Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.BÖLÜM: 'UMUT' VAADİ

@yarali_papatya14

 

 

'En çok da çaresiz hissettiğinde sığınacak bir kapının olmasını bilmek güzeldir. Bunca zaman içimizdeki boşluğu tamamlayacak şeyi kendimiz aramaya bile tenezzül etmeden yalnızlığa çekilmek ise bütünüyle aptallık.'

Yaşadık ama neyin içinde olduğumuzu bilmeden,

İsyan ettik, nimetlerin farkındalığına varamadan.

Her şey gittikten sonra gözümüz açıldı ama bu seferde geç kaldığımızdan dolayı boşluğa düştük. Biz hep geç kaldık aslında, yanlış şeylerin peşinden koşarak, yanlışa yetişme telaşından..'


 

Çek içine temiz havayı ve her şeyi geride bırakarak sadece rahatlamayı dene..

 

Buraya geldiğim andan itibaren içimi saran huzur ve mutluluğun tarifi yoktu. Burası benim için dış dünyadan kaçış ve zihnimdeki sesleri susturmaya vesile kılınmış bir mekan gibiydi. Geleli pek olduğunu söyleyemezdim ama tüm duvarların kaplı olduğu raflar ve hepsinde de dolu dolu bulunan kitaplar tam bir cennetti benim için.

Buranın sahibi olan ve Emir' in de yakın bir arkadaşı olan Emre ile mesafeli bir şekilde tanışmıştık ve onlar sohbete daldıkları an itibari ile ben de hemen aralarından sıyrılarak kitapların arasında kaybolmuştum. Neredeyse bütün kitaplar eski ve içinde de notlarla dolu bir hatıra yuvasıydı. Sahaf dükkanlarının amacının eski kitapları toplamak olduğunu elbette biliyordum ve bence eski kullanılmış olan kitaplar daha ilgi çekici ve okunası geliyordu. En azından ben öyle olduğunu düşünüyordum.

Yere oturmuş bir şekilde elimdeki kitabın içinde o kadar kaybolmuştum ki Emir 'in yanıma geldiğini bile ismim ile hitap etmesinden anlamıştım.

Başımı kaldırarak ona baktığımda bir şey demedi ve benim yaslandığım rafın karşısındaki rafa yaslanarak bağdaş kurup oturdu. "Biraz geç olduğundan pek aklıma gelmedi ama sen kahvaltı yapmıştın değil mi?"

Usulca başımı olumsuz şekilde salladım. Çıkarken öyle telaşa kapılmıştım ki aklımı unutmadığıma sevinecek haldeydim. Aslında buraya gelirken biraz açlık hissediyordum ama buraya gelmek ile beynim amacından sapmıştı. Bu yüzden şu anda aç falan değildim.

Sahi, Emir 'in telefonu beni beklemekteydi ben bunu nasıl es geçip bu kadar rahat bir şekilde kitapları kurcalayabilirdim?

"Ama aç değilim. Yani bir şeyler yemek istemiyorum. Teşekkür ederim."

Bir anda ciddi misin? Der gibi baktı. "Aç değilim ile bir şeyler yemek istemiyorum arasında dağlar var Rüya. Hep böyle öğün atlarmısın?"

Sorduğu soru ile afallamıştım ve küçük bir zaman diliminde yüzüne öylece baka kalmıştım. Emir benim hakkım bana ilk sorusunu sormuştu. Aslında bu bulunduğumuz durumda ne kadar sıradan da olsa garip hissettiriyordu yinede.

Gözlerimi hızlıca kırpıştırdım ve gülümsedim. "Hayır aslında. Normalde yemek yemeyi çok seven bir yanım var ama bu aralar yoğunum. Kafemin ikinci şubesi açılacak biliyormusun?"

Konuyu değiştirerek heyecanla sorduğum soru karşısında gülümsedi. "Hayırlı olsun. Senin adına sevindim tabiki ama Emre'nin senin için ayırdığı kitapları incelemeden önce bir şeyler ye istersen."

"Gerçekten aç değilim." Diyerek kestirip attım. "Hadi kitaplara bakalım." Daha fazla üstelemesine fırsat vermeden ondan önce ayaklandım, eteğimi sonra da ellerimi silkeleyerek dükkanın giriş kısmına yöneldim.

