Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.BÖLÜM: İLK HATA

@yarali_papatya14


 

'Hasta kalbin sana inat geçmişini çok sevdi. Sen ise, zihnine fısıldanan sesleri dinlemeyi tercih ettin.

Kendini unuttun bu sayede.

Önce benliğin hiçliğin oldu, yaralarını sarıp iyileşmesini beklemek yerine onu bıraktığı izlerle sevdin ve savruldun yeryüzünde..'





 

Zihnimdeki sesler git gide çoğalırken ben çığlık atmak yerine sadece susuyordum ve bu beni çok yoruyordu. Tahminimden daha çok..

Dün gece boyunca hiç uyumamıştım ve tüm zamanım, yeni görevim ve oluşturacağım kimlik için araştırma yapmak ile geçmişti ve ben en sonunda takılıp kalmıştım. En azından bağzı şeyler tanıdık geliyordu. O kadar da umutsuz sayılmazdım. Özellikle bu başörtü olayını gördüğüm ilk anda fazla umutsuzluğa düşsemde sonra düşündükçe rahatlamıştım çünkü annemin taktığını hatırlıyordum ve zihnimdeki kesik hatıraların içinde bu kesinlikle vardı.

Görevime, ailesini takip etmeye karar vererek başladım. Bildiğim ve anladığım kadarıyla Emir'e ulaşmak zordu ve bir şekilde başarsam bile benimle konuşmazdı. Sınırlarını koruyan biriydi. Kız kardeşi Cemre ise hemen hemen benimle yaşıttı ve fotoğraflarından anladığım kadarıyla hep gülümseyen sevecen bir tipti.

Onların yanında uyum sağlamak için bir kaç dükkana uğradım ve bir ferace aldım. Bol pileli ve rahat bir şeydi. Silahlarımı kamufle etmek zor olmayacaktı. Zamanla giymeye alışacağımı biliyordum.

Başörtü dükkanına girdiğimde güler yüzlü orta yaşlarında bir kadın gülümseyerek, "Hoşgeldiniz, nasıl yardımcı olabilirim?" diye sorduğunda kaşlarım istemsizce havaya kalktı. Benim giyinişimi yada soğuk tipimi yargılamıyordu, sadece gülümsüyordu ve yardım etmek için bekliyordu.

"Ben feracemi aldım ama üstüne rahat bir şal arıyordum." Dedim elimdeki poşeti göstererek. Kadın bir anda yanıma geldi ve hiç sormadan meraklı bir şekilde poşetten feraceyi çıkarıp üstüme tuttu.

"Güzel bir zevkin varmış." Dedi katlayıp yerine koyarken. "Bu aralar penye şalları herkes tercih ediyor. Kullanışlı ve rahat. Dene istersen."

Ne tür bir şeyden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim olmadan, "Olur." Diye mırıldandığımda raflarda dizili olanlardan renk renk getirip masanın üzerine koydu.

"Hangi rengi denemek istersin?"

Parmağımla siyah renkte olanı gösterdim. "Bu olsun." Dediğim anda kadın hevesli bir şekilde paketinden çıkarttı ve alt raftan siyah bir bone çıkararak beni aynanın önüne çekiştirdi.

"Böyle yeni tesettüre girmeyi düşünenleri görünce duramıyorum mutluluktan. Kusuruma bakma. İstersen yardımcı olabilirim." Dediğinde kadının hızına karşılık afallamış bir şekilde başımla onayladım. Önce saçlarımdaki katları kulağımın arkasına vererek boneyi dikkatlice ensemde bağladı. Ardından başörtüyü yaparken ki hızına yetişemedim ve bir anda kendimi çok değişik hissettim. Kadın aynayla aramdan çekilirken aynadaki yansıma bana çok tanıdıktı.

Anneme benzediğimi biliyordum ama başörtüyü taktığımda bizzat onu karşımda görüyor gibiydim. İçimde ki özlem duygusu bir anda bastırdığında kadının yanağıma değen eli beni kendime getirdi. Ağlamış mıydım?

Sanki içimde bir şey yanıyor gibiydi. Bu hisse dayanamıyordum. Sadece bir anlık boşluğuma mı gelmişti yoksa gerçekten duygusallaştım mı emin değildim ama böyle bir şey yaşanmamalıydı. Ben ağlamamalı ve dışarıya duygularımı yansıtmamalıydım. Bana böyle öğretilmişti çünkü.

