Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM: FARKLI DÜNYALARIN İNSANLARI

@yarali_papatya14

 

'Kulaklarını kapat ellerinle ve sadece yüreğinin sesini dinle. Başka yerlerde kendini arama, bulamazsın bu kalabalığın içinde. Zihnindeki sesleri sustur ve aç gözlerini. Aslında sen hiç düşmedin, sadece yoruldun ve inandın kulağına fısıldanan seslere.."


 

Zaman geçti etraftaki sesler kesildi ve yerine uğultuları bıraktı. Zihnim beni daha fazla düşünmeye itti. Yoruldu kalbim, yaşamak hiç istemedi..

  

Parmağımın ucunu bardağımın ağız kısmında gezdirdim. Artık içmekten midem bulanıyordu ama bağışıklık gösteren bedenim ne kadar şu anda istesem de sarhoş olamıyordu. İhtiyacım vardı dağıtmaya ve unutmaya. Bu geceyi tüm hayatımdan silmeye ve bir daha böyle bir şeyi yapmamaya..

Burak' ın çalışanlarından bazıları benim arkadaşlarımdı ve bugünde toplanıp kafa dağıtmaya gelmiştik. Ben işleri bıraktığımdan beri eskisi kadar görüşemiyorduk ama yinede arada toplandıkları zaman beni peşlerinden sürükleyerek getiriyorlardı.

Kaan yerinden kalkarak yanıma geldi, kolunu omzuma doladı ve elindeki bardaktan bir yudum aldı. "Bugün ayrı bir modun var sanki Rüya? Yerinde duramıyorsun."

Baygın bakışlarımı gözlerine diktim ve sağ avuç içimle omzundaki kolunu bileğinden sertçe ittirdim. Şakayı ve insanları kaldıracak halim yoktu. "Modum yok, benimle uğraşma." Diyerek tersledim ve önümdeki bardağı tek seferde dikerek boğazıma acı sıvıyı gönderdim.

Yeniden işaret vereceğim sırada Aslı önümdeki bardağı tezgahtaki barmene itti. "Kardeşim sende daha verme. Kızın midesi altüst oldu." Bana döndü ve sırtımı sıvazladı. Nereden geliyordu acaba bu gereksiz samimiyet merak etmiştim doğrusu. Tek kaşımı kaldırdım ve sorgulayarak baktım. Aslı bakışlarımla ne demek istediğimi anladı ama bana cevap vermedi. Biraz sonra kokusu çıkardı zaten.

Cem sanki Aslı'dan bir mesaj almış gibi önce ona sonra bana baktı ve, "Hmm." Dedi düşünceli bir ifadeyle. "Acaba benim arabamla bir tur mu atsak? Hem ne zamandır gitmiyorduk atış sahasına. Sonra da oraya uğrar kapışırız. Ne dersiniz?"

Baran onaylayarak başını salladı ve elindeki bardaktan bir yudum daha aldı. Baran' ın sevgilisi Didem de ellerini heyecanla çırptı. "Çok güzel olur. Hem ne zamandır iddiaya da girmiyorduk."

Kolunu ittiğim halde bozulmadan yanımda duran Kaan, benim karakterime alıştığından bana bir şey demeden hala durmaya devam ediyordu. "Bana da uyar." Diyerek diğerlerine katıldı.

Aslı herkesten onay aldıktan sonra bana döndü ve herkesin bakışları da otomatikmen bana çevrildi. "Rüya?" Dedi soru sorar bir tınıyla.

"Hayır, ben gelmiyorum midem bulanıyor." Diyerek red çektim. Hiç onlarla uğraşacak halim yoktu. Yarın buluşmam gereken bir randevu vardı zaten ve üzerimdeki alkol kokusundan yakalanmamak için kurtulmam lazımdı. İkili hayatı oynuyordum resmen.

Aslı daha fazla birşey demeden beni kolumdan tutup ayağa kaldırdı ve beni lavaboların olduğu kısma yöneltti. Tek kelimemi bile umursamıyordu ve kesinlikle itiraz kabul etmiyordu. "Midendekilerden kurtulmak için beş dakikan var. Seni kapının önünde bekliyoruz. İtiraz kabul etmiyorum. Sakın kaçmaya falan çalışma." Bir şey dememe fırsat vermeden kapıyı yüzüme kapattı ve beni klozetle başbaşa bıraktı.

Bunu yapmayı hiç bir zaman sevmemiştim ama işe yaradığı için vakit kaybetmeden parmağımı boğazıma soktum ve midemin rahatlamasını sağladım. Sifonu çektim ve dışarıya çıkarak elimi yüzümü yıkadım.

Emir ile tanışmamızın üzerinden neredeyse üç hafta geçmişti. Bu üç hafta kadar ne zaman ruhsal anlamda bu kadar yorulduğumu hatırlamıyordum. Haftada iki kere Burak'a durum raporu vermiştim ve her seferinde sinirlerimi yıpratmaya devam etmişti. Onun haricinde de neredeyse her gün Selma hanımı görüyordum. Emir yoğundu bu yüzden ilk karşılaşmamız ardından iki kere falan görebilmiştim kendisini. Ama mesafeli de olsa artık bir sohbet içerisindeydik ve Selma hanımın ısrarları üzerine de yarın ilk resmi görüşmemizi yapacaktık.

Selma hanım ikimizede konuyu açtığında ben görev icabı sessiz kaldım. O ise annesine karşı gelmedi. Aksine bazı şeylerde yeni olduğumu bildiği için bana yardımcı olabileceğini düşündüğü sahaf dükkanı olan bir arkadaşının yanına götürecekti. Ona annemin yanında büyüyemediğim için dinim hakkında eksiklerim olduğunu söylediğimde beni yadırgamak yerine yardım teklifi sunmuştu. Bu yüzden kendisine minnettardım. Ama bugün şirkete uğrayıp Burak ile görüştüğümde bu kadar öğrenmemi ve hayatıma geçirmemi hiç hoş karşılamadı. Aksine tepkisini çok net bir şekilde belirtmişti. Gerçekten yorulmuştum artık. Ve bu yorgunluk bedensel değil de ruhsal olduğundan kolay kolay toparlayamıyordum bir türlü.

Biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı. Belki de yarın daha iyi bir şekilde görevimi yerine getirebilmek için yarının üstüne düşünmemeli ve kafamı dağıtmalıydım. Derin bir nefes çektim ciğerlerime ve sakince geri bıraktım. İkili hayatı oynamak zordu. Ve bu gecelik özüme dönmek bana iyi gelebilirdi.

Dışarıya çıktığımda Didem ile Baran'ın gittiğini gördüm. Baran buraya şahsi arabasıyla gelmişti ama ben evimden aniden çıkarılmıştım. Aslı ve Kaan arkada beraber oturuyorlardı. Bana ön koltuğu ayırmışlardı.

Cem'in arabası siyah ve üstü açık bir modeldi. Beraber daha sık takıldığımız zamanlarda özellikle onun arabasını kullanırdık. Rüzgarın esintisi hoşumuza gidiyordu çünkü.

Ben bindiğimde Cem hiç beklemeden direk gazladı. Aslı içeride çıkardığım deri ceketimi bana verdiğinde hiç beklemeden direk giydim. Biraz serin olan hava hızlı gittiğimizde iyice çarpıyordu çünkü. "Eee," Dedi Aslı. "Nesine giriyoruz bakalım?"

Cebimden telefonumu kontrol etmek için çıkardım ama kulağım onlardaydı. "Önceki sefer Didem Baran'ı yendiğinde Baran, arabasının anahtarlarını iki ay Didem'e teslim etmişti. Ben de Kaan'a bir hafta istediği yemeği ısmarlamıştım." Dedi Cem. O zamanı hatırlıyordum. Bir önceki oynadığımız seferdi ama arasından biraz zaman geçmişti. Aslı ile olan rekabetimizi ben kazandığım için Aslı bana yeni bir çakı almıştı. İstediğim model çok güzel ve nadir bulunan bir parçaydı. Bu yüzden Aslı'ya biraz pahalıya patlamıştı.

Yeni bir mesaj yada arama yoktu. Bu yüzden telefonumu sessize alıp cebime koydum ve kendimi yolun akışına bıraktım. Bugün hiçbir şeyi düşünmeyecek ve gelişine yaşayacaktım.. "Bence fazla düşünmeye gerek yok. Kazanınca belirleriz." Dedim.

Hiç birinden ses çıkmayınca onayladıklarını varsaydım ve izin almadan rastgele bir müzik açtım. Kısa saçlarım rüzgarın esintisiyle durmadan dalgalanıyorlardı. Perçemlerim her seferinde yüzümden çekmeme rağmen yinede görüşümü engellemeye devam ediyordu. Bir anda içime dolan enerji patlamasıyla hızlıca kemerimin düğmesine basarak tek seferde kurtuldum ve ayağa kalkarak bir elimle koltuğumun başlığından tutundum.

Aynı anda üçüde, "Dikkat et, düşeceksin!" Deselerde dinlemedim ve bir elimi de havaya kaldırarak avazımın çıktığı kadar bağırdım. "Yoruldum be hayat! Gelme üstüme!"

Gecenin karanlığındaydık. Etrafta pek araba da yoktu. Olanlarlada ilgilenmiyordum zaten. Hız seviyemiz biraz yüksekti. Muhtemelen yarın başım arıyacaktı ama önemsemedim.

Bazen içinden geleni yerine getirmek ve planlamadan yaşamak gerekiyordu. Çok planlarsan çok tökezlerdin ve çok düşündükçe neden olmadığını sorgulardın. Şu anda kesinlikle sorgulamıyordum zihnimde susmak bilmeyen sesleri ve hayatımı. Düşünmekten nefret ediyordum çünkü. İki yüzlü insanlardan ve bazı şeyleri yaşamaya zorunlu bırakılmaktan.

"Bu kız deli." Dedi Kaan gülerek.

"Hayır, sadece hayatı nasıl yaşayacağını biliyor. Daha deminden beri bende yapmak istiyordum ama saçlarım bozulacak diye denemiyorum bile. " Dedi Aslı. Sadece göz devirmek ile yetindim. Bozulan saç yeniden yapılırdı ama benim bunalmış ruhumu eğer şimdi düzeltmezsem bir daha zor düzeltirdim.

Belki bu gece yıldızlar saracaktı içimi, kalbimde boğazımda atan bir korku olacaktı, ama ben yinede rahatlayacak ve iyi ki gökyüzüne bakıp sessizce derdimi anlatabilmişim diyecektim.

Araba daha sık binaların olduğu yere geldiğinde usulca yerime oturdum ve müziği kapattım. Eğer arabanın üstü kapalı olsaydı sıkıntı değildi ama gecenin bu saatinde insanlar rahatsız olabilirlerdi.

Atış sahasının önüne geldiğimizde kadrajıma Baran' ın arabası girdi. Muhtemelen Didem ile çoktan gelmiş ve hazırlanmışlardı bile. Cem arabayı park ettirdiğinde kapıyı açarak çıktım ve eskiden sıklıkla geldiğimiz mekana girişimi yaptım.

Buraya bazenleri polisler ve gençler geliyordu. Yedi yirmi dört açık bir yer olduğunu sanmıyordum ama Cem'in etrafı genişti. Bir işini halletmesi için telefonunu açması yeterliydi.

İçeriye girdiğimizde tahmin ettiğim gibi Baran ve Didem hazırlanmış bizi bekliyorlardı. Bizim peşimizden de bir adam geldi ve bize kulaklık ve silahları verdi. Buranın yabancısı değildik. Bu yüzden Cem adama halledebileceğimizi söyledi ve onu gönderdi. Aradan zaman geçsede alışık olduğumuzdan haberleşmiş gibi herkes üzerinde olan küçük bir takısını çıkardı ve karşısındakine verdi.