Girişte, kasa ve biraz mesafeden sonra da karşısında küçük pencereden dışarıya bakan okuma alanı bulunuyordu. Onun etrafını saran raflarla çok hoş bir tasarımı vardı. Giriş geniş ve açıktı. Dükkan genel anlamda ışık alıyordu zaten. İlerisi ise aralıklı masalar ve puflar dışında tamamen raftı. Asıl okuma alanı ise üst kattaydı. Burada ne kadar kitaplara ağırlık verildiyse orada da tam tersiydi.

Kasanın yanına geldiğimde Emre dalgın bir şekilde oturmuş, baş parmağını içten hareket ettirerek parmağındaki yüzük ile uğraşıyordu. Bir an için dikkatli baktığımda üzgün olduğunu fark ettim. Ve bu da istemsizce merakımı cezbetmişti. Aklımdaki tonla soruyu susturup hemen peşimden gelen Emir' e baktım. O da Emre 'nin bu halini inceliyor gibiydi. İkimizde anlaşmalı gibi birbirimize baktık ve sonra Emir Emre'ye dönerek, "Emre, eğer müsaitsen ayırdığın kitaplara bakabilirmiyiz?" Diye sordu.

Emre bir anda yüz ifadesinden arındı ve gülümsedi. Onun ne zamandan beri böyle olduğunu merak etmiştim açıkçası. Çünkü bu duruma alışmış gibi duruyordu. Yani insanların yanında mutluluk maskesini takmak ama yalnız kaldığında sadece içinde birikenler ile yaşamak. Bu gerçekten ağır ve korkunç bir şeydi aslında. İnsan girdiği ortamlara göre bunu daha iyi anlayabiliyor ve suratsız bir insanı kimsenin çekmek istemediğini bildiğinden en iyi maskesini yüzüne takıyordu.

"Tabiki, vereyim hemen."

Buradaki masayı kasa olarak kullanıyorlardı ve yanında bulunan kolona kadar burada da diğerlerine kıyasla küçük de olsa bir raf vardı. Ama burasının Emre 'ye ait olduğu belliydi. Bana ayırdığı kitapların ikinci rafı neredeyse tamamını dolduracak kadar olduğunu masanın üzerine, önüme bıraktığında fark edebilmiştim.

Ağır çekimde yutkundum. Neyse ki başörtüden belli olmuyordu. Kitap okumayı tabiki seviyordum. Ama önümdekilerin hepsini iki ay gibi bir süreçte bitirecek kadar vaktim yoktu.

Emre yüz ifademi görmüş olacak ki bir anda seslice güldü. "Bunların hepsi değil. Sana asıl temel bilgileri verecek olan bu kitap." Dedi ve en üsttekinin iki altındakini çıkartıp diğer kitaplardan ayırarak masaya bıraktı. "Bu kitap sana, imanın ve islamın şartlarını detaylarıyla açıklayarak delilleriyle yardımcı olur ve bu sayede dinimiz hakkında daha fazla fikir sahibi olabilirsin." Usulca başımı sallarken önüme koyduğu kitap ile bakışıyordum. Bu sefer kitap kulesinin ortasından bir kitap daha çıkarıp diğer çıkardığının üzerine koydu. "Bu da namaz ve oruç ilmihali gibi bir şey. Sana inançlarını uygulamaya geçirirken yardımcı olabileceğini düşündüm. Ne kadar bilsek bile bazen eksiklerimiz çıkabiliyor. Annem bana temel bilgiyi küçüklüğümde vermiş olsa da ben da ara ara okuyorum. Bu iki kitap benim sana okumanı önerdiklerim. Ama alternatif olarak bir şeyler istersen bunlara da bakabilirsin."

Masanın üzerine bıraktığı kitapları aldım ve yüz üstü bir inceldim. "Teşekkür ederim. Bunlar şimdilik yeterli."

Emre ellerini kitap kulesinin üzerine koyarak parmak uçlarını birbirine bastırdı ve yine gülümseyerek iyi bir enerji ile konuştu." Eğer sana yardımcı olabildiysem ne mutlu bana. O halde.." Bir an duraksadı ve soru sorar bir tınıyla, "Eğer vaktiniz varsa size bir kahve ısmarlayabilir miyim?"

"Olabilir." Dedi Emir ve Emre başıyla onaylayarak arka tarafa yönelirken ikimiz de camın önünde bulunan oturma köşesine geçtik. Sırt çantamı çıkardım ve kitapları içine koydum. Bu akşam biraz çalışmam gerekiyordu anlaşılan.

