Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Bölüm 🥕

@yagmurgns_37

Helöö!

Sonunda beklediğimiz an geldi ve bölüm bitti. Sizi daha fazla bekletmeden bölüme geçmek istiyorum. Oy vermeyi ve satır arası yorum yapmayı unutmayalımm 🫶🏻

🧡İyi okumalar🧡

Elimdeki poşetlerle seke seke aşağı inmiştim. Hızlıca salona doğru adımladım.

"Aha geldi havuç kafa." diyen Barlas abime dilimi çıkardım.

"Öhöm!" dedim tüm gözlerin bende olmasına rağmen. "Sevgili anacuğum, dün sen gittikten sonra da biz çok güzel para harcadık." dedim sırıtarak. Benim pis pis sırıtmamla o da sırıtmıştı. "Ve size birkaç hediye aldım." dememle şaşırmıştı.

"İşte böyle de mükemmel bir insanım." dememle kıkırdamışlardı.

"Neyse, hediyelerinizi vereyim." dedim ve ilk başta anneme bir poşet uzattım. Dün aldığımız parfümleri vermiştim aslında. Sonra sırasıyla Civan'a, Barlas abime, ikizime, Batuş'a ve Devrim askoma hediyelerini vermiştim.

Hediyeler aslında dün aldığım parfümdü ama kime ne aldığımı kimse bilmediği için sürpriz olacaktı. En son adımlarımı pis sakallının yanına gittim ve isteksizce elimdeki poşeti uzattım.

"Bana mı?" dedi şaşkınlıkla.

"Yok, dedeme! Tabii ki sana başka kime olacak?" dediğimde gözlerini devirmişti ve hediyeyi isteksizce almıştı.

"Emin ol. Her ne aldıysan kullanmayacağım." dediğinde gülümsedim.

"Birincisi..." dedim üzerine yürüyerek. "seni düşünerek almadım, ayıp olmasın diye aldım. İkincisi, istersen git çöpe falan at emin ol umurumda değil. Ve üçüncüsü, çok büyük konuşma Barbaros, mazallah bir yerden çarpar. Üşütürsün." dedikten sonra bizi dikkatle izleyen aile fertlerime döndüm.

"Ee, nasıl buldunuz?" dediğimde annem hemen lafa atladı. "Ay kızım çok teşekkür ederim. Çok güzel kokuyor bu." dediğinde gülümsedim.

"Papatyayı sevdiğinizi söylemiştiniz ama papatyaların bir özelliği vardır. Öldükleri zaman koku yayarlar. Sen de papatyaları çok seviyorsun, onların ölümüne sebep olan bir şeyi istemezsin diye düşündüm. Bu yüzden papatya kokulu bir parfüm almadım. Çünkü siz canlıları daha çok seviyorsunuz. Bu yüzden yasemin kokulu bir parfüm aldım. Umarım beğenirsiniz." dediğimde dolu gözlerle gelip bana sarılmıştı.

"Çok beğendim." dediğinde bende gülümsedim ve Civan'a döndüm.

"Sana gelince. Sana çam ağacı kokulu bir parfüm seçtim çünkü böyle koklayınca ilk defa nefes alınıyormuş gibi bir hissiyat veriyor. Ayrıca çam ağacı, ölümsüzlüğü, uzun ömrü simgeliyor. Sende doktorsun ve işin insanların ömürlerini uzatmak, onları yaşatmak. Bu yüzden böyle bir koku seçtim." Çok şaşırmıştı. Anlattıklarımın her bir cümlesinde, her bir kelimesinde kaşları daha da havalanıyordu.

"T-teşekkür ederim." dediğinde başımı salladım. Sonra bana hevesle bakan Barlas abime döndüm.

"Gelelim sana Barlasisko..." dememle kahkaha atmıştı.

"O ne la?"

"Sen bana havuç kafa dedikçe sana böyle söyleyeceğim." dememle kahkahası daha da artmıştı

"Delisin sen."

"Biliyorum tatlım." dedim ve öpücük attım.

"Şimdi sana gelince. Sana bilerek vanilya kokusunu aldım. Çünkü vanilyanın farklı bir çekiciliği vardır ve o çekicilik sende de var. Eğer bu kokuyu sıktıktan sonra yanına bir tane bile karşı cins varlık gelirse olacaklardan ben sorumlu değilim. Bunu söyleyeyim de." deyince hafif bir tebessüm etmişti. "Ayrıca vanilya saflığı ve temizliği ifade eder. Bu da tam senin için olan bir şey çünkü kalbin çok temiz. Bunu buraya geldiğim andan beri, hatta arabadan beri bana takındığın tavrından belli."

"Teşekkür ederim kardeşim." demiş ve sıkıca sarılmıştı. Bende kollarımı ona sardım ve sarıldım. "Ben teşekkür ederim, her şey için." demiş ve ikizime dönmüştüm.

"Gelelim ikizlerin hasına." dememle sırıtmıştı. "Sana tarçın kokulu bir parfüm aldım. Açıkçası tarçının da ayrı bir çekiciliği vardır ve ben tarçın kokusu çok severim. Ve biliyorum sende seviyorsun. Tarçının aslında simgelediği bir şey yok. Ama Alin dilinde var. Tarçın kokusu bende güveni simgeliyor. Bu yüzden sana böyle bir koku almayı düşündüm." deyince gülümsemişti.

"İyi ki Melis ikizim değil." dediğinde gülümsedim.

"Herhalde olum. Bulmuşsun benim gibi bir çıtır." dememle gülümsemesi daha da büyümüştü.

"Gelelim Batuş ile Devrim'e, siz ağır abideler gibi takılmayı seviyorsunuz küçücük boyunuza bakmadan." dediğimde bundan memnun değilmiş gibi mırıldanmışlardı. "Bu yüzden Batuş sana, misk kokulu bir parfüm aldım. Kokusu sıcak, kremsi ve tatlı bir kokudur ama erkeksidir. Ve sana aldığımda baharatta vardı. Yani ağır bir koku ama yaşına uygun. Umarım sevmişsindir." dediğimde kokuyu boynuna sıktı ve beğenmiş gibi dudaklarını iki yana kıvırdı.

"Bayıldım abla. Harika bir seçim." dediğinde gülümsedim ve sarıldım. Sarılışıma karşılık verdiğinde bana heyecanla bakan Devrim'e döndüm.

"Devoşum, aşkoropellam..." dediğimde utangaçlıkla başını eğmişti. "Tamam be utanma hemen. Sana da abmer kokulu bir parfüm aldım. Amber, diğer parfümlere nazaran birçok kokunun birleşmiş halidir. Misk, odunsu, vanilya gibi gibi. Hafif, sıcak ve tatlı bir kokusu vardır. Bu yüzden sana böyle bir seçim yaptım. Sende içinde birden fazla duygu barındırıyorsun. Mesela, bana abla diyorsun ve sevdiğini söylüyorsun. Ki öyle de, sevdiğini görebiliyorum ama aynı zamanda bana karşı bir şüphe de duyuyorsun. Arana biraz mesafe koyuyorsun. Bana merhametli davranıyorsun ama içindeki acımasızlığı görebiliyorum. Kötü bir davranışımda onu bana karşı kullanacağını da biliyorum. Korkaksın çünkü benim ne kadar güçlü olduğumu biliyorsun ama bana karşı gelecek kadar da cesursun. Kısacası sen karmasın. Her duyguyu içinde barındırıyorsun ve bu duyguları nasıl besleyeceğini de iyi biliyorsun. Bu seni zeki de yapar. Ama işine gelince aptalı oynamaktan asla çekinmiyorsun." dememle salondaki herkes bana şaşkınlıkla bakıyordu. Büyük ihtimalle üç günde bunları nasıl öğrendiğimi sorguluyorlardı ama dedim ya işte azizim, ben çok dikkatli bir insanımdır. Çevremdeki herkesin, her hareketini her bir tavrını en ince ayrıntısına kadar izlerim.

Çekingenlikle başını eğdiğinde yüksek sesle -hayır bağırmamıştım- "Eğme." dedim. "Başını, kimsenin önünde eğme. Çeneni her daim dik tut. Acı çeksen bile o kafa hep dik dursun Devrim. Bana karşı kendini asla suçlu hissetme. Seni anlayabiliyorum çünkü biri bana 17 yıl sonra 'al bu senin ablan' dese bende böyle yaklaşırdım. Ve yaklaşımını mükemmel bulduğumu söyleyebilirim. Yabancılara karşı hep böyle ol. Onlara içini asla gösterme, ki seni zaaflarından vurmasınlar." dememle yerdeki olan başı kalkmış, dimdik bir şekilde bana bakmıştı.

"O neydi la öyle? Çocuğa ayar mı verdin, övdün mü, sövdün mü belli değil." diyen Barlas abime kıkırdadım. "Devrim gayet iyi bir şekilde anladı beni."

"He biz salağız yani." dediğinde sessiz kaldım. Bu sessizliğimi cevap olarak anlamış olacak ki sinirle bana bakmıştı.