Baran, Kaan ve Aslı kurayı belirleyen, ben, Didem ve Cem de çekenlerdik. Karışık bir şekilde eşyalarımızı ellerinde saklıyorlardı ve rastgele çektiğimiz iki kişi eş oluyordu. En çok hedefi isabet ettiren de kaybedene istediği bir şeyi aldırıyor veya yaptırıyordu.

Benim çektiğimde Aslı'nın bir elinde Didemin yüzüğü ve Cem'in elinde de kendisinin kolyesi çıkmıştı. Yani Cem ve Didem eş olmuşlardı.

"Kazanan belli. "

Dedi Cem kendini eliyle göstererek büyük bir özgüven patlaması yaşarken.

"Onu göreceğiz "

Didem daha önce Baran'ı da yenmişti. Bu yüzden kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyordum. Tabi eğer Baran o gün Didem'in bilerekten kazanmasını sağlamadı ise.

Didem'in çekmesi üzere Baran ve Aslı eş olmuşlardı. Otomatikmen de en sona ben ve Kaan kalmıştık. Kaan Baran' ın elindeki küpesini yeniden kulağına taktı ve sıkmam için elini uzattı.

"Güzel bir yarış olacak prenses."

Elini sıkarken cevap verdim. "Bu prenses sana çok pis gününü gösterecek Kaan. Cüzdanını hazırla Rüya Alaca girdiği yarışlardan kazanmadan çıkmaz."

"Vayy." Dedi dudaklarını birbirine bastırıp başını sallarken. "Göreceğiz."

"Göreceğiz." Diyerek sıktığım elini bıraktım ve kullanmamız için bırakılan silahlardan bir tanesini seçtim. İlk olarak Cem ve Didem atışlarını gercekleştireceklerdi.

Cem ona önceliğini verdiğinde Didem kulaklığını taktı ve tabancayı kaldırarak hedeflerin gelmesini bekledi. Oyun üç atıştan gerçekleşecekti ve tam on ikiden vurmasa bile en çok hedefe yaklaşan kazanacaktı. İlk hedef geldiğinde sabit duruyordu. İlk tur en basitiydi. Didem hedefi nişan aldı, bekledi, emin oldu ve ateş etti. Atışını hedefe çok yakın bir yerde gerçekleştirmişti.

Hepimiz sessizce izlemeye devam ettik. İkinci turda hedef biraz önce vurduğu mesafeden iki katı uzaklaştı ve durdu. Yine sabit atış gerçekleşecekti. Didem yine hedefi nişan aldı, bekledi, emin oldu ve ateş etti. Atışını bu sefer biraz uzaktan gerçekleştirdi ama yinede deliği hedef tahtasının üzerinde açabilmişti.

Cem Didem'in kafasını karıştırmak için gözünün önünde elini falan sallayıp kulaklığını çıkarmaya çalıştı. Didem onu uzaklaştırmak için hamle yapacağı sırada Baran'ın tek hamlesi ile durduruldu ve Baran Didem'in şakağına bir öpücük kondurarak uzaklaştı.

"Bir daha deneme kardeşim." Dedi Cem'e bakarak alaylı bir gülüş ile. "Bir kadına yenilmeyi hazmedemiyor olabilirsin ama kaybettiğinde sessiz kalmak da erdemliktir."

"Dur bakalım daha hiçbir şey belli değil." Dedi ve geri çekildi Cem.

Didem'in üçüncü hedefi hareketli gerçekleşecekti. Biraz yavaş hareketlerle de olsa hedef tahtası sabit durmayacak ve devamlı hareket edecekti. Didem silahını kaldırdı. Namluyu bir yere sabitledi ve hedefin kendisine gelmesini bekledi. Atışını gerçekleştirdiğinde hedefi tutturamamıştı.

Didem hemen kulaklığını çıkarttı ve dudaklarını birbirine bastırarak bize döndü. "Uzun zaman oldu. Hamlamışım. Galiba kazandın Cem."

Cem daha girmediği oyunun zafer nidalarını atarken, "Görevlerde hamlamada Didem, gerisi önemli değil." Dedim. Biraz Didem tarafından ters bakışlara maruz kalmıştım ama yine de birşey dememişti.

Sıra Cem'e geldiğinde hiç beklemeden kulaklığını taktı. Hedef geldi ve direk namluyu sabitleyerek atışını gerçekleştirdi. Tam on ikiden vurmuştu. Arkasına dönüp Didem'e bir bakış attığında Didem gözlerini kısmak ile yetindi. Kazanan zaten belliydi çünkü.

İkinci atışında biraz kaydırmıştı ama yinede o kadar uzaktan sayılmazdı. Üçüncü atışı biraz uzaktandı ama delik yinede hedef tahtasının üzerindeydi. Bu ikilinin kazananı Cem'di.

Kulaklığını çıkarıp yanımıza geldi ve Didem ile el sıkıştılar. "Güzel yarıştı Didemciğim. Evimin yarım yıllık elektrik faturalarını karşılarsın artık."

Didem'in gözleri büyüdü ve elini hızlıca kendi omzuna çekti. "Yok artık daha neler."

Cem Didem'e göz kırptı ve, "Ağlayacaksan oynamayacaktın Didemciğim. Neyse ne artık ben kahve almaya gidiyorum isteyen varmı?"

Midemin rahatlaması için alabilirdim. Sıcak bir şeyler de iyi gelebilirdi. Bu yüzden Cem'in peşine takıldım. "Beraber gidelim." Dedim. Diğerleri pek oralı olmadılar. Yarışa odaklanmışlardı.

Beni başıyla onayladı ve atış sahasının dışına çıktık. Biraz ileride kahveci bulunuyordu. Geç saat olmasına rağmen insanlar akın etmişti ve etrafına yaklaştığımız anda her yerimizi taze çekilmiş kahve kokusu sarmıştı.

Biraz sıra bekledikten sonra ben şekersiz granül kahve istedim. Cem bana ters bir bakış attıktan sonra kendiside az şekerli sade bir türk kahvesi istedi.