"Burası çok güzel ve ferah bir yermiş." Diyerek söze girdim. Bakışlarımla hala etrafı incelerken.

"Evet, bende severim burayı. Uzun zamandır gelmiyordum. Seninle gelmek de benim için iyi bir tevafuk oldu." Emir'in başta beni bulan bakışları camdan ileriye sabitleşti ve bir an arkama dönüp nereye baktığını merak ederken, "Ben iki dakikaya geliyorum. Sen burda bekle." Dedi.

Başımla belli belirsiz onaylayarak, "Tamam." Diyerek mırıldandım ve oturduğum koltuğa daha çok yaslandım.

Bir süre sessizce oturup etrafı incelerken çok geçmeden Emre geldi ve önümdeki masaya kahve kupasını bıraktı. "Afiyet olsun." Diyerek Emir'in biraz önce oturduğu yerin yanına kuruldu. Ben teşekkür ederken elindeki diğer iki kupayı da masaya bıraktı ve aramızda ölüm sessizliği başladı.

Emir dükkandan çıktıktan sonra nereye gittiğine bakma gereksinimi duymamıştım ama şu anda merak ediyordum. Camdan dışarıya baktığımda bir süre bekledim ama hala gözükür de yoktu bu yüzden önüme döndüm ve kahvemden bir yudum aldım. Sıcak olduğundan yanan dilimi ısırmak zorunda kaldım.

Yan bir bakış ile Emre' ye baktığımda oturduğu yerde yine dalgın gözüküyordu. Bunu istemeden yaptığı belliydi. Çünkü görüş açısına ne zaman biz girsek hemen bize fark ettirmemeye çalışarak gülümsüyordu. En sonunda bu duruma dayanamadım ve bu ölüm sessizliğini bozdum. "Emre, iyi misin?"

Bir anda pat diye sorduğum soru için Emre de afalladı ama bozuntuya vermedi. Hatta sorduğum soruya cevap vermeden önce gülümsediğini görmüştüm. Bakışlarım iki elimle tuttuğum kahvemi hedef aldı.

"İyiyim teşekkür ederim. Bu sorunun bu kadar iyi hissettirdiğini unutmuşum duymayalı. O yüzden biraz boşluğuma geldi."

Biraz gerilerek de olsa konuşmaya devam ettim. "Daha yeni tanıştık farkındayım ama, eğer yardım edebileceğim bir şey varsa ben seve seve burdayım Emre."

Bazen kötü hissettiğinde seni bu buhrandan çıkaran, evrenin birisinin aracılığı ile sana iyi misin? Diye sormasıdır..

"Sağol." Dedi ve usulca kafasını salladı. Yine ölüm sessizliğine gömüldük ama bu sefer Emir elinde bir poşetle içeriye girdi ve bu gerginliği bozdu.

"Ben gelene kadar soğudu mu?" Diye sordu gelir gelmez masadaki kahveleri göstererek.

Emre kaşlarını çattı ve yapay bir sinir ile, "Tabiki soğudu." Dedi ama hala sıcaktı ve ilk yudumda dilimi yakmıştım. "Kaşla göz arası nereye kayboldun kardeşim sen?"

Emir elindeki poşeti havaya kaldırarak salladı. "Kahvenin yanında bir şeyler atıştıralım diye düşündüm." Yanımdaki koltuğa oturdu ve poşeti açarak içindekileri masaya koymaya başladı. İki tane paket vardı. Bir tanesini açıp Emre ile kendisinin ortasına koydu. İçinde bir kaç çeşit tatlı kurabiye vardı. Benim önüme koyduğunda ise simit ve iki tane poğaça vardı. Taze oldukları etrafı saran kokusuyla belliydi ama bana bunları almasının sebebi sabah kahvaltımı yapmadığımı öğrenmesinden kaynaklanıyordu.

Emre bir şey dememiş olsada Emir şaka ile karışık, "Hanımefendi hazretleri hem geç teşrif ettiler hemde gelmeden önce kahvaltı yapmamışlar." Diye şikayet etti Emre'ye. Kollarımı göğsümde bağladım ve gözlerimi devirdim.

"Ama sana bir şey yemek istemediğimi söylemiştim. Çok inatçısın Taşkın." Diyerek çıkıştım. Ona soyadıyla hitap etmeme şaşırmış olsada belli etmedi. Ama ben tabiki fark etmiştim.

