Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm/ İLK HİS

@werveturan

Gözlerimi açmama neden olan şeyin güneşin ışıkları olmasını dileyeceğim kadar kulak tırmalayan Henry ‘nin bağırma sesi ile uyanmıştım. Cidden boğazını ve ses tellerini bu denli yormasına hiç gerek yoktu.

Çatı katı kapağına vurup “ne zaman kalkmayı düşünüyorsun acaba? Acele et.” Diye yüksek sesle bağırmıştı. Emir almaktan nefret ediyordum.

Dişlerimi sıkarak bir hışımla yataktan kalkıp kapağı açmıştım ve ona bağırmaması gerektiğini söylemiştim. Sonuçta onu duyuyordum fakat Henry bunu söylediğim an bana gözlerinde yakaladığım bir anlık özlem ile bakmıştı. Sanki ona karşı olan öfkemi o anda arka plana atmıştı aklına uğrayan şey.

“ Evet, çok iyi duyuyorsun değil mi? Unuttum işte “ demişti. Ağzının içinde kendi kendine konuşurken benim duymadığımı düşünmüş olmalıydı ama duymuştum.

Özlemi güçlerineydi. Eski halini özlüyordu. Haklıydı da nasıl özlemezdi ki? Henry ‘nin güçleri ve şu anki yaşamı bende gerçekten merak uyandırıyordu. Bunu ona sormam gerekiyor gibi hissediyordum. Daha doğrusu merakım dayanılmaz bir zirveye son sürat tırmanırken sormamak çok zor bir iş haline geliyordu.

Dün kıyafetlerimi yerleştirmeden yattığım için kıyafetlerim hâlâ valizlerde duruyordu. Dışarıda ki hafif esintili soğuk havada tişört giyerek gezmem dikkat çekerdi çünkü insanların çok çabuk ürperebileceği bir havaydı. Üşütüp hasta bile oldukları bu havalarda kıyafet seçiminde dikkatli olmalıydım.

İnce beyaz bir kazak ile bol siyah bir kot pantolon çıkarttım. Bol kıyafetleri çok severdim. Rahat ve tetikte olduğumu hissettirirlerdi. Hazırlıklı ve temkinli.

Kıyafetleri elime alıp alt kata indim ve diğer odaya geçip banyo yapmak için odanın içindeki diğer kapıyı açtım. Bu oda çok sade ve sıradan bir odaydı. Beyaz duvarlar, beyaz yatak, beyaz eşyalar ve kestane rengi zemin. Biraz da küçüktü. Yukarıdaki şaheser ile ilgisi sıfırdı.

Banyo ya girip hızlıca duş aldıktan sonra kıyafetlerimi üstüme geçirdim. Saçlarım da ki su damlaları kurumadığı için saçımı kurutmam gerekiyordu ancak suyun üzerimde ki varlığı o kadar hoşuma gidiyordu ki saçımı kurutmak bile istemiyordum.

Yine de ellerimi kaldırıp saçlarımın üstünde tuttum ve yavaşça gücümü kullanarak onları saçımdan ayırdım. Elim ıslanırken avucumun içinde biriken suyu döküp tekrar aynı şeyi yaptıktan sonra saçım da sadece hafif bir nem kalmıştı ve oda bir kaç dakika içinde geçerdi zaten. Saçımdan su vakumlamıştım resmen. Kendi kendime gülüp saçlarımı omuzumdan geriye attım.

Odadan çıkıp mutfağa yöneldiğimde Henry ‘nin TV karşısında bir maç özeti izliyor olduğunu görünce dikkatini çekmek için yanına yürüdüm ve oturduğu koltuğun çaprazında yer alan tek kişilik koltuğa yerleştim.

Onun odağı ise hayati bir haber izliyormuşcasına TV üzerinde olmaya devam edince de sorgulayan, rahatsız bakışlarımı üstünde tuttum. Ben ona dik dik bakınca da mecburen bana dönmek zorunda kaldı. Derin bir nefes bırakıp kumandayı eline aldığında maçın dikkatini dağıtmasını istemediği için kapattığını anlamıştım.

“Öncelikle ilk kural uyum sağlamak. Etraftakilere ayak uydurmak ve güçlerini kapalı kapılar ardına kilitlemek zorundasın.”

Bunu zaten biliyordum ve açıkçası güçlerimi saklamak konusundan iyi olacağımı düşünüyordum fakat bunun biraz zor olacağı da aşikârdı. İnsanlara ayak uydurmak çok zordu. Onlar bize göre çok... Kırılgan ve naif kalıyordu.

