Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.BÖLÜM: BEKLENMEDİK GÖREV

@yarali_papatya14

 

    

  

' Sana sunulanı bir hiç saydın ve anlamadın oyunun arkasındaki gerçekleri.

 

Baksaydın görürdün, dinleseydin duyardın, dokunsaydın hissederdin.

 

Ama sen herşeye sessiz kalmayı ve yok olmayı tercih ettin.

 

Gözlerini aç ve etrafına bak.

 

Seni, içindeki sen bekliyor aslında..'



 

Derin bir nefes al, ve sakince yeniden ver…

İnsanlarla uğraşmak bazen aşırı mantıksız geliyor. Kaçmak kesinlikle bir çözüm değildi, biliyorum ama ben kalmakla da artık çözüm bulamıyordum. Burada, bu adamın karşısında beni sakince tutabilen tek şey geçmişimin ipleriydi. Cevaplar onda, benim silik hafızam ve benden önce yaşanmış olan herşey..

Elimi sertçe masasına vurdum. Hafifçe öne doğru eğildim ve kendimi dizginlemeye çalışarak tane tane ve yavaş yavaş konuştum.

"Herşeyi planlamışsın! Böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceğimi biliyorsun Burak! Bu iş burada bitti. Ben senin adamın falan değilim."

Normale göre fazla rahattı. Yüzünde bir sinir emaresi yada gerginlik falan yoktu. Sadece kollarını göğsünde bağlamış ve kaşlarını kaldırmış bir şekilde beni dinliyordu.

"Bitti mi?" Diye sordu alaylı bir tavırla. Beni sinir ettiğini biliyordu ama pek umursayan bir tarafı olduğunu söyleyemezdim. Ben ne kadar gerginsem, Burak da o kadar rahattı. Karşımda ki adamı şu anda tanıyamıyordum. Burak normalde kükrerdi. Beni susturmasının tek yolu buydu çünkü.

"Dalga mı geçiyorsun benimle?" Tek gözümün seyreldiğini hissediyordum. Ben konuşurken karşımdakinin bu kadar umursamaz davranması beni zorlar ve çok kolay bir şekilde sinirlendirirdi. Aslında etraftaki gözlerin sahibi yada hikayenin başrolü olmayı sevmezdim. Ben her zaman kenardaki kızdım. Kendi halinde yaşayan ve bunu seven.. Ama iletişim kurduğum kişi beni dikkate almıyorsa burada durum değişirdi. İnsana, insan olduğu için değer verilir ve saygı gösterilirdi. Ben ise şu anda sadece aşağılık gibi hissediyordum.

"Çok ciddiyim." Dedi Başını onaylayarak sallarken. "Asıl benim sana bunu sormam gerekmez mi çünkü? İtiraz etme hakkının olmadığını biliyorsun. Daha önce böyle bir şey yapmadığını ve devlete bulaşmadığını biliyorum. Bu yüzden ücretini arttırabilirim."

"Offf!" Ellerimi masasından çektim ve odada volta atmaya başladım. Benim böyle şeylerle uğraşacak vaktim yoktu.

"Üstündekilere de alışmış gibisin zaten."

Ne yaptığını sanıyordu bu adam? Yangına körükle gitme gibi bir planı varsa kesinlikle başarıyordu çünkü patlamak üzereydim. Buraya gelirken üstümü değiştirmemiş olabilirdim ama bu görevi alacağım anlamına gelmezdi.

Aniden yerimde durdum. Sakin ol Rüya..

"Bak," Sakin olmaya çalıştığımda genellikle göz teması kurmazdım. Çünkü beni sinirlendiren insan nefretimi çoktan kazanmış demekti. "Kadın çok ciddiydi tamam mı? Emir 'e başka türlü yaklaşmamın imkanı yok. Ona ulaşabileceğim tek vakit ailesinin yanında olduğu zaman ve ailesi de beni çoktan tanıdı. Sair zamanlarda bulabilene aşk olsun."

"Rüya, sana kötü konuşmak gibi bir niyetim yok ama sabrımı zorluyorsun. Sırf için rahatlasın diye bir istediğini gerçekleştirebilirim ama artık kabul et. Bu iş senin ve başladığın işi bitir. Nasıl yaptığın umrumda değil."

