Yeni Üyelik
16.
Bölüm

14.Bölüm🥕

@yagmurgns_37

HELLÖÖÖ! AŞKOLOGALARIMMM, BALLI KURABİYELERİMM.

NASILSINIZ? UMARIM İYİSİNİRDİRRR.

ÖNCELİKLE BU BÖLÜMÜ @beto_ben_cano'YA İTHAF EDİYORUM. KENDİSİ BU KİTABI MERAKLA BEKLEYENLER ARASINDA VE BANA DA BİR KONUDA ÇOK YARDIMCI OLDU. İYİ Kİ VARSIN BETÜL VE EVET, GÜZELİMSİNNN.

SATIR ARASI YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYİ UNUTMAYALIM GÜZELLİKLERİMMM.

🧡İyi okumalarr🧡

Kuzenlerimle birlikte gezmemizin ardından yaklaşık bir hafta geçmişti. Ev şu an çok sessizdi. Babam ve Barbaros aile şirketlerindeydi. Civan abim de hastaneye gitmişti. Barlas abim kankileriyle takılmaya evden çıkmıştı. Her ne kadar ona ısrar etsem de gelmemi istememişti. Batuhan ile Devrim de aynı şekilde arkadaşlarıyla birlikteydi. Anam da alışverişe gitmişti. Aslında annem beni de yanına çağırmıştı ama gitmek istemediğimden dolayı yanına gitmemiştim. Yani evde anlayacağınız tek başımaydım. Alparslan da kendi çalışma odasında anlayamadığım belgelerle bir şeyler yapıyordu.

“Off, off! Ama o Barlas pisliği gelsin ben ona yapacağımı bilirim.” dedim bahçedeki salıncakta sallanarak. “Resmen beni tek bıraktılar ya. İMDAAT!” Son söylediğim kelimeyi çok fazla bağırarak söylemiş olmalıyım ki etraftaki korumaların gözü beni bulmuştu.

Onlara şirin olduğunu düşündüğüm -bence öyle- gülümsememi gönderdim ve konuşmaya başladım. “Benle saklambaç oynar mısınız acaba?” dememle hiçbir şey dememişler tekrar önlerinde dönmüşlerdi.

“Bakın sizi kovdururum işsiz kalırsınız. Bana cevap verin ya!” diye isyankar bir şekilde bağırmamla hepsinin gözleri beni tekrar bulmuştu.

“Allah’ın pislik korumaları. Kovdururum deyince nasıl hemen döndünüz ama. Yürüyün gidin şimdi ben sizle oynamak istemiyorum.” dedim ve götümü dönüp kıvırta kıvırta -baya havalı oluyor öyle- yanlarından ayrıldım. Eve girdiğimde ev hala çok sessizdi.

“Lan cinler. Ortaya çıksanıza iki dakika oyun oynayalım.” diye eve seslenmemle bir kıkırtı duydum.

“OHA CİNLER BANA GÜLDÜ.” diye şizofrence gülümsememle bu kahkaha daha da çok büyüdü.

“Benim küçüğümün canı mı sıkılıyormuş?” Arkamdan gelen sese döndüğümde kıkırtının da Alparslan’dan geldiğini anladım.

“Sen miydin ya.” diye somurttum.

“Ha cinler olsaydı sevinecektin, ben oldum diye üzülüyor musun yani?” demesiyle başımı salladım.

“Sen benle oynamıyorsun ki. Cinler belki oynardı.”

“Bence ben senle oynayabilirim.” deyip gülümsediğinde kaşlarım havalandı.

“Ne oynayacağız?”

“En iyi bildiğin şeyi. Seni, iki hafta sonra gerçekleşecek olan turnuvalarına hazırlayacağım.” dediğinde yerimde zıpladım.

“N-nasıl sen biliyor musun?”

“Eh, bende bir ara boks ile uğraştım ve odamdaki sıkıcı kağıtlar aslında senin koçun olacağıma dair belgelerdi.” dediğinde gülüşüm yüzümde büyüdü.

“Sen şimdi benim koçum mu olacaksın?” dediğimde başını salladı.

“Aynen öyle. Bundan sonra sorumluluğun bende Küçük Hanım.” deyip burnuma vurmasıyla gülümsedim.

