Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11.Bölüm 🥕

@yagmurgns_37

Helööö meleklerim nabersiniz?

Bölüm için beklettim, kusura bakmayın şimdiden.

OKUNMA SAYISI ÇOK OLMASINA RAĞMEN OY ÇOK AZ. EĞER SINIR KOYMAMI İSTEMİYORSANIZ OY VERMEYE VE YORUM YAPMAYA ÖZEN GÖSTERİN.

🧡İyi okumalarr🧡

İLAHİ BAKIŞ AÇISI

“Kızım, kızım nerede!” diye yattığı yerden uyanan Alya Hanım’la bütün gözler ona dönmüştü. Altay, Batuhan, Devrim ve Mete ağlıyordu. Barlas öfkeliydi, kendisine öfkeliydi ve gözleri kan gölüne dönmüştü. Barbaros kendini suçluyordu aynı Civan gibi. Serdar Bey de aynı şekilde gözleri yaşlıydı.

Yalçınkaya ailesi dağılmıştı, hepsi mahvolmuştu.

“Kızım nerde Serdar?!” diye öfkeyle sormuştu bu sefer Alya Hanım. Hepsinin gözlerinin içine bakıyordu ama kimse bir şey demiyordu. Alya Hanım, uzandığı yerden kalktı ve Serdar Bey’i iki koluyla itti.

“Söylesene Serdar? Nerde kızım?!” dediğinde Serdar Bey tekrar sessiz kaldı ama onun sessiz kalması Alya Hanım’ı daha da sinirlendirmişti. Arka arkaya Serdar Bey’i kollarıyla itiyordu. Serdar Bey, en sonunda kollarını Alya Hanım’a sardı ve sakinleşmesini bekledi.

“Şişt, güzelim. Sakin ol.”

“Kızıma ne oldu Serdar?” dedi Alya Hanım duymazdan gelerek. Serdar Bey derin bir nefes aldı.

“Kalbi durmuş…” dedi. Alya Hanım, ortalığı inletecekken lafının devamını getirdi. “Kısa bir süreliğine. Şimdi yoğun bakımda.” dediğinde Alya Hanım rahatlamış bir şekilde nefesini dışarıya vermişti ama kendisini hala rahat hissetmiyordu.

“Kızımı görmek istiyorum.” dedi bastıra bastıra.

“Bu şimdi mümk-”

“Evet mümkün Serdar! Git kimle konuşacaksan konuş ama ben kızımı göreceğim!” dediğinde Serdar Bey sıkıntılı bir şekilde nefesini dışarıya verdi. “Peki.”

Yaklaşık on beş, yirmi dakika sonra Serdar Bey, zar zor izin almış ve kısa süreliğine odaya girme iznini çıkarmıştı.

“Bende gireceğim.” demişti Kadir bir anda ayağa kalkarak. Kadir ayağa kalktıktan sonra hepsi sıra sıra ayağa kalktı; Barbaros, Civan, Barlas, Mete, Altay, Batuhan ve Devrim.

“Tamam, ama sadece iki dakikalığına. İlk başta karım girecek.” dediğinde hepsi başını salladı. Alya Hanım, korka korka kapıyı açtı. Hemşire, ona korunması için birkaç kıyafet giydirdikten sonra kızının yanına girebilmişti.

Dudakları mosmor, yüzü soluktu. O eski enerjik halinden eser yoktu.

“Kızım…” dedi titrek bir nefes çekerek. “Biliyorum, seninle tam anlamıyla bir anne- kız olamadık. Bunun için bir on yedi senemiz eksik galiba. Seni nasıl tanıyamadım hala bunu anlayamıyorum biliyor musun? En büyük abine çok benziyorsun. Alparslan’a.” dedi nefesini dışarıya vererek aynı zamanda dudaklarında hafif bir tebessüm oluşmuştu. Oğlunu, uzun zamandır görmüyordu ve adını ağzına alması dudaklarında tebessüm olmasını sağlamıştı. “Bize söylemişti. Daha 13 yaşındayken söylemişti. ‘O benim kardeşim değil!’ demişti, ‘Benim kardeşim böyle kokmuyor.’ demişti ama biz dinleyememiştik. Seni ilk kucağına alan Alparslan’dı. O kucağına aldıktan sonra da seni götürmüşlerdi zaten, ama şu an seni görseydi ne kadar güçlü bir kız kardeşi olduğunu fark ederdi ve bununla gurur bile duyardı. Keşke yanımıza gelseydi ama bunu kabul etmedi. Melis yüzünden hayatı zaten mahvoldu bu yüzden gelmek istemiyor. Senden bile haberi yok biliyor musun? Beni ayda bir arar. En son aradığında da söyleyemedim ve öğrenince ne tepki vereceğini bile bilmiyorum.” Omuzlarını silkti. “Bunları duymayacağını bile bile anlatıyorum… Hem belki de duyuyorsundur.” dedi kendi söylediği cümleyi onaylamayarak. “En yakın zamanda uyan kızım, hem daha seninle anne kız gecesi bile yapamadık.” dedi ve eldivenli elleriyle kızının saçlarını okşadı. “Benden bile güzelsin.” dedi içini çekerek.

