Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@veskerazem

 

 

ŞEGAF 4

Aklım hâlâ rüyamdaydı. Rüyamın güzelliği bir yana anlamı kafamı karıştırmıştı. Tüm parçaları birleştirdiğimde çıkardığım sonuç Cihan’la yürüyeceğim bir evlilik yolu oluyordu. Gözlerimi kapattım ama uyuyamadım. Oflayarak doğruldum ve sırtımı başlığa yasladım. Yüzümüm ellerimin arasına aldım ve “Allah’ım hayırlı değilse zihnimin bulanmasına izin verme,” diye dua ettim.

Zihnim karmakarışıktı. Aniden gelişen olaylar için bir karara varsam da devamında ne olacağı hakkında düşünüp duruyordum. Cihan ve ailesi evlilik amacıyla bize gelirlerse onlara cevabımızın olumlu olduğunu söyleyecektik, evet, ama ya onlar Cihan için değil de bir başkası için beni düşünmüşlerse? Bu ihtimal üzerine düşündüm. Cevabım sadece Cihan için oluyor, tanımadığım biri için beni düşünmüş olmaları fikri beni tedirgin ediyordu. Sürprizleri ve belirsizliği sevmiyordum.

Telefonumu aldım ve kafamdaki soru işaretlerini giderebileceğim bir video aramaya koyuldum. Sohbet tarzı kısa bir video bulduğumda üzerine tıkladım. Genç bir kadının kendi evliliğinin arifesinde yaşadıklarını anlattığı bir videoydu. Kulaklığımı taktığımda video çoktan başlamıştı. Başa sarıp dikkatle dinlemeye başladım. Kadın endişelerinden bahsettikçe kendi endişelerim gün yüzüne çıkıyordu. Endişelerimiz kendimiz için değil karşı taraf içindi. Karşı tarafı tam olarak bilemediğimizden endişeleniyorduk. Kadın “Endişelerimi görüp kendimi geriye çekmedim, eş adayımı tanımaya karar verdim. Onu tanıdım, onu sevdim. O andan sonrası ışık hızıyla yaşandı zaten,” dediğinde biraz da olsa rahatladığımı hissederek videoyu kapattım. Saati kontrol edip ezana üç saatten fazla olduğunu gördüğümde geri yatar pozisyona geçtim. “Allah’ım bana rahatlık ver, endişelerimi gider,” dedikten sonra gözlerimi kapattım. Bu defa zihnimin içi rahatladığından uyuyabildim.

Alarmı duymamış olmalıydım ki adımın seslenilmesiyle uyandım. Sena elini omzuma koymuş sıkıyor, “Abla?” diye sesleniyordu. Hiçbir şey söylemeden yataktan çıkıp banyoya girdim. Her ay düzensiz olduğum o döneme girdiğimi gördüğümde temizliğimi yapıp banyodan çıktım. Odada hazırlanan Sena’nın yanına gidip “Ben kılmıyorum,” dedim. Anlayıp kafasını salladığında camı açıp içeri hava girmesini sağladım. Mutfağa giderek çay koydum ve odaya dönüp camı kapattım. Yatağımı toplayıp içeri giren Sena’ya baktım. Aynı anda odadan çıkıp mutfağa gittik, ben kahvaltı masasını hazırlarken o da çayı demledi. Ailecek yaptığımız kahvaltının ardından annem ablam için hazırlık yapacağını söyledi. “Kalıp yardım etmek isterdim ama okula gitmem lazım. Keşke başka bir gün çağırsaydık,” dedim.

“Bir şey olmaz, Verda hiç yemek yapmıyor değilim ya!” anneme sadece gülümsedim. Babam annemin yanına gelip “Ben sana yardım ederim,” dedi. “Damat da geliyor değil mi?”

Annem “Evet,” deyip babamın kolunu okşadı. Gülümsüyordu. İkisine de her baktığımda birbirlerine olan sevgilerinin bitmediğini, asla da bitmeyeceğini görüyordum. Anne ve babamla vedalaşıp Sena’yla birlikte evden çıktık. Onu okuluna bırakıp kendi okuluma yöneldim. Yol kenarında gördüğüm satıcıyla birlikte durup birkaç tane simit aldım. Okulun bahçesine arabayı park edip okula girdim. Nöbetçi öğrenci yanıma gelip “Günaydın,” dediğinde ona gülümseyerek karşılık verdim ve simit ikram ettim. Teşekkür edip “İyi dersler,” dediğinde yanından uzaklaşıp merdivenleri çıktım. Okul müdürünü görüp selam verdiğimde kısaca sohbet ettik. Öğretmenler odasına girdiğimde arkadaşlarımı bir arada buldum, anlaşılan bu defa en geç ben gelmiştim. Simitleri masaya koyup üzerimdeki ceketi çıkardım. Fadime çayları getirdiğinde yanlarına oturdum ve sohbetlerine ortak oldum.

