Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.BÖLÜM: KADERİN AĞLARI

@yarali_papatya14

 

 

'Sen, seni unuttuğunda kayboldun aslında. Kendini değiştirmeye çalıştığında kişiliğin bozuldu, özünü kaybettin.

Ruhunu teslim ettin, seni yeryüzünde yönetenlere ve çaresizce teslim oldun kaderine..'

 

Bazı insanlar vardır, hani hep ayni rutini yaşayan ve hayatını bir düzenek üzere sürdürüp giden. Bir işe sahip olarak belirli saat çalıştıktan sonra kalan vaktini de ona göre değerlendirerek bir şekilde ömrünü tüketen.

İnsanların aksine benim normalim, vücudumda izlerini bırakan derin yaralardı, aldığım işler ve karşılığında aldığım yüksek meblağlardı.

Açık konuşmak gerekirse başta bana zorla yaptırılan bu işi benimsemiştim. İnsanların tabiri ile bir seri katil, ama kendi deyimimle yalnızca kendini arayan biriydim ben.

Ne kadar garip değil mi?

Kendini aramak. Bir insanın cansız bedeninde, yada açtığın derin yaralarda. İflasın eşiğine sürüklediğin insanlarda, senin yüzünden intihara meyilli olanlarda..

Herkesin kaybettiği kişiliğinde mutlaka özü saklanmaktadır. Peki benimki neredeydi? Belki de yanlış yerlerde aradığımdan bulamıyordum; hafızamda küçük anılarda saklı olan geçmişimi ve yaşamımı.

Ben buna mecbur bırakılmıştım. Elime tetiği çekilmiş bir silah verildi ve ben de yaralı olan ruhumla ateş etmeyi çok sevdim.

Yeni bir günün yoğun tempolu günü başlıyordu. Kırmızı ışığın yanmasıyla Siyah renkli Range Rover 'ımı firenledim. O anda yan koltuğumda duran telefonuma mesaj bildirimi geldi. Burak'tandı.

 

-Acil gelmen gerek. Sana işim düştü.

   

09:07

 

Mesajı görmemle kahkahayı basmam bir olmuştu. Arada işlerine yardım ederdim ama asla çok yüksek egolu beyimizin bana işi düşmezdi. Ciddi bir iş olduğu belliydi, yoksa beni çağırmazdı.

Arkadaki arabanın kornasıyla gazladım ve şirkete doğru sürdüm. Burak aslında iç mimardı. Yani en azından şirket bu sebeple kurulmuştu ama onun silah ve madde kaçakçılığı yaptığını bilmeyen eli kanlı kimse yoktu.

Girişe geldiğimde arabayı valeye teslim ettim ve içeriye girerken siyah gözlüklerimi başıma kaldırdım. Ben içeriye girer girmez beni farkeden Aslı yanımda bitti.

"Ooo..Rüya hanım siz buralara teşrif eder miydiniz ya?"

Takılarak sorduğu soruya göz devirdim ve uğraşmak istemediğimden kısaca cevapladım. "Burak çağırdı. Yoksa buraya beni kolay kolay kimse getiremez."

Bir şey demesine fırsat vermeden hızlı adımlarla asansöre yöneldim ve en üst katı tuşladım. Kimseyle uğraşacak halde değildim. Bugün modum yoktu ve teslimine iki gün kalan bir işim vardı.

Kapının önüne geldiğimde iki kere peş peşe tıklattım ve izin vermesini beklemeden odaya girdim. Yanında asistanı vardı. Muhtemelen günün raporunu veriyordu. Beni görmesiyle işaret verdi ve kadın başıyla onaylayarak sessizce çıkıp gitti.

"Rüya, Rüya, Rüya.." üçlemesi yaptı bay sinir bozan. "Seni buraya getirebilmek için konunun iş mi olması lazım illa? Halbuki geçmiş de öyle miydi?"

Sözünü keserek tavrımı korudum. "Kısa kes. Ne istiyorsun?" Daha şimdiden sıkılmaya başlamıştım. Kendimi masanın yanındaki koltuğa bıraktım ve telefonumla bugün gideceğim konumu kontrol etmeye koyuldum.

Dilini şaklatarak ilgiyi kendi üzerine aldı ve onu dinlememi sağladı. "Büyüdükçe daha bir serseri oluyorsun." dedi.