“Dışarı çık, etrafı dolaş, yeni kız imajı çiz, yeni ve meraklı kız imajı. Etrafı incele ve insanlarla iletişim kur.”

“Bence onlardan uzak durmalıyım. Böylece beni yakından tanımazlarsa benim tuhaflıklarımı da göremez ve şüphe edemezler. Bence yeni, meraklı kız imajı pek uygun değil, onun yerine yeni, içinde kapanık, tuhaf kız olup kendimi soyutlamam daha etkili olur.”

Kendimce çok mantıklı olan cümlelerimi sıralarken Henry bir süre sonra sıkılıp beni resmen sus artık bakışları ile dinlemeye başladı ancak nasıl bir beyefendi ise bunu dile getirmedi. Sadece hissettirdi.

“Hayır öyle davranırsan da insanlar bunu sorgular ve işte elinde koca bir sıfır olur. Unutma her şekilde dikkat çekeceksin. Sen sadece kendini saklamayı çok iyi becermek zorundasın.”

Bu sefer derin bir nefes bırakıp bıkkınlığını sergileyen ben olmuştum.

“Pekâlâ.”

Henry onu çok zorlamadan onaylamış olmama başını sallayarak karşılık verirken yeni bir konuya geçti.

“Bir süre için etrafı gezip burayı öğrenmem dikkat çekmez fakat burda ki hiç bir genç boş duran insanlar değil. Bir hafta sonra okul açılıyor. Burda lise öğrencileri burada liseye gidiyor. Lise buraya üç sokak aşağıda. Şehir merkezine giden üniversiteliler de var. Birde burada kasiyerlik, garsonluk gibi işlerle uğraşanlar var. Yani anlayacağın pek boş durmaz buradakiler. Bu yüzden senin de bunlardan birini yapman gerek. Ailen bu konuda bana güvendi. Seni en uygun işe vereceğim.”

Ailem ona güvendi ve bana hiç söz hakkı tanımadı...

Kafamı yavaşça aşağı yukarı sallayıp itiraz etmeden dikkatimi Henry ‘den çektim. Pencerede dışarıyı izlemeye başladığımda bulutların ardından kendini gösteren güneş ışınlarını görmemle birlikte odağım kaydı.

Gökyüzü manzaralarını çok severdim. Bu görüntü de çok hoştu.

“Sanırım 21 yaşında ölümsüz olmuştun. 21 yaşında gösteren biri liseye gidemez. Seçenekler üniveriste ve kasabadaki mükemmel iş imkanları... Hangisini istersin? Üniversiteyi seçersen hemen ayarlarım. Özel üniversiteler çabuk ikna olan bir yapıya sahiptir biliyorsundur.”

Yine ve yine sadece başımı sallamakla yetindim.

Bazen insan konuşmak istemezdi. İstese de yapamazdı. İçinden gelmezdi. Bende öyle hissediyordum işte şu anda. Öyle bir incinmiş hissediyorum ki. O kadar kırgındım ki. Aileme değil içinde olduğum duruma.

“Sen yap bir şeyler işte.”

Bedenimi koltuktan kaldırırken birdenbire üstüme çöken bu durgunluk nereden çıkmıştı bilmiyordum ancak çok kötü hissettirdiği şüphesiz bir gerçekti.

Merdivenlerin yolunu tutup yorgun adımlarla yukarı çıkarken inanılmaz bir şekilde Henry hiç şikayet etmedi. Sanırım güçlerim bile bir kenara çekilip meydanı hüznüme bırakmıştı.

❄️❄️❄️❄️❄️

2 hafta sonra...

Üniversiteli genç olarak yeni hayatıma hoş geldim!

Henry beni özel bir üniversitenin öğrencisi yapmıştı. Daha doğrusu beni kayıtların dolduğu bu dönemde öğrenci yapan şey para olmuştu. Babaminne kadar para verdiğini bilmiyordum. Ama zaten şikayetçi de olmayacağını biliyordum. Özellerin de paraya ihtiyacı olurdu ancak insanlar gibi değildi tabii ki. Bizimki daha çok hayatımızı iyi şartlarda geçirmek içindi. Ölümsüz bir hayatı sefil yaşamak istemezdi hiç bir özel. Forza ‘yı tekrar hatırladım.