Kadına zoraki bir tebessüm takındım ve " Ben bunları alıyım." dedim bone ve başörtüyü göstererek. Biran önce buradan gitmek ve kafamı dağıtmak istiyordum. Daha şimdiden bunaldığımı hissettim. Üç ay nasıl geçecekti?

Kadın geldiğimden beri gülümsüyordu ama şimdi gülümsemesi daha bir büyüdü ve "Benim hediyem olsun. Güle güle tak inşallah." Dedi.

Çıkmadan önce teşekkür ettim ve bir tane daha siyah ve koyu renklerden iki tane daha başörtüsü almıştım. Ne kadar devamlı kullanacağımı düşünmesemde üç ay boyunca aynı şeyi takamazdım değil mi? Çıkmadan önce feracemi de üzerime giydim ve alışmaya çalıştım.

İnsan yeni bir şey giydiğinde yada bir şey yaptığında etraftaki bakışları hep kendi üzerinde zanneder. Tam olarak o durumdaydım ve çok garipsiyordum. Bir süre idare etmem gerekiyordu en azından. Ama bir taraftanda kendimi suçlu hissediyordum çünkü araştırmalarım arasında başka ülkelerde bu uğurda ölen insanların var olduğunu gördüm. Ben ise bu durumu sadece kendi işim için kullanıyordum. Din ile, yada insanların değerleriyle bir çatışmam yoktu. Sadece ben bu yaşantı içinde değildim ve sırf bir görev için böyle giyinip böyle davranmak yanlış geliyordu. Üstelik anneminde kullandığını hatırladığımdan sanki ona ihanet etmiş gibi hissediyordum ama bu saatten sonra ne Burak'a karşı gelebilirdim nede görevi bırakabilirdim. Elimdeki kesik daha çok tazeydi henüz.

Denetlemek için arabamı kafeme doğru sürdüm. Ne kadar her gün rapor alsam da arada gidip görmem gerekiyordu.

Kafem, iki katlı ve büyük bir yapıya sahipti. Dış cephesinden yerlere kadar uzanan kocaman sarmaşıklar vardı. Geceleri ışıklandırmayla çok hoş ve güzel duruyordu. İç dizaynında özellikle koyu renkleri tercih etmiştim. Siyah renkli duvarlar iyi bir ışıklandırmayla farklı bir auraya sahip oluyordu bence. Alt katta birkaç masaya servis veriliyordu ama mutfak ve kasa bölümü bulunduğundan insanlar giriş yerine üst katı tercih ediyorlardı haklı olarak. Arka tarafta özel rezerveler bulunuyordu. Oraya bazen iş toplantıları yada kendi halinde bulunan aileler geliyordu. Ön taraf ise güzel bir manzaraya sahipti. Kafa dinlemek ve rahatlamak için birebir olduğuna inanıyordum. Bazenleri geceleri orada bulunurdum çünkü. Alt katta kiralık kitapları bulundurmayı seviyordum. Pek işlek değildi ama bağzı öğrenciler yinede geliyordu. Kafemi ilk açtığım zamanlarda biraz korkuyordum açıkçası elime yüzüme bulaştırmaktan. Çünkü bu işe başlarken tüm masraflarımı, annemin benim için geride bıraktıklarıyla karşılamıştım. Zamanla eklemeler ve düzenlemelerle gelişmiştik ve her geçen gün ünümüz artıyordu.

Elimden geldiğince saklamıştım burayı Burak' tan. Ama eninde sonuda tabiki öğrenmişti. Yinede beklediğim gibi bir tepki vermedi sadece fena değil diyerek geçiştirdi. Açıkçası şaşırmıştım çünkü kendisinden habersiz iş yapmamı hiç sevmezdi.

Kafenin arabam için ayrılmış olan kısmına park ettim ve kilitledikten sonra anahtarı çantamın içine atıp girişe yöneldim.

Çalışanlarımın giyinişimi yargılayacaklarını sanmıyordum. Birkaç tanesi de zaten böyleydi. Eğer önceki halimi cephe alsalar bile bakışlarını hissettiğimi kovardım. İstemeyen istifasını verir ve sürünürdü. Benim gerçek kimliğimi, asıl işimin ne olduğunu bilen yoktu burada. İşlerini yaptığım insanların bazısı bile yüzümü görmezdi. Ben bir sırdım onun dediğine göre. Ve eğer bir sır ortaya çıkarsa bu sadece dengelerin değişmesine ve kaosa sebep olurdu. Saklı olan saklı kalmalıydı, ama en sonunda her şey illaki ortaya çıkardı değil mi? Bunu eninde sonunda mutlaka öğrenecektim.