Tezgahın diğer tarafında beklemeye koyulduk. "Bu gece göreve çıkıyorsun herhalde."

"Yok ya," Dedim sitem ederek. "Bir iş aldım teslime iki ay civarı birşey kaldı. O yüzden başka bir şey alamıyorum. Şu anda ilgilendiğim diğerlerinden daha farklı bir iş."

"Hmm." Dedi düşünceli bir tavırla. Kahvelerimizi aldıktan sonra beraber çıkışa yürüdük. "Rüya, muhtemelen konusunu açmak istemeyeceksin ama elin kötü gözüküyor. Yani bir kaç haftadır sargıda. Eğer istersen yarışa girmek zorunda değilsin."

Kahvemden usulca bir yudum aldım ve sol elimi kaldırdım. Sargı gitgide incelmişti ama kullandığım merhemin bulaşmaması için sarmaya devam ediyordum. Dikişlerini çoktan aldırmıştım ama acı gerçek ki her zaman ki gibi geç kaldığım için izi kalacaktı.

"Yo, problem değil. Aslına bakarsan iyileşti. Sadece merhem yüzünden hala sargı kullanıyorum."

Başını onaylayarak salladı ve elindeki küçük karton bardaktan bir yudum aldı. Bir şeyler söylemek istiyor ama nasıl söze başlayacağını bilmiyor gibiydi ama derin bir nefes verdi ve çok beklemeden başladı. "Aslı elinin yara aldığı gün seni şirket binasından çıkarken görmüş. Yerlerin kan olduğunu söyledi Rüya. Bu yüzden biraz geçde olsa ilk fırsatta kafanı dağıtmanı istedik. Sana biraz zor ulaşılıyor o yüzden daha fazla bizi reddetmene izin veremezdik. Burak yüzünden zor günler atlattığının farkındayım ve ne zaman istersen burdayım. Asla konuşmaktan çekinme."

Arkadaşımın içten olduğunu hissettiğim davranışıyla içim istemsizce sıcacık oldu. Benim için buradalardı ve gerçekten iyiliğimi düşünüyorlar gibiydi. "Teşekkür ederim." Dedim tebessüm ederek. "İyiki varsın Cem."

İşaret parmağıyla burnumun ucuna dokundu. "Her zaman Rüya hanım. Ne zaman istersen telefon etmen yeterli."

Kolunu omzuma doladı ve kalan yolu kahvelerimizi yudumlayarak döndük. Gittiğimizde Baran Aslı'nın omzuna vurarak onu sinir ediyordu. Anlaşılan ikinci yarışmanın galibiyeti Barandı.

"Aracımın bakım ücretine ihtiyacı var Aslıcığım. Bir el atarsın artık."

"Ben niye hep zararlı çıkıyorum ya." Diye söylendi Aslı.

Cem ile yanlarına gittiğimizde bir anda aralarına dahil olarak, "Bu iki gerzeğin üstesinden gelemediniz mi gerçekten?" dediğimde Aslı ve Didem'in bakışları bana döndü ama bir şey demeden başka tarafa yöneldiler. Amacım onları utandırmak değildi ama sanırım istemeden hem sinir etmiş hemde biraz küçük düşürmüştüm. "Merak etmeyin ben sizin yerinize intikamınızı alırım."

"Eğer kazanırsam pahalıya patlar ama haberin olsun." Dedi Kaan.

İfademden ödün vermeden sordum. "Yani ne gibi?"

"Diyorum ki Rüyacığım arabanda gözüm var."

Burnumdan nefes vererek güldüm. "Biliyordum küpeli! Motorun olduğu halde aldığım günden beri arada benim arabamı kamçıklıyorsun ama unuttuğun birşey var Kaancığım senin isteklerin pahalıya patlarsa benimki de yerinde saymaz. Ben kazanırsam hem kızların borçlarını, hemde üzerinde çalıştığım kafemin ikinci şubesinin mutfağının dolaplarını yaptırırsın."

Daha Kaan cevap vermeden kızların ikiside aynı anda ellerini çırparak yerinde zıpladılar. "Yürü be kızım! Kim tutar seni!"

Kaan'ın ise dehşetle gözleri açıldı. "Biraz fazla değil mi sencede?" Kendinden ödün vermemeye çalışsa bile fazla gerildiğinin farkındaydım. İstediklerimin tutarı gerçekten büyük bir meblağaydı. Kafemin ikinci şubesi ilk dükkanımın neredeyse iki katıydı ve artık sadece tatlı ve tuzlu atıştırmalık yerine bu sefer yemek servisleri de olacaktı.

"Arabamı alalı iki buçuk ay oldu Kaan. Kaşınma istersen."

Burada ne kadar üste çıkmaya çalışsamda karlı olan tabi ki bendim. İkimizde bunun bilincinde olduğumuz halde Kaan, benim net olan tavrımı üstelemedi. "Tamam, tamam. Anlaştıysak başlayabilirsin."

Masanın üzerinde duran kulaklığı alıp ona doğru uzattım. "Önce sen. Son şovu ben gerçekleştireceğim."

Omuz silkti ve kulaklığı taktı. "Sen bilirsin."

Kaan her bir atışını gerçekleştirdiğinde yüreğim ağzıma gelse de tavrımdan ödün vermedim. Bir şekilde kazanmalıydım o kadar vaatten sonra.

İlk ve ikinci atışını tam on ikiden gerçekleştirdi. Üçüncüsü ise biraz kaymış olsa da yinede yakındı. Kazanmak için üçte üç yapmalıydım.

Kaan kulaklığını çıkardı ve bana göz kırptı. Şu anda o gözü oymak çok istiyordum. Kızların ise biraz önce bana destek veren sesleri kesildi çünkü yapamayacağımı düşünüyorlardı. Ama unuttukları tek bir şey vardı. Hırs, benim gözümü kör eden tek şeydi.

"Neyseki zenginsin Rüya. Bir araba daha almak seni pek sarsmaz."