Ders zili çalsa da hiçbirimiz ayaklanmadık. Çayımın son yudumunu içip kalktım, dolabıma gidip kitaplarımı aldım. Arkadaşlarım da kalktığında hep birlikte bulunduğumuz yerden çıkıp koridorda ilerledik. Şimdi derse gireceğim sınıf alt kattaydı, onlar yukarı çıkarken aşağı inip sınıfın önünde durdum. Kapıyı açtığımda öğrenciler ayağa kalktı. “Selamünaleyküm,” deyip masamın yanında durdum. “Aleykümselâm,” deyip sıralarına oturdular. “Nerede kalmıştık?” diye sorup cevap aldığımda kitaptan o sayfayı açtım. Örnek metni okuması için birini görevlendirip sınıf defterini doldurmaya başladım. Okumayı bitirdiğinde yoklamayı alıp konuyu anlatmaya başladım.

Kendi açımdan verimli geçen dersin ardından zil çaldığında sınıftan çıktım. Şu an bulunduğum katta nöbetçiydim. Bir ileri bir geri koridoru turlarken kollarımı birbirine doladım. Koşuşturan çocuklara bakıp yanıma gelenlere dikkat kesildim. Ellerindeki test kitaplarından bir soru gösterip çözmemi istediler. Soruyu anlatarak çözdüğümde teşekkür edip gittiler. Zil çaldığında hepsinin sınıflarına gitmelerini bekledim. Herkes sınıfına girdiğinde ve ders zili çaldığında aynı sınıfa geri girdim. Dersi anlatmaya kaldığım yerden devam edip konuyu bitirdim. Kalan dakikaları öğrencilerle sohbet ederek geçirdiğimde zilin çalmasıyla gülümsedim. Koridora çıkıp anneme mesaj attım. Ablamın geldiğine dair dönüş aldığımda telefonumu önlüğümün cebine koydum. Nöbet vaktimin dolmasıyla birlikte yukarı çıkıp kitabımı aldım. Ders anlatacağım sınıfa gidip tüm günü bu tempoda geçirdim.

Eve dönmek için okuldan çıktım. Sena’nın okulunun önünde durup arabanın camını açtım. Rüzgârın yüzümü okşamasına izin verip kardeşimi beklemeye başladım, gelip arabaya bindiğinde “Yeğenimi özledim hızlı sür abla!” diye konuşmaya başladı.

“Emrin olur,” diye dalga geçip güldüm. Eve yaklaştığımızda Sena çantasını kucağına aldı. Arabayı park ettiğimde aynı anda indik ve apartmana girdik. Sena kapıyı çalıp açılır açılmaz içeri koştu. Bebeği n uyuma ihtimaline karşı uyandırmamak için bağırmadı ama heyecanını da gizleyemedi. “Taha nerede?” diye sorduğunda peşinden gittim. Ablam kucağındaki bebeği Sena’ya uzattığında Sena Taha’yı alıp sarıldı. Ablamla birbirimize “Hoş geldin,” deyip sarıldık. Taha’yı kucağıma aldığımda Sena üzerini değiştirmeye gitti. “Nasılsın abla?” diye sorup koltuğa oturdum. Yeğenimi kollarıma yatırıp saçlarını okşadım. “Açıkçası çok yorgunum Verda. Bu minik adam mahvediyor beni!”

Annem aramıza katılıp konuşmaya başladı. “Küçücük boyu var türlü huyu var diye boşa dememişler.” Karşımdaki koltuğa ablamın yanına oturdu. “Ben sizi ne zorluklarla büyüttüm biliyor musunuz?” diye söylendi. Ablamla ikimiz gülüp kafamızı salladık. “Ben artık anlıyorum anne seni,” dedi ablam. “Oğlum sağ olsun.”

“Torunumu biraz da bana ver Verda,” deyip ellerini uzattı. İlk torun olmak böyle bir şeydi. Taha yanımızda olduğunda elden ele dolaşıyor bir dakika rahat bırakılmıyordu. Taha’yı anneme verip “Eniştem ne zaman gelir?” diye sordum.

“Yedide burada olur. Namaza camiye gidip sonra babamla birlikte buraya gelecek.” Bir şey söylemeden kafa sallayarak onayladım. Taha ağlamaya başladığında ablam onu alıp karnını doyurdu. Minik parmakların ablamın kıyafetini sımsıkı tutmasını gülümseyerek izledim. “Okul nasıl gidiyor, Verda?”

“İyi gidiyor abla. Biraz yoruyor ama sorun olmuyor. Seviyorum ya hiçbiri bana kötü hissettirmiyor.” Ablam gülümseyerek bana baktığında annem ayaklandı. Zübeyde’ye iğne oyası örneği götürecektim, unuttum. Onu bırakıp geleyim, kadına söz verdim.”

Ablamla aynı anda “Tamam,” dedik. Annem evden çıktığında annem koltuğa vurarak yanına gelmemi söyledi, yanına oturduğumda “Annem bir şeyler anlattı,” diye konuşmaya başladı. “Evlilik yolu mu gözükmüş benim kardeşime hı?”

“Sanırım öyle,” diyerek kafamı iki yana salladım. “Bilmiyorum abla. Kesin bir şey yok ama olmaz diyebileceğim bir şey de yok. Sıkıştım kaldım bu durumun ortasında.”

“Acele edip kendini strese sokma. Canını sıkma, netleşir zaten.”

“Umarım bir an önce netleşir. Çok düşünüyorum.”

“İlk defa oluyor tabii,” diyerek güldü. “Verda, ne kalbinin sesini bir kenara at ne de mantığını. Ortak bir yol bul ve öyle ilerle.”

