Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@veskerazem

 

 

19.BÖLÜM

 

Buğlem’im doğalı kırk gün olmuştu. Mevlidimizi okutup ikramda bulunmuştuk. Tüm misafirlerimiz gitmişti, yalnız kalmıştık ve şimdi o uyurken onu izliyorduk. “Kırk gündür mü bizimle yani?” diye sorduğumda Cihan çenemi kavrayıp başımı boynuna yaklaştırdı, bana sarıldı. “Evet,” dedi. “Kırk gündür bir meleği evimizde ağırlıyoruz.”

 

“Evet, o bir melek.” Gözyaşlarımı özgür bıraktım. Kızım, bizi mutluluktan ağlatmayı çok seviyordu. Bize mutluluk getiriyordu.

 

“Çok ağlıyorsun,” deyip son günlerdeki ruh halime gönderme yaptı. Son bir haftadır kızımın gelişimini gördükçe duygulanıyordum. “Ona baktıkça ağlamak istiyorum. Benim kollarımda büyüdü.”

 

“Biliyorum, hayatım. Kendini üzmemelisin, ikinize de zarar gelebilir.”

 

“Gelmesin,” diyerek yüzümdeki yaşları sildim. Birkaç kere derin nefes alıp sakinleştim. “İyiyim şimdi.” Yanağımı ve boynumu okşadı. “Kollarımın arasında olmanı seviyorum,” dedi. “Seni seviyorum, ailemizi seviyorum.”

 

“Biliyorum,” diyerek gülümsedim. “Sevgini hep hissediyorum.” Yanaklarından öpüp elini tuttum. Aniden çalan telefonum Buğlem’i irkilttiğinde Cihan onu sakinleştirdi. Zübeyde annenin aramasını açtım. “Efendim anne?” diye sordum. “Yemek hazırlamıştım sizin için kızım, Ozan’la göndereceğim şimdi. Müsait misiniz?”

 

“Müsaidiz,” dedim. “Buğlem de onu özlemiştir.” Güldü, adım seslerini duydum. “Yeğenin seni özlemiş, hadi yanına git,” dedi. Ozan’ın heyecanlı sesini duydum ardından yemekleri alıp evden çıktığını bağırarak haber verdi. “Sonra giderim diye erteliyordu,” dedi. “Yürüyerek geliyor.”

 

“Tamam, sağ ol anne.” Telefonu kapatıp hemen Sıla’yı aradım. “Mevlit hazırlıkları ve Buğlem’in aşılarıyla uğraşırken ona Ozan’dan bahsetmeyi unutmuştum. Hemen açtığında uykudan uyanmış gibiydi. “Uyandırdım mı?” diye sordum.

 

“Yeni uyanmıştım,” dedi. “Okuldan gelince uyuyakalmışım.” Göremeyeceğini bilerek kafamı salladım ve söyleyeceğim konunun heyecanını hissettim. “Sana bir şey söyleyeceğim ama kızma…”

 

“Söyle, merak ettim.”

 

“Cihan’ın ağabeyi Ozan var ya, evlenmek istiyor. Sende evlenmek istiyorsun. Ben diyorum ki siz görüşseniz, belki anlaşırsınız.”

 

Bir süre sessiz kaldı. “Birkaç kere görmüştüm,” dedi. “Olabilir, görüşebilirim. Ama hemen gidip ‘Sıla seninle görüşmek istiyor’ deme!”

 

“Yok, öyle söylemem. Bize geliyor şimdi. Biraz senden bahsederim, merak ederse sorar bende cevaplarım.”

 

“Tamam,” dedi. “Hemen haber ver ama bana. Heyecanlandım!” Sesinden heyecanlandığı belli oluyordu. Mutlulukla gülümseyip kapının çaldığını duydum. “Geldi. Ben yanına gideyim. Görüşürüz Sılacığım!” Görüşürüz dediğini duydum ve apar topar telefonu kapattım.

 

Cihan, ağabeyinin getirdiği paketleri masanın üzerine bırakmıştı. Salona geçip bebeğimi seven amcasına baktım. “Hoş geldin,” dedim. “Hoş buldum,” diyerek onu kucağına aldı. “Bu prenses beni özlemiş, öyle mi?”

 

“Öyle,” deyip onların fotoğrafını çektim. “Amcam diye sayıkladı.” Cihan’ın dalga geçişiyle ona kötü kötü baktı ve Buğlem’in yüzünü yanağına bastırdı. Buğlem’in yüzü, onun yanağı kadardı. “Babana küs, amcacığım.”

 

“Kızımla arama giremezsin,” diyerek yükseldi Cihan. “Benim kızım babasına küsmez.”

