Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Bölüm 24: Anlatılması Gereken Geçmiş

@yagmurgns_37

Helööö! Nabersiniz canımcımcımlarrr 💗

Ben çok iyiyim, umarım sizde iyisinizdir.

Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmuyoruz, yazarımızı mutlu ediyoruzz 🫶🏻

Oy ve yorum sınırı: 40 Oy 15 yorum.

Bölüm sınırı dolmadan bölüm gelmeyecek.

🌜İyi okumalarr🌜

 

 

~İnsan değişmez, farkına varır ve eskisi gibi olmaz.

🍀

Erdem’den…

Hayatım hiçbir zaman istediğim gibi ilerlemişti. Her zaman babamın o baskısı altında kalmıştım. Gözüne girmek için hayatta olmayı en çok istediğim, en çok sevdiğim şeyi bile -öğretmenliği- bırakmış, şirket işlerinin başına geçmiştim.

En sevmediğim şeyi, sırf babamın gözüne girmek için yapmıştım. Ama babam gene bundan memnun kalmamıştı. Evlenmemi istiyordu, daha yüzünü bile görmediğim bir kadınla evlenmemi istiyordu. Sevmediğim bir kadınla evlenmemi istiyordu.

“Hayır baba!” diye bağırmıştım yüksek sesle. “Bu kadarı çok fazla, asla kimseyle evlenmeyeceğim.” demiştim net ve kararlı bir ifade ile. Ama bu sefer beni işimle tehdit etmişti.

“Öğretmenliğini yakarım oğlum senin!” diye bağırmıştı yüksek bir sesle. “Şirkete de bir daha adımını atamazsın.” Tıslarcasına söylediği şeyler daha da öfkelendiriyordu beni. Ama bir şeye diyemiyordum. En kötüsü de buydu ya. Konuşmak istediklerini, haykırmak istediklerini içinde tutuyordun. Bir şey diyemiyordun, sadece yutkunuyordun ve kabul ediyordun.

“Neden evlendiriyorsunuz beni?” demiştim bu sefer merakla. Bir şeyler vardı bu işin içinde, bir şeyler vardı, bir şeyler dönüyordu.

“Şirket işleri bok gibi gidiyor!” demişti babam hiddetle. “Ender Bey’in durumunun da bizden bir farkı yok. Ama onun durumu biraz daha iyi. Şartı da kızını evlendirmek. Bu yüzden evlenmek zorundasın Erdem.” dediğinde duyduklarıma inanamıyordum.

“Ama.” demiştim titreyen dudaklarımla. Aynı şekilde elimi saçlarımın arasına da geçirmiştim. “Ama bu saçmalık! Bir baba bunu nasıl yapabilir? Resmen kızını satmak bu!” dediğimde babamın çatık kaşları daha da çatılmıştı.

“Orası beni alakadar etmiyor. Şirket hisselerini Ender Bey’e satacağız ve şirketleri birleştireceğiz.” demiş ve yanımdan ayrılmıştı ama benim aklımda gene aynı soru vardı:

Bir baba, nasıl kızına böyle bir şey yapabiliyordu? Hangi vicdana sığardı bu? Düşündükçe kafayı yemeye başlıyordum, düşündükçe daha da kötü oluyordum.

“Hayır.” Erdem diye fısıldadım kendime. “Sakın, düşünürsen bok edersin.”

O günden sonra düşünmemeye çalışmış, tamamen işime odaklanmıştım. Babamın benimle konuşmasından birkaç gün sonra evleneceğim kişi ile buluşmaya gitmiştim.

Masada oturmuş, beklerken bir kadın çarptı gözüme. Saçları uzundu, beline kadar geliyordu. Saç rengi karamel gibi gözükse de biraz daha açıktı. Bal rengindeydi saçları, aynı gözleri gibiydi. Gözleri ela değildi, gözleri de baldı. Hafif çekik gözleri vardı, kirpikleri uzun ve kıvrımlıydı ama yaptığı makyajdan dolayı da olabilirdi. Burnu ufaktı. Dudakları da aynı şekilde ufaktı ve dudakları, tavşan dudağı gibiydi. Açıkçası o zaman kendime ne kadar itiraf edemesem de çok etkilenmiştim. Hatta bayağı etkilenmiştim. Olduğum yerde donup kalmıştım.