"Salak mıyız la biz?"

Sessizlik.

"Alin. Salak mıyız dedim?"

"Şüpheli." dediğimde Barlas hariç herkes kıkırdamıştı.

"Ayıb ediyon." Sahte bir sitemle söylediklerine kıkırdadım ve aklımdaki o şeyi söylemeye koyuldum.

"Ayıp yata-" Sözümün devamını getirecekken pislik Altoş eliyle ağzımı kapatmıştı.

"Şişt, kızım bu kadar ileriye gitme." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Arsızım olum ben. Sağane?" diye kafa salladığımda kıkırdamıştı.

"Gelelim Barbaros. Sana çikolata kokulu bir parfüm aldım. Garip ama bir şey beni ona almaya itti. Yani sana parfüm ararken içimden bir ses bunu almam gerektiğini söyledi. Yani bu parfüm bana nedensiz bir şekilde seni hatırlattı..." dedim dudağımı bilmiyormuş gibi büzerek. "Çok garip. Çikolata kişide endofrin hormonunun salgılanmasını sağlar. Çünkü beyin, çikolatayı ödül olarak algılar. Ayrıca çikolata 'iyi hissettiren' bir yiyecektir ve sevgi ihtiyacını simgeler. Ama ben sana neden bunu aldım..." diye kendi kendime düşünmeye başladım.

"Genelde hislerimle hareket ederim. 6. hissim çok kuvvetlidir ve o anda içimden bir ses benim, Barbaros'a bunu almam gerektiğini fısıldadı ama sorun şu: Kokuyla asla uymuyorsunuz. Bana iyi hissettirmiyorsun, bana hiçbir şey hissettirmiyorsun. Sana karşı hissizim tamamen ayrıca senin sevgine de ihtiyacım yok. Ben tek başıma da kendi kendime idare eden bir insanım." Aklımdan geçen her şeyi sözlerime vurmuştum. Herkes bana merakla bakıyordu. Tek bir kişi dışında.

Barbaros.

O bana tarif edemediğim bir şekilde bakıyordu. Gözlerindeki öfke miydi? Yoksa korku mu? Ya da endişe? İşte bunu çözemiyordum.

"Her neyse. Zaten kullanmayacağını söylemiştin. Atarsın çöpe. Zaten seni yansıtmıyordu." dedim umursamaz bir şekilde. Sonra hepsine döndüm.

"Kokuları bu kadar özenle seçmemin nedeni her bir kokunun, bir karakteri yansıtması. Bu yüzden Civan'ı yormuş olabilirim." dedim mahcup bir bakışla. O ise önemli değil anlamında başını sallamıştı.

"Serdar Bey'e de parfüm aldım aslında ama şu an verme taraftarı değilim." dedim pis pis sırıtarak. Annem de benim sırıtmama gülümsemişti.

"Alin Hanım." diye içeriye giren Hale ablaya döndüm. "Ablacığım biz seninle ne konuştuk? Alin diyebilirsin bana." dediğimde kadın içten bir tebessüm sunmuştu bana. "Ağız alışkanlığı işte kızım." deyince önemli değil anlamında başımı salladım.

"Ne oldu Hale abla?"

"Kızım sana kargo gelmiş." dediğinde kaşlarımı çattım.

"İyi de ben bir şey sipariş etmedim ki."

"İstanbul'dan gönderilmiş." dediğinde yanaklarımı ağrıtacak kadar gülümsedim ve koşa koşa kapıya doğru gittim. Hızlıca kapının önünde duran kargo paketini elime alıp salona doğru ilerledim.

"Ay, Kadir aşkoropellam, Metololom ve Lina'm göndermiş." dedim büyük bir sevinçle.

"Adresi nereden biliyorlar ki?" Civan'ın çatık kaşlarla sorduğu soruya bende şaşırmıştım.

"Ben söylemedim. Kadir abi komiser. Büyük ihtimalle telefon sinyallerimden bulmuştur." dediğimde bu sefer Civan'ın kaşları havalanmıştı.

"Telefon sinyalleri derken?"

"Telefonumdaki uygulama sayesinde. Kadir abi nerede olduğumu biliyor."

"Neden böyle bir şey yapmaya gerek duydunuz?" dediklerinde omuzlarımı silktim.

"Öyle olması gerekiyordu ve öyle oldu." dedikten sonra kutuma doğru döndüm.

"Çok ilginç." diye mırıldanan ikizime döndüm.

"İlginç olan ne?"

"Bu sefer ne olduğunu bilmiyorum. Hissedemiyorum yani." dediğinde tebessüm ettim. "Biliyorum, çünkü duygularımı saklamayı biliyorum. Ve yeri geldiğinde kendimi bile çok iyi kandırırım." dememle şaşırmıştı.

"Nasıl yani?" dedi ikizim.

"Şöyle, aslında ben kriz geçirdiğim gün, sen nedenini anlamıştın değil mi?"

"Kısmen."

"Ondan sonra benim aklımı okuduğun her şeye ben izin verdim. Bazı şeyleri ise öyle bir sakladım ki ruhun duymadı." dediğimde şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.

"Neden böyle bir şey yaptın peki?"

"Çünkü bazı sırlarım sadece bende saklı." deyip gözlerimi kırptım. Sonrada önümdeki kutuya döndüm.

"Abla ne var o kutunun içinde." diyen Devrim'e döndüm.

"Gel bakalım yahuşuklum." dediğimde kıkırdamış, benim yanıma yere çökmüştü. Gözlerimi bana merakla bakan ama çekinen Barlas abim ile Batuş'a çevirdim.

"Bakmayın öyle meraklı meraklı. Gelin sizde." dememle onlar da gülümsemiş yanıma gelmişlerdi.

Kutuyu ilk açtığımda karşıma üç tane not kağıdı çıktı. Birinin üstünde cimcimem yazıyordu. Bunu Kadir abi bırakmıştı. Bir diğerinin üstünde çillim yazıyordu. Bunu Metahan bırakmıştı. Bir diğerinin üstünde ise idolüm, best kankam yazıyordu. Bunu da Lina'm yazmıştı.

Notları bir kenara bıraktım, çünkü onları burada okuyamazdım.

"Ay, çikileta yollamış kıvırcık Meto'm." dedim bir anda duygu patlaması yaşayarak. Bu huyumu kesinlikle annemden almıştım.

Çikolatanın fıstıklı olduğunu görünce gülümsemem daha da büyümüştü.

"Bize söyleseydin bizde alırdık." diyen Barlas abime döndüm.

"Biliyorum alırsın abilerin gülü ama Mete'den ben bilerek istedim. Beyefendi, söylememesi gereken bir şeyi söylemişti çünkü. Bende trip atınca almak zorunda kaldı yani." dedim açıklama yaparak. Sonra çikolatayı açarak yanımdaki şahıslara uzattım. Hepsi birer tane aldıktan sonra kutunun içerisindeki şeylere de baktım.

Bir rüzgar gülü gördüm ilk önce. Mete bırakmış olmalıydı.

“Demek hala saklıyormuş.” diye sessizce mırıldanmıştım.

“Bu kağıttan rüzgar gülünü neden koymuşlar?” Batuş’un bana bakarak sorduğu soruya gözleri dolu dolu cevap verdim.

“Bu kağıttan rüzgar gülünü ben altı yedi yaşlarımda Mete’ye yapmıştım. Yani, o zamanlar Mete ile kavga etmeden duramıyorduk. Bu yüzden bana sinirlendiği bir gün gelip rüzgar gülünü yırtıp çöpe attığını söylemişti. Ama atmamış. Bu yüzden biraz duygulandım.”

“Aranızda farklı bir bağ var ve bu bağ çok güçlü.” Civan’ın söylediklerini başımla onayladım. “Evet, öyle.” dedim ve tekrar kutuya döndüm. Elime polis şapkası geldiğinde kıkırdadım. Üzerinde bir not da vardı.

“Geleceğin komiserine…” Yazıyordu kağıtta. Kadir abim göndermişti.

“Polis mi olmak istiyorsun?” diye soran Barlas abime döndüm. “Polis değil, komiser olmak istiyorum.” dediğimde başını anladım dercesine sallamıştı.

Son olarak kartonun sonundaki defter gibi bir şeyi elime aldım. Pembe olan defterin kapağını açtığımda fotoğraflarımızı gördüm.

Birinde Mete’nin sırtına çıkmış ağaçtan erik almaya çalışıyordum. Lina da gülümseyerek bize bakıyordu. Selfie almıştı.

Bir diğerinde sadece Lina ile ben vardım. Elimize çiçek almış, kameraya doğru utatmıştık. Çiçekler, yüzümüzün yarısını kapatıyordu.

Bir diğer sayfayı çevirdiğimde bu sefer üçümüzünde koşarken çekilen fotoğrafını gördüm. Büyük ihtimalle bunu Kadir abiden almıştı. Arkamızdan köpek kovalarken bizde koşuyorduk.

