@yagmurgns_37
|
Merhaba sevgili okurlarım 💕(çok bir okuyucum yok ama) yeni bir bölümle sizlerleyim. Bölüm şarkısını açmayı unutmayın :) Bölüm Şarkısı: maNga: Dursun Zaman Yorum yapmayı unutmayın :') 🌜İyi okumalarr🌜
~Bir dik duruşun; kaç yenilgi, kaç göz yaşı, kaç kalp ağrısı ettiğini bilemezsiniz. (Frida Kahlo)
🍀 "Annecim, bak ben de Erdem'de işe gideceğiz. Siz de kalkın artık bence." geldiklerinden beri gergindim ve gitmelerini üstü kapalı bir şekilde söylesem de anlamıyorlardı. Artık sabrım, gerçekten taşmıştı. "Sen bizi evden mi kovuyorsun?" kaşlarını çatmış bana bakan babama karşı derin bir nefes aldım. Hayır yani, evlendik gene kurtulamıyoruz. Tam babama cevap vermek için ağzımı açacakken benim yerime Erdem'in konuşmasıyla ela gözlerimi ona çevirdim. "Evet, sizi kovuyoruz Ender Bey. İşimiz var dedik anlamadınız, şimdi lütfen." elleriyle kapıyı göstermiş, babamın gözlerinin içine sert bir şekilde bakıyordu. Ela gözlerimi babamın üstüne değdirdiğimde kasılan çenesinden sinirlendiği anlaşılıyordu. "Ceylan, bir şey demeyecek misin kızım? Kocan bizi evden kovuyor." sahte bir gülümsemeyle babama döndüm ve evlenmeden önce bana dediği gibi "kocam değil mi baba? Kocam ne derse o." dedim bana söylediği şeye vurgu yaparak. O ise söylediğim şeye bir anlam verememiş daha sonra da hatırlamış gibi yüzünü buruşturmuştu. "Gülizar, yürü!" babamın otoriter sesi karşısında annem her zamanki gibi onun dediğini yapmış ve peşinden yürümüştü. Bende onları yolcu etmek için(!) -gittiklerinden emin olmam lazımdı- peşlerinden gittim. Kapıdan çıktıklarında alaylı bir şekilde "Görüşürüz babacığım." diye seslensem de babam sadece "Sürtük!" demiş ve arkasına bile bakmadan gitmişti. Bana hakaret etmesi bir zamanlar gururumu incitse de hatta bende gurur diye bir şey bırakmasa da artık alışmıştım. Gözlerimin dolmasına izin vermeden kapıyı kapatıp, mutfağa doğru ilerledim. Karşımda suçluluk duyması gereken bir Erdem beklesem de, Erdem her zamanki gibi beni şaşırtmış, sırıtarak yüzüme bakmıştı. "Özür dilemen gereken yerde sırıtıyorsun." dedim tiksinerek. O ise rahat bir şekilde karşımdaki masaya oturdu ve bacak bacak üstüne attı. "Bana 'kocam' dedin." dedi gereksiz sırıtmasıyla. "Teknik olarak karı-kocayız çünkü." onu ve söylediği şeyi umursamadan masanın üstünde duran çantamı aldım ve kol saatimle, saati kontrol ettim. Okula gitmeme 15 dakika kalmıştı. İnşallah yetişirdim. "Sevgilini evden gönder ve bir daha bu eve girmesin. Akşam vermen gereken bir hesabın var çünkü." dedikten sonra tam mutfaktan çıkacaktım ki aklıma gelen şeyle geri döndüm. Yanına yaklaştığımda yüzündeki sırıtması hala yerinde dursa da ben ciddi ve ifadesiz bir şekilde ona bakıyordum. "Arabanın anahtarı?" elini cebine sokup anahtarımı verdiğinde anahtarımı alıp mutfaktan çıktım ve kapıya doğru ilerledim. Kısa topuklu, siyah ayakkabımı da ayağıma geçirdikten sonra nihayet adımlarımı dışarıya atmıştım. Kapının önünde