“O zaman, başlayalım.” dedim yerimde zıplayarak.

“Bahçede aslında çalışabiliriz ama yeteri ekipman bahçede yok. Bu yüzden seni bir yere götüreceğim.” dedi sinsice sırıtarak.

“Nasıl bir yermiş orası abi adayı?”

“Gizli bir yermiş küçüğüm. Bu yüzden şu an öğrenemeyeceksin. Yukarıya çık ve üstüne rahat bir şeyler giy.” dediğinde hızlıca ve heyecanla başımı sallayıp merdivenlerden atladım.

“İsmaaaill, sek sek sekerek İsmaail!”

Hayır yukarı çıkarken bile şarkı söylenilmez.

“Sen kessene sesini be, içses hıyarı.”

Ben senim biliyorsun değil mi?

“Sen ben olamazsın tatlım, ben eşsizim.”

Sana laf yetiştiremeyeceğim.

“Yetiştiremezsin de zaten.”

Odama çıktığımda dolabımı açtım. Nasıl bir yere gidecektik acaba? Yani egzersiz yapacağım bir yere götürürdü büyük ihtimalle. Bu yüzden rahat edebileceğim bir şeyler giysem güzel olurdu.

Üzerime oversize bir tişört giydim ve altıma da geniş bir eşofman. Saçlarımı yukardan at kuyruğu yaptım. Aynaya bakıp kendime öpücük attıktan sonra gene sekerek aşağı indim. Salonda Alparslan’ı bulamayınca odasında olduğunu düşündüğümden tekrar merdivenleri çıktım. Odasının önüne gelip kapıya tıkladığımda ‘gel’ komutuyla birlikte içeriye girdim.

Odaya girdiğim gibi gözlerimi etrafa çevirdim. Oda siyah ve beyaz renklerden oluşuyordu. Sade ve şıktı ve bir o kadar da ferahtı. Cam tarafı bahçeye bakıyordu. Ayrıca odanın büyüklüğü de idealdi.

“Çok beğendiysen senin olabilir.” Sesin sahibine gülümseyerek döndüğümde omuzumu silktim.

“Odan güzelmiş ama benim bir odam var zaten. Teklifin için teşekkür ederim.” dedim kibar bir şekilde.

Alin’den beklenmeyen şovlar.

Bak içses bu yazar seni çok şımartıyor, vallahi sana ayrı yazara ayrı söverim.

Sus be!

İçsesimi görmezden gelerek gözlerimi Alparslan’a çevirdim. Eşofman takımı giymişti ve çok yakışıklı olmuştu. Koyu kahve saçları siyaha yakındı. Saçlarını arkaya atmıştı ve ayrı bir görünüm kazandırmıştı. Keskin gözlerinin lacivertliğinde söz etmiyorum bile.

“Nasıl olmuşum?” dedi onu beğendiğimi fark ederek.

“Effsaanee olmuşsun ama yanına bir dişi varlık yaklaşırsa hem seni hem de o kadını deşerim abi adayı.” dediğimde kısık bir kahkaha atmıştı.

“Aynı şey eğer benim için de geçerli olacaksa neden olmasın?” deyip göz kırptığında nefesimi dışarıya verdim.

“Böyle bir şey olmaz zaten.”

“Neden?”

“Çok soru soruyorsun ya. Hem senin elindeki ne?” dedim gözlerimle elindeki kutuyu göstererek. Konuyu dağıtmaya çalışmıştım ve başarılı da olmuştum.

Niahahahahah!

“Bu kutu sana bir sürpriz.” dediğinde kaşlarımı havalandırdım.

“Bugün de sürprizler bitmiyor ha, abi adayı? Kabul et aşıksın bana.” dediğimde başını salladı.

“Öyleyim galiba.”

“Yiaa tatlı şey.” dedim ellerimi uzatarak. O da ellerini uzattıktan sonra birlikte kahkaha ataya başladık.

“Sevdim seni abi adayı, eğer bir hata daha yapmazsan şimdi kurduğum cümlenin dördüncü kelimesini yanından çıkartıp sana söylerim.” dediğimde gülümsedi.

“Hatayı her insan yapar, hatasız kul da olmaz. Mühim olan o hatayı telafi etmektir.” dedi gülümsemesi yüzünde solarken.