“Alya Hanım. Çıkmanız gerek.” Alya Hanım, gelen hemşireyi onayladı ve odadan çıktı. Kızını gördüğü için içi biraz daha rahattı.

“Ben gireceğim şimdi.” dedi Serdar Bey ve kimsenin bir şey demesine fırsat bırakmadan hızlıca içeriye girdi. O da aynı şekilde giyilmesi gereken şeyleri giydikten sonra kızının yanına ilerledi. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:

“Kızım.” dedi hafif tebessümle. “Ben yıllarca kız evlat hasretiyle büyüdüm. Sonra senle Altay doğdunuz, Allah dualarımı sonunda kabul etmişti, ama bu sefer de çocuklarımız karışmıştı.” İç çekti. “Ben Melis ne yaparsa yapsın, her zaman onu affettim. Güzel bir baba-kız ilişkimiz olsun istedim ama beceremedim.” Gözlerinden akan bir yaşı elinin tersiyle sildi. “Sonra biz seni bulduk. Hatta biz seni gelip izledik bile. O sokaktaki keltoş adamı döverken. Kalabalıktan fark etmedin ama biz en başından beri oradaydık. Seni izliyorduk. Çok güzel bir kızsın Alin’im. Aynı zamanda çok güçlüsün de, acıların karşısında nasıl baş edebileceğini biliyorsun. Arabada biz aslında dövüşmeyin derken, senin zararından değil, Civan’ın sağlığından şüphelidiydik.” dedi hafif gülerek. “Ama yaşadıkların hakkında bilgi sahibi olamamak bizi daha da kötü ediyor, gözlerindeki acıyı sadece bir saniyelik görüyoruz. Acını çok iyi saklıyorsun ama, keşke saklamasan. Şimdi bütün herkes perişan oldu. Daha tanışmadın ama amcanların, yengenlerin bile senin sağlığın için endişeliler. O gücünü bir kez daha herkese göster kızım ve uyan. Çünkü biz hepimiz senin uyanacağına inanıyoruz.”

“Süreniz doldu Serdar Bey.” diyen hemşireye Serdar Bey başını salladı ve çıkmadan önce kızının anlını öptü. Serdar Bey’in ayaklanmasıyla hızlıca ayağa Kadir çıktı. Kimseye bir şey demeden içeriye girecekken Barbaros tarafından durdurulmuştu.

“Benden sonra girersin.” demişti Barbaros. Kadir ise bir şey demeyi tercih etmedi ve onu görmezden gelerek içeri girmek için adımladı. Barbaros Kadir’in bu sefer kolunu tuttu. “Ben gireceğim Kadir.”

“Bu konu tartışmaya kapalı. Elimizde az bir süre var ve bırak ben gireceğim.” dedi Kadir. İlerlemeyi düşünüyordu ama Barbaros buna gene izin vermemişti.

“Ben onun abisiyim!” demişti bastıra bastıra. “Sen hiçbir şeyi değilsin. Bu yüzden öncelik hakkı bana.” dediğinde Kadir kahkaha atmıştı. Karşısındaki adam siniriyle oynuyordu.

“Bana bak lan!” diye kükredi Kadir. Bunun üzerine Civan hızlıca abisinin yanına gelmişti. Barlas, sadece izlemekle yetiniyordu. “Alin’in şu an burada olmasının tek nedeni sizsiniz.” dedi gözlerini hepsinin üstünde gezdirerek. “Eğer Alin, benim yanımda olsaydı biz şu an onunla kola çekirdek yapıp parkta oturmuş olurduk. Kardeşimi size emanet ettim.” dedi gözlerinden akan bir yaşı elinin tersiyle silerek. Sonra gözlerini Barlas’a çevirdi. “Değil mi Barlas? Size dedim ki kardeşim size emanet.” dedi kardeşim kısmına özellikle bastırarak. Sonra Barbaros’a döndü. “Alin bana, senin ona nasıl davrandığını anlattı. Seni asla abisi olarak görmeyeceğini de anlattı, aynı şekilde senin de onu kardeşi olarak görmeyeceğini. Şimdi gelip burada ben abisiyim deyip gevezelik etme! Vicdanını rahatlatmak dışında bir işe yaramayacak ve öz olmasına gerek yok. Ben Alin’in abisiyim.” dedikten sonra gözlerini hepsinin üzerinde gezdirdi ve kimseye bir şey demesine gerek kalmadan hızlıca yoğun bakım ünitesine girdi.