kırmızı arabamı görünce yüzümde kendiliğinden oluşan o gülümsemeyle arabaya doğru ilerledim. Elimdeki eşyaları şoför koltuğunun yanına bıraktıktan sonra kendi koltuğuma oturdum ve arabayı çalıştırdım. "Hayır yani sen neden sevgilini evime getiriyorsun?" "Neymiş ben çirkinmişim, kurban ol sen bana estetikli çıyan." "Bir de lastik gibi aşkım demesi yok mu." Yol boyunca hem o kıza hem de Erdem'e yaratıcı beddualarımı ve laflarımı söylerken okuluma varmıştım. Arabayı okulun içine park etmeyi sevmediğim için -öğrencilerin oyun alanını daraltıyordu- okula gelirken caddenin kenarına park etmiştim. Okula adımımı attığımda başka bir öğretmen arkadaşım olan Çağla Hanım'ı gördüm. "Günaydın Çağla Hocam." görmemiş gibi yapıp yanından geçmek istesem de bunu yapamamıştım. Yolda tanıdığım kimi görürsem göreyim selam verme gibi bir huyum vardı. Annemden geçmişti büyük ihtimalle. "Günaydın yeni gelin." dedi itici gülümsemesiyle. Her ne kadar dışarıya sıcak görünse de ben karakterini sevmiyordum çünkü iki yüzlü bir karakterdi. Ayrıca ben mesafe seven bir insandım, bana ismimle hitap etmesi veya lakap takması hoşuma giden bir şey değildi. Sonuçta onunla bir yakınlığımız yoktu sadece çalıştığım yerdeki bir meslektaşımdı. "Hocam, bana 'yeni gelin' demezseniz eğer sevinirim. Mesafemizi koruyalım lütfen..."yanında ilerleyen Işık Hoca'ya döndüm. "Hocam size de günaydın." sıcacık gülümsemesini gönderip aynı şekilde selam verince önüme bakarak ilerlemeye başladım. Çağla Hoca her ne kadar duyulmadığını zannetse de arkamdan "Bu da kendini bir şey sanıyor şekerim. Burnu hava hep." demesini duysam da aldırış etmemiştim. Zaten yeterince gergindim, daha da gerilmeme gerek yoktu. Sınıfımın önüne geldiğimde ilk günkü heyecanım hala yerindeydi. Derin bir nefes alıp kapıyı açtığımda, beni gülümseyerek bekleyen çocuklar içimi bir ateş misali yakıyordu ve ben bu yanma hissini çok seviyordum. Hepsi ayakta beklerken sıcak gülümsemi onlara sundum. "Oturabilirsiniz." hepsi oturduktan sonra elimdeki çantamı, köşedeki öğretmenler masasına koydum ve kalçamı da masanın kenarına yasladım. "Günaydın çocuklarım, nasılsınız?" gülümseyerek sorduğum soru çocukların artık tuhafına gitmiyordu. Her gün derse başlamadan önce nasıl olduklarından, hangi dersi işlemek istediklerine kadar soru sorardım. Her ne kadar bir programımız olsa da çocuklar bazen matematik yerine türkçe, hayat bilgisi yerine etkinlik yapmak isteyebiliyorlardı. Bu yüzden derslerin yerlerini değiştiriyordum. Onların istekleri her şeyden önemliydi benim için. **** "Evet çocuklarım, tahtaya yazdığım problemleri defterinize yazıp çözmeye çalışın bakalım." başlarıyla beni onaylayıp yazmaya başladıkları zaman derin bir nefes çektim ciğerlerime. Kurtulmamıştım, ben kafese bağlıydım hala, özgür değildim ama sevdiğim şeyleri yapmak biraz daha iyi hissettiriyordu insanı. "Öğretmenim, çözümlerini yapacak mıyız?" Eylül'ün sorduğu soruya gülümsedim. "Hayır