Kasada duran kişi, kafeyi ilk açacağım zamanlarda tanıştığım, o zamanlar iş arayan ve çaresizce sürünen Elif 'ti. Tamamen tesadüfen tanışmıştık ve ona yeni başladığımı ama kasada boşluk olduğunu söylediğim anda gözleri parladı ve istekle kabul etti.

"Selam!" Dedim neşeli bir tavırla. Beni görüşüyle kasadaki dalgınlığından sıyrılıp yüzüne kocaman bir gülümseme kondurdu.

Yanına geldiğimde beni sımsıkı sarmaladı. "Rüyaa.. Aşırı güzel olmuşsun. Seni görünce ben bile heveslendim. Annem zaten çok istiyordu. Nasıl bu kararı aldın?" Diyerek tek nefeste konuştu.

"Hoşbulduk Elif." Diye takıldım başta. "Bilmem ki, bir anda oldu işte." Omuz silktim ve geçiştirdim. Gerçekleri anlatsam asla yanımda durmazdı. Biliyordum. Kim dururdu ki zaten haklı olarak? Ama çevremdeki bir insanı bile kaybetmeyi göze alamazdım geçmişteki ve hala zaman zaman devam eden yalnızlığımı yaşamak istemiyordum yeniden. En azından o beni bu şekilde seviyordu ve arkadaşı olarak kabul etmişti. Bu benim için yeterdi. Hatta artardı bile.

Bir saat sonra kasanın yakın civarında kurulmuş bir şekilde, önümde laptopum ve kahvemi yudumlarken gelip geçeni arada kontrol ediyordum. Çalışanlarımın gerginliği, nereden baksam belli oluyordu ama bu sayede müşterilere karşı daha hoş ve kibar davranıyorlardı.

Telefonumun ekran ışığı yandığında Burak'tan bir mesaj bildirimi geldi. İstemsizce gözlerimi devirdim ve etrafa göz gezdirdim. Acaba tüm mal varlığımı toplayarak yurtdışına falan mı kaçsaydım? Ne güzel olurdu.

Mesaj iki kelime, sadece sinir bozmak için yazılmış türdendi. Başka hiçbir şey için değildi kesinlikle.

 

-Ne durumdasın?

 

12:28

 

İçimden gelen bütün iyi niyetle sayıp sövmek, kendisini bir kaşık suda boğmak istiyordum. Daha ilk gündü. Bir ilerlemeyi geç, daha ailesinden biri ile tanışamamıştım. Laptopumu kapattım ve başımı masaya sertçe bıraktım. Acımıştı ama canımda sıkkındı. Burnumdan derin bir nefes verdim ve gözlerimi kapattım. Sanki gözlerimi kapatınca bu alemde olmuyordum. İnsanlar beni göremiyor yada bir anda tüm sıkıntılarım geçmiş oluyordu. Taki yeniden gözlerimi açıp her şey ile yeniden yüzleşip içimdeki sıkıntı ruhuma yansıyana kadar.

O anda kasaya çok tatlı bir teyze ve genç bir kız yaklaştı. İkisi de tesettürlü ve neşelilerdi. İkiside orta şekerli türk kahvesi ve iki servis ekler istediler. Hemen iki masa ötemde oturduklarında genç kızın yüzünün benden tarafa dönmesiyle dünyam aydınlandı. Çünkü şu anda iki masa ötede oturan ve gülümseyerek muhtemelen annesine bir şeyler anlatan kız Ecrin Taşkın 'dı.

Ecrin Taşkın. Hani şu Emir Taşkın 'ın çok sevgili kız kardeşi. Bir uzağımda gülümsemesi ve güzelliğiyle ışık saçıyordu. Başımı o anki heyecanım ve mutluluğumla hemen kaldırdım ve masamın üzerini toplayarak kasaya yöneldim. Elif önündeki bilgisayardan alınan siparişlerin işlemini giriyordu. Çantamı ve telefonumu usulca tezgahın boş kısmına, önüme bıraktım ve Elif 'e fısıldayarak. "Şuradaki anne ve kız daha önce hiç buraya geliyorlar mıydı, belki dikkat etmiştirsin." Diye sordum. Çenemle işaret ettiğim yere baktı ve Ecrin'i görmesiyle gülümsemesi büyüdü. Ben yokken buralarda neler oluyordu böyle?

