@yagmurgns_37
|
Merhaba aşklarımm🌸Bölüm şarkısını açmayı unutmayalımm. Bölüm Şarkısı: maNga: Dünyanın Sonuna Doğmuşum 🌜İyi okumalar🌜
~ "Sonunun iyi olacağını bilirsek, zorluklar bize acı çektirmez." Ama ben sonunun iyi olacağını bilmiyordum.
🍀 Bugün günlerden cumartesi olduğundan okula maalesef gidemeyecektim. Bu yüzden o çocukla buluşmaya gidecektim. Karşı çıkamıyordum çünkü işin ucunda mesleğim vardı her ne kadar belgemi tekrar çıkarabilsem de babam, eli uzun bir adamdı. Babam yüzünden bir yıl geç başlamıştım zaten. Tayiniydi falan derken geç öğretmen olmuştum. Bir de sırf öğretmen olduğum için yoğun bakımda kalmam var tabii. Tüm bunları sayarsak onlara karşı çıkmam gene onların yararına oluyordu. Ama vazgeçmeyecektim. Madem ben yok deyince olmuyordu o zaman birazdan görüştüğüm adamı ikna edecek ve bu evliliğin olmasını engelleyecektim. Kahvaltı her zaman olduğu gibi gene sessiz geçiyordu. Bu çocukluğumdan beri böyleydi, belki de bu yüzden çocukları bu kadar çok seviyordum. Kendim yaşayamadığım çocukluğu onlarla gideriyordum, onlarla çocuklaşarak çocuk oluyordum. Annemle babam bana bir aile borçluydular. Eğlenceli geçen kahvaltı ve akşam yemekleri, piknik yapmak, beraber sinemaya gitmek... Hayatımdaki kopuk yerleri birbirlerine bağladığımda her şeyin düzeldiğini zannediyordum ama o ipi çektiğim zaman bağladığım, düğüm olan yerler canımı yakıyordu. Ve bence de hep öyle olacaktı. Hiçbir zaman bana uzun bir ip gelmemişti, kısa ve parça parça ipler gelmişti hep. Ve bunları bağlayarak bir yere varamazdım, bunları bağlasam kendi canımı yakmış olacaktım. Kahvaltı masasından sessizce kalkıp odama geçtim. O kadar özen göstermeyecektim, isteyerek gittiğim bir yer değildi. Normal bir pantolon üzeri kazak giysem yeterliydi. Sanki giyecek başka bir şey varmış gibi... Aynen öyle sanki başka giyecek bir şey varmış gibi. Altıma mavi bir kot pantolon giyip, üstüme uzun ama ince olan kahverengi bir t-shirt giydim. Bal rengi saçlarımı yukarıdan balıksırtı yapıp ördüm. Her ne kadar aklımda dağınık topuz yapıp, pijamayla gitmek olsa da annemden azar yemek istemiyordum. Bu sefer farklı bir 'tehdit' ile karşıya kalabilirdim. Saçımı yukarıdan balıksırtı ördükten sonra suratıma güneş kremi sürüp gözlerime rimel sürdüm. Daha 2 hafta öncesine kadar parlayan gözlerime yorgunluk düşmüştü. Fondötene gerek yoktu yüzüme. Yüzüm pürüzsüzdü bir de onu sürerek yüzümü mahvedemezdim. Zaten her yerimi onunla kapatıyordum. Krem rengi çantamın içine cüzdan, parfüm gibi gerekli eşyalarımı da koyunca hazırdım. Zaten dakik bir insandım gittiğim yere saniyesi saniyesine varırdım. Odamın kapısı bir anda açılınca irkildim. Annem gelmişti. Görmemezlikten gelip odamı toparlamaya devam ettim. "Çok güzel olmuşsun." dedi gözlerini bana dikerek. Ben de ona bakmayarak odama çekidüzen vermeye devam ettim. "Güzel olmam bir şeyi değiştirmiyor." İç çekti. "Kızım, yapma bak böyle." "Anne ne istiyorsun?" dedim ona dönerek. Ne yapmaya çalışıyordu ki şu an? "Ben sadece özür dilem-" "Özür dilemek istiyorsun?..."kollarımı sıyırıp gözüne sokarcasına gösterdim. "Neyin özrünü diliyorsun? Bunların mı? İnan anne bunlar bir bilemedin iki aya geçer ama senin ben dayak yerken beni izlemen... " akan göz yaşlarıma engel olmak için başımı yukarıya kaldırdım. "İnan anne bunun acısı daha zor. Bak yaz ayındayız, istediğim gibi giyinemiyorum. Boynuma kadar her yerim mosmor fondötenle kapatıyorum. Ve sen izlemek dışında bir şey yapmıyorsun. Ne oldu beni izledin sonra gidip yemeğini yedin. Boğazından geçti mi senin? Geçmiştir. Çünkü ben sizin için sadece oynatabildiğiniz bir kuklayım, ben sadece bir kuklayım!" ağlamamıştım