Alin’i gördüğünde gözlerindeki yaşlar tek tek inmeye başladı. “Kardeşim.” dedi gözlerindeki yaşları silmeden, çünkü kardeşinden hiçbir şeyi saklamazdı. “Bak koca koca adamı ağlattın.” dedi hafif sırıtarak. “Neden yediğini biliyorum o havuçlu keki. Bugün Soner’in bizden gittiği gün değil mi? Onun için yaptırdın havuçlu keki. Yemek istemedin aslında ama Civan’ı da kırmak istemedin değil mi? ‘O kadar yaptırdım adama yemesem olmaz’ dedin. Gene, başkalarını kırmamak için kendini yaktın.” İç çekti. “Bunu da atlatacağız kızım. Bunu da birlikte atacağız. Sen uyanacaksın ve biz birlikte Soner’in mezarına gideceğiz. Ona havuçlu kekini götüreceğiz ve atlatacağız.” Sustu sonra Kadir. Bir dakika boyunca kardeşinin turuncu saçlarını okşadı ve yüzünü inceledi. Solmuş yüzünü inceledi.

“Çıkmanız gerek.” diye gelen hemşire ile Kadir sadece başını salladı ve gözlerindeki yaşı sildi. Odadan çıktıktan sonra kimseyle konuşmadan ve göz teması bulunmadan tekrar yerine oturdu.

“Ben gireceğim.” dedi Barbaros. Kadir’in dediği gibi vicdanını rahatlatmak istemiyordu. Hayır, o gerçekten kardeşini görmek istiyordu. Gerekli birkaç malzemeyi giydikten sonra hızlıca kardeşinin yanına geldi.

“Kardeşim.” dedi gözünden akan yaşı silerek. “Belki şimdi neden bunu bu kadar çok geç söylediğimi düşünüyorsundur ama korktum. Belki bencilce gelecek ama korktum. Benim güvenim zaten kırılmıştı, paramparça olmasına izin veremezdim, bencilce evet ama öyle işte. Beni yere serdiğin gün her ne kadar sana sinirlensem de içten içe hayranlık duymuştum. Bugün parfümü verdiğin zaman onu sıkmayı düşündüm ama kendi kendime engel oldum işte. Sana bağlanmaktan korktum. Biliyorum, uyandığın zaman beni abin olarak görmeyeceksin ama benimki de bir umut işte.” dedi omuzlarını silkerek. “Ben seni kardeşim olarak çoktan gördüm, umarım sen de beni abin olarak görürsün.” dedi ve hemşirenin gelmesine gerek kalmadan odadan hızlıca çıktı.

Civan girmek için bir adım attı ancak utandığından odaya girmemişti. O kadar çok utanıyordu ki kardeşini koruyamadığı için, suratına bakmaya bile yüzü yoktu. Bu yüzden girmeyi düşünmüyordu.

“Barlas, ben girmeyeceğim.” dedi Civan Barlas’a bakarak. Barlas sadece başını salladı. Sonra ayağa kalktı ve odaya girmek için adımladı ama bakışları yere odaklanmış bir şekilde bakan Mete’ye dönünce Mete’ye yaklaştı. Elini uzatıp Mete’nin omzuna koydu.

“Kardeşim.” dedi samimi bir şekilde. “Hadi sen gir Alin’in yanına. Senden sonra girerim ben. Kadir abi haklı.” dedi bakışlarını bir saniyeliğine Kadir abiye değdirerek. “Ben kardeşime sahip çıkamadım, ayrıca bu zamana kadar siz yanındaydınız. Sizden bahsederken, gözlerinin içi gülüyor Alin’in. Senin gitmen daha uygun olur.” dediğinde Mete de hafif bir şekilde tebessüm etti.

“Sağ ol abi.” dedi ve ayaklanıp Alin’in yanına ilerledi. Hemşire ona gerekli eşyaları giydirdikten sonra arkadaşının yanına ilerledi.