"Evet, onlar sık sık geliyorlar buraya. Hatta garsonlardan Kerem onların karşı komşularının oğlu. Zaten o burayı önermiş onlara. Onlarda burayı çok sevmişler. Ecrin çok tatlı birisidir."

Bir ara Kerem'e iyi bir bahşiş vermeliydim. Kesinlikle hakediyordu.

"Hımm." Dedim umursamaz bir tavır takınarak. "Banada nedense böyle önceden görmüşüm gibi geldi. Bende bir tanışayım bakalım. Kerem hakkında düşünceleri neler? Siparişlerini siz bana verin, ben götürürüm."

Uydurduğum bahanenin üzerinde pek durmadı Elif. Bazen müşterilerle konuşur, düşüncelerini falan sorardım çünkü. O yüzden pek dikkat çekmemişti sanırım. Bu benim için müthiş bir fırsattı, belki de daha öncesinde Emir bile ben fark etmeden buraya gelmişti. Kafemin tanınan ve meşhur bir yer olduğunu biliyordum ama şu anda karşımda duran iki hanımefendi benim için bir lütuftu. Eğer dikkatli bir oyunculuk sergiliyebilirsem iyi bir sohbeti başlatabilir ve bir dahaki gelmelerine davetiye çıkarabilirdim.

Çabucak Burak' a mesaj attım.

 

-Rahat bırakırsan biraz sonra ailesiyle ilk görüşmemi gerçekleştireceğim.

 

12:46

 

Mesajını beklemeden telefonun ekranını kapattım ve hızlıca cebime attım. Bana uzatılan tepsiyi aldım ve masaya yöneldim.

 

Başlıyoruz..

 

Masaya yaklaştığımda Selma hanım, Emir' in annesi dertli bir şekilde konuşuyordu. "Ne yapacağız Ecrin biz senin bu huysuz abinle. Eve gelmiyor ki biriyle görüşsün tanışsın kendi yuvasını kursun."

Kulağımı kabartmış bir şekilde öncelikle kahvelerini masalarına koydum. O kadar yavaş ve titizlikle çalışıyordum ki dışarıdan gören çok iyi bir çalışan olduğumu düşünebilirdi ama önümde önlük falan yoktu.

Ecrin başını olumsuzca salladı. "Anne, hep aynı konu. Artık bıktım usandım abime uygun bulamadığın kızlardan."

"Kızım, artık yaşı geliyor da, geçiyor. Ölmeden önce görmezsem gözüm açık gideceğim vallahi." Selma hanımın kederle söylediklerine kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Emir anlaşılan annesini üzüyordu.

Neyseki benim böyle bir derdim yoktu. Benim annem yoktu.

"Tövbe, tövbe." Dedi Ecrin. "Ayşe abla neden olmadı. Onunla neden görüşmedi beyimiz?"

Selma hanım dalgınca kahvesini kendisine daha da yaklaştırırken, "Ayşe doktormuş. Doktorların yazısı karışıkmış. İnsanın karakteri için yazı önemliymiş. Zaten kendisi eve doğru düzgün gelen birisi değilmiş. Doktorlarda gün boyu hastalarını çektikten sonra birde zamansız çalışan birisiyle uğraşamazmış. Falan filan. Daha neler saydı bir bilsen. Sadece aklımda kalanlar bunlar. Ayrıca Ayşe iki kere de kırmızı ışıkta geçmiş. Bu yüzden asla olmazmış. "

Selma hanım Emir 'i taklit edince Ecrin küçük bir kahkaha attı. Ben ise daha fazla sohbet uzamadan devreye girmek için, "Afiyet olsun." Dedim.

Belki yiyeceklerimiz hakkında düşüncelerini yada mekanı nasıl bulduklarını sorabilirdim. Ama Selma hanımın bir anda bakışları bana döndü ve biraz önce sanki beni hiç farketmemiş gibi, "Teşekkür ederiz yavrum." Dedi.