Bunun dışarıdan çok kuul bir hareket olduğunu bilerek usulca tek kaşımı kaldırdım ve sakin kalmaya çalışarak konuştum. "Bunun serserilikle bir alakası yok Burak. Ne kadar meşgul olduğumu biliyorsun ve beni sinir ettiğini bilerek her karşılaşmamızda geçmişin konusunu açmaya çalışıyorsun. Eğer yapabileceğim bir iş ise anlat yoksa sırada zaten kuyruk var."

"Bilmem mi?" Diyerek ağzında gevelendi ve masanın üzerinde parmaklarını kenetleyerek konuşmaya başladı. "Yaklaşık on ton mal ve üç tır dolusu silah, üç ay sonra yurtdışından gelecek ve devlet peşimde."

"Eee?" dedim umursamaz bir tınıyla. "Ben ne yapabilirim ki?"

Çekmecesine uzandı ve bir fotoğrafı masanın üzerine bıraktı. Genç ve yapılı bir adam vardı fotoğrafta. Gizli kamerayla yürürken çekilmişti. Gözünde güneş gözlükleri vardı ve güneşin vurduğu saçları açık kahve tonlarındaydı.

"Fotoğrafta gördüğün adam Emir Taşkın. Bu adam, tüm çalışanlarımı deşifre etti. Sadece beni iş üstündeyken yakalamayı bekliyor yoksa beni anında içeriye alacak. Malların teslim tarihini elimden geldiğince erteliyorum ama satıcılar artık başka bir müşteri bulmak ile tehdit ediyorlar. En fazla üç ay var ama bu adam her an ensemizde. Sınıra geldiği anda el koyacak. Ama benim o malları almam lazım Rüya. O maddelerde servet yatıyor ve ben daha şimdiden yarı ödemesini yaptım."

Başımı iki yana yavaşça sallayarak güldüm. Bu işe bulaşmam için bana tüm servetini vermesi falan lazımdı ama böyle bir şey için uğraşmaya değmezdi. Devlete bulaşmak istemiyordum ben daha çok kendi halinde işleri yürüten biriydim.

"İmkanı yok." dedim direk red çekerek. Bu sefer benim üzerimde emrini yerine getiremeyecekti. "Senin aptal adamların deşifre oldu diye kendimi tehlikeye atmayacağım. Ayrıca devletin peşinde olduğu malları sana teslim edersem ve yakalanırsam tek çıkışım intihar etmek olur ve ben daha yaşayacağım çok uzun günlerin olduğuna inanıyorum."

Dişlerini sıktığını bariz bir şekilde görebiliyordum. Onu sinirlendirmiştim ama yinede ona teslim olmayacaktım. Her zaman bir şekilde beni ikna ederdi, bende artık bu durumdan sıkıldığımdan çözümü onunla gerekmedikçe görüşmeyerek almıştım.

Yavaşça ayağa kalktı ve bakışlarını bana kilitleyerek konuşmaya başladı. Sanki bir anda bakışları bile değişmiş gibiydi. Kendine yapılan saygısızlığı asla kabul etmiyordu. Burada olmayı, onun yanında olmayı hiç sevmiyordum çünkü sadece kendimi savunmasız ve güçsüz hissediyordum.

"İtaatsizliğinin cezasının ne olduğunu hatırlıyormusun Rüya?" masanın yanında duran çekmeceyi açtı. Bakışları hala bendeydi, ama ben bakamıyordum çekmeceye çünkü ne çıkaracağını anlamıştım.

Korkumu belli etmiyordum, bundan emindim. Dişlerimi sıkarak usulca ayağa kalktım. Sanki biraz sonra olacaklar yazılı bir kural gibiymiş gibi. İstemsizce teslim oluyordum.

Bir zamanlar bileklerime sarılan urganlardan kaçamayacak kadar bedenim güçsüz olsa da, şimdi kuvveti bulan bileklerim ruhuma da söz geçiremiyordu. Çaresizdim.

Çekmeceden ince ve bir o kadarda keskin olan çakıyı çıkarttı ve sol elimi, elinin içine aldı. Avucumun içine çakının ucunu bastırdığında dişlerimi sıktım ve nefesimi tuttum. Kulağıma fısıldayarak konuştuğunda içimin ürperdiğini hissettim. Asla mimik vermemeliydim, bu onu daha çok kızdırırdı.

"Bu, sana son kez attığım çizik olsun Rüya. Bir dahakine kesik attığım yer bileklerin olur."

