@werveturan
|
Kitapta ki her şey yazarın kurgusundan ibarettir. Kitapta psikolojik ve fiziksel şiddet sahneleri bulunmaktadır. Şarkı: Barış akarsu – Rüzgar (Umarım şarkının önemini anlayabilirsiniz. Bölüm sonunda şarkı ile ilgili kısmı daha karakterler aklıma ilk düştüğü an oluşturdum. Umarım seversinizzz ) ❄️❄️❄️❄️❄️❄️ “Hemen eve gel diyorum İz. Konu kapandı!” Annemin sesini duymaktan usandığım an telefonu kulağımdan çekip uzaklaştırıdım. Sesini duymak o an sinirlerimi bozuyordu. Dersliğin önünde durmaktan vazgeçip telefondan yükselen öfkeli sesi kimsenin duymasını istemeyerek koridorun sonunda ki büyük cam pencerenin önüne yürüdüm. “Duyuyor musun sen beni?” Derin bir nefes bırakıp telefonu tekrar kulağıma yaklaştırdım istemeye istemeye. “Burdayım.” “İyi o zaman yarım saat içinde evde ol!” “Anne... Daha seansın saatine çok var iki haftadır üst üste kaçırıyorum bu dersi erkenden kliniğe gidince beni ödüllendirecekler de haberim mi yok?” Hafif alaycı sesimin karşısında dişlerini sıktığını onu görmememe rağmen tahmin edebiliyordum. Çünkü benim buna hakkım yoktu. Ailemin her isteğini yerine getirip süs dediklerinde susmam yap dediklerinde yapmam gerekirdi. Ama maalesef evlatlık alınırken bana böyle bir sözleşme imzalatmamışlardı. İmzaladıysam bile hatırlamıyordum. Bende her söylenileni yapacak bir karakter yoktu. Sadece... Bazen göz yummayı tercih edebilirdim. Onlara karşı hep göz yummayı tercih etmiştim. Ne yapayım? Benim de bazı zorunluluklarım vardı. Bu yüzden uzatmak istemiyordum. Tamam demek için dudaklarımı araladım ancak annem beklemekten sıkılmış olacak ki elinde ki kozunu kullandı. “İz eğer çok üzülüyorsan derslerini kaçırdığın için biz seni kliniğe yatıralım da bu derdinden kurtul istersen nasıl fikir?” Burnumdan sesli bir nefes bırakıp güldüm. “Sen benim dertlerimi eksiltmek değil artırmak istersin sadece.” Telefonu onun son sözlerini dinlemek istemediğim için kapattım. Konservatuvar ikinci sınıf öğrencisiydim. Güzel Sanatlar fakültesinde okuyordum. Fakülteden çıkmak için asansöre yöneldim. Zemin kata indikten sonra öfkemi adeta adımlarıma doğru akıtıp koşar adımlarla fakülte binasından çıktım. Kampüste yürürken taksi çağırmak için telefonuma baktığımda bir cevapsız çağrı olduğunu gördüm. Rüzgar dan gelen bir aramaydı. Ona geri dönüp aradım. İkinci çalışta açtı. “Güzelim derste miydin?” “Evet... Yeni gördüm aramanı fakülteden çıkıyorum şimdi.” Kampüsten çıkmak üzereydim. Okulun yanında ki parkta oturmayı planlıyordum. En azından hemen annemin yüzünü görmek istemiyordum. “Dersin bittiyse buluşalım o zaman. Abimin mekanında yeni olaylar var. Çok seversin bence. Birlikte gidelim de eğlenelim biraz.” “Şu anda çok isterdim ama maalesef annem tarafından tüm eylemlerime ambargo kondu. Kliniğe gitmem gerek. Dersten o yüzden çıktım.” Güvenlikten geçip kaldırımda üniversite öğrencilerinin arasından geçip yürümeye devam ettim. “Sanırım gitmek istemiyorsun. Sesin tuhaf geliyor.” Gülmek istedim ama kalbini kırmamak için kendimi durdurdum. Rüzgar pek duygusal biri sayılmazdı... Ve sesimin tuhaf çıktığını sanmıyorsum. Pek halini şikayet etmeye çalışacak biri de değildim. Zaten bence Rüzgar kendi istediğinin olması için böyle söylemişti. “Yani istersen annemle konuşup hallederim ben bu işi.” Rüzgar ‘ın annesi benim psikiyatristim di ve... Sanırım şu anda Nil hanım ile bir seansa girmek istemiyordum. “Senin için sorun olmayacaksa olabilir” “Tamamdır hallediyorum ben. Sen kliniğe gel. Oradan