Bir diğer sayfaya geçtim ve fotoğrafı görmemle gülümsemem büyüdü. Bu sefer üçümüzde kameraya gülümseyerek bakıyorduk. Önümüzde çekirdek ve kolalarımızla.

Ve daha birçok fotoğraf. Hepsini saklamış anı olarak saklamıştı. Telefonum çaldığında hızlıca elim pantolonumun cebine gitti.

Görüntülü aramaydı. Lina, Mete ve Kadir abi arıyordu.

Gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim ve gülümseyerek kameraya baktım.

“Siz manyaksınız.” dedim gülümseyerek ama lanet olsun ki gözümdeki yaş yerinde durmuyordu.

“Senin kadar değil.” diyen Mete’ye dil çıkardım.

“Teşekkür ederim. Her şey için teşekkür ederim.”

“Oha, sen ağlıyor musun?”

“Niye ben ağlayamaz mıyım geri zekalı?”

“Tıch, Alinler ağlamaz.” deyince başımı iki yana salladım.

“Alinler sadece sevdiklerine ağlar.” dedim ve Kadir abime döndüm.

“Şapkanı yollamışsın.” dedim şakıyarak.

“Evet, yolladım.” dedi o da gülümseyerek.

“Yemin ediyorum pisliksiniz. Yanınızdayken vermiyordun, gelmişsin şimdi veriyorsun.” dedim çemkirerek. Sonra saçlarımı savurdum. “E, tabii bir Alin’in değeri gidince anlaşılıyor.” Kıkırdamışlardı.

“Bizi niye katıyorsun kızım?” diye atılan Mete’ye gözlerimi kısarak baktım.

“Pardon? Senin konuşmaya bile hakkın yok. Rüzgar gülünü atmamışsın.” Suçluymuş gibi başını eğdi.

“O zaman sinirimden söylemiştim. Nasıl olduğumu biliyordun.”

“Biliyorum Metelolom. Kızmadım zaten merak etme. Biliyorsunuz sevdiklerime kızamadığımı. Konuşturmayın şimdi beni burada.”

“Alin’im. Beğendin mi hediyemi?”

“En çok seninkisini beğendim kara gözlüm.” dedim gülümseyerek. “De, albüm yapmak nereden aklına geldi?”

“Zaten vardı ama şimdi sen Ankara’dasın ya. Bu yüzden sana göndermek istedim.” deyince öpücük attım.

“Alin, arkandaki ve yanındakiler kimler.” Mete’nin konuşmasıyla ilk önce arkama ve daha sonra yanımdakilere baktım. Arkamda Civan, yanımda da Barlas abim, ikizim ve kardaşlarımdı.

“Bunlar benim yeni aile fertlerim. Salonda oturuyorduk ya hediyeyi yanlarında açmak zorunda kaldım. Tanıştırayım sizi.” dedim ve yanımdaki Barlas abimi kadraja soktum.

“Bu benim Barlas abim.” dedim göstererek. Sonra Barlas abime döndüm ve kameradakileri tanıttım. “Bu Kadir abim, bu Metoş, bu da Lina.” dediğimde başıyla selam verdi.

“Memnun oldum. Ayrıca teşekkür de ederim. Kardeşime çok iyi bakmışsınız.” dediğinde Kadir abi önemli değil anlamında başını salladı. Sonra onlar da sırasıyla memnun olduk dediklerinden sonra sıra sıra hepsini tanıttım. Barlas abimden sonra ikizimi, sonra Batuş’u ve en sonunda Devrim’i tanıtmıştım.

“Arkandaki kim?” diye soran Kadir abime döndüm.

“Civan.” dememle Mete kahkahasını tutamamıştı.

“Şu, dövdüğün Civan mı?” dediğinde başımı salladım. “Hı-hım o.”

“Memnun oldum Civan.” dedi Kadir abim sert bir ifadeyle. “Ve eğer kardeşim, Alin’im, cimcimem, bir daha senin yüzünden üzülürse kötü olur. Ben biliyorum Alin’i gerçi, sevmediği insanların dediklerini önemsemez, kafasına takmaz ve üzülmez. Ve senin dediklerine de üzülmediğini biliyorum ama eğer Alin sinirlenirse sonra görüşürüz. Bu arada ben de Kadir.” dedi konuşmasının sonunda sahte bir tebessüm ederek. Civan da dişlerinin arasından “Memnun oldum.” demiş ve yanımızdan ayrılmıştı.

“Mektuplarınızı daha okumadım. Akşam yatmadan önce okuyacağım ve şimdi kapatmam gerek. Kendinize ciciş bakın, öptüm muuaaah.” dedikten sonra kısa bir vedalaşma fastı yaşamış sonra telefonu kapatmıştık.

Aslında annemi de tanıştırmak istiyordum ama annem çoktan ikinci planımız için eşyaları almaya gitmişti.

“Evet, arkadaşlarımla da tanıştırdım sizi.” dedim ellerimi çırparak.

“Hepsi sıcak kanlı insanlara benziyorlar ve sana çok değer veriyorlar.” dedi Barlas abim düşünce ile.

“Evet, size biraz mesafeli davranmalarının sebebi de buydu aslında. Sizi tam tanımıyorlar ve beni korumaya çalışıyorlar. Ayrıca bende onlara çok değer veriyorum. Biri yanıma gelip ‘Mete’yi öldüreceğiz.’ dese hiç düşünmeden ‘Beni öldürün.’ derim. Aynı şekilde Lina ve Kadir abim için de.”

“Ama Mete ile farklı bir bağınız var.” dedi bu sefer.

“Çünkü Mete ile yaklaşık 12 senedir arkadaşız. Lina ile lisede tanıştık. Kadir abi ile de yaklaşık 8,9 senedir tanışıyoruz.”

“Mete ile nerede tanıştınız peki?” Bu sefer soruyu soran Batuş’tu.

“Sokakta.”

“Nasıl tanıştınız peki?” dedi Devrim.

“Bunun cevabı da bir sır.” dedim gözlerimi kırparak. “Belki başka bir zaman.” dedikten sonra başını salladı.

“Eee, annem nerede?” dedim ortaya doğru. O sırada annem salondan içeriye girmişti bile.

“Geldim kızım geldim. Dediğin gibi söylediklerinin hepsini babanın çalışma odasına yapıştırdım ve babanı eve çağırdım.”

“Güzel. Planımız tam takır işliyor.”

“Ne planı?” diye soran Barbaros’a döndüm.

“Onu söyleyemiyoruz maalesef.” dememle gözlerini devirmişti.

“Anne babam ne zaman gelir?” diyen Barlas abime çatık kaşlarla baktım.

“Akşama gelir oğlum. Neden sordun?”

“Alin’in sürprizi için sormuştum.” deyince hızla ayağa fırladım. “Hani, nerede sürprizim.” dememle kahkaha atmıştı.

“Hazırlan güzelim. Sürprizine götüreceğim seni.” demesiyle kapıdan koşa koşa çıkmayı planlıyordum.

“Abi biz de gelecek miyiz?” demişti Devrim.

“Alin isterse evet.”

“La nasıl soru bu! Herhalde gelecekler. Hadi ben kaçanze.” demiş ve koşa koşa merdivenlerden çıkmıştım.

Sürprizler her zaman beni heyecanlandırırdı.

Odama girdiğim gibi dolabımın kapağını açtım. Açıkçası nereye gideceğimizi bilmiyordum. Bu yüzden risk almayıp dizimin üstünde biten kot şort giydim. Onun üzerine ne de geniş, uzun ve yarım kollu olan beyaz bir tişört. Tişörtün arkası renkli el iziyle kaplıydı.

Takılarımın yanına ilerledim. Kot şortumun kenarına zincir taktıktan sonra kulaklarıma küpelerimi de geçirdim. En sonunda elime kenarları gümüş, ortası siyah ve dikdörtgen şeklinde olan yüzüğümü taktım. Daha sonra ise aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı açık bırakacaktım. Zaten saçlarım dümdüz olduğu için şanslıydım. Suratıma ilk önce güneş kremi sürdüm. Daha sonra da kirpiklerime maskara çektim. En sonunda lip balm ile dudaklarıma hafif bir renk verdiğimde hazırdım.

Yeminlen çıtır gibi olmuşum.

Odamdan hızlıca çıkıp Barlas abimin odasına doğru ilerledim. Kapıyı bir kere tıklattıktan sonra “Gel.” Komutuyla içeriye girmiştim.

“Barlasisko.” dedim gülümseyerek.

“Havuç kafa?”

“Nabiyon?”

“İyiyim sen nabiyon?

“İyilik, sağlık.” dedim omuzumu silkerek. Sonra abimi izledim. Üstünü değiştirmişti. Geldiğimde de saçını yapıyordu.

“Saçını düzeltme.” dedim bir anda. Bana baktığında hafif bir tebessüm ettim. “Saçların dağınıkken daha güzel oluyor abi. Saçlarını düzeltme.”

“Pekala,” dedi gülümseyerek. “Küçük Hanım ne derse o.” demesiyle öpücük atmıştım.