Bizim evrenimizde her yer birbirinden güzeldi. Refah üst düzeyde olduğu için bu dünya ile ilgisi yok denecek kadar azdı. Forza ‘da da özeller çalışıyordu. İnsanlar ile tam olarak aynı değildi tabii ki ancak orada da ekonomi denen şey vardı.

Henry ‘nin beni üniversiteye kayıt ettiğini duyunca kendime bir teşhis koymuştum. Sanırım benim sosyal anksiyetem vardı. Kalabalıktan ve insanların bakışlarından bu denli rahatsız olduğum yada düşüncelerini umursadığım bir anım olmamıştı. Yanlış şeyler yapmaktan deli gibi korkuyordum.

Neyse ki Henry bu konuda düşünceli davranıp bir çözüm bulmuştu. Üniversitenin merkezde olmayan bir fakültesine kayıt yaptırdığı için sorun olmayacaktı. Mühendislik fakültesiydi ve açıkçası ne olduğu umrumda bile değildi.

Erkenden banyo yapıp saçlarımı kurutmuştum. Havaya uyumlu olarak kıyafetler seçmek için valizimin önünde eğildim. Burda olduğum süre boyunca kıyafetlerimi dolaba yerleştirmek yerine eşyalarımı bavulda tutmaya devam etmiştim inatla. Şimdi ailem arasa direkt olarak bavulu alıp kaçacak gibiydim.

Bavuldan bel hizasında fazla açık olmayan bedenimi saran siyah bir crop çıkarttım. Sıfır kol olduğu ve omuzlarımdan başlayarak kollarımı açıkta bıraktığı için gümüş kolyelerimi takacaktım.

Yine siyah renk kargo model yüksek bel ama kesinlikle salaş olmayan bir pantolon çıkartıp giydim. Belimin sadece iki parmak kadar açık olması iyiydi. Spor ama şık olmayı severdim ben topuklu ayakkabı ve mini etek kızı değildim ancak giyim tarzıma uyan en kaliteli ve şık tercihleri yapardım. Spor giyinmeyi seviyorum diye birbirinden bağımsız uyumsuz kot tişört giyip çıkmazdım dışarıya.

Beyaz kalın topuklu spor ayakkabılarımı giyinip pantolonumun paçalarını düzelttikten sonra ayağa kalkıp gümüş kolyelerimden seçme yapıp boynuma taktım incecik zincirlerimi. Bileğime de gümüş ince zincir bileklik ve parmaklarıma da yüzükler taktım. Takılar kırmızı çizgimdi. Özellikle gümüş olanlar...

Dayanamadığım tek şey sanırım gümüş takılar, spor ayakkabılar ve spor giyim ürünleri olmalıydı.

Yüzüme makyaj yapmazdım. Özellerin cildi zaten mükemmel pürüzsüz ve makyajlı gibi renkli olurdu zaten. Bende cildimi boğacak olan boyaları sürmeyi sevmezdim. Gün içinde gerek yoktu zaten.

Mavi gözlerim aynadaki aksine bakarken kumral düz saçlarımı omuzlarımdan geriye attım. Uzun oldukları için belime kadar uzanan saçlarım vardı.

Odadan çıkıp mutfağa yöneldiğimde Henry kenarında yanıkları olan kızarmış ekmekler ve fazla piştiği için rengi sarıdan daha koyu olan aşırı kuru olduğunu gördüğüm yumurta ile masada oturuyordu.

Bu adama yemek yapmak gerekecekti. Böyle yemek yapmaya devam ederse ve bunları yerse....

Neyse işte sonuçta burası benim için tam olarak enerji kaynağı olan bir yer olmadığı için benim de belki yiyecek yemem gerekebilirdi. İnsan gıdaları ile aramız hiç iyi değildi maalesef. Ama işte mecburiyet neler yaptırmıyordu ki?

“Ee nasıl gidiyorum ? Nereye gidiyorum şimdi ben?”

Henry başını kaldırıp bana baktı.

“Koltuğun üstünde çantan var içine bir kaç defter ve kalem de koydum. Kitaplarını ve ders programını okulda verecekler. Bugün seni ben götüreceğim ama yarından sonrası için bir yolunu bulacağım merak etme tamam mı? “

Henry yerinden kalkıp yanıma geldi.