“Ne oldu? Niye öyle bakıyorsun?” demişti yerine oturduktan sonra. Bakışlarımdan rahatsız olduğunu düşünüp bakmayı bırakmıştım. Ama aklım hala sesindeydi. Çocuksu bir tınısı vardı sesinin ama bir o kadar da ciddiydi.

Siparişlerimizi söylemiştik. Açıkçası bunun bir yemek olduğunu zannediyordum. En azından annem öyle söylemişti ama kendisi kahve isteyince bende kendime kahve söylemiştim. Aramızda garip bir sessizlik vardı. Birbirimiz dışında her yere bakıyorduk. Gerçi, buna garip demem de anormal olmuştu çünkü bildiğin, karşımdaki daha adını bile öğrenmediğim kızla evlenecektik.

Kahveler geldikten sonra ise biraz daha sohbet etmiştik. Sonra kalkacağını söylemiş ve hesabı ödeyip kaçmıştı. Açıkçası bu durum hem hoşuma gitmiş, hem de hesabı ona ödettiğim için sinirlenmeme sebep olmuştu.

Çünkü Erdem Karadağ, karşısındaki insana hesap ödetmezdi. Kadın, erkek fark etmeksizin.

Sonra ise evleneceğimizi öğrenmiştim. Bu kadar erken olması beni şaşırtmamıştı çünkü şirketleri hemen birleştirmek istiyorlardı. Onlar için sadece kuklaydık. Kendi hayatımın yan karakterinden bile değersizdim.

En çok zoruma giden ise Ceylan’ın bu evliliği akraba evliliği olarak bilmesiydi. Söyleyemiyordum, söyleseydim eğer biliyordum, kötü şeyler olacaktı.

Daha sonra ise Ceylan ile eşya almaya gitmiş, evi falan dizmiştik.

Bu zaman diliminde bir şey öğrendiysem eğer o da onu gıcık etmekten hoşlanmamdı. Bu yüzden sık sık sözlü tartışmalara girmiştik. Ve o bataklığın içinde gülebilmemi sağlayan Ceylan’dı.

Ona çekildiğimi hissediyordum, bundan korkuyordum ama aynı zamanda da korkularımın üstüne gidecek kadar da cesurdum.

Evleneceğimiz gün onu bekletmiştim ama bilerek olan bir şey değildi. Ela’nın beni aldattığını görmüş ve ondan ayrıldığımı söylemiştim. O ise kendi gururunu bile hiçe sayarak ayaklarıma kapanmıştı. Bu durum, kendisini benim gözümde daha da düşürüyordu.

Zaten bitmiş bir ilişkiydi, beni kaç kişiyle aldattığını biliyordum. Sadece işten fırsat bulamıyor ve konuşamıyordum. Açıkçası iyi olmuştu benim için.

Ceylan’ı gelinlikle gördüğüm gün… Nefesimin kesildiğini hissetmiştim. Sade bir gelinlik giymişti ama onun içinde bile ışıl ışıl parlıyordu.

Korkuyordum, ona kapılmaktan çok fazla korkuyordum. Ama dediğim gibi ben, korkularımın üzerine gitmiştim her zaman.

Daha sonra eve gidiş yolumuzda açtığı şarkı. Garip bir şekilde şarkının kendisini anlattığını düşünmüştüm. Çocukluğunu merak ediyordum. Onu merak ediyordum. İçini, düşüncelerini…

Evdeki kuralları koyduğunda “Temas yok.” demişti. “Zaten senin sevgilin var.” demişti ama ben ona benim sevgilimin olmadığını söyleyememiştim. Daha sonrasında birlikte sınav kağıdı hazırlamamız. O gün çok mutlu olmuştum. Çünkü aşık olduğum mesleği azıcık olsa da bir şey yapmak beni çok mutlu etmişti. Sonrasında Ceylan’ın öğrencilerine olan aşkı. Bir öğretmen gibi değildi. Bir anne gibiydi, bir arkadaş gibiydi, bir abla gibiydi.

Çok etkilenmiştim.

Sonra Ceylan’ın utangaçlıkları. Çok hoşuma gitmişti.

