@viresso
|
Of, kafam, taktığım peruk yüzünden çok kaşınıyordu. Saçlarımı geçen sene boyatmıştım fakat şimdi çok pişmandım. Eski saç rengimi özlediğim için kumral peruğu takıyordum, ama artık takmayacaktım. Civciv kafa gibi gezecektim etrafta. Peruğu hızlıca odanın bir köşesine atıp koltuğuma oturdum. Majesteleri ile görüşmemizin üzerinden tam beş hafta geçmişti. O hançeri eğer bana saplasaydı, kısa sürede kendimi iyileştirmeyi başaramazdım, çünkü büyü açığı oluşurdu. Büyü açığı ne diye soracak olursanız, eğer bir yara aldığınızda vücudunuzdaki büyü o yaradan dışarı taşmaya başlıyordu. Fakat illa ki yaralanmamıza da gerek yoktu; o kısım şu anlık bizi ilgilendirmiyor.
Ama iyi ki önceden bir kopyamı oluşturmuştum. Şu aralar gücüm giderek azalıyordu. Nedenini anlayamıyordum, fakat fazla büyü yapmamaya çalışıyordum. Eğer gücüm en az seviyeye inerse, her şeyi kaybedebilirdim. O yüzden hiçbir şey olmamış gibi davranmam gerekiyordu. Ellerimin titremesi bu aralar çok artmıştı ama her zaman eldiven taktığım için fazla belli olmuyordu. Üzerime rahat hareket edebileceğim bir şeyler giydim. Sağ kolum olan Gray'e seslendim. Kapı yavaşça açılıp içeri girdiğinde kafamı salladım. "Gray, bana ilaçlarımı getirir misin?" Gray bana doğru yürürken kaşları hızla çatıldı "Son zamanlarda çok ilaç almaya başladın. Hâlâ aynı sorun mu?" Kafamı yavaş bir şekilde onaylarcasına salladım. Nefesini sert bir şekilde dışarı verdiğinde kendimi tutamayıp güldüm. "Bu komik bir şey değil Ray! Günden güne zayıflıyorsun. Bunun şakası yok!" Başıma ağrı girdiği için tek elimle şakağıma baskı uygulamaya başladım.
Bu arada Gray bana 'Ray' diyordu çünkü normal ismim ona uzun geldiğinden öyle demeyi tercih ediyordu.
"Getir şu lanet olası ilacı!" İstemsizce bağırdığımda Gray'in yüzü donuk bir hâl aldı. Cebinden ilaç kutusunu çıkarıp bana attığı gibi kapıyı çarparak çıktı. İlaç kutusunun kapağını açıp içinden birkaç tane ilaç aldım. Sürahiden bardağa su doldurup birkaç yudum aldım, ardından ilaçları da ağzıma atıp yuttum. Vücudum kasılmaya başlayınca ellerimi sıktım. Yuttuğum ilaç bir nevi vücudumu sakinleştirmeye yarıyordu, fakat yuttuktan sonra her yerim kasılırken acıdığı için katlanmak zorunda kalıyordum.
Vücudumdaki gerginliği sonunda atabildiğimde derin bir nefes verdim. İlacı kesmem gerekiyordu, çünkü şu aralar çok ilaç içmeye başlamıştım. Gray haklıydı. Koltuktan kalkıp yatağıma yattım. Sadece uyuyup dinlenmek istiyordum. Belki uyanmasam her şey daha güzel olabilirdi...
* * * Yüzüme vuran ışıkla beraber gözlerimi araladım. Sabah olmuştu. Kağıt işleriyle uğraşmaktan yorulmuştum. Majestelerinin yanına uzun bir süredir gitmiyordum. Verdiğim bileklik ile beni çağırabilirdi fakat şu ana kadar hiçbir şey yapmamıştı. Şu anlık o konu umrumda olmasa da aklım ara sıra oraya kayıyordu. Balkona çıkmış, bir yandan da çayımı yudumluyordum. Güneşin bu kadar parlak olması canımı sıksa da çok da büyük bir sorun değildi. "Hey! Çantanın içinde ne varmış, bir bakalım!" Gözlerim bağırışların olduğu yere kaydı. Bir grup erkek bir kızı sıkıştırmıştı. Kız, anladığım kadarıyla bir soyluydu. Kızın çantasını zorla elinden alıp karıştırmaya başladıklarında nefesimi sıkıntılı bir şekilde dışarı verdim. Günümün içine ettikleri için teşekkürler.