“Tamam,” dediğimde ablam kucağında uyuyan yeğenimle birlikte ayağa kalktı. “Şunu yatırayım da rahatça uyusun,” dediğinde önden ilerleyip odanın kapısını açtım. Taha’yı yatağıma yatırıp üzerini örttü. Sena da bizimle birlikte odadan çıktığında bebek yalnız kaldı. Salona geçtiğimizde Sena ikimizin yüzüne bakıp “Ben size kahve yapayım,” dedi. “Size bakınca genç olduğumu bir kere daha anladım.” İsmini söyleyerek ona yalandan kızdığımızda “Tamam tamam,” diyerek kaçıştı. Ablamla gülerek yan yana oturduğumuzda kapı tıklatıldı. Kalkıp kapıyı açtım ve annemle birlikte salona döndüm. “Zübeyde teyze nasıl, verdin mi oyanı?”

Annem, ablamın sorusuna kafa sallayarak cevap verdi. “Verdim, verdim. Senin geldiğini söylediğimde çaya davet etti.”

“Olur, gideriz,” dedi ablam. Hep beraber giderdik ve büyük ihtimalle Cihan’la karşılaşırdık. Onunla karşılaşacak olmam o an için beni heyecanlandırdı, kısa bir süre sonra karnıma ağrı girdi. Hem gitmek istiyor hem gitmek istemiyordum. Adımın söylenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. “Kahven soğuyacak,” diye uyardı ablam. Fincanı elime alıp yudumlamaya başladım, annemle ablamın yaptığı sohbete kulak kabarttım. Ablam Taha’dan bahsederken annem bizden örnek veriyordu.

Eniştem ve babam camiden geldiklerinde hemen yemek yemeye başladık. Yemeğimi erkenden bitirdiğimde Taha’yı kucağıma alıp gezdirmeye başladım. Yemekten sonra mutfak toplandığında sırayla evden çıktık. Karşı apartmana yönelip ikinci kata ulaştıktan sonra babamın zile basmasını bekledik. Kapı açılıp içeri alındığımızda selamlaştık ve koltuklara oturduk. Salonun içerisinde gözlerimi gezdirdim. Her geldiğimde bunu yapar kendime oyalanacak bir şey bulurdum. Bizi sadece Zübeyde teyze ve Hamit amca karşılamıştı, Cihan’ı görmemiştim. Anahtarın tıkırtısı duyulduğunda kimin geldiğini bilsem de kafamı o yöne çevirdim. Cihan, dizlerinin bir karış üstünde biten siyah ceketi ve evrak çantasıyla kapıyı aralayıp içeri girdi. Bakışlarımız buluştuğunda oyalanmadan kafasını çevirdi ve salona girip “Hoş geldiniz,” dedi. “Geleceğinizi bilsem daha erken gelirdim.”

Babam “Nereye gittin ki oğlum?” diye sordu.

“Ofise gittim,” diye cevap verdi. “Birkaç eşyam kalmıştı onları aldım.”

Babam “İyi yapmışsın,” diye mırıldandığımda, Zübeyde teyze “Çaylara bakayım,” diyerek doğrulmaya çalıştı. Annem “Sen otur, Verda bakar,” diyerek arkadaşını durdurduğunda gözlerimi devirmemeye çalışarak ayağa kalktım. “Evet, Zübeyde teyze, yabancı mıyım sanki! Biliyorum her şeyin yerini.”

“Tamam, o zaman,” dediğinde salondan çıktım. Cihan “Şunları odama bırakayım deyip yürümeye başladığında arka arkaya yürüyorduk. Koridorun bir ucunda onun odası diğer ucunda mutfak vardı. Mutfağa girdiğimde odasına yöneldi. Çayın kaynadığını görüp demlediğimde içeri birisi girdi. Cihan’a kısa bir bakış atıp işime döndüm. “Verda?” dediğinde ona döndüm ve “Efendim,” dedim. “Konuşmak istiyorum,” dediğinde bedenim gerildi ve heyecanlandı. “Ne hakkında konuşmak istiyorsun?”

“Benim hakkımda, yani senin-“ Konuşmakta zorlanıyordu, nefesini verip devam etti. “Eğer izin verirsen bizim hakkımızda konuşmak istiyorum.”

“Dinliyorum,” dediğimde iki adım atarak yaklaştı. “Ben, senden hoşlanıyorum.” Kurduğu cümleyle birlikte ona bakakaldım. “Nasıl?” diye sorup gözlerine bakmaya devam ettim. “Senden hoşlanıyorum,” dedi. “Yıllardır, sadece senden hoşlandım.”

“Yıllardır diyorsun ama şimdi söylüyorsun?” diye kısık sesle konuştum. Zübeyde teyzenin soruları, Hamit amcanın yaptığı imalar… Şimdi sebebini anlamıştım. “Ben seni bekledim. Hayallerini gerçekleştirmeni, sıranın gönlüne gelmesini bekledim. Biliyorum, çok ani oldu. Gözlerinden bana karşı bir şey hissetmediğini de anlayabiliyorum. Ben seninle bir yola girmek istiyorum, Verda. Eğer istersen, senin istediğin şekilde yürürüm o yolda. İstemezsen de ailemle konuşur öyle bir yol olmadığını söylerim.”

