@yazarist
|
AYNI GÜNÜN AKŞAMI
ANİDEN HAYATIMA GİRDİ. KALBİMİ ÇALDI. SONRA BANA DEDİKİ KUSURA BAKMAYIN KALBİNİZ BENDE KALDI...
Sinemi takip etmekten başka seçeneğim yoktu. söz verdiğimden bu akşam kaçamıyordumda. gerçi ben sözlerimi tutmazdım ki! ne ara tutmaya başlamıştım? sanırım olgunlaşıyordum. üstelik yaşadıklarımı düşündüğümde sanki imkansızmış gibi gelen o olgunlaşmayı tadıyordum ya! of sinem. hepsi senin suçun. ne gereği vardı adillerle bu akşam tanışmaya? ne gereği vardı beni o olgun kalıbına sokmaya?
"işte geldik. " Dediğinde sinem eliyle bir masayı işaret etti. istemedende olsa gözüm masadakilere takıldı. keşke bakmaz olaydım. yok artık! Yüzümü buruşturdum. " ne düşünüyorsun aslım?" "direkt söyleyeyim mi?" " evet, lütfen." " YOK ARTIK! ben tanışma dediğinde sadece 3-5 kişi olur diyordum. tabii bizde dahil. 10 kişi falan hiç hayal etmemiştim sinem!". sinem sanki dediklerimi duymamış gibi yaptı. ve elini kaldırıp bir tane adama salladı. "merhaba" "seni buradan duymaz o. bizi rezil etmeden gel gidelim.". tam çıkışa yöneliyordumki sinem o masaya doğru yürümeye başladı. of sinem. neden hep beni sınıyorsun? "beni takip et. ve seni yavaşça tanıştırıcam. hiç bir şeyde acele etme aslı. bütün gece buradayız." "of! bütün gece esirim yani!". "ne esareti aslı?". bir an affalasada hemen toparladı sinem. masadaki adam kalkıp bir sandalye çekti. "ay centilmene bak. tabi sana hava hoş. ne de olsa adilin olduğu hangi yerde esaretlik olur?". "öyle değil mi?". dedi sinem ama sesi daha çok yavru kediyi andırıyordu. o derece inlemişti benim ablam. "merhaba aşkım." dedi adil olduğunu tahmin ettiğim adam ve eğilip yanağından öptü sinoşumu. " sanada merhaba canım." sinem masaya dönüp herkese selam verdi. Masadakiler ona karşılık kafalarını salladılar. Bazılarıda merhaba tarzında mırıldanmışlardı. "kıyafetlerinin içinde mükemmel gözüküyorsun." Gözlerimi mavi gözlü ve beyaz saçlı adama bakıp devirdim. "yanlış dediniz beyefendi. güzel gözükmüyor." tüm bakışların üstümde toplandığını hissettim. kahretsin. bir an sustum. ama hemen toparlayıp adil -ki artık emindim. bu aşkım diyen adildi.- e baktım. en acımasız tavrımı takındım. her ne kadar sinem bu tavrımdan nefret etsede karşımdakine küçümser gibi bakmadan edemedim. "anlamadım?" "o zaten güzel. bu saten kıyafete hiç gerek yok." masada bir kaç dakika kısa gerilim sessizliği oluştu -ben stresli anlarıma bu adı veririm-. ama hemen toparladı sinem. "hazır tüm dikkat aslıya toplanmışken hemen size aslıyı tanıştırayım. otur aslım." ablamın dediğini yapıp hemen boş gördüğüm bir sandalyeye oturdum. sinemlerde oturunca artık tüm mesele ben olmuştum. HARİKA! "aslı bu adil." . saçlarının birazı beyazlaşmış olan adama baktım. tamda karşıma oturmuştu. onu süzdüm. yaşından biraz büyük mü gösteriyordu, yoksa bana mı öyle geliyordu?..içimden gelen bir dürtü -geliş noktası hala meçhul- sebebiyle diyeyim. birazdan okuyacağınız lafı diyemeden edemedim. Affet ablam. "tanıştığıma memnun oldum adil bey." "lütfen adil abi de." "peki ...adil abi. " Sineme bak ne geliyor bakışımı attım.kaşlarını çattı. Hayır der gibiydi. Evet evet ablam benim.... "Siz? siz sanırım sinemin sevgilisinin babasısınız öyle değil mi?". dedim. Gözleri büyüyen bir kaç kişi haricinde herkes pür dikkat adile bakmaya başladı. "Aslı!" Dediğinde sinem incindiğini anladım. Kahretsin. Kızım bir dur ya eğleniyordum kendi kendime.. " O hep böyle şakacıdır. Adil sen alınma canım. Aslıyı sana defalarca anlattım zaten..." Masada oluşan az önceki sessizlik kendini hala koruyordu. sanki tüm millet ağzımın içine bakıyordu. acaba bu kız daha ne saçmalayacak diye! Utanmıştım sanırım. Bana yakışmayan laflar ettim....