Balkondan aşağı atlayıp çayımı yudumladım. Onlara doğru yürümeye başladığımda aralarından biri beni fark edip arsız bir şekilde ıslık öttürdüğünde diğerlerinin bakışları da bana döndü. "Vay! Güzelim sen de aramıza katılmaya mı geldin?" Çayımdan bir yudum alırken kızı bileğinden yanıma çektim ve kolumu omzuna attım. "Neden gelirken bana haber vermedin? En azından bu beyinsizlerle uğraşmak zorunda kalmazdım. Sabah sabah günümü mahvettiler." Gülümsediğimde kız da bana gülümsedi. Elimi serbest bırakarak bardağın yere düşmesini sağladım. Bardak hızlı bir şekilde yere çarparak parçalara ayrıldığında ofladım. "Ahhh! En sevdiğim bardağımdı... Neden kırdın?" Hepsini bağırmaya başladığında sessizce "Kara Ruh." diye fısıldadım. Birkaç saniye sonra kılıcım hızlı bir şekilde yanımdan geçerek erkek grubunun arasından tahtaya saplandığında birkaç dakikalığına sessizlik oluştu. "Seni orospu! Ne halt ettiğini sanıyorsun?!" Omuzlarımı silkip sorusunu cevapsız bıraktım ve dudaklarımı araladım. "Eeee? Kızın çantasını veriyor musunuz vermiyor musunuz? Tam olarak on saniyeniz var." Hepsi gülmeye başladığında bu işin böyle olmayacağını anladım. Kızın çantasını hızlıca elinden aldığım anda güvenli bir yere ışınlandım. Kız neler olduğuna şaşırmış gibi olduğundan kendimi açıklamak zorunda hissettim. "Daha fazla onlarla uğraşmak istemediğimden bizi güvenli bir yere ışınladım." dedim. Kız kafasını salladığında çantasını ona doğru uzattım. İlk başta ona bir şey yapacağımdan korktu fakat sonra hızlıca aldı. "Te- teşekkür ederim." Odama geri ışınlandığımda günümün bok gibi geçeceğini anlamıştım. Çünkü sabah sabah hiç kimse böyle bir şey yaşamazdı. "Kara Ruh." diye fısıldadığımda dışarıdan uçarak gelerek komidinin yanındaki kınına girdi. Başım yine ağrımaya başlamıştı. Güne hep bir olayla başlıyordum ve bu benim çok canımı sıkıyordu. Göğsüm aniden sıkışınca elim göğsüme gitti. "Ah... Siktir!" Neden böyle olmuştu şimdi? Yavaşça ağrı geçtiğinde derin bir nefes aldım.
Odanın kapısına tıklandığında kendimi toparlayıp girmesi için komut verdim. Gray'di. Elindeki evrakları masanın üzerine bırakıp "İşleriniz birikmeye başladı majesteleri." dedi. "Çalışma odanıza kaç gündür girmediğinizi gördüğüm için ben de buraya getirdim." Kafamı salladım. Bana gıcık olduğunu hissedebiliyordum. Ve komiğime gittiği için hafifçe sırıtmıştım. İşaret parmağımla kapıyı gösterdim. Şu an hiçbir evrakla uğraşamazdım. Kendimi çok halsiz ve yorgun hissediyordum. "Teşekkürler, ama ben yatacağım." Somurtkan ifadesine karşı gülmemek için zor durdum. "Belkiiiiii... Benim yerime yapacak biri olsaydı çok mutlu olurdum ama sanırsam yok." Yandan ona bir bakış attım. Bir şeyler söyleyip masaya koyduğu evrakları aldı ve odadan geri çıktı. Kendimi yatağa attığımda gücümün gittikçe azaldığını hissettim. Bir günde bu kadar çok azalması normal değildi. Eğer azalacaksa yavaş yavaş azalması gerekiyordu...