Eve Ela’nın geleceğinden haberim yoktu. Evi nasıl buldu onu bile bilmiyordum. Bir anda mükemmel olan kahvaltımı zehir etmiş, sülük gibi üzerime yapışmıştı. O gün Ceylan’ın okuluna gitmiştim. Her ne kadar kabul etmese de o öğretmen arkadaşından beni kıskandığını anlamıştım. Yüzü bir anda kızarmış,

“Ne münasebet.” diye atılmıştı. Çok tatlıydı. Ama o günün akşamı benim için çok kötü geçmişti. Akşam ona yemek hazırlamıştım, daha doğrusu hazır almıştım ve sürpriz yapmak istemiştim. Her ne kadar ona, bana vereceği tepkiden dolayı desem de o gün ona gerçekten sürpriz hazırlamak istemiştim.

Ve evet, bu da bir ilkti. İlk defa birisine sürpriz hazırlamak istiyordum.

Kriz geçirmesi, kendi boynunu sıkması çok kötüydü. O günü unutamıyordum, hatta birkaç kez rüyalarıma bile girmişti. Benim yüzümden girmişti. “Karanlık her yer.” demişti. Ve ben lanet okumuştum kendime.

Bir sürprizi bile başaramamıştım.

Sonrasında ilaçlarla onu uyandırmıştım. Ve biraz da olsa gülümsetmiştim. Akşam balkonda yaptığımız konuşma ise geni beni kötü hissettirmişti.

“Ne olabilir ki? En fazla boşanırız Ceylan.” demiştim o ise bana kendi ailesinden bahsetmişti. Korkularından bahsetmişti, tedirginliklerinden. “Orada şeytan var Erdem.” demişti. “Oranın cehenneminde şeytan var. Ama burada yok.” demişti ve elini kalbine götürmüştü. “ Burası sadece burayı yakıyor.” demiş ve bir şey dememe fırsat bırakmadan gitmişti.

O gün uyuyamamıştım. Bütün gece ayakta kalıp düşünmüştüm. Uyumamıştım.

Ertesi gün o konuyla alakalı hiçbir şey konuşmamıştık. Tek bir kelime bile etmemiştim, ne de o etmişti. Akşam ise çığlık atarak telefona koşmuştu. Kimdi ki onu bu kadar mutlu ediyordu? Berkay diye birisiyle konuşuyordu.

Kimdi Berkay? Sevgilisi miydi?

Kıskanmıştım onu. Evet, belki o zaman kendime itiraf edemiyordum ama kıskanmıştım. Berkay’ın onun sevgilisi olma ihtimalini düşündükçe kendimi yiyecek gibi olmuştum ama sonra yaptığı açıklamadan dolayı rahatlamıştım.

“Ne o kıskandın mı?” demişti sırıtarak. Bu sorusunu beklemediğimden dolayı kekelemiş ve itiraz etmiştim. Ama o anlamıştı kıskandığımı.

Ona çekildiğimi hissediyordum, korkuyordum ama bu sefer mutluydum da. Mutlu ediyordu beni.

Bu sefer hayatımın bu senesini zehir etmek isteyen Ayvaz ile karşılaşmıştım. Nereden, nasıl öğrendiğini bilmiyordum ama Ceylan’ı öğrenmişti ve iftira atmıştı.

İnanmamıştım. Ceylan’ım dışında kimseye de inanmazdım zaten. Ceylan’ın bana o gün sarılması ise ödül gibi bir şeydi. Evet, ödüldü.

Sonra hayatımın kararını vermiştim. Babama karşı gelmiş ve öğretmen olacağımı söylemiştim. Binlerce azar işitmiştim ama Ceylan’ımın yanına gidecektim. Yanında olacaktım. Bu yüzden buna değerdi.

Öğretmenliğe dönmemi beklemiyordu. Hele ki bütün öğretmenlerin ortasında öğrenmeyi. Kendisine söylemedim diye kızar diye düşünmüştüm. Ama gene kendisini bana hayran bırakmış ve mutlu olduğunu söylemişti.

Ona çekiliyordum, bundan korkuyordum ama mutluydum.

Okul dönüşü Ceylan’ın o küçük kızı görmesi ve ona yardım etmesi tekrar hayran bırakmıştı beni kendisine. Ama benim kızı bırakacağımı düşünmesi, beni birazcık kırmıştı. Ama içindeki merhamet duygusu beni ona daha da bağlamıştı.