İşaret parmağıyla kendini gösterdi ve hayretle, "Ben?" Diye sordu. "Ben mi inatçıyım?" Diyerek yineledi sorusunu.

"Tabiki sen inatçısın. Bir şey eğer mantığına uymazsa karşındakini dinlemeye tenezzül bile etmiyorsun. Mesela ben kahvaltı yapmak istemediğimi sana söyledim. Zaten vakit ikindi olmak üzere,"

Sözümü keserek araya girdi. "Evet, çok önemli bir noktaya değindin. Saat ikindiye geliyor ve sen hala ağzına bir lokma bile almadın?" Kaşlarını kaldırarak soru soran bir ifade takındı.

"Ama bu seni ne ilgilendirir acaba?"

"İnsan olarak düşünmek de suç oldu yani. Peki, tamam. Lütfen yeme o halde Rüya."

Aslında sırf onu sinir etmek için inat etmiştim. Çünkü etrafımı saran bu koku çok iştah açıcıydı. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve göğsümde topladığım kollarımı çözerek önümdeki poğaçadan bir tane alıp peçeteyle tuttum. "Neyse ne, o kadar almışsın Emir, insan olarak ikramını geri çevirmeyeceğim."

Tavrım karşısında elini hayretle ağzına kapattı ve başını umutsuzca sallayarak beni izledi. Muhtemelen daha deminden beri ne yaptığımızı sorguluyordu.

Onu soktuğum halini umuramdan poğaçamı büyük bir iştahla yedim. Kahvem hala biraz sıcak olsada dilim bir kere uyuşmuştu artık. Bu yüzden içmeye devam ettim.

Sessizliğimizi bozan Emre'nin kahkahası ile ikimizinde bakışları ona döndü. "Çok pardon" dedi gülmeye devam ederken. "Durduramıyorum am siz ne ara bu kadar oldunuz ya?"

İkimizde gözlerimizi kısarak birbirimize baktık. Dışarıdan çok komik gözüktüğümüzün farkındaydım ama artık Emir'i sinir ederek yeni bir hobi edinmiştim. O yüzden bu halimizden hiç şikayetçi değildim.

Emir'in bakışları önce beni sonra Emre'yi buldu. "Daha dur. Ne yaptın Emre? İlk görüşmemiz olduğunu biliyorsun."

Yanlış anlaşılmamak için biraz sesini kısarak söylediğinin farkındaydım ama bu zaten beni bozmazdı. Bence ilk görüşmemiz olarak yine de iyi yol kat ettiğimizi düşünüyordum.

Emre muzip bir ifade ile kaşlarını kaldırdı. "Sen ciddi düşünmediğin kimseyi buraya getirmezsin Emir."

Emre'nin söyledikleri üzerine Emir bana bakmadı ama çalan telefonum ile sessizliğimiz bozuldu ve ben telefonumu alarak ayağa kalktım ve uzaklaştım.

Arayan garip bir şekilde Kaan'dı. Rafların arasında kaybolduğumda arama sonlandırılmadan cavapladım.

"Ne var?" Diyerek, direk sadede gelmek istediğimden biraz kaba olduğumun farkındalığı ile cevap verdim.

"İyiyim Rüya sağol. Sen nasılsın?"

Görmediğini bilsemde gözlerimi devirdim. "İyiyim Kaan. Sağol. Acil bir şey yoksa şu anda kapatmam gerek."

"Dur, dur!" Diyerek acil bir telaşa girdi. Yüzüne kapatacağımı falan sanmıştı herhalde.

"Hala buradayım sakin ol."

Güldüğünü duymuştum. "Ben senin kafendeyim ama sahibini bulamıyorum. Bir saate falan geçmeyi düşünüyor musun? Ona göre biraz daha oyalanabilirim."

"Sen de var ya, " Diye söylendim. "Kafeyi açtığımdan beri gelmezsin gelmezsin," Rafların arasından başımı uzatarak oturdukları yeri yokladım. Emir ile Emre derin bir sohbette gibiydiler. Sesimi yinede kısmaya özen göstererek konuştum. "Görevdeyken çat pat arayıp haber verirsin. Tam senlik bir hareket küpeli. "

Kahkahası kulağımı doldurduğunda bir an telefonu uzaklaştırdım. Kulağımı tırmalayan sesi ile istemsizce gözlerim yumulmuştu. "Aslında.." Aklıma gelen bir fikir ile kafamda ampuller yandı ve hemen harekete geçmeye karar verdim. Bugün burada olmamın amacını gerçekleştirme zamanı gelmişti. Hatta geç bile kalmıştım. "Sen benim şuan elime koz verdin. Harikasın Kaan. Sana sözüm olsun, bir dahaki sefere ne yersen benden. Benim şimdi kapatmam gerek.

