Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@veskerazem

 

 

ŞEGAF 2

Cihan’a “Hoş geldiniz,” deyip karşısındaki koltuğa oturdum. “Hoş buldum,” diyerek kafasını salladığında çoktan karşımdaki yerini almıştı. Bakışlarımı ona, Cihan Aslan’a, değdirmeden edilen sohbeti dinlemeye başladım. Babam “Nasılsın Hamit?” diye sorarak tespihini çekmeye devam etti.

“İyiyim, çok şükür. Siz nasılsınız?” Annem Hamit amcaya bakarak gülümsedi ve cevabı o verdi. “Bizde iyiyiz çok şükür.” Annem Cihan Aslan’a bakıp “Sen nasılsın oğlum?” diye sordu. Şimdi hepimizin gözü onun üzerindeydi ve vereceği cevabı bekliyorduk. “Sizi gördüm daha iyi oldum, Hülya teyze.” Annem ve babam onun cevabından memnun kalarak gülümsediler. Babam Cihan’a “İşler nasıl gidiyor?” diye sordu. “Ne zamandır gelmiyorsun buralara, bir sıkıntı mı var?”

“Bir sıkıntı yok Yusuf amca, ben tüm dosyaları aynı zaman aralığına koydum; erken bitsin de burada daha çok kalabileyim diye. Yoğun olunca gelemedim buraya ama rahatladım şimdi. Bir aksilik çıkmazsa iki ay buradayım.”

“İyi iyi, ailen de çok özlüyor seni. Yalan söylemeyeyim, bizde özledik. Çalışmaya başladığından beri yüzünü gören cennetlik.” Babamın söylediğine gülüp bana bakmakta olan Zübeyde teyzeye baktım. “Ben çayları getireyim,” diyerek ayaklandım. Sena da “Yardım edeyim,” diyerek ayaklandığında annemin bakışlarından doğru zamanda ayaklandığım anlaşılıyordu. Salondan çıkmadan önce Cihan’ın sesi duyuldu. “Sena, bana bir bardak su getirebilir misin zahmet olmazsa? İlacımı içmem gerekiyor da.”

“Getireyim Cihan ağabey.” Salondakiler Cihan’ın ilacını konuşurken dinlemeyip salondan çıktık. Ben çayı bardaklara doldururken Sena da suyu götürdü. Hazırladığım tepsiyi alıp içeri girdim ve Sena’nın misafirlerin önüne koyduğu sehpalara yöneldim. Önce Hamit amca ve Zübeyde teyzenin çayını ikram ettim sonra Cihan’ın, ardından da anne ve babamın. Annemin yanındaki boş yere oturduğumda Zübeyde teyze çayından bir yudum alıp bana döndü. “Sen ne yapıyorsun Verda, günün nasıl geçiyor?”

“Okula gidip geliyorum işte, Zübeyde teyze. Tüm günüm böyle geçiyor. Başka bir şey yapmaya vakit kalmıyor açıkçası.” Hafifçe hayıflandığımda gülüp çayından bir yudum daha aldı. “Bunlar güzel ve rahat zamanların,” diyerek eşine baktı. “Ben Hamit’le evlendiğimde de çalışıyordum. Evlilik ve iş o kadar yıpratıyor ki…” Zübeyde teyze emekli olmadan önce ebelik yapıyordu. Defalarca bir kızın mesleğinin olmasının önemini kendi hayatı üzerinden anlatmıştı. Onun uyarılarını dikkate almıştım.

“Evlilik demişken,” diyerek söze girdi Hamit amca. “Var mı size kısmet?”

“Yok, Hamit.” Babam gülümseyerek tespihine bakmaya başladı. “Birkaç defa söyleyen oldu ama ben uygun görmedim. Şimdi diyeceksin ki, Verda’nın uygun görmesi lazım, senin değil. Önce benim gelen kişinin kişiliğini beğenmem lazım, içim ısınırsa kızıma da öneririm. Son kararı Verda verecek elbette ama onun önüne doğru bulmadığım adayları çıkaramam.”