ve şuan onun karşısında ağlamadım diye Allah'a çokça dua ediyordum. O ne mi yapıyordu? Bu çıkışımı beklememiş olacak ki şaşkınlığından gözlerini kırpamıyordu. "Bana gideceğim yerin konumunu at. Ben şimdi çıkıyorum." yanından geçip kapıya doğru ilerledim ve dışarı çıktım. Biraz ileride durak vardı, oradan taksiye binip gidecektim. Çantamdaki krem rengi olan gözlüğümü alıp gözüme taktım. Güneş çok fazla vardı. Hemen boş bir taksi geldiğinde taksiye atladım. "Nereyeydi abla?" "Bir saniye telefonumda konum olacaktı." *** Taksiden inince geldiğim yere baktım. Çok lüks bir restorandı. Açıkcası hiç de benlik değildi. Boşuna şov yani. Restoranın gri kapısından içeriye girdim, karşımda yapılı bir koruma vardı. "Rezervasyonunuz var mıydı hanım efendi?" "Ben biriyle görüşmeye geldim buraya. Belki bildirmiştir." "Siz Ceylan Hanım olmalısınız, Ceylan Ataş. Doğru mu?" "Evet, benim." "Buyurun bu taraftan." görevliyi takip edip evleneceğim şahısın masasına gidiyordum. Bu arada ben adını falan da bilmiyordum he! Kapıdan içeriye geçtiğim zaman çok şık duran masalar karşılıyordu beni. Restoranın konsepti kırmızı, beyaz ve siyah üçlüsünden oluşuyordu. Masaların üstünde beyaz örtüler varken, beyaz örtünün de üst kısmına kırmızı bir kumaş koymuşlardı. Tabakları, çatal ve bıçakları ise siyah renkteydi. Korumayı takip edip en uç kısımda olan masaya geldik. "Bu masa buyurun efendim." masada oturan adamın ayağa kalktığını gördüm. Karşıma baktığımda yaklaşık 1.80 boylarında kumral saçlı, kahve gözlü bir adamla karşılaştım. Kaşları beni görünce çatılmıştı. Spor yaptığı vücudundan belli oluyordu. Objektif olarak bakarsak yakışıklıydı, sübjektif olarak bakacaksak ilgi alanım dışındaydı. Yanlış anlamayın tüm erkekler benim ilgi alanımın dışında. Otur demesini beklemeden masaya oturdum. O ise suratıma aval aval bakma meşguldü. "Ne oldu? Ne diye öyle bakıyorsun?" dedim. "Yok bir şey dalmışım." sesi kalın ve erkeksiydi. Suratında ise ciddi bir ifade vardı. "Ne yersin?" diye sordu. Yanımıza garson geldiğini yeni fark ediyordum. "Ben bir sütlü kahve alayım lütfen." yemek yemek istemiyordum. "Tabi efendim. Siz ne alırdınız?" "Ben de filtre kahve alayım." anlamaz gözlerle bana bakıyordu. "Neden yemek istemedin?" "Aç değilim çünkü ama eğer sen açsan yiyebilirsin." dedim umursamaz bir şekilde. O da sadece baş sallamakla yetindi. Kahveler gelene kadar aramızda sessizlik devam etti. Kahvelerden sonra da sessizliği bozan ben oldum. "Adın neydi?" kaşları havalandı. "Adımı bilmiyor musun?" "Bilseydim eğer adın ne diye sormazdım." bu cevabıma karşı sadece göz devirdi. Aman! Çok da fifi! "Erdem. Erdem Karadağ" "Şimdi Erdem, sana açık ve net bir şekilde söylemek istiyorum; ben bu evliliği istemiyorum. Annemle babama çok kez söyledim ama dinletemedim. Bir de sen denesen? İkna etmek için olmaz mı?" "Sanki ben bu evlilik için gün sayıyorum. Ben de söyledim ama dinletemedim maalesef." Yüzüm gittikçe daha da asılmıştı. "Neden bu evliliği bu kadar çok istiyorlar?" dedim ona dönerek. Bunun sonucunda bana anlamsız bakışlar yolladı. "Bilmiyor musun?" "Yok, yani annem ve babam bana sadece yaşımın geldiğini bu yüzden evlenmek zorunda olduğumu söylediler. Bende buraya aslında seninle konuşmak için geldim. Beni dinlemiyorlar belki seni dinlerler diye ama sende denemişsin." dedim umutsuzca. O da bu sözlerime karşı başını salladı. Ama gözlerinde hala o anlamsızlık vardı. "Senin bilip de benim bilmediğim şey ne" dedim kısık gözlerimle. "H-hiç. Bana da öyle söylediler." "Neden uzun kollu giyindin?" diye sordu. Sana ne! Sen işine baksana dallama! "Hesap mı vermek zorundayım? Giyindim işte." önümdeki