“Merak ettiğin bir şeyler var değil mi abi?” dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. O ise böyle bir soru sormamı beklemiyor olacaktı ki şaşırmıştı.

“Nerden anladın?”

“İnsanları iyi gözlemlediğimi söylemiştin. Arkadaşlarımla konuştuktan sonra biraz değişik gördüm seni. Çekinmeden söyle lütfen.”

“Bilmem.” dedi omuzunu silkerek. “Senin yanında biz yokken onlar vardı. Onlar her şeylerini biliyor, sende aynı şekilde. Onlarla vakit geçirdin, bizle geçirmedin…” Nefesini dışarıya verdi. “Değişik bir hissiyat verdi yani. Bu aralar kafamda hep aynı soru. Acaba, sen karışmamış olsaydın ne olurdu, diye düşünüyorum. Mesela ben kendimi çok dışarıya vermezdim, Barboros abim sana bu kadar önyargı ile yaklaşmazdı. Civan da öyle. Devrim içine kapanık olmazdı. Altay sinir krizleri geçirmezdi. Batuhan. Batuhan bu kadar çok sosyal medyaya bağlı olmazdı.” dedi bir solukta. Gülümsedim. Buruk bir gülümsemeydi bu.

“Abi.” dedim yanına yaklaşarak. “Bunlar olmasaydı belki daha kötü şeyler olacaktı. Belki ben şımarık bir kız olarak büyüyecektim. Belki daha da beteri olacaktı.” Omuzlarımı silktim. “Belki de daha güzel olacaktı. Bunu bilemeyiz. Kendini de üzme lütfen. Hem bak, birbirimizi tanımaya başlıyoruz. Birbirimize şans veriyoruz. Ben, Civan’ın bana önyargılarına rağmen ona bir şans vermeyi düşündüm biliyor musun?” dedim sıcak bir ses tonuyla. Bunu duyduğuna şaşırmıştı.

“N-nasıl?”

“Kendisi bilmiyor, bilmeyecekte.” dedim net bir sesle. “Civan’ın bana olan davranışları belirleyecek her şeyi. Sonuçta, kolay şeyler yaşamamışsınız. Ben de kolay şeyler yaşamadım ama ben atlattım. Siz ise daha yeni yeni atlatmaya çalışıyorsunuz. Bu yüzden ona şans vermeye karar verdim.”

“Yaşından daha da çok olgunsun.” dedi gururla. “Barbaros peki?” demesiyle bakışlarımdaki sıcaklık gitmişti. “O benim asla abim olmayacak. Ve gör Barlas, bunu da buraya yazıyorum.” dedim parmağımı masanın üstünde kaydırarak. “O beni kardeşi olarak isteyecek ve ben onun kardeşi olmayacağım.” Soğuk ve sert sesimle söylediklerim onu bir anlığına afallatsa da kendine gelmişti.

“Sen nasıl istersen havuç kafa. Hadi şimdi gel de, seni sürprizime götüreyim.” demesiyle gülümsemiş ve onunla beraber odadan çıkmıştık.

Merdivenlerden her zamanki gibi seke seke inmiş, bahçeye çıkmıştık.

Bahçeye indiğimizde diğerlerinin de orada olduğunu fark ettim.

“Ay bakmayın öyle. Diyorum size ben her zaman en son gelirim diye.” dediğimde kıkırdamışlardı.

Arabaya doğru ilerlerken mırıldandım. “Arabayı kim kullanacak?”

“Şoför.” dedi Barlas abim. Bunun üzerine bakışlarımı Barlas abime çevirdim.

“Sen kullanmayı biliyor musun peki abiş?”

“Evet.” dedi başını sallayarak.

“Ehliyetin var mı pekimsi?”

“Var.” dedi bu sefer. Sonra çatık kaşlarla bana döndü. “Neden soruyorsun?”

“Çünkü sen kullanacaksın.” dedim ellerimi birbirine çarparak.

“Niye ya.” diye yakındığında dudaklarımı büzdüm.

“Peki, tamam kullanma. Öyle olsun.” diye omuzumu silktikten sonra sıkıntılı bir nefes aldı.

“Tamam, tamam ben kullanacağım.” dediğinde yerimde zıpladım.

“Önde ben oturacağım. Siz arkada oturursunuz.” dediğimde ikizim, Batuş ve Devrim aşkologam başını sallamıştı.

Ya bunlar dediğimi yapıyor ya ben çok mutlu oluyorum.

“Bizi nasıl da kullanıyorsun.” diyen ikizime sahte bir üzgünlükle döndüm. “Yani bana Melis’e benziyorsun mu demek istiyorsun? Eğer öyleyse seni tutmayalım Altay.” dediğimde yerinde kıvrandı.

Kısacası popişi tutuştu arkdşlar.

“Yok yok öyle değil. Ya senin içsesini okudu-”

“Ben anlayacağımı anladım Altay. Peki, öyle olsun.” dedim ve ön koltuğa oturdum.

Niahahahahah (kötü kadın kahkası) nasıl da kandırmıştım ama.

Dikiz aynasından arkaya baktığımda üzgün bir şekilde oturduğunu gördüm.

Ay kıyamam ya.

“Altoş, şaka yaptım şaka şaka. Şu aklındaki düşünceleri kov çabuk.” dediğimde gülümsemiş ve yanağımdan öpmüştü.

Barlas abim de şoför koltuğuna oturduğunda abime hevesle döndüm.

“Müzik değil mi?” dediğinde başımı salladım.

“Hangi şarkı olsun?”

“Hande Yener, Deli Bile.” dediğimde gülerek başını salladı. Arabayı müzik sesi doldurunca gülümseyerek söylemeye başladım. Aynı zamanda da Batuş, videoya alıyordu.

“Anlamam, dinlemem
Ben değişmem, sen değiş
Başka laf bilmedin
Böyle gitmez ki bu iş…”
Şarkıya ikizim de katılmıştı. Yerimde hem zıplıyor hem de şarkıyı söylüyordum.

Sen anca hep kalp kırarsın
Aşk senin neyine
Bu şarkıyı sana tuttum
Aç sesi, dinle…”
Gülümseyerek arkama baktığımda Devrim’inde bize katıldığını gördüm.

“…Deli bile, deli bile, deli bile veriyor
Senden daha iyi kararlar
Deli bile, deli bile
Deli bile ara sıra laf anlar.”
Müzik bittiğinde hepimiz kahkaha atmıştık. Telefonumdan bildirim gelince açıp baktım.

Civan beni aile grubuna almıştı. Aynı zamanda Batuş’ta videoları oraya atmıştı. Hızlıca WhatsApp’tan çıkıp sosyal medya hesabıma girdim. Açıkçası girmeyeli bayağı olmuştu.

Hesabıma girdiğimde dm kutumun çok dolu olduğunu fark ettim. Çünkü Serdar Bey, gitmeden önce bana kimliğimi ve birkaç tane kredi kartını bırakmıştı. Kimliğime baktıktan sonra da sosyal medyadaki hesaplarımda soyadımı değiştirmiştim. Büyük ihtimalle buna dikkat çekmişleri.

“Soyadı değişmiş, evlendi mi acaba?”

“Evlatlıktan da reddedilmiş olabilir.” yazmış bir diğeri.

“Belki de kendisi ailesini reddetmiştir.” demiş bir diğer de.

Aklıma gelen fikirle gülümsedim ve tam da o sırada canlı yayın açmaya karar verdim. Arkama döndüm ve kendi aralarında konuşan kardeşlerime seslendim. “Beyler, birazdan canlı yayın açacağım ve sizin kardeşlerim olduğunuzu, yeni aileme kavuştuğumu söyleyeceğim. Haberiniz olsun.” dedim ve bir şey demelerine fırsat vermeden canlı yayını açtım ve karşımdaki telefon tutacağına sabitledim. Gülümseyerek telefona baktım. Yeterince kişilerin gelmesini bekliyordum. Yaklaşık bine yakın kişinin canlı yayına katılmasıyla konuşmaya başladım.

“Öncelikle hepinize merhaba demek istiyorum.” dedim gülümseyerek. “Uzun zamandır sosyal medyaya girmiyordum. Girsem de bu çok kısa süreliğine oluyordu. Bugün dm kutuma baktım ve birkaç sorunuzun olduğunu gördüm.” Nefes aldım ve tekrar gülümsedim. Arabadakiler sessizce konuştuklarımı dinliyorlardı. “Geçen gün soyadımı sosyal medyada değiştirdim, evet ama bunun sebebi asla ama asla benim birisiyle evlenmem değil.” dedim kıkırdayarak. “Kimseyle evlenmedim, kimse beni evlatlıktan reddetmedi ve ailemi de reddetmedim. Öncelikle bu konuya açıklama getireyim.” Soluklandım ve devam ettim.

“17 yıl önce, doğduğum bir hastanede farklı bir kızla karıştırılmışım. Ve bunu yeni ailem fark etmiş. Bunun üzerine de birkaç DNA testi sonucunda yeni ailemin Yalçınkaya ailesi olduğunu öğrendim.” dememle yorumlara baktım. Herkes, Serdar Bey’den, annemden, Barlas abimden bahsediyordu.