“Sana karşı hata yapabilirim, sen hata yapabilirsin, herkes hata yapabilir, ama önemli olan olayları karşı taraftan bakabilmektir. Benim yaptığım bir şey sana hata gibi gelebilir ama olaylara benim açımdan baktığın zaman bana hak da verebilirsin veya vermezsin. Vermediğin zamanda yapılması gereken tek şey sana kendimi affettirmem olacaktır.” Söyledikleri benim düşünmeme sebep olmuştu. Acaba, Barbaros’a karşı çok mu sert davranmıştım? Tam olarak olaylara onun tarafından bakamamış mıydım acaba? Ne olmuştu?

“Sana bir şey anlatabilir miyim?” diye sordum kısık sesimle. Daha demin söyledikleri, ondan fikir alabileceğimi düşündürmüştü bana.

“Gelelim bir diğer konuya.” dedi ellerimi tutarak. “Kızım, bana her şeyi anlatmanı istiyorum. Hayatında olan, oluyor olan ve olacak her şeyi. Eğer hayatında olan şeyleri benden gizlersen, seni koruyamam. Korumaktan kastımı biliyorsun. Sen ne karar verirsen ver, ben senin her zaman solunda olacağım. Bana olan her şeyi anlat ki senin yanında olabileyim.” dediğinde gülümsedim.

“Tamam o zaman ama sende bana her şeyi anlatacaksın.”

“Bende sana her şeyi anlatacağım çünkü babamın senden gizlediği bir şey daha var.” dediğinde kaşlarım havalanmıştı.

“Gene mi entrika anas-” Alparslan’ın uyarıcı bakışlarını gördüğümde lafımı yutmak zorunda kalmıştım.

“Şöyle yapalım, gideceğimiz yere akşam gidelim. Bu sürede sen bana olanları, bende sana olanları anlatayım. Hem sen bana bir şey danışacaktın.” dediğinde başımı salladım.

“Oturabilir miyim?” deyip yatağı gösterdiğimde başını salladı. Bunun üzerine yatağın ucuna doğru oturdum. Alparslan’da yanıma oturmuştu.

“İlk önce sana danışacağım şeyi mi anlatmamı istersin yoksa bu 17 yıl boyunca ne yaptığımı mı?” dediğimde gülümsedi.

“Ne anlatmak istersen.”

“O zaman baştan anlatayım.” dedim omuzlarımı silkerek. Zaten canım sıkılıyordu.

“Güzel bir çocukluk geçirdiğim söylenemez. Ne annemden, ne de babamdan o beklediğim sevgiyi göremedim. Annem her zaman süslenip püslenmemi, prensesler gibi olmamı isterdi ama ben onun istediği şeyi olmak asla istemiyordum.” Nefesimi dışarıya verdim. “Ne beni kurtaracak bir prense, ne de sadece ayakkabı numaramdan tanıyacak aptal bir prense ihtiyacım vardı. Kendimi sadece ben kurtarabilirdim, ben yapabilirdim. Bu yüzden ‘prenses’ olmayı hiçbir zaman tercih etmedim. Ben her zaman savaşçı olmak isterdim. Annem de bu yüzden bana kızardı. Onun sevgisini bu yüzden kazanamadığımı düşünüyordum. Sonuçta istediği evlat değildim.” Gözlerim doldu ama bunu saklamadım. “Babam. Babam hiçbir zaman bana sevgisini göstermedi. İlk başta yapısından kaynaklandığını zannederdim. Benim babam sevgisini gösteremiyordur, dedim ama mahallede adımı ‘oropsu’ya çıkarınca onun da benden nefret ettiğini anladım. Ne yapmıştım, ne etmiştim hiç bilmiyordum. Bu yüzden onlardan hep soğuk büyüdüm.” dediğimde Alparslan’ın da gözlerinin kızardığını gördüm.

“Özür dilerim.” dedi kısık sesiyle.

“Neden?”

“Annemlere daha çok ısrar etmeliydim.” dediğinde sarıldım. Sarılmamı beklemiyor olacaktı ki birkaç saniye olduğu yerde kalmıştı. Sonra kollarını omzuma atmış ve beni kendisine çekmişti.