Kulaklığı sertçe elinden çektim ve tam karşısına geçerek çenemi kaldırdım. Umarım sergilediğim bu güç gösterisi, yaptığım atışlardan sonra sarsılmazdı. "Haklısın, bir araba almak beni pek sarsmaz ama benim mutfağımın dolapları baştan yapılacak ve en kaliteli ürünleri hiç gocunmadan sana aldıracağım Kaan. Bunlarda seni pek sarsmaz. Baba parası zaten."

Çenesini sıktığında onu çok sinirlendirdiğimi anladım. Kaan normalde bana en çok katlanan ve tribimi beni hiç umursamadan ve kırmadan çeken tek kişiydi. Benim tarafımdan hiç hoşlanmadığı şeyi duymak elbette onu sinirlendirmişti. Yenilirsem muhtemelen bir daha yüzüne bakamazdım.

Gerdiğim ortamı daha fazla katlanılamaz hale getirmeden sahanın baş köşesine geçtim ve kulaklığımı taktım. İlk atış için hedef geldiğinde silahımı doğrulttum. Derin bir nefes aldım ve asla acele etmedim. İnsan gergin olduğu zamanlarda hata yapmaya daha meyilli oluyordu bu yüzden kazanmak için önce kendimi sakinleştirmem gerekiyordu. İçimden üçe kadar saydım ve ateş ettim. Hedefi tam onikiden vurmuştum.

Ne kadar dışarıdan soğukkanlı dursamda kalbim boğazımda atıyordu ve ellerimde buz kesmişti. Bir süre sonra hedef uzaklaştı ve mesafe aralığı gerçekleşince durdu. Silahı yeniden omuzlarımın hizasında kaldırdım. Sargılı elimle alttan destek veriyordum. Aslında bu yeni kullanıcıların uyguladığı birşeydi ama şu anda ellerimin titremesini göze alamazdım. Bir şekilde kazanmalıydım, başka bir seçeneğim yoktu.

Derin bir nefes verdim ve bir an için kendi kendimi denediğimi düşünerek ateş ettim. İnsanların eğer kaybedersem ne diyeceklerini umursamadan denedim bu sefer. Bir şekilde içimde ki gerginliği rahatlatmıştı ve gevşeme mi sağladı. Hedefi yine tutturmuştum.

Eğer sıradaki atışım Kaan'ın yaptığı aralıktan milim bile daha yakın olsa kazanırdım ve bu iş burada biterdi. Yıllardır atış mesafesi üzerine çalışıyordum ama iş icraata dökülüce kasılmamak elde değildi. Sağ bacağım sol bacağıma göre biraz daha ileride duruyordu. Ellerimi yine omuz hizasında kaldırdım ve hareket eden hedefe kitlendim. Öncelikle ne sıklıkla hareket ettiğini takip ettim ve diğer alanlara göre daha fazla durduğunu hissettiğim yere kitlenerek ateş ettim.

Hedefi tutturduğumu biliyordum bu yüzden bakmadan hızlıca kulaklığımı çıkardım ve arkama döndüm. Kaan kollarını göğsünde toplamış kaşlarını kaldırarak bana bakıyordu. "Üzülme prenses herkes hedefi ıskalayabilir."

"Ne?" Söylediği şeyden bir şey anlamamıştım. Hedefi tutturduğuma emindim.

Elini omzuma koydu ve boyu benden biraz fazla uzun olduğundan eğilerek gözlerimizi sabitledi. "Bundan sonra kaybedeceğin yarışlarda bu kadar iddaalanma."

Omzundaki elinden yana kayarak kurtuldum ve arkamı dönerek hedef tahtasını gösterdim. "Ben kazandım yalnız."

"Üçte üç yapabilmene imkan yok Rüya. Hareketli atış sonuçta. Atışın hedefi bile bulmadı."

"Daha neler!" Diyerek çıkıştım ama omuz silkmekle yetindi. Kazandığımdan emindim bu yüzden burnumdan nefes vererek tamamen atış sahasına döndüm ve telefonumun kamerasını açarak yakınlaştırdım. Dikkatli bakınca yan yana üç kurşun izi belli oluyordu. İstemsizce kendi kendime gülümsedim ve zafer nidaları atmadan önce arka tarafa yöneldim.

Bir kaç adam oturmuş kendi aralarında oturarak sohbet ediyorlardı. "Bakar mısınız?" Bakışların hepsi üzerimde toplandığında devam ettim. "Acaba son atışın hedefini alabilir miyim?"

Bir tane adam bir şey demeden başıyla onayladı ve ayaklanarak önümden yürümeye başladı. Peşinden gittiğimde yine olduğumuz yere geldi ve adam bir tane kapıyı açıp atışların olduğu yere girerken ben arkadaşlarımın iğneleyici bakışlarına maruz kaldım. Kazandığımdan emin olduğum için bu tavırlarını kesinlikle kabul etmiyordum. Onlar ise yarışa doymadığımı zannediyorlardı.

Bir süre sonra adam çıktı ve hedefimin kağıdını bana verdi. Yakından incelediğimde daha net bir şekilde üç delik belli oluyordu. Hepsi de kırmızı noktanın içindeydi. Adama teşekkür edip Kaan'ın yanına seri adımlarla geldim. "Evinin baş köşesine asmazsan küserim Kaan. Haberin olsun."

Kaan bir bana, bir elimde ki kağıda baktı ve sesinden anladığım şaşkın bir ton ile, "Daha neler?" Dedi.

Bu sefer omzuna vurarak ben onu pof pofladım. "Üzülme küpeli. Başka bir zaman artık."

Atış sahasından çıktığımızda Kaan'ın elinde hedef kağıdım duruyordu. Ve hala hayret ile inceleyerek bir şeyler diyordu. Kızlar ise benden daha çok zafer nidaları atıyor ve durmadan ellerini birbirlerine falan vuruyorlardı.

Cem arabayı açtığında bu sefer ben arkaya oturdum ve gelmelerini bekledim. Baran kendi arabasına geçerken, "İyi atış Rüya, iyi akşamlar." Dedi. Başımla selam verdim ve cevap vermek yerine sadece gülümsemek ile yetindim. Didem de arabaya binmeden tüm gücü ile bana el salladı.