Karşımda sadece aynı şeyleri söyleyen adama cevap vermek için bile kendimi yormadım. Bozuk plak gibi aynı şeyleri konuşanlarla iletişimi kesmek onlar için değil, bizim sağlığımız için gerekliydi. Herkes kendi bildiğini okuyordu zaten. Kulakları tıkalı, ama ağızları laf yetiştirmek için hep hazır oluyordu milletin ağazı. Sorsan herşeyi biliyorlar ama icraatta, sadece çeneleri çalışıyordu. Böyle insanlarla uğraşırken kendimi ne kadar tükettiğimi anlatamazdım. Kelimeler bile kifayesizdi.

Burnumdan derin bir nefes verdim ve hiç bir şey demeden kapıyı açık bırakarak hızla çıktım. Bu olay tatsız bir hal almaya başlamıştı artık. Bu iş bittikten hemen sonra ilk uçakla en ücra köşeye gidecek ve ölene kadar da oradan çıkmayacaktım. Yada dünya turu yapar ve hiçbir yere yerleşmeden gezer dururdum. Sadece biraz sabıra ihtiyacım vardı.

Eve geldiğimde çok yorgun ve sinirlerimin yıprandığını hissediyordum, üstelik hiç bir şey yapmadığım halde. Bu aralar uzun bir süreç beni beklediği için yeni bir iş almıyordum ve durum benim fazlasıyla canımı sıkıyordu. İnsan alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemezdi çünkü.

Elimi sargıdan kurtardığımda görüntü hiç iç açıcı değildi. Yara fazla derin olduğu için tam kabuk bağlayamıyordu. Ve bu sanırım en izi kalan yaram olacaktı. Diğer üç çizgi ince ve bu kadar uzun değildi ama bu neredeyse tüm avucumu boydan boya kaplıyordu.

Yaralar anıları gizlerdi içinde. Ve herhangi izi kalan bir yara, aslında ruhun içinde iz bırakırdı.

Başörtümü ve feracemi askılığa astım ve rahat bir eşofman takımı giyerek yarama ilaç sürüp sardım. Kendimi uykunun kollarına bıraktığımda yarının uzun ve yorucu bir gün olacağının bilincindeydim.

Kendimi rahatlatmak için genellikle kendime saran bir yapım vardı. Bazenleri hiç düşünmeden saçımı istediğim modelde kestirirdim. Bazenleri pahalı alışverişler yapar yada bir anda arabamı yıkamaya falan başlardım. Kendimi bedenen temiz ve rahat hissettiğimde otomatikmen günümde güzel geçecekmiş gibi hissederdim. Bu yüzden uyanır uyanmaz kısa bir duş aldım ve saçlarımı kuruttum. Saçlarımda biraz kat vardı ve omuzlarıma geliyordu. Öndeki perçemlerim ile hoş bir görüntüye sahipti ama normalde salık bırakarak direk çıktığım saçlarımı, şimdi bonenin içine sokmak zordu. Tokanın tuttuğu yerleri bağladım ve perçemlerimi de tel toka ile tutturup bonemi taktım. Başörtüyü yapmayı kesinlikle bilmiyordum ama biraz video izleyip denedikten sonra becerebildiğimi hissetmiştim. Aynadaki görüntü beni yeterince tatmin etmişti. Sanki bedenimde hemen kabul etmiş gibiydi bu yeniliği.

El çantama ihtiyacım olabilecek bir kaç şeyi aldım ve arabamın anahtarını da alıp evden çıktım. Hava bugün kavurucu yada bunaltıcı değildi. Sakin ve ferahtı günün erken saatleri. Umarım günün geri kalanı da böyle devam ederdi.

Kafeye ne kadar sık uğramak canımı sıksada, bir süre hep gidecek gibi gözüküyordum. Normalde burayı hep kendime saklardım. Bazen yalnız yada kırgın hissettiğimde buraya gelir ve çalışırdım. Burası bir nevi annemden bana kalan tek mirastı. Bu yüzden eşsiz ve bulunmazdı benim için.

Arabamı park ettim ve sabahın erken saatleri olmasına rağmen dopdolu olan kafeme girdim. Evet, şuanda kesinlikle gururlu bir anneydim.

Elif beni yanına gelene kadar fark etmedi. Anladığım kadarıyla fazla yorgun ve dalgın gözüküyordu. "İyi misin?" Diye sordum.

Zoraki bir tebessüm takındı. Yorgun olduğu çok belliydi. "İyi sayılırım. Sadece dün abim kaza geçirdi de tüm gün hastanedeydim. Şimdi de aklım onda biraz."