“Haklısın,” dedi Hamit amca. “Verda kızım kimi isterse onunla evlenir.” Sadece tebessüm etmekle yetindim. Zübeyde teyze “Evlenmeyi düşünüyor musun?” diye sordu. Bu konuyu anne ve babamla da daha önce konuşmuş olduğumdan içim rahat bir şekilde cevap verdim. “Evet. Mesleğimi edindim, kendim için belirlediğim hedefleri yerine getirdim. Hepimiz çift yaratıldık neticede, yaratılış amacına uymamız lazım, evliliğe sıcak bakıyorum bu yüzden.”

“Verda’m çok güzel düşünüyor,” diyerek yüzüme bakan babama gülümsedim. “Kızlarını çok güzel yetiştirmişsin, Yusuf.” Babam bakışlarını benden çekip Hamit amcaya baktı. “Ben de büyümelerine yardım ettim ama onları asıl büyüten Hülya. Onun güzelliği, kızların yetiştirilme tarzına da yansıdı.” Annem ve babam severek evlenmişlerdi. Annemin anlattığına göre babam, atandığını ilk öğrendiğinde ailesiyle birlikte giderek anneme talip olmuştu, aynı gün söz kesmişler, hemen de evlenmişlerdi.

Boşalan bardakları gördüğümde “Çayını tazeleyeyim mi Hamit amca?” diye sordum. Kafasını salladığında “Seninkini Zübeyde teyze?” dedim. “Olur, canım,” diye cevap verdiğinde ayağa kalktım. Cihan’la yaşlarımız yakındı, ona nasıl hitap edeceğimi bilemeyerek “Sizinkini de tazeleyeyim mi?” diye sordum, elimdeki tepsiyle önünde durdum. “Olur,” deyip bardağını tepsinin içine koydu. Konuşmadan önünden çıkıp mutfağa gittim. Bardakların yerini karıştırmadan çayları koyup geri döndüm ve sırayla dağıttım. Koltuğa oturduğumda Sena salondan çıktı ve babamın çayını tazelemiş şekilde geri döndü. Annem, akşam çay içmeyi sevmezdi bu yüzden çayının tazelenmesini istememişti.

Havadan sudan birkaç konu daha konuşuldu, defalarca çay tazeledim. Saatler ilerlerken üzerime binen ağırlıkla kolumu koltuğun kenarına yasladım. Bakışlarım Hamit amcadan kayıp Cihan’a ulaştığında bana baktığını gördüm. Kafasını anında çevirdiğinde bende aynısını yaptım. Cihan hakkında bir elin parmaklarını geçmeyecek bilgilere sahiptim, fazlası yoktu. Fazlasını merak ettiğim zamanlar olmuştu ama kimseye sormamıştım. Ne kendimi ne de onu zan altında bırakmak istememiştim. Toplumumuz yanlış anlaşılmalara hemen kanacak bir toplumdu, bu yüzden hep dikkatli olmak zorunda kalmıştım. Benim amacım farklı olsa da, her an yanlış anlayabilirlerdi. Cihan’a karşı bir ilgim yoktu, sadece merakım vardı. Ailelerimiz hep yan yana gelirlerdi, dolayısıyla bizde gelirdik. Bir merhabalaşmanın ötesine geçmemiştik. Hiçbir zaman geçmemiştik.

Oturuşumu dikleştirip koltuğa yaslandım. Yatsı ezanına az bir vakit kaldığında babam “Camiye gitmem lazım,” diyerek oturduğu koltuktan kalktı. “Bizde geleceğiz camiye.” Hamit amca ve Cihan’da ayağa kalktıklarında salondan çıkmaya başladılar. Arkalarından baktım, aralarında en kısası babamdı. Cihan’ın ise uzun bir boyu ve düzgün bir fiziği vardı. “Ezandan önce mutfağı toparlayayım,” diye kısık sesle konuşup babamları yolcu etmek için kapıya yaklaştım. Üçü de ayakkabılarını giyindiklerinde “Allah kabul etsin,” diyerek kapıyı yavaşça kapatmaya başladım. Babam ve Hamit amca “Âmin,” deyip apartmandan çıkarken sona kalan Cihan “Sağ ol,” dedi, babamları takip edip apartmandan çıktı.