“Zaten evi terk etmeyi göze alabilecek kadar ısrar etmişsin ya abi. Beni tam anlamıyla görmeden bile sevmişsin.” dediğimde. Birinci cümlemin on birinci kelimesini duyduğu an kaskatı kesilmişti. Olduğu yerde durmuştu.

“A-abi mi?”

“Abi.” dedim gülümseyerek. “Bu bir hafta boyunca yanımdan ayrılmadın, benimle ilgilendin. Seninle bazen konuşmamaya bile çalıştım ama sen sessizce yanımda bile bekledin. Devrim’i yeterince görmedin diye sana kızdım, bağırdım, çağırdım ama sen gene sessizce bekledin ve kabullendin. Buna rağmen gene yanımda durdun. Abi dememi hak ettin, bunu sen kazandın.” dedim gülümseyerek. Evet, saydığım her şeyi yapmıştım ve abim hiçbir şey dememişti.

“Kızım.” dedi o da gülümseyerek ve daha çok sardı beni.

“Her neyse,” dedim geriye çekilerek. “Daha devamını anlatacağım.” dememle ciddi bir hale büründü.

“Daha sonra Kadir abiyle karşılaştım.” dememle kaşları havalanmıştı. “Kadir abi mahallemizde oturan bir abimdi. Kendisi komiser, gördün zaten geçen hafta. O bana hem babalık hem abilik yaptı. Bu yüzdem onun yeri bende çok ayrıdır.” dediğimde gülümsedi.

“Mete?”

“Mete,” dedim ve nefesimi dışarıya verdim. “Mete ile sokakta karşılaştık. Ailesi, sokağa atmış kendisini. Daha doğrusu üvey annesi istemedi diye babası onu bırakmış. Daha sonra da sokakta yaşamaya başlamış Mete.” Gözlerimden akan yaşı sildim.

“Sokakta yaşanır mı ki sanki? Bulaşmış o da pis işlere.” dediğimde abim sorgulayan bir bakış attı. “Uyuşturucuya.” dedim tek kelimeyle. “Mete, sokakta yaşamak için uyuşturucu satmaya başlamış ama biliyorsundur, sattıran da uyuşturucu kullanmak zorundadır. Bu yüzden Mete, beş yaşından beri uyuşturucu kullanmaya başlamış. Onunla tanışıp arkadaş olduğumda Kadir abinin onu kurtarabileceğini söyledim. İlk başlarda çok korktu ama o da kullanmak istemiyordu. Bu yüzden Mete’yi zor da olsa bu illetten kurtardık. Kadir abi, Mete’yi evlatlık edindi. Birlikte yaşıyorlar şu an.” dediğimde abim üzgün bir şekilde baktı.

“Daha sonra Soner ile tanıştım.” dedim buruk bir tebessümle. “Soner, Mete’nin arkadaşıymış ama sokaktan değil. Soner’in babası, Mete’yi bu işlere sokan adam. Bu yüzden Soner’le oradan tanışmış.”

“Ve, Soner de uyuşturucu kullanıyordu.” dedi lafımı tamamlayarak.

“Aynen öyle, ama o da babası olacak herif yüzünden. O da bırakmak isteyince onu Kadir abiye götürdük. Kadir abi, ilk önce uyuşturucu çetesinin yerini öğrenmek istedi ve oraya bir baskın düzenlediler. Bu sayede birçok genç bundan kurtuldu ama Soner kurtulamadı.” dedim üzgünlükle. “Soner’le birbirimizi seviyorduk. Gerçekten, o kadar saf seviyorduk ki abi.” dedim içim gidercesine. “Ama asla birbirimize söyleyemedik çünkü ikimizin de korkuları vardı. Soner, uyuşturucuyu bırakmak için destek alıyordu. Yani, doktora götürüyorduk, ama uyuşturucuya çok küçükken başladığı için durdurmamız çok zordu. Bunun yan etkileri daha da zordu.” Gözlerimden akan yaşı silmekle uğraşmadım bu sefer.