“Birde buraya saklanmak için geldiğini unutma. Şimdi sana bir perde çekeceğim. Gücümün adı bu seni ve güçlerini hatta enerjini bile gizleyecek bir perde. Maalesef tek sefer de sadece bir taşını kamufle edebilirim ve senin sorunun güçlerini kullanmaktan vazgeçememen bu yüzden sadece güçlerini kamufle edelim buna alıştığın zaman da artık enerjini kamufle edebilirim. Tamam mı? Şimdi bana taşlarını göstermelisin.”

Güç taşlarım üç taneydi. Biri element taşım yani su gücümü veren ana taş , kare biçimimde, ensemde tam saç köklerimin başladığı yerdeydi. Ölümsüzlük taşım sağ omzumdaydı. Siyah renkli paralel kenar biçimde bir taştı. Son olarak ise muhafızlık taşım...

Eskiden babamın sağ omzumdaydı ve ben doğunca artık taş benim sağ omzumdaydı. Babamın sağ omzumda artık o taş yoktu. Ve taşın kaybolması ile babam muhafızlık ile ilgili hiç bir şeyi hatırlamıyordu. Yani muhafız olduğunu hatırlıyordu ancak artık muhafızı olduğum taşlar ile ilgili benden başka kimsenin bilgisi yoktu.

Muhafızlık taşım da sarı renkte, yuvarlak ve içinde sadece muhafızın bildiği bir dilde yazılar vardı. O yazıları bir zamanlar babam da benim gibi okuyabiliyor su ancak artık bu imkansızdı.

Henry ye taşlarımın hepsini gösterdim oda en sonunda bana güçlerimi verenin muhafızlık taşım olduğunu söyleyip ona perde çekeceği esnada onu durdurdum.

“Olmaz onu kamufle edersen güçlerimi kullanamam ve eğer bir tehlike olursa bunu hissedemem.”

Eğer taşlara bir zarar gelirse dünyanın neresinde olursa olsunlar beni taşlara götüren bir pusula gibiydi muhafızlık taşım. Ben muhafızdım ve taşları öylece savunmasız bırakmazdım.

Henry başını iki yana sallayıp.

“Hayır, hayır gücünü kesmiyorum sadece başka özellerin onu algılamasını engelliyorum. Zaten perdenin bir aktiflik süresi var belirli aralıklarla sürekli perde çekmek gerekir.”

Tekrar koluma uzandı. Bende izin verdim. Yine de tedirginlik hissediyordum. Umarım dediği gibi olur ve hiç bir aksilik çıkmazdı.

Elini taşımın üstüne yerleştirip gözlerini kapattı. Bu tam bir dakika sürmüştü ve Henry komik görünse de ben bunu dile getirmedim.

Yine kızmasını istemezdim.

Elini çekip tekrar masaya oturdu. “Dikkat et ve gücünü kullanmadığından emin ol tamam mı? Çok ciddiyim. Sakın güçlerini kullanma evlat.”

Neyim ben erkek çocuğu mu? Neden bana evlat demişti ki şimdi?

Başımı sallayarak söylediklerini onayladım. Sonra da çantayı koltuğun üstünden alıp koluma taktım. Hazır bir şekilde Henry ‘ye baktım. Oda kapının yanında dikilen bana baktıktan sonra derin bir nefes bırakıp kalktı.

“Yemek yemiyorsun diye benim kahvaltımı mahvettin ha?”

“Ben ortada mahvedilebilecek bir kahvaltı görmedim Henry. Belki de burada yaşadığım sürece yemekleri ben pişirmeliyimdir. Sonuçta benim de enerjiye ihtiyacım olacakmış gibi hissediyorum.”

Memnuniyetsizliğimi yansıtan cümlemi dinleyen Henry ilk kelime mden beri dik dik bana bakıyordu. Sanırım yemek pişirmeyi çok iyi becerdiğini düşünüyor olmalıydı. Ama yine de yorum yapmadı ve evden çıkıp arka bahçe de ki garajda duran kahverengi kamyonet tarzında ki arabanın yanına yürüdük.

Arabanın arkasında başka bir araca ait olduğuna emin olduğum araba parçaları duruyordu. Henry baktığım yeri görünce kısa bir açıklama yaptı.

“Onları tamire götürmem gerekiyor. Sakın onlarla uğraşma. Birde sen ezip büzerek mahvetme sakın!”

Son söylediklerini duymazdan geldim. Neden uğraşmak isteyeyim ki onun araba parçaları ile? Söylediklerine alınsam da boşverdim.

Henry şoför koltuğuna bende onun yanına oturduğum da arabayı çalıştırdı.