“Çilli.” dedi burnunu çekerek. “Aslında buraya gelip konuşmayı düşünmüyordum ama doktor senin bizi duyabileceğini söyledi. Yani sen olsaydın ‘Salak şizofren gibi neden kendi kendime konuşayım’ derdin ama, bir umut be gülüm.” dedi sonra ‘gülüm’ kelimesini ilk defa kullandığı için kendi kendine güldü. Alin, genellikle öyle konuştuğu için ağzına dolanmıştı. “Bana söz verdin.” dedi bu sefer Mete gözünden akan yaşı silerek. “Ben sana söz verdim. Ölmeyeceğim, yaşayacağım dedim ve yaşadım. O lanet bataklığı bırakmak için tedaviye başladım ve o tedaviye başlarken senden de söz aldım Alin. Kendine zarar verecek bir şey yapmayacağına dair senden de söz aldım ve ölmeyeceksin. Yaşayacaksın. Daha sen benim mürvetimi göreceksin. Uyan be kızım! Ağlaya ağlaya bir hal oldum bak. Senin uyanmanı bekliyoruz. Seni seven herkes kapıda bekliyor. Lina yok ama o senin kalbinde bunu biliyorum.” dedi ve hemşirenin onu göndermesiyle tekrar eski yerine gelip oturdu.

Daha sonra sıra sıra geri kalanlar girdi ve hepsi Alin’le konuştu. Hepsi tek tek sohbet etti Alin varmış gibi. Uyanmasını beklediler.

“Barlas.” dedi Serdar Bey. “Sen çocukları al eve geç. Yarın gelirsiniz.”

“Bence sen annemi al ve eve geç baba.” dedi Barlas. “Annem şu an hiç iyi değil. Onu götürmen daha iyi olacaktır ve ben buradan bir adım bile atmayacağım.”

“Anneni biliyorsun, gitmek istemeyecektir.” dedi sıkılmış bir tonda, ama Barlas’ın da gideceğini düşünmüyordu.

 

🍊

 

Sabah olmuştu ve Yalçınkaya ailesinin gözüne bir gram uyku girmemişti, ama sonunda Alin normal odaya alınmıştı.

“Ne zaman uyanır?” demişti Barlas abisine bakarak.

“Bir iki saate uyanır büyük ihtimalle. Çok büyük bir tehlikeyi atlattı.” Barlas gülümseyerek başını salladı. Çok şükür kardeşi uyanacaktı.

“Odada bekleyebilir miyim?” dediğinde Civan başını sallamış ve yanından ayrılmıştı. Barlas odaya doğru ilerlediğinde diğerlerine de seslendi. “Bir iki saate uyanabilirmiş. Odada bekleyebilirsiniz dediler. Gelin geçelim odaya.” dediğinde herkesin yüzünde bir gülümseme belirdi ve odaya doğru ilerlediler.

Bu oda özel olarak hazırlandığından büyüktü. Hasta yatağının karşısında uzun bir koltuk bulunuyordu. Bu yüzden odaya girmeleri pek bir sıkıntı teşkil etmiyordu. Odayı dolduran telefon sesiyle birlikte tüm gözler Serdar Bey’e dönmüştü.

“Efendim Sertaç.” demişti bıkkın bir şekilde. Dünden beri kardeşleri Sertaç Bey ve Serhat Bey durmadan arıyor, yeğenlerinin durumunu soruyorlardı.

“Yeğenim uyandı mı?” dedi heyecanla Sertaç Bey.

“Yok, daha uyanmadı ama bir iki saate uyanırmış. Şimdi normal odaya aldılar.”

“Bir bizi istemedin orada. Yazıklar olsun.”

“Alin daha sizi tanımıyor Sertaç. Kız uyanır uyanmaz sizi görsün, siz de üstüne atlayın sonra da kız neye uğradığını şaşırsın değil mi? Şu hastaneden bir çıkalım tanıştıracağım sizi kızımla.” dedi Serdar Bey yılmış bir şekilde. Sertaç Bey ise biraz homurdanmış daha sonra ise kabullenmişti.

“Ben ablamı özledim.” Devrim’in dünden beri ilk söylediği kelime buydu. Sadece ağlıyor, kimseyle sohbet etmiyordu. Şimdi ondan böyle bir cümle duymak ailenin tekrar melankolik havasına dönmesini sağlamıştı.

“Bizde özledik oğlum, biz de özledik.” diye eklemişti Alya Hanım.

ALİN’DEN

Gözlerimi kırpıştırdığımda açamadığımı fark ettim. Lanet olası kirpiklerim öyle bir yapışmıştı ki açamıyordum. Sonunda zorlayıp açtığımda ilk olarak etrafı bulanık gördüm.

“Uyandı galiba.”

“Ablam uyandı!”

“Kızım!”

Etraftaki sesleri görmezden gelerek gözlerimi kırpmaya devam ettim. Sonunda görüntü netleştiğinde bana bakan aile fertlerimi gördüm.

“Tahminen kafamın önünde beklemeyi ne zaman durdurursunuz?” diye alaylı bir ifadeyle sorduğumda etraftan kıkırdama sesleri gelmişti.