Tam ağzımı açıp soru soracağım anda, önüne dönen başı yeniden bana döndü ve iki saniye içinde bakışları ile beni süzdü ve bir anda bana bakan gözleri parıldadı. "Ben seni daha önce buralarda görmemiştim. Biz buraya biraz sık sık uğruyoruzda. Tatlılarını da pek bi severiz. Sen yenisin herhalde. Ama garson gibide değil gibisin."

Tepsiyi iki elimle tutup kollarımı serbest bıraktım ve gülümsedim. "Beğenmenize çok sevindim efendim. Ben buranın çalışanı değilim. Arada kontrol için uğrayıp müşterilerimle sohbet ediyorum. Ben de sizi daha önce görmemiştim. Tanıştığımıza memnun oldum." Elimi uzattım. "Ben Rüya. Bu kafenin sahibiyim."

Biraz fazla uzun bir konuşma mı olmuştu emin değildim ama Selma hanımın bana bakan gözlerinin ben konuştukça daha fazla ışıldadığını çok net bir şekilde görebiliyordum. Demek ki konuşmamdan rahatsız olmamıştı. Ayağa kalktı ve elimi sıktı. Bakışları elime kaydığında ne düşündüğünü anlamamak imkanansızdı. Görev yanlış bir yola sapmıştı. An itibariyle gelin arayan bir annenin radarına girmiştim.

Bu iş bittikten sonra seni kendi ellerimle öldüreceğim Burak Alaca beni soktuğun hallere bir bak..

"Ben de Selma." Ellerimizi ayırdık. Bakışlarıyla kızını gösterdi. "Bu da kızım Ecrin."

Ecrin ayağa kalktı ve elimi sıktı. "Memnun oldum." Ardından annesine döndü ve, "Ben insanlara kendimi tanıtabilirim anneciğim." Diyerek takıldı.

"O zaman ben müsadenizi isteyeyim." Dedim daha fazla uzatmadan ve sapmadan. Belki de Burak herşeyi baştan planlamıştı. Kafamda ki tonla düşünceyle, her şeyden habersiz olan bu aileye öfkemi kusmadan önce uzaklaşsam iyi olurdu. Buradan sonra nereye gideceğim belli olmuştu. Bir şekilde bu işe son vermeliydim artık.

Selma hanım bir anda elimden sıkıca tuttu. "Aaa olur mu kızım öyle. Eğer müsaitsen azıcık oturalım. Hem zaten siz Ecrin' le yaşıtsınız sanırım. Kaç yaşındasın sen?"

Ecrin eliyle alnını kapattı ve başını olumsuzca salladı. Yaşımı öğrenmek için açıkça bahane uyduruyordu. Anlamamak için saf olmak gerekirdi. Yinede bozmadım ve zoraki tebessüm ederek konuştum. "Önümüzdeki ay yirmi üç olacağım."

Selma hanım kaşlarını kaldırdı. "Yaa.." Dedi yapmacık bir şekilde. "Ecrin daha on dokuz ama oğlum yirmi beş yaşında."

Ecrin boğazını çok sert bir şekilde temizledi. "Ne güzel." diye mırıldandım. "Ama benim halletmem gereken işlerim var. Ben müsadenizi isteyeyim. Size afiyet olsun."

Kasaya yönelirken Ecrin'nin sessizce sitemle, "Anne kızı direk isteseydik ya. Hazır önümüzde kahvelerde var." Dediğini duymuştum.

Başta planım ailesinden Emir' in yanına yaklaşmaktı ama plan değişmişti. Artık direk hedef Emir' di. Böyle saçma sapan işlerle uğraşacak ne vaktim ne de görevlerime yaklaşımım yoktu. Ben tetiği çeker vururdum. Gerekene göre işkence ederdim ama kılık değiştirerek bir ailenin hayatıyla oynamazdım. Üstelik bu evlilik ciddi bir hususken.

   

...

 

​​​​​​Bölümlerimiz kısa ama hikaye akışından ötürü böyle. İleride ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız zaten.

​​​​​​Rüya için herşey daha başlangıç ve daha katedeceğimiz çok yol var.

takipte kalın..

lütfen yorumlarınızı ve beğenilerinizi emeğin karşılığı olarak esirgemeyin..

Görüşmek üzere, Allah'a emanet olun..

 

​​​​​​İnstagram:yaralipapatya_14

Loading...
0%