Sessizlik bütün yemek boyunca devam etti demek isterdim ama maalesef öyle olmadı. zira adil abinin sağında oturan birinin gülme sesi iştilinceye dek ben sessizlikten hoşnuttum ya! daha duyar duymaz gıcık olmuştum bu sese. ne kadar gıcık bir sesi vardı ya! "hahahahaa . yenge, yenge. demek arkadaşın bu akılla bugün başhekim oldu?". bir anda kanımda sert bir şeyler dolaşmaya başladı. bu hissi biliyordum. kahretsin! bu hayatta en nefret ettiğim şeyi mi tadıyordum şuan? ALAYA ALINMAK? "Tekrar diyorum. Aslı hep böyle şakacıdır." dedi sinem. ve az önce dediğim lafı sanki dememişim gibi duymazdan geldi. özür dilerim sinoşum, dedim kendi kendime. ama hak etmişti canım adil abim. sonuçta bir yıldır ablamla çıkıyordu. ona az bile. "aslı bu yüsra. bu alin. bu pınar. bu cihan abi. bu sefa. bu muhammed. ve bu da". durdu bir anda. bana gülen kişiyi kastettiğini hemen anladım. siyah saçlı mavi gözlü adama baktım. Ablamda biliyordu ya. Biri bana gülerse artık düşman listeme alırdım onu. Sanırım ondan o gıcığın ismini geç söylemişti... "EFE. adilin erkek kardeşi. " . havada tanıştığıma memnun oldum sesleri yükselmeye başladı bu sefer. gerçekten memnun olmuş muydular ?. yoksa sinem için onlar beni sineye mi çekmişlerdi? merak ettim doğrusu... Biri hariç diğerlerine gülümsemeye çalışarak konuştum. " bende hepinizle tanıştığım için çok memnun oldum. az önceki kabalığımı görmezden gelin lütfen. kendi çapımda espri yapmak istemiştim. güleceğinizi düşünmüştüm.". mahcup bir ifadeyle sineme baktım. lafımın ona olmasını istiyordum. açıkçası diğerleri umrumda dahi değillerdi. ama sinem benim her şeyimdi. benim tek ailemdi. onu üzmek falan istemiyordum. "merak etme aslı ben sana güldüm. komik olmasa da espri yaptığını anladım.". gözlerime odaklanmış bir çift mavi göze alaycı bir şekilde bakmaya başladım. aslında bu gibi durumlarda gülmem. ama ALLAH aşkına birinin bu efeyi takmadığını ona göstermesi gerekiyordu ve bunu ben göstermek istiyordum. bu suç muydu? bence hiçte bile... "hadi bunları boşverelimde hem bir yandan yemeğimizi yiyelim. hem de öbür yandan birbirimize merak ettiklerimizi soralım." dedi adil . haklıydı aslında. sanırım acıkmıştım. efenin beynimi yemesindense yemeğini yemesi daha iyi! "haklısınız adil bey." dedim ve elime çatalımı aldım. kafamı kaldırıp masadakileri tekrar süzdüm. onlarda çatallarını almışlardı. -güzel.- dedim kendi kendime. onlarında acıkması kibar olupta yemek yiyememekten daha iyiydi. en azından benim açımdan. "hemen yemeğe başlayalım mı? arkadaşlar?" Dedi sinem. "olur." "evet." falan tarzında masada yükselen sesleri duyunca hemen yemeğe başladım. ne kadar az konuşursam o kadar az dostum olur. o yüzden masadakilere değil kendi tabağıma odaklansam iyi olur, bence.
Benim gibi Herkeste yemeğe odaklanmışlardı. belliki onlarda acıkmışlardı. zira ilk 20 dakikada tek bir kelime dahi konuşulmaması başka nasıl açıklanır? Normalde benimle ilk karşılaşan insanlar hemen muhabbet etmeye çalışırlardı. Bende soğuk davranıp diyalog kurmaktan kaçardım. Sanırım bugün buna gerek kalmayacaktı...