alırım seni. Bende şimdi annemi ikna etmek için oraya gidiyorum.” ❄️❄️❄️❄️❄️❄️ Evimizin bulunduğu sitenin güvenliğinden geçip taksicinin parasını verdikten sonra evimizin önüne kadar yürümeyi tercih ettim. Anahtarlarımı çantamdan çıkartıp kapıyı açtıktan sonra içeri attığım ilk adımımda annemi boy aynasının önünde buldum. Sanırım dışarı çıkmak üzereydi. “Sonunda geldin. Şimdi çık odana duş al üstünü başını değiştir. Nil ‘in sana verdiği şu egzersizleri yap ilaçlarını iç ve seansta tuhaf tuhaf krizler geçirme. Yeni gelen hizmetliden de uzak dur. Senin geçirdiğin krizler yüzünden eve hizmetçi bulamıyorum. İlaçlarını sakın atlama. Artık insanlara verdiğin zararlardan para saçmaktan usandım.” Gururumu kıran sözlerini hiçe sayıp yanından geçtim. Mutfaktan gelen sesleri duyunca içeride yeni hizmetlinin bir şeyler ile uğraştığını anlamıştım. Merdivenleri çıkıp sadece bana ait olan benim alanım olan mutlu ve rahat olduğum odama, çatı katıma girdim. Burada kimseye bulaşmadığım için annem bazen beni görmek istemediği zamanlarda odadan çıkmak için bahanem olmaması için buraya bir banyo bile yaptırmıştı. O beni görmek bile istemezken ben o gerçek annem olmasa da , bana yaptıkları korkunç olsa da ona anne diyordum.... Kendime inanmıyordum... Kapımı kilitledikten sonra kıyafetlerimi çıkarmaya başladım. O sırada dışarıdan gelen araba sesi ile annemin gittiğini anlamış oldum. Hızlıca duş aldıktan sonra saçlarımı tepemde toplayıp havlu sardım. Banyodan çıkıp dolabımdan bol bir siyah pantolon ile belimde biten ince beyaz bir kazak giydim üstüme. Genel olarak spor giyinmeyi çok severdim. Sonbahar mevsiminde olduğumuz için bu kıyafetler ile üşümeyeceğimi biliyordum. Kurutma makinesi ile saçlarımı kurutup taradıktan sonra kumral tutamlarımı omuzlarımdan geriye ittim. Ayaklarıma beyaz spor ayakkabılarımı giyip odamdan çıktım. Kapıyı kilitleyip merdivenleri inmeye başladım. Merdivenlerin sonuna gelmişken dış kapıdan çıkan hizmetlimizi gördüm. Adımlarımı mutfağa çevirdim. Neden bilmezdim ama etrafımda birileri olduğunda yemek yiyemezdim. Nil hanım yıllardır süren seanslara rağmen bunu düzeltemiyordu. Onun da doktorluğundan şüphe etmeye başlamıştım zaten. Yıllardır kendimde yada krizlerim de bir değişiklik olduğunu sanmıyordum. Bu yüzden de beni akıl hastanesine yatırmak istiyordu. Sırf bu yüzden annemin aklına bu fikri yerleştiriyor oluşuna sinir oluyordum. Bazen onu... Onu bazen öldürmek istiyordum.... Bu düşünce beynime bir yılan gibi sinsice sızdığı an derin nefesler alarak mutfağın kapı pervazına tutundum. “Bunu yapmak istemiyorsun. İstemiyorsun İz.” Bir süre daha bekledikten sonra açlığım adımlarımı buzdolabına doğru götürdü. Dolabı açtığım an orta rafta gördüğüm altı kişilik çikolatalı pasta alnımın ortasından girip beynimi dağıtan kurşun rolü üstlendi. Burnumun ucunun sızlaması , boğazımdan kaçmak için direten hıçkırık ağlamak istediğimi söylüyordu bana. 20 Nisan dı bugün. Kardeşimin, annemin öz kızının doğum günü... 18 Nisan dı iki gün önce. Benim, annemin üvey kızının doğum günü... Benim doğum günüm hiç kutlanmazdı. Belki de hiç doğmamış olmamı ve beni bu eve hiç getirmemiş olmayı diliyordu ailem... Ailem... Çünkü benim doğum günlerine duyarlılığım da vardı. Zaten ne halta yoktu ki? Beni ilk evlat edindikleri doğum günümde yaptıklarım yüzünden Nil hanımın doğum günü kutlamamı yasakladığını söylemişlerdi bana. Ne yaptığımı hatırlamıyordum. Zaten söylemiyorlardı da. İçimde o günle ilgili bir çok düşünce