“Cihan,” diyerek ona ilk kez adıyla hitap ettim. Her zaman ona siz diye hitap ederdim. Buna takılmadım. “Bana biraz zaman ver, lütfen.”

“Sen nasıl istersen,” deyip su şişesine uzandı. “Su içip çıkacağım,” diye bilgilendirdi. Gülümseyerek şaşkınlığımı üzerimden attım. “Burası sizin mutfağınız,” diye mırıldandım. “Bana bir şey söylemene gerek yok.”

“Rahatsız olabilirsin,” dedi söylediklerime karşılık. “Seni rahatsız etmek istemiyorum.”

“Beni rahatsız etmiyorsun,” deyip kafamı iki salladığımda demlikle karşılaştım. “Çayı unuttum!” diyerek kendime kızdım, altını kapatıp demliğe uzandığımda “O ağır oluyor ben getiririm,” diyerek konuştu. Düşüncesi tebessüm etmemi sağlarken sadece “Tamam,” deyip hazırlanan tepsiyi aldım. Ben önde o arkada salona girdiğimizde Zübeyde teyze elimdekini aldı, Cihan demliği yerine bırakıp koltuğa oturdu. Çayımı alıp koltuğa oturduğumda karşımdaki Cihan’a bakmamaya çalışarak zihnimi oyalamaya başladım. Bana, benden hoşlandığını söylemişti. Cihan benden hoşlanıyordu. Onu düşünürken ona bakmamak elde değildi. Siyah gömleği ve siyah pantolonuyla oldukça şık görünüyordu. Yüzü zaten güzeldi, saç şekli yüzüyle orantılıydı. Spor yaptığını belli eden kollarına bakarken onu çok incelediğimin farkına vararak bakışlarımı kaçırdım. Ailelerimiz konuşsalar da onları duymuyordum. Aklım başka yerdeydi, düşüncelerimi toparlayamıyordum. Görünüşe göre cihan’da öyleydi. Büyük ihtimalle vereceğim cevabı bekliyordu. Onu fazla bekletmek istemiyordum. Aslında vereceğim cevabın olumlu olduğunu biliyordum. O an hemen evet demek istememiştim. Madem bana karşı hisleri vardı, bunları ispat etmesi gerekecekti. Ondan bunu isteyecektim. İsteğimi yerine getirirse ona asıl cevabımı verirdim.

Taha’nın ağlama sesini duyduğumda bardağı sehpaya bıraktım. “Biz artık kalkalım, Hamit,” diyen babamla kendime daha çok geldim. “Torun durmuyor, sizi daha fazla rahatsız etmeyelim. Yine geliriz zaten.”

“Hep gelin,” diyen Hamit amca beni güldürdü. Vedalaşıp evden çıktığımızda bizi bekliyorlardı. Ailem gittiğinde ve Sena’yı beklemeye başladığımda “Hayırlı geceler,” dediğimde aynı karşılığı verdiklerinde kafamı salladım. Zübeyde teyze ve Hamit amca içeri girdiklerinde Cihan bana bakmaya başladı. “Karar verdin mi?” diye sorduğunda Sena da bizi dinliyordu.

“Bana olan hislerinin ispat et,” dedim. “Gerçek olduğuna inandığımda cevabımı söyleyeceğim.”

“Tamam,” diyerek anında kabullendi. “Ben babanla konuştum, bugün seninle konuşacağım hakkında. Kendini gizli saklı işler çeviriyormuş gibi hissetmene gerek yok.”

“Ama geldiğimizden haberin yoktu?”

“Ben size gelecektim öyle söyleyecektim. Bize geleceğinizi bilmiyordum.”

“Anladım,” deyip sustum. “Sana da hayırlı geceler o zaman.”

“Hayırlı olacak inşallah,” dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Sena’nın elinden tutup onu kendimle birlikte yürütmeye başladım. “Yavaş ol abla!” diye söylendi. “Hemen gidelim,” dedim. Karşıya geçip arabalarına binmekte olan ablamlarla vedalaştık. Eve girdiğimizde odama yöneldim, annem de peşimden geldi. “Ne konuştunuz?” diye sordu.

“Benden hoşlanıyormuş,” dediğimde annem gülüşünün saklamak üçün elini ağzına kapattı. “Ben hissediyordum zaten,” dedi. “Sen ne dedin?” diye sordu. “Duygularını ispat etmesini söyledim o da kabul etti.”

“Sen hâlâ sıcak bakıyor musun?”

“Evet,” diyerek örtümü açtım. “Sadece emin olmak istiyorum. Neler yapabileceğini görmek istiyorum.” Saçlarımı da özgür bırakarak omuzlarımdan aşağı salladım. Rahatlarken annemin bakışlarına karşılık verdim. “Babama söylemiş zaten bugün benimle konuşacağını.”

“Biliyorum, baban bana söyledi. Seni o yüzden mutfağa yolladım.”

“Keşke bana da haber verseydin!” dediğimde “Heyecanı kalmazdı,” diye dalga geçti. “Ben yatıyorum, sizde fazla ses yapmayın.” Odadan çıktığında üzerimi çıkardım. Yatağın üzerine oturup Sena’nın gelmesini bekledim. Yarın sabah okula gitmeyecektim. Sena da geldiğinde ışığı kapatıp yataklarımıza girdik. Tüm günün kritiğini yapmaya başlarken Sena konuştu. “Abla, Cihan abiye baktığını fark ettim bugün.”