“Soner, hissizleşmişti. Gülmüyordu, kızmıyordu, şaşırmıyordu… Robot gibiydi bu yüzden benimle sevgili olmak istemiyordu. Hislerini hep sakladı. Ben de onun beni sevmediğini düşündüğümden korkup söylememiştim. Çünkü, anlamıyordum o zaman. Çocuktum, bu kadar olgun değildim. Böyle geçip gitti. Soner’in tedavileri iyiye gidiyordu, hatta çok güzeldi. Ben de onla beraber gidiyordum, sonra birlikte piknik yapıp geri eve dönüyorduk. Böyle aradan altı ay geçti.” dedim ve bu sefer bir iki dakika soluklandım. Dinlenmem lazımdı.

“Sonra o lanetli güne geldik. Soner’le birlikte pikniğimizi yapmış eve gelmiştik ama gelen bir telefon yüzünden hayatım kararmıştı. Hastaneye koşa koşa üzerimdeki pijamalarımla gitmiştim, ama gittiğimde çok geçti. Doktorlar öldüğünü söylediler ama ölüsünü göremedik. Göstermediler.”

“Nasıl yani?”

“Ölüsünü görmek istediğimi söylememe rağmen doktorlar bunun mümkün olmayacağını söyledi.”

“Ölüm sebebi ne?” dediğinde gözlerimden akan yaşı sildim bu sefer.

“Soner, babasıyla yaşıyordu. Babası, bütün yaptıklarını başkasının üstüne atınca suçsuz çıktı. Bu yüzden, ortalıkta dolaşabiliyordu. Tabii, Kadir abi ise gözünü asla ondan ayırmıyordu. Ama şerefsiz adam, Soner’e uyuşturucu enjekte etmiş. Yani, Soner krize girmiş. Bu normalde her zaman oluyordu, yanımızda bile ama o bekliyordu. İradesine hakim kalıyordu ama bu sefer babası bütün şırıngaları dayamış.” Kollarının arasına aldı beni.

“Sen sonra çok kötü oldun tabii.” Kıkırdadım ama bu tamamen ağlayıp hıçkırmamam için yapılan bir eylemdi.

“Hem de nasıl kötü oldum. Bir yıl robot gibiydim, psikolojik destek alıyordum, falan filan ama sorarsan tekrar o günlere dönmek ister misin diye, evet derim. Çünkü bir saniye bile olsa yüzünü görmek için her şeyimi verirdim. Tekrar o bakışları görmek için, bana olan bakışlarını görmek için.” dedim mırıldanarak.

Sessiz kaldık uzun bir süre. O benim saçımı okşadı ben onun dizine kafamı koyup uzandım. Geçen hafta yaptığı gibi gene sessizliğime ortak oldu.

“Gelelim sana danışacağım konuya.” dedim başımı dizlerinden kaldırarak.

“Ben Barbaros’a karşı çok mu fazla katı davranıyorum?”

“Nasıl?” dedi anlamayarak.

“Barbaros’la iyi bir başlangıç yapamadık. Yani o çok önyargılıydı. Hatta ben ona şans vermeye karar vermişken bile bana ‘ben onun asla abisi olmayacağım’ demişti. Ben o gün ne kadar kırılsam da bir şey demedim. Aksine daha da çok ileriye gittim ve ‘asıl ben senin kardeşin olmayacağım, bu masadaki herkeste buna şahit’ dedim. Şimdi bundan pişman olduğunu söylüyor. Pişmanlığını da hissedebiliyorum ama bir yanım intikam hırsıyla bürünüyor. Canını mı yaktı, canını yak diyor çünkü beni bu yaşıma kadar büyüten şey kindi. Her ne kadar bir yanım merhametli olsa da bir yanım tamamen acımasız olabiliyor. İntikam hırsına bürünüyorum çünkü bu zamana kadar canımı acıtanın canını yaktım.”

“Bana çok benziyorsun.” dedi hafif bir tebessümle. “Bence sen benim kızım olmalıymışsın.” dedi tebessümünü gülümsemeye çevirerek. “Barbaros konusuna gelirsek eğer, kalbinin gösterdiği yolda git. Aklının, kalbine hükmetmesine izin verme. Bazı istisnalar hariç tabii ki ama sonucu ne olursa olsun, ben her daim solundayım, yanındayım.” Ona en sıcak gülümsememi gönderdim.

Ya ama abi deme bana şöyle şeyler. Aklıma Tugay geliyor.