kahveden bir yudum daha alıp gözlerimi masaya diktim. Erdem ise yerinde kıpırdanıyor, bir şey söyleyecekmiş gibi duruyordu. "Söyle." "Neyi?" "Aklından geçeni" dedim ona bakarak. O ise hayretler içerisinde bana bakıyordu. "Sevgilin falan var mı?" dedi gözlerini yere dikerek. Neden sordu ki şimdi? Olsa tanışacaklar mıydı? "Neden sordun?" dedim hemen. Aradan 2-3 dakika geçtikten sonra cevap verdi. "Evleneceğimizi biliyor mu?" kim evleneceğimizi biliyor mu? "Kim? Açık açık söyle. Çekinmene gerek yok." "Sevgilin, evleneceğimizi biliyor mu?" "Sevgilim yok. O yüzden bilmiyor." dedim gülümseyerek. "Y-yok mu? Neden?" neden bu kadar şaşırmıştı ki. "Kaplumbağa deden! A-a istemiyorum sevgili falan. No manita no dırdır geziyorum fıldır fıldır." dedim gülerek. Bu dediğime karşı yüzünü buruşturdu. "Gerçekten o espriyi yaptın mı?" başımı salladım gülerek. "Senin var mı sevgilin?" "Var." düşünceli gözüküyordu fazlasıyla. "Eee ne dedin ona?" "Daha söylemedim." "Bak, bence sevgiline doğruyu söylemen gerekiyor. Ayrıca ben sana bugün bir şey daha söyleyecektim..." ciddileştiğimi fark edince yerinde doğruldu. "Evliliğimizin sadece adının 'evlilik' olmasını istiyorum. Yani kağıt üzerinde anlaşmalı olarak diyebiliriz, belki bir sene sonra anlaşamıyoruz diye boşanırız da. Sevgiline gidip bunları söyle ayrıca sevgilinle görüşebilirsin ama eve gelmeyeceğin günler bana gelmeyeceğim diye yaz ki bileyim soran olursa bir bahane bulurum en azından. Ve sevgilinle dışarıda görüşmeni istiyorum senden. Eve getirmemeye çalış böylesi sizin için daha iyi olur. Çünkü annem dengesiz bir kadın her han gelebilir hele ki benim evliliği istemediğimi bildiği için. Onların yanında da karı koca rolü yaparız. Ben de genellikle evde olurum zaten. Evden okula, okuldan eve geçerim. Gene gelmeyeceğim günler olursa belirtirim sana." cümlemi bitirdiğimde yüzüne baktım. "Sen okuyor musun?" "Yok, ben ilkokul öğretmeniyim. 24 yaşındayım, okuyor gibi bir halim mi var?" dedim gülerek. "Daha küçük duruyorsun." "Biliyorum, genellikle herkes öyle söyler. Eee kabul ediyor musun planı?" "Benim için de uygun. Daha sonra detaylı bir şekilde konuşuruz zaten." başımı salladığımda düne göre daha iyiydim. En azından gerçek bir evlilik olmayacaktı. Sahte bir evlilik olacaktı. "Bir şey daha var. Evlendikten sonra ben çalışabilirim değil mi?" dedim suratına bakarak. "Bunu neden bana soruyorsun?" "Aslına bakarsan gerçekçi konuşayım; mesleğimi elime yeni aldım. Babam da bana kocan izin verirse devam edersin dedi. Yani izin verirsin değil mi?" "Bu senin hayatın ve sen özgür bir kişisin. Ayrıca kendi kararlarını da kendin verebilecek yaştasın. O yüzden tabi ki de çalışabilirsin." mutlulukla gülümsedim. İşim varsa bende mutluydum. Yaşadığım şeylere değmesi gerekiyordu çünkü. "Bu arada annen merak edip bugünün nasıl geçtiği soracaktır, güzel geçindiğimizi ve anlaşabildiğimizi söyle." başımı onay verircesine salladım. "Artık kalkalım bence." dedim suratına bakarak. O da bundan memnunmuş gibi başını salladı. "Hesabı getirebilir misiniz lütfen?" cüzdanımdan kendi içeceğimin fiyatı kadar para çıkartıp garsonu bekledim. Elindeki kutuyu getirdikten sonra tam parayı koyacaktı ki Erdem'in sesini duydum. "Ne yapıyorsun?" "Kendi içeceğimin parasını koyuyorum?" "Ben varken mi?" "Evet canım sen varken." dedim ve ücreti koydum. Belirginleşen anlı sinirlendiğini gösteriyordu. Ne yapayım yani. Bana ne o varsa. "Görüşürüz Erdem Karadağ!" dedim ve bir tane sinirli Erdem Karadağ bırakıp restorandan hızlıca dışarı çıktım.
🥀 Bölüm Sonu✨ Bölüm hakkında düşünceleriniz💕 Erdem hakkında düşünceleriniz💕 ⭐OY VERMEYİ UNUTMAYALIM...⭐
|
0% |