“Evet, sizin söz ettiğiniz Yalçınkaya ailesi.” dedim gülümseyerek ve yanımdaki Barlas abimi gösterdim.

“Bu Barlas abim,” dedim ve arkadakileri gösterdim bu sefer. “Bunlar da sevgili ikizim ve kardeşlerim.” dememle yorumlardaki herkes şaşkınlığa uğramıştı.

“Umarım bu canlı yayın size bir açıklama olmuştur. Şimdi abim, ikizim ve kardeşlerimle vakit geçirmem gerek. Sizi seviyorum, görüşürüz.” dedim ve canlı yayını kapattım.

Açıkçası üstümden büyük bir yük kalkmıştı.

“Abi, sen niye kameraya gülümseyerek bakıyorsun. Bana bak, eğer yanında karşı cins görürsem vallahi dalarım.” dememle arabadaki herkes kahkaha atmıştı.

“Sen çok kıskanç bir şey çıktın he.” dedi abim.

“Evet, gavat mıyım ben seni kıskanmayayım?” dememle susmuştu. Bu sefer arkadakilere döndüm. “Siz zaten hiç konuşmayın pislikler. Canlı yayını neden kapattım zannediyorsunuz? Herkes salyalarını bırakmıştı. Eğer canlı yayında bir şey demediysem ciciş bir kız olduğumdan dolayıdır. Haberiniz olsun.” dememle tam susmuşlardı.

“Havuç kafa, çevirme var. Emniyet kemerini tak.” Abimin uyarısıyla emniyet kemerimi takmıştım. Aslında arabaya bindiğimizde de takılıydı ama oturduğum yerde kudurduğum için rahatsız olup çıkarmıştım.

“Ehliyet ruhsat lütfen.” Polisin sorduğu soruyla Barlas abim, cebini aramıştı ama ehliyetini bulamayınca küfür etmişti sessiz bir şekilde.

“Allah kahretsin ehliyeti evde unutmuşum.” deyince kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkmıştı. Ehliyet eğer yoksa arabaya el konulup ceza yazılırdı.

“Polis Bey, ben ehliyeti evde unutmuşum.” deyince polis arabanın kapısını açtı. Dikkatli bir şekilde polisin suratına bakınca Mehmet abi olduğunu görmüştüm.

“Mehmet abi?” dedim kafamı cama doğru uzatarak. O da şaşkınlıkla bana bakmıştı.

“Zilli?” deyince arabadan indim ve koşa koşa yanına gidip sarıldım.

“Senin burada ne işin var Mehmetcik.” dediğimde başıma hafif bir şekilde vurmuştu. “Ben bir olay için buraya geldim de seni sormalı.” deyince gözlerimi kaçırdım.

“Abi öğrenmişsindir Kadir abiden.” dediğimde başını salladı. “Öğrendik öğrendik ama bir arayanımız olmadı.”

“Valla çok hızlı gelişti. Hem zaten bir ay sonra geleceğim ya ben. O zaman hepinizle konuşacaktım.” dediğimde buruk bir tebessüm etti.

“Bir ay karakol sensiz olacak desene.” dediğinde gülümsedim.

“Biliyorum. Bir Alin Yalçınkaya’yı özlemek elde değil.” dediğimde onaylarcasına başını sallamıştı. Sonra Barlas abime döndü.

“Sen şimdi bizim zillinin abisi misin?” dediğinde Barlas abim hafif bir şaşkınlıkla başını salladı.

“E biz ne yapacağız şimdi. Ehliyetin eğer yanında yoksa arabaya ceza yazıp el koyacağız.” dediğinde gözlerimi kırparak ona baktım ve konuşmaya başladım.

“Şimdi Mehmet aşkolitam, biliyorum bizi buradan ehliyetsiz geçiremezsin. Ama biz evi arasak, ehliyetin fotoğrafını atsalar öyle bizi geçirsen olamaz mı acaba?” Masumca sorduğum soruya sıkıntılı bir nefes verdi.

“Aslında böyle bir şey yapamam ama işin ucunda sen varsın zilli. O yüzden hadi evi arayın ve hemen fotoğrafını atsınlar. Dönüşte eğer burada ben olmazsam benim adımı verin. Sizi geçirirler.” dediğinde ellerimi birbirine çarptım ve tekrar sarıldım.

“Bir tanesin sen Mehmet abi.” dediğimde gülümsemişti.

“Eh, öyleyiz biraz.” dedi hafif utangaçlıkla.

“İpek ablayla ne oldu?” dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. Bunun üzerine boğazını temizlemişti. “Şey-”

“Sakın ona duygularımı söylemedim deme abi! Liseli ergenler gibisiniz ya.” dediğinde suçlulukla başını eğdi.

“Anlaşıldı. O işte bana kaldı. Çöpçatan Alin iş başında.” dediğimde hemen atıldı. “Alin sakı-”

“Kes kes kes. Sana zaman verdim bir şey demedin. ‘Merhaba, merhaba’ demek dışında bir şey yapmıyorsunuz zaten. Vallahi benim sevdiğim birisi olacak anında gider önüne ‘Ya benimsin ya kara toprağın.’ derdim.” deyince yüzünü buruşturdu.

“Gördük seni de.” deyince aklıma onun gelmesiyle gözlerim doldu. Bunu anlayınca hemen “Alin, öyle söylemek istemedim.”

“Boş versene abi, alışmam lazım artık zaten. Koskoca iki sene olmuş değil mi?” dedim buruk bir tebessümle.

“Kafama tüküreyim ya.”

“Kendine kızma lütfen.” dedim gülümseyerek. “Hem daha İpek abla ile evleneceksiniz sus.” dediğimde o da gülümsemişti.

“Bir konuşabilsem.”

“Onu da ben halledeceğim aslan parçası.” dediğimde gülümsemişti. İpek abla da Mehmet abi gibi polisti ve şubede çalışıyordu. İkisi de birbirinden hoşlanıyor ama utanıyorlardı. Bu yüzden de böyle ortada kalıyorlardı.

“Getirdim abi.” Barlas abim elindeki telefonla geldiğinde Mehmet abi ehliyete bakmış ve başını sallamıştı.

“Tamam kardeşim geçebilirsiniz. Alin’e dikkat.” dediğinde sinirle ona döndüm.

“Bana bak Mehmetcik. Senden daha iyi dövüşüyorum ben. Kimsenin bana bakmasına gerek yok.” dediğimde kıkırdamıştı. “Onu biliyoruz. Koskoca uyuşturucu çetesini yakalamışsın.”

“Tabii ne sandın karşim? Karşında bir dünya markası duruyor.” demiştim arabanın içine binerken. O ise bunu onaylamış ve el sallamıştı.

“Alin Allah razı olsun senden.” Barlas abimin rahatlamış bir şekilde söylediği şeye kaşlarımı kaldırdım.

“Neden?”

“Tanıdık çıkmasaydı girmiştik nezarethaneye.” dediğinde gülümsedim. “Ben olmasaydım da Mehmet abi izin verirdi zaten. Size bilerek öyle söyledi.” dediğimde şaşkınlıkla bana baktı.

“Abla, Mehmet abi kim?” Devrim’in sorusuna hafif tebessüm ettim.

“Kadir abimin karakoldan arkadaşı. Bizim mahallede oturuyor zaten kendisi. Çok sevdiğim bir abimdir ve Kadir abim kadar değer veririm ona da.” dediğimde başını salladı.

“Değer verdiğin belli oluyor zaten abla. Gördüğün gibi yüzün gülümsedi.” diyen Batuş’a gülümsedim.

“Evet, kendisini giderken görememiştim. Daha sonrasında arayamadım da. Bu yüzden görünce mutlu oldum açıkçası. Sizle tanıştırırım bir ara. Eminim seversiniz.” dediğimde gülümseyerek başlarını sallamışlardı.

“Konuşmanın bir kısmını duyduk.” dedi Altay. “Moralin bir anda düştü. Neden?” dediğinde gülümsedim.

“Bu da başka bir sır.” dedim gözümü kırparak. “Belki bir gün anlatırım.” dediğimde başını sallamıştı.

“Eee, Barlas abi nereye geldik.” Öne doğru döndüğümde karşımda kocaman bir lunapark görmemle nereye geldiğimizi anlamıştım.

“Sen beni lunaparka mı getirdin.” dedim gülümseyerek. O da sadece gülümseyerek başını salladı. Hemen abime doğru uzandım ve yanağından öptüm. Arabayı park ettikten sonra arabadan indik ve lunaparkın girişine doğru ilerledik.

“İlk önce kamikazeye binelim. Noğlarr.” diye kudurmamla başlarını sallamıştı.

“Ben binmem.” diyen Batuş’a öyle bir bakış attım ki susmak zorunda kalmıştı. “Ya da binerim ya. Ama bir şartım var. Ben ablamın yanında oturacağım.” dediğinde başımı salladım. “İstediğin bu olsun yavrum.” dedikten sonra başını sallamıştı.