Ona çekiliyordum ve artık bundan korkmuyordum.

Sonrasında ise Ceylan’ın Ceyda ile olan benzerliği. Tahmin edebiliyordum, aynı acıları yaşıyorlardı. Ceylan’ın o gün benim omuzumda, o balkonda ağlaması… İçim gitmişti.

“O daha küçük Erdem.” demişti ağlayarak. Nefret ettiğini söylemişti kendisinden. O etmesindi nefret, ben ederdim kendime de onun yerine. “Halledeceğim.” demiştim Ceylan’ıma. Ve halledecektim de.

Ve ona aşkımı itiraf ettiğim gün. Aslında aklımda itiraf etmek yoktu ama bir anda sözcükler ağzımdan çıkıvermişti. İtiraf etmemi istemiyordu ama söyleyivermiştim işte bir çırpıda. En sevdiği kitaptan alıntı yapmıştım. Evet, en sevdiği kitabın Kürk Mantolu Madonna olduğunu biliyordum. Okulda sıkça elinde gördüğümden biliyordum ve oradan alıntı yapmıştım. Ona beni sevip sevmediğini sormuştum ve evet, susmuştu. Ama susmak da bir cevaptı benim için. Sessizlikte bir cevaptı.

Onun da beni sevdiğini anlamıştım.

Sonra ona aldığım hediye… Kamelya çiçeği. Evet, kamelya çiçeği güveni belirlerdi ve ona en güzel hediye olabileceğini düşünmüştüm. Ve evet, doğruydu. Bu saatten sonra kaderim, Ceylan’ımın elindeydi.

Ona çoktan çekilmiştim ve evet, kaderim artık onun elindeydi.

Ve bugün. Mutfakta beni sevdiğini söylediği ve yanağımdan öptüğü gün. Bugünü asla unutmayacaktım. Bugün benim hem en güzel günüm hem de en kötü günüm olacaktı.

Evet, ilk defa bir kişi için korkuyordum ama bu sefer bir şey vardı. Korkumun üzerine gidemiyordum Korkuyordum. Duyacaklarımdan kaçıyordum ama delicesine de merak ediyordum. Ve aynı zamanda Ceylan’a karşı suçluluk da hissediyordum. Bunun bir akraba evliliği yerine, şirketten dolayı yapılan bir evlilik olduğunu söyleyemediğim için.

Bazı tahminlerim vardı, hatta ne olduğunu da biliyordum ama duymaktan korkuyordum. Bugün bu odada da kesinleşmişti. O ağrı kesicileri, sargı bezleri, kremleri gördüğüm an kesinleşmişti hem de. Ama sorunu çözmek istiyordum, o sorunu yok etmek, tamamen ortalıktan kaldırmak istiyordum. Bu yüzden korkumla yüzleşmek için ısrar etmiştim ona. “Sence de zamanı gelmedi mi?” demiştim ve o da anlamıştı artık zamanının geldiğini. O da biliyordu artık o zamanın çoktan gelip de geçtiğini.

"Belki de artık bazı şeyleri anlatmanın zamanı gelmiştir."

Titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Duyacaklarımdan sonra ne olacağını bilmiyordum ama çok sinirleneceğini biliyordum.

“Odanın balkonuna çıkalım mı lütfen?” dedi sakin bir şekilde. Başımı salladım ve onunla birlikte ayaklanıp odanın balkonuna doğru ilerledim. Balkona çıktığımda da temiz havaya karşı nefes aldım.

“Geç otur Ceylan’ım.” dedim son kısmı bastırarak. Belli etmese de adına sahiplik eki getirince mutlu olduğunu biliyordum. Açıkçası ona böyle seslenmek benim de hoşuma gidiyordu.

“I-ıhm.” Boğazını temizledi. Muhtemelen anlatacaklarını kafasından tartıyor, kendini hazırlıyordu. O sırada bende onu meraklı gözlerle izliyordum.

“İlk önce…” dedi gözlerimin içine bakarak. “bu anlattıklarımdan sonra hiçbir şey yapmayacaksın ve tekrar yatacaksın.” demişti. Bunun üzerine sırıttım. Her şeyi fırsata çevirmek lazımdı sonuçta değil mi?