vardı. Her gece beni pençesine çekiyordu bu düşünceler ama zaten zehir olan gecelerimin yanına birde gündüzlerimi eklemek istemiyordum. Pastayı dolaptan alıp bir dilim kestim ve afiyetle yedim. Ağlamadım. Üzülmedim. Bir kere de sevgili kardeşim mutsuz olsa hiç bir şey kaybetmezdi. Tabağı ve çatalı yıkayıp kuruması için bıraktım. Kalan pastayı da elime alıp dışarı çıktım. Evin önünde ki çöp konteynırına pastayı atıp arkama bakmadan uzaklaştım evden. ❄️❄️❄️❄️❄️❄️ Kliniğin önüne geldiğim de Rüzgar ‘ı aradım. “Geldin mi İz?” “Evet geldim. Girişte bekliyorum seni.” “Hemen geliyorum. “ Telefonu kapatıp çantamın on gözüne attım. Fermuarı çekmek için uğraşırken birden omzuma serçe çarpan biri yüzünden yerimde sendeleyip düşmekten son anda kurtuldum. Çarpan kişi kolumu tutup dengemi sağlamıştı. Başımı kaldırıp karşımda ki kişiye baktım. Kafasında ki kaskın siyah camından ben onu göremiyordum ama onu beni gördüğüne emindim. Ben 1.72 boyunda olduğum için çok uzun kişilerin yada 1.80 boylarında olan Rüzgar ‘ın yanında bile pek kısa kalmıyordum. Ama bu adamın yanında kaskına bakmak için bile kafamı kaldırmam gerekmişti. Kolumu tutan eline kaydı bakışlarım. Bembeyaz ve solgundu. Hafif kesik izleri ve kızarıklıklar vardı. “Bırakır mısınız kolumu?” Kolumu hemen bırakıp arkasını döndü. Kliniğe doğur yürüdüğünü fark edince arkasından seslendim. “En azından bir özür dileseydiniz.” Adımları bıçak gibi kesildi. Aniden bana dönüp kaskını çıkarma gereği duymadan boğuk sesi ile bir cümle kurdu. “Özür dilemesi gereken sensin.” Be kaşlarımı çatıp ona anlamsız bakışlar atarken o hiç beklemeden hızlıca kliniğe girdi. Bende arkasından baka kaldım. Özür dilemem gereken bir şey yapmamıştım ki? Bir kaç dakika sonra kliniğin kapısından çıkan Rüzgar arabanın önünde beklediğimi görüp yanıma geldi. Yanağımdan öpüp gözlüklerini çıkardı. Böylece mavi gözlerini açığa çıkarmış oldu. “Hadi gidelim.” İkimiz de arabaya binip abisi Serkan ‘ın mekanına giderken ben yol boyu dışarıyı izledim. Arada bir de Serkan ‘ın söyledilerine cevap vermek dışında hiç bir şey yapmadım. Serkan da bunu sorgulamadı. Bu iyiydi. Çok sorgulanmamam gerektiğini bilen biri vardı en azından. Yanımda bu yüzden bardağımı taşırmayacak biri vardı en azından. ❄️❄️❄️❄️❄️❄️ Saat akşam 21.30’u gösterirekn gelmiştik Serkan ‘ın mekanına. Öncesinde yemek yemiş ve biraz dolaşmak istemişti Rüzgar. Mekan bar gibi algılansa da aslında çok seviyeli müşterileri olan bir yerdi. Bar denemezdi buraya. En çok canlı müzik konusunda beğenirdim burayı. Bazen solist geç kaldığında yada sıkıştıkları zaman benim söylememi isterlerdi. Bazen solistler ile birlikte düet bile yaptığımız olurdu. Yanımda Rüzgar olmadan bile rahatlıkla gelirdim buraya. Mekana girerken içeriyi dolduran ezgi o kadar tanıdık ve o kadar sevdiğim bir parçaya aitti ki kendimi gülümserken buldum. Gitar solo ortamı doldururken Rüzgar ‘ın elini tutup hızlıca içeri çektim. O bu halima gülerken hızıma ayak uydurdu. “Şu şarkıyı sırf içinde adım geçiyor diye bu kadar seviyorsun itiraf et artık.” Diyerek kulağıma fısıldadı. Başımı çevirip parmağımı dudaklarıma götürerek sus işareti yaptım. Oda kolunu omzuma atıp saçımdan öptü. Ben ise Rüzgar dan çok şarkıyı söyleyen solisti arıyordum. “Ses erkek sesi ama burada bir kadın solist var diye biliyordum.” Rüzgar soruma cevap vermek için başını eğip iyice yaklaştı bana. “ Abim yeni solist bulmuş. Arkadaşıymış. Bu yüzden ilk gününde birlikte dinleyelim diye getirdim seni.” Başımı