 

“Sen öyle san,” diyerek sürdürdü oyunlarını. “O amcacı bir kız olacak.” Araya girme ihtiyacı hissetmedim, onları izlerken mutlu oluyordum. Ozan gerçekten iyi bir baba olacaktı. Sıla da iyi bir anne olacaktı ve ikisi harika bir aile olacaklardı.

 

“Annem hiç kız buldu mu sana?” diye sordu, Cihan. Nihayet beklediğim konu açılmıştı. Kafasını iki yana salladı. “Hayır,” dedi. “Devlet dairesinde çalışmadığım için istemiyorlarmış.” Ozan, spor salonu işletiyordu. Yıllar önce ailesinin evinden taşınmıştı, kendi işini kurmuştu. İyi paralar kazanıyordu ama Cihan’la aralarındaki bazı farklılıklardan ötürü insanlar Cihan’ı daha avantajlı görüyordu. Bu, çok kötüydü. İnsanlar hayatlarını istedikleri gibi yaşardı. Toplumumuz bunu anlamalıydı.

 

“Benim ne zaman bundanım olacak?” diye sordu. Buğlem doğduğundan beri bizimle daha samimiydi. “Allah ne zaman nasip ederse,” dedi Cihan. “Sabrın sonu selamettir. Biraz daha sabırlı ol ağabey.”

 

“Buğlem’i gördükçe sabırlı olmak istemiyorum,” dedi. “Allah sana en hayırlısını nasip etsin,” diyerek muhabbete dâhil oldum. İkisinin hatta üçünün bakışları bana döndü. “Acele işe şeytan karışır derler. Belki de sen acele ettiğin için gözünün önündekileri göremiyorsundur? Belki senin için olan oldukça yakınındadır.”

 

“Olabilir, haklısın.” Kafasını salladığında gülümseyip planımı işleme koydum. “Bu konuşmayı bu hafta birine daha yaptım,” dedim. Sorarcasına bana baktı. “Sıla,” dediğimde Cihan gülerek kafasını salladı. “Evlendiğimiz günden beri evliliğe sıcak baktığını söylüyordu. Buğlem’i görmeye geldiklerinde, senin gibi, bir ebeveyn olmak istemiş. O görüşmelere başlamış ama hiçbiriyle kafası uyuşmamış. Sana devlette çalışmadığın için güvenemeyenler ona çalıştığı için güvenememiş. Sıla biraz açık giyindiği için elindekiyle yetinemeyeceğini söylemişler. Toplumumuzun ne tuhaf standartları var değil mi?”

 

Kafasını salladı ve “Görüşmeyi mi bırakmış?” diye sorduğunda istediğimi almıştım. “Bir süre ara vermişti, devam edeceğini söyledi.”

 

“Umarım onunda hakkında hayırlısı olur,” deyip Buğlem’le ilgilenmeye devam etti. Cihan’a anlatmam gerektiğini düşünüp ona mutfağı işaret ettim. “Ben sana içecek getireyim,” dediğimde “Bende sana yardım ederim,” diyerek ayaklandı. Peş peşe mutfağa girdiğimizde anlatmaya başladım. “Annen Ozan’ın geleceğini söylediğinde Sıla’yı aradım. Ozan’la görüşebileceğini söyledi. Bende Ozan’ı Sıla’dan haberdar ettim. Bence ağabeyin Sıla’yı merak etmeye başladı bile.”

 

“Bence de,” deyip bardaklara içecekleri doldurdu. “Hayırlısı olsun,” diye iç çektim. İçeri girip kızımı kucağından aldım. Bugün yaptığımız meyve suyundan bir yudum alıp “Sıla’yı bende görmüştüm,” dedi. “Ama uzaktan, yüzünün yanını görebildim sadece.”

 

“Birkaç defa aynı ortama girmiştiniz, evet.” Kafasını sallayıp bir yudum daha içti.

 

Cihan Buğlem’i yatırmak için yanımızdan ayrıldığında Ozan boğazını temizledi. “Verda, senden bir şey istesem yapar mısın?”

 

“Yaparım tabii,” diyerek tahmin ettiğim şeyin olması için dua ettim.

 

“Sıla’ya görüşmek istediğimi söyler misin? Madem ikimizin de istekleri aynı, bir araya gelip konuşmalıyız.”

 

“Söylerim,” dediğimde gülümsedi. Rahatlamış görünüyordu. “Ben onunla konuşur sana haber veririm.”