❄️❄️❄️❄️❄️

Okula geldiğimiz de hızlıca arabadan inip Henry ‘nin bir şeyler konuşmasına izin vermeden okula doğru yürüdüm. Yaptığım belki de kabalık olabilirdi ama ben hayatımda bir kez bile okula gitmemiş her şeyi ailemden ve kendim araştırarak öğrenmiştim. Meraklı olduğum için belki varlığım boyunca öğrendiklerim bu kasabanın içinde ki herkesin bilgi oranından fazla olabilirdi.

Bir özel in okula gitmesi zaten olanaksız bir şeydi ancak ben hiç ailem tarafından okula bırakılıp onlarla bir ilk gün geçirmemiştim. Şimdi bunu Henry ile yapmak istemiyordum. Ailemi hatırlayıp üzülüyordum.

Okul girerken her gözün bana çevrilmesi sinirimi bozuyordu. Bu ergenlerin tel derdi belliydi zaten. Yüzlerine bakmasam da anlıyordum. Erkekler yeni gelen kızın güzel olup olmadığına bakıp onu ayartmak için çabalardı. Kızlar da o kızın popüler kız olmasından korkar ve onu kıskanırdı.

Her neyse işte hiç birine bulaşmayacaktım ben. Zaten şu anda kendimi tutarak yürüyor ve onlardan farklı ve anormal davranışlar sergilememek için çabalıyordum. Fakat şu anda sadece hızlıca gözlerinin odağından çıkmak istiyordum.

Sonunda okuldan içeriye girdiğimde orada da bir öğrenci sürüsünün içinden geçtim. Hatta koridorun sonunda ki üst kata açılan tarafta bir kemer vardı ve orada toplanan yakışıklı ve güzel kişilerden oluşan bir grup toplanmıştı. Yanlarından geçerken uzun boylu bir çocuğun gülümseyip yolumu kapatmak için hareketlendiğini anlayıp hızla yanından ilerlemek istediğim anda yanındaki kız koluna omzunu koyup ona seslendiğinde durdu.

Ben de dudaklarım ile alaycı bir gülüşü ona gönderdim. Aptal herif yanında sevgilisi varken benim yolumu kapatıp geçmemi engelleyecekti resmen.

İlk katta ki kat planını inceleyip müdürün odasını buldum. İkinci kata çıkıp müdürün odasını bulduğum da kapıyı hafifçe tıklayıp bir geri dönüt bekledim ancak hiç bir ses gelmeyince kapı kolunu hafifçe indirip açmaya çalıştım. Açılmadı. Kilitli durumdaydı.

Kapının önünden ayrılmak için hareketlendiğim anda omzumda ki sıcak bir baskı ile başımı o yöne çevirdim.

Aynı sıcaklığın vücudumda da olduğunu hissediyordum ancak şu anda buna odaklanamazdım.

Karşımdaki kızıl kıvırcık saçlı kız bana yüzünde ufak çekingen bir tebessüm ile bakıyordu. İstemsize kızı incelerken buldum kendimi. Vücut ölçüleri benim ile aynı gibiydi. Uzun ve inceydik ikimiz de. Onunda yüzü benim ki gibi kemikliydi. Dudakları kalın ve kırmızı. Benim ki gibi. Teni hafifçe buğday rengiydi. Gözleri ise koyu tonlarda bir yeşildi.

Gözleri , saçları, ve ten rengi dışında benzediğimizi düşündüm.

“Şey müdür bu gün okulda değil ve gelemeyecek. Sen yeni öğrencisin sanırım sana yardım edebilirim. Eminim babam sana yardım etmemi isterdi.”

Bir anda neden babasından bahsettiğini anlamamıştım. Kaşlarım söylediklerine anlam vermeye çalışırken çatılı duruyordu.

Kız gülümseyip “afedersin. Şey... müdür Carter benim babam da o yüzden yani. Ama istersen müdür yardımcısının odası şurada oraya da gidebilirsin. Benden daha çok yardımcı olacaktır sanırım.”

Başımı sallayıp kısaca teşekür ettikten sonra hızlıca yanından ayrıldım. Sanki insan fobim varmış gibi hepsinden kaçıyordum. Kızın yanından geçerken o birden sıçrayıp tekrar önüme geçti.

“Eee tanışmadan kaçma ama... ben Amy.”