"Eee niye izin almadın?" Hayretle sorduğum soru karşısında bende açıkçası şaşkındım. Gaddar bir patron değildim ama galiba benden biraz çekiniyorlardı. Yine de böyle bir durumda kesinlikle izin almalıydı.

"Yani, ne bileyim. Gereksiz olduğunu düşündüm. Sonuçta ben kaza yapmadım."

"Ya Sabır! Kızım sen iyi misin? Sen hastaneye gitmeden önce müsait bir yerde yeniden elini yüzünü falan yıka. Tabiki gidebilirsin. Hem sormadan cevabını asla bilemeyeceğin şeylere hakkında kendi kendine kanıya varma. Yoksa cevap senin için hep hayır olur. Ben bugün kasaya bakarım. Zaten başka bir işim yok."

Yorgun bir gülümseme yerleşti bu sefer yüzüne. "Teşekkür ederim."

"Benim de geçmiş olsun dileklerimi ilet ve gitmeden rahat yiyebileceğiniz bir şeyler al buradan. Bir daha uğraşmayın." Elif tekrar tekrar teşekkür ettikten sonra şükür ki gidebilmişti.

Anlaşılan buradan akşamüstü çıkma planlarım iptal olmuştu. Gerçi canım sıkıldığı anda garsonlardan birine devrederdim. Bazen unutuyordum buradaki kuralları benim koyduğumu.

Gelip geçen insanlara acemiliğimi belli etmemek için onlarla sohbete giriyordum. Kasayı birkaç kez kullanmıştım ama elim kesinlikle pratik falan değildi. Son aldığım siparişi de kaydettikten sonra yanımda ki peçeteye sardığım peynirli poğaçadan bir ısırık alıp yeniden tabağa bıraktım. Bu aralar çok fazla öğün atlıyordum. Kafeye gelmediğim müddetçe doğru düzgün yediğim bile söylenemezdi. Yemek yapmayı çok bilmezdim ama ne kadar öğün atlasam da yemeyi aslında seven bir kişiliğim vardı.

Elif' in her gün nasıl bu kadar ayakta kaldığını sorgularken dikkatim, direk giriş kapısından içeriye girip lavabo tarafına hızla yönelen adama kaydı. Daha çok işini halletmek için değilde, birisinden kaçmak için buraya yönelmiş gibiydi. Bunu geldiği andan itibaren arkasını yoklamasından ve yüzünde ki gergin ifadesinden anlamıştım.

Gözden kaybolduğu andan itibaren gözüm istemsizce çantamdaki silahıma kaydı. Aksi bir durum geliştiğinde anında alıp müdahale edebileceğim bir yerdeydi. Kafamda fazla kurmuyordum, sadece entirika kraliçesi olduğumdan bu durum benim için normaldi. Hayatım buydu bir nevi.

Ben sıklıkla arka kapıyı yoklarken, kasadakinin seslenmesiyle onu fark ettiğim halde sonunda önüme dönebilmiştim. "Buyrun." Dedim yüzüne bile bakmadan. İçimden bir ses biraz sonra ortalığın karışacağını söylüyordu. Eğer böyle bir ihtimal dahi varsa buna engel olmalıydım.

"Siz de şüphelendiniz sanırım?"

Ekrana çevrili olan başım müşteriye döndüğünde, söylediği şeye şaşırmıştım ama bu şaşkınlığım söyleyen kişiyi görmemle daha da arttı, çünkü şu anda karşımda duran kişi sivil kıyafetleriyle Emir Taşkın' dı.

"Anlamadım?" Dedim şaşkınlığımı içimde kamufle ederek. Ben bu adama nasıl ulaşırım diye düşünürken kendi ayağıyla karşımda hazır bir şekilde gelmiş duruyordu.

"Vakit yok." Dedi cebinden küçük bir şişe çıkarırken. "Biraz önce gelen adamın içeceğine bunu katabilir misiniz? Bu arada," Pat diye konuya daldığını fark etmiş olacak ki, kendini tanıtma lütfunda bulundu. "Ben Mit çalışanı Emir Taşkın. Aslında bu adamı burada sıkıştırmamam gerekirdi ama annemin geçen gün sizden ve bu kafeden bahsettiğini hatırladım."

"Ve size yardımcı olabileceğimi düşündünüz." Diyerek sözünü kestim. Kollarımı göğsümde bağladım ve istemsizce tek kaşım sorgularcasına kalktı. "Size neden inanayım ki Emir bey?"