“Sen hep bizi izliyorsun zaten!” diye sinirle söylendim. Sinirim bizi izlemesine değil yakalanmamaydı. “Başkaları da fark etti mi acaba?”

“Hüma ablam etmiş olabilir. Ben baktım kimse size bakmıyordu.”

“Şükür,” diyerek derin bir nefes aldım. “O da sana bakıyordu,” dedi. “Senin ona bakmadığın her an o sana baktı. Hep bakıyordu zaten ama bugün daha çok baktı. Bazen gülümsedi, bazen de uzun süre gözlerini kapattı.” Daha çok konuşacağa benziyordu. Anlattıkları beni heyecanlandırıyordu. Daha fazla heyecanlanmamak için “Tamam Sena,” diyerek onu durdurdum. “Kimseye anlatma bunları, fazla da inceleme adamı.” Sessiz kaldı ve beni kendi düşüncelerimle baş başa bıraktı.

Hayatımda ilk kez gerçek manada bir aşk ilanı almıştım bugün. Lise zamanlarında sosyal medyadan aldığım mesajları saymıyordum. Bu farklıydı. Cihan’ın yaptığı farklıydı ve anlamlıydı. Kalbim söylediklerini anlamlandırmıştı ki heyecanlanarak hızlanmıştı. Elimi kalbime koydum ve atışlarımı avuç içimde hissettim. “Rabbim, bu ikimiz için hayırlı değilse eğer, ne onun daha fazla ümitlenmesine izin ver ne de benim kalbimi ona yakınlaştır. İkimize de en hayırlısını nasip et.” Gözlerim kapalı ettiğim duanın ardından karanlığa baktım. Sena’nın uyuduğunu biliyordum, anne ve babamın uyuduğunu da biliyordum. Uyuyamıyordum çünkü cihan’ın söyledikleri kulaklarımda yankılanıyordu. “Senden hoşlanıyorum, yıllardır, sadece senden hoşlandım.” O anı yeniden yaşıyormuş gibi hissettiğimde alnıma vurdum. “Yıllardır hoşlanıyor ama hep gizledi,” diyerek düşüncelerimi sesli bir şekilde dile getirdim. “Kim bilir ne hissetti de söyleyemedi? Düşünme bunları,” diyerek kendimi uyardım. “Hayatı akışına bırak. Nasibin olan sana her şekilde gelecektir, merak etme.” Uyumaya çalışarak hareketsiz kaldım. Aklıma gelen düşünceleri bir bir kovdum.

Gün evdekiler için aysa da benim için aymamıştı. Düşüncelerimden bir türlü sıyrılamamış takılı kalmıştım. Kahvaltının ardından Sena’yı okula bırakıp geri döndüm. Üzerime yeşil ve kırmızı küçük çiçekleri olan eteğimi ve yeşil bluzumu giyindim. Yeşil tonlarında bir şal yapıp çantamın içine okuma kitabımı ve okurken kullandığım eşyalarımı koydum. Kafamı dağıtmak için bir kafeye gidecek ve kitabımı okuyacaktım. Aniden aklıma gelenle birlikte telefonumu elime alıp Merve’yi aradım. İkinci çalışta açtığında “Günaydın,” diye konuşmaya başladım. “Günaydın Verda!” diye karşılık verdi.

“Buluşalım mı? Seninle konuşmam gerek.” Yakın zamanda evlilik yoluna gireceği için onunla konuşmak istemiştim. Bana birkaç fikir verebilirdi. “Olur,” dedi ve sustu. “Fazla vaktim yok ama öğleden sonra Murat’la alışverişe gideceğiz.”

“Tamam, benim de dersim var zaten. Hep gidip kitap okuduğumuz kafeye gideriz. Ben alırım seni evden.” Hazırlanması gerektiğini söylediğinde telefonu kapattım. “Anne ben çıkıyorum, Merve’yle buluşacağım!” koridorda hızla ilerlediğimde annem de peşimden geldi. “Tamam, dikkatli git.” Ona sarılıp ayakkabılarımı giydim. Annem kapıyı kapattığında duvarın dibindeki paketi görerek duraksadım. Dikdörtgen kırmızı kutuyu elime alıp içini açtım. Kutunun içindeki pembe gülle bakıştığımda gözüme kenarındaki kâğıt ilişti. Kutuyu tutmaya devam ederek kâğıdı alıp açtım. Umarım bu gül seni mutlu eder, yazıyordu. Kâğıdın sağ alt köşesinde isminin baş harfleri yazıyordu. Gül, Cihan Karaer’dendi ve beni gülümsetmişti. Gülü koklayıp kutusuna geri koydum, kutuyu çantama koyup apartmandan çıktım. Arabaya bindiğimde onların camlarına baktım ama kimseyi göremedim.

Merve’yi evinin önünden aldığımda kafeye gidene kadar onun söz hazırlığından konuştuk. Kafeye girip kendimize bir masa seçtiğimizde “Anlat bakalım ne oldu?” diye sordu. Siparişimizi verdikten sonra konuşmaya başladım. “Cihan bana, benden hoşlandığını söyledi.”