Çakıyı orta ve işaret parmağımın arasından neredeyse bileğime kadar sürttüğü anda boğazıma bir yumru oturdu. Bağırmak istiyordum. Hatta mümkünse karşı gelmek. Aldığım eğitim onunkini üçe katlardı ama o çok önceden beni elinin altına almıştı ve bir şekilde ona karşı çıkmama engel oluyordu.

Açtığı yara derindi, bu yüzden daha çakıyı çekmeden avucumdan sıyrılan kan yere damlamıştı bile.

"Bir dahakine böyle bir şeyin yaşanmasına izin vermeyeceksin değil mi Rüya?" Usulca başımı salladım. O anda istemsizce gözümden bir yaş süzüldü yanağıma, daha fazla akmamasına engel olamamıştım.

"Emir'in yanına sız ve ona engel ol. Üç ay sonra şirketin yarı yönetimi ve hissesi senin. Asistanım sana onun hakkında bilgi verecek. Çıkabilirsin."

Elimi acısıyla birlikte kendi halinde bıraktığımda sanki manipüle olmuş gibiydim. Buraya gelirken ki özgüvenim yada cesaretim yoktu. Sanki o çakıyı ilk avucuma bastırdığı güne dönmüştüm, geçmişe.

Geçtiğim yerlere kan damlıyordu. Umursamadım.

Çıkışta Aslı beni fark etti ama tam ismimle sesleneceği anda elimi görmesiyle yeniden yerine oturdu. Güneş gözlüklerimi yeniden taktım ve ses çıkarmadan usulca serbest bıraktım gözlerimde biriktirdiklerimi. Bende insandım değil mi? Ne kadar daha saklayabilirdim ki duygularımı?

Vale beni görünce yüzüme bakarak durumumu anlamaya çalıştı. Gözlerim kapalı olsada yanaklarımın ıslak olduğunu biliyordum. Bir süre sonra arabamı getirdi ve biraz çekingen bir şekilde, "iyi misiniz?" diye sordu. Cevap vermeden arabaya bindim ve torpidodan bir sürü peçete alarak elime bastırdım. Üstüm kan olmuştu ama siyah giyindiğim için kanın rengi bordoya çalıyordu. Direksiyonu tek elimle kavrayarak gazladım ve bir an önce uzaklaştım.

Elimin acısıyla ve son ses açtığım müzikle hıçkırıklarımı bastırırken yolun nasıl geçtiğini bile anlamadım. Kırmızıda geçtiğimi bile arkamdaki arabanın korna sesi ile ancak fark edebilmiştim.

Onun yanında olmak, onun işlerini yapmak, ve onunla muhattap olmak bana sadece zarar veriyordu. Başka hiçbirşey değil.

Eve geldiğimde bilgisayarıma çoktan mail gelmişti. Sinirle maili açtığımda içeriğinde Emir' in ailesi ve yaşamı hakkında kısa ve öz bilgiler karşıladı beni. Onlara ulaşabileceğim adresler ve telefon numaraları da bulunmaktaydı. Biraz araştırdıktan sonra instagram hesaplarını bulmuştum ama pek bir şey olduğu söylenemezdi. Annesinin ve kardeşinin hesapları gizliydi ama girmeme gerek yoktu. Pek bir bilgi taşıdığını sanmıyordum.

Bu gece halletmem gereken bir iş vardı sonrasında evlerine bakmaya gidebilirdim. Zaten Emir'in evde olduğunu sanmıyordum, istihbaratçılar yoğun çalışırdı.

Kısa bir duş aldıktan sonra elimi sardım ve siyah bir pantolon ve deri ceketimi giyerek silahlarımı kuşandım. Yanımda çok fazla çaşitli silah taşımayı sevmiyordum. Sadece kemerimde bir tabanca ve çizmemde bir çakı taşıyordum ama bugüne özel yanımda tel vardı.

Varacağım konuma geldiğimde işim basitti. Adamı o bile anlamadan öldür ve ardında hiç iz bırakma. Birilerinin işine taş koymuştu ve tıkalı kalanlar çözümü bende bulmuşlardı.

Deri eldivenlerimi ellerime geçirdim ve tabancamın ucuna susturucuyu taktım. Dış kapıya yöneldiğimde saat gecenin ikisiydi ve kapıda sadece iki tane koruma bekliyordu.

Onların göremedikleri yere kamufle olmuştum ve sağdakini hiç beklemeden alnından vurdum. Diğer adam silahını çıkarıp çaresizce etrafına baktığında ona biraz süre tanıdım. Çaresizliği bana haz veriyordu. İşimi seviyordum.