"Anlamadım?" Dedi afallamış bir şekilde. "Bana neden inanmayasınız?"

"Mit ne zamandan beri halktan yardım ister oldu da, siz buradasınız? Ayrıca kimliğinizi bile doğrulamadınız. Size inanmam için hiçbir gerekçe yok. Dışarıdan elini kolunu sallayarak gelen birisine de öylece yardım edecek değilim. "

"Tamamen bağımsız gelişti bu durum. Siz yardım etmeseniz de zaten katacağım ben bunu. Size hiç bir şey ispatlamak zorunda değilim. Sadece yardım etseniz herşey daha sessiz olurdu en azından."

Tam gitmek üzereydi ki onu emri vaki ile durdurdum. "Bir adım daha atarsanız polis çağırırım." Adımları duraksadı ve burnundan nefes vererek güldü. Elbette onun Mit çalışanı olduğunu biliyordum ama Mit'in insanları sıkça denediği ve öylece herkese güvenmediğininde pek tabi farkındaydım. "Kimliğinizi göstermezseniz polis çağırırım." Diyerek yeniledim net tavrımı. "Burası benim mülküm Emir bey. Ve burada kafanıza göre hareket edemezsiniz."

Dudaklarını birbirine bastırdı ve kaşları alayla havaya kalktı. Biraz düşündükten sonra çok geçmeden cüzdanının iç gözünü açtı ve kimliğini gösterdi. "İnanabildinizmi şimdi hanımefendi hazretleri?"

Sözlerinin alaylığını duymazdan gelerek burnumu kıvırdım ve elindeki şişeyi ona sormadan sertçe aldım. Eğer bu işi başarırsam belki sonradan bir diyaloğa bile girebilirdik. Gerçi yapabileceğimiz bir sohbetin bile pek sağlıklı olabileceğini sanmıyordum.

Sabır.. Diye hatırlattım kendime. Bu iş bittikten sonra buralardan defolup gideceksin..

"Bunu içeceğine koyacağım ama sakın adamı alırken dikkat çekme. Kafemde olay çıksın istemiyorum." Tezgahın iç alt raf kısmından bir kağıt çıkardım ve kalemle kocaman ARIZALI yazdım. Paket yapmak için kullandığımız bantlardan iki tarafına ağzımla kestim ve kenarlarına yapıştırarak kağıdı uzattım.

"Ben ona yiyecek bir şeyler sunarken sen bunu yapıştır. Lavaboda bulunanların etkilenmesini istemem. Sonra zaten adamı alırsın. Müsait bir zamanda da dikkat çekmeden gidersiniz."

Şu anda Emir Taşkın'a ne yapacağını söylüyordum ve o da bunu beklemiyor gibiydi. Yine de sorgulamadı ve başıyla onaylayıp gitti. Çok geçmeden adam geldiğinde hemen çıkışa yöneldi ama ona fırsat vermeden hemen karşısında bittim.

En sevimli yüz ifademi takındım. Tabi bir Rüya Alaca ne kadar sevimli olabilirse o kadardı sadece. "Beyefendi kafemize bir şans vermeden çıktığınızı gördüm. Elimde sizin beğeneceğinizi düşündüğüm kahve aromalı kakaolu keklerimiz ve saf bitterden kurabiyelerimiz var. Tabi ki bunlar benim sevdiklerim. İsterseniz size menüyü getirebilirim." Adam tam ağzını açacaktı ama fırsat vermedim. "Buyrun, lütfen."

Kaçmasına fırsat vermemek için kasaya en yakın olan masaya yönelttim ve itiraz etme fırsatı bile tanımadan önüne menüyü bıraktım. "Ben sade türk kahvesi alayım." Dedi direk hiç düşünmeden.

İşime gelen bu fırsatı memnuniyetle karşıladım. "Hemen getiriyorum efendim." Dedim kasaya yönelerek. Geçerken fısıltı ile Kerem 'e adamı gözetmesini söylemiştim ve yerimi de garsonlardan Asel 'e bırakmıştım.

Mutfağa girdiğimde merak etsede kimse patronlarının ne yaptığını sorgulamadı. Çalışanlardan birine kahveyi hazırlattım ve başında beklemeye başladım. Kahve piştiğinde cezvenin içine şişedeki sıvıyı döktüm ve servise hazırladım.