Bu arada okurlar, beni özlediğinizi biliyorum. Ben de sizi özledim ve hala yaşıyorum.

“İyi misin kızım?” diye yanıma gelip başımı okşayan kadına sıcacık gülümsememi sundum.

“Kötü olmam için hiçbir sebep yok. Bu arada umarım ben uyurken yanıma gelip şizofren gibi konuşmamışsınızdır.” diye eklememle gözlerini fal taşı gibi açmış bana bakmışlardı.

Demek ki konuşmuşlar.

“Ama ben demiştim sen olsaydın böyle dersin diye.” Sesin geldiği yöne başımı çevirince Mete’nin gülümseyerek bana baktığını gördüm.

“Lan Metelolom. Gelmen için illa hastaneye yatmam mı gerekiyordu?” diye kınayıcı bakışlarımı gönderdiğimde başını eğdiğini gördüm. “Gel len buraya öpem.” dediğimde kollarını açarak yanıma geldi. Sıkıca sarıldıktan sonra yanağından öptüm.

“Kadir aşkım.” dedim bana çekingen gözlerle bakan abime dönerek. “Seni de kınıyorum. Tıch, tıch, tıch, tıch, ama şimdi gel ve bana sarıl.” dediğimde o da gülümsemiş ve gelip bana sarılmıştı. Sonra gözlerimi hüzünle ve suçlulukla başını eğmiş Barlas abime değdirdim.

“Abilerin gülü.” dediğimde başını yerden kaldırmamıştı. Büyük ihtimalle kendisine söylemediğimi falan zannediyordu. “Barlasisko abi.” dediğimde hızlıca bakışlarını bana çevirmişti.

“Yalnız bak burada hata senin. Ben sana ‘abilerin gülü’ diyorum bakmıyorsun, Barlasisko diyorum bakıyorsun.” dediğimde hala bana baktığını gördüm.

“Lan gelsene buraya. Sarıl diye bekliyorum.” Sonra gözlerimi ondan çektim ve trip atar bir tonda “Tabii, sen sarılmak istemi-” dememe kalmadan kollarını gelip bana dolamıştı bile. Ensesini kokladığımda ona aldığım parfümü sıkmış olduğunu gördüm.

“Parfümün güzelmiş yakışıklı.” dedim gözlerimi kırparak. “Kim aldı?”

“Valla çok güzel bir hanımefendi aldı.” dediğinde gülümseyişim yüzümde büyümüştü.

“Harika bir kadın olmalı.”

“Öyledirler kendileri.” dediğinde öpücük attım. Sonra bana dolu gözlerle bakan babama döndüm.

Evet, babama döndüm.

“Babam Bey, yanıma gelip bana sarılmaz mısınız?” dememle gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

“Ne dedin ne dedin?”

“Bana gelip sarılmaz mısınız dedim.”

“Ondan önceki.” dedi duymamış gibi yaparak ama gözlerindeki parıltı ve yüzündeki gülüş duyduğunu gösteriyordu.

“Babam Bey dedim.”

“ALLAAAH!” diye bağırdı Serdar Bey. Aynı zamanda da yerinde çocuk gibi zıplıyordu.

“Kızım bana baba dedi duydun mu Alya?” diye Alya Hanım’ın yanına gittiğinde Alya Hanım gülümseyerek başını salladı.

“Eee, baba gel de sarıl bak sırada bekleyen gardaşlarım var. Ayıp oluyor.” dediğimde koşarak yanıma gelmiş ve bana sarılmıştı.

“Bıbı, bığılıyırım.” dedim kollarının arasından çıkmaya çalışarak.

“Kız boğulacak Serdar. Yeter.” diye babamı benden ayıran anneme minnet dolu bakışlarımı yolladım ve bana yavru kediler gibi bakan gardaşlarıma döndüm.

“Ablanıza sarılmak yok mu hayırsızlar?” dediğimde Devrim, koşarak yanıma gelmiş ve bana sarılmıştı. Tenime değen ıslaklık da ağladığını gösteriyordu zaten.

“Oy yavrum benim.” dedim başını okşayarak.

“Abla ç-çok korktum.” dediğinde gözlerimin dolmasına izin vermedim.

“Bebeğim bak ben şu an buradayım. Kötülere bir şey olmaz bilmiyor musun?” dediğimde kıkırdamış ve başını iki yana sallamıştı. “Sen kötü birisi değilsin.”

“O zaman melek gibi bir insanım diye ölmemişimdir.” dediğimde onaylarcasına başını sallamıştı.

“Hem daha biz senle saklambaç falan oynayacağız. Ölmek yok hemen.” dediğimde bakışlarım Mete’ye dönmüştü.

“Bak, sözünü tuttum.” dediğimde başını salladı.

