@wassel
|
12 yaş, ruhun derinliklerindekini öğrenebilmek için önemli bir adımdı. 12 yaşına giren herkes ruh bürosuna giderek, ruh bilekliğini alıp, ruhunun özelliklerini öğreniyor ve ona göre hayatı şekilleniyordu. Tabi öyle takılabilen bir bileklik değil ruh bilekliği. Kişinin sol kolunun bileğinde derisi üzerinde şerit desenler oluşarak ruhunun karakteristiğine göre renkler ile bileklik biçiminde oluşmasıdır. Aslında ruh bilekliği senin ruhunun derinliklerinde nasıl bir güç var ise onu sana gösteriyor ve bu özelliği geliştirmeni sağlıyor. Herhangi bir meslek grubuna ait bir özelliği alabiliyorlardı. Çocuklar işte… Her çocuk güçlü bir savaşçı olmak istiyordu. Ateş kılıcı olmak isteyenler mi dersin, yıldırım büyücüsü olmak isteyenler mi? Hepsinin kendince istediği güçlü savaşçı idealleri vardı. Nedense benim öyle bir isteğim yoktu. Ailem küçük bir köyde çiftçilik yaparak geçiniyor. Bende onlara her işinde yardım ediyorum. Büyük bir arazimiz var ve orayı ekip biçiyoruz. Evimizin yanında da ufak bir seramız var. Burada da yiyebileceğimiz ürünleri yetiştiriyoruz. Ailemin geçmişine baktığımda öyle çiftçilikten gelme değiller. Babam geçmişinde buz kılıcı kullanıcısıymış. Annem ateş büyücüsüymüş. İyi birer savaşçı olmalılar ama nedense bana hiç anlatmadılar. Annem ile babam bir baskında tanışmış ve arkadaş olmuşlar. Sonrasında âşık olup evlenmişler. Eski işlerini bırakıp köye yerleşmiş ve çiftçilik ile geçinmeye başlamışlar. Ne kadar sorsam da tanışmalarından öncesini hiç anlatmadılar. Belki de ben yetişkin olunca anlatırlar. Bu arada iki kardeşim daha var. Eylül ve Mart. Mart üç yaşında, yaramaz mı yaramaz. Eylül 6 yaşında. Eylül annemin etrafından hiç ayrılmaz ve hep yardımcı olmak ister ama biraz sakar işte. Annem nedense hiç kızamaz Eylül’e. Yaptığı hataları anlatır ve tekrar yapmamasını ister. Sonuç pekte değişmez. Bu kadar ailemden bahsettim ama kendimi hiç tanıtmadım. Beni adım Yavuz. 12 yaşıma girmeme 3 hafta var ve ailem benim için hazırlıklara başladı bile. Köy muhtarı 12 yaşına gelecekleri not alıp önceden ruh bürosuna giderek giriş kayıtlarını yaptırıyor. Tabi ki bizim eve de muhtar geldi ve kayıt için bilgilerimi aldı. Artık 12 yaşına giriyorsun, ne olmak istiyorsun? Aileme yardım edebilmek için çiftçi, kardeşlerime bakabilmek için bakıcı, Ailemi koruyabilmek için güçlü, canavarlardan saklanabilmek için görünmez… aklıma ne geldiyse söyledim. Ha ha ha, ne kadar güzel şeyler istiyorsun ama hepsini bir kişi yapamaz ki. Neyse gönlünce olsun bakalım, ne olacaksın beraber görürüz. Sonrasında muhtar annem ve babamla konuştuktan sonra gitti. Babam, annem ve Eylül benim söylediklerimi tekrar ederek bana takılıyorlardı. Çiftçi Bey tarlada durum nasıl? Bakıcı Bey çocuklar uyudu mu? Abi bana tahtadan oyuncak oluştur olur mu? Sonuçta böyle dalga ötesi bir akşam geçirdim. Yine de ailem ile eğlenmek harikaydı. 2 hafta sonra sabah muhtar beni almak için geldi. Ailem ile vedalaştıktan sonra at arabasına yöneldim. Arabanın içerisinde köyde 12 yaşına girmiş Ali, Osman ve ben dâhil 3 kişi vardık. Muhtar yolumuzun 3 gün kadar süreceğini söyledi. At arabası kullanıcısı Murat, muhtar Hasan, Ali, Osman ve ben ile 5 kişi yolculuk yapıyorduk. Ruh bürosu şehir merkezindeydi. Yolumuz baya uzundu ve ilk kez böyle uzun bir yolculuğa çıkıyordum. Ali ve Osman ile zaten arkadaşlığımız vardı. Onlarla zaman güzel geçecek. Şehir merkezine daha önce hiç gitmemiştim. Muhtarın söylediğine göre yol üzerinde 3 kasabada mola vererek gideceğiz. İlk