Bir süre sonra Kaan yanıma, Aslı da öne oturdu ve Cem de arabayı çalıştırdı. Yolları inatla giden bir sessizlik ile sürdürdüğümüz den Cem bir şarkı açtı. Pek hareketli birşey değildi tınısını da sevmemiştim zaten.

Yolun başından beri süren içimi kemiren suçluluk duygusu ile daha fazla dayanamayarak Kaan'a döndüm. Ne diyeceğimi bilmiyordum ama bana kırgın olduğunu hissedebiliyordum. Bir şekilde kendimi affettirmem gerekirdi. Onun babası ile olan ilişkisini en iyi ben bilirdim. Zamanında güvenerek bana anlattığı şeye bugün bir sinir ile bir anlık yaptığım konuşmadan elbette ki pişmandım.

"Kaan," Dedim zoraki çıkan sesim ile. Kaan bile beni muhtemelen zor duymuştu. Bakışları bana çevrildiğinde en masum ve en içten ifadem ile direk uzatmadan konuya daldım. "Özür dilerim." Dedim. "Seninle o şekilde konuşmam hataydı. Hırslanınca ne kadar pis olduğumu biliyorsun. Bir anda anlık gelişti ve çok kötü konuştum. Biliyorsun bazen istemeden kırıcı olabiliyorum. Sanırım özelliklede sana karşı."

Bir anda beklemediğim bir tepki ile hafifçe gülümsedi. "Bilmem mi ben Rüya Alaca' nın tersinin ne kadar pis olduğunu?" Şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı ve sorgular gibi baktım. Sanırım boş bir trip sergilemeyecekti.

Zor özür dileyen odun bir yapım vardı. Ama iş sevdiklerime gelince kendimi zorlayarak da olsa bir şekilde bunu yapardım. Sustuğum zaman ne kadar dışarıdan soğukkanlı ve umursamaz dursamda, içimden taktım mı tam takan birisiydim ve bozuk olduğum kişiyle arayı düzeltene kadar içim içimi kemirirdi.

İçimde ki umut kırıntısı ile biraz çekinerek sordum. "Affettin mi?"

Gülümsemesi genişledi. "Hiç küsmedim ki prenses." Bir anda mahcup olan yüz ifadem yerini onun gibi gülümsemeye bıraktı ve araba da olduğumuz halde içimdeki sevgi patlaması ile boynuna atladığımda kahkahası her tarafı sardı.

Cem ise bir yola bir bana bakarak, "Rüya! Ayakkabıların koltuğa değiyor!" Diyerek sitem etti. Umursamadan sarılmaya devam ettim.

 

****

 

Eve döndüğümde saat ikiye geliyordu ve Emir'in ikindi vakti gibi işi olduğundan, biz sabah saat onbir buçuk civarı buluşup metro ile sahaf dükkanına geçecektik. Beyefendiye her zaman ulaşamıyorduk ve kendisi her zaman müsait olmuyordu. Ciddi anlamda ilerideki hayat arkadaşına sabır diliyordum. Böyle birisiyle bir ömür geçirmek ve her yokluğunda onun için endişelenmek zulümdü.

Saatlerce suyun altında üzerimdeki kokudan kurtulduğumu hissedene kadar durdum. Psikolojikmen koku üzerimden gitmiyor gibi hissediyordum ama artık çıkmam gerekiyordu çünkü parmak izlerim, yerine buruşukluğu bıraktığı evredeydi.

Banyodan çıktıktan sonra gri bir eşofman takımı giydim ve hızlıca kısa olan saçlarımı kuruttum. Geceden ihtiyacım olabilecek bir kaç şeyi sırt çantama doldurdum ve telefonuma yüzlerce alarm kurup kendimi uykunun kollarına bıraktım. Yorgunluk bir veba gibi tüm bedenimi sarmıştı.

Kendimi bir dakikalık dalmışım gibi hissetsemde alarmım beni acı gerçeklere uyandırdı. Gözlerimi bir türlü açamıyordum. Ses de aşırı şekilde rahatsız etmeye başlamıştı. Kolumu uzatarak komidinin üzerinde telefon arayışına girdim. Biraz sonra parmaklarımın ucuna değdiğini hissettiğim anda kendimi ileriye atmam ve yorgana sarılı olan bedenimle yere kapaklanmam bir olmuştu.

Boğuk bir sesle bağırdığımda ben de ne dediğimi bilmiyordum. En sonunda daha fazla bu duruma katlanamadım ve biraz debelendikten sonra yorganın içinden kurtularak alarmımı kapattım. Göz kapaklarımı zor araladığımdan ekranda ki saati görmemle sıçradım. Saat ona geliyordu.

Banyoya koşar adımlarla giderken ayağımı yatağımın ucuna çarpmamla hızımı kesmem bir oldu. Tamam, güne leş gibi başlamıştım ve kesinlikle bugünün kalan zamanımı yaşamak falan istemiyordum.

Sanki işe yarayacakmış gibi bir elimle ayağımı tutarken seke seke banyoya gittim. Çok kısa bir duş aldıktan sonra hızlıca siyah bir eşofman ve bedenimi saran bir tişört giydim. Üzerime feracemi giydikten sonra başörtümü yapmaya koyuldum. Ferace, kesinlikle çok kullanışlı ve rahat bir şeydi. Zaten sadece roba kısmında fermuar olduğundan bir nevi elbise gibi duruyordu. Görevime başladığım bu üç haftadan beri elim artık pratikleşmişti. İkinci hayatıma artık hızlıca hazırlanabiliyordum.

Sırt çantamı yanıma aldım ve siyah yüksek taban sporlarımı giydim. Emir'in sırık boyunun yanında cüce kalmak bana yakışmazdı. Kapıyı hızlıca kilitleyerek anahtarlarımı çantama attım ve arabamın anahtarlarını çıkararak vakit kaybetmeden gazladım.