Kapıyı kapatıp mutfağa ilerledim. Bulaşıkları makineye yerleştirip tepsiyi temizledim. Çayın durumunu kontrol edip mutfağa baktım, düzenli göründüğünde kanaat getirdiğimde oradan çıkıp banyoya ilerledim. Abdestimi tazeleyip salona geri döndüğümde annemleri sohbet ederlerken buldum. “Verda, mesajın geldi.” Annemin söylediğiyle birlikte kısa bir an telefonumu aradım ve koltuğun kenarında bulduğumda hemen elime aldım. Lise arkadaşlarımla olan grubumuza gelen mesajı okumaya başladım.

Ravza: Kızlar!

Ravza: Yarın kahvaltıya gidelim mi?

“Anne yarın bir işin var mı?” diye sorarak anneme baktım. “Yok,” dediğinde cevap yazdım.

Verda: Öğleden önce boşum, gidebiliriz. Ama sonra dersim var.

“Kızlarla kahvaltıya gideceğiz,” dediğimde annem kafasını salladı. “Sonra da okula gideceğim.”

“Tamam.” Ezan okunmaya başladığında gruba gelen mesajları okumaya devam ettim.

Merve: Bana uyar.

Sıla: Bana da uyar.

Ravza: O zaman yarın görüşürüz.

Verda: Görüşürüz.

Son mesajı attığımda Ravza buluşacağımız yerin ismini ve adresini yazmıştı. Telefonu kapatıp seccademi aldım. Sırayla seccadeleri serdiğimizde Zübeyde teyze de bizimle birlikte kılmaya başlamıştı. Hep beraber namazımızı kılıp bitirdiğimizde Kuran okumak için odama geçtim. Kaldığım sayfadan okumaya başladığımda parmaklarımla da takip ettim. Zil çaldığında okumamı kesmeden okumakta olduğum sayfayı bitirdim. Dua ettikten sonra Kuran’ı kalbime bastırarak odadan çıktım. Kapıyı kapatıp kafamı çevirdiğimde ailemle vedalaşan misafirlerimizi gördüm. Yanlarına gidip Sena’nın kulağına eğildim ve ayakkabıları düzenlemesini söyledim. Sena gittiğinde Zübeyde teyzeye sarıldım. Salondan çıkıp koridorda ilerlemeye başladılar. Hızlıca ilerleyip kapılarını açtım. Vestiyerin aynasından kendime baktığımda Kuran’ı hâlâ bırakmadığımı görüp hafifçe tebessüm ettim. Tek elimle Kuran’a sarılmış, tek elimle kapıyı açmıştım. Ayakkabılarını giyip bize baktılar. “Bize de bekleriz, Hülya.”

Annem Zübeyde teyzeye “Geliriz inşallah,” cevabını verdi. “Allah’a emanet olun,” diyen ise babamdı. “İyi akşamlar,” dediğimde diğerleri güldü, Cihan Aslan kafasını aşağı yukarı salladı. “İyi akşamlar,” dediler ve gözden kayboldular. Kapıyı kapattığımda annemle birbirimize baktık. “Acıktınız mı?” diye sorup babama baktı. “Biraz,” dediğimde babam “Ben aç değilim,” diyerek salona döndü. “O zaman siz Sena’yla kendinize hazırlayın, yiyin.” Anneme kafamı sallayıp odamıza gittim. Sena’yla birlikte mutfağa girdiğimizde kapıyı kapattı. “Abla,” diyerek yaklaştı. “Ne oldu, niye kapattın kapıyı?”

“Sana bir şey söyleyeceğim,” dediğinde ona baktım. “Söylesene Sena!”