“Nerede yatacağım?” dedim yüzümdeki sırıtışla.

“Yatakta.”

“Sen nerede yatacaksın peki?” dediğimde ofladı. Neden şu an gözüme çok tatlı geliyordu ki?

“Bende yatakta yatacağım Erdem. Sanki başka seçenek bırakıyorsun.” dedi sahte bir sinirle.

Sinirini sevsin- ya da ben dışında kimse sevmesin seni. Sevemez de zaten.

“Her neyse Erdem. Bana söz veriyor musun?” dediğinde başka çarem olmadığını biliyordum.

“Söz, koca sözü.” dediğimde hafif bir tebessüm etmişti. Boğazını temizledi tekrardan. “Babam…” diye lafa başladığında zihnimde bütün yapboz parçalarını oturtmuştum zaten. Ama bunu belli etmeyerek, meraklı bakışlarımla tekrar Ceylan’a döndüm.

“İlk başta…” dedi yutkunmaya çalışırken. “bağırmaya başladı bana. Daha çocukken, dört yaşımdaydım belki de beş. Küçüktüm ama bağırışlarını hatırlıyordum. Sokakta çocuklarla oyun oynadığım için bağırmıştı bana.” Yüzüne buruk bir tebessüm kondurdu. “Bende inatçıyım ya, gelmeyeceğim diye tutturmuştum. Herkesin ortasında bağırıp kolumdan yaka paça tutup eve fırlatmıştı beni.” dediğinde bir küfür savurdum dışarıya doğru.

“Erdem.” diye uyarı yapmasıyla kendime fısıldadım tekrar. Sakin ol Erdem, hesabını sonra keseceksin.

“Sonra her sözünü dinlemediğimde bu şiddetler çoğaldı…” Dişlerimi sıkıyordum. Bir de o şerefsiz adam hiçbir şey olmamış gibi eve geliyordu. “Lise ikinci sınıftayken okuldan aldı. Okumamı istemiyordu. Bende liseyi dışarıdan bitirdim. Üniversite sınavlarına gizli gizli girdim. Dışarıya çıkarken, arkadaşlarımla buluşuyorum deyip kütüphaneye gidiyordum.” Tebessüm ediyordu. Gene de, o adamın şiddetine rağmen tebessüm ediyordu. İşte bu mükemmel bir şeydi. Bu güçlü duruşunun simgesiydi. Ve gene beni kendisine hayran bırakmıştı.

“Kazandım…” dedi ve gözlerinden bir yaş aktı. İleriye uzanıp ellerimle sildim göz yaşını. “Kazandım ve bunun bedelini en ağır şekilde ödedim. Zorundaydım. Sınava gizli girdiğimi söyleyip öğretmenliği kazandığımı söylemek zorundaydım. Ve bunun da bedelini ağır bir şekilde ödedim. Bu sefer yoğun bakımlık oldum ama.” dedi gene gülümseyerek.

“Sikeyim!” diye dişlerimin arasından konuştum. “O adamın ecdadını sikeyim.” Gözlerim kararıyordu, o adamı öldürmek istiyordum. Hayır, öldürmek istemiyordum. Ölüm onun için kurtuluş olurdu. Ölmek için yalvarmasını istiyordum. Gözlerim tekrar o bal gözleriyle karşılaştığında gözlerindeki korkuyu görmüştüm. Benden mi korkuyordu? Hayır, benden değil, benim yapacaklarımdan korkuyordu. Gözlerimdeki siniri sakladım ve onun gözlerine bakıp biraz daha yumuşattım gözlerimi. Bunun için biraz rahatlamışa benziyordu.

“Erdem.” dedi fısıldayarak. “Sakin, lütfen biraz sakin.” dediğinde başımı salladım.

“Hiçbir şekilde onun yaptığı anlaşılmıyordu. Ama hiçbir şekilde. Eli çok uzundu. Herkesi ya parasıyla kandırıyordu ya da tehdit ediyordu. Bu yüzden hastanede bana ne olduğu sorgulandığında araba kazası demiştim. Zaten onlar da daha fazla sorgulamamışlardı.”

“Kaçmak…” dedim gözlerimdeki şevkatle ama o adama olan sinirim hala geçmiyordu. Aksine daha da artıyordu.