“Teşekkür ederim abiciğim. Şimdi sen anlat bakalım, neler yaptın?” dedim büyük bir merakla.

“Küçükken para biriktiren bir insandım. Maddi durumumuz ne olursa olsun, paramı biriktirirdim. Bu yüzden evden ayrılsam da kendime bakabilecek bir durumdaydım. İlk önce kendime ev tuttum, ama elimdeki para da beni sonsuza kadar götürmezdi. Bu yüzden çalışmam lazımdı. Dövüşebiliyordum. Küçüklükten beri boksa olan ilgimden dolayı kulüplerine yazılmıştım. Her ne kadar antrenörlük istesem de gittiğim hiçbir yer beni almadı. Bu yüzden kafes dövüşlerine girdim.” Kaşlarım şaşkınlıktan havalandı.

“Yasal olmayanlara mı?”

“Yasal olmayanlara. Oradan paramı kazanıyordum. Aynı zamanda da polislik okuyordum.”

“Vay be, bir yanın karanlık, bir yanın melek gibi maşallah.” dediğimde kıkırdayarak başını salladı.

“Sana bu yüzden bana benziyorsun diye söyledim. Bir yanın karanlık, öfkelisin, kinlisin, bencilsin de hatta, ama konu senin sınırlarının içindekiler olunca tam tersisin. Sakinsin, merhametlisin ve çok fazla fedakarsın.” dedi.

“Vay be, ben neymişim öyle.” dedim kıkırdayarak.

“Sen, karmasın güzelim. Sen, bütün duyguları içinde bulunduran ve hepsini aynı anda yaşayan kişisin.”

“Biliyor musun, Devrim de karma.” dediğimde başını salladı.

“Devrim de sana benziyor zaten. Şu an seni idolü olarak benimsemiş durumda.” dedi. Kaşlarım havalanmıştı.

“Ciddi misin?”

“Ciddiyim.” dediğinde gülümsedim. Vay be, demek birilerinin idolü olabiliyormuşum.

“Eee, daha sonra ne oldu?”

“Daha sonra bu yasa dışı işleri bıraktım. Çünkü elime mesleğimi almıştım. Öyle geçinip gittik be yavrum.” dedi ellerini sallayarak. Bu söylediğine kıkırdamıştım.

“Çok sıkıcı geçiyor olmalı.” dedim yüzümü buruşturarak. Yüzümü buruşturduğumu gördüğünde dudakları iki yana kıvrılmıştı.

“Sensiz değil mi? Gerçekten çok sıkılmıştım.” Ya ama abi böyle olmuyor ben sana hep düşüyorum.

“Değil mi? Bence de. Her eve lazım bir Alin’im ben.” dedim ve sonra bir anda aklıma gelen şeyle konuyu değiştirdim. “Hem sen bana ne hediyesi verecektin?” dedim kaşlarımı kaldırarak. Elindeki kutuyu uzattı. Kutuyu elinden alıp açtığımda gümüş bir kolye olduğunu fark ettim. Zinciri ve ucundaki ‘güneş’ simgesi gümüştü ama güneşin tam ortasında mavi renkli bir elmas vardı.

“Neden?” dedim kaşlarımı çatarak.

“Anlatacağım.” dedi sakinlikle. “Şimdi babamın sana söylemediği bir şey olduğunu söylemiştim.” dediğinde başımı salladım. “Bu söyleyeceğim şeyden korkmanı asla istemiyorum sadece güvenlik amaçlı ve tekrar dediğim gibi sen her zaman güvendesin.” demesiyle tedirgin olmuştum.

Hayır, öyle bir inat var ki bende korkma denildiği zaman korkasım geliyor.

“Annemle babam İtalya’da tanışmışlar. Bunun sebebi ise, babamın aslında bir İtalyan mafyası olması.” dediğinde gözlerimi fal taşı gibi açtım.

“NE?! NE?! NE?!” dedim bozuk plak gibi tekrar ederek. O ise gözlerini kapatmıştı.

“Sakin olmanı söylemiştim.”

“Ya var ya hep bu yazar yüzünden. Geliyor, abudik, gubidik şeyler koyuyor kitabın içerisine. Ya ben normal bir hayat geçiremeyecek miyim?” dedim ağlayan bir ifadeyle. Sonra korka korka abime döndüm.