Bilet sırasına girip bilet almış daha sonra da kamilkazeye binmek için ilerlemiştik. Batuş dediği gibi yanıma oturmuştu. Bir diğer yanımda da Barlas abim vardı. Barlas abimin yanında Devrim, Batuhan’ın yanında da Altoş vardı.

“Bismillahirrahmanirrahim.” diyen Batuş’a kıkırdadım.

“Yüksekten mi korkuyorsun?” dememle başını sallamıştı. Sonra Barlas abime döndüğümde onun da Batuhan’dan farklı olduğunu söyleyemezdim. Gözlerini kapatmış, ellerini iki yana açmış dua ediyordu.

“Abi sen de mi korkuyorsun?” dememle oyuncak yukarıya doğru hareket etmişti. Abim gözlerini kapatıp bana cevap olarak başını sallamış ve beni anırma noktasına götürecek şeyler söylemişti.

“Allah’ım, sana geliyorum, beni yanına al! Lan! Durdurun lan!” dediğinde kahkaha atmıştım.

“Abi bak çok güzel.” dedim gülümseyerek. “Bizi en üst noktaya götürecek ve sonra bir hızla yere çakacak. Sanki yer çekimi yokmuş gibi.” dediğimde bu sefer lafa Batuhan atladı.

“Aşağı inelim, yerçekimi olduğu için binlerce kez dua edeceğim. Hatta Newton’un mezarını bile ziyaret edeceğim.” dediğinde kahkaha atıyordum. Gözlerimi Devrim’e çevirdiğimde Batuhan ve Barlas abimi videoya çektiğini gördüm. Kaşlarım şaşkınlıktan havalandığında bana bakıp gülümsemiş ve parmağını dudaklarına götürüp susmamı söylemişti. Sonra bakışlarımı Altay’a çevirdiğimde onun da bana baktığını gördüm. Gülümsedim ve parmaklarımı havaya kaldırdım. İlk önce işaret parmağımı kaldırdım ve dudaklarımı oynattım. “Bir.” Sonra orta parmağımı kaldırdım. “İki.” Ve en sonunda yüzük parmağımı kaldırdım. “Üç.” dememle Altay ile ben çığlık atmıştık.

“AĞAĞAĞAĞAĞAĞ! BU ÇOK EĞLENCELİ LAN.”

“Nesi eğlenceli abla. Öleceğim resmen. Allah’ım sen benim günahlarımı affet. Hakkınızı helal edin.” Batuş’un söyledikleriyle gülmekten ölecek gibi olmuştum.

“Helal olsun Batuş’um da birazdan bitecek zaten. Azıcık rilax olun ya. Feride nine gelse benimle birlikte kahkaha atardı. Yaşınızdan utanın reziller.” dememle Devrim ile ikizim gülümsemiş, abimle Batuş, bana ters ters bakmıştı. Son kez tekrar yukarıya çıkıp aşağı indiğimizde sona ermişti. Bana göre keşke sona ermeseydi ama Barlas abim ve Devrim için aynı şeyi söyleyemeyecektim.

“Allah’ıma şükür yarabbi. Kurtulduk.” diyen Barlas abime baktım.

“Sen korktuğunu neden söylemedin? Batuş bize korktuğunu belli etti ama sen etmedin.” dedim kaşlarımı çatarak.

“Ya yan tarafta bir kız vardı da. Bana bakıyordu. Karizmayı bozmamak la-” dediğinde kendi cümlesini kendisi yarıda kesmişti çünkü benim bakışlarımı fark etmiş ve kurmaması gereken bir cümle kurduğunu anlamıştı.

“Ne dedin sen ne dedin?” dedim duymuş olmama rağmen.

“Bir şey demedim güzelim. Gel hadi bu sefer dönmedola- yok ya da ona binmeyelim. Gel çarpışan arabalara binelim.”

“Barlas. Bundan sonra seninle konuşmayacağım. Sen, beni beni, kardeşini aldattın. Püğ, yazıklar olsun sana.” dedim ve beni gülümseyerek bekleyen ikizime döndüm.

“Bundan sonra benim ikizim var. Ve evet, dönme dolaba bineceğiz.” dememle üzgün bakışlarını bana gönderdi.

“Hiç öyle bakma bana abi. Ben bulsam bir yakışıklı, süzsem senin ya-”

“Höst la!” demesiyle ona baktım.

“Yaa, bak bakalım nasıl bir hismiş.” dedim trip atarak. Sonra ikizime döndüm. “Gel Altoş’um dönme dolaba binelim. Ve evet, sizde geliyorsunuz.” dememle ayaklarını vura vura gelmişlerdi.

“Şimdi yürüyün len. Devrim aşkolitam, gel sende diğer koluma. Barlas abim tek kalsın da kız kessin.” dedim tripli bir şekilde.

Hiç öyle bakma okurcuğum, ben mağaramda gayet mutluyum.

“Ya Alin.”

“Sus abi sus. Sana ben parfüm alırken ne dedim? Kızlar yanına yaklaşırsa kötü olur dedim. Bugün canlı yayında ne dedim? O kızları yolarım dedim. Sen hala gelmişsin bana burada laga luga yapıyorsun. Kardeşim kıskancım la ben. Ala ala.” Sonra diğerlerine döndüm. “Size de ibret olsun. Hele birini yanınızda yakınınızda göreyim bakın Alin nasıl birine dönüşüyor.” Sözlerimdeki ciddiyeti anlamış olacaklardı ki başlarını sallamışlardı.

“Abla bir şey sorabilir miyim?” diyen Batuş’a döndüm.

“Sor yavrum.”

“Sadece normal arkadaşım olarak kız olabilir mi?” dediğinde gülümsedim. “Herhalde lan o kadar da değil. Kız arkadaşınız illahi olacak. Benim de erkek arkadaşlarım var. Ama öbür türlüsü valla yolarım hepinizi.” dememle kahkaha atmışlardı.

Aslında şu an şaka yapıyordum, her ne kadar onlar anlamasa da. Hayatlarında illahi birileri olacaktı, birileri gelecek, birileri gidecekti. Buna karşı koyamazdım. Aşka saygım sonsuz azizim.

“Demek öyle Alin Hanım.” diyen ikizime döndüm.

“Öyle Altaycığım ama bu da bir sır.” dememle başını sallamıştı.

Bütün bunları konuşurken çoktan sıra bize gelmişti ve yerlerimizi almıştık. Dönme dolabın kabinleri büyük olduğu için hepimiz sığmıştık. Açıkçası ayrı oturmak niyetinde değildim çünkü Devrim videoya alıyordu ve çoktan hepsini aile grubuna attığını biliyordum.

Dönme dolap, kamikazeye göre daha sakin geçmişti. Barlas abim iki de bir kendisine “Aşağı bakmak yok, aşağı bakmak yok.” derken Batuş, dua okumakla meşguldü. Dönme dolabın en tepesine geldiğimizde gene kudurukluğumu konuşturmuş ve Barlas abim ile Batuş’u aşağı baktırmıştım. Her ne kadar sonucundan biraz küfür yesem de eğlendiğim için sorun etmemiştim.

Şimdi ise çarpışan arabada sıra bekliyorduk. Benle ikizim aynı arabaya binecektik ve tabii ki arabayı ben kullacaktım. Devrim ile de Batuş aynı arabaya binecek ve Batuş kullanacaktı. Son olarak da Barlas abim tek kullanacaktı. Yanına gitmememe trip atsa da nedenini çok iyi biliyordu.

Arabayı Batuşlara doğru sürmeye başladığımda Devrim bana göz kırpıp elini “Hayırdır?” der gibi salladı.

“La bu bebenin artistliği kime?” diye söylenirken Altay gülmüştü.

“Bakıyorum da şiveye çabuk alıştın.”

“Herhalde la, kanım angaralı benim.” dedim ve Batuş’lara arkadan çarptım. Bu sefer onların duyabileceği şekilde konuştum. “Şekil yapmayın la şeklin kralını görürsünüz.” dememle bana pis pis bakmışlardı. Sonra Barlas abimi gözüm aradığında, arkadan gelen darbe ile araba hafif öne kaymıştı.

“Hii, sen beni arkadan mı vurdun? Püğ.” Arkama baktığında bana vuranın Barlas abim olduğunu görmüştüm. Hızlıca direksiyonu sağ tarafa kırdım ve Barlas abimi takip ettim. Gaza yüklenip giderken tam Barlas abime çarpacaktım ki Barlas abim büyük bir ustalıkla arabayı geri çevirmişti. Bu yüzden de ben başka birisine çarpmıştım.

“Oha bana bir güzel çarptı.” diye bağırmıştı çarptığım genç. Onun bu yavşaklığına karşı yüzümü buruşturmuş ve hemen ayrılmıştım. O ise sülük gibi peşimden ayrılmamış beni takip etmeye başlamıştı.