“Denedim…” dedi buruk bir tebessümle. “ve onun da sonucu ağır ödedim. 21 yaşımdayken. O yoğun bakımdan çıktıktan sonra. Sadece anneme söyledim. Hatta anneme de dedim. ‘Gel anne,” dedim ona. ‘gel, ben sana bakarım. Yeter ki bu adamdan kurtulalım.’ dedim ama annem cesaret edemedi. ‘Olmaz öyle kızım’ dedi. Hatta beni bile yolumdan döndürmeye çalıştı ama ben kararlıydım. Ne olursa olsun, ben kaçacaktım. Sonuna kadar kaçacaktım. Eşyalarımı ufak bir çantaya sığdırmıştım. Biriktirdiğim paralarım da yanımdaydı. Uçak biletim çoktan hazırdı zaten. Yurtdışına Berkay’ın yanına gidecektim. Planlarım istediğim gibi ilerliyordu. Her şey tam takır yolundaydı. Ta ki, havaalanına gittiğim taksiye kadar.” dedi ve tekrar yanağından bir damla yaş düştü. “Babam her şeyi öğrenmiş. Annem anlatmış ona kaçacağımı. O da taksiyi tutmuş. Erdem.” dedi ağlayarak. Ağzından bir hıçkırık çıktı ve ben o adamı öldürmek istedim tekrar. Kollarımı sardım ona. “Sana döktürdüğü her bir göz yaşı için öldüreceğim onu. Her bir göz yaşında delik açacağım kollarında.” dedim sinirle. Ve evet, bunu yapacaktım.

En kısa sürede bunu yapacaktım.

“Ne oldu sonra?” dedim korka korka. Evet, korkuyordum ve korkumun üstüne gitmek istemiyordum bu sefer. Korkuyordum, yapacaklarımdan.

“Taksici bana saldırdı. Meğerse, satmış beni adama.” dediğinde öfkeyle ayağa kalktım.

“O adama öyle şeyler çektireceğim ki. Ölmek için yalvaracak!” Bakışlarımdaki kararlılığı anlamıştı. Bunu korkan gözlerinden anlayabiliyordum.

“Bakma bana öyle.” dedim sesimi yumuşatarak. “Korkma sakın benden.”

“Senden değil, yapacaklarından korkuyorum. Erdem, bırak ne hali varsa görsün. Ben seni de kaybedemem.” dedi yaşlı gözlerle. Yüzünü ellerimin arasına aldım ve anlına kısa bir buse kondurdum.

“Bu sefer biz kaybetmeyeceğiz güzelim. Bu sefer değil.” dedim ve anlatmaya devam etmesi için yanına oturdum.

“Adamdan zor bela kurtuldum ama uçak biletim iptal olmuştu. Yanımdaki para da yeni bilet için yetmezdi. Bu yüzden bir pansumanda kalmaya gittim. Berkay’ı arayacak, borç para isteyecektim yanına gitmek için. Ama babam beni buldu.” Gene yüzüne o gülümsemesini sundu.

“Eve götürdü, dövdü. Evden dışarıya çıkma yasağı verdi. Zaten o halde dışarı bile çıkamazdım. Fondöten bile beni kurtarmazdı.”

“Özür dilerim.” dedim sayıklamaya başlayarak. “Özür dilerim güzelim, yanında olamadığım için, seni o adamdan kurtaramadığım için. Binlerce kez özü-”

“Dileme. Sakın özür dileme Erdem. Bunların suçlusu sen değilsin.” dediğinde onu duymazdan geldim. Delirmiş gibi özür diliyor, hiç durmuyordum.

“Sana karın olarak, özür dilemeyi yasaklıyorum.” dedi gülümseyerek. Sahici bir gülümsemeydi bu. Gerçekti. Bunun üzerine sustum ve saçlarını okşamaya başladım.

“Sonra ona karşı çıktığım her zaman için şiddet, şiddet, şiddet.” dedi gözlerini devirerek. Sonra gülümsedi tekrar.

