@yagmurgns_37
|
HELÖÖÖÖ AŞKLARIM CANIMLARIMMM BİR TANELERİMMMMM. AŞŞIRIIII ENERJİĞİMMMMM BUGÜN. Bu aralar bayağı yoğundum. Spor yapıyorum, ders çalışıyorum kısacası glow up geçirmeye çalışıyordum. Aynı zamanda da kuzenimin düğünü vardı -iki hafta sonra diğerinin de var evlenen evlenene anasını satayım- Neyse sizi bu sıkıcı işlerle boğmayayım ve bölümle başbaşa bırakayım. OY VERMEYİ VE SATIR ARASI YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN AŞKLARIMM. BİR YILDIZA BASMAK ZOR OLMAMALI AGA YANİ. BİR TIKLA BENİ MUSMUTLU EDİYORSUN. NE GÜZEL SEVAP. ☘️İyi okumalarr☘️ Ayçıl: Yaparım. Efe: Efendim? Ayçıl: Dün yazmışsın ya, üzümlü kek yapar mısın diye, yaparım. Efe: Bir anlık boşluktan dolayı öyle söyledim. Efe: Yapmana gerek yok. Ayçıl: Peki, ben yapmak istersem? Efe: Bana acımanı istemiyorum Ayçıl. Ayçıl: Sana acıdığımı kim söyledi Efe? Ayçıl: Benden üzümlü kek istedin ve bende sana yapacağımı söyledim. Bu kadar basit. Efe: İyi ki varsın. Efe: Öylesine söylenmiş bir şey değil, gerçekten iyi ki varsın. Ayçıl: Teşekkür ederim. Ayçıl: Babam dışında herkes öylesine söylerdi. Ayçıl: Artık babam ve sen dışında herkes öyle söylüyor. Efe: Nazım Hikmet çok güzel söylemiş biliyor musun? Ayçıl: Ne söylemiş? Efe: Dün seni sevdim./ Bugün de seviyorum./ Öbür gün borcum olsun yaşarsam,/ Söz yine seni seveceğim. Efe: Seni dün sevdim, bugün seviyorum ve eğer yarın yaşarsam sevmeye de devam edeceğim Ay yüzlüm. Ayçıl yazıyor… Ayçıl çevrimiçi Efe: Fazla ileri gittim galiba. Efe: Böyle şeyler konuşmayacaktık, ama kendimi tutamıyorum. Ayçıl: Önemli değil. Ayçıl: Efe ya ben senden özür dilemeyi unuttum. Efe: Ne için? Ayçıl: Hani biz birlikte film izleyecektik ya, iki gündür ben iptal ediyorum hep. Ayçıl: O yüzden. Efe: Önemli değil. Efe: Bugün izleriz eğer müsaitsen. Ayçıl: Aslında çok güzel olur ama ben sana film izlerken üzümlü kek de vermek istiyorum. Ayçıl: Bir yerde buluşsak, ben sana versem olur mu? Efe: Bir yerde buluşursak eğer yüzümü görürsün. Efe: Ama bir yere bırakabilirsin. Efe: Sizin evin aşağısında bir park var. Parkın oradaki banklardan birine eğer koyabilirsen oradan alırım. Ayçıl: Tamam o zaman, ben hazırlanayım. Yarım saate evden çıkarım. Efe: Tamam güzelim, öptüm. (Görüldü) AYÇIL’DAN Efe’nin mesajına görüldü attıktan sonra hızlıca odama doğru ilerledim. Benim evimin nerde olduğunu bilmesini pek sorun etmemiştim çünkü benimle alakalı birçok şey biliyordu ve bu artık bana çok normal gelmişti. Pembe renkli dolabımın önüne gelip dolabımın iki yandan kapağını açtım. Acaba ne giyinseydim? Uzun bir süre -beş dakika- düşündükten sonra kafamı iki yana salladım. Ne yapıyordum ben ya? Alt tarafı parkın oraya gidecektim. Pijamayla bile gitsem olurdu yani ama pijama giymeyecektim. En sonunda ne giyeceğime karar vermiştim. Altıma siyah bir tayt giyecek üstüme de oversize, geniş bir tişört giyecektim. Öyle pek süslenmeyi sevmezdim ama o kadar pijama gibi şeyler de giymezdim. Özel günlerde, süslenir gündelik hayatta rahat takılırdım. Odamdan dışarıya adımlarımı attım. Babamın yanına gidecektim. İlk başta salona baksam da orada bulamayınca çalışma odasında olduğunu fark ettim. Ellerini kullanabildiğinden beridir yazı yazmaya