Genellikle herkes bu saatlerde işte olduğundan trafik çok yoğun değildi. Ama evim uzak olduğundan biraz geç kaldığımın farkındaydım. Metronun yakınlarına aracımı park ettim ve seri adımlarla yürümeye başladım. Biraz ilerlediğimde Emir duvara yaslanmış elindeki telefonla uğraşıyordu. Şu anda saatin kaç olduğunu bilmiyordum ve öğrenmeye de kesinlikle hazır değildim. İlk buluşmadan geç kalmak kesinlikle rezillik olurdu.

Yanında dursam da hemen beni fark etmedi. "Selamun aleyküm." Dedim kendimi fark ettirmek adına. Geçirdiğim bu üç hafta da bazı kavramları öğrenmiştim bu yüzden artık daha iyi uyum sağlayabildiğime inanıyordum.

Telefondan başını kaldırmadan, "Aleykümselam" Dedi. Sağ elimle sırt çantamın kulpuna asıldım ve etrafı incelemeye başladım. Etraf biraz sakindi. Havada ılık bir esinti vardı ama güneş yinede ıstıyordu. Ne kadar güne kötü başlasam bile şimdi devamının kötü geçeceğine inanmıyordum. Eğer şansım yaver giderse Emir'in telefonuna yerleşebilirdim.

"Açıkçası bir an için vazgeçtiğini düşünmüştüm. Bu yüzden annemle konuşuyordum senden bir haber varmı diye."

Telefonunu cebine koydu. Bakışları bana döndüğünde bir an için afalladım ama bozuntuya vermeden sırt çantamdan hızla telefonumu çıkardım. Geç kaldığımı biliyordum ama bu ne kadar rezillik olsada beni bu kadar beklemesi iyi bir şeydi. Demek ki ciddi düşünüyordu bazı şeyleri.

"Hadi ya, o kadar oldu mu?"

Dudaklarını birbirine bastırdı ve hafifçe gülümsedi. "Biraz."

Ekran kilidini açtığımda telefondaki bildirimlerin haddi hesabı yoktu. Selma hanım kibar olmaya çalışarak nerede olduğumu soruyordu. Burak her günkü sabah rutiniymiş gibi bir şeyler zırvalamıştı. Arkadaşlarımın olduğu grupta, Aslı arayı açmamamızı falan yazmış, diğerleri de katıldıklarını belirten mesajlar yazmışlardı.

"Seni beklerken ezan okundu. İstersen namazlarımızı eda edelim. Ondan sonra bahsettiğim dükkana geçeriz. "

Başımla onayladım ve telefonumu çantama koyarken, "Olur tabiki de, sen ikindi gibi işte olmayacak mıydın? Nasıl yetişeceksin?" Diye sordum. Bu saatten sonra sahafçıda vakit geçirmemiz geç kalmasına sebep olurdu.

Kafasını eğerek bakışlarını yere indirdi. "İzin aldım." Dediğinde açıkçası şaşırmıştım. Saat on ikiyi geçmiş, neredeyse bire geliyordu ve beni burada bir saat civarı sabırla beklemişti.

İçten bir tebessüm ile, "Teşekkür ederim ve ayrıca da geç kaldığım için özür dilerim. Keşke Selma hanımdan telefon numaramı alsaydın." Bir an duraksadım ve fikrimin saçma olduğuna karar verdim. "Gerçi telefonum sessizdeymiş ama bundan sonra daha dikkatli olurum."

"Tamam, tamam. Önemli değil. Hadi gidelim." Diyerek önden camiye yöneldiğinde onu takip ettim.

O erkekler bölümüne girdiğinde bende kadınlar bölümüne yöneldim. Abdest ve namazın temel bilgilerini ve genel anlamda nasıl yapıldığını biliyordum ama daha önce hiç icraata geçirmemiştim. Bu akşam biraz denesem iyi olurdu çünkü daha sık görüşeceğe benziyorduk.

İçeriye girdiğimde sadece iki tane teyze vardı ve yaşlı olduklarından muhtemelen oturarak kılmışlardı. Tesbihlerini çekerken içeriye girdiğimde bir an için ikisininde bakışları beni buldu.

Gülümsedim ve başımla selam verdim. Aynı şekilde cevap verdiler. Biraz uzaklarına, camın önüne oturdum ve telefonumu elime aldım. İlk işim hiç düşünmeden Burak'ı engellemek oldu. Acil bir durumda bana ulaşmak isterse zaten araya birisini koyar yada hiç zorlanmadan başka bir hat ile iletişime geçerdi. En azından bana ulaşana kadar her gün bir sürü soruyla muhattap olmazdım. Sonra Selma hanıma buluştuğumuzu haber verdim. Muhtemelen Emir haberdar etmişti ama bu kadar mesaja cevap vermemek düşüncesizlik olurdu. Gruba bir şey yazmadan aşçının mesaj yoluyla attığı ihtiyaçların bazısını sepete ekledim biraz sonra saati kontrol ettiğimde daldığımı ve biraz fazla zamanın geçtiğini fark ettim. Teyzeler çoktan gitmişti çünkü. Raftan ayakkabımı alarak dışarıya çıktım.

Eş zamanlı bir şekilde Emir'in de ayakkabılarını giydiğini fark ettim. Yani bu demek oluyordu ki erken çıkmamıştım, bu yüzden dikkat çekmeyecektim. Avludan çıkarken peşinden yetiştim ve takip etmeye başladım.

"Allah kabul etsin."

Bu çalıştığım bir şeydi. Selma hanım bana ilk dediği zaman rezil olmuştum ama anlayış ile karşılayıp gülümsemişti.

"Amin. Cümlemizin inşallah."

Sessiz adımlarla metroya ilerlediğimizde aramızda biraz mesafe vardı. Uzaktan bakan birisi benim onu takip ettiğimi falan sanabilirdi. Yinede binene kadar sessizliğimizi koruduk. İçerisi biraz dolu olduğundan boş koltuk yoktu. Bu yüzden kendisi duvara yaslanarak tutunmayı seçti. Ben ise karşısında ki direkten tutundum.