“Yalnız öyle çarpıp kaçılmıyor hanımefendi. Bir numaranızı verseydiniz.”

“Alin, ben bu yavşağa dalarım ama.”

“Boş ver Altay, gider birazdan. Bak ne güzel eğleniyoruz olay çıkmasın.” dedim ve gaza biraz daha yüklenip Barlas abimi takip ettim. Ama korktuğum olmuş adam benim dibime kadar gelmişti.

“Ama lütfen ben bu acıyla yaşayamam.” diye devam etmesiyle Barlas abim yanımıza gelmişti.

“Ne acısı lan?” diye sordu sülük gibi yapışan çocuğa.

“Aşk acısı.” dediği anda Barlas abim hızlıca arabadan kalkmış çocuğun üzerine doğru yürümüştü.

“Altay ne oluyor? Bu bebe ne ayak?” demişti gözlerini kırparak.

“Abi Alin’e yavşadı bu bebe bisküvisi.” dediğinde kendimi gülmemek için zor tutmuştum. Ama aynı zamanda Altay’a sinirliydim de. Olay çıkmasını istemediğimi söylemiştim ama dinleyen kim?

Barlas abimin ayağa kalktığını fark eden Devrim ile Batuş’ta yanımıza gelmişti. Şu an çarpışan arabaların olduğu bu alanda abim ayağa kalkmış çocuğa ters ters bakıyordu.

“Sen bu güzelliğin abisi misin?” diye sordu sülük.

“He, abisiyim. Hayırdır?”

“Hayırdır abi, hayırdır. Ben senin kardeşi şimdi buradan alsam. Biz bir şeyler içsek. Sonra ben onu evimde ağı-” Çocuğun lafının bitirmesine kalmadan Barlas abim çocuğun anlının ortasına yumruğunu yapıştırmıştı. “Sen kim oluyorsun lan it!” diye bağırmasıyla bütün gözler bize dönmüştü. Aynı zamanda çocuğun arkadaşları olarak tahmin ettiğim birkaç kişi de buraya doğru geliyordu.

“Hayırdır Erdal?” diye sormuştu uzun, esmer bir çocuk.

“Birilerinin canı sıkılmış Samet.” demişti sülük, burnundaki kanı silerek.

“Sıkalım o zaman.” diye atılmıştı başka bir çocuk. Diğerinin aksine boyu daha kısaydı ve kumral saçlıydı.

“Burada olmaz.” diye lafa atladım bir anda. “O kadar insan ve çocuk var. Ayrıca abi basına kadar çıkarız. Çıkışa gelin. Ve abi,” diye Barlas abime döndüm. “O bebe bisküvisini bana bırakır mısın rica etsem?” Madem bir yola girmiştik. Ya birlikte, ya birlikte.

“Ama o benim oyuncağım Alin.” demişti dudaklarını bükerek.

“Abiciğim, bana o dediklerini hala unutmadım. Affetmemi istiyorsan eğer bana bırak.” dememle başını sallamıştı. Konuşmalarımızın hepsini karşı taraf duymuştu. Onlar da beş kişiydi biz de beş kişiydik. Yavaş yavaş büyük bir sakinlikle oradan çıkmış ve karşımıza çıkan ara sokağa girmiştik.

“Hadi başlayalım.” demişti karşı taraftan birisi. Abim benim istediğim gibi yapmış sülük olan çocuğu bana bırakmıştı.

“Yalnız bu karşımızdaki kız. İncilmesin sonra.” demişti sülük. “Güzelim sen kenara ge-” Lafını bitirmesine izin vermeden sağ elimde topladığım gücü bir hızla o yavşağın suratına geçirdim. Benim yumruğu atmamla birlikte diğerleri de atağa geçmişti. Devrim, Batuhan, Altay…

“Güzelim elin ağırmış ama bu biraz acıtabilir.” diye rastgele bir yumruk savurduğunda kolunu tutarak büktüm.

“Sensin lan güzelim. Götelek.” demiş ve ayağına tekme atmıştım. Aldığı darbe ile yere düşmüştü.

“Of çok iyisin.” demişti sırıtarak. “Bak benimki kalktı.” demesiyle Barlas abim bir küfür savurmuştu. Ben ise gülümsüyordum. Ayağa kalktı ve gülümsememe aldırıp yanıma yaklaştı.

“Bak sen de istiyorsu-” Gene lafını bitirememişti çünkü iki bacak arasına tekme atmıştım.

“Kalkması gibi indirmesini de biliriz yavşak herif. İnşallah götüne yıldırım düşer de üç gün alev sıçarsın.” dememle bizimkiler gülmüştü. Kafamı çevirip diğerlerine baktığımda Barlas, Altay ve Batuhan diğerleriyle hala uğraşıyorlardı. Devrim ise daha kötü bir durumdaydı çünkü karşısına uzun boylu bir adam gelmişti.

Eğer Devrim’e yardım edersem, gururu kırılırdı ve bunu istemezdim. Bu yüzden seslenip onu yönlendirebilirdim.

“Devrim, güç olarak senden fazla. Bu yüzden mantığını kullanacaksın. Unutma…” dedim karşımdaki sülüğe vurmaya devam ederken çünkü kendisi hemen kendini toparlamış bana saldırmaya devam etmişti. “akıl her zaman gücü yener. Benim, Barbaros’u nasıl yendiğimi hatırla.” dememle başını sallamıştı. Bende karşımdaki anguta tekrar tekme atmış ve yere yapıştırmıştım.

“Ulan it! Karşına kimi aldığını bilmiyorsun sen.” dedim tükürür gibi. “Senin karşında eski boksör, Milli tekvandocu var.” dememle gözlerini dehşetle aşmıştı. “Eğer bir daha bir kıza sark, seni bulur ebeni sike-” Barlas abimin öksürmesiyle lafımı düzelttim. “Pardon, ben bulurum Barlas abim siker.”

Gözlerimi etrafıma çevirdiğimde hepsinin adamları dövdüğünü fark ettim ama o sırada bir şey duyduk.

Evet, siren sesi ve iki tane polis arabası.

“Sıçtık abi.” dedim gülümserken.

“Öyle oldu.” dedi o da karşımızdaki polis memuruna bakarak.

🍊

Nezarethanedeydik.

“Vallahi bir günümüz olaysız geçse güzel olacaktı.” dedim kendi kendime mırıldanarak ama sonra adamları çok güzel dövdüğümüz aklıma gelince sırıttım. “Yalnız güzel dövdük he.”

“Ben o beynine sıçtığı-” Karşımızda oturan polis memurunun öksürmesiyle abim lafını düzeltti. “Ben o beynini sevdiğimi bir güzel dövseydim daha güzel olacaktı ama.” dedi bana triple.

“Sakın trip atma vallahi daha ağırını görürsün.” dedim kaşlarımı çatarak. Bunun üzerine susmuştu.

“Işığımı güneş bile kıskanır
Bi' bakışıma ortalık alev alır
Göz göze gelen negatiflerinden arınır
Açılır kapılar, önüme halı atılır.”
Kimseyi umursamadan keko pozisyonunda şarkı söylemeye başladım. Ve evet, türkü söylemeyeceğim. Sevgili kardeşlerimin gözleri beni bulsa da onları umursamayarak devam ettim.

“Aura meselesi bu şekerim
Tutarım, istediğim anda hâlâ tekelim
Ben tekim ve hepinize yeterim
Gerektiğinde beterim.”
dememle hepsi kahkaha atarak beni dinlemeye başlamışlardı çünkü nezarethanede değilmiş gibi hem dans ediyor hem de şarkı söylüyordum.

“Benden bi' tane daha yok
Bi' tane daha yok
Benden bi' tane daha yok
Bi' tane daha yok
Ben tekim ve muadilim yok.”
Şarkı bittiğinde başımı öne eğmiştim. Diğerleri de beni alkışlıyor bir yandan da ıslık çalıyorlardı. O kadar kötü bir sesim yoktu ama o kadar mükemmel de değildim. Ve sesimin bu kadar iyi olmamasına rağmen beni dinleyip alkışlamaları hoşuma gitmişti.

“Delisin kızım sen. Millet nezarethaneye düştüğünde türkü söyler sen pop müzik söylüyorsun.” dediğinde gülümsedim.

“Beni kimseyle karıştırma bu bir. İkincisi bir daha olsa bir daha döverdim o adamı.” dememle bana ‘sen iflah olmazsın’ bakışı attılar. Gerçekten de olmazdım.

“Abla teşekkür ederim.” Köşede oturmuş bana gülümseyerek bakan Devrim’e çevirdim gözlerimi.

“Neden teşekkür ediyorsun yavrum?”

“Bana kavga esnasında taktik verdiğin için. Neden yanıma gelip adama vurmak yerine, taktik verdiğini anladım. Bu yüzden teşekkür ederim.” deyince gülümsedim.

“Yakında taktiğe gerek kalmayacak.”

“Neden?”

“Çünkü sana artık ders vereceğim.” dememle gülümsemesi büyümüştü. Nezarethanenin dışındaki kapı açılınca Mehmet abinin geldiğini gördüm.