“Cihan ağabey hep sana baktı.” Ona anlamayarak baktım. Bakışlarımı fark edip “Sen sohbet ederken falan hep gözü sendeydi. Birkaç defa bana yakalandı ama sana bakmaktan da vazgeçmedi.”

“Ben hiç fark etmedim bana baktığını.”

“Adama bakmamak için savaş veriyordun resmen,” dediğinde hafifçe omzuna vurdum. “Öyle bir şey yapmıyordum. “Yapıyordun,” diye direttiğinde mutfağın kapısı açıldı. Annem içeri girip kapıyı kapattı ve “Kızlar, oturun bir,” dedi. Sandalyelere oturduğumuzda adımı söyledi. Sena ile ona bakmaya başladığımızda o da konuşmaya başladı. “Hamit bugün babana imalarda bulunmuş.”

“Ne iması?”

“Cihan’ın evlenme yaşının geldiğinden falan bahsetmiş buraya gelirken. Zübeyde de sana sordu zaten…” konuşmayı kestiğinde “Devam et anne,” diyerek teşvik ettim. “Sanırım cihan için seni düşünüyorlar.”

Sessiz kalıp bir süre düşündüm. “Ne söyleyebilirim anne?” diye konuştum, sessizliği bozarak. “Allah’ın dediği olur.”

“Öyle de kızım…” Sena annemin konuşmasına izin vermeyerek “Bence yakışırlar,” diye söze atladı.

“Sena!” diyerek yalandan kızdım. Duygularım belirsizdi. Ne cihan’a ne de ailesine kötü hisler besliyordum, aksine o aileyi seviyordum.

“Verda,” dediğinde anneme baktım. “Kızım, sen bu konuyu bir düşün. Baban, seninle konuşmamı istedi. Bu gece düşün, yarın kararının olumlu mu olumsuz mu olduğunu söyle. Eğer bana ya da babana bu konuyla alakalı gelirlerse senin düşüncene göre hareket edeceğiz. Cevabı o şekilde vereceğiz.”

“Tamam,” diyerek kabul ettim. “Hadi siz karnınızı doyurun. Ben babanın yanına gidiyorum.” Annem çıktığında Sena ile baş başa kaldık. Tost yaptık, vişne suyu içerek tostları yedik. Odamıza girdiğimizde Sena ödevlerini yapmaya başladı. Dolabın önünde durup kendime yarın için kıyafet seçtim, çantamı hazırladım. Canım sıkıldığında annemlerin yanına gittim. Onları telefonda amcamla konuşurken yakaladığımda bende amcamla kısa bir sohbet ettim. Yanlarından ayrılıp odama döndüğümde Sena’yı okul çantasını hazırlarken buldum. Ona hiçbir şey söylemeden sandalyeyi kendime doğru çekip oturdum. “Düşünüyor musun?” diye soran Sena’ya “Hayır,” dedim. “Daha düşünmeye başlamadım. Canım sıkılıyor.”

“Uyu biraz istersen.”

“İşini hallet de uyuyacağım.” Işıklar açıkken asla uyuyamıyordum. Bu nedenle onu beklemem gerekiyordu. “Tamam. Az kaldı.” Sadece kafamı salladım. Sena işlerini bitirdiğinde banyoya gidip dişlerimi fırçaladım, cildimi bakım yaptım. Odaya girip kapıyı kapattım ve üzerimi çıkardım. Yatağın içine girdiğimde telefonumu kontrol edip komodinin üzerine bıraktım. Bacaklarımı kendime çekip elimi başımın altına koyduğumda annemin bugün söylediği konuyu düşünmeye başladım.