Mutfaktan çıktığımda adamı hala yerinde bekliyorken bulmamla rahat bir nefes alabilmiştim. Adam sık sık saatini kontrol ediyor ve ayağınıda durmadan yere vuruyordu. Kahvesini önüne bırakmamla tek seferde içmesi bir olmuştu. İstemsizce elimi ağzımın üstüne koyarak kıkırdadım.

Masanın üzerine iki yüzlük bıraktı ve hızla ayağa kalktı. "Teşekkür ederim." Dedi ama ayağa kalkmasıyla kanına karışan sıvının etkisini göstermesi bir oldu. Eliyle dönen başını tuttu ve sendelemesi ile Emir onu omzundan kavrayarak lavaboya yöneltti. Bu iş tamamdı.

Onların gitmesiyle etrafa baktığımda birkaç bakış üzerimdeydi ama kafamı kaldırmam ile önlerine döndüler. Merakıma yenik düşerek peşlerinden bende lavaboya yöneldim ve tıklamadan hızlıca içeriye daldım.

Emir, muhtemelen karıştırarak dolaplardan birinde bulduğu ip ile adamı sarmalamış ve pis fayanslara oturtmuştu. Adamın başı omzuna düşmüştü ve tamamen baygındı.

Hiçbir şey demeden bana bir dakika işareti yaptı ve telefonu ile birisini arayarak lavabodan çıktı. İşime yarayabilir umuduyla kapıya yaklaştım ama sesi bir uğultu gibi geliyordu. Şansımı daha fazla zorlamamak için kapıdan uzaklaştım ve gelmesini bekledim.

Bir süre sonra nihayet gelebildi. "İyi işti. Yardımların için teşekkür ederim." Dedi girer girmez. "Verdiğimiz ilaçla beş saat kendine gelemez. Arkadaşlarım onu almaya gelecekler. Senin için burada durması sıkıntı olur mu?"

"Tabi ki olur." Diyerek kestirip attım. Zaten yardım etmiştim. Birde burada, bu koca cüsseyi tutmalarının imkanı yoktu.

"Ben zaten burada bekleyeceğim en fazla üç saat falan sürer. İnsanların dikkatini çekmemesi için önlem amaçlı."

Burnumdan uzunca soludum istemsiz. Bu adam daha şimdiden canımı sıkmaya başlamıştı. "Bir daha işlerinizi sakın kafemi alet etmeyin bayım. Bir dahaki sefere bu kadar hoş karşılayabileceğimi sanmıyorum çünkü."

Başıyla onayladı, bende daha fazla bir şey demeden hızlıca çıktım. Aslında bu durum işime geliyordu çünkü en az bir araç plakası ve birkaç çalışanı zamanı geldiğinde deşifre edebilecektim. Erkenden kafeden ayrılma planlarım tuzla buz olmuştu artık. Onu burada tek başına bırakamazdım.

Peşimden geldiğini fark ettiğimde elimle daha ne vardı der gibi işaret yaptım. Eğer benimle daha ilk günden tersleşmek istemiyorsa lavabonun başında nöbet tutardı.

"Orada bekleyecek halim yok." Dedi. Sanki içimdeki sesi duymuş gibi. "Anahtarları alabilir miyim?"

Önüme döndüm ve sakince nefes alıp verdim. Karşı cinsler bana her türlü batıyordu sanırım. Nefes almaları yeterdi.

Anahtarı kasadaki alt çekmeceden çıkarıp verdim. Anahtarların ucundan tutarak elimden aldı ve bir şey demeden kilitleyip yeniden geldi. Biraz önce adamın geçmesini sağladığım masaya geçti ve telefonuyla uğraşmaya başladı. Aklıma gelen şey ile içimi bir mutluluk sardı bir anda. Emir' in şu anda burada beklemesi benim için harika bir fırsattı aslında. Telefonuna yerleşebilir ve konuşulan her şeyi öğrenebilirdim. Dikkat çekmeyen iyi bir plana ihtiyacım vardı sadece.

Karşısındaki sandalyeyi çekip sormadan oturdum. Bakışları bir an için beni buldu ama sonra yeniden telefonuna döndü. "Boş durmayın bayım. Size bir şeyler ikram edelim." Dedim aynı zamanda da Kerem' e işaret verirken.

"Gerek yok. Teşekkür ederim." Deyip kestirip attı.

İşaretimi alan Kerem, Emir'i gördüğünde şaşırdı ve masaya geldiğinde sevecen bir tavırla, "Ooo Emir abi, seni bulabilir miydik ya?" Diyerek takıldı.