"Tamam, bak kıymetimi bil. Ben bu sözü unutmam. Sonra görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." Dedim ve aramayı beklemeden hemen sonlandırdım. Yeniden gözükmemeye dikkat ederek rafların arasından kontrol ettim ve hala konuştuklarını gördüğümde olduğum bölümdeki rafa yaslanarak ayarlardan öğrendiğim bir numarayı gerçekleştirdim.

Geçmişte Kaan' ın öğrettiği bazı numaraların arasında şarjı düşürmek yada yükseltmek vardı. Kaan böyle şeylerle uğraşmayı seven birisiydi. Bu durum görevlerde bazen işimize yaradığından iyi oluyordu. Vakit kaybetmeden hızlıca telefonumun şarjını bire kadar indirdim ve usulca yanlarına döndüm.

"Emir.." İsmini seslenmemle sohbetlerini bölerek bana döndü. "Telefonumun şarjı bitmek üzere de, kafemin aşçısıyla halletmem gereken bir durum var. Sakıncası yoksa senin telefonundan konuşmaya devam edebilir miyim?"

"Tabiki." Dedi ve telefonunu ceketinin cebinden çıkartarak bana verdi. Alıp uzaklaşmak yerine yanına oturdum ve son kalan bir şarjla telefonumdan aşçının numarasını alarak telefonuna girdim. Telefonum bir anda elimde kapandı ve Emir'in eline bırakarak hızlıca numarayı aradım ve yanlarından uzaklaştım. Buradaki amacım dalgınlıkla ona verdiğimi sanmasıydı. Bu sayede ona güvendiğimi düşünebilir, otomatikmen o da bana karşı azda olsa bir şekilde güvenilirdi. Kesinlikle dikkat çekmemem gerekiyordu ve bu iş bugün halledilecekti, başka bir şansım yoktu.

Aşcı telefonumu açtığında ona telefonu kapatmadan beklemesini söyledim. Muhtemelen bir iş ile meşgul olduğumu sanıyordu. Usulca yine rafların arasından başımı uzattığımda sohbetlerine kaldıkları yerden devam ettiklerini gördüğümde rahatladım.

Emir' in asıl görüşmeleri bundan başka bir telefon ile gerçekleştirdiği çok belliydi. Telefonu biraz kurcaladığımda rehberinde ve mesajlar kısmında işime yarayacak hiç bir şey yoktu çünkü. Yine de ileride kayda değer bir şey olur diye yedekte kullandığım hattı bağlanarak telefona yerleştim. Eğer birisinin onu dinlediğini fark etse bile benim olduğumu anlayamayacaktı bu sayede.

İş tamamlandığında gururla sırıttım ve aşçı ile olan aramaya döndüm. "Mehmet bey, bir misafirim ben yokken gelmiş. Ona saf bitterden oluşan kurabiyelerinizden ve sütlü kahvemizden özel olarak ikram etmenizi isteyecektim. Deri ceketli ve küpeli bir tip. Direk girdiği ortamlarda dikkat çekiyor zaten. Benim de ikramım olduğunu söylersiniz."

"Tabiki Rüya hanım, hemen ilgileniyorum."

"Kolay gelsin." Dediğimde Mehmet bey teşekkür etti ve aramayı sonlandırarak yanlarına döndüm. Emir 'e telefonunu uzatıp yanına oturduğumda o da benimkini bana verdi.

"Bir gün Emre ile berber gelin kafeye." Dedim Emir'e hitaben. "Menüye yeni çeşitler ekleme hazırlığındayız." Usulca başını sallayarak onayladığında sinsice gülümsedim ve yan gözle baktım. "Gerçi pek senin tarzın bir yer değil ama," Diyerek laf çarptım ilk geldiğinde söylediği şeye. O zaman sinirimi bozmuştu. Laf arasında söylemezsem kesinlikle içimde kalırdı. "Sen yine de Emre'yi getir."

