttım. “Ben biraz yeşil zeytin yiyeyim, sonra yatalım.”
Gülerek “Tamam,” dedi. Mutfağa gidip dolabı açtım ve zeytinleri alıp hızla yedim. Tabaktakileri bitirdiğimde bir bardak su içtim ve odamızdaki suyu tazeledim. Banyoya girip bakım yapıp çıktım ve Cihan’la birlikte yatağa girdim. “Çok yoruldum,” deyip karnımı okşadım. “Kızın çok yordu beni.”
“O zaman annemizin yorgunluğunu alalım,” diyerek karnıma ufak masajlar yaptı. Parmaklarından vücuduma akan rahatlamayı hissederek gözlerimi yumdum. “Çok iyisin, kocacığım.” Kafasını salladığını gözlerimin arasından görebildim. O an elleri üzerimden çekildi ve yerini dudaklarına devretti. Önce bacaklarımda sonra karnımda hissettim. “Kızımı öpüyorum,” dedi. “O da beni öpmek için hareket ediyor karnında.”
“Evet,” diye fısıldadım. “Annesi de seni öpmek istiyor.” Gözlerimi açmama fırsat vermeden isteğimi gerçekleştirdi. Başımı boynuna yaslayıp kokusunu içime çektim. Küçük öpücükler bırakıp çenesine geçtim ve dakikalarca dudaklarım yüzünde gezindi. Uykum ağır bastığında kafamı yastığa yaslayıp kollarımı göğsümde bağladım. “Beş ay kaldı doğumda,” dedim. “Bu zamana kadar akıp gitti zaman.”
“Evet,” dedi. “Bu beş ayı da hayırlısıyla atlatalım da kızımızı kucağımıza alalım inşallah.”
“İnşallah,” dediğimde belime sarıldı. Elini tutup gözümün önüne getirdim. “Böyle dur,” deyip bacaklarımı oynattım. “Uykum geldi.”
“Uyu meleğim,” dedi. Gülümsedim ve “Böyle konuştuğunda çok güzel hissediyorum,” dedim. “Sana güzel hissettirmek benim vazifem,” dedi. Şakağımdan öptüğünde nefesimi tuttum. “Seni seviyorum,” deyip uzanarak sakallarını okşadım. “Çok seviyorum. Çok aşığım sana.”
“Ben daha çok aşığım,” diyerek çenemi parmaklarının arasına sıkıştırdı, yüzümü kendine çevirip dudaklarımdan öptü. “Bebeğimiz rahat mı acaba? Ona, onu sevdiğimi söyle.”
“Hep söylüyorum.” Tebessüm ettim. “Hissediyor onu sevdiğimizi.” Gözlerim yavaşça kapanmaya başladığında “İyi uykular karıcığım,” diye fısıldadı. Onun kollarının arasında güvenli bir uykuya daldım. |
0% |