“Tutacağından adım kadar emindim.” dediğinde Batuş’a döndüm.

“Batuşum, bir tanem.” dedim ve kollarımı açtım. Kollarımı açtığım gibi de koşarak sarılmaya gelmişti.

“Biliyordum sana bir şey olmayacağını.” dediğinde gülümsedim.

“Sen de yanıma gelip şizofren gibi konuştun mu Batuş?”

“Iıı… şey…” dediğinde kıkırdadım.

“Abla gülme ya! Doktorlar işe yarar dedi.” deyince başımı salladım ve etrafıma baktım. Şu kısacık sürede yeni bir aileye sahip olmuştum ve mutluydum. Çok mutluydum.

“İkizlerin hası.” diye seslendim kızarık gözlerle ama gülümseyerek bana bakan ikizime doğru. “İlk senin yanıma koşa koşa gelmeni beklerdim ama işte. Neyse gel sarılayım bari.” dememle kıkırdamış ve kollarını açarak yanıma gelmişti.

“Oy yavrum benim sen çok mu korktun?” dediğimde başını salladı.

“Yalnız sen benim ikizimsin. Senin benim hareketlerimi bilmiyor musun?” dedim bu sefer. O ise kıkırdamıştı.

“Bazen çok iyi bir oyuncu olabiliyorsun.”

“Bak işte bunda haklısın.” dedim ve yana kayarak Altay’a oturma fırsatı verdim. “Gel otur yanıma.” dediğimde hevesle başını sallamış ve yanım oturmuştu. Kollarını omuzuma attığında tebessüm ettim.

“Bana sarılmak yok mu kardeşim?” Gelen sese doğru başımı çevirdiğimde gözlerimi kıstım. Barbaros, yüzündeki gülümsemesiyle bana bakıyordu.

“Kardeşim?” dedim anlamayan gözlerle.

“Evet, kardeşim.” dedi ve birkaç adım atıp yanıma yaklaştı.

“Yok sana sarılmak falan.” dedim sesimi soğuk bir hale sokarak. Öyle bir soğuk tonda konuşmuştum ki bu sıcak havaya rağmen donduğunuzu hissedebilirdiniz.

“Neden?” dedi gözlerini yere dikerek.

“Neden mi?!” diye atıldım öne doğru. Altay, beni kollarımdan tutmuş geriye çekmişti. “Geldiğimden beri bana demediğini bırakmadın. Geldin çocukça ‘dövüşelim mi?’ diye sordun. Beni küçük gördün. Bir şey yaptığım zaman nerede yanlış yapıyorum diye tek tek baktın. Bana ‘Sen asla kardeşim olmayacaksın’ dedin. Civan bile bunu demedi farkında mısın?” dediğimde sözlerimin sertliği bir tokat gibi suratına çarpıyordu. “Ben peki sana ne dedim? Ben seni abi olarak kabul etmeyeceğim dedim. Sen beni edeceksin ve ben seni abi olarak kabul etmeyeceğim dedim. Bak, demek ki büyük konuşmamak gerekiyormuş.”

“Alin, ben pi-”

“Pişmanım mı diyeceksin? Peki pişmansın, sana bir soru soracağım ve bana dürüst bir şekilde cevap vereceksin.” dediğimde başını salladı. “Eğer ben alerjimden dolayı hastaneye gelmeseydim sen bana gene de ‘kardeşim’ diyebilecek miydin? Pişman olduğunu söyleyecek miydin?” dediğimde sessiz kaldı. “Ben söyleyeyim senin yerine. Sen gene bana aynı şekilde davranacaktın. Hiçbir şey değişmeyecekti. Şimdi sadece kendi vicdanını rahatlatmak için gelip bana özür dileme.” dedikten sonra gözlerimi gözlerinden çektim.

“Kadir abi.” dedim gülümseyerek abime bakarak.

“Söyle cimcimem.”

“Benim karnım acıktı ya. Bana İskender alır mısın?” dediğimde başını salladı. “Hemen alayım cimcimeme.”

“Ay al vallahi. Hastane yemekleri tuzsuz oluyor midem kalkıyor sonra. Bana böyle tereyağlı şeyler lazım.” Sonra kardeşlerime döndüm. “Beyler, sizde yemez misiniz bir İskender?” dediğimde hepsi başını salladı.

“Abiciğim seni de yoracağı-” Kendi sözümü kendim kestim ve devam ettim. “Evet ben neden seni yoruyorum ki? Zaten İstanbul’dan buraya gelmişsin. Batuş, sana zahmet ablacım sen git olur mu?” dediğimde Batuhan başını salladı.