Emir telefonunu masanın üzerinde bırakarak ayağa kalktı ve Kerem ile tokalaştılar. "Böyle denk geldi. Normalde biliyorsun, bu tarz yerleri pek sevmem." Dürüstçe söylediği şey için kaşlarım istemsizce çatıldı. Sıkıntıdan patlamak üzereydim neredeyse. Hiç bir gelişme kaydedemiyordum çünkü. Şu anda telefonla bakışıyorduk ama elime almam bile imkansızdı. Ayrıca parmak izimi de riske atamazdım. İçim içimi yiyordu.

"Sahibinin yanında söyleme bari." Diye mırıldandım ama duysa bile pek umursamadı. Kerem' e doğru, "Abinin sevebileceği bir şeyler getir o halde Kerem. İkramımız olsun." Dedim ve sandalyeden kalkarak masadan uzaklaştım. Burada durmamın bir manası kalmamaya başlamıştı artık. Kafenin önünde zaten gizli kamera vardı. Eğer görüntüleri silmeye kalkarsa oradan takip edebilir ve plakayı bulurdum.

Çantamı ve arabamın anahtarlarını aldım ve hiçbirşey demeden kafeden çıktım. Çalışanlarıma çaktırmadan kendi kendine halledebilirdi. Ben üç saat bekleyecek kadar sabırlı değildim.

Aracımın kapısını açtığım anda duyduğum ses koltuğa oturmama engel oldu. Çünkü biraz önce bana seslenen tüm neşesiyle buraya yaklaşan Selma hanım ve yanındaki de kızı Ecrindi.

Tamam, görmemiş ve duymamış gibi yapabilir ve arabaya hızlıca atlayıp toz olur giderdim. Bu gerçekten iyi bir fikirdi ama Selma hanımın bir anda yanımda bitmesiyle bu durumda imkansızlaşmıştı.

"Rüya, kızım nasılsın?"

Yüzümde en yapmacık gülümsemenin yerleştiğine yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım. Çünkü şu anda kendimi aşırı sıkarak zorluyordum. "İyiyim Selma hanım. Siz nasılsınız?"

Cevabını bildiğim şeyleri sormaktan nefret ederdim. Zaten daha dün görmüştük birbirimizi. Ne gerek vardı şimdi gereksiz muhabbete?

"Elhamdülillah yavrum biz de iyiyiz. Emir bir süreliğine burada olduğunu söyledi de bizde geldik. Her zaman görüşemiyoruz işlerinden dolayı."

"Hımm." Dedim düşünceli bir tavırla. İçimden Emir'e sayıp söverken. "O zaman arkadaşlar size yardımcı olsunlar. Zaten Kerem de komşunuzmuş herhalde. Ben sizi daha fazla bekletmiyeyim, afiyet olsun."

Yeniden arkamı dönüp gidiyordum ki, tabiki Selma hanım gitmeme izin vermedi. "Aaaa olur mu kızım öyle. Sende gel, hem tanışırsınız Emir ile."

Biz onunla tanışıp, bir adam da paketledik diyemedim tabiki kadıncağıza. Tam da yeniden itiraz moduna geçiyordum ki bu sefer Emir kapının önüne gelerek seslendi. "Anne, ne bekliyorsunuz orada gelinsenize."

İçimden sonunda gelebildin nidaları atıyordum ki Selma hanım kolumdan çekiştirerek yeniden kafeye girmemi sağladı. Arabamı bile zar zor kilitleyebilmiştim.

Emir' in peşinden kafeye girdiğimizde Emir ailesiyle kısaca ayaküstü sohbet edip sarıldı. Bir süre sonra Kerem siparişlerimizi aldı ve arka tarafa yöneldi. Açıkçası şu anda biraz gergin hissediyordum. Selma hanım masadayken, şu anda burası kurtlar sofrası gibiydi. Tuzağa düşmekten ve ağzımdan yanlış bir şey kaçırarak kimliğimi ele vermekten korkuyordum.

Ne kadar araştırmalarımı ilerletmeye çalışsamda karşılaşacağım sorulara cevap verebileceğimden pek emin değildim.

"Neden eve gelmek yerine bizi ayağına getirdiğini sorabilir miyim abiciğim?" Ecrin' in sorusunun cevabını en az Ecrin kadar bende merak ediyordum açıkçası. Evet şu anda burada işi vardı ama ailesini buraya çağırması hem riskli hemde aptal bir davranıştı bence. İş ayrı, aile ayrı bir meseleydi.