Yemeklerin tam ortasında hiç şaşırmadığımı söylemek isterim . Bende ne zaman bana soru soracaklardı diyordum. Hah işte soğuk kalmama gerek kalmayacak derken biri bana soru yöneltti bile. sahi soru demişken ilk soru kızlardan, ismini hala karıştırdığım birinden gelmişti... " sakıncası yoksa benim bir sorum var aslıya." dediğinde siyahlı kadın gerilmeden edemedim doğrusu. "sorabilirsin alin." . içimden başladım saymaya . inşAllah ismin alindi. evet , evet alindi. gerçi adı alin olsa benim için ne önemi vardı? sanki bi daha görüşecektik!.. "ismim alin değil pınar. ama utanma. zamanla alışırsın." ağzıma götürdüğüm çatalı hemen durdurdum. çatal havada asılı kalmıştı resmen. ne demek zamanla? sineme yan gözle baktım. yüzünde şeytani bi gülümseme vardı. kahretsin. bugünki tanışma yetmezmiş gibi birde sık sık görüşecek miyiz? GERÇEKTEN Mİ!!! Ben sadece bir yemek yiyip tanışıp adilden kurtuulacağımı sanarken birde tayfası çıktı başıma... "aslı eğer kızmazsan ailevi olucak sorum." bir anda irkildim. ailevi kelimesini öyle bi bastırarak söylemiştiki! sinirlenmeden edemedim. sesimi düz tutmaya çalışarak konuştum. İnşALLAH bu kabus bi an önce biterdi! AMİN!!! "Sıkıntı yok pınar..." tabiki de var! " şimdi senin ailen öldürüldü ve servetiniz ortadan kayboldu . doğru mu?" "evet." neyin peşindesin PINAR! dememek için kendimi zor tuttum. Sakin kızım. Geçer bunlar. "nasıl olduda servetiniz hala bulunamadı?".kesmekte olduğum etimi bırakıp sertçe pınarın yüzüne baktım. Günah benden gitmişti. Sesinden beni sorguluyor gibi hissediyordum. Ve buna hakkı olmayan birine susacak değildim. Kimse beni yargılayamaz! "bilmem? belki bunu hakimlere sorarsın. bir türlü paranın gidiş yerini açıklayamadılar. belki sana açıklarlar? gerçi açıklasalarda benim için o servetin zerre önemi yok. olmayacakta. ben kendi servetimi oluşturdum..." "yavaş ol. seni kızdırmak istemedim aslı." Hayır istedin! "o poliste ondan böyle seni sorguluyor. " dedi sinem. bana gergin gergin bakmaya başlamıştı. sanki masadaki çatalı pınar saplayacaktım! hiçte bile.. "sorguculuk oynuyor. hımm...demek mesleğin polis?" "evet aslı." Dediğinde onun da gerildiğini fark ettim. "hımmm. peki sizlerin? " masadakilere bakmaya başladım. konunun gidişatını değiştirmeyi düşünüyordum. bence akıllıca bi fikir. "sinem doktor. onu biliyorum. pınar az önce öğrendim. polismiş. beni biliyorsunuz..bakın ne diyeceğim? hadi birbirimizi daha iyi tanıyalım!". derken yüzümde kocaman bir gülüş çiçeği açmıştım bile. sanki herkesi tekrar görmek istermiş gibi bi hava takınmıştım. halbuki bu tavrım komple yalan! zira kimse beni yıkıkken göremezdi. ve göremeyecektide. buna bu masadakilerde , beni yıkmaya çalışan o psikopatta dahil, herkes!. hem de herkes..