olan aşkı tekrar alevlenmişti. Aslında, ilk başlarda yazarlığı tamamen bırakmak istediğini söylemişti çünkü ona göre ilham kaynağı annemdi, ama ben ona biraz ısrar ederek biraz da trip atarak mesleğine geri dönmesini istemiştim. Trip atmıştım çünkü babama benim de, onun ilham kaynağı olabileceğimi söylemiştim. Kapıyı iki kere tıklattıktan sonra yavaş bir şekilde kapıyı açtım. “Baba girebilir miyim?” dediğimde başını salladı. Adımlarımı babama doğru ilerleterek koltuğa oturdum. “Ne yapıyorsun babacığım?” dediğimde gülümsedi ve elindeki tahtaya yazıları yazmaya başladı. “Romanımı yazıyorum bebeğim. Sen ne yapıyorsun? Sesin soluğun çıkmıyor.” “Bende öyle odamda kendi halimde takılıyorum. Benim dışarıda ufak bir işim var da. Sana haber etmek için geldim. Bir yirmi dakikaya gelirim.” dediğimde başını salladı ama sorguladığı gözlerindeki ifadeden bile belliydi. Elini tahta kalemine götürdü ve yazmaya devam etti. “Ne işi varmış benim küçük kızımın?” “Ufak bir iş diyelim.” dedim hafif bir tebessümle. Söylemek istemediğimi anlamıştı ve buna saygı da duymuştu. Bu yüzden babamın bu huyunu çok seviyordum. Ayağa kalkıp yanağına bir öpücük kondurdum. “Hadi Behlül kaçar babacığım.” Bu söylediğime gülmüştü. Bende onun gülüşüne eşik edip odadan çıktım. Acaba onu görebilir miydim? Bir ihtimal de olsa. Duruşunu, gözlerini veya saçları- Ne düşünüyordum be öyle ya. O sadece benim arkadaşımdı, evet arkadaşımdı. Mutfağa doğru ilerleyip fırından üzümlü keki çıkarttım ve bir saklama kabına koydum. Saklama kabına koyduktan sonra hızlı ama sakin adımlarla koridordan ilerledim ve dışarıya çıktım. Yere eğilim ayakkabımı bağlarken bağcıklarımı bağlamak için öne eğildim. Tam o sırada merdivenlerden hızlı bir adım sesi duydum. Biri koşarak aşağı iniyordu. Kafamı inen kişiye çevirdiğimde bunun üst kattaki komşumuzun oğlu Can olduğunu fark ettim. “Özür dilerim.” dediğinde kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım. Demek ki Can özür de dileyebiliyormuş, diye içimden geçirmeyi unutmadım tabii ki. Can, benimle aynı liseye gidiyordu. Okulun o havalı, kendini bir şey zanneden serseri tiplerinin ele başıydı. Hiç konuşmuşluğumuz yoktu hatta adımı bildiğinden bile şüpheliydim. Bende adını, okulda popüler olduğu için biliyordum. Ayakkabılarımı bağladıktan sonra gülümseyerek merdivenlerden aşağı indim. Aynı zamanda cebimdeki telefonu da çıkarmış Efe’ye mesaj atmaya başlamıştım. Siz: Ben evden çıktım, beş dakikaya parkın oradayım. Efe: Tamam, bende parkın orada bekliyorum. Ayrıca bankın üstüne senin için bir sürpriz bıraktım. Onu almayı unutma. Siz: Sürpriz mi? Efe: Önüne bak, ağaca çarpacaksın. Mesajı okuduğum gibi kafamı kaldırmamla ağaca çarpmam bir olmuştu. “Çok geç be Efe. Vurduk kafayı.” diye kendi kendime söylenmiştim tabii ki. Efe: Canın çok acıdı mı? Telefona tekrar mesaj gelmesiyle birlikte telefona döndüm ama ikide bir önüme bakıyordum. Siz: Yok, çok acımadı. Siz: Ayrıca sen parkın orada değil misin? Efe: Değilim, ve hayır etrafına bakma beni göremezsin. Siz: Hey, sen yoksa görünmez misin? Doğruyu söyle sihirli güçlerin falan yok değil mi? Efe: Beni yakaladın! Efe: Benim sihirli güçlerim var evet, ama maalesef o sihirli