mola yeri Artan Kasabası olacaktı. Yolda giderken ara ara küçük molalar veriyorduk. Artan kasabasına yaklaştıkça sanki üzerimize ağırlık çöküyor gibiydi. Bence yorgunluktandı. Hava kararmasına yakın kasaba girişine gelmiştik. Muhtar konaklayacağımız yeri çoktan ayarlamıştı. Konaklama yapacağımız yerin yanında birçok dükkân bulunmaktaydı. Gözüm direk savaşçı eşyaları satan dükkâna kaydı. Sonuçta ilk kez görüyordum. Hasan amca şu eşya dükkânını bir gezsek olur mu? Eşyalarımızı bırakalım sonra zaman kalırsa bakarız. Uf Eşyalarımızı kalacağımız odalara taşıdık. Ali, Osman, Muhtar Hasan ve ben aynı oda da kalacaktık. At arabası sürücüsü Murat arkadaşının yanında kalacakmış. Ali ile Osman yorgun olduklarını söyleyip odada kaldılar. Muhtar Hasan da yorgun gözüküyordu ama beni kıramadığı için eşya dükkânına bakmaya gittik. Eşya dükkânının giriş vitrininde muhteşem işlemeli kılıçlar, eldivenler, omuzluklar… gibi birçok kıyafet bulunmakta idi. Benim gözüm sadece güzel işlemeli pelerinleri görüyordu. Dükkânın girişi gibi, içi de çok güzeldi. Belirli bir düzende sıralanmışlar ve numaralandırılmışlar. Ateş ile ilgili eşyalar bir yerde, su ile ilgili eşyalar bir yerde, hava ile ilgili eşyalar bir yerde düzenli bir şekilde konulmuş. Tabi ben heyecandan kendimi tutamadım. Wow bu eşyalar ne güzel sıralanmış, uf uf şunlara bak Hasan amca O anda bir kahkaha sesi geldi. Ben biraz mahcup olmuştum. Sesin geldiği yere yavaşça gözlerim aşağıda dudaklarım bükük bir şekilde yöneldim. Dükkân sahibi ile göz göze geldim. Hey genç harika bir enerjin var. Nasıl güzel olmuş değil mi? Evet, çok güzel olmuş. Sen kaç yaşındasın? 12 sayılırım. 2 gün sonra 12 olacak. Bizde şehir merkezindeki ruh bürosuna gidiyoruz. Öylemi, genelde en çok düşündüğün özellik ruhunda parlar ve ruh bilekliğine yansır. Ne olmayı düşünüyorsun? Ailem çok dalga geçti, muhtar da çok güldü. Eğer gülmeyeceksen söylerim. Genelde kimsenin hayalindeki şeye gülmemişimdir. Senin hayalinde beni pek güldürmeyecektir. O zaman gülmemeye odaklansan iyi olur. Aileme yardım edebilmek için çiftçi, kardeşlerime bakabilmek için bakıcı, Ailemi koruyabilmek için güçlü, canavarlardan saklanabilmek için görünmez, İşlerimi hızlı yapabilmek için daha fazla kişi olmak istiyorum. Kahkahalar ile gülmesini beklerken o dalgın daldın yüzüme bakarak; Bir kısmı mümkün ama bir kısmını yapabileni hiç duymadım. Aslında çoğalma özelliğine sahip gölge adamlar var, ama onlarda temel yeteneklerde oluyorlar. Dediğin çiftçilik, bakıcılık gibi farklı işlere gönderebilirsin. Fakat savaşma aletleri olan büyü, kılıç, balta, yay ve benzeri aletleri kullanamazlar. Fakat istediğin işleri yaptırabilirsin. Çoğu kalabalık işlerle ilgilenenler bu özelliği çok istiyor. Sanki senin için de bu iyi olabilir. Gölge adam özelliği. Vay, gerçekten mi? Öyle bir özellikte ruh bilekliği oluştuğunu duymamıştım. Genelde kulağıma gelen Ateş, su, hava, buz, yıldırım gibi olanlardı. Zaten gölge adam özelliği pek fazla insanda yoktur. Öyle bir ruh inceliğine sahip birisini bulmak zor olsa gerek. Tabi bunu başarırsan sana buradaki beğendiğin bir ürünü %50 indirimli veririm, ne dersin? Gerçekten mi? O zaman şu altın işlemeli pelerini hazırlasan iyi olur. Bir de gölge adam özelliğini çok çok istersek ruhumuza işler ve ruh bilekliğimize yansır demiştin değil mi? Evet Artık ne istediğimi biliyorum. Teşekkür ederim. Artık geç olmaya başladı. Gidip bizde yatalım. Yarın erken yola çıkacağız. Tamam, Hasan amca. İyi akşamlar Serhat abi. İyi akşamlar