“Cihan kim?” diye sorduğunda kahvelerimiz gelmişti. “Bizim aile dostumuz. Dün onlara gitmiştik çaya, orada söyledi. Ciddi düşünüyormuş. Ailesi de birkaç defa ima etmişti zaten. “

“Sen istemiyor musun?” diye sordu şüpheyle.

“İstiyor gibiyim. Bilmiyorum, Merve. Onu tanıyorum, ailesini biliyorum. Hiç tanımadığım biriyle böyle bir olayı yaşamaktansa tanıdığım biriyle yaşamam beni rahatlatıyor ama aynı zamanda endişeleniyorum da. Ya güzel başlayıp güzel ilerlemezse?”

“Endişeni anlıyorum,” deyip kahvesini yudumladı. “Başlamadan sonunun nasıl biteceğini bilemezsin.”

“Biliyorum.” Alnımı kaşıyıp kahvemden bir yudum aldım. “Sen Murat’ın doğru kişi olduğunu nasıl anladın?”

Gülümsedi. “Konuştuğumuzda varlığından hiç rahatsız olmadım. Her kelimesini söylediğinde diğer kelimesini merak ettim. Kalbim hızlı atıyordu ve aynısını onunda hissettiğini düşünüyordum. Daha önce konuştuğum erkeklerle kıyasladığımda Murat’ı daha dikkatli dinlediğimi anladım. Çünkü Murat kendinden emindi ve kararı bana bırakmıştı.”

“Cihan’da kendinden emindi ve kararı bana bıraktı,” diye mırıldandığımda gülüşü büyüdü. “Bak işte,” diyerek elimi sıktı. “Ne kadar da benziyor. Sen ondan zaman mı istedin? Kızdın mı yoksa ona?”

“Kızmadım. Hislerini ispat etmesini istedim.”

“Akışına bırak,” dedi. “Zaten nereye kadar ilerleyeceğin belli, canını sıkma, rahatla.

“Tamam.” Kahvemi içip saati kontrol ettim. “Murat’la ne alışverişine gideceksiniz?”

“Söz için yüzük bakmaya gideceğiz.” Telefonuna bir bildirim geldiğinde sessiz kalıp ona baktı. “Murat mesaj atmış,” dediğinde çantamı aldım. “Teşekkür ederim, Merve, beni kırmayıp geldiğin için.”

“Ne demek Verda’m, hep gelirim inşallah. Keşke vaktimiz daha bol olsaydı! Bir gelişme olursa hemen bana haber veriyorsun, tamam mı?”

“Tamam.” Hesabı ödeyip çıktığımızda “Biraz rahatladım,” dedim. “İlk defa oluyor ya onun da heyecanı var bende.”

“Bilirim o heyecanı…” Arabaya bindiğimizde ona nerede buluşacaklarını sordum. Bildiğim bir yeri söylediğinde arabayı çalıştırdım. Yol boyunca sohbet ettiğimizde zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. Merve’nin söylediği yere yaklaştığımda “Sözüne geleceğim için çok heyecanlıyım,” dedim. “İnşallah orada olurum.”

“İnşallah.” Arabayı durdurduğumda “Allah’a emanet ol,” dedim. Aynı karşılığı verip arabadan indi. Biraz bekleyip okula gitmek için arabayı kullanmaya başladım. Bir şarkı açıp sesini kıstım ve kırmızı ışıkta durduğumda telefonumu kontrol ettim. Okulun bahçesine arabayı park edip çantamdan kutuyu çıkardım, kutunun kapağını açıp koltuğa bıraktım ve çantamı alıp arabadan indim. Yürüyüp merdivenlere ulaştığımda merdivenleri temizleyen Muhsin Bey’e “Kolay gelsin,” deyip hızla merdivenlerden çıktım. Okulun içine girip duvardaki saati kontrol ettim. Ders saatime daha varken acıktığımı hissederek kantine geçtim ve çayla bisküvi aldım. Masalardan birine oturup yemeye başladığımda telefonumu masaya bırakıp internette gezinmeye başladım. Çayım ve bisküvim bittiğinde paketleri çöpe atıp kantinden çıkmadan önce su aldım. Merdivenlerden yukarı çıkıp öğretmenler odasına girdim. Ders saatiydi ama bazılarının dersi yoktu, odada oturan meslektaşlarıma selam verip cam kenarındaki koltuğa oturdum ve kitabımı elime aldım, kaldığım sayfayı açıp okumaya başladım. Sayfalar ilerledikçe kitaba daha çok kapıldım.

Zil çaldığında derse girmem gerektiğinin bilincindeydim. Kitabımı çantama geri koyup fotokopi makinesinin yanına gittim ve test çıkardım. Testleri ve çantamı alıp derse gireceğim sınıfa yöneldim. Öğrenciler testleri çözerken ben kitabımı okuyacak ve bitirecektim. Testleri dağıtıp defteri doldurdum, kitabımın kapağını yeniden araladım.

Zevkle okumaya devam ederken bölümü bitirip öğrencileri kontrol ettim. Testin cevaplarını verdiğimde ayağa kalkıp çözülemeyen soruları sırayla çözüp dersi sonlandırdım. Diğer sınıfa da aynı testi çözdürüp başka dersimin olmadığını bilerek bahçeye çıktım. Çardağa oturup kitabımı açtım ve kantincinin getirdiği Türk kahvesini elinden aldım. Fincanı masaya bırakıp telefonumdaki bildirimleri kontrol ettim. Kahvemden küçük bir yudum içip kitabımı okumaya başladım. Kitaba dalıp kahvemi soğutmaya başladığımı fark ederek hemen fincanı elime aldım. Yavaşça kahvemi içip bitirdim. Son dersin bitmesine az kaldığında eşyalarımı toplamaya başladım. Çantamı ve fincanı alıp kantine yöneldim ve onları bıraktım. Okuldan çıkmak üzereyken bildirim sesiyle durup duvara yaslandım.