sallayarak onayladım ve zeminden bir metre kadar yüksek olan sahneye döndüm. Rüzgar bizi iyice sahneye yaklaştırdı. Böylece en ön sıraya gelmiş olduk. O anda ben solist ile göz göze geldim. Gözlerinde ki yorgunluk, mavilerinde ki keder sanki benim gözlerimde ki ile aynı gibiydi. Bu yüzden tanıdık gelen gözlerinin solgun mavisine kapıldım. Elinde gitarı, önünde ki mikrofona doğru şarkının ilk kısmını söylerken gözlerini gözlerimden ayırmadı. Pencerenin perdesini havalandıran rüzgar Denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgar Gir içeri usul usul, Beni bu dertten kurtar Gir içeri usul usul, beni bu dertten kurtar Bekleyip diğer kısma geçmeden önce gitar kısmını çaldı. Solistin sürekli bana bakıyor oluşu ve benim de bir şekilde bakışlarımı ondan ayıramıyor oluşum Rüzgar ‘ın dikkatini çekmiş olmalıydı çünkü yan tarafımda gözlerini dikip bana baktığını fark ediyordum. Ama ona dönemiyordum. Sanki bunu yapmamalıymışım gibi geliyordu. Yine bir krizin yaklaşıp yaklaşmadığını merak ediyordum. Yabancısı buralara , nerelerden geliyorsun Otur dinlen başucuma , belli ki çok yorulmuşsun. Bana esmeyi anlat , bana sevmeyi anlat Bana esmeyi anlat, esip geçmeyi anlat Anlat ki çözülsün dilim , ben rüzgarım demeliyim. Rüzgarları anlat bana , senin gibi esmeliyim. Anlat ki çözülsün dilim , ben rüzgarım demeliyim. Rüzgarları anlat bana , senin gibi esmeliyim. Bana esmeyi anlat , bana sevmeyi anlat Bana esmeyi anlat , esip geçmeyi anlat. Bir anda Rüzgar ‘ın kolunu omzumdan çekip sahneye doğru yürüdüm. Solistin oturduğu koltuğun yanında bir kaç tane daha koltuk ve müzik aleti vardı. Şu anda onları çalan kişiler sahnede değildi. Solistin yanında ki koltuğa oturmadan önce elime bir mikrofon aldım ve şarkının enstrüman kısmını bitirmesini bekledim. Nedense hiç şaşırmamıştı ve sahnesine aniden giren bir kıza hiç tepki vermemişti. Sanki onunla şarkı söyleyeceğimi anlamıştı. Gitar kısmı bitince mikrofonu dudaklarıma yaklaştırıp söylemeye başladım. Pencerenin perdesini havalandıran rüzgar Denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgar Gir içeri usul usul beni bu dertten kurtar Gir içeri usul usul beni bu dertten kurtar Gitar kısmını çalmasını bekleyip ardından tekrar ben söyledim. O ise dudaklarına çarpık bir gülüş yerleştirip bana hafif bir baş hareketi ile izin verdi. Yabancısı buralara , nerelerden geliyorsun Otur dinlen başucuma , belli ki çok yorulmuşsun Bana esmeyi anlat , bana sevmeyi anlat Bana esmeyi anlat , esip geçmeyi anlat Gitara iki vuruş yapıp bana fırsat vermeden önünde sabit duran mikrofona doğru şarkıyı söylemeye devam etti. Sanki bu kısım ona aitti. Bana izin vermedi. Anlat ki çözülsün dilim , ben rüzgarım demeliyim Rüzgarları anlat bana , senin gibi esmeliyim Anlat ki çözülsün dilim , ben rüzgarım demeliyim Rüzgarları anlat bana , senin gibi esmeliyim Son kısım için iki saniyeliğine durduğunda bu sefer ben de durmadım ve ikimiz aynı anda söyledik son kısmı. Bana esmeyi anlat , bana sevmeyi anlat Bana esmeyi anlat , esip geçmeyi anlat Şarkı bitti ve gitarın sesi de sustu. Etrafta ki insanlar büyük bir alkış tufanı kopardı. Ben ise... Be onun gözlerinden ayrılamadım bir türlü. ❄️❄️❄️❄️❄️❄️  Bölüm bitti!!! Ben çok sevdimmm Öncelikle geç geldi bölümümüz çünkü daha önceden yazdıklarım Wattpad tarafından yutulmuş. Bu yüzden tekrar yazdım. Biraz kısa oldu ama bu daha ilk bölüm. Sevgilerle... Çiçeklerimizin ve gözlerimizin renginin hiç solmaması dileğiyle.... :’(:’(:’(
|
0% |