içeceğini yudumladıktan sonra konuşmaya başlayan biricik ablamın sesi tüm masada yankılandı bi an. istemedende olsa onunla göz göze geldik. yüzünde kocaman bi sırıtış hakimdi. sesinden bana inanamadığı belliydi. sanırım oyunumu anlamıştı. birazcık. "adil de dahil hepsi aynı ekipten." dediğinde bana inat konuşur gibiydi. sanki kaçamazsın aslı , arkadaşların olacak bu akşam diyordu...derin bi nefes aldım ve bende ona inat hiç yapmak istemeyeceğim bi şey yaptım. birazdan okursunuz merak etmeyin. ama inanınki bunu söylemek hiç içimden gelmiyordu. of ya. "yani polisler? o zaman hadi sorun en yaratıcı sorularınızı. bekliyorum." Sormayın. "bir abin vardı. nerede şimdi o?". tahmin edin bu yaratıcı soru kimden gelmişti? aaaa! efe...içime bi nefret dalgası vururken ellerimde titremeler başlamıştı bile. ne hakla bana o psikopattan bahsedebiliyordu? efe kimdiki? kendini ne sanıyordu ki?o küçük beyniyle bu yaratıcı soruyu nasıl düşünebilmiştiki? Şaşırdım doğrusu! "cevaplamadığına göre-" "nerede olduğunu bilmiyorum efe?" dedim tüm içtenliğimle. gerçekten nerede olduğunu bilmiyordum. şayet cehennemin dibine kadar yolu vardı. ben -
daha fazla düşünemeden bi titremeye kapıldım.kahretsin. şimdi olmaz. sineme baktım. yüzüne endişe gelmiş gülüşü solmuştu. durumumu anlamış olacakki konuyu değiştirmeye bu sefer o yeltendi. çabası daha çok etrafı toplaması gerektiğini bilen küçük bi çocuğun çabasına benziyordu. onu takdir etmeden edemedim. zira ben, artık konumuz o olmuşken başka yerlere çekemezdim düşüncelerimi.
"onu bunu boşverin şimdi. birbirinizi tanıdıkça çok seveceksiniz." durdu ve yüzüne sahteden hallice bi gülümseyiş ekledi. bana yanında olduğunu gösteriyordu bu tavrı ona gülümsemeden edemedim. benim biricik sinemimdi o! can dostum. ve en önemlisi her şeyimdi.
" hem anlayacaksınız da. aslı , bizimkiler gerçekten çok iyidirler. sana yükleniyorlarmış gibi hissedebilirsin ama onların kanında var sorgulamak. mesela biz adille ilk tanıştığımızda adil aynı soruyu elli defa sormuştu."
birden tatlı tatlı kahkaha atmaya başladı. o kadar şirindiki sesi tatlı bi melodiyi andırıyordu. üsttelik adil abide eşlik ediyordu ya!. bunlar gerçektende benimle oynuyorlar. bu akşamı bi öyle bi böyle halledeceğimiz kesin oldu.
"aa. evet sinem. sana hep kim olduğunu ve hayatıma nasıl girdiğini sormuştum. tabi romantik olmaya çalışarak." "romantik mi??? çocuklar inanabiliyor musunuz adil romantik olmaya çalışıyormuş! " "abimin konuşma şekli gözümün önüne gelebiliyor yenge. çocuklar- "dedi efe.
cüssesinden kalın çıkan sesiyle hemen tüm bakışları üstüne toplamıştı. gerçi cüssesi de o kadar küçük değil ama neyse. durdu bi an efe ve gülümser gözlerle bana baktı. sonra gözlerini tüm masada dolaştırdı. bana bakışından istemeden de olsa rahatsızlık duymuştum. sanırım bu çocuktan nefret etmeye başlamıştım. bana çok kötü biriymiş gibi geliyordu. aklıma not tutsam iyi olurdu. EĞER OLURDA SİNEM EFELERİ DAHA SIK BİR ARAYA TOPLARSA , ORADAN UZAK DUR ASLI! KENDİN İÇİN.
"efe!" "yalanmı abi? kesin sorgudaymış gibi davranmışsındır...çocuklar kesin abim aynı şey gibi olmuştur. şey, arka sokaklar mesut! hıııhıhhı. ya selin sen kimsin ? hayatıma nasıl girdin?.. " sustu ve pot kırmış gibi yaptı. "pardon sinem olacaktı. ahhahahaa". bi anda herkes gülmeye başladı. ne yalan söyliyim. efe aynısının tıpkısını yapmıştı ya. dedim karşımda, mesut komiser! az önce olanları görmezden geldim. ve bende gülmeye başladım... sinemin bana öğrettiği bi şey varsa, oda *seni üzen küçük detaylara takılma, hayatının neşesini takıl.* olmuştu. bence bende aynısını pekala yapabilirdim. ne vardıki mutlu olmakta? "aynısını yaptın efe!" "kimin? abimin mi? mesut komiserin mi yenge?" "kim olacak , abinin. " dedi sinem. içeceğinden büyük bi yudum aldı. çok fazla içmiş olmalı ki, uzanıp adilin elini tuttu. bi elini de yanağına koyup okşamaya başladı. sinemim şimdi gözlerine bakıyordu o adamın. onu tanımasam. dışarıdan bi yabancı olsam. sırılsıklam aşık olduğunu hemen fark edebilirdim... sanırım sinemimi bu konuda kaybetmiştim. hem de ne kayıp! ay bi de ister misiniz bunlar evlensin? yo-yok olamaz o tarz şeyler. bence evlenmesinler. ne gerek var şimdi adil abiyi , kardeşini ve arkadaşlarını hayatımıza sokmaya?