Emir dudaklarını birbirine bastırıp umutsuzca kafa salladığında benimle baş edemeyeceğini sanki acı bir şekilde kabul etmiş gibiydi. Yarım kalan poğaçamı ve kahvemi hızlıca bitirdim. "Artık kalkalım mı?" Diye sorduğunda başımı sallayarak onayladım ve hepimiz bir anda ayaklandık.

"Herşey için teşekkür ederiz." Dedi Emir ikimizin adına. Emre ile tokalaşıp sarıldılar. Geldiğimiz andan itibaren arkadaşlıkları hoşuma gitmişti. Çok samimi duruyorlardı ve dostluklarının da biraz eskiye dayandığını öğrenmiştim. Biraz dikkatli bakınca benziyor gibiydiler zaten. Ama Emre' nin saçları açık kahveye çalan tonlarda ise, Emir' in ki siyahtı. Biraz daha kemikli yüzü ile Emir dışarıdan bakıldığında sert duruyorsa, Emre daha mülayim ve naif duruyordu.

"Ne demek, her zaman beklerim." Dedi Emre sevcen bir tavırla.

Çıkmadan önce bende başımla selam vererek gülümsedim ve dükkandan ayrıldık. Emir yürürken kol saatini kontrol etti ve bana dönerek, " İstersen metrodan indikten sonra seni eve bırakabilirim?" diye sordu.

Elimi salladım ve, "Gerek yok. Zaten metronun yakınlarına arabamı park ettim. Geç olmadan dönerim." Dedim.

Dönüşte ikindi namazı için camiye uğradığımızda bende kadınlar bölümünde usulca aldığım kitapları kurcaladım. Emre'nin dediği gibi detaylı bir içeriğe sahipti. Bu yüzden zorlanacağımı pek sanmıyordum. Zamanın geçtiğini düşünerek bir süre sonra yine kitapları çantama koydum ve camiden çıkarak ayakkabılarımı giydim. Emir beni dışarıda bekliyordu. Kitaplara biraz fazla dalmıştım sanırım.

Sessizce metroya bindiğimizde iş çıkışı olduğundan içerisi daha tıklım tıklımdı. Bu yüzden yine ayakta kalmıştık. Uzun bir sessizlikten sonra, "Bugün için teşekkür ederim. Güzeldi." Dedim inmeme son iki durak kala.

"Yani yakın zamanda yine olmasını teklif etmek isterdim ama dört günlüğüne Türkiye'de olmayacağım."

"Hmm." Dedim düşünceli bir tavırla. Nereye gidecekti acaba? İçimde ki merak dalgasını savurarak konuşmaya devam ettim. "Selma hanımdan numaranı alıp canım sıkıldıkça yazarım sana. Hem test ederiz bakalım her koşulda cevap verebiliyor musun diye."

"Yani beni başkanla yüz göz edeceksin?" Diye sorduğunda elimle ağzımı kapatarak güldüm.

"Senin artık sorumluluğun arttı Taşkın. Giderken arkanda bıraktığın insanlar çoğaldı. Bu yüzden daha dikkatli ve düşünceli olman gerek." Bir anda bana karşı olan bakışları değişti ve tarif edemeyeceğim bir şekilde gözlerini gözlerime sabitledi. İnmem gereken durağın anonsu geldiğinde dona kaldığım bu halden sıyrıldım.

"Allah'a emanet ol." Dedim ve bir şey demesine fırsat vermeden hızlıca metrodan indim.

Aramızda yanlış bir şeyler geliştiğinin farkındaydım ne kadar bugünün amacını gerçekleştirmiş olsamda içimde bir huzursuzluk vardı. Çünkü bugün farketmeden aslında Emir bana umut vaad etmişti.

Ben hayatını kendi inşa eden ve güçlükle ayakta duran bir kızdım. Böyle kolların bir anda bana gelip kucak açması hiç beklemediğim ve alışık olmadığım bir şeydi.

Eğer bıraksam geçmişimi her şeyi ve çalışsam bu yol için, beni bambaşka şeyler bekliyordu. Bunu biliyordum.

Acı gerçekleri bir yumru gibi göğsümde hissettiğimde yavaşça başımı eğdim ve artık sargısını çıkardığım elime baktım. Avucumu boydan boya kaplayan yara izi bana özümü ve gerçekleri hatırlatıyordu. Ne olursa olsun vazgeçmek yoktu. Amacımdan saparsam bu benim için sadece ölüm olurdu çünkü..

 

...

instagram: yaralipapatya_14

 

   

  
















 

Loading...
0%