“Seninle evleneceğimi söylediklerinde çıldırmışa dönmüştüm. Evlenmeyeceğim demiştim, istemiyorum demiştim ama onlar için önemli değildi. Hiç değildi. Bu yüzden gene şiddet gördüm. Ama biliyor musun Erdem, o kadar çok dayak yemiştim ki artık alışmıştım. Alıştığım için artık bir problem etmiyordu. Babam istediğim kadar vurabilirdi bana, isterse öldüredebilirdi. Evlenmeyecektim sonuçta. Ama beni mesleğimle tehdit etti, öğrencilerimle tehdit etti. Ve biliyordum, yapardı. Öğretmenliğimi hiç ederdi. İşte bu yüzden ben gururumu ayaklarımın altına aldım, onu bir hiç ettim, kendimi bir hiç ettim ve seninle evlenmek zorunda kaldım. Bunları sana suçluluk çektirmek için söylemedim, sakın yanlış anlama beni. Sonuçta sende bana koşa koşa gelmiyordun değil mi?” dedi gülümseyerek. Ben ise lanetler okutuyordum kendime. Benim yüzümden, benimle evlenmek zorunda olduğundan dolayı kendini hiçe saymıştı.

“Benim yüzümden.” dedim mırıldanarak.

"Hayır, senin yüzünden değil. Ve ne var biliyor musun Erdem, iyi ki seninle evlenmişim. İyi ki senin gibi iyi birisiyle evlenmişim. Ve iyi ki sana aşık olmuşum Erdem. Yolun başı kötüydü değil mi? Ama sonu güzel bitti.” dediğinde saçlarından öptüm onu.

“Evet.” dedim mırıldanarak. “Yolun başı kötüydü ama sonu güzel bitti.”

“Bu kadar hikayem Erdem Karadağ.” dedi nefesini vererek.

“Bu kadar değil Ceylan Karadağ.” dedim son kısmı bastırarak. “Senin hikayen daha yeni başlıyor.” dediğimde gülümsemişti.

“Ceylan Karadağ mı?” dedi tebessüm ederek.

“Ceylan Karadağ.” dedim bende bastırarak.

“Peki o zaman Erdem Karadağ. Uyuyalım mı?” diye soru sorduğunda sırıttım.

“Uyuyalım Ceylan’ım. Uyuyalım.” dediğimde ayağa kalkmıştı. O önden, ben onun arkasından ilerlediğimde yerdeki yatağı kaldırdı ilk önce. Sonra ise yatağı açtı.

“Bak Erdem Karadağ.” dedi ciddi bir şekilde. “Sınırı geçmek yok. Yatağın sol tarafı benim, sağ tarafı senin.”

“Peki Ceylan Karadağ. Siz nasıl isterseniz.” dedim bende gülümseyerek. Onayladığımı anladıktan sonra, yatağa geçti. Bende sağ tarafta yerimi aldıktan sonra Ceylan’ımın suratına bakarak gözlerimi kapattım.

Ne kadar güzeldi, sevdiğine bakarak uykuya dalmak.

Ceylan’dan…

Gözlerimi kırpıştırıp açtığımda bulunduğum konuma baktım ve sonra dün geceyi hatırladım. Bazı şeyleri anlatmıştım Erdem’e. Bazı şeyler de bende saklıydı hala ama biliyordum, onların da zamanı gelince anlatacaktım Erdem’e.

“Yerinden memnunsun galiba.” Sıçrayıp bulunduğum konuma baktığımda Erdem’in kısmında olduğumu fark ettim. Ve Erdem’in kolları belime sarılıydı.

Ne zaman olmuştu bu?

“Hey, sınırları geçmeyeceksin demiştim.” dedim kaşlarımı çatarak.

“Sınırları geçmedim zaten güzelim. Sen benim bulunduğum kısma geldin.” Saçları dağınıktı, gözleri ise yeni uyandığını belli ediyordu.

“Ama şu an bana sarılıyorsun.” dedim gene çemkirerek.

“Her fırsatı değerlendirmek lazım güzelim. Sen benim sınırıma geldin, sınırlarımı zorladın ve bende bu fırsatı değerlendirip sana sarıldım, kokunu içime çekerek uyudum.” dediğinde buranın çok sıcak olduğunu fark ettim.

“Çok sıcak değil mi burası ya.” diye mırıldandığımda Erdem gülümsedi.

“Yok, bence iyi.” dediğinde boğazımı temizledim. “Erdem Karada-” Tam Erdem’e kollarını belimden çekmesini söyleyecektim ki odanın kapısı bir anda açılmıştı.