 

“Tamam, sağ ol. Ben artık gideyim. Fazla bekletme sende beni.” Kafamı sallayıp onu taklit ederek ayağa kalktım. “Verda seni neden bekletmeyecek?” Cihan kendini belli ettiğinde gülerek ona baktı. “Sıla ile konuşmak istiyorum. Onun haberini verecek bana. İyi haberler vereceğini umuyorum.” Omuz silktiğimde Cihan’la sarıldı. Kendisi için dua etmesini istedi. Evden ayrıldığında Cihan’ın kolları belime dolandı. “Demek kafana koyduğunu yaptın, ha?”

 

“Evet,” diyerek geri geri yürümeye başladım. Benimle birlikte yürümeye başladı ve çok geçmeden koltuğun üzerine devrildiğimizde gülerek örtümü açtı. “Saçlarını özledim,” dedi. “Buğlem’in saçları da seninki gibi oluyor. Çok seviniyorum.” Örtümü kenara koyup dudaklarını yüzüme bastırdı, oradan boynuma kaydı. Zevkin kollarında bir daha kaybolduğumuzda memnuniyetle gülümsedik. Sırayla işlerimizi halledip namazımızı kıldığımızda odada yalnız kaldığım bir anda Sıla’yı aradım. Üçüncü çalışta açtı ve heyecanla nefes verdim. “Sana haberlerim var,” dedim.

 

“Ne oldu çabuk söyle! Her şeyi anlat.”

 

“Konu evlilikten açıldı, devlet işinde çalışmadığı için kızlar istemiyormuş onunla görüşmek. Bende senin başına gelenleri anlattım, ilgisini çekti sanırım. Yalnız kaldığımızda seni yani yüzünün yan kısmını gördüğünü söyledi ve seninle konuşmak istediğini söyledi. O da benden haber bekliyor. Hatta çıkarken Cihan’dan kendisi için dua etmesini istedi.”

 

“Ne iş yapıyor ki bu adam?”

 

“Spor salonu işletiyor,”dedim. “Geliri iyi ama… Ailesiyle yaşamıyor. Yıllar önce spor salonunu açıp onun yakınlarına taşınmış. Günlerdir de evlenmek istediğini söylüyor.”

 

“Tamam, görüşebilirim,” dedi biraz yüksek sesle. “Çok sevindim,” dedim. Gerçekten sevinmiştim. Gayeme ulaşmıştım. “Nasıl konuşacaksınız siz?”

 

“Benim numaramı verirsin. İlk mesajına göre puan vereceğim.” Kahkaha attığımızda onunki daha yüksek sesli çıkmıştı çünkü uyuyan bir bebeği yoktu. “Tamam, şimdi ona haber vereceğim. İyi geceler, kuşum.” İyi geceler deyip kapattı. Cihan gelip sorarcasına baktı. “Sıla görüşmeyi onayladı,” dedim. Uygulamaya girip Ozan ağabeye bir mesaj attım. Çevrimiçiydi, hemen görecekti.

 

Verda: Sıla ile konuştum. Seninle görüşmeyi kabul etti, Ozan ağabey.

 

Ozan Ağabey: Gerçekten mi?

 

Mesajına güldüğümde Cihan yanıma gelip konuşmalarımızı okumaya başladı.

 

Verda: Gerçekten. Kendisine ulaşmanı istedi, numarasını atacağım şimdi sana.

 

Numarayı atıp cevap vermesini bekledim.

 

Ozan Ağabey: Yengelerin bir tanesi! Teşekkür ederim. İyi geceler.

 

Verda: Rica ederim, iyi geceler.

 

“Bunu da atlattık,” deyip Cihan’a baktım. Kafasını salladı. “Evet,” dedi. Mutluydu. “Umarım ikisi de mutlu olur, ayrı olsalar bile.”

 

“Umarım.” Ozan ağabeyin mutlu olmasını çok istiyordum. Ben biraz da kardeşi ondan önce evlendiği için tepki aldığını düşünüyordum. Ozan, aklında evlilik düşüncesi olmadığı için o an sırayı önemsememişti. Kardeşinin mutluluğunu düşünmüştü. Şu an bundan pişmanlık duyuyor olabilirdi. Neler yaşadığını bilemezdim, tek bildiğim ona yardım etmek istediğimdi.

 

Onun mutlu olması için elimden geleni yapacaktım çünkü o da benim için yapmıştı. Bir karşılık olarak düşündüğüm için değil, istediğim için yapacaktım bunu. Arkadaşımın mutlu olmasını istediğim için de yapacaktım. Ozan ile Sıla, benim gözümde birbirleri ile iyi anlaşacak bir ikiliydi. Umarım öyle olurdu.

 

 

Loading...
0%