"Anneme sorsan sanki daha iyi olur. Sana cevabını daha iyi vereceğinden eminim." Abisinin cevabına Ecrin kaşlarını çattı ve annesine sorgular gibi baktı. Ama Selma hanım hiç oralı bile olmadığından, Ecrin daha fazla cevap beklemeden kollarını göğsünde bağlayarak sessizce oturdu.

"Eee Rüya, anlatsana bakalım kendini."

Yavaşça sindirerek yutkundum. Elbette şu anda benim için buradalardı ve hayatımı merak ediyorlardı. Yoksa Selma hanımın beni buraya sürüyerek getirmesinin başka bir açıklaması olamazdı başka türlü.

"Yani, ne anlatayım ki Selma hanım?" Bazen insanları zorlayarak cevabını vermek istemediğim şeyleri anlamamazlıktan gelirdim.

"Mesela kaç kardeşsiniz?"

"Tek kardeşim." Sorusuna hızla cevap verdim. Eğer benimle iletişim kurmak istiyorsa biraz zorlayacak demekti. Konu aile olduğunda aslında kimse ağzımdan laf alamazdı ama görev görevdi. Bir şeyler katıp karıştıracaktım artık.

"Hmm." Dedi düşünceli bir tavırla. Biraz soğuk davranmama rağmen yinede gülümsemesini hiç eksik etmiyor ve sabırla benimle diyalog kurmaya çalışıyordu. Normalde tanışsak çok sevebileceğim, içe yakın ve tatlı birisiydi ama şartlardan dolayı aramıza mesafe koyuyordum.

"Annen ve babanla mı işletiyorsunuz burayı?"

Bakışlarımı istemsizce kaçırarak cevap verdim. "Annem ben on bir yaşındayken vefat etti. Babamı da annemin cenazesinden sonra hiç görmedim. On sekizime kadar dayımla yaşadım. Kendisi şu an yurtdışında. Burayıda annemin bana bıraktıkları ve kendi birikimimle açabildim."

"Başın sağolsun yavrum. Annen gül gibi bir evlat yetiştirmiş maşallah. Bu zamanda böyle tesettürüne dikkat eden hiç kalmadı."

Emir' e attığı bakış sadece benim kuruntum olamazdı kesinlikle. Ama Emir annesine aldırış etmeyerek bana doğru "Başın sağolsun." demekle yetindi.

Siparişlerimiz çok geçmeden geldiğinde bu sefer soruyu yönelten Ecrin oldu. "Bir şey soracağım." Dedi önündeki muzlu rulo pastadan bir çatal aldıktan sonra. "Yani hiç umutsuzluğa düştüğün olmadı mı? Yanlış anlama, bu kadar şeyi tek başına başarmış olman müthiş birşey. Ama ne bileyim ben olsam kesinlikle dayımla giderdim herhalde."

Emir boğazını temizledi ve benim cevap vermeme izin vermeden konuştu. "Sana fikrini soran olmadı Ecrin' ciğim. İnsanların kararları seni ilgilendirmemeli." Ecrin abisine ters bir bakış atıp bozulduğunu belli etmemeye çalışsada yüz ifadesinden anladığım kadarıyla abisinin konuya müdahalesinden hoşlanmamıştı. Yine de daha fazla bir şey demeden önündeki pastaya döndü.

Yanımda oturan Ecrin' e bakarak gülümsedim. "Biliyormusun, aslında hayatımın en zor dönemleriydi diyebilirim. Ama huysuz ihtiyarı tanısaydın sende muhtemelen bu fikre hemen atlardın. Dayımın canı sıkıldıkça bana saran bir tarafı vardı çünkü. Mesela sabah kalkıp elimi yüzümü yıkamaya gittiğimde aynada pos bıyıklı bir Rüya ile karşılaşmak sabah sabah hiç katlanamayacağım bir şeydi. " Ecrin kıkırdadı. Onu o ruh halinden çıkarabilmek beni de mutlu etmişti. Çok geniş bir çevrem olduğu söylenemezdi ama bulunduğum ortamlarda üzgün yada daralmış birisini görüp bunu hissedersem onu kelimelerimle neşelendirmeye çalışırdım. Bu huyumu pek sevdiğimi söyleyemezdim ama acı gerçek ki, insan bir süre sonra karakterini benimsiyordu. Yoksa zihnimde bir düşünce olarak bile geçirmediğim babamla olan anılarımı dayıma uyarlayarak asla anlatmazdım. "Normalde kolay sinirlenen bir yapım varken uykuluyken beni sinirlendirmek daha da kolay olabiliyor. Bu sadece bir örnek. Anlayacağın o devam ettikçe ben daha fazla katlanamaz hale geldim bu duruma. Kendisi yurtdışına gitmek istediğin istediğinde de engel olmadım. O zamanlar bu benim için iyi bir fırsattı çünkü."