Tam gözlerimiz kesiştiği anda ondan önce davranarak işini bitirdim ve kapıya yönelerek içeriye girdim. Pişman olmasına bile zaman tanımamıştım beni görmesi yeterliydi onu vurmam için.

Burası tamamen abartı üstüne kurulmuş bir villa sayılırdı. Duvarlardaki işlemelerden tutun aynalarına, hatta onlarla uyumlu olan koltuk takımı, tamamen altındandı. Altını sevmezdim, sarısı beni kasıyordu.

Üst kata çıktığımda muhtemelen adamın bulunduğu odanın kapısının önünde duran koruma beni hemen fark etti. Gece olduğu için ev pek korunaklı değildi. Paketleyeceğim adam da zaten o kadar tanınmış birisi değildi. Bu sefer acele etmedim, etrafıma korku salmak hoşuma gidiyordu.

Adam silahını bana doğrulttu ve elimdekini çenesiyle işaret ederek tedirgince sordu. "Siz kimsiniz?"

Sorduğu soru karşısında küçük bir kahkaha attım. Sanki ona cevap verecektim. Böyle zamanlarda soğukkanlı olmak gerekiyordu, aptal sorular sorarak zaman harcamak değil. Silahımı gözüne nişan aldım.

"Şu anda kim olduğumun önemi varmı sence?"

Bir an afallar gibi oldu ve silahını iki eliyle daha sıkı kavradı. Bunlara verilen maaşa yazık olduğunu düşündüm. Hiç bir haltı beceremiyorlardı çünkü.

"Silahını yere bırak ve arkanı dön. Teslim ol."

Nefes vererek gülümsedim. Elimdeki silahı yavaşça yere doğru indiriyormuş gibi yaptım. "Tamam." dedim.

Adam rahatladığını belli eden bir nefes verdi. Silahı yere koymadan hemen önce silah tuttuğu parmağı nişan aldım. Eğer refleks olarak sıkarsa ses çıkardı ve bu da içerdekini uyandırırdı. Ardından ona göz kırptım ve o ne olduğunu anlamadan önce silahı tok bir ses ile yere düştü ardından acısı ile bağırmasına izin vermeden alnından vurdum. Adamın koca cüssesi yere yığıldı.

Üstünden geçerek yavaşça kapıyı araladım ve içeriye baktım. Elinde içki bardağı ile muhtemelen sızmış olan benim biraz sonra paketleyeceğim adam koltuğuna kurulmuştu. Saçlarının bir kısmı dökülmüştü, kalanı ise zaten beyazdı. Koca cüssesi o koltuğa nasıl sığmıştı o bile şaşılası bir durumdu zaten. Cebime sarılı olarak bıraktığım teli açtım ve iki ucunu tuttum. Adamın arkasından sessizce yaklaştığımda sakince nefes alıp veriyordu. Uyanmamıştı.

Teli boğazından geçirdim ve iki tarafından sıkmaya başladım. Nefesinin kesilmesi ile gözleri fal taşı gibi açıldı. Elleri ile kollarımdan tutmaya çalışsada fazla güçsüz ve savunmasızdı.

Zihnimde bir ses yankılandığını hissettim o anda. Sanki geçmişin bir hatırlatmasıydı bana.

"Nasıl yaşarsanız öyle öldürüleceksiniz.."

Hep böyle oluyordu işte. Sanki bedenimin içinde iki ruh vardı ve birbirleri ile savaşta gibiydiler. Onlara sesimi duyuramıyordum sadece esirleriydim sanki ve savaşın galibiyetini bekliyor gibiydim kendime mağlup olmak için.

Geçmişin bu hatırlatması ile öfkelenerek daha fazla teli sıkmaya başladım. Adam daha fazla debelendi. Bacaklarını savuruyordu ama kurtulması imkansızdı. Telin boynundaki deriye girdiğini hissedebiliyordum. Boğulurken aynı zamanda derisini kesiyordu. Bir süre sonra hareketleri yavaşladı ve en sonunda durdu. Ölmüştü.

Teli yerinden çıkartmadım. Midemin bulanmasını istemiyordum çünkü. Biraz geriye çekildim ve telefonumun kamerasını açtım. İşini aldığım adama fotoğrafı teslim ettikten sonra bunu beklediklerini belli edercesine hesabıma kalan bedelin fiyatı hemen ödenmişti.