“Oy ablası kubban.” dedim gülümseyerek. Kapıyı açıp çıkacaktı ki içeriye Civan girmişti.

“Ooo Doktor Bey hoş geldiniz.” dedim gülümseyerek ama o gülümsememe karşılık vermemişti.

“Genel kontrol içi-"

“Bir dakika!” diye bağırdım. Bağırmamla herkes yerinde durmuştu.

“Ne oldu?” dedi Civan.

“Ben havuçlu keki yedim diye kendini suçluyor olamazsın değil mi?” diye gözlerimi kısıp sorduğumda şaşkınlık ve hüznün karışımında bana baktı.

“Ben seni zorladım.” dedi bakışlarını yere değdirerek.

“Sen beni zorlamadın. Ben yedim. Sen bana kek yaptın, ben yedim. Sana kek yapmanı ben söyledim ve ben yedim. Ne yaptıysam ben yaptım. Kendini sakın suçlama.” dedikten sonra bakışlarımı odadaki herkese -Barbaros hariç- değdirdim. “Aynı şekilde siz de asla ama asla kendinizi suçlamayacaksınız! Ne yediysem kendim yedim. Orada Civan’a karşı çıkabilirdim, alerjim olduğunu söyleyebilirdim ama söylemedim.”

“Neden?” dedi Altay merakla. Nefesimi dışarıya verdim ve elimle şakaklarımı ovuşturdum.

“Havuca karşı alerjim psikolojik, ve bu alerjim belki geçmiştir diye yemek istemiştim.”

“Nasıl yani?” diye merakla soran Devrim’e döndüm.

“Bazı şeyleri anlatmamın zamanı geldi herhalde.” dedim nefesimi dışarıya vererek. “Çok detaylı anlatmayacağım. Belki daha sonra detaylı geçerim.” dediğimde hepsi merakla bana bakmaya başladı. “Liseye başladığım ilk yıllarda birinden hoşlandım. İsmi Soner.” dediğimde herkes kafasındaki yapbozları birleştirmeye başlıyordu. “Soner, okul okumuyordu. Yani Soner’le mahalleden tanışıyordum. Kendisi bana hep ‘Havuç kafa.’ derdi.” dediğimde bakışlarımı Barlas abime çevirdim. “Sana bu yüzden bana havuç kafa dememeni söylemiştim. Sonradan öğrendim. Soner havucu çok severmiş.” dedim hafif bir tebessümle. “Ben ona çok kızardım, bana havuç kafa diyor diye ama sonradan havucu sevdiğini öğrendiğimde hoşuma gitmişti. Biz böylelikle flört etmeye başladık. Birbirimizden deli gibi hoşlanıyorduk ama asla birbirimizi sevdiğimizi söyleyemiyorduk.” dedim nefesimi dışarıya vererek.

“Alin.”

“Anlatabilirim Kadir abi.” dedim gülümseyerek. “Soner uyuşturucu kullanıyordu.” dememle hepsi şaşırmıştı. “Ama benimle tanıştıktan sonra bıraktı. Yani, Kadir abiyle konuştum ve Soner için destek istedim. Her gün tedavi oluyor, psikologlarla konuşuyordu. Günden güne iyileşiyordu yani. Hatta tedavisinin sonlarına doğru ben ona havuçlu kek bile yapmıştım.” dedim tebessüm ederek.

“Biz tabii o zaman hala flört aşamasındayız. Birbirimizi sevdiğimizi söyleyemiyoruz. Tedavisinin sonlarında olmasına rağmen yanımda kriz geçirdi. Ben onu sakinleştirmek için elimden geleni yaptım, o şırıngayı batırmaması için ne yaptıysam yaptım ama…” dedim ve gözlerimden akan yaşa engel olamadım. “Soner babasıyla yaşıyordu.” dedim nefesimi dışarıya vererek. “Uyuşturucuya başlatan da babasıydı. Çok küçük yaşta başlatmıştı uyuşturucuya. Meğerse, Soner tedavi olduğu sürede bile uyuşturucu alıyormuş, babası yüzünden. Tabii biz bunu Soner öldükten sonra öğrendik.”

“Ö-öldü mü?” dedi Devrim şaşkın bir şekilde.

“Hastaneden çıkışını göstermediler, hatta üstüne toprak bile atamadık. Sadece mezarının yerini biliyoruz.” dedim gözlerimdeki yaşı silerek. “İşte Soner öldükten sonra ben onun öldüğüne inanmadım. Ölüsünü görmeden inanmam dedim ve halüsinasyon görmeye başladım. Gittiğim her yerde onu görüyor gibi oluyordum. O öldükten sonra havuçlu kek yapmaya başladım ama bir gün hastanelik oldum. Kadir abi artık benim bu halde olmamdan bıkmıştı. Bu yüzden psikoloğa gittim. Havuca alerjim çıktı falan filan.” dedim sonunda gülümseyerek.