Bir süre sonra ölüm sessizliğimizi bozan Emir oldu. "Garip bir şekilde kalabalık ortamları seviyorum biliyor musun." Diyerek söze girdi. Benim ise istemsizce kaşlarım çatıldı. "Muhtemelen sana da garip geldi ama bazen insanların arasında kaybolmak güzel olabiliyor. Örneğin burada senden başka benim ismimi yada yaşantımı bilen yok,"

Tek kaşımı kaldırarak sözünü kestim. "Allah bilir sen buradakileri bilmesen bile, öğrenmen pek vaktini almaz gibi."

Tebessümü büyüdü ve eliyle ensesini kaşıdı. "Yani, benim işim bu."

"Vaayyy çok havalısın." Dedim sesime abartı katarak.

Gülüşü soldu ve omuzlarını daha çok dikleştirerek kuul bir hava takındı. Ben ise başımı olumsuz anlamda sallayarak göz devirmek ile yetindim.

Emir ile görüştüğümüz bu süre zarfında öğrendiğim bir şey varsa, o da bazı ortamlar arasında dışarıdan ne kadar ciddi ve sorumluluklarını bilen bir yanı varsa, sanki samimi olduğu bir ortamda insanlara karşı şakaya dönük bir yanı daha vardı. Ne kadar şu anda bana karşı pek bunu göstermememiş olsa bile zannımca Ecrin bundan hakkıyla nasibini alıyordu.

"Gideceğimiz sahaf dükkanı liseden beri arkadaş olduğum birisine ait." Diyerek konuyu değiştirdi. Ben de dikkatle dinlemeye başladım. "Arkadaşım ailesini küçükken kaybetmiş bu yüzden dedesi ile beraber işletiyorlar orayı. Kendisi öğretmen olarak yeni atandığından eskisi kadar pek bulunmasada geleceğimizi önceden haber verdim. Senin için birkaç kitabı hazırlayıp bize yardımcı olacak."

"Çok güzelmiş. Yani boş zamanlarında sahaf dükkanının olması ve kitaplarla hep iç içe olman."

Düşünceli bir tavır ile işaret parmağımı çeneme koydum. "Sen kesin polisiye romanları seviyorsundur." Diyerek hakkında tahmin yürüttüm.

Ağır bir şekilde başını salladı. "Tam isabet."

Gururla elimi göğsüme bastırdım.

"Yani, düşününce tahmin etmesi zor değil ama senin ne türden hoşlandığını merak ettim doğrusu. Bir tahminim yok çünkü."

Sorduğu soru karşısında hiç beklemeden direk atıldım. "Tabiki cinayet ve seninki gibi polisiye!" Bir anda yükselen sesimle etraftaki bakışlar beni hedef aldı. Emir'in karşısında olduğumdan illaki birazcık utanmıştım. Ama o gülümseyerek beni dinliyordu ve etraftaki bakışlarda pek umrunda değil gibiydi. "Konu kitap olduğunda her şeyi unutuyorum sanırım. Üzgünüm."

"Yok aslında, bende kitap okumayı çok seviyorum. Zamanım oldukça mutlaka okurum. Malum kitap gibi hayatım var." Aklına bir fikir gelmiş gibi duraksadı ve öyle devam etti. "Hatta beraber aynı kitaba mı başlasak?" Diyerek sorduğunda heyecandan gözlerimin büyüdüğüne yemin edebilirdim. Bu durumda sadece bir kitapsever beni anlayabilirdi. Birisiyle beraber bir kitabı aynı anda yürütmek ve o kitabın hakkında konuşmak çok özel ve güzel birşeydi çünkü. "Sonra da katili falan bulmaya çalışırız." Diyerek de devam etti.

Başta benimle dalga geçiyor falan sanmıştım ama baya ciddi duruyordu. Bu yüzden bende hevesle devam ettim. "Olur tabiki. Hatta arttırıyorum!" Dedim işaret parmağımı sallayarak. "Eğer katil ortaya çıkmadan önce ilk kim bulursa diğerine yemek ısmarlar. Ama iddia haram olduğundan diğeride üstüne kahve alır."

"Anlaştık." Dediğinde elimi uzattım. Ama dudaklarını birbirine bastırarak bana sanki bir şey anlatmaya çalıştı. Bir anda bir elime bir ona baktığımda ikili hayatımı karıştırdığımı fark ettim. Ne kadar şu anda gözlerini benden sakınmıyorsa, bunun sebebinin ilerisi için ciddi düşündüğünün farkındaydım. Normalde ilk karşılaşmamızda hep bakışlarını ya, arkamda kalan duvara yada yere falan sabitliyordu.

Usulca elimi indirdim ve çantamın kulpuna asıldım. "Afedersin." Dedim bütün rezilliğimle. Böyle bir dikkatsizlik yüzünden illaki utanmıştım. Görev için büründüğüm bu karaktere fazla kapıldığımdan böyle oluyordu. Amacımdan kesinlikle sapmamalıydım. Ve kim olduğumu unutmamam gerekiyordu. Biz farklı dünyaların insanlarıydık ve ne onun hayınta bana, ne de benim hayatımda ona yer yoktu. Şimdi veya sonra, bu hep böyle olacaktı.

Hiç bozuntuya vermeden gülümsedi. "Önemli değil. O zaman?" Soru sorarak benim cevabımı beklediğinde zoraki tebessüm ettim.

"Gecikmeden kitabı ayarlayalım." Tebessümle başını salladı ve bende kendimi ölüm sessizliğine bıraktım. En azından metrodan inene kadar bir süre konuşmak istemiyordum.


...

Yine bir bölüm sonu ve fark etmeden istemsizce pot kıran bir Rüya..

Yeni bölüm çok yakında gelecek. Hikayenin akışı kurgusundan dolayı hızlı ilerlediğinden bekletmeden atacağım. Zaten bölüm hazır.

Lütfen yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın, Allah'a emanet olun..

İnstagram:yaralipapatya_14

Loading...
0%