Evden çıkarken zemin kattaki kameralardan kayıtları sildim. Evden usulca çıktım ve uzağa park ettiğim araba yöneldim. Giderken aynı zamanda önce botlarımdan ardından da eldivenlerimden kurtulmak için en yakın çöp konteynırına attım. İzimi bulamazlardı.

Asfaltta çıplak ayaklarımla yürürken artık bu hisse alışmıştım. Bu garip ama izimi en kolay silme yöntemimdi. Ayakkabı değiştirmeyi severdim. Bu benim için sadece bir bahaneydi.

Bagajdan hep yedeğini bulundurduğum siyah hiç kullanılmamış sporlarımı aldım ve alt bacağıma doladığım çakıyı yerinden çıkarttım. Ellerimi ıslak mendille temizledim ve derin bir nefes verdim. Bir iş daha tamamlanmıştı işte.

Eve dönmeden önce Burak'tan aldığım adresi teyit etmeliydim. Önümde üç aylık bir serüven vardı ve bu sefer baş kaldırım bir devlet adamına aitti. Dikkatli olmalıydım.

Evin bulunduğu sokağa geldiğimde arabayı durdurdum ve kadrajıma evi alarak izlemeye başladım. Dört katlı sıradan bir apartman dairesiydi. Evin teras katında oturdukları bilgisini almıştım ve garip bir şekilde gecenin bu saatinde o dairenin görüş alanımda ki odasının ışığı yanıyordu. Emin olmak için kol saatime baktığımda saat dörde geliyordu. Kim bu saatte uyumak yerine ayakta olabilirdi ki? Yine de bu kadar az gözlem ve sıfır bilgi adresin kesin bir şekilde onlara ait olduğunu kanıtlamazdı. Daha sonra yeniden teyit etmek için gelirdim ama şu anda biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. Normalde iz sürmez yada insanların arasına başka kimliklerle sızmazdım. Bana konum verilirdi, fiyatta anlaşırdık ve hedefin fotoğrafını atarlardı. Gerisi benim için tamamdı. Ama bu başkaydı, çok başka.. Hiç alışmadığım türden ve eğer yakalanırsam sonun ölüm olduğu cinstenti. Ve en önemlisi ilk defa devlet adamı ile karşı karşıyaydım.

Eve geldiğimde yeniden kısa bir duş aldım ve siyah bir eşofman takımı giyerek elimdeki sargıyı yeniledim. Yatağa yattığımda uyumaya çalıştım ama ne kadar uykum olsa da yine de uyuyamıyordum. Başımda dehşet bir ağrı vardı.

Kalkıp ilaç aldım ve uyuyamayacağımı bildiğimden telefonumu kontrol ettim. Kafede ki çalışanım günün bütçesini ve kazanılan miktarı atmıştı. İşlerimi ayarlayan asistanım şu anda iş kabul edip edemeyeceğimi soruyordu ve en önemlisi ise Burak'ın asistanından gelmişti. Bana birkaç başörtü modeli ve islam dini hakkında temel bilgiler içeren bir yazı atmıştı. Ne alakası vardı ki şimdi bunun?

Saati önemsemeden ısrarla aradım ama açmadı. Yeniden mesajı kontrol ettiğimde bilgiler ve fotoğrafların altında tek bir mesaj gördüm.

 

-Emir ve ailesi dinlerine sadık müslümanlar. Ona göre hazırlan. Bunlar işine yarar diye düşündüm. Soru sorma, işini yap.

 

23:09

   

Kendimi sertçe yatağa bıraktığımda zaten bir bu eksikti. Hiçbir şey düşünmek yada bir şey yapmak istemiyordum. Normalde işini bitireceğim kişiyi öğrenirdim. Tetiği çeker, namluyu doğrultur ve vururdum. Bu kadardı işte. Şimdi ise Burak benden kendim için yeni bir kişilik ve yaşam yapmamı istiyordu. Üç aylık yeni bir serüven beni bekliyordu ve hata yapma şansım hiç yoktu.

 

...

 

ilk bölümümüz hayırlı olsun. Daha uzun bir serüven bizi bekliyor. Taslakta bir sürü bölümüm olduğundan sıklıkla atmaya çalışacağım. Lütfen beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

Fikirleriniz benim için çok değerli ❤❤

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere Allah'a emanet olun..

 

instagram: yaralipapatya_14

  

Loading...
0%