“Kızım rahatsız etmiyorumdur umarım. Girebilir miyim?” diye içeriye giren annem ve Gül anneye döndüm. Burası bizim yatak odamızdı nasıl direkt dalabiliyordu ki? Ayrıca girmiş kadar olmuştu zaten.

Erdem, kollarını belimden çekti ve kolunu omuzuma atıp beni göğsüne yaslandırdı.

“Girmiş kadar oldunuz zaten Gülizar Hanım. Ayrıca burası karım ile benim odam. Neden kapıyı çalmadan giriyorsunuz?” Erdem’in sitemle sorduğu soru beni gülümsetmişti.

“Ee… şey…” diye gevelemeye başladığında bu sefer lafı Gül anne almıştı.

“Oğlum biz kahvaltıyı hazırlamaya başlayacaktık. Babanlar uyandı. Bu yüzden gelin kızımızı uyandırmaya geldik.” deyince Erdem gene konuştu.

“Siz hazırlasaydınız kahvaltıyı. Neden bizi uyandırıyorsunuz?” deyince karşımda mosmor olmuşlardı.

“Şimdi odadan çıkar mısınız? Karımla hazırlanıp aşağı ineceğiz.” dediğinde gülümseyerek Erdem’e bakmıştım. Onlar da çok fazla beklememiş hemen odadan çıkmışlardı.

“Erdem, çok tatlısın.” dediğimde Erdem ilk başta şaşırmış sonra da sırıtmıştı.

“Sadece sana.” dediğinde gülüşüm daha da çok büyümüştü.

“Bunu bilerek yaptılar.” dedim ciddi bir ifadeye bürünerek. “Ve iyi ki ikimizden biri yerde yatmamış.” dediğimde başını sallamıştı.

“Bence biz artık hep birlikte yapalım. Camdan falan girerler içeriye.” dediğinde kıkırdamıştım.

“Hadi kalk, hazırlanıp aşağı inelim.” dediğimde Erdem’in gerildiğini anlamıştım. Babamın yüzünü görmek istemiyordu.

“Senden sinirlerine hakim olmanı isteyeceğim Erdem. Onun için değil, benim için. Ayrıca kahvaltıdan sonra onları gönder de biraz Ceyda ile vakit geçirelim.” dediğimde sıkıntılı bir şekilde başını sallamıştı.

“Tamam Ceylan’ım.” dediğinde gülümsemiştim. Yataktan kalkıp kıyafetlerimi alacakken kapı çalmıştı.

“Gel.” dedim kapıya doğru.

“Ceylan abla müsaitseniz girebilir miyim?” Ceyda’nın kapıda çekingenlikle sorduğu soruya karşı gülümseyip başımı salladım.

“Gel güzelim.”

“Şu çocuk kadar olamıyorlar.” diyen Erdem’e kıkırdayıp başımı salladım.

“Bir sorun mu var Ceyda?” dediğimde başını hayır anlamında iki yana salladı.

“Yok, sadece aşağıdaki amcalarla teyzeler bana çok garip baktı. Bende çekindiğim için sizin yanınıza geldim.” Kim bilir ne demişlerdi çocuğa.

“Bizde şimdi aşağı iniyorduk zaten Ceydacığım.” dedi Erdem. Bende başımla onayladım.

“Evet güzelim. Sonra da seni lunaparka götüreceğiz.” dememle gözleri büyümüştü.

“Gerçekten mi?” Heyecanlı bir şekilde sorduğu soruya karşı başımla onayladım.

“Evet gerçekten. Ama bu aramızda bir sır. Aşağıdaki teyzelerle amcalar bilmeyecek.” dedi Erdem Ceyda’ya bakarak. Ceyda da Erdem’i başıyla onaylamış ve fısıldayarak “Tamam bu bir sır.” demişti.

Bölüm Sonu✨

Bölüm hakkında düşünceleriniz nedir efenim? Umarım aklınızda soru işareti kalmamıştır. Ceylan'ın neden kaçmadığı ile alakalı.

Gene de soru işaretiniz kaldıysa sormaktan çekinmeyin lütfen.

⭐OY VERMEYİ UNUTMAYALIM...⭐

Loading...
0%