geri gelmeyi unutma. Dükkândan çıktık ve kalacağımız odaya doğru yol aldık. Odanın kapısı sonuna kadar açıktı. Hasan amca endişeli gözlerle bana bakarak geride durmamı söyledi. Hasan amca içeri girdiğinde ağlama sesleri ile yardım çağırıyordu. Koşarak yanımdan geçti ve aşağıdakilere seslendi. Korumaları çağırın, buradaki iki çocuk öldürülmüş. Aman Allah’ım nasıl olurda böyle bir şey yaparlar küçücük çocuklara. O sırada kapının kenarından içeriye baktım. Her yer kan olmuş. Kol ve bacaklar parçalanmış. Kafalardan birisi kopmuş şekilde masanın altında duruyordu. O an şoka girmiştim. İçimden geçenler korku, dehşet, yetersizlik, yardım edememe, engel olamama, koruyamamak. Orada öylece kaybolup gitmiştim ve sonrasında bayılmışım. Hasan amca sabaha kadar uyumamış ve durumu korumalara anlatmış. Gözlerimi açtığımda Hasan amca başucumda beni bekliyordu. Hafifçe doğruldum ve ağlamaya başladım. Hasan amca bana sarılarak,” Korumalar bunu yapanları bulacaktır elbet. Böyle bir vahşet cezasız kalmayacaktır.” diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu. Muhtarın yüzüne baktığımda çok korktuğu ve çok endişelendiği belliydi. Çoktan sabah olmuş at arabacı Murat gelmişti. Olanlardan haberdar olunca çok üzülmüştü. Ali’nin onun yeğeni olduğunu öğrendim. Akşamda arkadaşlarını kırmamak için gittiğini. Ne kadar üzücü değil mi? Artan Kasabası başkanı Servet Bey yanımıza uğradı. Bu suç cezasız kalmayacak. Bütün korumalara ve baş korumaya görev verdim. Bu iki küçük çocuğun katilleri bulunacak ve ibreti âlem için herkesin önünde asılacaklar. Şerefim üzerine söz veririm. Gözünüz arkada kalmasın Muhtar Hasan. Başkanımızın sözünün eri biri olduğunu hepimiz biliriz. Lütfen bu vahşeti cezasız bırakmayın başkanım. Küçücük çocuklardı ve daha köylerinden yeni çıkmışlardı. Ne istediler ki bu çocuklardan. Eğer biz dükkâna gitmeseydik engel olabilir miydim? Saçmalama Muhtar Hasan. Sen orda olsan da bir şey değişmezdi. Görmedin mi çocukların durumunu. Öyle basit şekilde öldürülmemişler. Parçalara ayırmışlar. Sizde orda olsaydınız sizde ölürdünüz. Artık aklından böyle düşünceleri çıkar. Muhtar dolu dolu gözlerle bana bakıyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu ama söyleyemiyordu. Biz gerekli bütün bilgileri baş korumaya verdik. Bizim gibi savaşçı yeteneklerine sahip olamayan insanlar yardım etmek istese de elinden bir şey gelmez. Daha çok engel oluruz. Hadi biz gidelim Yavuz. Muhtarım ben burada kalayım. Tanıdığım arkadaşlarım var. Onlarla belki bir şeyler yapabiliriz ve yardımcı olabiliriz. Bana burada beklememi söyleyerek Murat amcayı biraz ileriye götürüp konuşmaya başladılar. Emin misin? Bu olay öyle basit bir hırsızlık ya da gasp gibi değil. Sanki bunu yapanlar bundan zevk alarak yapmışlar. Görmedin mi odanın içerisindeki kanla yazılmış şeyleri. Bu kasabanın önde gelenlerine uyarı niteliğinde yazılmış şeylerdi. Bize denk gelmesi sadece şansızlık olsa da bunu iyice düşün derim. Muhtarım biliyorum ama dayanamıyorum. Bunu yapmak zorundayım. Ali benim yeğenimdi. Kendime yediremiyorum. O odayı ayarlayan bendim. Bizim için rahat ve büyük bir odaydı. Ama bunların yaşanacağını hiç düşünmemiştim. Lütfen burada kalmama müsaade et. Hiç olmazsa siz dönene kadar kalayım. Dönüşte beni alırsınız beraber döneriz. Dikkatli ol. Burada olan olay bizi aşan bir şey. Bunu unutma. Biz Yavuz ile gidiyoruz. Hasan amca bana doğru gelerek buradan gitmemiz gerektiğini ve daha fazla burada kalmamıza gerek olmadığını söyledi. Eşyalarımızı arabaya