Fadime: Kahve içmeye gidelim mi?

Verda: Olur.

Yasemin: Olur, nereye gideceğiz?

Fadime: Yeni bir kafe açılmış oraya gideriz, ben tarif ederim.

Verda: Tamam. Ben bahçede bekliyorum sizi.

Yasemin: Tamamdır.

Yasemin’in mesajını okuyup yaslandığım duvardan ayrıldım. Yeniden bahçeye çıkıp çardağa gittim ve annemi aradım. İlk çalışta açtığında gülümsedim. “Anne nasılsın?”

“İyiyim yavrum, sen nasılsın? Bitti mi derslerin?”

“Bitti, arkadaşlarla kahve içmeye gideceğiz. Bir şey olursa bana önceden haber ver lütfen.”

“Tamam kızım. Kardeşin kendi mi gelecek?”

“Evet,” dediğimde çıkış zili çaldı. “Ona söylemiştim erken çıkacağımı.” Koşarak okul bahçesinden çıkan öğrencilere baktım. Arkadaşlarımı gördüğümde el sallayarak kendimi belli ettim. “Hadi görüşürüz anneciğim.”

“Görüşürüz kızım.” Fadime ve Yasemin yanıma geldiklerinde ayağa kalktım. “Ben önden giderim, siz de beni takip edersiniz.” İkimiz Fadime’yi onaylayıp arabalarımıza yöneldik. Camı açıp gülümün yapraklarını okşadım. Fadime harekete geçtiğinde biraz bekleyip peşinden hareket ettim. Sıra halinde ilerlerken tüm yolları ezbere biliyor gibiydik. Fadime arabasını park etmeye başladığında hemen arkasına ben park ettim. Yasemin de yanıma park ettiğinde arabalarımızdan indik. Yan yana durduğumuzda mekânın dışını inceledik. Kafenin içine girdiğimizde güzel bir kadın tarafından karşılandık. Masamıza kadar eşlik edip menüyü bıraktı. Siparişlerimizi alıp yanımızdan ayrıldı. Etrafı inceleyip insanlara göz gezdirdim. “Nasıl, beğendiniz mi?” Fadime’nin sorusuyla birlikte ona döndüm. “Evet,” dedim. “Çok güzel.” Yasemin de beğendiğini dile getirdiğinde siparişlerimiz geldi.

“Oğlun nasıl?” diye sorup kahvemi elime aldım. “İyi çok şükür,” dedi. “Annem bakıyor bugün, biraz daha rahatım o yüzden. “Beni çok yoruyor, hem okul hem çocuk. Halletmeye çalışıyorum. Bazen her şey yolunda gidiyor bazen de hiç gitmiyor.”

“Hayat da böyle değil mi zaten, ne olacağını hiç bilemiyoruz.”

“Evet,” deyip Fadime’ye baktım. “Olayların nasıl ilerleyeceğini hiç bilemeyiz. Yeniden izne ayrıl istersen?”

“Düşünüyorum bunu. Biraz daha büyüyene kadar rahat ederim belki. Eşimle de konuşacağım bugün bu konuyu.”

“Hayırlısı olsun,” dediğimde Yasemin’in kahvesinin yarısından fazlasını içtiğini gördüm. Ben biriyle konuşuyorsam ya da bir iş yapıyorsam içeceğimi hep unuturdum. Kahvemin varlığını hatırlayıp fincanı elime aldım. İki elimle büyük fincanı kavrayıp dudaklarıma götürdüm. Büyük bir yudum alıp adımı söyleyen Yasemin’e doğru kafamı çevirdim. “Sende neler var?”

“Hiçbir şey yok,” deyip gülümsedim. Yasemin’in bu ayın sonunda düğünü vardı. Arkadaş grubumuzda tek bekâr ben kalmıştım. “Kimse yok mu?”

“Şu anlık yok,” dediğimde fincanını bırakıp dişlerini göstererek gülümsedi. “Olabilir demek mi bu yani?”

“Evet, olabilir de olmayabilir de…”

Fadime “Hayırlısı olsun,” dediğinde hepimiz güldük. Annesi Fadime’yi aradığında ve oğlunun durmadığını söylediğinde kafeden ayrıldık. Arabaya bindiğimde Fadime’nin ve Yasemin’in park yerlerinden çıkmalarını beklerken gülümü elime aldım ve solmaya başladığını gördüm. Üzülsem de sonunun böyle olacağını bildiğimden gülümsedim. Arkadaşlarım gittiğinde arabayı çalıştırıp yola çıktım. Annemi arayıp telefonumu sabitledim. “Geliyorum eve, yapılacak bir şey var mı?”

“Var,” dedi. “Sena test kitabı almaya gitti, onu alıp gelsene eve.”