Cihan iyi bir adamdı. Onun hakkında kimseden kötü bir cümle duymamıştım. Ailesi buraya taşındığından beri iletişim halindeydik, ailesini de tanıyordum. Adı hiçbir zaman bir kızla anılmamıştı. Saygılı biriydi, insanların sınırlarını ihlal etmezdi. Nerede ne konuşacağını bilirdi. Benim bildiğim kadarıyla kişilik özellikleri güzeldi fakat bilmediklerim de vardı. “Bilmediklerimi öğrenmek istiyor muyum?” diye kendi kendime sordum. Bu soruya cevabım evetti. Belki de o da beni bilmek istiyordu ve bu yüzden evimize gelmişti. Cihan, burada olsa da evimize çok sık gelmezdi.

Cihan’la olacak evlilik ihtimalini düşündüm. Kendi açımdan evlenmekte bir sıkıntım yoktu. Tanımadığım insanlara da güvenemezdim. Cihan’ı az da olsa tanıyordum, bu yüzden hanesine bir puan ekledim. Ailem de tanıyıp seviyordu, hanesine bir puan daha ekledim. Sena’nın dediğine göre bugün defalarca bana bakmıştı, bu beni hem tedirgin etmiş hem de merak ettirmişti. Bana bakarak ne amaçladığını ondan öğrenmek istiyordum.

Yatakta sola dönüp düşünmeye devam ettim. Birlikte olduğumuz sadece birkaç anı vardı. Evlerimiz ve ailelerimiz yakın olsa da onunla birbirimize uzaktık. Düşünmekten sıkılıp sırtüstü düz yattım. Onun hakkında bildiklerim ve onunla beraber olduğum anılar sınırlıydı, dönüp dolaşıp aynı kapıya çıkıyordum. Denemekten zarar gelmez, diye düşündüm. Ortada kesin hiçbir şey yoktu, akışına bırakma kararı aldım. Bana evlilik yolunda adımlamak istediğini söylerse ona eşlik edecektim. Yolun sonuna kadar gidecek ve bir karar verecektim. Elbette ki vereceğim karar Allah katında belliydi ama ben bunu bilmeyecektim.

Zihnimi rahatlatarak gözlerimi kapattım. Bedenimin saniye geçtikçe gevşemesini izledim. Uykuya sarıldım, gerçeklikten sıyrıldım.

Gözlerimi sabah ezanıyla birlikte araladım. Şakaklarıma vuran ağrı gözlerimi açmama engel oluyordu. Şakaklarımı ovalayıp defalarca burnumdan nefes aldım. Gözlerimi açıp yataktan kalkarken “Sena!” diye seslendim. “Efendim,” diye söylendiğinde “Namaza kalk hadi,” dedim ve odadan çıktım. Kafamı çevirdiğimde Sena’nın uyanıp yatakta oturmaya başladığını gördüm. Abdestimi alıp döndüğümde kıyafetimi giyindim. Salona gidip seccademi serdim ve namazımı kılmaya başladım. Namaz bitiminde Kuran okudum ardından mutfağa gidip ilaç aldım. Vaktimiz bol olsun diye kızlarla erken buluşacaktık. Odama dönüp gruba günaydın mesajı attım ve kıyafetimi giyinmeye başladım. Sena’da okuluna hazırlanmaya başlamıştı. O benden önce hazırlanıp beni beklemeye başladı.

Giyinmeye devam ederken annem kapının arkasından adımı seslendi. Kapıya yaklaşıp cevap verdiğimde “Karar verdin mi?” diye sordu. Neyden bahsettiğini biliyordum. Kendimden emin olarak cevap verdim. “Verdim.”

“Kararın ne?”

“Olumlu,” dediğimde kapıyı araladı. “Babanla benim kararımızda olumluydu,” dedi.

“Biliyorum,” diyerek gülümsedim. “Tamam, hazırlanmaya devam et sen.” Kapıyı kapatıp beni kendimle baş başa bıraktı. Zihnimde bir soru işareti yoktu, içim rahattı.

Pembe bir etek giyip beyaz gömleğimle kombinledim. Gömleğimde renkli küçük yıldızlar vardı. Çiçekli, tozpembe rengindeki şalımı yapıp saati kontrol ettim. Çantamı alıp evden çıktım ve Sena’yı okuluna bıraktım. Kızlarla buluşacağımız yere gidip arabadan inmeden onlara mesaj attım.