Uzattığı elini sıkmak istemesem de Henry ‘nin söyledikleri aklıma düştü ve dikkat çekmek istemediğim için elimi uzatıp

“Bende Vanessa.” Deyip elini sıktım hafifçe ve hemen geri çektim. Sıcağa alışık değildim ve Amy ‘nin eli epey sıcaktı. Tüm insanlar böyle miydi yani? İşte bana onlardan kaçmak için bir sebep daha...

Amy ‘nin yanından ayrıldım. Yanından uzaklaşınca karnımda ve vücudum da hissettiğim sıcaklığın azaldığını hisseder gibi olmuştum.

Her neyse işte.

Müdür yardımcısı ile sıkıcı bir konuşmanın ardından ders programını aldım.

“Kitapları depo dan sana bir hizmetli verir. Sanırım bugün Nelson ‘ın izin günü. Bu yüzden Aurelio sana yardım edecektir. Onu hizmetli odasında bulabilirsin. İyi bir yıl geçirmeni umarım. Okula hoşgeldin.”

Odadan çıkarken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Kadın cümlesinin sonunu o kadar isteksizce getirmişti ki sanki ezberden konuşuyor gibi hissetmiştim.

Hizmetli odaları her katta koridorun sonunda birer tane olmak üzere dört tanedydi. Hepsini deneyecektim mecburen.

İlk önce bulunduğum katı denedim ancak odanın içinde sadece temizlik eşyaları vardı. İlk katta kimse yoktu. Üçüncü kat da boştu ve son oda da paspas ve vileda sopaları dışında bir şey yoktu. Nereye bakmam gerektiğini düşünürken yan tarafta ki kızlar tuvaletinden çıkan kıza baktım. Hafifçe balık etli esmer bir kızdı.

Mecburen onlardan birinden yardım isteyeceğim.

“Pardon bakar mısın?” Kız hemen bana döndü ve bakışlarından bile yeni kız olduğumu anladığını çözdüm.

“Aurelio adında bir hizmetliyi bulmam gerek ama nerede olduğunu bilmiyorum. Hizmetli odalarında bulamadım da onu.”

“Ah sen yeni öğrenci olmalısın. Aurelio genelde hizmetli odasında olmaz zaten spor salonuna bak bence. Genele orada basketbol oynadığını biliyorum.”

Kızın söylediklerini başımı sallayarak onayladıktan sonra bir adım attığım an zil çaldı ve ben derse geç kaldığımı anlamış oldum. Koridorda takılan herkes sınıflara girmişti artık. Yanımda ki kız bir anda koşarak koridoru geçtiğinde derse yetişmek adına yaptığı bu şeyin kimse tarafından gürlememesinin onu aidnabir şans olduğunu düşündüm.

Yoksa koşarken vücudunun belli kısımlarının aşırı derece de çok sallanması onu biraz dalga konusu yapardı maalesef.

Başımı eğip gülümsemeden edemedim.

Okuldan çıkıp sırtımda ki hafif çanta ile okulun yanında ki binanın yazısını okudum ve spor salonu olduğunu fark ettikten sonra oraya doğru yürüdüm.

Çakıl taşları ayağımın altında ezilirken spor salonunun merdivenlerini çıktım.

Girişe yaklaştıkça içimde yine bir sıcaklık hissediyordum. Amy ‘nin yanında da aynısını hissetmiştim. Ama onu algılayamıyordum bile. Oysa bu... bu çok daha güçlüydü. Bunu fark etmemek imkansız gibiydi benim için.

Adımlarım yavaşlarken. Aklımda canlanan ihtimallerin gerçek olma olasılığını sorgulamaya başlamıştım.

Kapıdan geçtiğim de önümde kısa bir duvar belirdi. Bu duvarın ardında mıydı yani?

Duyularımı iyice açıp dinledim. Bir basketbol topunun sahanın zeminine değerek çıkardığı tok sesi duyuyordum. Bir kişi vardı şu anda içeride. Hareketlerinin etkisi ile savrulan saçlarını bile hissedebiliyor oluşum inanılmazdı. Daha önce hiç bu kadar duyarlı olmamıştım. Sanki her hareketi gözlerimin önünde gerçekleşiyor gibi şeffaftı.

Ama hissettiğim enerjinin ne olduğunu anladığım anda içimde büyüyen duygular karmakarışık bir hâl almaya başladı.

Korku, tedirginlik, korunma işgüdüsü, merak...

❄️❄️❄️❄️❄️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%