“Sen mafya mısın peki?”

“Bıraktım.”

“Ne zaman?”

“Senin geldiğini öğrendikten sonra, buraya gelmeden önce bu işleri bıraktığımı söyledim.” dediğinde elimi alnıma vurdum.

“Ya sen nasıl bir karaktersin arkadaş? Hem mafyasın, hem polissin. Nesin sen?” dediğimde sırıttı.

“Abinim miniğim, abinim.” dediğinde gülümsememi durdurmaya çalıştım ve gözlerimi devirdim.

“Yani bu kolyenin ucundaki takip ucu bu yüzden.” dediğimde başını salladı.

“Tamam, kabul. Peki diğer hediye ne?” dedim heyecanla. Bu sefer parmağındaki yüzüğü elinden çıkardı.

“Bu aile yadigarı bir yüzük. Ailenin ilk torunu olduğum için bana verildi ve şimdi ben de sana veriyorum. Sana veriyorum ki, kime saygı duyacaklarını öğrensinler.” dediğinde gözlerim doldu. Hızlıca abimin boynuna sarıldım.

“Seni çok seviyorum abilerin gülü.”

“Bende seni seviyorum kızım. Bende seni seviyorum.” dediğinde gülümsedim.

“Şimdi biz nereye gidiyoruz?” dedim gülümseyerek.

“Kafes dövüşlerine.” dediğinde ciddi mi diye yüzüne baktım.

“Şaka değil mi şaka? Ha ha ha! Bak güldüm abi.” dedim kendimi gülmeye zorlayarak.

“Yok abiciğim, gerçek.” dediğinde kaşlarımı çattım.

“Abi, benim iki hafta sonra turnuvalarım var. Kaç senelik lisansım var benim. Yakalanırsak eğer-”

“Yakalanmayacaksın kızım. Şimdi ayağa kalk ve beni bir kez daha gururlandır. Kimin en iyi olduğunu göstereceksin herkese.” dediğinde gelen cesaretle gülümsedim.

Hadi hayırlısı.

“Ne zaman gideceğiz?”

“Akşama gideceğiz.” dediğinde başımı salladım.

***

Akşam yemeğini hep beraber yemiştik. Şimdi ise salonda oturuyorduk ama ben heyecandan ve biraz da tedirginlikten dolayı yerimde duramıyordum.

“Havuç kafa.”

“Söyle abilerin gülü.” dedim gülümseyerek.

“Götünde kurt mu var kızım?” diye başlamasıyla gülüşüm hemen solmuştu. “Yerinde dur.” dediğinde dil çıkardım.

“Sus be pis adam. Gittin bıraktın beni evde tek zaten.” dedim trip atarak.

“Kızım eğer gelseydin benim yavşak arkadaşlarım sana yavşardı. Bende katil olurdum. Sonra cezaevini boylardım ve sende abisiz kalırdın.” dediğinde gözlerimi devirdim.

“Aynen cınım ondan.” dedim ağzımı yayarak.

“Kızım hazırsan çıkalım.” diye gelen abime gülümsedim.

“Hazırım abişim.”

“Nereye gidiyorsunuz kızım?” dedi babam bir abime bir bana bakarak.

“Abim beni çalıştırmaya götürecek.” dediğimde koyulaşan gözlerinden nereye gideceğimi anladığını anlamıştım.

“Asla olmaz!” dedi otoriter bir ses tonuyla. Bunun üzerine gülümsedim ve herkesi şaşırtacak o cümleleri kullandım tane tane:

“Papà, sei tu la mafia italiana a dire questo?” (Babacığım, bunu İtalyan mafyası olan sen mi söylüyorsun?)

Bölüm Sonu✨

Geçiş bölümü gibi oldu çünkü bu bölümde Alin'in duygularını biraz ağırlık verdim.

Bölüm hakkında düşünceleriniz neler? Alparslan hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce Alin, Barbaros hakkında ne yapmayı planlıyor olabilir?

⭐OY VERMEYİ UNUTMAYALIMMM GÖREYİM PONÇİK ELLERİNİZİİ.⭐

 

 

Loading...
0%