"o gün ilk defa birine sırılsıklam aşık olabileceğimi fark etmiştim." "yaaa." dedi bizim mesut sesli adil ve biricik ablama içli içli bakmaya başladı. Ya diyecek ne varsa fiyecektim kendimi zor tuttum. VAllahi belli oluyordu sinemin adile aşık olduğu. Nedenli şaşırıyorki? "sinem ben aslın-" "hem de sorguya çekilmişken.." "öyle deme ama ben seni sorgulamıyordum ki!" "tabi abi, tabi.." dedi bu sefer ismini doğru hatırladığım bi ses. bu muhammed ti. yok sefa. evet, evet sefaydı. yani sanırım. daha fazla dayanamadım sefa olduğunu tahmin ettiğim muhammed gibi görünen adama döndüm. sormasam içimde kalırdı vAllah. gece yatamazdım rahat. çünkü ben aklımdakini yapmalıydım. hem de her zaman. hem de ne olursa olsun. "ya çok pardon." "evet?". dediğinde gamzelerini çıkarmıştı. yeşil gözlerine baktım istemeden. aslını isterseniz siyah saçlı ve yeşil gözlü , hafifçe kalın sese sahip biriydi. ama sesi gıcık heriften daha ince çıkıyordu... ha bu arada sayın okuyucularım efeye gıcık herif demeye karar verdim. tam ideal lakap. sakın beni yargılamayın aaa.. "şey sefaydı öyle değil mi?" "evet." bu sefer gamzelerini daha çok çıkarmıştı. normalde erkeklerle aram yoktu ama eğer olsaydı sefayı düşünebilirdim. söz aramızda. çok yakışıklıydı! hele elmacık kemikleri çok belirgindi. karşınızda böyle biri varsa bakmadan edemezsiniz. bende şuan o durumlardayım ama neyse . banane . ALLAH sahibine bağışlasın. dediğim gibi erkeklerle hiç aram yoktu. olmasını da istemiyordum. buna sefada dahildi maalesef... "kusur bakmayın." dedim bi açıklama bekleyen masadakilere. sorum yersiz olmuştu. ama ne yapayım? merak işte... belki biraz çevremi tanıyabilirim. biraz. şu gamzelerin hatrına yani.. "yersiz gibi görünebilir sorum ama hala sizi tam tanıyamadım . ondan sordum." dediğimde çevremden, "sıkıntı yok" sesleri yükselmeye başladı.
bu kadar çok sesi aynı anda duymaya hiç alışık olmadığımdan mıdır, nedir? afallamadan edemedim. gerçekten de kalabalık arkadaş ortamları falan hiç benlik değilmiş ya...
uzun gibi görünen gecede bana geçmiş olsun şimdiden. çekeceğim var anlaşılan. yoksa her fırsatta beni inceleyen bakışları neye yorabilirim? sahi, acaba beni neden bu kadar çok süzüyorlardı? acaba sebebi neydi? zamanla çıkardı kokusu ortaya ama ben meraklanmadan edememiştim. kesin bi şeyler dönüyordu ortada. hem de benimle alakalı!. belki yanlışta anlıyorumdur. hem sinem hep sakin kafayla düşünmemi ve asla anlık duygularımla hareket etmememi söylememiş miydi? en iyisi şuanlık onun dediği gibi yapmak. evet, evet bu iyi fikir. zaten bu akşamdan sonra görüşmeye niyetim olmayan şu insanların amaçlarını takmaya gerek yok. -ayrıca parantez açıyorumki sen ne yaparsan yap sinem, bende aslıysam bi daha asla ama asla bu tayfayla görüşmeyecem! bak aslıysam diyorum ablacık.-.
|
0% |