canım, zamanımız yetmez ona. Yazdıysanız eğer toparlanabilirsiniz." hep bir ağızdan "Tamam, öğretmenim." dedikten sonra yavaş yavaş toparlanmaya başladılar. Bende masamı toplamaya başladım. Öğretmenlik, en çok istediğim şeydi bu hayatta. Daha okula ilk başladığım günden beri hep öğretmen olmak istemiştim, her ne kadar babam okumayacağımı söylese de ben bu hayali hiç kafamdan silmedim. Resim mi çizerdim, hemen kendimi öğretmen yapardım. Şu an bu mesleği tadıyor olmaksa benim için bir güç kaynağı, bir dik duruş. Benim belki de hayattaki tek şansım. "Evet, herkes sıraya geçsin bakalım." sıraya geçen çocukları düzgün bir şekilde aşağı indirdim ve velileri gelene kadar bekledim. Nihayet burada da işim bitince okuldan çıkmak için adımımı atacaktım ki gene o muhteşem (!) sesle beraber geri adımlamak zorunda kaldım. "Ooo yeni gelinimiz de buradaymış. İyi akşamlar." Çağla Hoca'ya sahte ve bir o kadar itici gülümsememi gönderdim. "Sizinle daha sabah konuşmuştuk, 'Çağla Hocam'. Mesafemizi lütfen koruyalım, ben sizin arkadaşın değil sadece meslektaşınızım. İyi akşamlar." soğuk ve mesafeli konuşmamdan sonra yanında hızlıca ayrılıp arabamı bıraktığım yere ilerledim. Arabamın anahtarını çantamdan çıkartıp açacaktım ki hiç beklemediğim bir sesle irkildim: "KARICIM!" bir anda arkaya doğru irkilmemle belimden tutulmam bir olmuştu. Tabii ki karşımda Erdem'i görmeyi beklemiyordum. "Ödümü kopardım Erdem!" belimdeki elini çekip kaşları çatık bir şekilde yüzüne bakıyordum. "Ödü kopmuş can iyidir bir şey olmaz." sırıtıp söylediği şey sadece göz devirmeme sebep olmuştu. Onu görmezden gelip araba doğru ilerleyecekken kolumdan tutup beni kendisine çevirmişti. "Bir selam vermiyorsun ama kocana." kolumu kolundan sertçe çektim. "Selama gerek yok bu bir. İkincisine gelirsek senin burada ne işin var Erdem?" ellerini ensesine koyup kaşımaya başladı. "Ee... şey..." "Eee... ney?" dedim onun söylediğine hitaben. Cevap vermediğini anlayınca elimi çeneme tuttum. "Dur bir düşüneyim sana kıyamayıp affedeceğimi falan mı zannettin?" dedim alayla. Bu hamlemi beklemeyecek olmalı ki kaşları çatılmıştı. "Tam olarak öyle sandım." dedi ciddi bir ifadeyle. Sahte bir şekilde üzgün olduğumu belirttim. "Tüh bak yanlış zannetmişsin." surat ifademi düz bir şekle soktum. "Şimdi beni rahat bırak ve git." arabamın kapısını açıp tam gidecektim ki gittiğini zannettiğim ve gıcık olduğum o sesi duydum. "Ooo Ceylan, eşin görmesin yakışıklı bir beyefendiyle konuştuğunu." Çağla Hocayı tabii ki de yanımda görmeyi beklemiyordum. Beni mi takip etmişti yoksa onun arabası mı buradaydı diye düşünsem de birinci seçenek benim için daha mantıklıydı ya da ben kafamda kuruyordum. Erdem ise ne olduğunu anlamayan gözlerle baksa da kadının yakışıklı demesine sırıtmıştı. "Hayırdır Çağla 'Hocam', siz beni mi takip ediyorsunuz?" bu sorumu sormamı beklemiyor olacaktı ama benim için önemli olan buydu çünkü daha demin namusuma laf