* * * Birilerinin bağırma sesleri geliyordu fakat kalkmak istemiyordum. Her şey o kadar gerçekçiydi ki sanki rüyada değilmişim gibiydi. Bir dakika... Hızla gözlerimi aralayıp yataktan hızlıca çıktım. Odamın kapısını açtığım gibi koridora çıktım. Hizmetlilerden bir kız bana doğru koşarak geliyordu. Onu durdurup neler olduğunu sordum. Birilerinin malikaneye baskın yaptığını ve gördükleri herkesi öldürdüklerini söyledi. Ona, benim odamdaki yatağın altına saklanmasını söyledim. Hızla diğerlerini bulmak için koşmaya başladım. Bir odanın yanından geçerken gözlerim bir odaya kaydı. Benim yerimde böyle bir şey yapmak ölüm fermanını imzalamak gibi bir şeydi! "Ben de sizin hayatınızla oynayayım mı lan?!" Odadakilerin bakışları bana döndüğünde sırıtışımı gizleyemeyip psikopat gibi üzerlerine koşuyordum. Kara Ruh yanımdan hızlıca geçerek odada kıza dokunanların boğazını kesti. "Yaaa (!) Ama ben halledecektim." Elime alıp yara doğru sallayıp üzerindeki kanların akmasını sağladım. Kızın üstüne, yatağındaki pike'yi alıp her tarafını örtecek şekilde sardım ve kucağıma aldım. Ağlamaya başladığında ona üzülmemesini bir icabına bakacağımı söyledim. O ağladıkça benim sinirim daha çok bozuluyordu.
Önümüzü birkaç grup adam kestiğinde, kızı kucağımdan indirip odaya soktum ve kapıyı üzerine kapattım. "Benim yerimde ne işiniz var?" Hepsi bir ağızdan güldüğünde kaşlarım çatılmıştı. Beni hafife alıyorlardı herhalde? Onlara doğru yürüyecekken karnımda bir acı hissettim. Arkamdan giren kılıç önümden çıkmıştı...
Göz ucuyla arkama baktım. Varlığını gizleyebilen biri mi? Dizlerimin üzerine çöktüğümde kılıç vücudumdan çıkmıştı. Sadece yere bakıyordum. Etrafımı saran kırmızı siyah renkteki parlayan zincirlerle kanımdaki büyünün aktif olduğunu anladım. Zincirler, adamlarla aramda mesafe oluşturduğunda son büyü gücüm de buna gitmişti. "Siktir..." Gözlerimin önünde onun vücudu canlandı. Sayi, acaba şimdi ne yapıyordu? Onu özlediğimi bilseydi benim yanımda olur muydu? Gözlerim seneler önce bana verdiği bilekliğe kaydı. O bilekliği çoktan kullanmıştım. Artık beni koruyamazdı. Ne gülünç ama! Karşımdan alkış sesi gelmeye başladığında gözlerimi oraya diktim. "Ne müthiş bir gösteri! Ama üzgünüm... Artık sona geldik." İhaneti hissedecek halim yoktu. Gereksizdi zaten! Hiçbir zaman ona ihtiyaç duymamıştım. Sadece kullanmıştım.
Benim vücudum hissedemezdi. Hissizdi. Kırılan bir bardak bile olsa gözlerim çevrilmezdi oraya. Kalbimin attığını bilirdim, yaşayan bir ölü gibi giderdim gecenin karanlığında. Peki soruyorum size! Nedendir benim bu dengesizliğim? Büyü gücümdeki tutarsızlıktan mıydı, yoksa geçmişim yüzünden miydi?
Elimi karnıma bastırıp, kanın biraz olsun vücudumdan akmamasını istemiştim. "Kara Ruh..." sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Gözlerim yavaştan kararmaya başlamıştı. Gidiciydim. Belki de babam peşimi bırakmamıştır ya da benden intikam alıyordur? Düşündüklerime sessizce güldüm. Kara Ruh da gelmemişti. Büyük ihtimal büyü gücüm en son noktaya inmişti. Gözlerimin önü bulanıklaştığında son kez aklıma 'o' gelmişti. Belki de benden kurtulduğuna şükretmeliydi. Boğazımdan yükselen sıcak sıvı ile birlikte öksürdüm. Kan damlaları hafiften yeri boyamıştı.
Öleceğime inat, bile bile gülümsedim. Daha ona teşekkür bile edememiştim... |
0% |