“Alin. Bulaştın belaya gene değil mi?” dedi çatık kaşlarla bana bakarak.

“Şimdi Mehmet abi. O dayak attığım çocuk geldi bana yavşadı, üstüne beni taciz etti ve bel altı kelimeler kullandı. Sen olsan ne yapardın?” dedim ciddi bir ifadeyle.

“Döverdim.”

“Biz de onu yaptık.” dedim omuzumu silkerek.

“Yalnız.” dedi ciddi bir ifadeyle. “Adamları fena benzetmişsiniz ya la.” dedi sonradan gülerek.

“Oldu öyle şeyler.” diye mırıldanmışlardı bizimkiler.

“Abi ailelere haber verildi mi?” dediğimde gülümseyerek başını iki yana salladı.

“Hayır vermedim. Şimdi de sizi çıkartıyorum. Ve bu torpilimi sakın unutmayın.” dediğinde öpücük attım.

“Mehmet abi o tacizci puştu biraz daha tutun burada.” dedim öfkeyle.

“Zaten öyle olacak. Siz şimdi gidin ve kimseye haber vermeyin. Ayrıca Alin, aileler gelseydi sicilin yanardı. Bu yüzden aileleri çağırmadım.” dedi ciddi bir şekilde. Aslında bana özel torpil geçtiğini söylüyordu ama ben biliyordum. Mehmet abi ben olmasaydım da olayı öğrendikten sonra onları serbest bırakırdı. Çünkü gençken böyle durumlarla çok fazla karşılaşmıştı.

“Tamam abiciğim. Bir tanesin sen.” dedim bu sefer yanağından öperek çünkü demir parmaklıklarının arasından çıkmıştık.

Karakoldan çıkıp arabamıza doğru ilerledim.

“Bu nasıl geldi buraya?” Batuş’un sorusuna karşı sırıttım.

“Ben aldırttım.”

“Nasıl?” diye soran Barlas abime göz kırptım.

“Üzümü ye yaprağını sorma aslanım.” dememle yüzünü buruşturmuştu.

“Yaprak değil o bağ.” dediğinde omuzumu silktim.

“Deyimlerle aram pek iyi değildir. Ve bana ne ya.” diye çirkefleştim. “Benim için yaprak.” dememle gülmüşlerdi.

“Hava neredeyse kararmış.” dedi Altay.

“Evet. Karnımız da acıktı.” dedi bu sefer Devrim.

“Valla bende dışarıda yemek yemek isterdim ama annem kesin bir dille o yemeğe gelinceğini söyledi.” dedi bu sefer de Barlas abim. Altay ve Devrim’in dışarıda yemek yemek istediklerini anlamıştı.

“Bence de eve gidelim çünkü Serdar Bey’e çok güzel bir sürprizim var.” dememle bakışlar bana dönmüştü.

“Ne sürprizi.” dedi hemen Devrim atılarak.

“Ay sorgulama Devrim. Sürpriz işte.” dedim ve bakışlarımı Barlas abime çevirdim.

“Bu arada abilerin gülü, sürprizini çok beğendim. Uzun zamandır lunaparka gelmemiştim ve bu beni mutlu etti. Eğer kavga etmeseydik daha atlıkarıncaya binecektik ama onu da sonra hallederiz artık.”

“Rica ederim havuç kafa.” dedi tebessüm ederek. “Mutlu olduysan mutlu oldum. Ve bu arada bu kavga olayından evdekilere bahsetmeyeceğiz.”

“Yalnız şöyle bir durum var. Benim dudağımda geçen gün patlak oluştu, Civan ile dövüşürken ve o patlağa tekrar darbe almamla orası gene kanadı. Ayrıca hepinizin saçı başı dağınık. Ve hepinizin neredeyse yüzünde kavga ettiğinize dair darbeler var.” dememle şaşkınlıkla bana bakmışlardı.

“Gözlem yeteneğimin iyi olduğunu söylemiştim.” dedim omuzumu silkerek. “Ama şöyle bir şey var. Serdar Bey’e yapacağım sürprizden dolayı annem biraz heyecanlı. Bu yüzden düştüğümüzü söyleriz ve geçiştiririz. Eğer sorgularsa da ben kafasını dağıtırım.” dememle hepsi derin bir nefes verdi

“Alin sen var ya bir tanesin.”

“Biliyorum Altoş’um. Nezarethanede de dediğim gibi. Benden bir tane daha yok.”

Yollar bu sefer boştu ve çevirmede yoktu. Bu yüzden hızlıca eve gelebilmiştik. Barlas abim arabayı kenara gelişi güzel park ettikten sonra anahtarı kapıdaki korumalardan birine verdi.

Neden bu evde koruma vardı bilmiyordum ama en yakın zamanda öğrenmem gerekiyordu.

Evin kapısını vurduğumuzda kapıyı Hale abla açtı. Halimizi görünce ağzından bir çığlık kopacaktı ki hızlı bir refleks ile ağzını kapatmıştım.

“Sus Hale abla sus. Annem öğrenmesin. Sana sonra dedikodu zamanımızda anlatırım.” dememle başını sallamıştı. Biz de içeriye girdik.

“Anam, anam güzel anam.” diye içeriye doğru seslenmemle annem mutfaktan çıktı.

“Ay kızım siz mi- Hi! Suratınıza ne oldu?” diye sorunca gülümsedim.

“Barlas aşkım bizi lunaparka götürdü. Sıra beklerken de bu sakar ikizim ayağını burkup bana çarptı. Bizde öyle domino taşları gibi yere serildik. Neyse sen bizi boş ver, sürpriz hazır mı?” dediğimde kıkırdamıştı.

“Hazır hazır, babanda birazdan gelecek.”

“Tamam o zaman biz üstümüzü bir değiştirelim. Sonra aşağı yemeğe ineriz.” dememle başını sallamıştı.

Çok şükür bunu da atlattık.

İlk önce ılık bir duş almış sonrasında da üstümü değiştirmiştim. Akşam yemeğinin aynı saatte yenildiğini bildiğimden bir yarım saat olduğunu da biliyordum. Bu yüzden Mete ile Lina’yla biraz mesajlaşmış sonrasında aşağı inmiştim.

Aşağı yemek odasına indiğimde herkesin masada beni beklediğini gördüm ve bu sefer hiçbir açıklama yapmadan yemeğe oturdum.

“Serdar Bey, hoş geldiniz.” dedim gülümseyerek.

“Hoş buldum kızım.” dedi o da aynı şekilde bana karşılık vererek. Annemin onu affettiğini zannediyordu.

Yemek şaşırtıcı derecede sakin geçmişti. Anneme bugün olanları biraz törpüleyerek yemekte anlatmıştım, biraz sohbet etmiştik. Şimdi ise salonda oturuyorduk.

“Serdarcığım.” dedi annem bana bakış attıktan sonra. Bu, planın ikinci aşamasına başladığımızı belli ediyordu. “Sana şirketten birkaç evrak gelmiş. Bak istersen.” demesiyle Serdar Bey başını salladı.

“İyi o zaman ben çalışma odama gideyim.” dedi gülümseyerek ve yanımızdan ayrıldı. Sessiz bir şekilde yanımdakilere döndüm.

“Beni takip edin.” dememle Barlas abim, ikizim, Batuhan ve Devrim hemen arkamdaydı.

“Nereye?” diye soran Civan’a döndüm.

“Geleceksen gel. Gelmeyeceksen sus.” dedim ve annemin arkasından ilerlemeye başladım. Arkama baktığımda da hem Civan’ın hem de Barbaros’un peşime takıldığını gördüm. Hızlı bir şekilde merdivenlerden yukarıya çıkmış ve çalışma odasının oraya girmiştik.

Karşıma baktığımda donmuş bir şekilde odaya bakan Serdar Bey’i görmeyi elbette ben ve annem biliyorduk ama diğerleri bilmiyordu.

Odanın içerisine girince hepsinin ağzından şaşkınlık nidaları çıktı. Serdar Bey ise donmuş bir şekilde odaya bakıyordu. Odanın her yerini şeker pembesi rengine boyamıştık. Ve odadaki tabloları çıkarmış, tek tek afiş asmıştık. Afişlerin üstünde ise annemin resmi vardı. Altında da “Boşa beni kocacığım.” yazıyordu. Ve odanın her yeri böyleydi. Küçük çerçeveli resimlere kadar.

“Bu,” dedi. “Bu nasıl oldu?” deyince gülümseyerek karşısına çıktım. “Bir hafta boyunca bu odada işlerini yürüteceksin. Ve nasıl olduğu kısmına gelirsek, mükemmel olduğumu söylemiştim.”

Bölüm Sonu✨

Bölüm hakkında düşünceleriniz nedir efenim? 20 sayfaya tamamladım bölümü ve umarım beklediğinize değmiştir.

Alin'in planı sizce nasıldı?

⭐OY VERMEYİ UNUTMAYALIM...⭐

Loading...
0%