“Bana acıyormuş gibi bakmayı kesin!” dedim yüksek sesle. “Her neyse dün de Soner’in ölüm günüydü. O yüzden havuçlu kek yapmanı istemiştim Civan.” dedim hafif tebessümle. Civan ise birkaç adım attı ve kollarını bana sardı.

“Özür dilerim.” dedi gözlerindeki yaşı saklamayarak. “Sana geldiğinden beri kötü davrandığım için çok özür dilerim.” dediğinde bende ona sarıldım. Burnuma gelen Çam ağacı kokusu beni gülümsetmişti.

“Sana bir şey soracağım.”

“Sor kardeşim.” dedi hafif tebessümle.

“Eğer ben hastaneye gelmeseydim. Kriz falan geçirmeseydim, sen beni kardeşin olarak görecek miydin? Dürüst bir şekilde cevapla Civan.”

“Evet.” dedi nefesini dışarıya vererek. “Satranç oynarken ortaya attığım iddiayı biliyorsun değil mi?” dediğinde başımı salladım. “Seni yenip iki haftalığına kardeşim olmanı isteyecektim.” dediğinde gülümsemem büyümüştü.

“Tamam o zaman.” dedim ben de tebessüm ederek. “Sana bir şans daha veriyorum Doktor Civan.” dediğimde o da gülümsedi.

“Şimdi Toktor Bey.”

“Buyurun Alin Hanım.”

“Ben İskender yemek istiyorum da Batuş alıp gelecek şimdi. Sen de ister misin?” dediğimde başını iki yana salladı.

“Ben isterim ama sen yiyemezsin.”

“Bu da ne demek?” dedim kaşlarımı çatarak.

“Zararlı demek Alin. Şu an karbonhidratlı yiyecekler yiyemezsin.” dediğinde kaşlarımı daha da çattım.

“Sana ne be! İstediğimi yerim. Batuş, git İskender al gel yavrum.” dediğimde Batuhan kapıdan çıkacaktı ki Civan’ın ‘Dur’ demesiyle geri bize dönmüştü.

“Alin hayır, yiyemezsin.” dediğinde omuzlarımı silktim.

"Ya ama ben açım.”

“Hastanenin yemeklerinden getireyim sana.”

“Onlar iğrenç bir şey. Tuzsuz falan öğhk.” dedim yüzümü buruşturarak. O ise bana kınayan bakışlarla bakıyordu.

“Tıch, tıch, tıch nimete iğrenç denmez.”

“O zaman sizde düzgün nimet koyun önümüze. Azıcık tuz katın. İnsanlar zaten hasta bir de yemekten mi hastalansınlar? Ne biçim toktorsun sen?”

“Doktor o ‘toktor’ değil.”

“Biliyoruz herhalde.” diye çemkirdim. “Benim canım ‘toktor’ demek istiyor.” dedim ve Batuş’a kaş göz işareti yaparak gitmesini söyledim.

“Alin hayır.” dediğinde yüzümü ağlamaklı bir ifadeye soktum. İzleyin şimdi pick me Alin geliyor.

“Ama aç mı kalayım ben? Yemek yemeyeyim mi?” dedim bir zamanlar viral olan o videodaki kızı taklit ederek.

“Of Alin of. İskender yiyemezsin, ama döner yiyebilirsin.” dediğinde ellerimi çırptım.

“Tantuni olsa?” dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı. “Şansını zorlama istersen.”

“Tamam be.” diye çemkirdim. “Ama daha sonra beni İskender yemeğe götüreceksin.”

“Tamam, tamam. Şimdi sen biraz dinlen. Bir gün daha gözetimimiz altında kalacaksın. Yarın sabah taburcu işlemlerini başlatırız.” dediğinde başımı salladım. Civan’da diğer hastalarıyla ilgilenmek için yanımızdan ayrılmıştı.

“Kızım.”

“Efendim baba?” dedim gülümseyerek.

“Amcanlar, seninle hemen tanışmak istiyorlar. Hatta buraya geleceklerdi ama zor durdurdum. Yarın bizim eve gelebilirler.” dediğinde başımı salladım.

“Olur. Bende onlarla tanışmak istiyordum zaten.”

Bölüm Sonu✨

Sizce Alin, Barbaros'u affetmeli miydi?

Civan'a şans vermekle iyi mi yaptı?

Alin'in 'Soner' ile ilgili olayı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bölüm hakkında -genel olarak- ne düşünüyorsunuz?

⭐OY VERMEYİ UNUTMAYALIM...⭐

Loading...
0%