gücün bile bir kuralı var. Siz: Nedir o kuralı? Efe: Görünmek istemediğim kişilere kolayca görünebiliyorum ama en çok görünmek istediğim kişiye sadece görünmez oluyorum. Attığı mesaja bakakalmıştım çünkü yazdığı şey düşündürücüydü. Aslında beni görmek istediğini ama karşıma çıkmaktan korktuğunu söylemek istiyordu. Neden bu kadar çok korkuyordu ki benden? Çirkin olduğunu mu düşünüyordu yoksa? Ben güzellik algısına bakan bir karakter değildim ki, beni tanıyorsa bunu da bilmesi gerekiyordu. Ben daha çok insanların ruhuna bakardım. Victor Hugo şiirinde çok güzel söylemişti hatta: “…Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?” Babam yakışıklıydı da ne olmuştu ki yani? Annem gitmişti ondan ama babam hala takılı kalmıştı annemin ruhunda. Parkın oraya vardığımda düşüncelerimden de sıyrılmıştım. Etrafa baktığımda parkta kimsenin olmadığını fark ettim. Hava kapalıydı, bu yüzden kimse yoktu herhalde. Gülümseyerek bankların oraya gittiğimde bankın üstünde en sevdiğim çikolatanın olduğunu gördüm. Karam. En sevdiğim çikolatayı bile bilmesi beni çok sevindirmişti. Gerçekten beni sevdiğini iliklerime kadar hissediyordum ama o korku vardı ya işte. Terk edilme korkusu… İşte bu benim canımı çok sıkıyordu çünkü bana göre annem de babamı çok seviyordu çünkü. Siz: En sevdiğim çikolatayı bile biliyorsun yani. Efe: Bunu anlamak zor değildi. Seni gören herkes bilir Karam’a olan sevgini. Efe: Çünkü ondan başka hiçbir çikolatayı yemiyorsun. Siz: Bunu anlamak zordu. Siz: Çünkü herkesin önünde bir şey yiyen birisi değilim. Siz: Sen, kimsenin görmediğini görüyorsun bende. Efe: Sende bir gün görür müsün? Siz: Neyi? Efe: Kimsenin görmediğini, bir gün sen de bende görür müsün? Siz: Neden olmasın? Efe: Sana demiştim, beni gördüğün an düşüncelerin değişebilir. Siz: Neden bu kadar çok korkuyorsun? Efe: Çünkü ucunda seni kaybetmek var. Siz: Belki de yoktur? Efe: Bu bir kumar demek ve aşkta kumar olmaz. Siz: Neden? Kumarda kaybeden aşkta kazanır derler. Efe: Yanlış derler, çünkü ben aşkımı bir kumara sığdırmam eğer sığdırırsam işte bu imkansız bir aşk olur. Siz: Şair olmayı hiç düşündün mü? Efe: Yok, neden? Siz: Çok güzel şair olurdun da o yüzden söyledim. Sahi, ne olmak istiyorsun? Efe: Daha karar vermedim. Siz: Anladım, keki buraya bırakıyorum. Gelmeyeceksin galiba. Efe: Beni arkamdan bile görsen tanırsın bu yüzden gelmeyeceğim. Efe: Hem ben alışığım seni uzaktan görmeye. Siz: Pekala. Siz: Keki aldıktan sonra eve geç çünkü birlikte dizi izleyeceğiz. Efe: Tamam geçerim hadi hasta olmadan eve geç sen. Efe: Üstüne cekette almamışsın zaten hava esiyor. Siz: Üşümüyorum ki. Efe: Bak hala yalan söylüyor. Sen üşüyünce kolların kızarır ve kaşımaya başlarsın, ve şu an da öyle yapıyorsun. Yazıyı okuduktan sonra kollarıma baktığımda cidden öyle olduğunu fark ettim. Siz: Beni benden iyi tanıman bazen ürkütücü olabiliyor. Efe: :) Siz: Bu gülüşü hala sevmiyorum. Bölüm Sonu✨ Evvett gençler, genç kalanlarr nasıl buldunuz bölümü? Efe'ye gene düştük müü? Bölüm hakkında düşüncelerinizi yazmayı unutmayın pleaseeee. Sizi seviyorum kocaman öpücüklerrrr (öpülmeyi sevmeyenler sizi uzaktan öpüyorumm) ⭐PONÇİK ELLERİNİZLE OY VERMEYİ UNUTMAYALIMMM...⭐
|
0% |