etmişti. Namus, benim namusumdu kimsenin karışmasına izin vermeyecektim. Ona izin verdin ama Ceylan İçsesimin söylediği şeyle her ne kadar gözlerim dolacak gibi olsa da kendimi tuttum. "Niye seni takip edeyim canım? Arabam burada benim." yüzüme itici bir gülümseme yerleştirdim. "Öyle mi? Ama ben sizin arabanızı okul bahçesinde gördüm. Şu siyah range rover değil miydi?" kaşlarını çattı ve bir yalan uydurmaya başladı. "Evet, oydu ama ben öğlen dışarıya çıktığımda sokağa park ettim." hesap vermesi bile yalan söylediğinin kanıtıydı. Kaşlarımı havalandırdım. "Ama öğlen benden sınav için kağıtları istediğiniz için öğrenci göndermiştiniz. Nasıl dışarı çıktınız?" kahve gözlerini yere devirdi ve açık saçlarını arkada birleştirdi. Gerilmişti. "Sana ne be? Hesap mı vereceğim ben sana? Sen önce başka adamlarla konuşmanın hesabını kocana ver." "Kocamdan size ne? Ne taktınız benim evli olmama! Sizi iki kere uyardım Çağla Hocam. Bir daha sakın ama sakın bana adıma hitap etmeyin, hoşlanmıyorum. Ayrıca size bir şey açıklamak zorunda olduğumu kim söyledi?" dedim alaycı gülümsememle. "Kocana söylersem-" hiç beklemediğim bir ses beklemediğim bir şey söyleyince her ikimizin de kaşları havalanmıştı. "Buyurun ben kocasıyım. Bana söyleyin." dedi Erdem sırıtarak. Çağla Hoca morarırken ben sırıtıyordum. "Bu kadar yakışıklı birisini bulacağını düşünemezdim Ceylan." Erdem'i alıcı bir gözle süzerken sinir sınırım aşılmıştı, sinirimi artık tutmayacaktım. Yeteri kadar sabrettiğimi düşünüyordum. "Ceylan değil, 'Ceylan Hanım 've ya 'Ceylan Hocam'. Bu konuda anlaştığımızı zannediyorum..." Çağla Hocaya doğru adımladım. "Ayrıca kocamın yakışıklılığı sizi hiç alakadar etmez. Beni takip ettiğinizi de anlamayacak kadar salak değilim. Şimdi..." bir adım daha atsaydım yanlış anlaşılmaya sebep olabilirdi. Alayla suratına baktım. "kocamla evimize gideceğiz. İzin verirseniz eğer." boğazını temizledi ve arkasına bile bakmadan geldiği yolu geri adımladı. İşte böyle dize getirirler adamı. Suratıma zafer gülümsememi yerleştirirken gözlerimi Erdem'e çevirdim. Bana gülerek baktığını gördüm. Öyle bir gülüyordu ki gözlerinin altındaki gamze bile ortaya çıkmıştı ve bir şey daha fark etmiştim. Gamze, ona çok yakışıyordu. "Ne gülüyorsun?" "Sen, beni kıskandın mı?" dedi gülerek. Boğazımı temizledim az önceki çıkışımdan bahsediyordu. "Ne münasebet? Ben kadının öyle konuşmasına sinirlendim." kaşlarımı çatılı bir şekilde bakarken o bana alayla bakıyordu. "Hı-hım kesin öyledir(!)" "Erdem, evde görüşürüz çünkü vermen gereken bir hesap var." yüzündeki gülümseme aniden solmuş ve derin bir şekilde yutkunmuştu. Bu sefer ben ona alayla bakmış ardından arabama binmiştim ama aklımda Erdem'in sorusu dolaşıyordu. Ben, Erdem'i mi kıskanmıştım yoksa Çağla Hoca'ya gıcık olduğum için mi öyle demiştim?
🥀 Bölüm Sonu✨ Sizce kıskandı mı yoksa sinirlendiği için mi söyledi? Kendinize cici bakın öptüm muckk ⭐OY VERMEYİ UNUTMAYALIM...⭐
|
0% |