“Tamam, öyle yaparım. Nereye gitti?” Sinyal verip sağa döndüm. “Cihan’ın ofisini biliyor musun?” diye sorduğunda neden bunu sorduğunu anlamadım. “Bilmiyorum, neden sordun?”

“Cihan’ın abisi var ya, Ozan… O gördü Sena’yı evden çıkarken. Cihan’ın ofisinin karşısındaymış kitapçı, ben bırakırım seni dedi. Sena onunla gitti.”

“Keşke beni bekleseydiniz!” diye hayıflandım. “İnternetten bulurum belki adresini, bir bakayım.” Müsait bir yerde durup ismini arattım. Yol tarifini bulup inceledim ve hemen yola koyuldum. Arabayı hızlı kullanıp bir an önce Sena’yı almak istiyordum. Oraya gitmem Cihan’la karşılaşmama sebep olabilirdi. Ona gül için teşekkür edebilirdim ama buna hazır hissetmiyordum. Biraz görünmez olmak istiyordum. Sena’yı alıp Cihan’a görünmeden dönmeliydim.

Sena’yı arayıp açmasını bekledim. Bir yandan yolu kontrol ediyordum. Açtı ve “Abla,” diye konuşmaya başladı. “Neredesin?”

“Geliyorum, az kaldı. Sen neredesin?”

“Kitapçıdan şimdi çıktım. Burada bir park var, seni orada beklerim ben.”

“Tamam, dikkatli ol. Aradığımda hemen aç.”

“Tamam, açarım.” Telefonu kapattığında ne kadar yolum kaldığına baktım. Bu şekilde gidersem üç dakikaya orada olurdum.

Biraz heyecanlıydım. Sanırım bu heyecanım Cihan’la karşılaşabilme ihtimalimden kaynaklanıyordu. Açıkçası beni gördüğünde ne yapacağını merak ediyordum. Hatta onu gördüğümde ne yapacağımı merak ediyordum.

Kitapçıyı gördüğümde hızımı azalttım. Etrafı inceleyip küçük parkı aradım ve bulduğumda oraya ilerledim. Sena’yı arayıp geldiğimi söyledim ve arabadan inip onu bulmaya çalıştım. Beni gördüğünü söylediğinde olduğum yerde durdum ve onu bekledim. Yanıma geldiğinde elinden tutup arabaya götürdüm ve o koltuğa oturduğunda bende arabanın önünden dolaşıp koltuğuma oturdum. “Bakayım aldığın kitaba,” deyip elindeki poşeti aldım. Matematik soru kitabını inceleyip geri ona verdim ve arabayı çalıştırdım. “Akşam yemeğine ne var biliyor musun?” diyerek konuşmayı başlattım.

“Karnıyarık ve pilav,” dediğinde gülümsedim. “Annem hep senin sevdiğin yemekleri yapıyor bu sıralar.”

“Kıskanma,” diyerek kafamı eğip göz kırptım. “Ben onun en sevdiği kızıyım.”

“Ben de onun son çocuğuyum,” deyip saçlarını savurdu. “Başka bir imam gelmiş o yüzden babam camiye gitmedi. Evde yani şimdi…”

“İyi, evde olsun. Ne olacak?” Eve yaklaştığımda rahatlayarak koltuğa yaslandım. “Bir şey olmayacak, abla. Söyledim sadece. Sen gergin misin?”

“Biraz,” deyip arabayı apartmanın önüne park ettim. aynadan yolu kontrol edip hareket eden aracı gördüğümde arabadan inmedim. Araç önüme park ettiğinde dışarıda beni bekleyen Sena’nın yanına gittim. Gülü almayı unuttuğumda arabaya geri döndüm ve gülü kutusuyla birlikte çantama koydum. Arabayı kilitleyip Sena’nın yanına döndüm ve önüme park eden araçtan inen Cihan ve Ozan’ı gördüm. Onlar yanımıza geldiğinde hafifçe tebessüm ettim ve “Merhaba,” demelerine karşılık verdim.

“Cihan ağabey,” diye konuşmaya başlayan kardeşime baktım. “Bizde senin ofisinin olduğu sokaktaydık.”

“Biliyorum,” dedi ve bana baktı, kafasını çevirip Sena’ya bakmaya devam etti. “Gördüm sizi.”

“Öyle mi? Biz seni hiç görmedik.”

“Ofisin camından izliyordum sizi.” Yan profiline bakıp derin bir nefes aldım. Bakışlarımı ondan çekip arabasına odakladığımda daha önce bu arabayı hiç görmediğimi anladım. “Araban yeni mi?” diyerek bilinçsizce sordum.

Gülerek “Evet,” dedi. “Bugün aldım, beğendin mi?”

“Güzel,” diyerek kafamı salladım. “Hayırlı olsun.”

“Sağ ol.” Ozan benim arabama baktı ve “Sen değiştirmeyi düşünüyor musun?” diye sordu. “Yardımcı olabilirim istersen.”

“Teşekkür ederim ama değiştirmeyi düşünmüyorum. Seviyorum arabamı.” Ozan kafasını salladığında eliyle çenesindeki sakallarını okşayarak ağzını gizleyen Cihan’ın kısık sesi kulaklarımı doldurdu. “Bende sahibini seviyorum.” Bana baktığında bakışlarımı kaçırdım ve vedalaşıp oradan ayrıldım.

Loading...
0%