"Sen en güzelini yapmışsın kızım."

Selma hanıma elimden geldiğince sıcak bir tebessümle cevap verdim.

"Peki neden yaralı papatya?" Bakışlarım Emir' e döndüğünde gerçekten ilgilenerek sorduğunu anladım. Kafemin ismi yaralı papatyaydı. Tabiki bir anlamı vardı ama ona bunu anlatacak değildim.

Herkesin kendi sırlarıyla gerçek bir hayat hikayesi vardır.

"O da bende saklı kalsın." Dedim. Bir şey demeden başıyla onayladı. Bende usulca kahvemden bir yudum aldım.

"Ben bir lavaboya gideyim." Dedi Selma hanım. Ecrin' e kaş göz işareti yaparak. Ben bile anlamıştım ama Ecrin önünde ki pasta ile o kadar meşguldu ki annesine bakmadı bile.

"Ecrin sende bi gelsene." Dedi en sonunda Selma hanım. Emir ile aynada kaşlarımız havalandı. Ecrin bir annesine bir pastaya baktı. Derin bir nefes verdi ve annesinin mesajını sonunda anlayarak ayağa kalkıp gitti.

Emir ile başbaşa kaldığımızda elbette ikimizde bunun planlı olduğunu biliyorduk. Selma hanım baya baya ikimize kaşla göz arası görüşme ayarlamıştı. Ben yinede sessiz kalmayı tercih ettim ve etrafta göz gezdirerek usulca kahvemi yudumlamaya başladım.

Emir kol saatini kontrol etti ve "Daha da iki saat var." Dedi.

"Ben gitsem sen herhalde halledebilirsin?" Soruyla karışık aslında ne istediğimi belli etsemde, yine de almak istemediğim cevabı işitmiştim.

"Yani tabiki sen bilirsin ama insanlar şüphelenebilirler."

"Buraya bir dahakine işlerini bulaştırırsan senin de kahvene o sıvıdan katarım bayım. Bilgin olsun." Şakayla karışık takıldığımda alayla bir kahkaha attı.

"Benim kahveme öyle bir şey yapsan ben fark ederdim."

"Niye fark etmedin o zaman?"

Bir an için afalladı ve kaşları çatıldı. Soğukkanlı bir tavırla nabzını kontrol ettiğinde istemsizce kıkırdadım. Onu kandırmıştım.

Güldüğümü duyduğunda bir an için bakışları beni buldu. "Gerçekten iyiydi." Dedi gözlerini kısarak düşünceli bir tavırla.

Şişeyi cebimden çıkarıp önüne koydum. "Benimle uğraşmak istemezsiniz bayım. Hatta mümkünse beni gördüğünüzde yolunuzu falan değiştirin."

Ben ne kadar Burak faktörü olmasa, bu konuda ciddi olsam bile bu imkansızdı. Beni dinleyip o yolunu değiştirse bile ben bu saatten sonra onun paçasını bırakmayacaktım.

Kollarını göğsünde bağladı ve düşünceli bir tavır takındı. "O sanki bu saatten sonra pek mümkün olamayacak gibi."

Ben, neden ki? der gibi baktığımda başını çevirerek çenesiyle yan tarafı işaret etti. Neyi gösterdiğini merak ettiğimden bir ona bir işaret ettiği yere baktığımda Selma hanım elindeki telefon ile belki de kalktıklarından beri bizi fotoğraflıyordu. Ecrin ise tek eliyle yüzünü kapatmış, utandığını belli eden bir şekilde annesinin yanında duruyordu.

Hayır, diye geçirdim içimden. Herşey bu kadar hızlı gerçekleşemezdi..

  

...

Yorumlarınızı merak ediyorum. Umarım bölümü beğenmiştirsiniz. Lütfen fikirlerinizi esirgemeyin.

Sağlıcakla kalın, Allah'a emanet olun..

İnstagram: yaralipapatya_14

buradanda bana ulaşabilirsiniz..

❤❤

​​​​

 

   








 

Loading...
0%