yerleştirdikten sonra yavaş yavaş yola koyulduk. Olaylar o kadar hızlı bir şekilde gerçekleşmişti ki halen kısa kısa şoklar yaşıyordum. Gözlerimi ne zaman kapatsam odanın şekli önümde beliriyordu. Beynimde sanki keskin acılar ile düşüncelere dalıyordum. Daha fazla kişi olabilseydim ve bu çoğalmış klonlarım da güçlü dövüşçüler olabilseydi. İstediğim zamanda ortaya çıksalardı ve bizleri koruyabilselerdi. Her şeyden haberim olabilseydi. Önceden müdahale edebilseydim derken Hasan amcanın bana seslendiğini duydum. Yavuz Yavuz Yavuz! Efendim Hasan amca Evladım kaç kere seslendim. Cevap vermeyince endişelendim. Bura da bir mola verelim. Hem atlar dinlenir hem biz biraz sohbet ederiz. Anlamıştım. Hasan amca benim için çok endişelenmişti. Bana biraz moral vermek istiyor ve hayatın devam ettiğini falan söylüyordu. Ağaç kenarında oturduk. Hasan amca halen hayatından kesitler vererek benim endişelerimi gidermeye çalışıyordu. Böyle yarım saat kadar oturduk. Arada nehir kenarından su almaya gittim geldim. Derken yola devam ettik. Yollar sakindi. Arada sırada ticaret kervanlarına denk geliyorduk. Farklı haberler var mı diye muhtar onlarla bilgi alışverişinde bulunuyordu. Bizim yaşadığımız olayları da her kafileye anlatıyordu. Sonuçta onlarında dikkatli olmasını istiyordu. Bazı kafileden kişiler bana hüzünlü bakıyordu. Haberler çabuk yayılıyor demek. Hava kararmaya yakın Basta kasabasına vardık. Kasabanın girişinde korumalar dikkatlice içeri girenleri inceliyorlardı. Muhtar yanlarına giderek neler olduğunu öğrenmek istiyordu. Ben de arabada olanları izliyordum. Biraz zaman geçtikten sonra muhtar geldi. Yola devam ettik. Konaklayacağımız yere varınca eşyalarımızı odaya çıkardık. İkimizin de canı sıkkın olduğu için yemek yedikten sonra kapının arkasına destekler koyduk. Pencere kilitlerini de iple bağladık. Hasan amca bana geçmişte yaşadığı olayları anlatıyordu. Çoğu neşeli günleriydi. Dünkü yaşanmış olayları unutmam için yaptığını biliyordum ama bir şey demeden ona ayak uydurdum. Sonrasında uyuya kalmışım. Sesler işitiyordum. Hasan amca bağırıyordu; “Yavuz kaç bakma bana öyle” diyerek. Sonra bir adamın beni tuttuğunu hissettim. Kımıldayamıyordum. Hasan amca çoktan öldürülmüştü. Cansız bedeni yerde yatıyordu. Ben korkudan ne yapacağımı bilemedim. O kadar etkilendim ki sesim bile çıkmıyor, boş boş bakıyordum. Siyah bir beden bana yaklaştı. Kollarımı tutan ellerde simsiyahtı. Odanın içinde fazlaca kişi vardı. Ama karanlıktan hiçbirini göremiyordum. Sanki hepsi gölgeye benziyordu. Derken boğazıma bıçağı dayayarak; Ne istiyorsun? Adalet, intikam, cinayet, korumak, güç hangisi? Şaşkın şaşkın yüzüne bakmaya çalışıyordum. Derken boğazımı kesti. Bir çığlık ile gözlerimi açtım. Hasan amca yanımda bana sarılarak “Bir şey yok geçti artık. Bu bir rüyaydı.” diyordu. Titrememe engel olamıyordum. Biraz zaman geçtikten sonra durulmuştum. Hasan amca yanımda beni sakinleştirmeye devam ediyordu. Anlıyordum, Hasan amca da çok korkmuştu olanlardan. Tekrar yatağa uzandım. Sabah olmuştu. Hasan amca ile bir şeyler yedikten sonra eşyalarımızı topladık. Arabaya yerleştirdik ve yola koyulduk. Basta kasabasından çıkarken korumalar ile Hasan amca bilgi alışverişinde bulundu. Artan kasabasındaki olay halen gizemini koruyordu. Herhangi bir ilerleme söz konusu olmamıştı. Yola devam ettik. Önümüzde kalabalık bir kafile vardı. Bayağı kalabalık bir gruptu. Korumalar çok fazlaydı. Hasan amca arabayı sürüyordu. O sürerken bende ona bazı sorular soruyordum. |
0% |