Verda: Kızlar neredesiniz?

Sıla: Ravza’nın arabasıyla geliyoruz. Az kaldı.

Verda: içeri girmeden beni bekleyin. Arabada bekliyorum sizi.

Sıla: Tamam.

Telefonumu kenara bırakıp dışarıyı seyrederek arkadaşlarımı beklemeye başladım. Sıkılıp arabadan indim. Arabayı kilitlediğimde etrafıma bakındım. Ravza’nın aracının yaklaştığını gördüğümde dudaklarımda istemsizce bir tebessüm oluştu. Arabayı benimkinin yanına park etti. Arabadan inip yanıma geldiklerinde tek tek sarıldık. Konuşarak içeri girdiğimizde verandadaki masaya geçtik, siparişimizi verip konuşmaya devam ettik. Siparişimiz geldiğinde bir anlığına sustuk.

Sohbetimize kaldığımız yerden kahvaltımızı ederek devam ettik. Günlük rutinlerimizden bahsederken Merve “Size bir şey söylemem gerek,” diyerek konuşmamızı böldü. Ona merakla baktığımızda “Evleniyorum,” dedi.

Lokmamı zorlukla yutup “Nasıl?” diye sordum. “Ne zaman?”

Sıla, “Kiminle?” diye sorduğunda Merve anlatmaya başladı. “Görücü gelmişti, konuştuk, tanıştık. Anlaştık. Sonrasında aileler tanıştı. Haftaya sözüm var.”

“Çok sevindim,” deyip arkadaşımın omzunu okşadım. “Umarım mutlu olursunuz.”

“Biraz bahset bakalım sözlünden.” Ravza konuştuğunda evet anlamında kafamızı sallayıp Merve’ye baktık. “Benden iki yaş büyük. İsmi Murat. Müezzin. Mahalledeki camiye yeni atandı. Evlenme gayesinde bulununca mahalledekiler beni önermiş. Uzunca konuştuk. Çok saygılı birisi, içim ısındı ona karşı. Hoşuma gitti yani.”

“Ne güzel işte,” diye söylendim. “Çok mutlu oldum senin adına.”

“Bende mutluyum, Verda.” Kahvaltımıza devam edip oradan ayrıldık. Ders saatim yaklaşıyordu. “Siz ne yapacaksınız şimdi?” diye sordum.

Merve konuştu. “Benim hazırlık yapmam lazım. Sözüme sizde geleceksiniz unutmayın.”

“Unutmayız, merak etme.”

Ravza ve Sıla da cevap verdi. “Bizde temizlik yapacağız evde.”

“Benimde dersim var. Ben dersime gideyim, sizde işleriniz halledin.”

Ravza “Aynen öyle yapalım,” dedi. Arabalara binip oradan ayrıldık. Okuluma gidip derslerime girdim. Çıkışta Sena’yı alıp annemi aradım. Açmadığında ısrar etmeyip eve doğru arabayı sürmeye başladım. Sena “Nasıl geçti buluşman?” diye sordu.

“Güzel geçti. Merve sözleniyormuş, haftaya yanına gideceğim.”

“Belki sende yakında sözlenirsin?” diyerek kafasını eğdi ve bana baktı. “Belki,” deyip arabayı park ettim. Apartmana birlikte girdiğimizde asansörü çağırdık. Asansöre bindiğimizde Sena fotoğrafımızı çekti. Kapının önünde durup zili çaldığımızda evden konuşma sesleri yükseliyordu. Annem kapıyı açtı ve adımı söyledi. “Verda, kızım!”

“Anne?” diyerek sorarcasına ona baktım. Annemin cevap vermesine vakit kalmadan içeriden Zübeyde teyzenin sesi duyuldu. “Verda mı geldi, Hülya?”

 

 

 

 

Loading...
0%